hayvanlarımız

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • eerol
    Banned
    • 06-11-2004
    • 8682

    Konu: hayvanlarımız



    Köpek (Canis lupus familiaris), köpekgiller (Canidae) familyasından görünüş ve büyüklükleri farklı, üçyüzden fazla evcil ırkı olan omnivor hayvan.
    Başı az çok uzun, üst çenede üç, alt çenede dört kesici dişi bulunur. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklıdır. Tırnakları kedi gibi çekilebilme özelliğinden mahrumdur. Parmakları üstünde koşar ve iyi yüzer. Özgün seyahat şekli, tırıs ve eşkin koşudur. Saatte 50 km hızla yol alır. Gündüz ve gece faaldir. Koku alma ve işitme duyuları keskindir. Görme mekanizması, sarı ve mavi renkleri daha iyi algılayabilen yapıdadır. Zeki olduğundan kolayca terbiye edilebilir. Sahibine bağlılığı ile ün yapmıştır.
    Avustralya’nın vahşi köpekleri “dingolar” sürü halinde yaşayarak kanguru avlarlar. Bazen yerliler yavrularını avda kullanmak için evcilleştirirler. Afrika’nın yabani “Kap avcı köpekleri” de toplu halde yaşarlar. Akşam karanlığı basarken ve şafak sökerken sürüler hâlinde dolaşarak zebra, ceylan, kangru, sığır gibi toynaklı memelileri avlarlar.
    Erkek köpekler arka bacaklarından birini kaldırarak idrar bırakırlar. Ağaç kökü, kaya gibi yerlere kokulu olan idrarlarını yaparak, bölgelerinin sınırlarını çizerler. Daha sonra, arka ayaklarıyla boğa gibi tepinerek, idrar ve dışkı bıraktığı yere patilerindeki bezde bulunan hormonları bırakır. Bu hormonlar köpeğin cinsiyeti, yaşı, statüsü ve üreme durumu gibi konularda, diğer köpekleri bilgilendirmek içindir. Her köpek komşu köpeklerin kokulu işaretlerini tanır ve bölgelerine girmekten çekinir. Köpeklerin koku hafızasi son derece gelişmiştir ve yeni bir kokuyu aldıktan hemen sonra, burnunu yalayarak bu kokuyu hafızasına alır. Erkek köpeklerin eşleşme güdüsü, kızana gelmiş herhangi bir dişi kokusu aldığında devreye girerken, dişiler 180 günde bir eşleşme dönemine girerler ve sadece bu dönemin uygun günlerinde çiftleşebilirler. Regl dönemi, 180 günde bir, 21 gün süren bir siklustur. Kanamanın 8. ve 13. günleri arası, eşleşme için uygundur. 63 günlük bir gebelik devresinden sonra, dişi, burnu tamamen açık, gözleri kapalı ve sağır 2-8 yavru doğurur. Yavru sayısı, eşleşme sıklığı, eşleşme zamanı, dişiyi dölleyen erkeklerin sayısı ya da erkeğin döl kalitesi gibi etkenlere bağlıdır. Yavru doğduğunda, sadece burnu açıktır, 14. günde gözler, 21. günde kulaklar açılır. Anne köpek, doğumda, son yavrunun gelmesiyle beraber, yavru toplama motor şablonunun etkisiyle, 14 gün boyunca yavrularına muazzam bir ilgi gösterir. 14. günde yavruların gözleri açıldığında, annedeki oksitosin hormonu tamamen normal seviyeye gelmiş ve anne yavruları ile ilgisini hemen hemen keser. avrular için cözüm üretme, kaybolduklarında arama, yardım için çağırdıklarında yanlarına gitme gibi eylemleri keser. Yavrular altı hafta süt emerler. Anne sütü, annenin kanındaki antikorları bebeğe taşır ve altıncı hafta köpek artık antikorlardan faydalanamıyordur. Anti-paraziter ve aşı programı, sütün kesilmesiyle başlamalıdır. Diğer canlılarla sosyalizasyon ve sürü yaşamına adaptasyon için, iki haftalıktan onaltıncı haftaya dek köpeğin davranışlari ve uyaranlara tepisi dikkatli gözlenmelidir. Aksi takdirde bu dönemde edinilen korku, obsesyon ve benzeri davraniş bozuklukları, ilerde düzeltilemeyebilir. Onsekiz aylıkken yetişkin görünümüne kavuşmuştur, 10-15 yıl kadar yaşarlar. Irk boyutu ne kadar küçükse, yaşamın o kadar uzun olduğu bilinmektedir.
    Köpeklerin ter bezleri pati yastıklarındadır. Yeterince ter atamadıkları için, ağız ve salya yoluyla sıvı atarlar. Özellikle sıcak zamanlarda dillerini ağızlarından sarkıtarak harâretlerini dışarı atarak serinlerler Köpek Irkları

    Yorum

    • eerol
      Banned
      • 06-11-2004
      • 8682

      Konu: hayvanlarımız



      Kumru, güvercingiller (Columbidae) familyasından park, bahçe ve ufak koruluklarda çiftler halinde yaşayan güvercine benzer kuş türleri.
      Kumru teriminin teknik bir önemi yoktur. Güvercin genellikle daha iri, tombul, kuyrukları küt ya da yuvarlak cinslere, kumru ise daha küçük ve zarif, sivri kuyruklu türlere verilir. Genellikle kahverengi tüylüdür. Şeklen güvercine benzemekle beraber, ondan daha küçük ve zarif yapılıdırlar.
      Eşlerine bağlı kuşlardır. Eşlerden biri ölecek olursa, kalan eş ömür boyu başkasıyla eşleşmez. Dal parçalarından basit bir yuva yaparlar. Senede iki yumurta yumurtlarlar. Yavrular, yumurtadan çıktıktan 18 gün sonra uçarlar.

      Türler

      Yorum

      • eerol
        Banned
        • 06-11-2004
        • 8682

        Konu: hayvanlarımız



        Kurbağalar, iki yaşamlılar (Amphibia) sınıfındaki türlerin %88'ini ve Anura takımını oluşturan hayvanlardır. Anura, Yunanca'daki "yokluk" ön eki olan "an-" ile yine Yunanca'da "kuyruk" anlamına gelen "oura" sözcüklerinden türetilmiş bir terimdir ve "kuyruksuz" demektir.
        Erişkinlerinin uzun arka bacaklar, tıknaz gövde, araları zarlı parmaklar, çıkık gözler ve kuyruksuzluk gibi özellikleri bulunan kurbağaların büyük çoğunluğu yarı sucul bir yaşam sürer ama tırmanarak ya da zıplayarak karada da rahatça hareket edebilirler. Yumurtalarını tipik olarak su birikintileri, gölcük ya da göllere bırakan kurbağaların iribaş adı verilen ve suda gelişen larvalarında ön ve arka bacaklar yokken, su içinde soluyabilmek için solungaçlar ve yüzebilmek için yüzgeçli kuyruk vardır. Çoğunluğu otçul olan ve solungaçlarından süzülen alglerle beslenen iribaşlardan başkalaşan erişkin kurbağalar, sıklıkla eklem bacaklıları, karından bacaklıları ve halkalı solucanları içeren etçil bir yaşam sürerler.
        Özellikle çiftleşme döneminde belirginleşen ve halk arasında "vıraklama" olarak anılan seslenişleriyle dikkat çeken kurbağalar, ekvatordan kutup altı bölgelere kadar olan, geniş bir yayılım alanında bulunurlar. Çoğunluğu tropik yağmur ormanlarında olmak üzere, toplam 33 familyaya dağılmış yaklaşık 5250 türü bulunan bu canlılar, çeşitliliği en fazla olan omurgalılardandır. Ancak, kimi kurbağa türlerinin giderek azalan sayıları da dikkat çekmektedir.

        Yorum

        • eerol
          Banned
          • 06-11-2004
          • 8682

          Konu: hayvanlarımız



          Kutup tilkisi (Alopex lagopus), köpekgiller (Canidae) familyasına dahil Alopex cinsi içinde yer alan tek tür olup, Arktik bölgelere özgü küçük bir tilkidir.
          Bazı otoriteler, bu canlının Vulpes (asıl tilkiler) cinsi içinde sınıflanması gerektiğini düşünse de kutup tilkisi uzun süredir Alopex cinsi içinde tek başına sınıflanmaktadır.

          Yorum

          • eerol
            Banned
            • 06-11-2004
            • 8682

            Konu: hayvanlarımız



            Landseerlar bazen kurtarma çalışmalarında kullanılmaktadır.


            KökeniAlmanya/İsviçre

            Yorum

            • eerol
              Banned
              • 06-11-2004
              • 8682

              Konu: hayvanlarımız



              Lahana kelebeği (Pieris brassicae), Büyük beyaz melek olarak da bilinir, en yaygın kelebek türlerinden olan bu kelebeğin kanatları çok açık sarı renkte ve kanat uçları siyah lekelidir. Tırtılları lahanagillerden (Brassicaceae) bitki türleri ile beslenir; sebze bahçelerinde, bu aileden bitkilerde zararlara yol açabilir. Mart ayından Ekimin sonlarına kadar şehir merkezlerinden dağlık alanlara kadar hemen her türlü habitatta gözlemlenebilirler. Kanat açıklığı yaklaşık 6 cm civarında olmakla beraber, oldukça hızlı uçarlar ve göç edebilmektedirler.

              Lahana kelebeği yumurtaları



              Resim galerisi


              Tırtıl





              Yorum

              • eerol
                Banned
                • 06-11-2004
                • 8682

                Konu: hayvanlarımız



                Leopar, (Panthera pardus) etçil bir memeli türü. Pars olarak da bilinir.
                Kuyrukla beraber 210-270 cm boyunda, 50 kg kadar ağırlıktadır. Ağırlığı 90 kg gelenlerine pek az rastlanır. Postu açık sarı olup, sırt ve yan taraflarında siyah halka şeklinde benekler bulunur. Beneklerin orta kısımları post renginden daha koyudur.
                Avını ensesinden ısırarak, boynunu kırarak veya şahdamarını keserek öldürür. Çoğunlukla yağmacılara karşı tedbir olarak avını, boynundan sürükleyerek bir ağacın yüksek dalına çıkararak yer.
                20 yıl kadar yaşar. Yılın herhangi bir ayında eşleşir. 98-105 gün gebe kalır. Dişisi, bir kaya oyuğunda veya devrik bir ağacın kökleri arasında gözleri kapalı 2-5 yavru doğurur. Yavruların gözleri 10 gün sonra açılır.

                Yorum

                • eerol
                  Banned
                  • 06-11-2004
                  • 8682

                  Konu: hayvanlarımız



                  Lepistes, Gupi ya da Gökkuşağı balığı olarak da bilinir, Poeciliidae familyasından canlı doğurabilen akvaryumlarda yetiştirilen tatlı su balığı.
                  Anayurdu Güney Amerika olan lepistes günümüzde dünyanın hemen hemen her yerinde bulunur. Hatta sivrisinek larvalarını yok etmek amacıyla kanal ve göletlere bırakılmış olan vahşi türleri ile sıkça karşılaşılır. Erkekleri renkli, dişileri ise sade olurlar. Düzgün beslendiği takdirde çok kolay bir biçimde ürerler.
                  Zaman içinde bu tür çok farklı isimler almıştır. Türkiye'de yaygın olarak kullanılan Lepistes ismi ilk bilimsel isimin farklılaşmış şekli olup dünyada artık kullanılmamaktadır.

                  Yorum

                  • eerol
                    Banned
                    • 06-11-2004
                    • 8682

                    Konu: hayvanlarımız



                    Levrek, Moronidae familyasını oluşturan ılık ve soğuk denizlerde yaşayan balık türleri.
                    Vücudu füze şeklinde ve derisi iri pullarla örtülü, sırtı kurşuni, karnı gümüşi renktedir. Küçük siyah benekli olduğundan alabalığı andırır. Genç levreklerin sırtları siyah benekli, erginlerin sırtları ise beneksiz veya koyu renktedir. Dillerinin üzerinde de dişleri vardır. Boyları 40-100 cm arasında değişir. Genellikle ağırlıkları 8-10 kg’dır.
                    Eti yağsız ve çok lezzetlidir. Taze olarak yenir. Türkiye kıyılarında Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’de bulunur. Her mevsimde, genellikle de mayıs ortalarından ekim sonuna kadar avlanır. Ağustos ve ekim ayları sırasında ırmak ağızlarında üremeye başladıklarında sürüler halinde toplanırlar. Akdeniz’de mayıs-ağustos ayları arasında ürerler.
                    Etçil ve yırtıcıdırlar. En çok karides, küçük balık, yengeç ve kurtçuklarla beslenirler.

                    Yorum

                    • eerol
                      Banned
                      • 06-11-2004
                      • 8682

                      Konu: hayvanlarımız



                      Manda (Bubalus bubalis), Camuş olarak da bilinir, Boynuzlugiller (Bovidae) famiyasının sığırlar (Bovinae) alt familyasına ait bir tür. Çoğunlukla ev hayvanı olarak tanılır. Yabani mandaların sayıları çok azalmıştır. Türkiyede ev hayvanı olarak yetiştirilen mandaların sayısı 1982 yılında 1.002.000 iken, 2002 yılına kadar 138.000'e düşmüştür.
                      Çoğu diğer dillerde suya bağımlı yaşama şeklini ifade eden isimleri vardır; örneğin: "Water buffalo". Mandalar serinlemeleri için daima ara sıra suya girmeleri gerekir. Bu yüzden fazla kurak iklimli bölgelerde, yapay bir göl yapılmazsa manda yetiştirilemez.

                      Özellikleri
                      Manda 180 cm boyuna, 3 metre uzunluğa ve 1 ton ağırlığa kadar varabilir. Ama bu en büyük ölçüleri neredeyse sadece yabani mandalarda görülmüştür. Ev hayvanı olarak tutulan mandalar daha küçük olurlar ve ağırlıkları 500 kilodan fazla olanlara zor rastlanır. Vücutları sığırlar için tipik olan fıçı şekline sahiptir. Yabani mandaların rengi gri, kahverengi ya da siyah olur. Evcil mandalarda bu renklerin yanında, siyah-beyaz alacalıları ve hatta tamamen beyazları da bulunur.
                      Mandalarda sadece erkeklerin değil dişilerin de boynuzları vardır. Bu boynuzları bazı soylarda dümdüz yanlara doğru uzanır, diğerlerinde ise yuvarlağımsı bir biçimde arkaya doğru uzanır. Boynuzların uzunlukları bir metreye kadar varabilir. Dişilerin boynuzları erkeklerinkinden biraz daha kısa olur. Ayrıca daha kısa boynuzları olan manda soyları vardır. Tırnaklarını birbirlerinden epey ayırabilmesi, yaşadığı bataklıklarda daha rahat yürüyebilmesini sağlar.

                      Coğrafi yayılımları

                      Mandaların yaşadığı coğrafya son buz-çağından bu yana hiç durmaksızın daralmıştır. Pleistozän-çağında hatta Kuzey Afrika'da bile mandaların yaşamış oldukları bilinmektedir. Çin, Hindistan ve Güneydoğu Asya'nın yanında, Mezopotamya'nın eski yüksek kültürleri çağında Mezopotamya'da da çok yaygınlarmış.

                      Tayland'da evcil bir manda


                      Günümüzde hangi mandaların hakiki yabani manda ve hangilerinin sonradan tekrar yabanileşmiş olan evcil manda soyu olduğunu kesin olarak belirlemek zor olmuştur. Kamboçya, Laos ve Vietnam'da artık hakiki yaban mandaları bulunmadığı düşünülür. Birkaç hakiki yabani manda sürüleri dağınık şekilde Nepal, Bhutan ve Hindistan'ın Assam, Madhya Pradesh, Meghalaya ve Arunachal Pradesh illerinde yaşamaktadırlar. Tayland'ın batısında ve Sri Lanka'da yaşayan mandaların hakiki yaban mandası olup olmadığı konusu hala tartışılmaktadır.
                      Mandalar yaşam bölgesi olarak geniş sulak bölgeleri, bataklıkları ve ırmak vadilerini tercih ederler. Mandaların derisi, hem çok kalın hem de koyu renk olduğu için, çabuk sıcaklar ve serinlemek için suya girmesi gerekir. Serinlemek ve böcek/sineklerden kurtulmak için hergün saatlerce suya veya çamura girerler. Çamurdan çıktıklarından sonra üzerlerinde kuruyup kalan çamur da onları bir süre kan emici sineklere karşı korur.

                      Yaşam şekilleri


                      Hindistanda bir manda


                      Asya'da artık neredeyse sadece evcil mandalar ya da "tekrar yabanileşmiş" mandalar bulunduğu için mandaların davranışları daha çok uzun zamandır yabani olarak yaşadıkları Avustralya'da incelenmektedir. Mandalar 30 hayvandan oluşan sürüler oluştururlar, ve bu sürünün başında tecrübeli bir dişi bulunur. Genç dişiler sürüde kalırlar ama genç erkek hayvanlar 2 yaşına vardıklarında sürüden kovulurlar. Erkek mandalar kendi aralarında 10 hayvandan oluşan bekar sürüleri oluştururlar. Çiftleşme zamanında (Eylül ayında) erkek mandalar, dişi sürülerinin peşine takılırlar. Çiftleşme zamanı sona erince, dişilerden ve yavrulardan oluşan sürünün başı olan yaşlı dişi, erkek mandaları tekrar sürüden kovar. Yaşlılıktan dolayı artık çiftleşemeyen erkekler gönüllü olarak sürülerden uzaklaşıp yalnız yaşamaya başlarlar. Bazen ama daha genç bir erkek manda tarafından sürüden kovulurlar.
                      Dişiler her 2 yılda bir gebe olurlar. 320 gün süren bir gebelikten sonra 40 kilo ağırlığında bir yavru dünyaya getirirler. Yavrular yarım sene boyunca sütle beslendikten sonra kendileri otlamaya başlarlar. 2-3 yıl sonra kendileri üreyebilecek yaşa varırlar. Yabani mandaların ömürü 25 yıl kadardır. Ama evcil mandalarda daha uzun ömürleri olanlarıda vardır.
                      Mandalar otlar ve su kenarlarında büyüyen bitkiler ile beslenirler. Doğal düşmanı kaplandır. Kaplanlar özellikle yavru mandalara ve yalnız gezen mandalara saldırırlar, sağlıklı bir sürüye yaklaşamazlar. Bir manda sürüsü, bir kaplanı rahatlıkla korkutup kovar ve büyük mandalar kaplanları boynuzları ile hatta öldürebilirler.

                      İnsanlar ve mandalar


                      Evcilleştirme tarihi


                      Tayland'da evcil mandalar


                      Dünyaca 150 milyon evcil manda olduğu tahmin edilir. Mandanın ilk kez ne zaman evcilleştirildiğini söylemek zordur. Çünkü evcil ve yabani mandaların iskeletlerinde herhangi bir fark yoktur. Tarihde birbirinden bağlantısı olmayarak farklı bölgelerde evcilleştirilmeye başlandığı düşünülür.
                      Evcilleştirilmelerin en eski kanıtları m.ö.400'de Hindistan'da Harappa-Kültüründe bulunur. Dolavira ve Shikapur bölgelerinde çok sayıda bulunan kemiklerin, orada sürü halinde tutulduklarını kanıtlamaktadır. Bu kalıntılardan az daha genç olan kalıntılar Mezopotamya'da bulunmuştur. En eski kalıntıları Hindistan'da olmak üzere, Mezopotamya'ya, Çin'e ve Güneydoğu Asya'ya doğru evcil mandaların kalıntıları bulunur.
                      Son birkaç yüzyıl içerisinde evcil mandalar insanlar tarafından daha uzak bölgelere yayılmışlardır; Güneydoğu Avrupa, Kuzey ve Doğu Afrika, Avustralya, Mauritius, Havaii, Güney Amerika ve Japonya. Avrupa'da özellikle İtalya'da, Romanya'da ve Bulgaristan'da büyük kapsamlı bir şekilde yetiştirilmektedirler. Gemilerle Avustralya'ya götürülmüş olan mandaların yetiştirilmeleri bir süre sonra boş verilmiş ve mandalar yabanileşmişlerdir. Bu yabanileşen mandalar Avustralyanın sulak bölgelerinde çok fazla türeyip, hatta bir sorun olmaya başlamışlardır. Avustralya hükümeti sayıları 200.000 olarak tahmin edilen mandaların sayılarını azaltmak için manda avını desteklemeye başlamıştır. Yeni Guinea, Arjantin ve Tunus'da da yabanileşmiş manda sürülerine rastlamak mümkündür.
                      Mandalar insanlara karşı sakindir ve hatta çoçuklar bile onları rahatlıkla yönlendirebilirler. Yabani mandalar genelde insanlardan uzak durur ve insanlardan kaçarlar. Sadece yalnız yaşayan yaşlı boğalar saldırgan ve tehlikeli olabilirler ve sadece insanlara değil hatta bir File bile saldırabilirler. Asya'da mandaların sarı ve kavuniçi rengini görünce derhal saldırdıkları söylenir. Bu yüzden kavuniçi renkli mintanlar giyen Buddha-rahipleri daima mandalardan uzak dururlar.

                      Kullanımı

                      Mandalar pirinç tarlalarında çalıştırılırlar ve yük hayvanı olarak kullanılırlar. Sütü, eti ve deriside kullanılır. Mandanın diğer bir özelliğide, diğer sığır türlerinin yakalandığı tipik hastalıklara karşı daha dayanıklı olmasıdır.

                      Manda sütü

                      Mandalardan, diğer evcil sığırlardaki kadar fazla süt ve et elde edilemez. Ama zamanla geliştirilmeye devam eden yeni manda soyları biraz daha fazla süt verebilirler. 1979 senesine kadar bir yıl içerisinde bir mandanın verdiği en fazla süt miktarı 3000 litre olarak bilinmekteydi. Daha modern manda soyları ile bu miktar 5000 litreye kadar yükseltilebildi. Manda sütü, inek sütünden iki kat daha fazla yağlıdır ve daha uzun zaman bozulmadan saklanabilir. Manda yetiştiricileri, aynı diğer evcil sığırlar kadar süt verebilecek manda soylarının yetiştirilmesinin mümkün olduğuna inanmaktadırlar.
                      İtalya'da üretilen mesur Mozarella-peyniri sadece hakiki manda sütü ile üretilmektedir.

                      Manda soyları


                      Tayland'da yöresel bir manda soyu


                      Mandaların 74 ayrı soyları tanılmaktadır. Bu soylar kabaca, Bataklık mandaları ve Irmak mandaları diye ikiye ayrılır. Bataklık mandaları yük hayvanları ve ırmak mandaları et ve süt elde edilen mandalardır.
                      Bataklık mandaları özellikle Çin'de ve Güneydoğu Asya'da bulunurlar. Pirinç tarlalarını sürmekte kullanılan bu mandalar yaşlanınca kesilip yenilirler. Bu tür mandalar süt üretimi için uygun değillerdir.
                      Irmak mandaları süt ve et elde etmek için yetiştirilirler. Bu tür mandaların memleketi hiç şüphesiz Hindistan'dır. Hindistan'da en fazla, ve en çok ticari anlamda elverişli manda soyları bulunur. Son zamanlarda manda soyları geliştirmesi daha çok Avrupa'da ve Amerika'da devam etmektedir.
                      En önemli manda soyları:
                      • Baladi: Mısır'ın güneyinde; Yük hayvanı, ve süt
                      • Saidi, Mısır'ın kuzeyinde; Yük hayvanı, ve süt
                      • Kundi, Hindistan/ Sindhi; Süt'ü için tutulur; siyah renkli. Çok iri bir manda soyudur
                      • Murrah, Hindistan/ Haryana, Punjab; En fazla süt veren manda soyu. Bütün dünyaya ihraç edilmekte.
                      • Nili-Ravi, Hindistan/ Punjab; Süt-mandası; vücudu siyah ama yüzü beyaz alacadır. Boynuzları çok kısadır.
                      • Pandharpuri, Hindistan/ Maharashtra; Süt-mandası; Vücudu siyah renk, dev boynuzları 150 cm uzunluğundadır.
                      • Malaii mandası, Güneydoğu Asya; Yük hayvanı; Vücudu gri renk, orta uzunlukta orak şeklinde boynuzları vardır.

                      Sınıflandırma

                      Mandaların eski sınıflandırmalarında yabani mandalar Bubalus arnee ve evcil mandalar Bubalus bubalis diye adlandırılıyorlardı. Ama bunların ikiside aynı türe ait oldukları için bugünkü modern sınıflandırmalarında artık sırf Bubalus bubalis adı kullanılmaktadır. Ama bu türün yanında diğer türlerin var olması bilimcilerin arasında hala tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bazı bilimciler, atasının soyu 3500 yıl evvel tükenmiş olan Çin mandasını ayrı bir tür olarak görüp Bubalus mephistopheles adını kullanırlar. Filipinler'de bulunan Tamarau mandasıda, bazı bilimciler tarafından alt tür olarak kabul edilir.

                      Yorum

                      • eerol
                        Banned
                        • 06-11-2004
                        • 8682

                        Konu: hayvanlarımız



                        Orkinos, Ton balığı olarak da bilinir, uskumrugiller (Scombridae) familyasından Thunnus Euthnnus ve Katsuwonus cinslerini oluşturan boyu 5-6 metre, ağırlığı 900 kilograma ulaşabilen göçmen balık türlerine verilen ad.
                        Çok hızlı yüzerler. Kendinden küçük balıkları avlar. Eti konservecilikte kullanılır. Vücutları yuvarlak olup, ön kısmı büyük, arkaya doğru incelen bir yapıya sahiptir. İki dorsal yüzgeç arasında az bir mesafe vardır. 8 veya 9 adet pinnul denen yalancı yüzgeç bulunur. Bu yüzgeçler hem sırtta, hem anal yüzgecin arkasında bulunur. Vücudun üst tarafı koyu mavi veya siyah, yanlar gümüşi beyaz, karın yüzgeci arasında sarkık iki et parçası bulunur. Kuyruk yüzgecinin kenarı beyaz renklidir. 1.000.000'a yakın yumurta bırakabilirler. Mart, Haziran, Temmuz, Ağustos ayları üreme dönemleridir.
                        Göçmen bir balıklardır. Sürü halinde gezerek, kendilerinden küçük balık türleriyle beslenirler. Sardalya, hamsi, tirsi, uskumru, torik, palamut, lüfer gibi balık sürülerini kovalar ve yerler. Saatte 65-70 km hızla yüzerler. Genç orkinoslar, sürü halinde torik ve palamutlarla birlikte boğazdan inerler. Üç yılda erginleşirler. Olgunlaşmış orkinoslarının ağırlığı bir tona, boyu 5-6 metreye kadar ulaşır.

                        Orkinos avcılarının çeşitli avlanma metodları vardır. Bu balıklar özel olta iğnelerine tüy veya bitki liflerinden yapılmış suni sinekler takılarak avlanırlar. Canlı sardalya balıkları bağlanarak sabit oltalarla da orkinos avcılığı yapılır. Bu tip avlar ancak gemilerle yapılır. Orkinos tekneleri yaklaşık 20-25 metre uzunluğunda olur. Teknenin motorları güçlü ve oldukça hızlı gitmeye müsaittir. Bu teknelerde yem olarak kullanmak için canlı sardalya havuzları ve yakalanan orkinosların muhafazası için soğuk hava depoları da bulunur. Amatör balıkçılar motorların arka güvertesinde döner koltuğa oturarak, makaralı oltayla bir spor olarak bu güçlü balıkları avlarlar.

                        Türler

                        Yorum

                        • eerol
                          Banned
                          • 06-11-2004
                          • 8682

                          Konu: hayvanlarımız



                          Ornitorenk veya Platipus (Ornithorhynchus anatinus), 39-60 cm boylarında, Doğu Avustralya ve Tazmanya'ya özgü bir yarı-deniz memelisidir. Platipus, doğum yapmak yerine yumurtlayan memeliler olan monotremlerin hâlâ var olan beş tanesinden biridir. (Diğer dördü ekidneler). Ornithorhynchidae familyasının ve Ornithorhynchus cinsinin yaşayan tek temsilcisidir. Buna rağmen bazıları Ornithorhynchus cinsine de ait olan fosil akrabaları bulunmuştur.
                          Yumurtlayan, ördek gagalı, kunduz kuyruklu, erkeklerinin arka ayağında zehirli bir mahmuzu olan bu memeli keşfedildiği zaman doğabilimcileri çok şaşırtmıştır. Platipus'un eşşizliği onu Avustralya'nın kanguru ve koala ile beraber en belirgin sembollerinden biri yapar. Avustralya 20 sentinin arkasında yer alır.

                          Taksonomi ve etimoloji
                          Ornitorenk Avrupalılar tarafından keşfedildiği zaman Kaptan John Hunter tarafından İngiltere'ye bir post gönderildi. İngiliz bilim adamları bu garip fiziksel özellikleri görünce bunun bir aldatmaca olduğunu sandılar.[1] 1799 yılında Naturalist Miscellany dergisinde hayvanın ilk tanımı yapan George Shaw, gerçekliği hakkında şüphe duyulmamasının imkânsız olduğunu belirtti. Robert Knox ise Asyalı bir hayvan doldurucusunun işi olduğuna inanıyordu.[2] Bir ördek gagasının, kunduz benzeri bir hayvanın vücuduna dikildiği sanılıyordu. Hatta Shaw, kurumuş deriyi dikiş var mı diye makasla kontrol etmişti.[1]

                          Ornitorenk'in 1863 yılı renkli baskısı


                          Platypus genel adı Latincedir. Yunanca πλατύς ("platys", düz) ve πους ("pous", ayak) kelimelerinden türetilmiştir. Bu isim, Shaw ilk tanımlamayı yaptığında Linnaean taksonomisi ismi olarak verilmişti. Fakat aynı ismin daha önce, ağaçlarda yaşayan bir böcek cinsine verildiği ortaya çıktı.[3] Bağımsız olarak Johann Blumenbach tarafından (örnek kendisine Sir Joseph Banks tarafından verilmişti[4]) 1800 yılında Ornithorhynchus paradoxus olarak tanımlandı. Nomenklatür ile ilgili öncelik kuralları izlenerek daha sonra resmi olarak Ornithorhynchus anatinus olarak tanındı. Ornithorhynchus[3] bilimsel adı ορνιθόρυγχος ("ornithorhynkhos") yunancada "kuş burnu" ve anatinus "ördek gibi" anlamlarına gelen kelimelerden türetilmiştir.
                          Türkçedeki Ornitorenk'in fransızca L'Ornithorynque'ten geldiği sanılmaktadır. İngilizcede platypus olarak geçmektedir. İlk İngiliz yerleşimciler ona su köstebeği, ördek gaga ve ördek köstebeği gibi çeşitli isimler taktılar. İngilizcede sadece tek bir platypus türü olmasına rağmen ördek gagalı tanımı sık sık platypus'un önüne getirilir. Ornitorenk Aborjin'ler tarafından Mallangong, Tambreet veya Boonaburra olarak bilinmektedir.[5]

                          Fiziksel özellikler

                          Ornitorenk'in vücut sıcaklığı, Eutheria (plasentalılar - placentalia) sınıfındaki diğer memelilerde olduğu gibi 38°C yerine 31°C-32°C arasındadır. Bunun ne kadarının monotremlerin bir özelliği olduğu, ne kadarının ise sert koşullar altında yaşayan türün uyum sağlaması sonucu olduğu belirgin değildir.
                          Ornitorenk'in vücudu ile geniş ve düz kuyruğu, yalıtılmış havayı hapsederek hayvanı sıcak tutan bir kürk ile kaplıdır. Tazmanya şeytanı gibi[6] ornitorenk de kuyruğunu yağ depolomakta kullanır. Alışılmış bir memelidense ördeğe benzeyen geniş gagası ve perdeli ayakları vardır. Burnu, kuşların gagasında olduğu gibi yukarı ve aşağı parçaları ayrılarak ağzını ortaya çıkaracak bir şekilde açılmaz. Ornitorenk'in gagası alt tarafında açıklık olan bir duyu organıdır.[3]
                          Ağırlığı 700 g. ile 2,4 kg. arasında değişir. Dişisi erkeğe göre daha ufaktır. Erkekler ortalama 50 cm., dişiler ise 46 cm. boyundadır. Kuyruk uzunluğu erkeklerde 10-15 cm., dişilerde ise 8-13 cm. arasındadır. Ortalamalar bölgelere göre değişir ama iklimin etkisi saptanamamıştır.
                          Modern ornitorenk yavruları memelilerin en büyük özelliklerinden biri olan üç uçlu azıdişlerine sahiptir.[7] Bunları üreme yuvasını terketmeden ya da terkettikten hemen sonra kaybederler; erişkinlerde bunların yerinde ağır keratinize pedler vardır.[3] Ornitorenk'in çenesi diğer memelilerden farklıdır ve çene kasları diğer memelilerde olduğundan farklı çalışır.[3]Orta kulakta sesi ileten küçük kemikler (sinodonlar, en:cynodont) ve memeli-öncesi diğer sinapsidlerdeki gibi çenenin yanında değil, tüm gerçek memelilerde olduğu gibi kafatasının içindedir. Ornitorenk, omuz çevresinde, bir ara-köprücükkemiği dahil olmak üzere diğer memelilerde olmayan kemiklere sahiptir. Vücudunun altında değil yanında olan bacakları ile sürüngenlere benzeyen bir yürüyüş biçimi vardır. Ornitorenk hızla dalmasını ve dengesini sağlayan kuyruğu ile kendini yönlendirir.[3]

                          Zehir


                          Erkek ornitorenkin zehirli mahmuzu


                          Erkek ornitorenk'in arka ayak bileklerinde defensin benzeri proteinlerden oluşan bir zehir karışımına sahip mahmuzlar vardır.[8] Zehir, insan için öldürücü olmamasına rağmen kurbanı etkisiz kılacak kadar büyük acılar verir. Kısa zamanda yaranın etrafında ödem oluşur ve zamanla tüm uzuva yayılır. Tarihsel vakalara ve anekdotlara göre acı kısa zamanda günlerce hatta haftalarca sürebilecek bir hiperalgesia(en:hyperalgesia)'ya[9] dönüşür. Zehir küçük hayvanlar için öldürücü olabilir. Zehir sadece erkek ornitorenklerin bacaklarında, böbrek benzeri salgı bezleri tarafından üretilir, kısa bir boru ile mahmuzlarına bağlıdır ve topuk kemiğindeki mahmuz tarafından ava aktarılır.[3]
                          Dayanılmaz acı vermesi dışında zehrin tam olarak nasıl işlediği hâlâ bilinmemektedir, buna rağmen sinir uçlarını etkilediği yönünde deliller vardır. Bilinen ağrı kesicilerden hiçbiri bu zehrin oluşturduğu acıyı azaltmakta etkili değildir.[10] Zehrin diğer memeli olmayan hayvanlardakinden farklı bir işlevi vardır, sonuçları ölümcül olmasa da kurbanı önemli ölçüde etkisiz hale getirir. Üretimi en çok üreme mevsiminde olduğu için, silah olarak kullanıldığı yönünde teoriler vardır.[8]

                          Elektrik algılama

                          Monotremler memeliler arasında elektrik algılama (en:electroreception) duyusuna sahip tek canlıdır. Avlarını kısmen, vücutlarının yarattığı elektriği algılayarak bulurlar. Ornitorenk tüm monotremler arasında en hassas elekrik algılamasına sahip olandır.[11]
                          Ornitorenkin elektro alıcıları gagasının ucunda yer alır, mekanoalıcıları ise gaganın her yerine düzenli bir şekilde yayılmıştır. Serebral korteks'in elektro alıcı bölümü dokunsal somataalıcılar içinde bulunur ve bazı kortikal hücreler hem elektoalıcılardan hem mekanoalıcılardan girdi alırlar. Bu, dokunsal ve elektriksel algılar arasında yakın bir bağlantı olduğuna işaret eder. Ornitorenk bir elektrik kaynağının yerini elektroalıcılardaki sinyallerin gücüne göre ayırt edebilir, bu da avlanırken başının yan yan hareketini açıklayabilir. Elektro duyu ve dokunsal girdilerin kortikal birleşimi avın uzaklığını tespit etmek için bir yöntem gibi gözükmektedir. Av hareket ettiği zaman hem elektrik sinyalleri yayar hem de mekanik baskı titreşimleri verir, böylece iki sinyalin geliş zamanı arasındaki fark ile uzaklık hesaplanabilir.[11]
                          Ornitorenk akıntıların dibini gagasıyla kazarak beslenir. Bu durumda elektro alıcılar canlı ve cansız nesneleri ayırt etmekte de kullanılır.[11]

                          Ekoloji ve davranış


                          Yüzen bir ornitorenk


                          Ornitorenk yarı-suda yaşayan bir hayvandır. Tazmanya ve Avustralya Alplerinin soğuk tepelerinden kıyısal Queensland'in tropik yağmur ormanlarına kadar geniş bir alanda, akıntı ve nehirlerde yaşar. İçlerdeki dağılımı pek iyi bilinmemektedir. Kanguru Adası'nda doğaya salınmış bir nüfus hariç Güney Avustralya'da soyu tükenmiştir. Muhtemelen yoğun alan açılması ve sulama yüzünden düşen su kalitesine bağlı olarak artık Murray-Darling Havzasının ana bölümlerinde de bulunmamaktadır. Kıyısal nehir sistemleri boyunca dağılımı tahmin edilebilir değildir, bazı görece sağlıklı nehirlerde bulunmazken iyice bozulmuş aşağıMaribyrnong Nehri gibi bazılarında varlık göstermektedir. Ornitorenk genelde gececi bir hayvan olmasına rağmen şafakta ve günbatımında oldukça faaldir. Birçok birey, özellikle bulutlu günler olmak üzere gündüz de faaldir.
                          Bu tür endotermiktir. 5°C sıcaklığın altındaki sularda saatlerce yiyecek ararken bile vücut sıcaklığını koruyabilir.[3] Dip avlarının bulunduğu, dinlenme ve üreme oyuklarını yapabileceği kıyıların olduğu, nehirsel ve kıyısal özellikler taşıyan akıntılara ihtiyaç duyar.

                          Ornitorenk su yüzeyinde bile zaman zaman zor farkedilir


                          Ornitorenk çok iyi bir yüzücüdür ve zamanının büyük kısmını su altında yiyecek arayarak geçirir. Yüzerken diğer Avustalya memelilerinden kulaklarının görünmemesi ile ayrılır. Yüzerken diğer duyularına güvenerek gözlerini sıkıca kapar. Dört ayağı da perdelidir. Ön ayaklarını itici güç olarak kullanır. Arka ayaklar ve kuyruk sadece yönlendirme içindir.
                          Ornitorenk daldıktan bir süre sonra bir hava kabarcığı bırakır, bir süre sonra bir tane daha ve bir süre sonra bir tane daha. Ardından su yüzeyine çıkıp yayılarak yiyeceğini çiğner. Daha sonra tekrar dalar. Normal bir dalış 30 saniye ile bir dakika arasında sürer. Ama koşullar uygun olduğunda daha uzun süre su altında kalabilir. Çiğneme bölümü ise 10-20 saniye sürer.
                          Ornitorenk bir karnivordur. Burnuyla dereyatağından, veya yüzerken yakaladığı Annelid solucanlar, böcek larvaları, taze su karidesleri ve bir tatlı su kereviti olan yabbi (yabbie) ile beslenir. Gagası, görmeden avlanmasını sağlayacak kadar hassastır. Ornitorenk her gün vücut ağırlığının en az %20 si kadar yemek yemek zorundadır. Bu da on saatini yemek arayarak geçirmesi demektir. Suda değilken genelde, köklerle kamufle edilmiş, su seviyesinden pek yukarıda olmayan, kısa ve düz bir oyukta kalır.

                          Üreme

                          Ornitorenk keşfedildiği zaman bilimadamları, dişinin yumurta yumurtlayıp yumurtlamadığı konusunda ikiye ayrılmıştı. 1884'te W.H. Caldwell Avustralya'ya gönderilip 150 Aborjin'in yardımı ile birkaç yumurta bulana kadar bu onaylanmamıştı.[3][8]
                          Tür bir tek üreme mevsimine sahiptir. Çiftleşme kış sonu veya ilkbaharda olur. Yavrular suya ilk kez, anneleri tarafından oyuklarda 3-4 ay emzirildikten sonra girer. Tarihsel gözlemler, işaretleme, tekrar yakalama çalışmaları ve ilk genetik çalışmalar, ornitorenk nüfusunun yerleşmiş ve geçici bireylere sahip olduğuna ve çokkarılı (poligyny) bir çiftleşme sistemine işaret etmektedir.
                          Üreme mevsimi dışında ornitorenk sudan yüksekliği 30 cm. civarında olan basit bir oyukta yaşar. Çiftleşmeden sonra dişi, daha ayrıntılı ve uzunluğu 20 m.'yi bulabilen, su yükseldiğinde korunmak için aralıklara tıkalı yeni bir oyuk kazar. Erkek, yavrulara bakma işiyle ilgilenmez ve yıllık oyuğuna geri döner. Dişi, oyuğun zeminini ıslak ve katlanmış ölü yapraklarla yumuşatır. Bu malzemeleri yuvaya kıvırdığı kuyruğu ile taşır.
                          Ornitorenk, kuş yumurtasından daha yuvarlak ve sürüngen yumurtasına benzeyen küçük kösele gibi yumurtalar yumurtlar. Dişi genelde 11 mm. çapında 2 yumurta yumurtlar ama bazen bu sayı 1 veya 3 olabilir. Yumurtladıktan sonra dişi bunların etrafına kıvrılır. Kuluçka süresi üç bölüme ayrılır. İlkinde embriyonun fonksiyonel organları yoktur ve yumurta kesesine (yolk sac) bağımlıdır. İkinci bölümde el ve ayak parmakları, üçüncüde ise yumurta dişi oluşur. Yaklaşık on günlük bir kuluçka süresinden sonra yumurtadan çıkan tüysüz yavrular annelerine tutunurlar.
                          Yumurtadan çıkan yavrular, korumasız, çıplak ve kördür. Anne sütü ile beslenirler. Ornitorenk'in memeleri olmasına rağmen meme uçları yoktur. Dolayısı ile süt göğüste deri altındaki bezlerden salgılanır. Göğüsünde sütün biriktiği oluklar bulunur ve yavrular buradan süt içer.[12][13] Yumurtalar açıldıktan sonra anne yuvayı sadece yiyecek bulmak ve kürkünü ıslatmak için terkeder. Yuvadan ayrılırken oyuğun girişini toprak ile tıkar. Yavrular 3-4 ay meme emer ve 17 aylık olduklarında yuvayı terk eder.

                          Memelilerin evriminde ornitorenk


                          Melbourne Üniversitesi'ndeki ornitorenk iskeleti


                          Ornitorenk ve diğer memeliler yıllarca çok yanlış anlaşılmıştır ve haklarındaki 19 yy.dan kalma söylenceler bugün bile devam etmektedir. Örneğin, momotremlerin aşağı ya da yarı-sürüngen oldukları ve daha üstün plasenta memelilerin uzak kuzenleri oldukları gibi. Günümüzde, modern monotremlerin, memeli ağacının erken bir dallanması olduğu bilinmekte, daha sonraki bir dallanmanın ise keseli (Marsupialia) ve plansentalı memelilere yöneldiği sanılmaktadır.
                          En eski monotrem fosilleri (Teinolophos ve Steropodon) Ornitorenk'e çok benzemektedir. Steropodon fosili opalleşmiş bir çene kemiği ve üç azı dişinden oluşur. Günümüz ornitorenki ise dişsizdir ve South New Wales Avustralya'da bulunmuştur. Fosilin 110 milyon yıl yaşında olduğu sanılmaktadır. Bu da, ornitorenk benzeri bir hayvanın Kireçlitaş döneminde (Cretaceous), dinozorların zamanında hayatta olması anlamına gelir. Şimdiye kadar Avustralya kıtasında bulunan en eski fosildir.
                          Ornitorenkin akrabası olan başka bir fosil de Arjantin'de bulunmuştur. Bu, monotremlerin, iki kıta Antarktika yoluyla birleştiği zamanlarda Avustralya'dan Güney Amerika'ya ulaştıklarını gösterir.
                          Bugünkü ornitorenk'e ait bilinen en eski fosil 100.000 yıllık olup dördüncü çağdan (Quaternary period) kalmıştır. Bilinenler çok farklı daldır.
                          Fosil kanıtları ayrıca ornitorenkin mesozoik çağda da varolduğunu gösterir. (kireçlitaş dönemi ve triasik ve jürasik çağları da içermektedir)
                          Ornitorenkin günümüzdeki hayvana nasıl evrimleştiğini açıklayan iki teori vardır. İlk teoriye (B teorisi) göre, monotremlerin akrabaları keseliler ve plesantalılardan tamamen farklı kendi evrimsel dallarını oluşturdular. Bu değişikliğin 135 milyon yıl önce, Kireçlitaş döneminin başında olduğu sanılmakta. Keseliler ve plasentalılar ise 135-65 milyon yıl önce bir noktada ayrıldılar.
                          İkinci teori 1947'de Gregory tarafında öne sürüldü ve 1970'lere kadar popüler hale gelmedi. Teoriye göre 135-65 milyon yıl arasında plasentalılar ve keseliler kendi yollarına ayrıldılar, daha sonra da monotremler kendi yollarına gittiler.
                          Bu teorinin kanıtı keselilerin ve monotremlerin üreme organlarının birbirine çok benzemesidir. Her ikisinin de gebelikte, embriyoların bir kabukla kaplı olduğu bölümleri vardır. Tek fark, monotremler gebelik süresince bu örtülü kabuğa sahipken keselilerin sadece gebeliğin üçte ikisinde bu kabuğa sahip olmasıdır.
                          2004 yılında Ulusal Avustralya Üniversitesi'nden bilim adamları memelilerin çoğunda olduğu gibi iki yerine (XY) ornitorenkin 10 cinsiyet kromozomu olduğunu keşfettiler. (Örneğin: erkek ornitorenk her zaman XYXYXYXYXY dir) Dahası, ornitorenkin Y kromozomları kuşlarda bulunan ZZ/ZW cinsiyet kromozomları ile gen paylaşmaktadır. Bu yeni bulgular ornitorenkin hayvanlar âlemi içindeki eşsiz yerini daha da sağlamlaştırdı ve onu memeliler, sürüngenler ve kuşlar arasındaki evrimsel bağlantı araştırmalarının merkezi yaptı.[14]

                          Korunma durumu

                          Ornitorenk, Güney Avustralya'dan yokoluşu haricinde, Avrupalıların Avustralya kıtasına yerleşmelerinden önceki genel ortamının hemen hepsinde bulunur. Buna rağmen insan kaynaklı değişikliklere bağlı olarak doğal ortamının parçalanması ve ortamında yerel değişiklikler belgelenmiştir. Şu anki ve tarihsel bolluğu bilinmemekle beraber şu anki menzilinde yaygın olduğu düşünülmektedir ama sayıları muhtemelen azalmıştır. Tür 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar kürkü için yoğun bir şekilde avlandı ve 1950'lere kadar içlerdeki dalyanların ağlarında boğulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Ornitorenk korunma uygulamaları sayesinde yakın bir soy tükenmesi ile karşı karşıya bulunmamaktadır. Fakat bu durum barajlar, sulama kanalları, kirlilik, ağlar ve tuzaklardan kaynaklanabilecek doğal ortamının yokolması nedeni ile değişebilir. En başta su kirliliğine olan yüksek duyarlılığı nedeni ile genelde "güvende ama gelecekte tehdit altında olabilir" biçiminde sınıflandırılmaktadır. Avustralya'da koruma altındaki bir türdür. IUCN Kırmızı Listesi şu an için ornitorenki "Asgari Endişe" (LC, Least Concern) olarak listelemektedir.[15]
                          Dünyanın büyük kısmı ornitorenki 1939 yılında National Geographic dergisinde yayımlanan ornitorenk ve onun esarette yetiştirilip incelenmesi ile ilgili bir makale ile tanıdı. Bu zor bir iştir ve o günden bu yana sadece birkaç yavru özellikle Avustralya, Victoria'da ki Healesville Sanctuary'de başarı ile yetiştirilebilmiştir.

                          Yorum

                          • eerol
                            Banned
                            • 06-11-2004
                            • 8682

                            Konu: hayvanlarımız



                            Ördek, (Anatinae) alt familyasından hemen hemen bütün dünyanın sulak bölgelerinde yaşayan, perde ayaklı su kuşlarına verilen ad.
                            Göl ve bataklık kenarlarını pek severler. Hızlı akan nehir ve denizlerde yaşayanlar da vardır. Beslenmesi kolay olduğundan, evcil birçok soyları üretilmiştir. Ülkemizde ördekler, birçok ırkın karışmasından elde edilen melez karışımıdır. Yabancı ülkelerde, ıslah edilmiş Kampbel, Pekin, Ruen gibi saf ırklar mevcuttur. Evcil ördekler, yabani olan yeşilbaştan türemiştir. Yassı gaga, perdeli ayaklar, badi badi bir yürüyüş ve vak vak gibilerden bir ses, ördeklerin belli başlı özellikleridir. Kısa ayakları vücudunun arka kısmında oduğundan, yürürken zorluk çekerler. Erkekler dişilerden daha büyük ve gösterişlidir. Kışın ve ilkbaharda semirdiklerinden etleri lezzetli olur. Bu devrelerde bol avlanırlar. Evciller et, yumurta ve süs için beslenirler. Soğuğa ve yağmura dayanıklı hayvanlardır. Erkek ördeklerin tüyleri parlak ve renklidir, boyunları yeşil olur. Beyaz, yeşil, kurşuni, mavi, siyah tüyler karışarak hayvana güzel bir görünüş kazandırır. Dişilerin tüyleri daha donuk, daha az renklidir. Her iki cinsin soluk ve donuk renkli türleri de vardır. Özellikle Amerika’da yaygın olan evcil misk ördekleri beyaz tüylüdür.
                            Erkeğin tüyleri yazın dökülerek, dişiler gibi esmer tüylere bürünür. Tüyler, tıpkı kiremit gibi birbiri üstüne dizildiğinden hem içine kolay kolay su geçmez, hem de geçse bile kaygan olduğundan sudan çıkınca çabuk kurur. Ördek, kuyruküstü yağ bezlerinden, gagasını sürerek aldığı yağları tüylerine değdirerek bu kayganlığı sağlar.
                            Ördekler iyi yüzücü ve dalıcıdır. Sırtları üstten basık, göğüsleri ileri çıkıktır. Bir kayığa benzer. Geniş ve yassı gagasının üzeri sinirce zengin bir deriyle örtülüdür ve kenarları tırtıklıdır. Suya dalarak çamurları baştan başa araştırır. Ağzına bir miktar çamurlu su alarak gagasını kapar ve dilini piston gibi ileri geri hareket ettirerek çamurlu suyu aralıklardan sızdırarak dışarı çıkarır. Bu arada tohum ve kurtçuklar ağızda kalır. Sümüklü böcek, kurbağa larvaları ve küçük balıkları da yutar. Ne bulursa yer. Gayet obur olduğundan, bazan bir kurbağayı birden yutmaya çalışır. Denizlerde yaşayan bazı türler, balık ve kabuklu deniz hayvanları ile beslenirler.
                            Suya daldığında gaga üstündeki soluk deliği suyun girişine mani olmak için kapanır. Ördeklerin öne doğru olan üç parmağının arasında perde şeklinde gerili deri bulunur. Arkada kalan küçük parmak ise serbesttir. Karada iki yana sallanarak zahmetle yürümesine karşılık, suda çok rahat hareket eder. Çok hareketli olan kuyruğu, yüzerken dümen vazifesi görür. Evcil ördekler yuva yapmaz ve uçmazlar. Yabani türler içinde ağaç kovuklarında veya çalılıklar arasında yuva yapanlar vardır. Yeşilbaş, terk edilmiş tavşan çukurlarında yuva yaparak yumurtlar. Yaban ördekleri toplu yaşar ve kışın ılık bölgelere sürüler halinde çok göç ederler. Evcil ördekler, küçük gruplar halinde yaşarlar. Genellikle her erkeğe 6 dişi düşer. Göl ve dere kenarlarında veya bahçe havuzlarında kolayca yetiştirilebilen kümes hayvanlarıdır.
                            İklime bağlı olarak, genellikle şubat-mart aylarında yumurtlamaya başlarlar. Yumurtalar 15-20 adeti bulduğunda dişi kuluçka olur. Her dişi, bu süre içinde 50-60 yumurta yapar. Yavru ördekler çabuk geliştiği için, kısa zamanda yumurtlamaya başlarlar. Sağlıklı bir dişi, 7-8 yıl yumurtlayabilir. Kuluçka müddeti 28-29 gündür.
                            Evcil ördekler 15 yıl kadar, yabaniler çoğunlukla 20-30 yıl yaşarlar.
                            Son düzenleme eerol; 20-12-2006, 12:22.

                            Yorum

                            • eerol
                              Banned
                              • 06-11-2004
                              • 8682

                              Konu: hayvanlarımız



                              Sığırlar (Bovinae), memeli hayvanların çift toynaklılar (Artiodactyla) takımının, boynuzlugiller (Bovidae) familyasına giren bir alt familya.
                              Çoğunlukla evcil olan, kaba ve hantal yapılı, kuyrukları püsküllü, boynuzlu büyükbaş hayvanlardır. Mideleri dört gözlü olup geviş getirirler. Üst çenelerinde kesici dişleri bulunmaz. Otları alt çenelerinin dişleriyle keserler. Boynuzları daimidir. Kırıldığında bir daha yeniden sürmez. Sığır (Bos taurus), Tibet sığırı (Bos grunniens), banteng (Bos javanicus), yaban sığırı (Bos gaurus) iyi bilinen türleridir.
                              Sığır kelimesi, halk arasında geniş manada geviş getiren, etinden, sütünden ve hizmet hayvanı olarak faydalanılan büyükbaş evcil hayvanlar için kullanılır. Dar manada ise, evcilleştirilen ve etinden, sütünden veya gücünden faydalanılan ve birçok soyu üretilen evcil boğa (Bos taurus)dır. Sığırın doğumundan altı aylığa kadar olan erkek ve dişi yavrularına buzağı; altı aylıktan bir yıllığa kadar olan erkek hayvana dana; altı aylıktan gebelik dönemine kadar dişilerine düve, erkeğine boğa; inenmişe (burulmuşuna) tosun; yavrulayan dişiye inek; işe koşulan tosuna öküz denir.
                              Boğa damızlık olarak, öküz ise iş ve besi hayvanı olarak kullanılır. Ortalama 800 kg gelebilen öküz, 4500 kg'lık yükü rahatça çekebilir. Traktörün giremediği yerlerde ziraatın temel direğidir. Sığırların eti ve sütü insan için en iyi bir besin kaynağı olduğu gibi derisinden de gön ve kösele yapılır. Boynuz ve kemikleri sanayide, gübresi tarlalarda kullanılır. Yayıldıkları merayı at, keçi ve koyun gibi kuvvetten düşürmez, düzenli otlayarak bilakis ıslahına sebep olurlar. Tibet'te olan hörgüçlü ve bol kıllısına Yak veya Tibet öküzü denir. Süt ve eti için ıslah edilmiş birçok sığır soyu vardır.

                              Sınıflandırma

                              Yorum

                              • eerol
                                Banned
                                • 06-11-2004
                                • 8682

                                Konu: hayvanlarımız



                                Salyangoz, yumuşakçalar (Mollusca) şubesinin Orthogastropoda sınıfındaki kabuklu kara hayvanlarının ortak adı.
                                Salyangozlar, tatlısularda, denizlerde ve bütün çevrede görülebilen hayvanlardır. Nemli yerlerde bulunurlar ve yağışın bol olduğu ve havanın tam soğumadığı sonbahar aylarında sürekli görülürler. Vücutlarında bol miktarda su bulunduğu için çok soğuk havalarda donarlar. Çok sıcak havalarda ise su kaybederek kuruyabilirler. Geçtikleri yerlerde iz bırakmalarını sağlayan parlak renkli sümüksü bir sıvı üretirler. Kabuklarıyla gövdelerinin arasındaki kurumuş sümüksü sıvı, vücutlarındaki nemi kaybetmemelerini sağlar. Kışın toprak altına ya da ağaç kovuklarına girerek etkinliklerini azaltırlar. Yazın çok sıcak olduğunda da benzer şeklide davranırlar. Çoğunlukla otçul olmakla beraber, etçil ya da omnivor olabilirler.

                                Tarımda salyangozlar

                                Genelikle otçul olanlar, bitkinin taze sürgünlerini yediği için zarara sebep olabilirler. Çiftçiler ürünlerini salyangozlardan korumak için çeşitli yöntemlere başvurular. Az sayıda oldukları takdirde, toplanıp uzak bir yere götürerek ya da çok olduklarında bahçe duvarlarına, sebze aralarına, ağaçlara sarımsak suyu dökerek ya da sarımsak asarak uzak kalmalarını sağlarlar. Kullanılan diğer bir yöntem ise, bakır şeritler asmaktır. Bakır şeritlerin salyangozların salgıladığı sümüksü maddeyle etkileşime girerek bir elektrik akımı oluşturduğu ve uzaklaşmalarına neden olduğu düşünülmektedir.
                                Salyangozlarla beslenen çok sayıda hayvan vardır. Kuşlar, küçük memeli hayvanlar, kertenkeleler, kurbağalar, kırkayaklar, böcekler ve bazı büyük salyangoz türleri salyangozlarla beslenen canlılardandır.


                                Galeri
                                (Achatina fulica) Dev afrika salyangozu



                                Kahverengi bahçe salyangozu



                                İki çizgili salyangoz



                                (Cepaea hortensis) Beyaz çizgili salyangoz



                                Bahçe salyangozu


                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor