CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • orbay
    Senior Member
    • 11-02-2005
    • 5871

    CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

    Tekrarlayan Gebelik Kayıpları

    Hazırlayanlar:
    Dr.F.Bahar Atasoy
    Doç.Dr.Ruşen Aytaç


    Tanım
    Tekrarlayan gebelik kaybı;gebeliğin ilk üç ayında ardarda enaz üç kez ortaya çıkan kendiliğinden olan düşüklere verilen addır. Çiftlerin yaklaşık %2'sinde bu sorun vardır. Bu durumun tanı ve tedavisi üremeyle ilgilenen tıp dallarının en güç konularından birini oluşturur.
    Etyoloji (Sebepler)
    Tekrarlayan düşük nedenlerini;
    1. Uterus (Rahim) yapısal bozuklukları ve serviks (rahim ağzı) yetersizliği
    2. Endokrin (hormonal) bozukluklar
    3. Enfeksiyon hastalıkları
    4. Kromozomal bozukluklar
    5. Otoimmün hastalıklar (Bağışıklık sistemi hastalıkları)
    6. Çevresel ve diğer faktörler
    olarak sıralayabiliriz. Herbirini ayrı ayrı ele almak gerekir.

    1) Uterus (Rahim) yapısal bozuklukları ve serviks (rahim ağzı) yetersizliği
    Rahim ağzı yetersizliği özellikle gebeliğin 4. ve 6. ayları arasında rahim ağzının sancısız bir şekilde açılması ve gebelik zarlarının yırtılmasıyla yaşayamayacak bir fetusun dışarı atılmasıyla ortaya çıkan durumdur. Uygulanan tedavi genellikle cerrahidir. Üçüncü ayın sonunda rahim ağzına usulüne uygun şekilde dikiş konur(McDonald ve Shirodkar ameliyatları buna örnektir).
    Uterusun yapısal bozukluklarıysa myom, rahim içi yapışıklıklar, rahim içinde bir bölmenin olması (Uterin septum), çift uterus (Uterus didelfis) ve diğer şekil bozukluklarıdır. Tekrarlayan gebelik kaybı olanlarda bu bozuklukların sıklığı %10-15'tir. Bu bozukluklar damarlanmayı kötü yönde etkileyerek yada uterus boşluğunun boyutlarını küçültüp, değiştirerek, fetusun yerleşeceği bölgeyi uygunsuz hale getirmektedir. Bu anormalliklerin cerrahi olarak düzeltilmesi düşük oranlarını azaltmaktadır.

    2) Endokrin (hormonal) bozukluklar
    Esasen üç tür bozukluk tekrarlayan gebelik kaybı nedeni olarak akla gelmektedir. Bunlar diyabet hastalığı, tiroid bezi hastalıkları, adet düzeniyle ilgili bozukluklardır.
    Kontrol altındaki diyabet hastalığının düşük riskini arttırmadığı iyi bilinir; yani gebe kalan bir diyabet hastasının kan şekeri iyi bir şekilde kontrol edilirse düşük ihtimali artmamaktadır.
    Tiroid hastalığının gebelik kaybına neden olduğuna dair bilimsel kanıtlar yetersizdir. Bu nedenle tekrarlayan düşüğü olanlarda tiroid homonlarına bakılmasının şart olmadığı söylenmektedir.
    Adet düzeniyle ilgili bozukluklar çoğunlukla ovulasyon yani yumurtlamayla ilgili aksaklıklarda görülür. Özellikle gebeliğin devamı için gerekli olan progesteron hormonunun yetersizliğine yol açan bozuklukların tekrarlayan düşüklere neden olabileceği düşünülmektedir. Tanı rahim iç zarından alınan biopsilerle konur. Tedavisiyse eksikliğin ortaya çıkmaya başladığı dönemde bu hormonun yerine konmasıdır.

    3) Enfeksiyon hastalıkları
    Virüs ve bakterilerin neden olduğu enfeksiyonların gebelik kaybına neden olabileceği düşünülmektedir. Listeria monocytogenes, Toksoplasma türleri, Mycoplasma hominis, Ureaplasma urealiticum bu mikroorganizmalardan en sık görülenlerdir. Ne varki bunların tek bir kez düşüğe neden olduğu bilindiği halde tekrarlayan düşük sebebi oldukları tam olarak kanıtlanamamıştır.

    4) Kromozomal bozukluklar
    Tekrarlayan düşüklerde çiftlerin %5'inde anne-babaya ait kromozomal bozukluk bulunmuştur. Bu sıklık genel toplumdakinden belirgin bir şekilde yüksektir. Düşük tekrarını öngörmede çiftlerde genetik inceleme yapılması yardımcı olabilmektedir. Edinilen bulgular genetik danışmanlıkta dayanak oluşturmaktır. Düşük materyalinin kromozomal analizi de tedavi yönteminin başarısızlığı araştırılırken yararlı olmaktadır.

    5) Otoimmün hastalıklar(Bağışıklık sistemi hastalıkları)
    1980'li yıllarda araştırmacılar anti-fosfolipid antikoru denen, vücutta normalden sapma sonucunda oluşan, savunma sisteminin düzenlenmesinde etkili olan fakat tam olarak tanımlanamayan bir faktörün uyarısıyla yapılan oluşumların tekrarlayan düşük nedeni olabileceğini öne sürmüşlerdir. Bu maddeler ile fetus ölümü arasında net ilişkiler saptanmıştır. Bunların etki mekanizması; plasentanın yetersiz kanlanmasına yol açan damar bozuklukları oluşturmasıdır. Bu tür hastaların canlı bebek sahibi olabilmeleri için steroid tedavisi, düşük doz aspirin tedavisi antikoagulan denen heparin adlı bir maddeyle tedavisi gerekebilmektedir.

    6) Çevresel ve diğer faktörler
    Gebelik kaybı anne yaşıyla artmaktadır. 35 yaş üzeri kadınlarda genç kadınlara oranla normal gebelik ihtimali büyük ölçüde azalır. 40 yaşın üzerindeki kadınlarda düşük riski %50'ye yaklaşır. Kadınlar bu riskler konusunda eğitilmelidir.
    Kadınların işe başlamasının düşük riskini artırmadığı İskandinav ülkelerindeki çalışmalarda gösterilmiştir. Bununla birlikte hastaların çalıştıkları yerde gebeliği riske sokacak kimyasallarla karşılaşmadıklarından emin olmak gereklidir.
    Sigara ve alkol kullanımı düşük riskini artırmaktadır. Pasif sigara dumanına maruziyetin etkisi hakkında net bilgiler yoktur.
    Psikolojik faktörler güç incelenebildikleri için tekrarlayan düşük nedeni olup olmadıkları net değildir.

    Tekrarlayan Gebelik Kaybı Olan Hastaların Takibi
    Tekrarlayan gebelik kaybı olan hastayı ele alırken en önemli yaklaşım eğitim ve destektir. Hastalar çoğunlukla herhangi bir bulgu olmasa da kaybın anne yaşıyla birlikte artacağı konusunda eğitilmeli, erken doğum ve dış gebelik gibi diğer gebelik komplikasyonlarının artmış riski altında olduklarını bilmelidirler. Sağlıklı bir gebeliğin zarar görmesinin zor olduğu ve normalde rahim kramplarının artmasına neden olan cinsel ilişki ve egzersiz gibi aktivitelerin sağlıklı bir gebeliği bozmayacağını söylemek yararlıdır.
    Değerlendirmeye başlamak için bir çiftin başından geçen düşük sayısı kısmen klinik pratiğe ve gerekli testlerin maliyetine bağlıdır. Genellikle 35 yaş altındaki kadınlarda üç düşükten, daha ileri yaştakilerdeyse iki düşükten sonra laboratuar çalışmaları yapılmalıdır. Bu laboratuar yükünü ve sağlık hizmetlerinin maliyetini belli oranda azaltmak içindir. Bununla birlikte bazen bir çift uzun bir zaman beklemek isterken bir başkası tüm araştırma programının ilk düşükten sonra uygulanmasını isteyebilir.
    Düşük yapan çiftler tam bir değerlendirme ile başarılı bir tedavi sonrasında gebe kalınca ilk üç ayda yoğun doktor desteğine ihtiyaç duyarlar.
    Ultrasonografik olarak 8. gebelik haftasında kalp atımının saptanmasının düşük riskini %3-5'e düşürdüğü konusunda çiftler bilgilendirilmelidir. Bu çiftlere bir hedef ve korkularını bebeği kollarına alana kadar ertelemelerine yardım eder.

  • orbay
    Senior Member
    • 11-02-2005
    • 5871

    #2
    Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

    Alerji Olan ve Astma Hastalığı Olanlarda ****üel Sorunlar

    Hazırlayanlar : Prof. Dr. A. Fuat Kalyoncu
    Türk Akciğer Hastalıkları Vakfı


    İnsanı en fazla rahatsız eden bir kaç hastalıktan biri olan astma veya diğer adıyla astım, aşağı yukarı her 20 kişiden birinde görülmektedir. Hastalık kişilerin sadece genel yaşam kalitesini, iş ve okul durumunu değil gece uykusunu ve cinsel yaşamını da etkilemektedir.

    Tedavi edilmemiş astmalıların hemen tümünde yürüme, koşuşturma, merdiven çıkma gibi bir efor sonucu nefes darlığı, hırıltılı solunum veya öksürük ortaya çıkmaktadır. ****in kendisi de esasen bunlara benzer bir tür egzersiz olarak kabul edilebilir. Bunun sonucu olarak, sağlıklı erişkin kişilerin yaşamlarının normal dönemde rahatlıkla alabilmektedir. Ancak beta mimetik türünde nefes açısı ilaçların tablet ve şurup biçimleri uluslararası yarışmalarda kabul edilmemekte doping işlemi görmektedir. Bu sporcuların bilinçli bir biçimde ısınmaları, 2-3 saat süren korunma yaratabilmektedir. Aslında bu tür kişilerin en başarılı olacakları sporlar, su içinde yani nemli ortamda yapılanlardır (yüzme, su topu vs).

    Bazı ender alerji hastalıkları sporcuları istenmeyen zamanlarda durdurabilir. Bunlardan önemli bir grup da; egzersiz sonucu ortaya çıkarı ani kaşıntı ve şişlik atakları (kurdeşen= ürtiker) ile egzersiz sonucu ortaya çıkan alerjik şok'tur (anafilaksi). Bu tür alerjik ataklar genellikle kabuklu deniz yiyecekleri, kerevtz veya karpuz tipi yiyeceklerin yenmesinden sonra yapılan egzersizlerde ortaya çıkmaktadır. Tedavide, yapılan alerji testleriyle duyarlı olduğu bulunan gıdaların sporcunun diyetinden çıkarılması ve tok kamına efordan kaçınılması yeterlidir.

    bir bölümünü oluşturan bu olay. hasta açısından bir eziyete dönmektedir. Halbuki düzenli kullanılan bir ilaç tedavisi ile bu problem tamamen ortadan kalkmaktadır. Bazı hastalar ise sadece **** öncesinde ağızdan nefes açıcı bir sprey kullanarak. bu sorunu kolayca ortadan kaldırmaktadır. Kliniğimizde yeni tamamlanan bir araştırmada; Astmalı hanımların 0/070'inin yeterli tedavi görmemekten dolayı çeşitli boyutlarda ****üel problemleri olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca hanım hastaların 0/065'inde yine yeterli tedavi görmemeye bağlı. özellikle öksürük sonucu istemsiz idrar kaçırma sorunu olduğu da görülmüştür. Normal sağlıklı hanımların da yaklaşık dörtte biri ıkınma. öksürük. gülme. hapşırık esnasında zaman zaman az miktarda idrar kaçırabilmektedir. Ancak bu problem astmalı hanımlarda çok daha büyük boyuttadır. Kliniğimizde yaptığımız araştırmada bütün bu problemlerin modern ve uygun bir tedavi ile ortalama 9 gün içinde düzeldiğini memnuniyetle gördük. İdrar kaçınma ve ****üel problemler daha çok: fazla kilolu, çok düşük ve doğum yapmış ve özellikle yeterli tedavi görmeyen hanımların sorunudur.

    Çok ender olmakla birlikte sadece cinsel ilişki esnasında da ortaya çıkan bir astma türü de vardır ve genellikle hanımlarda görülür (***ercise astma). Ayrıca sadece alerjik bünyesi olan astmalıların yine çok az rastlanan bir bölümü kondoma aIeljik reaksiyonlar gösterebilir. Bu tür aIleljik reaksiyonlar hem erkek hem de kadınlarda görülebilir. Bu reaksiyonlar astma krizinden, lokal kaşıntı ve şişliklere kadar değişebilmektedir. Kocasının spermlerine karşı astma ya da alerjik şok şeklinde reaksiyon veren kadın hastaların olduğu da bilinmektedir.

    Astmalı hanımların üçte birinde, adet öncesi dönemde nefes darlığı yakınmalarında belirgin bir artış görülür. Ara dönemlerde önemli bir problemi olmayan buna karşın adet dönemlerinde hastanelerin acil servislerine taşınan bir çok hasta vardır. Bu durum vücuttaki bazı hormonal değişimlerle izah edilmektedir. Vücutta hormonal değişimin en abartılı yaşandığı dönem hamileliktir. Bu dönemde astmalı hanımların kabaca üçte biri tamamen düzelir, üçte biri kötüleşir ve kalan üçte birinin durumunda ise eskiye kıyasla bir değişiklik olmaz. Astma ilaçları hamilelik döneminde de, doktor kontrolü altında rahatlıkla kullanılabilmekte ve etkili bir tedavi ile problem tamamen ortadan kalkmaktadır. Hastalığın bugün için tüm dünyada uygulanan tedavisi: ağızdan alınan sprey biçimi ilaçların bazılarını düzenli, bazılarını ise gerektiğinde kullanma
    şeklindedir.

    Yorum

    • orbay
      Senior Member
      • 11-02-2005
      • 5871

      #3
      Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

      Cinsel İşlev Bozukluklarında Tedavi

      Hazırlayan: Dr. Verda Bitlis Tüzer
      Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
      Psikiyatri Kliniği

      90'larda cinsel işlev bozukluklarının Tedavisi Masters ve Johnson'un (1970) çalışmalarından sonraki 25 yılda cinsel işlev bozukluklarının ele alınması ve tedavisinde önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır. Masters ve Johnson, kadın ve erkek cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde üç temele dayandırdıkları bir model önermektedirler:
      (a) Her iki cinste de paralel, dört-evreli ardışık fizyolojik ve öznel uyarılmanın olması (cinsel yanıt döngüsü);
      (b) cinsel işlev bozukluklarının oluşumunda ve sürmesinde yanlış bilgilenme ve performans kaygısı başta olmak üzere psikojenik faktörlerin önde gelmesi;
      (c) Cinsel işlev bozukluklarının çoğunun kısa, sorun-odaklı tedavi yaklaşımlarına (sensate focus yani duyumsal keşif gibi) iyi yanıt vermesi.

      Son yıllarda model Azalmış cinsel istek bozukluğu ve cinsel travma veya istismar sonucu ortaya çıkan sorunların tedavisinde de kullanılmaya başlanmıştır. Öte yandan 1980'lerin başından beri cinsel terapilerde giderek organik ve biyomedikal faktörlerin rolü üzerinde durulmaya başlanmıştır. Her ne kadar bu durum en çok erektil bozukluk tanı ve tedavisi için geçerli ise de azalmış cinsel istek bozukluğu, erken boşalma ve cinsel ağrı bozukluklarında da önem kazanmaya başlamıştır. Ayrıca yaşlılarda ve kronik hastalığı olanlarda cinsel işlev bozuklukları üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır. Psikolojik faktörler açısından da cinsel sorunların başlamasında ve sürmesinde kaygıdan çok bilişsel süreçlerin-algılama ve dikkatle ilgili süreçler-rolü üzerinde tartışılmaktadır. Buradan yola çıkılarak çoğu zaman cinsel istek ve uyarılma bozukluklarının altında yatan sebepler olan performansla ilgili zorlukların veya "****i olma isteği"nin elenmesi tedavideki odak noktaları olmalıdır. İlişki ile ilgili faktörler halen cinsel işlev bozukluklarının oluşumunda odaklanılan bir diğer alanı oluşturur. İletişim sorunları, güven ya da yakınlığın olmaması ve güç çatışmaları cinsel sorunlara en sık eşlik eden sorunlardır. Kültürel ve toplumsal etmenler de önemlidir. Erkeğe ve kadına biçilen roller de cinsel sorunların sıklığını etkiler gibi görünmektedir.
      Cinsel işlev bozukluklarının tedavisini genel olarak ele alırsak;
      A. Tedavide genel ilkeler:

      1) Hasta olan cinsel ilişkidir.
      2) İletişim yoluyla cinsel öykünün yeniden ele alınır
      3) tedavide öğrenme becerileri vurgulanır.
      4) Eğitim, destek, öneri ve içgörü üzerinden çalışılır.
      5) Eşler için kaygı omaksızın yakınlık ve zevk sağlamak hedeflenir.

      B. Davranışçı cinsel terapi teknikleri:

      1) Eğitim: cinsel yanıtı anlamak
      2) Duyumsal keşif: performans kaygısını azaltmak, partnerin cinselliğini öğrenmek, cinsel birleşme dışındaki cinselliğe odaklanmak, iletişimi artırmak
      3) Kendini uyarma: kendi cinselliğini öğrenmek, kaygıyı azaltmak
      4) Gevşeme eğitimi: kaygının azaltılması
      5) Dur/Başla tekniği: özellikle erken boşalmada uygulanır.
      6) Daha ileri davranışçı yöntemler

      C. Bilişsel Tedavi: Zihni meşgul eden düşünceleri uzaklaştırmak, cinsel haz ve yakınlığa odaklanmak

      1) Duyumsal keşif: zihinsel odaklanma
      2) Anksiyetenin azaltılması: düşünce durdurulması, dikkati başka yöne çevirme
      3) Cinsel tutumların yeniden uyarlanması
      4) Öykü terapisi

      D. Çift terapisi duygusal ilişkilerde altta yatan işlevsizliği tanımak, çiftlerin iletişimine yardım etmek

      1) Çatışma çözümü
      2) Yakınlığın artırılması
      3) İletişimin artırılması
      4) İlişkideki diğer konuların çözümü

      E. Bireysel terapi:

      1) Cinsellik ve/veya yakınlık ile ilgili ikili duyguların çözülmesi
      2) Eşle ilgili ikili duyguların anlaşılması
      3) Depresyon veya anksiyetenin tedavisi
      4) Cinsellikle ilgili kendilik imajının değişimi

      Erektil bozukluğun tedavisi: Erektil bozukluktaki tıbbi nedenleri gözönüne aldığımızda son yıllarda tedavide tıbbi ve cerrahi yaklaşımlar çoğalmıştır. Bunlardan bazıları

      (a) cerrahi protezler ve penil implantlar,
      (b) penis içine (intracorporal) vazoaktif ilaçların enjekte edilmesi,
      (c) sıkma (konstriksiyon) halkası ve vakum pompası,
      (d) ağızdan uygulanan ilaçlardır.


      Ayrıca kan akımı yetersizliği ya da venöz kaçağın düzeltilmesine yönelik cerrahi girişimler de yapılmaktadır. Son yıllarda penil protezlerin yerleştirilmesi konusunda önemli ilerlemeler vardır. Günümüzde yaygın olarak kullanılan penil protezler arasında yarı-sert, silikon tipte olanlar ve şişirilebilir veya hidrolik protezler sayılabilir. Bu cihazlar cinsel ilişkiye girileceği zaman şişirilmekte, ilişki sonrasında da önceki halini alabilmektedir. Şişirilebilen protezler çok daha pahalıdır ve operasyon sonrası komplikasyonlar-enfeksiyon gibi- daha fazla olabilir. Öte yandan cinsel eş daha fazla tatmin olmaktadır.

      Cerrahi olarak protez yerleştirilmesi organik sebebe dayanan (diyabet, hipertansiyon gibi) ve şiddetli (önceden tıbbi tedavi, penise vazoaktif ilaç enjeksiyonu, vakum cihazı denenip sonuç alınamayan hastalar) erektil bozukluklar için önerilmektedir. Penis içine papaverin, prostaglandin E1, fentolamin gibi vazoaktif maddelerin enjekte edilmesi arteriyel kan akımının artırılması ve kan basıncının artmasıyla sertleşmenin oluşması amacına yöneliktir. Başlangıçta etkinliği %75 gibi yüksek olabilir.

      Cinsel eşin memnuniyeti de yüksektir. Uzun süreli sertleşme, penis ve testislerde ağrı, peniste doku sertleşmesi, karaciğer işlevlerinde bozukluklar ve genel enfeksiyon gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Vakum cihazları ve sıkma halkaları penise vakum oluşturarak kanın penise dolmasını sağlar. Sıkma halkası en fazla otuz dakika tutulmalıdır. Cinsel eş tarafından kabulü diğer yöntemlerden farklı olmasa da bazen hastaların kabul etmede ve uygulamada zorlandığı belirtilmiştir. Peniste soğukluk, ağrı, hissizlik, boşalmanın olmaması ya da ağrılı olması, morarma gibi yan etkiler görülebilir. İlaç tedavileri yaygın olarak uygulanmaktadır. Etkisini merkezi sinir sistemi üzerinden gösteren bir ilaç olan yohimbin hem organik hem de psikojenik kökenli erektil bozukluklarda kullanılır. Sürekli kullanımda uykusuzluk, başağrısı, çarpıntı, kan basıncında hafif yükselme görülebilir.Trazodon depresyon tedavisinde kullanılan serotonerjik bir ilaçtır. Uzun süre kullanımı gerekir. Yan etki olarak uyku hali, bulantı, kusma, başdönmesi, idrar tutukluğu ve priapizm yapabilir. Sildenafil penisteki düz kasları gevşetip penise kan akımını artırarak etki eder. Bu ilacın etki edebilmesi için cinsel uyarılma gerekmektedir. Erkeklerde cinsel isteği artırmaz. Cinsel aktiviteden 1 saat önce alınmalıdır. Hem organik hem de psikojenik kökenli olgularda etkilidir. Başağrısı, yüzde kızarma, hazımsızlık, burun akıntısı, görme bozukluğu (mavinin algılanmasında bozukluk, parlak ışığa hassasiyet) ve diyare görülebilir. Nitrat grubu ilaçlarla birlikte kullanıldığında ani kan basıncı düşmesi ve buna bağlı ölüme yolaçabilir. Eğer eksikliği saptanırsa erkek cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde testosteron da kullanılabilir. Lipid ve kilo kontrolü yapılarak kullanılmalıdır. Azalmış libidoya etkili olabilir. Gingko Bilobanın antidepresanlara bağlı cinsel yan etkileri düzelttiği bildirilmiştir. Etkisinin genital bölgedeki kan akımı artışına bağlı olduğu düşünülmektedir.

      Cinsel tedaviler: Sertleşme bozukluğu bireyin yalnızca partnerli etkinliklerinde görülüyorsa, diğer durumlarda (sabah uyanınca, gün içinde kendiliğinden ya da mastürbasyonda) tam sertleşme varsa, bu sorunun psikolojik olduğu yönünde önemli bir ipucudur. Tedavini başarısında uygulanan yöntemin ve terapistin profesyonel becerisi kadar çiftin tedaviye uygunluğunun, düzelme isteği ve çabasının da rolü vardır. Cinsel terapilerde genelde tedavi oturumları çiftle birlikte düzenlenir. Ancak düzenli bir cinsel eş yoksa bazen bireysel tedaviler de düzenlenebilir. Tedavide bilişsel ve eğitime dayanan girişimler önemlidir. Bu konuda sorunu olan bireylerin sıklıkla cinsel uyarılmanın doğası, cinsel beceriler ve partnerlerinin cinsel tatmin beklentileri konusunda yanlış düşünceleri vardır. Ayrıca çiftlerin iletişim becerileri ve cinselliğe ilgileri de oldukça belirleyicidir.

      Terapist ilk görüşmeden itibaren çiftin yanlış cinsel bilgilerini düzelterek, yeri geldikçe doğru cinsel bilgiler vererek, cinsel mitleri tartışıp açıklayarak, cinsel teknikler öğreterek eğitimci rolü oynar. Hem bilişsel hem de kişilerarası süreçlere odaklanan beş basamaklı bir tedavi modelinde; bilişsel yeniden yapılanma, performans kaygısının azaltılması, cinsel beklentilerin düzenlenmesi, çiftin iletişim açısından eğitimi ve yinelemenin önlenmesi yer almaktadır. Her eşin cinsellik hakkında ve cinsel duyguları hakkında konuşması önemlidir. Cinsel ilişkinin birleşmeden ibaret olmadığı, sertleşmenin zevk almak için mutlaka gerekli olmadığı, sertleşme için yeterli cinsel istek ve uyarılma gerektiği ancak kaygının bunu kolayca etkileyebileceği bilinmelidir. Bekar erkeklere yönelik tedavi girişimleri arasında cinsel tutum değişikliği, masturbasyon egzersizleri ve sosyal beceri eğitimi vardır. Genelde özsaygı ve cinsel doyumda artış olduğunda sertleşmede de düzelme olmaktadır. Sonuçta çoğu kişi için tıbbi/cerrahi çözümler zaman gerektiren ve sonucu belirgin olmayan psikolojik tedavi yöntemleri ile kıyaslandığında çabuk çözüm vadeder görünmektedir. Ancak son çalışmalar bilişsel ve kişilerarası faktörlerin önemine işaret etmektedir. Önemli olan birey/çifti iyi değerlendirmek, hangi yaklaşımdan yarar göreceğini bütüncül bir yaklaşımla ele alabilmektir. Erken Boşalma: Boşalma denetiminin öğrenilmesi idrar tutma üzerinde denetim kazanılmasına benzer. Erkekler ergenlik çağlarından başlayarak masturbasyon ya da cinsel ilişki ile genellikle kendiliğinden boşalma denetimini öğrenirler. Ancak seyrek masturbasyon, düzenli cinsel ilişki olanağı olmaması, sınırlı süre içinde para karşılığı ilişki gibi durumlar boşalma refleksi üzerinde denetim sağlamayı öğrenememe olasılığını artırır.

      Düzenli bir cinsel yaşamı ve sürekli bir cinsel eşi olmayan erkeklerde erken boşalma tanısı koymakta acele edilmemelidir. Boşalma denetiminin öğrenilmesi için düzenli cinsel deneyim gerekir. Tedavi yaklaşımları arasında geleneksel Dur/Başla ya da Sıkma teknikleri, bilişsel-davranışçı yöntemler ve ilaç tedavileri yer almaktadır. Dur/Başla ya da sıkma teknikleri ile başlangıçta olduça yüksek tedavi oranları bildirilse de sonraki izlemlerde geriye dönüşler de sık görülmüştür. Son yıllarda fluoksetin, klomipramin gibi serotonerjik antidepresanlar tedavide sıklıkla önerilmektedir. Ancak bu ilaçların cinsel isteği veya uyarılmayı azaltabileceği de göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca ağız kuruluğu, uyku hali, kabızlık gibi yan etkileri de ortaya çıkabilir. Azalmış cinsel istek bozukluğunun tedavisi: Öncelikle tıbbi (hormon dengesizliği, ilaç kullanımı ve diyabet gibi) ve psikiyatrik durumlar (depresyon gibi) dışlanmalıdır.

      Cinsel istek bozukluğunun psikojenik yönleri bilişsel-davranışçı ve psikodinamik yaklaşımların bütünleştirilmesi ile tedavi edilebilir. Hastalara o esnadaki cinsel sorunlarına yönelik davranışçı ev ödevleri verilir. Daha derindeki duygusal sorunlar ve tedaviye direnç de ele alınmalıdır. Orgazm ve uyarılma ile ilgili bozukluklarda etkin olan bilişsel davranışçı girişimler cinsel istek bozukluklarında daha az etkindir. Cinsel istek bozuklukları tedaviye daha dirençlidir ve tedavi daha uzun sürelidir. Hastaların tedaviye direnci de daha belirgindir. Terapist hastanın olumsuzdan çok olumluya odaklanmasını sağlamaya çalışır. Gevşeme teknikleri yararlıdır. Duygular ya da ilgiler üzerine konuşarak iletişimi artırmak yapıcıdır. Zaman zaman anksiyete giderici ilaç tedavisi önermek gerekli olabilir. Eşler eğer uyarılmış değillerse cinsel ilişkiden kaçınmalıdırlar. Çift birbirleri ile fantezilerini paylaşabilir. Erotik video ve dergiler yararlı olabilir. Eşle birlikte masturbasyon da önerilir. Partner uyarılma dönemine dek cinsel isteği azalmış eşin cinsel organlarını uyarır, ardından kişi kendini uyararak orgazma ulaşır. Masturbasyon becerileri iyi olmayan çiftlerde eğitim önemlidir. Ayrıca masaj, erotik bölgelerin (göğüs, kaba etler, boyun, kulak vb) öpülmesi gibi fiziksel uyarının da önemi vurgulanır.

      Sonuçta; vererek ve alarak uyarılmayı öğrenmek, vibratörler, kayganlaştırıcılar ve diğer cinsel araçlar, tutkuyu beslemek ve yatak odası dışında da hoş, nazik veya flörtöz olabilmek önemlidir. Erkekte orgazm Bozukluğu ya da Geç Boşalma: Göreceli olarak daha nadirdir. Bazı cerrahi ya da tıbbi durumlarda (multipl skleroz, omurilik yaralanması, prostat ameliyatı vb) veya ilaç kullanımına bağlı olarak görülebilir. Performans kaygısı, gebe bırakma korkusu, cinsel istek azlığı ve koşullanmalara bağlı olarak da görülebilir. Tedavi müdahaleleri arasında performans kaygısını azaltmak, genital uyarılmayı artırmak sayılabilir. Erkekte ağrılı cinsel birleşme oldukça nadirdir. Tedavisi konusunda bilgiler oldukça sınırlıdır.

      Sonuç:
      1) Masters ve johnson tedavi sonunda başarı oranını %80 ve 5 yıl içinde tekrarlama oranını %5 olarak vermektedir.
      2) Son çalışmalar başarı oranlarının sorunların zorluğuna, tekniklerin farklı uygulanmasına bağlı olarak daha düşük olduğunu göstermektedir.
      3) Kadın orgazmik bozukluğu, vajinismus ve erkek erektil bozukluğunun tedaviye cevabı çok iyidir. Erken boşalma için de sonuçlar oldukça iyidir. Ancak özellikle erkeklerdeki cinsel istek azlığının tedaviye yanıtı pek iyi değildir.

      Yorum

      • orbay
        Senior Member
        • 11-02-2005
        • 5871

        #4
        Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

        Küçük Yaşta Gebelik

        18 yaş altı gebelik, ergen gebelik veya küçük yaşta gebeliktir. Ülkemizde 1000 kadın başına doğurganlık hızı: 20-30 yaş arasında 160 15-19 yaş arasında 50 dir. Hekimler, ergen gebeliklerine bağlı sosyal, tıbbi ve ruhsal sorunların önlenme ve düzeltilmesinden sorumludur.

        Küçük yaşta gebelik riskleri konusunda özellikle genç evlileri bilgilendirilmeli hem aileyi hem de ergeni desteklemeli, Küçük yaşta gebelikleri önlemek için eğitim yapılmalıdır.

        Küçük yaşta gebelik nedenleri
        Ülkemizde erken evlilik sonucu 18 yaş altındaki çocuklarda gebelik sık görülmektedir. Cinsel istismar ve ensest ilişkiler de küçük yaşta gebeliğin akılda tutulması gereken bir nedenidir. Daha seyrek olarak evlilik dışı ilişki sonucu istenen ya da istenmeyen gebelikler olabilmektedir.

        Küçük yaşta gebeliğin sonuçları
        Tıbbi sonuçlar
        Bu yaşta ki çocuğun anatomik ve fizyolojik gelişmesi henüz tamamlanmamıştır. Pelvisi doğum için henüz uygun değildir.
        Bu yaşta ki gebelerin sağlık ve eğitim düzeyi çoğunlukla düşüktür. Bu nedenlerle küçük anne adaylarında gebelik ve doğum komplikasyonları sık görülmektedir. Küçük yaşta gebelik, yüksek riskli gebelik olarak değerlendirilmelidir.

        Küçük yaşta gebelerde daha sık görülen sağlık sorunları:
        Kemik mineral yetersizliği
        demir eksikliği anemisi
        Beslenme yetersizliğidir.

        Küçük yaşta gebelerde daha sık görülen gebelik patolojileri
        “Preeklempsi ve eklepmsi” denilen gebelik toksemsisi düşük
        Prematüre doğum,
        düşük doğum ağırlıklı bebek.

        Çocuğa kötü muamele
        Anneliğe henüz hazır olmayan
        kendisi de çocuk olan ergen anne
        çocuk büyütmenin stresini taşıyamayıp,
        bebeğini ihmal ya da' istismar edebilir.

        Sosyal sonuçlar
        Evlilik dışı istenmeyen gebelikte; gençlerin hemen evlendirilmesi.
        Böylece planlanmayan erken evlilikler çocukların yaşam seyrini değiştirip uyumlarını bozabilir.
        Evlilik dışı isteyerek gebe kalma ise, ender görülmekle birlikte,
        ergenin erkek arkadaşını elinde tutmak,
        ana-babadan öç almak,
        okuldan kaçmak,
        yaşıtlarının dikkatini çekmek,
        seveceği birine sahip olmak gibi pek çok nedene bağlı olabilir.

        Zeminde yatan duygusal sorunlar nedeniyle ortaya çıkan gebelik mevcut sorunları daha da arttırır.

        Önlemler ve çözüm
        Küçük yaşta gebeliğin önlenmesi, aile planlaması bilgi iletimi ve danışmanlığı
        Sağlık çalışanları
        Erken evliliği önlemek için:
        Aile içinde eğitim vermeli
        önlenemeyen erken evlilikte de,
        Küçük yaşta gebeliği önlemek için:
        Aile planlaması danışmanlığı
        hizmeti vermelidir

        Anne adayının desteklenmesi
        Oluşan gebelik devam edecekse, anne adayının gebelik boyunca ortaya çıkacak fiziksel ve duygusal sorunlarına destek olunmalıdır. Doğum sonrasında da anne ve bebek için uygun ortamlar;
        sosyal,
        eğitsel ve
        ruhsal olarak
        yaratılarak annenin yeni duruma uyumu ve bebeğin gerekli bakımı tam olarak sağlanmalıdır.

        Doğum öncesi bakım
        Gebelik boyunca yapılacak ev ziyaretleriyle; aday annenin kendi bakımı, beslenmesi, çocuk bakımı, eğitimi ve gelişimi konusunda eğitimi yapılmalıdır.

        Babanın rolü
        Genç anne adayının eşinin ve ailesinin de bu konularda destek olmak üzere eğitime katılması yararlı olacaktır.

        Yorum

        • orbay
          Senior Member
          • 11-02-2005
          • 5871

          #5
          Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

          ERKEK SAÐLIÐI

          Erkeklerde ergenlik döneminde sık görülen
          üreme sağlığı sorunları


          Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu


          Penisin küçüklüğü kişinin yetersiz olduğunu gösterir mi?
          Büyük bir penis erkeklik gücünün simgesi değildir. Pek çok genç çevreden duyduğu abartılı tanımlamalarla kendi penislerinin küçük olduğunu düşünerek yetersizlik duygusu ile endişe yaşar. Oysa, penisin büyüklüğü ile bireyin cinsel yönden yetersizliği arasında bir bağlantı yoktur. Vücudun diğer bölgeleri gibi penisler de değişik boyutlara sahip olabilir.

          Tüylenme ve sivilceler
          Ergenlik döneminde erkeklerin yakındıkları konuların başında ergenlik sivilceleri gelmektedir. Cilt bakımının kızlara özgü bir işlem olduğu gibi bir yanlış düşünüş yüzünden temizliklerine gerekli özeni göstermeyebilirler. Oysa insanın bedenine gösterdiği özen ve bakım kendisine duyduğu saygının da bir göstergesidir. Bu nedenle erkeklerde cilt temizliklerine ve bakımlarına özen gösterirlerse, kısa bir süre sonra geçecek olan sivilceli dönemlerini rahat ve sağlıklı atlatmış olurlar, bir güven kaybına uğramazlar.

          Bedenlerindeki tüylerin çokluğu ya da azlığı erkeklik hormonunun çokluğu ya da azlığına bağlı değildir. Testesteron, tüylerin çıkmasını başlatan hormondur. Tüylerin çokluğu ya da azlığı ırk ve ailesel özelliklere bağlıdır.

          Sakallar
          Genellikle sakallar ergenliğin son dönemlerine kadar belirmez. Diğer bölgelerdeki tüylerin çıkış zamanı gibi sakalların çıkışı da ailesel ve ırksal özelliklere bağlıdır. Başlangıçta tüy şeklinde olan sakallar zamanla ve traş edilmeyle sertleşecektir.

          Ses neden çatallanır ve çatlar?
          Ergenlik döneminde ses telleri de bedenin diğer bölümleri gibi gelişir. Sesin tonu ses tellerinin uzunluğuna ve gırtlak yapısına bağlı olduğu için çatallanma ya da düzensizlik büyüme devresi süresince yaşanabilir. Bazı erkek çocuklarda bu çatallanma ve çatlamalar olmaksızın ses yapısı olgunlaşabilir.

          Sünnet nedir?
          Bebek doğduğunda penisin ucu, penisin üzerinden gelen deriyle kaplıdır. Bu bölümdeki deriye sünnet derisi denir. Müslümanlık, musevilik gibi bazı dinlerde bu deri ameliyatla alınır. Buna sünnet denir. Sünnetli kişinin penisi ile sünnetsiz kişinin penisinin görünümleri farklı olur. Ancak işlevleri açısından bir fark yoktur.

          Yorum

          • orbay
            Senior Member
            • 11-02-2005
            • 5871

            #6
            Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

            Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar

            1- Cinsel temas nedir?
            Hetero****üel ya da homo****uel olmak uzere genital, genital-oral, oral-anal, genital-anal tüm davranış biçimlerini içerir.

            2- Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların (CYBH) genel özellikleri nelerdir ?
            Her iki cinste de cinsel yönden en aktif oldukları dönemde sık görülürler.
            Genelde sessiz seyrederler.
            Özellikle umursamaz davranışlı kişilerde daha sıktır.
            Akut hastalık dışında infertilite, lohusalık humması, serviks kanseri, fetus ve yenidoğan enfeksiyonları gibi başka hastalıklara zemin hazırlar ve HIV enfeksiyonunun geçişini artırırlar.

            3- CYBH olasılığı hangi durumlarda artar ?
            Çok eşlilik
            Eşin birden fazla partnerinin olması
            Genelev kadınları ve müşterileri
            Yakın zamanda cinsel eş değiştirmek
            CYBH belirtisi olanla ilişkiyi sürdürmek
            Eşlerin de tedavi edilmesi gerektiğinin bilinmemesi
            Eğitim ve kondom kullanımının az olması

            4- CYBH lar nelerdir?
            Yirminin üzerinde bakteri, virus, parazit ve mantarlara bağlı hastalıklar cinsel yolla bulaşmaktadır. Bazı etkenler cinsel organ ve idrar yollarında üretrit (örn: bel soğukluğu), vajinit gibi infeksiyonlara neden olurken diğer bir bölümü genital bölgede lezyonla seyreder (sifilis (frengi), herpes simpleks, genital siğil, bit, uyuz, vb.). Bu etkenler yalnız cinsel bölgede sınırlı kalmayıp bazı durumlarda sistemik hastalıklara da neden olabilirler. Hepatit B virus, hepatit C virus, HIV (AIDS) gibi çeşitli mikroorganizmalar da vücuda bu yolla girerek hastalık oluşturabilirler.

            5- CYBH’lardan nasıl korunulur ?
            Kısa süreli, rastgele ilişkilere girilmemeli
            Başkalarıyla ilişkiye girebileceklerle cinsel ilişkiye girilmemeli
            Kondom (prezervatif) kullanılmalı
            Adolesanlara güvenli **** eğitimi verilmeli
            Erken tanı için zaman zaman sağlık kontrolleri yapılmalı
            Hastalık geliştiğinde yakınma olmasa bile eşler de tedavi görmeli

            6- Nerelere başvurulmalı ?
            CYBH ile ilgilenen uzmanlık alanı Enfeksiyon Hastalıklarıdır. Genital bölgede gelişen cilt lezyonları varlığında dermatoloji uzmanlarından yardım istenebilir. Kadın Hastalıkları ve üroloji uzmanları da bu hastalıkların eğitimini almış ve gerektiğinde yardım alınabilecek diğer bölümlerdir.

            Yorum

            • orbay
              Senior Member
              • 11-02-2005
              • 5871

              #7
              Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

              Aile Planlaması

              Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu

              Aile planlaması, istedikleri zaman, istedikleri sayıda çocuk sahibi olmaları için ailelere verilen hizmetlerin tümüdür. Aile planlaması ailelerdeki kişi sayısını sınırlandırma anlamını taşımaz. Amaç anne ve doğacak çocukların sağlıklı olması ve çocuk sahibi olmak istendiğinde gebeliğin oluşmasıdır. Çünkü iki yıldan az aralıklarla yapılan doğumlar annenin vücut sağlığını önemli ölçüde bozmakta, gebelik sırasında riskleri artırmakta, hatta ara vermeden arka arkaya yapılan doğumlar anne ölümlerine neden olmaktadır. Ayrıca sık aralıklarla doğan çocukların anne karnında gelişmeleri tam olmamakta (doğum ağırlığı düşük bebekler), sakatlık oranı yükselmekte, bakımları güçleşmekte ve bebek ölümleri artmaktadır.

              Bütün bunlar gözönüne alındığında aile planlamasının amaçlarını şöyle sıralayabiliriz ;

              Bireyleri ve aileleri, üreme sağlığı konusunda eğitmek
              Anne ölümlerini önlemek ve sağlığını korumak
              Bebeklerin sağlıkla doğmalarını ve yaşamalarını sağlamak
              Yüksek riskli gebelikleri önlemek
              İstenmeyen gebelikleri önlemek
              Çocuk sahibi olmak isteyenlere tıbbi yardım sağlamak
              Bireyleri aile planlaması yöntemleri konusunda eğitmek.

              Türkiye'de aile planlaması hizmetleri; Sağlık Bakanlığı'na bağlı olan sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri ve hastanelerin yanında SSK hastaneleri, üniversite ve diğer kamu kuruluşlarının hastaneleri ve özel sağlık merkezlerinde verilmektedir. Kamu kuruluşlarında, kondom ve doğum kontrol hapları ücretsiz dağıtılmakta, rahim içi araç (RİA) ücretsiz ya da çok düşük bir ücret karşılığında uygulanmaktadır.

              Aile planlaması yöntemleri
              Aile planlaması amacı ile gebeliği önleyici yöntemler, etkinliği yüksek sağlıklı modern yöntemler ve etkinliği düşük eski yöntemler olarak iki grupta incelenmektedir.

              A. Etkinliği yüksek, sağlıklı, modern yöntemler

              1. Prezervatif (kondom, kılıf)
              Erkek tohum hücrelerinin (spermlerinin) vajina(hazneye) dökülmesini, dolayısı ile sperm ve yumurtanın karşılaşmasını engelleyerek gebeliği önler. Bir başka özelliği de cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşmasını engelleyen tek yöntem olmasıdır. (örn: AIDS, sifiliz, bel soğukluğu vs.) Halk arasında kılıf diye de bilinir. Cinsel ilişki öncesi erkek tarafından doğru şekilde kullanıldığında koruyuculuk oranı % 95 - 98 ‘ dir. Her bir prezervatif bir defa kullanılmalıdır. Sağlığa hiçbir zararı yoktur.

              2. Vajinal bariyerler (diyafram, sperm öldürücü krem, köpük, fitil)
              Diyafram rahim ağzına takılarak spermlerin içeriye geçmesini engeller. Sperm öldürücüler, vajinadaki tüm spermleri işe yaramaz hale getirir.
              Diyafram ve sperm öldürücüler birarada ve doğru kullanıldığında etkinlikleri artar. İlişkiden önce kadın tarafından yerine yerleştirilir. İlişkiden sonra en az 6 saat yerinde bırakılmalıdır. Sağlığa bir zararları yoktur.

              3. Rahim içi araçlar (spiraller)
              Rahim içine uygulanarak yumurtanın rahim içine naklini, spermlerin yumurtanın yanına gitmesini ve döllenme olsa bile rahim içinin özelliklerini bozarak döllenmiş yumurtanın yerleşmesini engeller. Çıkarıldığında doğurganlık geri döner. Yan etkileri yok denecek kadar azdır, kontrolleri düzenli olarak yapılrsa 10 yıl süre ile % 98 oranında korur.

              4. Hormonal yöntemler (doğum kontrol hapları, iğneleri)
              Hemen hepsi, yumurtlamayı durdurur, rahim ağzı tıkacını kalınlaştırarak spermin rahim içine girmesini engeller, rahim içi zarı inceltir.

              Haplar ağızdan alınır, 21 ile 25 gün kullanılanları vardır.

              İğneler aylık ya da 3 aylık iki ayrı formdadır. Enjeksiyon iğne tipine göre her ay, ya da 3 ayda bir kas içine yapılarak uygulanır. Kullanımları bırakıldığında doğurganlık geri döner.

              Hormonal yöntem kullanmadan önce mutlaka bir muayeneden geçip hangi yöntemin nasıl kullanılacağı hekim ve çift tarafından kararlaştırılmalıdır. Koruyuculuk oranları doğru kullanıldıklarında % 100’e çok yakındır.

              Özellikle 5 yıldan uzun süre hap kullanan kadınlarda kullanmayanlara nazaran rahim ve yumurtalık kanseri görülme sıklığı yaklaşık yarı yarıya azalmaktadır!.

              5. Tüp ligasyonu (kadınlarda kordonların (rahim kanalları) bağlanması)
              Kadınlarda yumurtanın geçtiği rahim kanallarının kapatılması ya da bağlanması işlemidir. Genellikle genel anestezi ile yapılan küçük bir ameliyat gerektirir. Böylece sperm ve yumurtanın karşılaşması engellenir. Geri dönüşü olmayan bir yöntemdir. Herhangi bir şekilde adet bozukluklarına ya da hormonal değişime, cinsel istek azalmasına neden olmaz. Kesinlikle bir daha çocuk sahibi olmak istemeyen çiftler tercih etmelidir.

              6. Vasektomi (erkekte sperm kanallarının bağlanması)
              Erkekte lokal anestezi ile spermin geçtiği kanalların kesilmesi veya bağlanması işlemidir. Geri dönüşü yoktur. Ancak erkeklik gücünde ya da cinsel ilişkide herhangi bir azalmaya veya değişmeye neden olmaz.

              Yorum

              • orbay
                Senior Member
                • 11-02-2005
                • 5871

                #8
                Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

                Türkiye'de Ana Sağlığı ve Aile Planlaması

                Hazırlayan: Dr. İbrahim Açıkalın
                Sağlık Bakanlığı, Anne-Çocuk Sağlığı/Aile Planlaması Genel Müdürlüğü


                Ana sağlığı hizmetleri gebelik, doğum ve loğusalık dönemlerinde anne adayının, gerek hastalıktan korunma ve bakım, gerek tedavi olma bağlamında gereksinim duyacağı tüm sağlık hizmetlerini kapsamaktadır.

                Günümüzde ülkelerin gelişmişlik düzeyi belirlenirken ekonomik göstergeler kadar önemli tutulan iki gösterge bulunmaktadır: Bebek ölüm hızı ve ana ölüm hızı.

                Ana ölümü Dünya Sağlık Örgütü tarafından; “gebeliğin başlangıcından doğumdan sonraki 42. güne kadar geçen süre içinde gebelik süresi ve durumuna bakılmaksızın, doğrudan gebelikle ilgili ya da gebeliğin şiddetlendirdiği dolaylı nedenler sonucu ortaya çıkan ölümler” olarak anımlanmaktadır. Ana ölüm hızı, bir yıl içinde yukarıda verilen tanıma giren kadın ölümlerinin, o yıl gerçekleşen canlı doğum sayısına bölünmesi ile bulunur ve yüz bin canlı doğumdaki ölüm sayısı ile belirlenir.

                Ülkemiz en gelişmiş ekonomiler içinde 22. sırada bulunurken, dünyadaki ülkeler arasında beş yaş altı ölüm sıralamasında 77. sırada yer almaktadır. Bizimle aynı sağlık göstergelerine sahip ülkeler ise ekonomik gelişmişlikte daha alt sıralardadır. Özetle ekonomimiz sık sık girdiği krizlere karşın sağlığımıza göre daha iyi durumdadır.

                Ana Sağlığının Durumu
                Ana sağlığı hizmetlerinde hedef grup olan 15-49 yaş kadın sayısı, nüfusun %27.4'ü olup, son nüfus verilerine göre yaklaşık 18 milyondur. Her yıl 1.5 milyon dolayında doğum olmaktadır. Türkiye'deki 15-49 yaş grubundaki kadınların %69'u evlidir. Henüz ya da hiç evlenmeyen kadın oranı %27.7 olup, 45-49 yaş grubu kadınlarda bu oran %1.7'dir. Bu rakamlar gebelik ve doğum açısından risk altında bulunan nüfusun büyüklüğünü ve hizmete gereksinim duyan grubun genişliğini göstermektedir.

                Türkiye’de ilk evlenme yaşında yükselme olduğu gözlenmektedir. 45-49 yaş grubunda 18.4 olan ortanca ilk evlenme yaşı 25-29 yaş grubundaki kadınlarda 20.4'e çıkmaktadır.

                Genç yaştaki evlilikler; kadın sağlığı ile doğrudan ilgisi olan gebelik, doğum, loğusalık gibi anne sağlığına yönelik olayların erken yaşta ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Doğurganlık çağı boyunca kadınlar düzenli aralıklarla sağlık kontrolüne gitme alışkanlığı kazanamamışlardır. Bu durum sık görülen kadın hastalıklarında erken tanı olanaklarını kısıtlamaktadır.

                Gebelikte sağlık kontrolü yaptıranlar artmakla birlikte, her üç gebeden birisi hiç doğum öncesi bakım almamaktadır. Üreme çağındaki kadınların %68'inde gebelik açısından en az bir riskli durum vardır.

                Gebelikte anemi sık görülmektedir. 1963 yılından beri her beş yılda bir yinelenmekte olan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları’nın (TNSA) 1988 ve 1993 yıllarındaki sonuçlarına göre; evde, sağlık personeli olmadan yapılan doğumların oranı %24'tür. Bu oran 1998 araştırmasında %19.4'e düşmüş olmakla birlikte kabul edilemez ölçüde yüksek düzeydedir. Yıllık 1.5 milyon doğum dikkate alındığında yaklaşık olarak 600.000 anne ve bebek sağlık hizmeti almamakta, daha fazla oranda hastalık ve ölüm riski ile karşılaşmaktadır.

                İsteyerek düşükler azalmaktadır. 1998 TNSA'ya göre; ailelerin %76'sı çocuk istemiyor, aile planlaması yöntemi uygulayan ailelerin oranı toplam %63.7, çağdaş bir yöntem kullananların oranı ise %37.7'dir. Çocuk istemeyenlerle, etkili doğum kontrolü uygulayanlar arasındaki fark kadın sağlığını az ya da çok tehdit eden düşük işlemlerine ya da istenmeyen, yeterli ilgi ve sevgi görmeyen bebeklerin dünyaya gelmesine yol açmaktadır.

                Doğum Öncesi Bakım (DÖB) DÖB hizmetleri birinci basamak sağlıkkuruluşları, ikinci basamak sağlık kuruluşları, üniversite hastaneleri, özel sektör gibi çeşitli ve çok sayıda birim tarafından verilmektedir. Gebelerin sağlık personeli tarafından en az altı kez izlenmesi gerekir. Nitelik göz ardı edilerek DÖB'den yararlanma oranlarına bakıldığında bölgeler arasında, kır-kent yerleşimine göre farklılık vardır.

                Ayrıca eğitim durumu, yaş, gebelik sayısına göre de kadınlar son gebeliklerinde doğum öncesi bakım hizmetlerinden yararlanmada farklı eğilimler göstermektedir. Batıdan doğuya gidildikçe doğum öncesi bakım hizmeti alanlar azalmaktadır. Kentlerde yaşayanlar, köylerde yaşayanlardan daha fazla doğum öncesi bakım almaktadırlar. Sonuç olarak doğuda, kırsal alanda yaşayan; eğitimsiz, çok doğum yapmış ve yaşı 35'i aşan kadınlar doğum öncesi bakımdan en az yararlanan grubu oluşturmaktadır. 1998 TNSA gebelerin ancak %67.5'inin en az bir kez sağlık personelinden doğum öncesi bakım aldığını göstermektedir. Bu oran 1988 TNSA'daki %43 ve 1993 TNSA'daki %63'e göre gelişme sağlandığını göstermektedir. Doğumun Yapıldığı Yer Türkiye'de doğumların; 1988-1993 döneminde %59.6'sı sağlık kuruluşunda, %40.2'si evde; 1993-1998 döneminde ise %72.5'i sağlık kuruluşunda, %26.7'si evde gerçekleşmiştir.

                1993-1998 yılları arasında beş yıllık dönemde sağlık personeli tarafından yaptırılan doğumların tüm doğumlara oranı %80.6'dır. Sağlık personeli yardımıyla yapılan doğumlar, sağlık personelinden doğum öncesi bakım almış gebelerin oranından daha yüksektir. Bu durum toplumun doğumda sağlık hizmeti almak konusunda doğum öncesi döneme göre daha duyarlı ve daha istekli olduğunu göstermektedir.

                Doğumun Yapıldığı Yer Türkiye'de doğumların; 1988-1993 döneminde %59.6'sı sağlık kuruluşunda, %40.2'si evde; 1993-1998 döneminde ise %72.5'i sağlık kuruluşunda, %26.7'si evde gerçekleşmiştir.

                1993-1998 yılları arasında beş yıllık dönemde sağlık personeli tarafından yaptırılan doğumların tüm doğumlara oranı %80.6'dır. başka araştırmada 1981 yılı için anne ölüm hızının yüz binde 132 olduğu belirlenmiştir.

                Sağlık personeli yardımıyla yapılan doğumlar, sağlık personelinden doğum öncesi bakım almış gebelerin oranından daha yüksektir. Bu durum toplumun doğumda sağlık hizmeti almak konusunda doğum öncesi döneme göre daha duyarlı ve daha istekli olduğunu göstermektedir.

                Doğum sonu bakım hizmetleri ülkemizde ana sağlığı hizmetleri içinde en az bilinenidir. Araştırmalarda doğum sonu bakım konusunda bilgi bulunmamaktadır. Uygulanan kayıt bildirim sistemi de ülke çapında konunun değerlendirilebilmesine elvermemektedir. Bir ölçüde doğum sonu bakım fazla önemsenmeyen ana sağlığı hizmeti görünümündedir. Rutin sağlık hizmetleri içinde 15-49 yaş üreme çağındaki kadınların sağlık personeli tarafından evlerinde yılda iki kez izlenmesi de bulunmaktadır. Gebelik öncesi bakım ve aile planlaması danışmanlığı olarak tanımlayabileceğimiz 15-49 yaş kadın izlemleri kırsal alanda daha başarılı yürütülebilirken kentsel alanlarda pek uygulanmamaktadır.

                Ana Ölümleri
                Dünyada yılda 585.000 ana ölümü olmaktadır. Ana ölümlerinin %99'u gelişmekte olan ülkelerdedir. Dünyada ana ölüm hızı yüz binde 430'dur. Afrika'da yüz binde 870, Japonya dışında Asya'da yüz binde 380 olan ana ölüm hızı, Avrupa'da yüz binde 36'dır. Türkiye'de ana ölüm hızı ve nedenleri ile ilgili bilgiler sınırlıdır. Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 1974 yılında yapılan araştırma sonucuna göre ana ölüm hızı yüz binde 208'dir. Aynı kuruluş tarafından 1989 yılında kız kardeş yöntemi kullanılarak yapılan bir başka araştırmada 1981 yılı için anne ölüm hızının yüz binde 132 olduğu belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı tarafından 1997-1998'de, ülke genelini temsilen 53 ilin tüm hastanelerinde, bir yıl süreyle yürütülen çalışmanın sonucuna göre ana ölüm hızı yüz binde 49.2'dir. Hastane kayıtlarına dayalı olan bu çalışma sonucunda elde edilen ana ölüm hızında "hastaneye başvurmayan ya da getirilmeyen" ana ölümü olgularının eksik olduğu kestirilebilir. Bir yıl süren çalışmanın sonuçları özetle şöyledir: "12-55 yaş" grubunda 6.371 kadınölümü saptanmıştır. Bunlardan 323'ü, "ana ölümü" olarak değerlendirilmiştir.

                Aile Planlaması
                Ülkemizde Cumhuriyet’in kuruluşundan 1965 yılına kadar nüfus artış hızını destekleyici politikalar benimsenmiş ve uygulanmıştır. 1965 yılında çıkartılan 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile aile planlaması yöntem kullanımı serbest bırakılarak, antinatalist politikaya geçilmiştir.

                Günümüzde aile planlaması hizmeti ülke genelinde sunulmaktadır. Hizmetin ulaşılabilirliği, yaygınlığı, çeşitliliğine göre modern yöntemlerin kullanım düzeyi düşüktür. Diğer ana sağlığı hizmet göstergelerinde olduğu gibi aile planlaması göstergelerinde de bölgeler arası, yerleşim biçimi, eğitim durumu gibi temel özelliklere göre farklılıklar önemini korumaktadır.

                1983 yılında yürürlüğe giren, halen konusunda dünyadaki en kapsamlı ve liberal yasalar arasında bulunan, 2827 sayılı aile planlaması hizmetlerini düzenleyen ikinci yasada, getirdiği diğer yeniliklerin yanı sıra sektörler arası işbirliğinin gerekliliği vurgulanmıştır. Ancak günümüze kadar geniş katılımlı, verimli ve süreklilik gösteren sektörler arası işbirliği tam olarak gerçekleşmemiştir.

                2827 sayılı yasa ile getirilen yenilikler: Kurs görmüş ebe ve hemşirelere uygulama yetkisi verilmesi, cerrahi kontrasepsiyonun yöntem seçenekleri içine alınması, 10 haftaya kadar gebeliklerin istek üzerine sonlandırılması ve yukarıda belirtilen sektörler arası işbirliğinin zorunlu hale getirilmesidir. Anne ve bebek ölümleri ile doğrudan ilişkilendirilen dört tip riskli gebelik vardır:

                Anne adayının yaşının 18'in altında ya da 35'in üzerinde olması, gebelik aralığının 2-3 yıldan kısa olması, toplam dörtten fazla sayıda gebelik ya da doğum gerçekleşmiş olması. 1998 TNSA, evli kadınların %64.7'sinin gebelik yönünden risk altında olduğunu göstermektedir. Türkiye'de yaygınlığı tam olarak belirlenememekle birlikte yukarıda sayılan dört tip riskli gebeliğin gecekondu bölgelerinde, doğuda ve kırsal alanda daha yoğun olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye'de kaba doğum hızı binde 23.4 olup her yıl yaklaşık 1.5 milyon doğum olmaktadır. Kaba doğum hızı kırsal yörelerde (binde 24.7) kentsel yörelere göre (binde 22.8) daha yüksektir. Kadınlar doğurganlık çağının sonuna geldiklerinde (40-49 yaş grubunda) ortalama 4.6 çocuk doğurmuş olmaktadır. Bu sayı kırda 5.6, kentte 4.0, Batı'da 3.5, Doğu'da ise 7.3'tür. Yaşa özel doğurganlık hızlarının durumunu korumasıyla, halen 15-49 yaş gurubundaki kadınların doğurgan çağın sonuna geldiklerinde sahip olacakları çocuk sayısını
                gösteren toplam doğurganlık hızı, Türkiye'de 1983'teki düzeyine göre önemli oranlarda düşüş göstermiştir.

                Aile planlaması amacıyla kullanılan yöntemler evli kadınlar ve kocaları tarafından iyi düzeyde bilinmektedir. 1998 TNSA'ya göre evli kadınların %98.7'si, kocalarının da %97.1'i en az bir etkili yöntemi bilmektedir. Kocaların bilgisi ilk kez 1998 TNSA'da araştırılmıştır. Evli kadınlar, 1978 TNSA'ya göre %86 oranında etkili bir yöntem bilirken, bu oran 1993 TNSA'da %99'a çıkmıştır. Ancak yöntem bilgisinin niteliği hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Evli kadınların %62'si sahip olduklarından başka yeni bir çocuk istemezken, etkili bir yöntemle korunanların oranı bu rakamın çok altındadır. Artık çocuk istemeyenler arasında büyük çoğunluğu "geri çekme" olmak üzere, geleneksel yöntemle korunma alışkanlığı yıllara göre azalmakla birlikte, en çok başvurulan yöntem olma özelliğini sürdürmektedir.

                Son üç TNSA sonuçlarına göre aile planlaması yöntemlerinin kullanılma oranları Tablo 5'te verilmektedir. Öte yandan isteyerek yapılan düşük hızları düşme eğilimine girmekle birlikte, yüksek düzeyini korumaktadır. 1998 TNSA öncesinde son beş yılda 100 gebeliğin 23.2'sinde düşük gerçekleşmiş, bunların 14.5'i isteğe bağlı olmuştur. 1993 araştırmasına göre toplam düşük %28, isteyerek düşük %18'dir. 1983 yılında 100 gebeden 15.1'i isteğe bağlı düşük yaparken, bu oran 1988'de 23.6 olmuştur.

                Sonuç
                Her ne kadar yukarıda bardağın boş kısmı hep ön planda tutulduysa da Türkiye'de ana sağlığı ve aile planlaması hizmetlerinde yıllar içinde önemli gelişmeler sağlandığı yadsınamaz. Ancak bardağın dolu kısmının kimseyi doyurmadığı da açıktır. Kendi haline bırakıldığında genel gelişme içinde belirli bir süre geçtikten sonra ana sağlığı ve aile planlaması göstergelerinde de istenilen düzeye gelinecektir. Ancak hepimizin çabası bu sürenin olabildiğince öne çekilmesine yönelik olmalıdır. İçinde bulunduğumuz süreçte ana sağlığı ve aile planlaması hizmetleri, ergen, menapoz, erkek üreme sağlığı hizmetleri ve cinsel yolla bulaşan hastalıklarla savaş konularıyla birlikte, yaşam boyu yaklaşım içinde üreme sağlığı kapsamında değerlendirilmelidir.

                Yorum

                • orbay
                  Senior Member
                  • 11-02-2005
                  • 5871

                  #9
                  Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

                  Zihinsel engellilerde cinsel sağlık ve yaşam

                  Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu

                  Toplumların gelişmişlikleri son on yılda, insana ve insan gelişimine verdikleri önemle belirlenir olmuştur. Önceki yıllarda gelişmişlik ölçütü olarak kabul edilen ortalama yaşam süresi, bebek ölüm hızları gibi istatistiki parametreler, son dönemde insan gelişimi ve insanların yaşam kalitelerini de içine alacak şekilde genişletilmiştir. Bu, özellikle desteğe gereksinim duyan toplum kesimlerinde daha da bir önem kazanmıştır.

                  Zihinsel engelliler de toplum içinde, toplumun katılımcı bir bireyi olarak yaşamlarını sürdürmek için özel bakıma ve desteğe gereksinim duyan bir kesimdir. Bu insanların çoğu kere erişkinlerin sahip oldukları akli yeterliliğe ulaşamadıkları bir gerçektir, ancak onlarda yemek yemek, su içmek, uyumak ve özellikle sevmek, sevilmek paylaşmak ihtiyacındadır. Çünkü, mideleri, kalpleri, dolaşım ve böbrek sistemleri, yumurtalıkları, testisleri hülasa mental güçlükleri dışında tüm organları diğer insanlar gibi çalışmaktadır. Vücut gelişimleri tam olmaktadır. Nasıl acıkıyor ve sonuçta besleniyorlarsa ya da acıktıklarını ifade edemeseler de yaşamak için beslenmeye ihtiyaçları varsa, normal düzeninde çalışan hormonları nedeniyle cinsel aktivite ve ifade edemeseler de istekleri de olacaktır.

                  Üstelik, kendilerini çoğu kere yeterince ifade edemeyen zihinsel engellilerin her yönden olduğu gibi, cinsel istismara uğramaları tüm dünyada sık rastlanılan istenmeyen durumlardandır.

                  Öyleyse ne yapmalı ?

                  Öncelikle onların varlığını ama bütünüyle insan olarak, toplumumuzun bireyleri olarak varlıklarını kabul etmeliyiz. Bu kabulün içinde mental ve genel sağlık sorunları, korunma, eğitim, gelişim ve entegrasyon ile ilgili problemlerin yanında cinsel sorunlarında var olduğunu bilmemiz gereklidir.

                  Dünya toplumları ve sosyal yapılar değişmekte, zihinsel engellilerin de düzenli ve doyurucu bir cinsel yaşamları olmasına sıcak bakmaya başlamaktadır. Bu zihinsel engellilerin yaşam konforlarını, eğitilebilirliğini ve topluma entegrasyonlarını artıracağı gibi, toplumun onları yok saymasını, sorunlarına gözlerini kapamasını ve de en önemlisi cinsel istismarları ve hatta zihinsel engellilerde daha sık görülen sapkın ****üel davranışları önleyecektir.

                  Zihinsel engellilerin cinsel aktiviteleri ve üremeleri, böylece ailesi, hekimleri ve eğitmenleri tarafından yakından takip edilebilecek ve gereğinde kontrol altına alınabilecektir. Kalıtsal hastalıklara bağlı engellilik halinde ve istendiğinde gebeliği önleyici etkin yöntemler mental ve fiziksel durumlarına göre kullanılabilecektir.

                  Araştırmalar, erkek zihinsel engellilerin kızlara nazaran (erişkin yada adölesan) cinselliğe ilgilerinin daha fazla olduğunu, bu ilginin her iki cinste de IQ arttıkça arttığını bildirmektedir. Mental yetersizliği olanlarda, yaşam kalitesi, yanlış yönlendirme, cinsel istismar, iş sahibi olamama, ifade edemedikleri ve bu nedenle yardım alamadıkları cinsel dürtü ve sorunları nedeniyle ****üel sapkınlıkların daha sık görüldüğü yine araştırma sonuçları ile belirlenmiştir.

                  İlginç bulgulardan biri de, öğretmenlerin, anne ve babaların, eğitmenlerin engellilerin cinselliğine negatif tavır takınmaları, yani ya yok saymaları ya da problem olarak algılamamalarının, engellilerde cinsel bilgi yetersizliği ve kötü sonuçlara yol açmasıdır.

                  ABD’ de Michigan Üniversitesi, Jinekoloji bölümünde başlatılan bir program ve sonuçları ilginçtir;

                  Bu klinikte zihinsel özürlüler için üreme sağlığı programı başlatılmış ve bir ekip çalışması ile halen genişletilerek sürdürülmektedir. Müracaat nedenleri sıklık sırasına göre şunlardır.

                  Zihinsel engellilerin bakıcı, anne-baba, eğitmen, veya öğretmenlerinin, bireyin ****üel davranış bozukluğu içinde olduğuna hükmetmeleri.
                  Cinsel istismar.
                  Kısırlaştırma.
                  Cinsel ve sosyal eğitim isteği.
                  Evlilik sorunları.
                  Gebelik bakımı ve doğum yardımı.
                  Gebelik sonlandırılması.
                  Ailevi sorunlar.

                  Jinekolojik yardım-takip, psiko****üel eğitim, psikiyatrik değerlendirme-takip, grup ve/veya bireysel psiko****üel danışmanlıkların başvuranların çoğunun hem cinsel hem de sosyal olarak gelişim gösterdiği sonucunu ortaya çıkarmıştır.

                  Bu sonuçlar da göstermektedir ki zihinsel engelliler, istesekte istemesekte cinsel olarak aktiftir ve takip ve eğitimle hem mental, hem de sosyal olarak gelişim göstermekte ve topluma entegrasyonları mümkün olabilmektedirler.

                  Öyleyse ne yapmalı ? Sorusunun cevabı onları bütün olarak kabul etmeli, cinselliklerini doğaya aykırı olarak yok saymamalı ve yardım etmeliyiz.

                  Yorum

                  • orbay
                    Senior Member
                    • 11-02-2005
                    • 5871

                    #10
                    Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

                    İnfertilite

                    Hazırlayan: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Yardımcı Üreme Teknikleri Merkezi

                    İNFERTİLİTE NE DEMEKTİR

                    Çiftlerin bir yıllık süre içerisinde çocuk istemeleri ve korunma yöntemi kullanmamalarına rağmen gebeliğin olmamasına infertilite denir.
                    Türkiye'de ve dünyadaki çiftlerde yaklaşık %15 oranında infertilite sorunu vardır.

                    EN YAYGIN OLARAK GÖRÜLEN İNFERTİLİTE NEDENLERİ

                    KADINA AİT NEDENLER
                    Çiftlerin %40-50'sinde infertilite nedeni kadına aittir.

                    a. Yumurtlamaya ait nedenler: Olgun yumurta hücresinin gelişmemesi, yumurtlama olmaması, yeterli kalitede yumurta üretilememesi.
                    b. Rahim ağzına ait nedenler: Enfeksiyon, tümör, salgı yetersizliği.
                    c. Rahime ait nedenler: Rahmin olmayışı, rahmin şekil bozukluğu ( rahim içinde perde olması) , bazı myomlar.
                    d. Tüplere ait nedenler: Tüplerin olmaması, doğuştan tıkanıklığı, geçirilmiş enfeksiyon, ameliyat, endometriozis gibi nedenlere bağlı yapışıklıklar sonucunda meydana gelen tıkanıklıklar gibi yumurta iletimini bozan nedenler.
                    e. Diğer nedenler: Endometriozis olarak adlandırılan rahim içini döşeyen hücrelerin rahim dışında bulunması, bağışıklık problemleri, üreme organları bozuklukları, psikolojik ve cinsel problemler.

                    ERKEÐE AİT NEDENLER:
                    Çiftlerin %40-45'sinde infertilite nedeni erkeğe aittir.
                    sperme ait bozukluklar :
                    a. spermde sayı ve hareket azlığı, şekil bozukluğu ( sayı 20 milyonun, ileri hareket % 50'nin, normal yapıda sperı7ı % 14'ün üzerinde ise sperm normal kabul edilebilir)
                    b. Erkek üreme sisteminde erkek tohum hücrelerinin geçişini etkileyen bir tıkanıklık
                    c. Varikosel, hidrosel, torbalara inmiş fıtık, inmemiş test.is.
                    d. Diğer nedenler: Enfeksiyonlar, travmalar, hastalıklar, psikolojik ve cinsel problemler .

                    HEM KADIN HEM ERKEÐE AİT NEDENLER:
                    Çiftlerin %20-25'inde infertilite nedeni hem kadına hem erkeğe aittir.

                    a. Yumurtlama sorunu & sperm sayısı azlığı
                    b. Tüplerde enfeksiyon & spermin yapı bozukluğu ve benzeri durumlar.

                    AÇIKLANAMAYAN İNFERTİLİTE:
                    İnfertil çiftlerin yaklaşık %10-15'inde infertilite nedenini açıklayacak herhangi bir neden bulunmamaktadır. Kadın ve erkek araştırıldığında, gebeliğin oluşmasına engel olabilecek herhangi bir problemin saptanamadığı olgulardır .

                    YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ:
                    Çocuk sahibi olma konusunda herhangi bir problemle karşılaşan çiftlerde çeşitli tetkikler ile bu olumsuzluğun nedeni araştırılır. Belirlenen nedene yönelik çeşitli ilaç tedavileri ya da cerrahi tedavi uygulanır. Bu girişimlerden sonuç alınamadığı taktirde, yardımcı üreme teknikleri olarak da bilinen Tüp Bebek mikroenjeksiyon veya TESE yöntemlerine başvurulur. Çiftlerin çoğu için bu yöntem en son ve en iyi ümit kaynağıdır.

                    İN VİTRO FERTİLİZASYON VE EMBRİYO TRANSFERİ (IVF-ET) NEDİR ?
                    In vitro fertilizasyon; kadının yumurtalıklarından bir ya da daha çok sayıda olgun yumurta hücresinin alınarak, bunların kadının eşinden alınan sperm ile vücut dışında özel bir ortamda döllenmesidir. Embriyo transferi ise döllenen bu yumurtaların rahime yerleştirilmesidir.

                    IVF ET YÖNTEMİNİN UYGULANDIÐI DURUMLAR
                    · In-vitro fertilizasyon · Herhangi bir nedenle tüpleri tıkalı ya da hasar görmüş kadınlarda,
                    · spermleri sayıca az ya da sperme ait yapısal bozuklukların olduğu durumlarda,
                    · Erkek ya da kadına ait bağışıklık problemlerinde, ·
                    · Bazı endometriozis olgularında,
                    · · Nedeni açıklanamayan infertil çiftlerde uygulanır.

                    IVF ET YÖNTEMİNİN UYGULANMADIÐI DURUMLAR
                    · Rahmi herhangi bir nedenle olmayanlara (Doğuştan yada ameliyat ile)
                    · Yumurtalıkları olmayan ve yumurtlaması imkansız olan kadınlara uygulanmaz

                    MİKROENJEKSİYON (ICSI) ve TESE YÖNTEMİ NEDİR ?
                    Yumurtalıklardan alınan yumurtanın içerisine tek bir spermin laboratuarda enjekte edilerek döllenmenin sağlanması işlemidir. Eğer erkek sperm üretemiyor ise testislerden sperm alınması (biopsi ile) işlemine TESE denir.

                    MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNİN UYGULANDIÐI DURUMLAR
                    · IVF -ET yöntemi ile döllenmenin gerçekleşmediği durumlar
                    · Sperm sayısı ve hareketinin az olduğu durumlar
                    · Sperme ait yapı bozukluklarının olduğu durumlarda uygulanır

                    IVF-ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİ KAÇ DEFA DENENMELİDİR?
                    10 -12 defa deneme yapılabilir. Eşlerin fizyolojik ve psikolojik açıdan hazırlanmalarını sağlamak iç in 2-4 ay ara verilerek uygulanmaktadır.

                    IVF-ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNDE BA,SARI ŞANSI NEDİR ?
                    Her bir denemede başarı şansı %20-25'dir. Yani bu yöntemi deneyen 100 çiftten sadece 20-25 tanesi gebe kalabilir. Başarıda en önemli etken, yöntemlerin bu konuda yeterli bilgi, tecrübe ve isteğe sahip personel ile yeterli donanıma sahip ve her türlü yeniliği uygulayabilecek bir merkezde yapılmış olmasıdır.

                    IVF - ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNDE ÇOÐUL GEBELİK OLASILIÐI NEDİR?
                    Çoğul gebelik şansı az da olsa artmaktadır. İkiz ve üçüz olasılığı normal gebeliğe göre daha fazladır. Çünkü gebelik şansını arttırmak için, birden fazla (ortalama 3-4 ) döllenmiş yumurta (embriyo), rahime yerleştirilir.

                    IVF -ET MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNİN BEBEK ÜZERİNE ZARARLI BİR ETKİSİ VAR MIDIR?
                    Bu yöntem ile gebe kalanlar ile normal yolla gebe kalan kadınların çocuklarında anomali olasılığı açısından bir fark olmadığı belirlenmiştir.

                    IVF - ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNİN MALİYETİ NEDİR?
                    Bu yöntemlerin uygulanması pahalıdır. Kliniğimizde bir hastaya maliyeti ortalama 1000-1500 Amerikan dolarına mal olmaktadır.

                    IVF -ET YADA MİKROENJEK5İYON YÖNTEMLERİNDE BAŞKA ERKEÐİN SPERMİ YADA BAŞKA KADININ YUMURTASI KULLANILABİLİR Mİ?
                    Ülkemizde yasalar buna izin vermemektedir, bu açıdan başka kadının yumurtası ve başka erkeğin sperminin kullanılması söz konusu değildir.

                    * IVF -ET yöntemi ile döllenmenin gerçekleşmediği durumlar
                    * Sperm sayısı ve hareketinin az olduğu durumlar
                    * Sperme ait yapı bozukluklarının olduğu durumlarda uygulanır

                    IVF-ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİ KAÇ DEFA DENENMELİDİR?
                    10 -12 defa deneme yapılabilir. Eşlerin fizyolojik ve psikolojik açıdan hazırlanmalarını sağlamak iç in 2-4 ay ara verilerek uygulanmaktadır.

                    IVF-ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNDE BAŞARI ŞANSI NEDİR ?
                    Her bir denemede başarı şansı %20-25'dir. Yani bu yöntemi deneyen 100 çiftten sadece 20-25 tanesi gebe kalabilir. Başarıda en önemli etken, yöntemlerin bu konuda yeterli bilgi, tecrübe ve isteğe sahip personel ile yeterli donanıma sahip ve her türlü yeniliği uygulayabilecek bir merkezde yapılmış olmasıdır.

                    IVF - ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNDE ÇOÐUL GEBELİK OLASILIÐI NEDİR?
                    Çoğul gebelik şansı az da olsa artmaktadır. İkiz ve üçüz olasılığı normal gebeliğe göre daha fazladır. Çünkü gebelik şansını arttırmak için, birden fazla (ortalama 3-4 ) döllenmiş yumurta (embriyo), rahime yerleştirilir.

                    IVF -ET MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNİN BEBEK ÜZERİNE ZARARLI BİR ETKİSİ VAR MIDIR?
                    Bu yöntem ile gebe kalanlar ile normal yolla gebe kalan kadınların çocuklarında anomali olasılığı açısından bir fark olmadığı belirlenmiştir.

                    IVF - ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNİN MALİYETİ NEDİR?
                    Bu yöntemlerin uygulanması pahalıdır. Kliniğimizde bir hastaya maliyeti ortalama 1000-1500 Amerikan dolarına mal olmaktadır.

                    IVF -ET YADA MİKROENJEK5İYON YÖNTEMLERİNDE BAŞKA ERKEÐİN SPERMİ YADA BAŞKA KADININ YUMURTASI KULLANILABİLİR Mİ?
                    Ülkemizde yasalar buna izin vermemektedir, bu açıdan başka kadının yumurtası ve başka erkeğin sperminin kullanılması söz konusu değildir.

                    Yorum

                    • orbay
                      Senior Member
                      • 11-02-2005
                      • 5871

                      #11
                      Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

                      Yardımcı Üreme Teknikleri - Tüp Bebek

                      Hazırlayan: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Yardımcı Üreme Teknikleri Merkezi


                      YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ:
                      Çocuk sahibi olma konusunda herhangi bir problemle karşılaşan çiftlerde çeşitli tetkikler ile bu olumsuzluğun nedeni araştırılır. Belirlenen nedene yönelik çeşitli ilaç tedavileri ya da cerrahi tedavi uygulanır. Bu girişimlerden sonuç alınamadığı taktirde, yardımcı üreme teknikleri olarak da bilinen Tüp Bebek mikroenjeksiyon veya TESE yöntemlerine başvurulur. Çiftlerin çoğu için bu yöntem en son ve en iyi ümit kaynağıdır.

                      İN VİTRO FERTİLİZASYON VE EMBRİYO TRANSFERİ (IVF-ET) NEDİR ?
                      In vitro fertilizasyon; kadının yumurtalıklarından bir ya da daha çok sayıda olgun yumurta hücresinin alınarak, bunların kadının eşinden alınan sperm ile vücut dışında özel bir ortamda döllenmesidir. Embriyo transferi ise döllenen bu yumurtaların rahime yerleştirilmesidir.

                      IVF - ET YADA MİKROENJEKSİYON YÖNTEMİNİN AŞAMALARI

                      * 1- Hormonların baskılanması
                      * 2- Yumurtalıkların uyarılma aşaması (yumurta üretilmesi için ilaçlar kullanılır), (ovulasyon indüksyonu)
                      * 3- Yumurta hücresinin gelişimini izleme aşaması (ultrasonografi, gerekirse hormon testi)
                      * 4- Yumurta hücresini toplama aşaması (OPU)
                      * 5- Yumurta hücresinin döllenme aşaması
                      * 6- Döllenmiş yumurta hücresinin (embriyo) rahime yerleştirilme aşaması
                      * 7- Gebelik testi ve izleme aşaması

                      Bu işlemler hastanede yatışı gerektirmez. Her hastanın, aldığı tedaviye kendine has bir cevabı olacağı ve her tüp bebek tedavi döneminin farklı sonuçlanabileceği unutulmamalıdır. Bu da tedaviye diğer hastalardan daha farklı bir cevap vereceğiniz ve aynı zamanda bir tedavi dönemindeki cevabınızın, bir sonraki tedavinizden farklı olabileceği anlamına gelmektedir. Bu nedenle size uygun olan tedavinin ve yapılan testlerin diğer hastalardan zaman zaman farklı olacağını göreceksiniz. Lütfen test sonuçlarınızı ve tedavi planınızı diğer hastalarınki ile karşılaştırmayınız. Diğer hastalarla bir çok ortak sorununuz olmasına rağmen, unutmayın ki tüp bebek tedavisi çok özel bir konudur ve bazı hastalar bu konuyu tartışırken kendilerin rahat hissetmeyebilirler.

                      I. HORMONLARIN BASKILANMA AŞAMASI
                      1. Hormonlar neden baskılanır
                      Kadının yumurtalıklarında bir aylık normal süreçte sadece, bir yumurta olgunlaşarak yumurtlamaya hazır hale gelir. Ancak bizim amacımız, birden fazla (en az 3) olgun yumurta hücresini oluşturarak döllenme şansını arttırmaktır. Bu nedenle normal süreç baskılanarak engellenir.

                      2. Hormonların baskılanma aşamasının özellikleri

                      * a. Bu amaçla kullanılan ilaçlara adetin 21. günü başlanır; yaklaşık 10-20 gün tek başına kullanılır, daha sonra hiç kesmeden, yumurta toplanmasından 36 saat önce verilecek olan Profasi, Choragon veya Pregnyl isimli ilacı alana kadar da, yumurta üretmek için kullanılacak diğer ilaçlarla (gonadotropin) birlikte devam edilir.
                      * b. İlaçların her gün ayrı saatte alınması gerekmektedir. Gonadotropin iğnelerine başlayınca bu ilaçların dozu değişir ya da kesilir.
                      * c. Sprey tarzındaki ilacı kullanan kadınların, burun tıkanıklığına yol açan herhangi bir sorunu olmamalıdır.
                      * d. Bu tedaviyi kullanırken; başlayacak olan adet kanamasının ikinci günü ya da ilacın 10.-12. günleri arasında estradiol seviyesi tayini ve ultrasonografik inceleme için kontrole geleceksiniz. Eğer adet kanamasının ikinci günü hafta sonu veya resmi tatil günlerine denk geliyor ise kullanmakta olduğunuz ilacı kesmeden Pazartesi veya ilk resmi mesai günü sabah saat 08'de kontrole geleceksiniz.

                      3. Hormonları baskılamak için kullanılan ilaçlar (Gonadotropin Releasing Hormon Analogları)
                      Synarel, Suprecur, Suprefact burun sipreyleri Decapeptyl 0.1 ve 0.5 mg amp, Decapeptyl depot implant Lucrin günlük uygulanan flakon, Lucrin depot implant
                      Zoladex depo implant
                      Suprecur günlük uygulanan Flakon

                      İlaç Dozu :
                      HaStanın yagına ve daha önceki uygulamalarda verdiği cevaba göre ayarlanır.


                      İlacın Yan Etkileri :
                      · Sıcak basması
                      · Cinsel istekte azalma
                      · Nadiren deride kızarıklık, kaşıntı

                      Kullanım Şekli :
                      Kas içi, cilt altı ya da burun spreyi şeklinde uygulanırlar.


                      II. YUMURTALIKLARIN UYARILMA AŞAMASI
                      1. Yumurtalık Neden Uyarılır?
                      En az 3 yumurta hücresinin gelişip olgunlaşmasını sağlamak ve böylece döllenme şansını arttırmak için uyarılır.

                      2. Yumurtalıkları Uyarma Aşamasının özellikleri

                      * a. Bu amaçla kullanılan ilaçlar 7-20 gün süre ile kullanılır.
                      * b. İlaç kullanılırken ultrasonografi ile (gerekirse kan testleri (E2-LH), yumurta hücresinin gelişimi izlenilir.c. Yumurta hücresinin gelişimi tamamlandığında; yumurtlamayı uyarmak için "Profasi", "Pregnyl", "Choragon" 5.000 üniteden iki adet olmak üzere, 10.000 ünitelik (iki toz bir su) enjeksiyon yapılır.

                      3. Yumurtalıkları Uyarmak İçin Kullanılan İlaçlar
                      Gıonadotropinler:
                      FsH ve LH içerirler. Gonal-F, Puregon, Metrodin- HP, Pergonal, Humegon, Menogon; birçok yumurtanın gelişimini sağlamak için günde bir veya iki defa enjeksiyonla verilirler.
                      Pergonal, Humegon ve Menogon aynı ilacın farklı isimdeki formlarıdır. Bu ilaçlar benzer ilaçlardır. Gonadotropinler arasında Gonal-F, Metrodin-HP ve Puregon isimlerine sahip daha saf ilaçlar da mevcuttur. Pergonal, Humegon ve Menogon sadece kas içi enjeksiyonla uygulanabilirken daha saflaştırılmış ilaçlar
                      Gonal-F, Metrndin-HP ve Puregon daha az acı veren subkütan (deri altına) enjeksiyonla uygulanabilir.

                      İlaç Dozu:
                      Hastanın yaşı, kilosu ve yumurta hücresinin gelişimine bağlı olar kullanılır,

                      İlacın Yan Etkileri:
                      · Allerjik hassasiyet
                      · Ağrı
                      · Enjeksiyon alanında ödem yada kızarıklık.
                      Bu ilaçlar ampüller içinde toz halinde ya da flakonlar içinde sıvı şeklinde gelebilir; sulandırılmaları gerekebilir. Birkaç ampül ya da flakon bir şırınga içinde bir veya birkaç su ile sulandırılabilir.

                      Kullanım Şekli:
                      Adale(kas) içine ya da cilt altına yapılır.
                      Bazen doktorunuz lucrin, decapeptyl, suprecur veya zoladex isimli ilaçları kullanmayıp, adetinizin ikinci gününden itibaren gonadotropin ilaçlarına başlayacak ve bu ilaçlara devam ederken adetinizin 7. gününden itibaren de Cetrotide veya Orgalutran ismindeki ilaçlara başlayacaktır. Bu ilaçlar günde bir defa cilt altına yapılmak üzere programlanacaklardır Geri kalan takip ve tedavi şemasında belirgin bir farklılık bulunmamaktadır.



                      III. YUMURTA HÜGRESİNİN GELİŞİMİNİN İZLENME AŞAMASI

                      1. Yumurta Hücresinin Gelişimi Neden İzlenir?
                      Yumurtlama zamanını kontrol etmek ve böylece yumurtaları kendiliğinden atılmadan önce toplamak.

                      2. Yumurta Hücresi Gelişimi Nasıl İzlenir?
                      Ultrasonografi ile (gerekirse kan testleri (E2-LH)) yumurta hücresinin gelişimi izlenir. Beş günlük yumurtalıkları uyarma tedavisinden sonra tüp bebek merkezinde transvajinal ultrasonografi yapılacaktır. İdrar torbanızı boşaltmanız ve daha sonra muayene odasına geçmeniz istenecektir. Muayene odasında belden aşağıdaki çama,şırlarınızı çıkarmanız istenecek ve vajinal prob vajen içine yerleştirilecektir. Bu işlem sizi rahatsız etmeyecektir. Vajinal probun üzerine görüntü almamızı kolaylaştırmak amacıyla uyguladığımız jelden dolayı işlem sonrasında bir miktar vajinal akıntınız olabilir.

                      Folliküller, yumurtalıklar içinde bulunan içi sıvı dolu yuvarlak keselerdir. Bu nedenle ultrasonografi ekranında siyah daireler olarak görülürler. Genellikle her follikül içinde bir yumurta bulunur. Yumurtalar gözle görülmez. Follikül sayısı yumurta sayısı ile ayrı değildir. Biz folikül gelişimini ve gelişen follikül sayısını takip etmek için sizi kontrollere çağırmaktayız. Tedavinin altıncı gününden itibaren, kan estradiol seviyenizi tespit etmek amacıyla,günlük kan örneğiniz alınacaktır. Estradiol seviyenize göre o öğleden sonraki ve bir sonraki günün sabahında alacağınız tedaviniz planlanacaktır. Estradiol folliküllü oluşturan hücreler tarafından üretilir. Eğer estradiol seviyeniz hızla yükselirse ek olarak kanda progesteron vs LH düzeylerine de bakılabilir. Öğleden sonra erkenden doktorunuzu:ş laboratuar sonuçlarınızı değerlendirebilmesi için, sabah zamanında laboratuara kan örneğinizi vermeniz son derece önemlidir. sonuçlarınız değerlendirildikten sonra ilaç dozajında yapılacak herhangi bir değişiklik size mutlaka bildirilecektir. Kendi değerlerinizi diğer hastaların değerleriyle karşılaştırmamanız son derece önemlidir. Böyle bir durum, yersiz endişelere sebep olabilir. Her kişi ilaç tedavisine farklı cevap verecektir. Ultrasonografi yaparken ve kan örneğinizi değerlendirirken özellikle bir değer aramıyoruz. Biz yapmış olduğumuz ultrasonografiler ve kan değerleri arasındaki ilişkiyi değerlendiriyoruz. Doktorunuz sonuçlarınızı değerlendirecektir ve herhangi bir problem mevcutsa bunu ilk size bildirecektir.


                      3. Yumurta Hücresi Gelişimini Tamamlayınca Ne Yapılır ?
                      Folikül gelişimi tamamlandığında yumurtlamayı uyarmak için hCG ("profasi", "Pregnyl" veya "Choragon") enjeksiyonu yapılır. Bu ilaçlar doğal bir hormon olan hCG içerir ve kadında yumurtlamaya neden olur.

                      İlaç Dozu :
                      Yumurta üretmek için kullanılan ilacın en son dozundan genellikle 24 saat sonra, yumurta sayısına yada gereğinde bakılan hormon düzeyine göre 5000 ya da 10.000 IU uygulanır. Bu enjeksiyon, yumurta toplamadan yaklaşık 36 saat önce, akşam geç saatler. yapılır. Bu tedavi gelişen yumurtaları olgunlaştırır ve yumurtlamayı başlatır. hCG enjeksiyonunun zamanlaması çok önemlidir ve bizim belirttiğimiz zamanın 30 dakika içerisinde uygulanmalıdır. Genellikle hCG enjeksiyonlarını gece saatlerinde yaptırmaktayız ve yumurta toplama işlemini de bu enjeksiyonun yapılmasından tam 35-36 saat sonraya planlamaktayız. Bu yaptıracağınız son ilaç enjeksiyonudur. Bundan sonra yumurta toplama işleminize kadar herhangi bir ilaç kullanmayacaksınız.

                      Yan Etkileri :
                      · Karın bölgesinde hassasiyet
                      · Sıcak basması
                      · Enjeksiyon bölgesinde hassasiyet

                      hCG verildikten sonra yumurtalıkların büyümesine bağlı olarak birçok hasta karnında rahatsızlık hisseder ve yumurtladıklarını düşünürler. sizi çok yakından takip ettiğimize emin olmalısınız; yumurta toplama işleminden önce yumurtlama ihtimaliniz oldukça düşüktür.

                      Kullanım şekli :
                      Adale (kas) içine uygulanılır.
                      Önemli not: Eğer infertilite probleminiz, eşinizin menisinde sperm hücresi bulunmamasından kaynaklanıyor ise (yani eşiniz azospermik ise); hCG enjeksiyonu yapıldıktan sonraki gün eşinizin yumurtalıklarından ( testislerinden) ufak bir operasyon ile bir miktar doku parçası alıp sperm hücresi bulmaya çalışacağız. Bu yönteme TESE dendiği daha önce belirtilmişti. Bu içlem için size bir randevu verilecektir. Eşiniz bu işlem için sabah saat 09:00'da merkezimize gelecektir. Bu işlem için bayların aç olmasına gerek yoktur ve işlem sonrasında eşiniz hemen taburcu edilip günlük aktivesine geri dönebilecektir.Eğer bu işlem sonrasında düşük bir ihtimalle de olsa sperm hücresi bulamaz isek, o zaman yumurta toplama işleminin iptal edilmesi konusunda görüşmemiz gerekecektir.

                      IV. YUMURTA HÜCRESİNİN TOPLANMA AŞAMASI
                      Yumurtaların toplanması için kullanılan birkaç yöntem vardır. Kliniğimizde ultrason aracılığıyla doğrudan iğne aspirasyonu kullanılmaktadır. Bu işlem sırasında vajen lokal olarak uyuşturulur ve hanımlar ağrı duymazlar. Yumurta toplama işleminden önce bir görevli size hazırlanmanız için eşlik / edecektir. Hazırlanma öncesinde lütfen mesanenizi tamamen boşaltmaya dikkat ediniz. Epidural anestezi planlandı ise anestezi doktoru anestezi ile ilgili bütün sorularınızı cevaplandıracaktır. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan ve serum takıldıktan sonra operasyon odasına alınacaksınız ve orada operasyon masasına uzanmanız istenecektir.

                      1. Vajinal Ultrasononografi ile yumurta toplanması
                      Küçük bir cerrahi yöntemdir. İşleme başlamadan önce kadına sakinleştirici bir ilaç uygulanır. İşlem lokal anestezi altında yapılır. Vajinal ultrasonografi probu hazneye yerleştirilir. Ultraronografik görüntü yardımıyla yumurtalıklara ulaşılarak olgunlaşmış yumurtalar toplanır. Yumurtaların toplanması ortalama 20-30 dakika sürer. Toplanan yumurta sayısı kadından kadına değişmekle beraber ortalama 3-1s adettir. Yumurtalar toplandıktan sonra lekelenme tarzında az miktarda kanama, kasık ağrısı olabilir.

                      2. Yumurta toplama İşleminden Önce Dikkat Edilecek Noktalar
                      · Bir gece önceden gaz yapıcı yiyecekler yenmemeli.
                      · 9aat 24'ten sonra hiçbir şey yenmemeli.
                      · Erkek 3 gün önce boşalmış olmalı ve 3 gündür cinsel perhizde olmalı.
                      · Sperm örneği de alınacağı için yumurtaların toplanacağı gün eşle birlikte gelinmeli.
                      · Yumurta toplandıktan sonra; olası herhangi bir enfeksiyonda korunmak için antibiyotik kullanılması gerekebilir.
                      Takibinizin yapılması için kalmanız gereken süre hastadan hastaya farklılık gösterir. IVF tedavisi alan ve yumurta toplanan hastalar yaklaşık olarak 60 dakika gözlem altında tutulurken, epidural anestezi almış hastalar yaklaşık olarak 1-3 saat gözlem altında tutulurlar. Hemşire, durumunuzun iyi olduğuna karar verdikten sonra taburcu edileceksiniz. Yumurta toplama işleminden sonra, kendinizi yeterince iyi hissedince her şeyi yiyip içebilirsiniz. Bu noktada eğer daha önce kullanmanız söylenmedi ise antibiyotiklerini; kullanmaya başlamalısınız.

                      V. YUMUKTA HÜCRESİNİN DÖLLENME AŞAMASI
                      1. 1'urrıurta hücreleri toplandıktan sonra laboratuarda özel bir dolapta (inkübatör) bir kültür ortamına koyulur.
                      2. Bu arada eşin spermi özel bir yıkama tekniği ile hazırlanarak sağlıklı spermler ayrılır.
                      3. IVF yönteminde yumurta Hücreleri topladıktan 4-6 saat sonra eşten alınan spermler yumurta hücresinin yanına bırakılır.
                      4. Mikroenjeksiyon yönteminde; yumurta hücresinin içine sağlıklı bir sperm enjekte edilir.

                      Yumurta toplama işleminden bir sonraki günde, yumurta ve spermler hakkında bilgi vermek amacıyla bizimle telefon ile bağlantı kuracaksınız. Bu noktada çoğu vakada döllenme görülür. Fa;kat embriyo transferi, döllenmiş olan yumurta normal olarak bölünmeye başladıktan sonra yapılabilir ve bu da genellikle döllenmeden bir gün sonra gerçekleşir. Nadir olmasına rağmen IVF' in risklerinden biri de döllenmenin gerçekleşmemesidir. Bazen bunun sebebi bellidir fakat çoğunlukla herhangi bir sebep bulunamaz. Bu olursa takibe devam edilmeyecektir. Bu bulgunun anlamı hakkında doktorunuz ya da embriyoloğunuzla görüşme şansı tanınacaktır.

                      VI. DÖLLENMİŞ YUMURTANIN (EMBRİYO) RAHİME YERLEŞTİRİLME AŞAMASI:
                      Yumurta hücreleri alındıktan 24 saat sonra döllenmenin olup olmadığı, 48-72 saat sonra sağlıklı embriyo gelişimi olup olmadığı öğrenilir. Rahime yerleşecek embriyo sayısı kadının yaşına ve döllenmiş olan embriyo sayısına göre değişmektedir. Embriyo transferi yapılacağı günde, randevu saatinizden yarım saat önce A.Ü.T.F Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Yardımcı Üreme Teknikleri Merkezi'ne başvurunuz. Transferden yaklaşık bir saat önce hafif bir sakinleştirici (diazem 10 mg) alacaksınız. Bu hem sizi rahatlatacaktır hem de uterusun embriyoları atma riskini azaltacaktır. Eşlerin gelmeleri istenilse de, bulunmaları zorunlu değildir. Fakat sizi kliniğe getirecek ve klinikten götürecek birinin varlığına ihtiyacınız olacaktır. Bazen idrara sıkışık olarak gelmeniz istenebilir. Embriyo transfer işlemi yumurta toplama işleminden çok daha kolay gerçekleştirilen ve daha az sıkıntı yaratan aşılama benzeyen bir işlemdir. Vajinaya bir spekulum yerleştirilir. Bazen abdominal ultrasonografi ile değerlendirme yapılır. Daha sonra servikal kanala bir katater yerleştirilir ve uterus içine doğru itilir. Katater uterus içine yerleştirildiğinde kramp tarzında çc' az ağrı hissedebilirsiniz. Daha sonra embriyolar rahim içine bırakılır

                      Takiben embriyolog bütün embriyoların transfer edildiğinden emin olmak amacıyla kateteri mikroskop altında inceler.

                      1. Döllenmiş Yumurtanın Rahime Yerleştirilme Aşamasının Özellikleri:
                      Yöntem basit olup uyuşturma gerektirmez, açılama gibidir. Döllenmiş embriyonun rahime yerleştirilmesi işlemi çoğu kez ağrısızdır. Bir kateter aracılığıyla embriyo rahim içerisine bırakılır. İşlem süresi ortalama 5-10dakikadır.

                      2. Döllenmiş Yumurta Rahime Yerleştikten sonra Dikkat Edilecek Noktalar:
                      Kadın ünitede 3-4 saat dinlenmeye alınır. 2 gün yatak istirahatı yapılır.
                      12 gün Cinsel ilişkide bulunulmaması gerekir. 1 hafta haznenin yıkanmasından kaçınılır.
                      Yumurtalıklardaki büyüme rahatsızlık vermedikçe, normal fiziksel aktivitelere devam edilebilir.
                      3. Embriyonun Rahime Yerleştirildiği Gün Başlanan ve Gebelik Testine Kadar Kullanılan İlaçlar:
                      Profasi- Pregnyl- Choragon:
                      1.500-2.000 IU 3 günde bir kez ve toplam 3 kez, kas içine yapılır.

                      Crinon %8 vajinal jel: günde tek uygulama
                      Progestan: günde 3 kez hazne içine uygulama

                      Aşağıdakilerden herhangi birisi olursa lütfen doktorunuzla bağlantı kurunuz,
                      1) 2 saatten fazla süren ve 37.6 °C'nin üzerinde ateşin olması,
                      2) Aşırı vajinal kanama,
                      3) Pelvik bölgede anormal ve giderek artan rahatsızlık hissi
                      4) İdrar yapmada zorluk yada barsak aktivitesinde değişikliğin olması,
                      5) Bulantı, kusma ya da ishalin olması,
                      6) Keskin ağrı varlığı,
                      7) İdrar yaparken yanma hissinin olması,
                      8) Karında şişlik,
                      9) İdrar miktarında dikkati çeken azalma,
                      10) Anormal sırt ağrısı,
                      11) Nefes darlığı.

                      VII. GEBELİK TESTİ VE İZLEM AŞAMASI

                      "EMBRİYO TRANSFERİ YAPILDIKTAN 12-14 GÜN SONRA KANDA GEBELİK TESTI YAPTIRILIR"

                      Kanda gebelik testi (B-hCG) embriyo transferinden 12 gün sonra yapılacaktır. Eğer 12.gün hafta sonuna denk gelirse; Cumartesi yapılması gereken test Cuma günü, Pazar günü yapılması gereken test Pazartesi günü yapılacaktır. Ayarlamalar kanınız IVF ünitesinde sabah saat 7:30 ile 09:00 arasında alınacak şekilde yapılacaktır.Eğer şehir dışına çıkarsanız bu testi özel doktorunuza yaptırıp, bize sonucunu bildirebilirsiniz. 6onuçlar size en kısa zamanda (genellikle öğleden sonra) bildirilecektir.

                      Genellikle test sonuçları ya pozitiftir yada negatiftir. Fakat bazen test sonucu şüpheli pozitif gelebilir. şüpheli pozitiflik 4 durumda görülür:
                      1- Embriyonun geç fakat normal implantasyonunda,
                      2- Devam etmeyen gebeliklerde,
                      3- Ektopik gebelik varlığında,
                      4- Laboratuar hatasında.
                      Yukarıdaki durumlardan birinin mevcudiyetinde hCG takiplerinin yapılması son derece önemlidir, İlk testin sonucu pozitif ya da şüpheli pozitif ise 2 gün sonra 2. test yapılmalıdır. Bu test bize gebeliğin normal olarak ilerleyip ilerlemediği konusunda bilgi verecektir. Biz hCG düzeyinin 2 yada 3 günde bir 2 katına çıkmasını bekleriz.

                      1. Gebelik Testi (+) ise:
                      Ultrasonografi ile gebeliğin rahim içinde ve normal seyrinde olup olmadığı kontrol edilir.(Dış gebelik, gebelik sayısı vb. belirlemek için) Eğer Progestan kullanılıyor ise devam edilir.
                      Kendiliğinden ya da tedaviye rağmen uzun süre gebelik oluşmamış çiftlerde yardımcı üreme teknikleri ile sağlanılan gebeliklerde, düşük oranı normalden az da olsa yüksektir. Bu nedenle böyle bir durumla karşılaşıldığında telaşlanmamak gereklidir, Gebelik testinden önce çok az vajinal lekelenme ya da kanamanızın olması anormal değildir. Gebe hastalarımızın yaklaşık %50'sinin gebelik testi öncesi ve hatta sonrasında da lekelenmeleri olmuştur, olumlu düşünmelisiniz.

                      2. Gebelik Testi negatif ( İse:
                      Eğer gebelik testiniz negatif ise ilaç kullanmayı bırakabilirsiniz. Eğer kanamanız başlamadıysa 3-5 gün içinde başlayacaktır. Bu normal adetinizden farklı olabilir (daha hafif veya ağır, daha kısa veya uzun). Eğer bir hafta geçmesine rağmen adet görmediyseniz bizi arayınız.

                      Yeni bir denemeye uygun zamanda bağlanabilir.
                      Pek çok kadın IVF ya da mikroenjeksiyonu çok stres verici bulmaktadır. Bu nedenle tedavi süreleri arasında 2-4 ay dinlenmekte yarar vardır.

                      Yorum

                      • orbay
                        Senior Member
                        • 11-02-2005
                        • 5871

                        #12
                        Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

                        Oral **** ve Ağız Kanseri

                        Oral ****, ağız tümörlerine yol açabiliyor. Son yapılan bir araştırmaya göre insan papilom (meme başı gibi çıkıntılar yapan selim tümörler) virüsü ağız kanserine yol açabiliyor. Bilim adamları uzun süredir papilom virüsünün ağız kanserine neden olduğundan kuşkulanıyordu. İyi haber bu riskin çok küçük olması. Ağız tümörü her yıl 10.000 kişiden birinde görülüyor. Ve bu vakaların pek çoğu sigara ve içkiye bağlı olarak ortaya çıkıyor.

                        İnsan papilom virüsü (HPV) cinsel yolla geçen virüslerin en yaygını. Bu virüsün servikal kansere (rahim boynu kanseri) yol açtığı biliniyor. Bazı araştırmalar bu virüsün ayrıca ağız ve anal kanserlerine de neden olabileceğine işaret ediyor.

                        Fransa, Lyon'daki Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu'nda çalışan bilim adamları ağız kanserine yakalanmış l670 deneği, l732 sağlıklı denekle karşılaştırdı. Hastalar Avrupa, Kanada, Avustralya, Küba ve Sudan'da yaşıyordu. Servikal kanserlerde görülen HPV-l6 olarak bilinen virüs, ağız kanserlerinde de tespit edildi.

                        HPV-16 virüsü taşıyan ağız kanserli hastaların arasında oral **** yaptığını açıklayanların sayısı, tümörlerinde HPV-16 virüsü bulunmayan hastalara oranla 3 misliydi. Virüsün kanserlere nasıl yol açtığı konusunda kadın ve erkekler arasında bir fark saptanmadı.

                        Söz konusu araştırmanın sonuçları "Journal of the National Cancer Institute" isimli bilim dergisinin aralık sayısında yayınlandı.. Bu sonuçlar HPV ile ağız kanseri arasındaki ilişkiyi kesinleştirdi.

                        Jenital (cinsel organ) HPV enfeksiyonu çok yaygındır. ABD'deki 25 yaşındaki kadınların yaklaşık üçte birinde bu virüs mevcuttur. Bu enfeksiyonların yalnızca yüzde 10'u kansere yol açan türdendir. Bu virüsü taşıyan kadınların yüzde 95'i bu enfeksiyondan bir yıl içinde kurtulur. Ancak bu bile niçin bu kadar az sayıda insanda kanserin geliştiğini açıklayamıyor.

                        Bu son bulgular ağız kanseri tedavisini de kolaylaştıracak. Dolayısıyla virüs kaynaklı ağız kanserli hastalara antiviral ilaçlar vermek iyileşme olasılığını artırabilir. Bu arada önlem olarak aşı üzerinde çalışmalar yapılıyor. Aşıların ağız enfeksiyonunun yanı sıra jenital enfeksiyonlara da iyi geleceği umut ediliyor.

                        Yorum

                        • orbay
                          Senior Member
                          • 11-02-2005
                          • 5871

                          #13
                          Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

                          Gebelikte Cinsellik

                          Hazırlayan: Prof. Dr. Atilla Yıldırım
                          Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı


                          Gebelikte Cinselliğin Fiziksel Yönleri
                          Gebelikte Cinselliğin Psikolojik Yönleri
                          Gebelikte Cinsel Etkinlik
                          Doğum Sonu Cinsellik
                          Hamilelik - Hamilelikte cinsellik


                          De Lee, 1934' te yazdığı The Principles and Practice of Obstetrics adlı kitapta, gebelikte cinsel ilişkiyi yasaklamak için dört neden saymaktadır.

                          1. Düşük tehlikesi: Penisin servikse yapacağı etki ile oluşabilir
                          2. Sinirsel şok: Sinir enerjisine zaten çok yüklenilmiş olan kadında şok oluşabilir.
                          3. Hayvansal içgüdüyü izlemek: Hayvanlar içgüdüsel olarak gebelikte çiftleşme yapmazlar.
                          4. Enfeksiyon riski: Özellikle ilk üç ve son üç ayda fazladır.

                          Bu öneriler yıllarca gebelikte cinsellik konusunda hekimlerin taşıdığı düşünceleri özetlemektedir. Prof. Dr. Ş. Çanga ve Prof. Dr. İ. Önder 1977 tarihli Propedötik(Kadın-Doğum) adlı kitaplarında gebelik sırasında cinsel ilişkinin sınırlandırılmasının doğal olduğunu, zaten gebede cinsel ilişki arzusunun ileri derecede azaldığını, kadının bütün ruh ve hayal alemi ve organizasyonu ile kendini taşıdığı çocuğuna verdiğini belirtmektedirler. Yazarlar, öyküsünde mükerrer abortuslar bulunan kadınlarda cinsel ilişkinin bütünüyle kesilmesi gereğini vurgulayarak, bu kadınlarda ilişkinin mekanik olarak ya da genital organlarda oluşan hiperemi nedeniyle abortuslara neden olabildiğini söylemektedirler. Ayrıca doğumun başlamasından önce yapılan cinsel ilişkinin puerperal enfeksiyonlara zemin hazırladığı belirtilmiştir. Bu nedenle gebeliğin ikinci ayından başlayarak cinsel ilişkilerin ileri derecede sınırlanması ve doğum öncesi 6 haftadan başlayarak bütünüyle kesilmesi önerisinde bulunulmuştur.
                          Ek bir etmen olarak semende prostaglandinlerin varlığının gösterilmesi gebelikte cinsel ilişkiyle ilgili sayılan yasaklayıcı nedenlere "prostaglandinler erken doğumu başlatabilir" gerekçesinin de eklenmesine yol açmıştır.
                          Yıllar boyunca gebelikte cinsellikle ilgili yaklaşımlar, bilimsel verilere dayanmaktan çok geleneğe dayalı standartların sürdürülmesi biçiminde olmuştur. "Her gebe için uygundur" yaklaşımı bireysel ilgi değişkenliğini, fiziksel rahatlığı ve olguların gerçek deneyimlerini dikkate almamaktadır. Hekimler ve sağlık hizmeti veren diğer çalışanlar bu konuda bilimsel verilere sahip oldukça, bebek bekleyen çiftlere yanlış bilgi gidişi azalacaktır.

                          Gebelikte Cinselliğin Fiziksel Yönleri
                          Bilindiği gibi gebelikte belirgin fiziksel değişiklikler oluşmaktadır. Gebelikteki normal fizyolojik değişiklikleri gözden geçirdiğimizde bunların çoğunun gebe kadının cinselliğini dile getirmesini engellediği dikkati çeker. Örneğin erken gebelikteki bulantı-kusmalar, gebenin sıklıkla hissettiği halsizlik ve yorgunluk olumsuz etmenlerdendir. Üçüncü üç aylık dönemde beden değişikliklerinin artmasının yanında öne çıkan yorgunluk hissi nedeni ile kadın açısından cinselliğin söylenmesi beceriksiz ve rahatsız edici durum alır.

                          Kadının arzu ettiği biçimde cinsel yanıt vermesini engelleyen diğer etkenler mide yanması, idrar yapma isteği, kabızlık, fetüsün hareketleri ve bel ağrısıdır.

                          Gebeliğin erken dönemlerinde hormonal ve damarsal değişikliklere bağlı olarak memeler duyarlılaşmıştır. Bu durum cinsel yakınlaşmada olumsuz bir etken olabileceği gibi, ileri gebelik haftalarında orgazmla birlikte süt salınımının ortaya çıkabilmesi hem gebe hem de eşi açısından rahatsızlık verici bir durum yaratmaktadır.

                          Gebelikteki genital organlardaki artmış angorjman durumu cinsel uyarı sonucu daha da belirginleşir. Bunun sonucunda post koital kanamalar daha fazla görülecektir. Vazokonjesyonun neden olduğu dolgunluk hissi orgazmdan sonra da sürebilir ve rahatsız edici olabilir. Aynı biçimde vajinal salgılar da gebelikte artmıştır ve cinsel uyarılma ile çok daha belirgin olur.

                          Yapılan bir çalışmada gebelikte cinsel davranışlarını değiştirme gerekçeleri arasında kadınların %46'sı bedensel rahatsızlığı belirtmişlerdir.

                          Gebelikte Cinselliğin Psikolojik Yönleri
                          Cinsel istek ve cinsel işlev pek çok çevresel, kişiler arası ve kişinin kendine özgü etmenlerden etkilenmektedir. Cinsel performansı bilgisizlik, öfke, korku ve çeşitli olumsuz tutumlar değiştirebilir. Gebelikte gebe kadın ve eşi cinsel açıdan stres altındadır. Gebeliğin son üç ayı içinde kadında cinsel istek yitimi olduğu ortaya konulmuştur. Bir çalışmada gebe kadınların %23'ü cinsel aktivitede azalma nedeni olarak cinsel ilgide düşüklüğünü göstermişlerdir.

                          Gebelik, kadında daha önce ortaya çıkmamış olan psikolojik çatışmaları açığa çıkarabilir. Çocukluktan kalma kardeşlerle ya da anneyle yaşanan rekabet anımsamaları, dişilik rolüne ilişkin kendi çatışmaları, kendi bağımlılık gereksinimine ilişkin çatışmalar ve eşine duyduğu karşıt düşüncelerin tümü gebede sorunlar yaratabilir.

                          Erkeklerde de eşleri gebe iken cinsel ilişki için istekte azalma görülebilmektedir. Bunun bir nedeni, erkeğin gebeyi uygun olmayan bir cinsel arzu nesnesi olarak görmesidir. Erkekler bu dönemde çok güçlü duygular yaşayabilirler. En başta eve gelecek yeni konuk babanın erkekliğinin canlı bir kanıtı olacaktır. Gebenin ilgisi eşinden çok bebeğe yöneldikçe bir çeşit kıskançlık ortaya çıkacaktır.

                          Gebelik iki birey arasındaki cinsel yönden gelişmede bir basamaktır. Çiftin ilgi düzeyleri aynı değilse biri öbürünü "çok talep edici" ya da "çok reddedici" olarak algılayabilir. Bu zor dönemde hekimin yol göstericiliği çok yardımcı olacaktır.

                          Gebelikte kadın yaşadığı bedensel değişiklikler sonucu "çekiciliğini" yitirdiğini düşünebilir. Bu durumda erkek, eşinin değişen fiziğinden çok ona duyduğu sevgiyi öne çıkarmalıdır. Yoksa kadında eşinin evlilik dışı ilişkilere yöneldiği hissi doğabilir.

                          Gebelikte cinsel ilişkiyle ilgili olarak her iki eşte koitus sonucu fetüsün zarar görebileceği korkusu olabilir. Sağlık hizmeti verenler, eğer gebelikte koitusun sakıncalı olabileceğine ilişkin kanıt yoksa, bu korkuları gerekli açıklamalarla gidermelidirler.

                          Gebelikte Cinsel Etkinlik

                          Cinsel ilişki sıklığı:Bu konuda yapılmış çalışmalardan Masters ve Johnson' un çalışması ilk ve özellikle 3. ayda cinsel etkinlikte azalma olduğunu göstermektedir. Diğer 4 çalışma da gebeliğin sonlarına doğru cinsel etkinliğin azaldığını ortaya koymuştur. Örneğin bir çalışmada daha önce haftada 2-5 kez cinsel ilişki kuran çiftlerden gebeliğin ilk üç ayında cinsel etkinliklerini sürdürenlerin oranı %78 iken, 8. ayda %46'ya, 9. ayda ise %23'e düştüğü gösterilmiştir.

                          Cinsel ilgi ve orgazm: Nulliparlarda ilk üç ayda cinsel uyarılma ve performans etkinliğinde azalmaya karşı, multiparlarda çok az değişiklik olduğu;ikinci üç ayda ise cinsel uyarılma ve performansta her iki grupta da iyileşme saptandığı ileri sürülmüştür. Üçüncü 3 ayda cinsel ilgide azalma olduğu olguların çoğu tarafından ileri sürülmüştür. Bir çalışmada birinci üç ayda %28 olan ilgi azalmasının 9. ayda %75' e çıktığı görülmüştür.

                          Gebelikte orgazmla sonuçlanan koitus oranlarında giderek azalma olduğu saptanmıştır. Ancak bir grup kadın gebeliğin tüm evrelerinde orgazm şiddetinde artma olduğundan söz etmiştir. Genellikle gebeliği önlemeyi düşünmeksizin ya da gebe kalındığı bilindiği için oluşan rahatlık duygusu bazı kadınlarda gebelikte cinselliği daha haz verici duruma getirebilir.

                          Koitus Dışı Davranış : Gebelikten önce koitus dışı davranışları (mastürbasyon, orogenital **** gibi) olan çiftlerin çoğunun gebelikte bu etkinlikleri terkettikleri görülmüştür.

                          Gebelikte cinsel etkinliğin yerini alıp çiftin yakın birlikteliğini sürdürecek aktiviteler bir çalışmada ele alınmıştır. Buna göre yalnızca el ele tutuşmak gibi yakın bedensel temas bile bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Önemli olan çiftin bedensel ve duygusal birlikteliğini sürdürmesidir. Pek çok çift gebeliklerinde ilişkilerine daha farklı açılardan bakabilmekte ve koitusa dayalı olmayan yöntemler geliştirebilmektedir.

                          Davranış Değişikliği : Gebelik ilerledikçe cinsel ilişki pozisyonlarında da değişiklik olduğu ortaya çıkmıştır. Örneğin bir çalışma sonuçlarına göre, gebelik öncesi dönemde olguların %80 oranında kullandığı "erkek yukarıda" pozisyonu gebelikte önemli oranda terkedilmiştir. Üçüncü üç ayda "yan-yana" pozisyonu ve "arkadan yaklaşımla vajinal giriş" pozisyonu daha çok kullanılan pozisyonlar olmuştur.

                          Gebelikler sırasında cinsel davranışlardaki değişikliğin nedeni olarak kadınlar, %46 oranında bedensel rahatsızlığı, %27 bebeğin zarar göreceği korkusunu, %23 cinsel ilgi yitimini, %17 ilişki sırasında gebeliğin getirdiği "beceriksizliği", %8 hekimlerin önerilerini, %6 gebelik dışı nedenleri, %4 "çekiciliğini yitirdiğini", %1’i de hekim dışı kişilerin önerilerini ileri sürmüşlerdir.

                          De Lee, 1934' te yazdığı The Principles and Practice of Obstetrics adlı kitapta, gebelikte cinsel ilişkiyi yasaklamak için dört neden saymaktadır.

                          Doğum Sonu Cinsellik

                          Bebeğin doğumu çiftin ilişkisini değiştirecektir. Çocuk bakımı yorucudur, yalnızca fiziksel değil duygusal enerji harcamasına da yol açar. Bebek genellikle anne babaya yakındır. Çift, bebek yakındayken koitus yapmaktan çekinecek, ayrı bir odada ise "ya ağlamasını duymazsak" kaygısına kapılacaktır.

                          Bebeğin her ağlamasında süt emzirmenin önerilmesi bu bağlamda olumsuz bir etken olacağı gibi bebeğin ağlamasıyla angorje ve duyarlı olan memelerden süt salınımı olduğu görülecektir.

                          Vajinal lübrikasyon (kayganlık) azaldığından disparonia ortaya çıkacaktır.

                          Doğum sonu dönemde 3-7 ay süreyle cinsellikte azalma bildirilmekte ise de loşianın azalmasıyla çoğu olgunun 2-4 hafta içinde cinsel etkinliğe başladığı anlaşılmaktadır. Bu kadar erken koital aktiviteye dönülmesi önemli komplikasyonlara yol açmamıştır. Ancak geleneksel olarak doğumdan sonra cinsel aktivitenin 6 haftalık lohusalık süresince ertelenmesi önerilmektedir. Bunun gerekçesi açık olan servikal kanaldan asendan yolla bir enfeksiyonun girişini önlemek ve vajinal-perineal dikişlerin açılmasına engel olmaktır. Bu dönemde perine cildi gergin ve duyarlıdır. Vajinadaki kayganlık eksikliğine karşı başlangıçta yapay bir kayganlaştırıcı yağ kullanılabilir. İlk birkaç hafta içinde cinsel ilişki dışı yakınlaşma cinsel etkinliğin sağlıklı bir biçimde yeniden yerleşmesinde çok yararlı olacaktır. Bazı kadınlarda doğum sonu dönemde depresif bir ruh durumu ortaya çıkabilir. Bu durum ayrıca tıbbi tedavi gerektirebilir.

                          Bebeğin her ağlayışında gece ve gündüz yalnızca emzirmeyle beslenmesi durumunda ve doğumdan bu yana 6 aydan az süre geçmişse, emzirme gebelikten korunmada oldukça etkili ancak geçici bir yöntemdir. Etkili korunmayı sürdürebilmek için adetler başlar başlamaz, emzirmelerin sıklığı ve süresi azaldığında, ek mamaya başlandığında ve bebek 6 aylık olduğunda mutlaka güvenilir bir kontraseptif yönteme geçilmelidir.

                          Çoğu kadın ve erkek vajinal doğumun vajinayı genişlettiğini düşünür. Ancak daha önce vajinal kaslar kullanılmadan hiç egzersiz yapılmadıysa belirli bir gevşeklik söz konusu olabilir. Dolayısıyla Kegel egzersizleri denilen perine ve vajen kaslarının kasılmasıyla yapılan egzersizler yararlı olur. Bu egzersizlerin temeli pubokoksigeus kasını kasıp gevşetmeye dayanır. Bu kas idrar yaparken tutmayı ve yeniden idrar yapmaya başlamayı sağlayan kastır.

                          Yorum

                          • orbay
                            Senior Member
                            • 11-02-2005
                            • 5871

                            #14
                            Konu: CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL SAÐLIK - CİNSELLİK

                            İnfertil Çiftlere Başa Çıkma Önerileri

                            Hazırlayan: Dr. Gülşen Ak Akdemiz Üniversitesi Antalya Sağlık Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi

                            Infertilite çocuk isteyen çiftler için stresli bir olay ve çiftlerin ilişkisini yıpratan bir durumdur. Her iki eş için psikolojik olarak tehdit edici, duygusal olarak stresli, ekonomik olarak pahalı, tanı ve tedavi amacıyla yapılan işlemler nedeniyle acı veren karmaşık bir yaşam krizidir. Infertilite tanısı, çiftlerin evlilik yaşantısında daha önce nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri bir kriz getirebilir. Bir kriz olarak infertilite hem bireysel, hem de evlilik ilişkisi içinde başa çıkılması gereken bir durumdur.

                            Infertil çiftlerin başa çıkmasına yardım etmek ve yönlendirmek amacıyla bazı pratik öneriler geliştirilmiştir. Bunlar aşağıda belirtilmiştir:

                            - Stres ile başa çıkma becerileri kazanmanız tedavinize destek vermeniz anlamına gelecektir.

                            - 30 yaşın üzerinde ve altı aydan daha uzun süredir gebe kalamıyorsanız ya da 30 yaşın altında ve bir yıldan daha uzun süredir gebe kalamıyorsanız bir sağlık kuruluşuna başvurunuz.
                            - Eşiniz ile açık olarak iletişim kurmanın yollarını belirleyiniz. Infertilite tanısına ikinizin de farklı tepkileri olabilir. Infertilite ile ilgili birlikte danışmanlık almalı ve tedavi olmalısınız. Eşinizin sizi anlamasını beklemek yerine, infertilite hakkındaki duygularınız ve tedaviniz hakkında konuşunuz. Eşiniz ile birlikte tedavi planı düzenleyiniz. Eşiniz ile aranızdaki yakınlığı ve dostluğu geliştirmeye çalışınız .

                            - Infertilite ile ilgili öğrenebildiğiniz kadar bilgi öğrenin ve en iyi tedaviyi seçiniz.

                            - Hemşireniz/doktorunuz sizi bilgilendirmek için her zaman hazırdır. Bunun yanında kitaplar, dergiler, internet ve destek gruplar size bilgi sağlayabilir. Sorularınız yanıtlandıkça sıkıntınız azalacaktır.

                            - Çevrenizdeki insanlar infertilite ve tedavisi konusunda yanlış bilgilere sahip olabilir. Onlar bazen sizi üzecek, duygusuz ve anlayışsız sözler söyleyebilir. Bu nedenlerle stresiniz artabilir. Onun için çevrenizdeki insanları, infertilite ve tedavisi ile ilgili bilgilendiriniz.

                            - Infertilite deneyimleyen diğer insanlarla konuşunuz. Başka insanların da sizin gibi aynı duyguları yaşıyor olması, sizin yalnız olmadığınızı ve bu sorunun yalnızca sizin başınıza gelmediğini düşündürür. Bu da sıkıntınızı azaltır. Bunun için infertilite destek gruplara katılabilirsiniz. Bununla birlikte infertilite sorunu olan ve bu sorunu çözümleyen diğer insanlarla konuşabilirsiniz.

                            - Size destek olan arkadaşlarınız, aile bireyleri ya da bir danışman ile duygularınızı, düşüncelerinizi ve problemlerinizi paylaşınız. Herkesin sizi anlamasını beklemeyiniz. Onlar sizin desteğe gereksiniminiz olduğunu düşünemeyebilir. Çevrenizdeki kişilerle, açık dürüst ve girişken iletişim kurunuz.

                            - Duygularınızı bir kağıda yazınız. Kendinize olan beklentilerinizi inceleyiniz. Çaresizlik ve kontrol kaybına neden olan infertiliteyi anlamaya çalışınız. Kendinize, eşinize ve arkadaşlarınıza karşı duyduğunuz öfkenizi ve size etkilerini öğreniniz. Öfkenizi kontrol etmeye çalışınız.

                            - Infertiliteyi işlerinizden ayrı bir konu olarak düşününüz. Normal planlarınız dışında plan ve zaman tablosu yapınız. Planladığınız şeyler olmadığı zaman hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz.

                            - Duygularınızı kabul edip, onaylayarak, emosyonel olarak ağrılı tutumlardan kaçınmak için "artık yeter" dediğiniz zamanlar olabilir. Bu potansiyel üzüntülü durumlarla yüzleşmek için, önce stresi düzeltiniz ve ortaya çıktığı zaman hazırlıklı olunuz. Anksiyete ve depresyon periyodları yaşayabilirsiniz. Bunun için de kendinize zaman tanıyınız.

                            - Stresli aktiviteleri bırakın. Aşırı alkol, sigara ve uyaranları almaktan kaçınınız. Her zaman gebe kalmak için **** yapmayınız. Fertil olmayan zamanlarda da zevk için **** yapınız. Gebe kalmaya çalışarak **** yaptığınız için de kendinizi suçlu hissetmeyiniz. Unutmayınız, çocuk yapmak için **** yaptığınız için siz kötü bir insan değilsiniz. Bu olması gereken bir durumdur.

                            - Eğer tedavi olmak bunaltıyorsa, yaşamınızı yeniden düzenleyiniz. Umutsuz, çaresiz, kontrolsüz olmak yerine gebe kalmaya çalışmaktan vazgeçiniz. Tedaviye ara veriniz.
                            Kendinizden hoşlanın ve olabildiğince gülünüz. Eşiniz ile birlikte yaşamınızın bu döneminde kendinize zaman ayırın ve kendiniz için anlamlı/güzel şeyler yapınız.

                            - Fiziksel ve emosyonel stresi azaltmak için banyo, derin solunum, gevşeme egzersizleri, spor, yoga ve meditasyon yapınız.

                            - Kendinize yeni uğraşılar bulunuz. Dikkatinizi başka şeylere yöneltiniz. Gönüllü derneklere katılarak, yardıma gereksinimi olan insanlara, hayvanlara yardım ediniz.


                            alıntıdır

                            Yorum

                            • anadolukaplani
                              Junior Member
                              • 13-06-2007
                              • 426

                              #15
                              Cinsel saglık

                              Adet kanaması sırasında cinsel ilişki

                              Adet kanaması sırasında cinsel ilişki kurulur mu ? gebe kalınır mı?

                              Bunun cevabı için adet kanamasının ne olduğunu bilmek gerekir.Adet kanaması kadın rahmi içindeki bir dokunun kanayarak dokulmesidir.Bu doku gebelik sırasında bebeğin yapıştığı ve beslenmesi için gerekli koşulları sağlayan özel bir yapıdır.İşte bu doku gebelik oluşmadığı her ay bir dahaki yumurtlamaya yeniden hazırlanması için üstteki tabakasını kanayarak doker ve alttan yeni doku oluşmaya başlar.

                              Adet kanamasına ait gerçek dışı uydurmalar;Vücuttaki kirli kan atılması gibi, zehirli olduğu,vücuttan atılmasa kişiyi zehirlediği, pis olduğu ,bu sırada ilişki kurulursa kısır olunacağı gibi bu şeyler tamamen yanlıştır.

                              Adet sırasındayken **** yapılıp yapılamayacağın cevabı ise koşullara ve kişilere ,vede kişilerin inançlarına göre farklılık gösterir.

                              Adet sırasında yani kadının menturasyonu sırasında eğer prezervatifsiz cinsel ilişki kurulursa kadın veya erkeğin mikrop kapma şansı olabilir.Çok nadir de olsa adet kanaması sırasında gebe kalma olasılığıda mevcuttur,bunu da göz ardı etmemek gerekir.

                              Bir çok kadın adetliyken kendilerini itici bulurlar, ve de erkeklerin bu hallerinden rahatsız olabileceklerini düşünürler,oysaki bazı rahatsız olan bunu itici bulan erkekler olduğu gibi ,bundan rahatsız olmayan, kadını adet döneminde de arzulayan ve bu sırada cinsel ilişki kurmak isteyen, cinsel ilişki kuran ve de bundan zevk alan bir çok erkekte mevcuttur.

                              Yorum

                              İşlem Yapılıyor
                              X