Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • fuga
    Senior Member
    • 27-08-2004
    • 6397

    #91
    Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

    Chopin </B>
    Frederic Francois Chopin

    (Zelazowa Wola,1810-Paris, 1849)

    Chopin müzik tarihinin gelmiş geçmiş en iyi piyano müziği bestecisi olarak kabul edilir. Tek bir enstrümanı kullanarak, Mozart, Beethoven, Bach gibi en büyükler arasında yerini almıştır. Piyano konçertolarının dışında, alışılagelmiş formları pek kullanmayan Chopin, 39 yıllık kısa yaşamına 55 Mazurka, 24 prelüd, 27 etüd, 19 noktürn, 13 polonez, 4 balad ve 4 scherzo sığdırmıştır.

    Chopin 1810 yılında Polonya’da doğdu. Fransız asıllı babası, aristokrat ailelerin çocuklarına özel Fransızca dersi veriyordu, daha sonra Varşova Lisesi’ne öğretmen oldu. Chopin ilk müzik derslerini Polonyalı annesinden aldı. 6 yaşına geldiğinde, dehası ortaya çıkan besteci oldukça yaratıcı düzenlemeler yapmaya başladı. Bunun üzerine Zvyny’den ders almaya başladı. Bach, Mozart ve Beethoven’ın eserlerini inceledi.

    1822’de Varşova Konservatuarı’na yazılan Chopin, Joseph Elsner’den, kontrpuan dersi aldı. Constantia Gladkowska’ya aşık olan besteci, 16 yaşında ilk bestelerini sevgilisi için yaptı. Bu arada, öğrencisinin dehasını anlayan Elsner bir tavsiye mektubu yazarak, Chopin’in Avusturya’ya gitmesini sağlamıştır. Besteci Viyana’da birinci piyano konçertosunu çaldı. Ardından 1829 ile 1830 yılları arasında çeşitli kentleri gezen Chopin bir dizi konser verdi. Ancak Viyana klasik akımın merkeziydi, Chopin’in kullandığı serbest formlar burarda pek ilgi çekmedi. Bunun üzerine Chopin, 1831 yılında sadece Lizst, Berlioz gibi müzisyenleri değil aynı zamanda Hugo, Balzac gibi yazarları, Delacroix gibi ressamları buluşturan, Romantik Dönemin sanat başkenti Paris’e yerleşmeye karar verdi. Tam bu arada Polonya ve Rusya arasında bir savaşın başlamak üzere olduğunu öğrendi. Paris’e gitmeden önce, evine eşyalarını toplamaya giden Chopin’den, çocuklarının güvenliğini düşünen ailesi, bir daha Polonya’ya gelmeyeceğine dair söz vermesini istedi. Sözünü tutan Chopin, 1831’de Paris’e yerleştikten sonra, bir daha geri dönmedi, ancak Polonya’yı çok seven Chopin, bir arkadaşının hediye ettiği, Polonya toprağıyla doldurulmuş gümüş kupayı, yanından ömrü boyunca ayırmadı, hatta bu kupa vasiyeti üzerine, öldükten sonra da vasiyeti üzerine mezarına gömüldü.

    Babası Fransız olduğu için, Chopin Fransa’ya alışmakta çok zorluk çekmedi. Zengin ailelerin çocuklarına piyano dersleri vererek geçimini rahatlıkla sağlayabiliyordu. Maddi sıkıntısı olmayınca, Chopin çok iyi bir piyano virtüözü olmasına karşın, büyük konser salonlarında çok az çalmış, daha çok küçük topluluklara ev konserleri vermeyi yeğlemiştir.

    Maria ve daha sonra Potozhka’yla yaşadığı, hayal kırıklığıyla sonuçlanan ilişkilerinin ardından Chopin’i Lizst, ünlü yazar George Sand ile (Aurore Dudevant) tanıştırdı. Chopin, Sand’i gördüğünde aşık olmaktan çok şaşırmıştı. 3 çocuk annesi ve kendisinden 6 yaş büyük olan bu kadın, toplumun genel kurallarını küçümsüyor, tepkisini erkek kıyafetleri giyerek gösteriyordu. Ancak zamanla aralarında oldukça tutkulu bir aşk başladı. 1839’da çift birlikte Mallorca’ya gitti. Chopin 24 prelüdünün büyük kısmını bu dönemde tamamladı. 1847 yılına kadar Sand’in Nohant’taki evinde birlikte yaşadılar. George Sand, sağlığı oldukça bozulan Chopin’e bir çeşit annelik yapıyordu. Sağlığına rağmen, bu yıllar Chopin’in en verimli olduğu, en güzel eserlerini yazdığı yıllardır. 1847 yılında Sand çocukları çiftin ilişkisinin sona ermesine yol açtı.

    Ayrılığın ardından İngiltere’ye giden Chopin, bu seyahatten oldukça zayıf düşmüş olarak döndü. Aradan bir yıl geçmeden, 1849 yılında, genç yaşta veremden öldü.

    Chopin’in müziği oldukça yenilikçidir. Karmaşık kromatik armoniyi Polonya halk ezgileriyle mükemmel bir uyum içinde kaynaştırmıştır. En iyi eserleri olarak Etude Revolutionaire (Devrimci Etüd), Fantasie İmpromptus, Nocturne No.20 ve Cenaze Marşı (2. Piyano Sonatı) gösterilebilir. Besteciliğinin yanında Lizst’den sonra belki de gelmiş geçmiş en iyi virtüözdür. Çalış tekniği olarak Mozartçı geleneği devam ettirmiş, piyanonun kullanım imk&#226;nlarının gelişimine katkıda bulunmuştur

    Yorum

    • fuga
      Senior Member
      • 27-08-2004
      • 6397

      #92
      Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

      Aşık Şem'i ( 1783)- (1839) </B>
      Asıl adı Ahmet olan Aşık Şem'i 1783 yılında Konya'da Piresat mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Konya'nın tanınmış helvacılarından Mehmet Ağa isminde bir zattır.

      İrticalen şiir söyleme yatkın ve düşkün olması, belirli, bir tahsil görmemesine, hatta yirmi, yirmi beş yaşlarına kadar okur yazar olmamasına rağmen, ince düşüncesi, zekası, akranları arasında hazırcevaplığı, esprileri her konuda onları aydınlatması ve örnek davranışlarıyla kendisine büyükleri tarafından "Şem'i" mahlası verilmesine sebep olmuştur.

      Onun yetişmesinde Konya'da o tarihlerde birisi türbe önünde, diğeri de' Buğday Pazarında bulunan kahvelerin önemi büyüktür. Her gece genç ve acemi aşıkların devam ettikleri ve yetiştirildikleri bir ocak, bir okul olarak hizmet veren bu kahvelerden Şem'i de payına düşeni almıştır.

      Şem'i bade içen bir halk şairi olarak sadece hece ile değil aruzla da irticalen şiir söylemekte yetenekli biridir. 1839 Konya'da vefat eden Şem'i nin mezarı Mevlana Müzesinin hemen yanı başındadır.

      Şiirlerinden örnekler :

      Aceb kande gezer ol yüzü mahım
      Anı görmiyeli çok zaman oldu
      Enderundan çerağ olunca ahım
      Yedi katgöklere dirahşan oldu

      Uftade olalı bir afitaba
      Hasret oldu iki dideler haba
      Eşk-i çeşmim dökülünce türaba
      Rüy-i zemin lal-i bedehşan oldu

      Bana çok cevr-itti Haktan utanmaz
      Kişi sevdiğine kem sanı sanmaz
      Gözüm görmeyince gönlüm inanmaz
      Bazı ahbab dir ki müslüman oldu

      Kocaldın çeşmimin nüru döküldü
      Ah-ide ah-ide ömrüm söküldü
      Sakalım pir oldu kaddim büküldü
      Sarardı gül benzim zağferan oldu

      Ana dil vireli bu Şem'i kemter
      İder lisanında ismini ezber
      Bir kerre almadı vuslat müyesser
      Bevhude dillere dasitan oldu


      xxxx
      Benden selam eylen nazlı dilbere
      Gelip de karşımda dönüp durmasın
      Ben güzel sevmeden doydum usandım
      Anında hayali gelip durmasın

      Benim güzel ile yoktur pazarım
      Kaşların arası benim nazarım
      Yol üstüne koyun benim mezarım
      Yar gelip geçtikçe dönüp durmasın

      Gelindi hüsnüne sitemin çoktur
      Aradım cihanda akranın yoktur
      Nazlı dilber göğsün düğmeler takdır
      Esen rüzgar açıp açıp durmasın

      Duyun da düşmanlar siz de sevinin
      Dostlarım vah diyip varın yerinin
      Şem'i ye, mahbublar düşte görünün
      İntizarı sizde kalıp durmasın

      Yorum

      • fuga
        Senior Member
        • 27-08-2004
        • 6397

        #93
        Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

        Dadaloğlu
        Dadaloğlunun doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklardan 1785-1868 olarak belirlenmiştir.Yani Dadaloğlu’nun 18.yy’ın son çeyreğinde doğup 19.yy’ın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Güney illerinde dolaşan Türkmen topluluklarının Avşar boyundandır.Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılığıyla değil sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır.

        Kalktı göç eyledi Avşar illeri
        Ağır ağır giden eller bizimdir
        Arap atlar yakın eder ırağı
        Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

        Belimizde kılıcımız
        Kirmani Taşı deler mızrağımın temreni
        Hakkımızda devlet etmiş fermanı
        Ferman padişahın dağlar bizimdir

        Dadaloğlu yarın kavga kurulur
        Öter tüfek davlumbazlar vurulur
        Nice Koçyiğitler yere serilir
        Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

        *
        Avşar içinde ben güzel gördüm
        Kozar arasından çeker göçünü
        Kınalamış ayağını başını
        Sırma ile örmüş sümbül saçını

        Her sabah her sabah kendini över
        Altın saç bağları topuğu döver
        S&#226;de kaşı ile gözleri değer
        Acem ülkesinin t&#226;c-ı tahtını

        Dadaloğlu al yanağın gülünden
        Misk kokuyor saçlarının telinden
        İnce belli nazlı yarin dilinden
        Birkaç sene bekleyelim Hacın’ı

        Yorum

        • fuga
          Senior Member
          • 27-08-2004
          • 6397

          #94
          Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

          Dede Efendi ( 1777)
          İstanbul'da (1777 ya da 1778) doğdu. Babası Filistin, Lübnan gibi ülkelerde görev yaptıktan sonra İstanbul'a yerleşti ve Şehzadebaşı'ndaki Acemoğlu hamamını işletti.Bu yüzden İsmail Dede'ye"Hammamizade" denilmiştir.Mahalle mektebindeyken sesinin güzelliği ve müzik yeteneği anlaşılınca Uncuzade Mehmet Emin Efendi'den ders almaya başladı. Okul bittikten sonra 7 yıl daha Uncuzade'den "meşk eden" İsmail onun aracılığıyla Başdeftarlıkta memurluğa atandı, bir yandan da Yenikapı Mevlevihanesindeki dersleri izledi. 1799'da "çile"sini tamamlayarak "dede" oldu. İlk bestesi "Zülfündedir benim baht-ı siyahım"çok geçmeden Selim III'ün kulağına ulaştı ve Yenikapı mevlevihanesinde ders vermeye başladı.1802'de evlendi.Selim III'den sonra Mahmut II ve Abdülmecit I Dede Efendi'ye destek oldular.1846'da en iyi öğrencisi Dellalzade İsmail Efendi ve Mutafzade Ahmet Efendi'yle birlikte hacca gitti.Orada koleraya yakalandı ve öldü.Mezarı Hazret-i Hatice'nin kabrine bitişiktir.

          Yorum

          • fuga
            Senior Member
            • 27-08-2004
            • 6397

            #95
            Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

            Elvis Presley ( 08.01.1935)- (16.08.1977) </B>



            Elvis Aaron Presley, 8 Ocak 1935’de Tupelo, Missisippi’de doğdu. Çocukluğu boyunca Pentecostal kilise korosunda şarkı söyledi. 1948 yılında ailesi Memphis’e yerleşti. Blues ve caz müzikle tanışması ve bu müzik türlerine ilgi duyması onu şarkı söylemeye itti. 1953 yılında Lise’den mezun olduğunda daha 18 yaşındayken müzik firmalarının kapısını aşındırmaya başlamıştı. ‘My Happiness’ ve ‘That’s When Your Heartaches Begin’ parçalarını annesine doğum günü armağanı olarak yazmıştı. Memphis Recording ve Sun Recording’e giderek sesini dinlemelerini istedi. Plak yapımcısı ve müzik şirketi sahibi Sam Phillips Elvis’in ses tonundan ve müzik tarzından çok etkilendi.

            1954 yılında Gitarda Scotty Moore, bas gitarda Bill Black ile birlikte üçlü ilk stüdyo kayıtlarını yaptılar. "That's All Right" ve "Blue Moon of Kentucky" country, blues tarzında hareketli rock’n roll parçalarıydı. Sun Records’la yaptığı kontrat RCA Record firmasına satılınca yavaş yavaş kariyer basamaklarını tırmanmaya başlamıştı. Bu sıralarda çıkardıkları 5 single gençlerin ilgisini çekerek müzik listelerinde ilk On’a girmeye başlamıştı. Bu 5 single içinde en ilgi çeken parça ise "I Forgot to Remember to Forget" ti ve Country listelerine 1 numaradan girmişti.

            Televizyon ekranları
            "Heartbreak Hotel" parçası ise Elvis Presley’in tekrar müzik listelerine girip 8 hafta boyunca listelerde kalmasıyla son buldu. Ed Sullivan’ın televizyon programına çıkan Elvis Presley, hareketleri ve konuşmasıyla ilgi çekti. Bu ilginin farkına varan ve onların direk kalplerinde son bulan parçalarla karşılık veren Elvis bu dönemde "Don't Be Cruel," "Hound Dog," "Love Me Tender," "All Shook Up" ve "Jailhouse Rock." parçalarını yaptı.

            I Want You, I Need You, I Love You parçasıyla 11 hafta boyunca listerde kalan Elvis hızla yükseliyordu. 1956 Kasım’ında Love Me Tender filmyle kamera karşısına geçti, böylece ileride 31 filmde yer alacağı Hollywood stüdyolarıyla tanışmıştı. Bu filmden iki ay once Ed Sullivan’ın televizyon programında ‘Love Me Tender’ı televizyon ekranlarında onu izleyen 54 milyon izleyici önünde söyleyerek ününe ün katmıştı, artık Amerika onu konuşmaya, onu dinlemeye başlayacaktı.

            Elvis Presley öldü
            1973 yılında eşinden boşanan Elvis Presley, 1977 yılında Indianapolis’deki son konserinden sonra 16 Ağustos 1977 tarihinde öldü.Ölümünden sonra açıklama yapan Doktor Jerry Francisco ölümüne kalp yetmezliğinin neden olduğunu söyledi. Tüm dünyada büyük üzüntü yaşayan hayranları Elvis Presley’i Rock’n Roll müziğin öncüsü, kralı ve babası olarak ilan ettiler.

            Yorum

            • fuga
              Senior Member
              • 27-08-2004
              • 6397

              #96
              Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

              Erkin Koray ( 25.06.1941) </B>
              </B>


              25 Haziran 1941 İstanbul doğumludur.
              Annesi İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni olduğundan dolayı ilk enstrümanı piyano oldu. Hatta kendisine sorulduğu zaman:
              - "Ben piyano çalmaya nasıl başlamış olduğumu bile bilmiyorum. Bu enstrümanı doğal olarak çalıyorum.Ben gitarcıyım!", der.
              Alman Lisesi'nde okurken aynı zamanda konservatuara da devam etti. Gitara başlama tarihi 1956, ilk konser ise (piyanoyla) 29 Aralık 1957 Galatasaray Lisesi'ndedir. O konserdeki repertuarı veriyoruz:
              1) Ain't That a Shame - Fats Domino
              2) Whole Lotta Shakin' Goin' On - Jerry Lee Lewis
              3) Hound Dog - Elvis Presley
              4) I'm Walkin' - Fats Domino
              5) Don't Be Cruel - Elvis Presley
              Bu konser Erkin Koray'ın hayatının büyük bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. O güne kadar Elektronik ve Atom Mühendisi olmak isteyen Erkin, belki kaderin cilvesi, belki de normal netice olarak, kendi tabiri ile "Elektronik Müzik Mühendisi" olur.
              O konseri, tam bir ay sonra 25 Ocak 1958 de Eminönü Halkevi, 20 gün sonra Alman ve arkasından Avusturya Lisesi konserleri izler. Ve artık önüne geçilemeyen bir konserler zinciri birbirini takip eder. Gazeteler kendisinden "Rock'n'Roll Kralı" diye bahsediyorlardır artık...
              1963 - 65 yılları arası askerlik yıllarıdır. Hava Kuvvetleri Caz orkestrası'nda Gitarist - Solist olarak görevini yapar. Söylediği şarkıların notalarını 14 kişilik orkestraya yazar. "Rock şarkılarını büyük orkestra ile söylemek çok şahane bir olaydı. Neredeyse askere tekrar gideceğim geliyor", diye bahseder o yıllardan...
              Askerden sonra "olayı yerinde incelemek" amacıyla doğru Almanya'ya gider. O sırada Beatles'ın da oradan şöhret olmuş olduğu, müziğin kalbinin attığı yer sayılan Hamburg'daki Star Club'da alır soluğu... Her gün en az üç İngiliz grubu çalmaktadır Star Club'da... Onları yakından izler. Bir çoğuyla da tanışır. Amaç Türkiye'de yapılacak olan şeyin hakkını vermektir. Bu arada Hiccups adlı bir Alman Grubu'yla da sahneye çıkmayı ihmal etmez. Ki, daha sonra o grubun basçısı Bernhard Weber'i yanına alarak dönecek ve bu olay Türkiye'de Hard Rock döneminin başlangıcı olacaktır.
              Diğer yandan ilk Elektro - Bağlamayı da Şemsi Yastıman'a tarifini vererek yaptırıp, o konuda da bir ilk olur. "Ben sazcı değilim. Saz çalanlara örnek olsun diye yaptım", der ama, sahnede kullanmayı da ihmal etmez.İki yıl sonra, askerden önce yaptığı "Bir Eylül Akşamı" adlı plak (kendi öyle diyor) sayılmazsa, ilk plağını dolduruyor: "Kızları Da Alın Askere - Aşk Oyunu". Onu "Anma Arkadaş, Sana Birşeyler Olmuş, Kendim Ettim Kendim Buldum" gibi 45'lik plaklar takibediyor. (Diskografi bölümünde, çıkmış olan plakların tam listesini bulabilirsiniz)
              1971'de Fransa'ya gider, döndüğünde "Yağmur" piyasaya çıkar. 1974'te ise "Şaşkın, Fesuphanallah, Estarabim, Arap Saçı" ile bu sefer başka bir döneme imzasını atar. Sonra uzunca bir yurtdışı seyahati 1975 -1984 yılları arasına rastlar. 1983 yılında Kanada'da bir kız çocuğu sahibi olur. Bu onun dönüş sinyalidir. Çünkü: "Ben çocuğumu en az 18 yaşına kadar Türkiye'de büyütmek isterim", der.
              Dönüşten sonra özel durumları yüzünden, "kızı ayağa kalkacak yaşa gelinceye kadar" bir aradan sonra, yine bir İLK'e adını yazdırır: İstanbul Beyoğlu'nda BİLSAK (Bilim, Sanat, Kültür Merkezi) nde ilk Rock Bar açılır.
              "Bu da Elli'sinden sonraki ilk ...", diyor kendisi bu işe... Şimdi yüzlerce Rock Bar var Beyoğlu'nda... Orada eşine rastlanmayacak değişik bir formasyonla sahneye çıkar. Önünde klavye ve sırtında gitar...
              Her babayiğidin harcı olmayacak bir gösteri yapıyor Erkin Koray sahnede...

              HAKKINDA YAZILANLAR

              Bir Erkin Koray Kitabı
              Münir Tireli, Gökhan Aya
              Ada Müzik Kitapları

              ..varlık yokluk derdini şu kafandan sil bırak densiz işleri de kendini bilgerin şöyle, bir derin nefes al.kaç nefes alacağın var ya, hiç belli değil .-Ömer Hayyam

              xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx


              erkin koray'ın hayatı
              Yazan: Önder Ergun

              Doğu ile batının en "cilveli" buluşma noktalarından biri olan şehri İstanbul da, 1941 yılının 24 Haziran gününde dünyaya gözlerin açtı. Babası Enver, annesi Vecihe *Koray*'dı. Vecihe hanım; *Erkin*' i, İstanbul belediye Konservatuarında sanat hayatına başlamasının bir yıl sonrasında, otuz dört yaşında dünyaya getirdi. Piyanistliği *ilk* zamanlarda icracı olarak sürdürmekteydi. İstanbul şehir orkestrasındaki müzisyenliği dışında solo konserleri de olmuştur. Nedeni meçhul, bu tür çalışmalarını aza indirgedi ve
              hayatını konservatuarda öğretmenlik yaparak devam ettirmeye karar verdi.

              İşte bu vakitlerde 1943'te *Erkin*' in, Korkut adını verdikleri kardeşi dünyaya geldi. *Erkin*, beşinci yaşını bitirirken annesinden piyano dersleri almaya başlamıştır. Müzikle beraber büyüyen *Erkin*, Alman Lisesinde okumaya başladı. 1955/1956 yıllarında rock müzikle tanıştı. İki arkadaşıyla beraber rock şarkılarını kendi zevklerine göre çalmaya başlayan *Erkin **Koray* bir tanıdıkları sayesinde konser verme imkanı buldular. 1957'nin 29 Aralık günü Galatasaray Lisesinde *ilk* konserini verdi. Bu konser; hem *Erkin **Koray*' ın sahne hayatına start vermiş, hem de Türkiye' deki rock müziğinin miladını belirlemiştir. *Erkin **Koray*' ın Amerikalı bir asker sayesinde *ilk*elektro gitara sahip olması görüşleri arası ihtilaf olsa da "bir rock müzisyeni" olarak elektrikli gitara sahip *ilk* Türkiye Cumhuriyeti müzisyeni olduğunu söyleyebiliriz.

              Mühendislik okumayı düşünen *Koray*, müzikle uğraşmaktan daha çok hoşlanıyor ve git gide okuyacağı okulla ilgili düşünceleri değişiyordu. Büyük bir ihtimalle bu yüzden ailesi ile girdiği tartışma sonucu on yedi yaşında evi terk etti. Birkaç konser daha veren *Koray*, 1958 senesinde yoğun iş teklifi almaya başladı.

              *İlk* düzenli programına Moda Rainbow Otelinde çıkmaya başladı. Kısa süre sonra Cadde Bostan Gazinosuna transfer oldu. 1959 yılında 18 yaşındaki * Koray*, klüplerden aldığı cazip teklifleri daha iyi değerlendirmek amacı ile *"Erkin Koray Ve Ritimcileri" *adındaki *ilk* grubunu kurdu.*1962* yılında İstanbul, İzmir ve Ankara klüp çevrelerinde popüler bir hale gelmişti ve *
              1962*'nin sonlarına doğru *ilk* plağı *"Bir Eylül Akşamı"* adı altında piyasaya çıktı. O dönemde kentli dinleyicinin hiç hoş gözle bakmadığı Türkçe sözlü şarkı formatıyla marjinal bir çalışma olarak karşımıza çıktı ve bu plak Türkiye'nin *ilk* ciddi rock plağı olarak tarihteki yerini almıştır.

              1963'ün baharına doğru askere giden *Koray*, askerliğini 1965 yılının sonbaharında Hava Kuvvetleri Caz Orkestrasında gitarist olarak tamamladı. Kendi deyimiyle Avrupa ülkelerine "felsefe ziyafeti" için çıktı. *Koray*, Aralık 1965'deki dönüşünde karşılaştığı önemli bir durum ise Almanya günlerinden beri makas vurdurmamış olduğu saçlarıydı.

              *Koray*, 1966 yılına gelindiğinde iki başarısız hamlede bulundu: Bunlardan biri; "Altın Mikrofon" yarışmasıydı, bir diğeri ise; *"Balla Balla"* adında çıkardığı ikinci plağı oldu. Tekrar klüp çalışmalarına dönen *Koray*, Ocak 1967'de *"Erkin Koray Dörtlüsü"* adındaki yeni grubunu kurdu. İstanbul Plak tarafından fark edilen *Koray* 1967 yılında çok tutulan 45'liği "Kızları da
              Alın Askere" yi çıkarttı. Bu çıkışı 1967'de piyasaya sürdüğü "Anma Arkadaş" 45'liği ile devam ettirdi. 1968 yılında artık ülke çapında tanınan biri olmuştur.

              1968'de tekrar Altın Mikrofon yarışmasına katıldı. *"Çiçek Dağı"* adlı türküyü düzenleyen "*Koray* dörtlüsü" bu yarışmada dördüncü oldu. Bir süre sonra bu grubu dağıtan *Koray* 1969'un yazında, *"YER ALTI DÖRTLÜSÜ" *adı altında yeni bir grup kurdu ve 1969 yılında bu grubuyla *ilk* plağını* "Aşka Dönüyorum" *adıyla çıkarttı. 1970 yılına yaklaştığında grup ikinci plağını
              "Yine Yalnızım" gibi aranjman mantığıyla yaptı. Bir sonraki 45'liği ise "Nihansın Dideden" ile artık kimliğini oturtturmuştu. Bu yıllarda kısa zamanda sesini duyuran Orhan Gencebay ile tanıştı. Sentezleme girişimini benimseyen "Senden Ayrı" adlı 45'liğini, daha sonrada "Kıskanırım" adlı 45'liğini çıkarttı. Bu plakta, en çok ilgiyi plağın arka yüzündeki "ilahi Morluk" adlı parça gördü. *Koray* 1971'in Mayıs ayında dönemin ünlü müzik muhabir Arda Uskan ile Fransa'ya gitti.

              Fransa'dan dönen *Koray*, *"Erkin Koray Süper Group" *adında yeni bir grup kurduğunu ilan etti. 1971'in Aralık ayında bu grup *ilk* plağını "Yağmur" olarak piyasaya sürdü. *Koray*, bu plakla arabesk tavrını sürdürüyordu. Arka yüzdeki *"aşka inanmıyorum"* parçası bir hayli ilgi görmüştür ve bu albüm 1972 yılının en çok satan 45'liklerinden biri olmuştur. 1972 yılının Şubat
              ayında ise "Sen Yoksun Diye" adlı ikinci 45'liği çıkartmıştır. Plağın arka yüzünde dönemin en çok sevilen parçası *"Goca Dünya"* yer alıyordu. 1972 yılında *Erkin **Koray* Süper Group' un tarihe karıştığını açıkladı. Aynı müzikten hoşlanan bas gitaristçisi Özkan Uğur'u alarak *"TER"* adında yeni bir grup kurdu. Bir Orhan Gencebay bestesi olan *"Hor Görme Garibi"* ile grup 45'liğini dinleyicilere sundu, plağın arka yüzünde* "Züleyha" *adında nefis bir sentez parça kaydetmişlerdi.

              TER topluluğu 1973'ün sonlarında sessizce dağıldı. Para sıkıntısı çeken *Erkin **Koray* Mayıs 1973'de "Mesafeler" adlı plağını çıkartmıştır ve bu plaktan üç ay sonra *"STOP! ERKİN KORAY"* adlı yeni grubunu kurmuştur.

              1974 yılında çocukluk arkadaşı olan Müge ile evlenen *Koray*, *ilk* kez kendi başına çıkıyor ve istediklerini rahatça ortaya çıkartmak istiyordu. 1974'ün Mart ayında çıkarttığı "Şaşkın" 45'liği ile büyük bir yankı uyandırmıştır. Bu plak *Erkin*'in ikinci büyük çıkışı olmuştur. Elektro sazında mucidinin *Erkin **Koray* olduğuna dair yaygın bir kanaat var. 1974'de yapmak istediği bir çalışma ile çıkışı devam etti. *"Elektronik Türküler","Karlı Dağlar","Sır","Hele Yar".* Kısa bir kayıt molasında yaptıkları ilginç *"Korkulu Rüya*"nın ardından *"Fesupanallah*" ve "*Yalnızlar Rıhtımı*" plağın *ilk* yüzünü oluşturuyordu. Plağın arka yüzünde ise Ürgüplü
              Refik Başaran'ın ünlü türküsü "Cemalim" yer alıyordu.

              1975 senesinde arabesk tarzında çalışmaya yönelen *Koray*, *"Estarabim*" 45'liğiyle devam etti. 1975 hitleri arasına girdi. Avrupa seyahatine devam eden *Koray* 1976 yılının Mayıs ayında "Arap Saçı" adında bir 45'lik daha çıkarttı.

              1976 Temmuzunda *Koray*, "*The Great Error*" adı altında bir grup kurdu. Kervan plakla mukavele imzalayan grup *ilk* 45'liğini Ekim 1976'da "Cümbür Cemaat" adıyla çıkardı. Avrupa turnesine giden grup tutunamadı. *Koray*, Haziran 1977'de *"Erkin Koray Tutkusu" *adı altında bir 45'lik daha çıkardı. Eski dostlarının yardımıyla çıkan bu albümde iki güzel parça, enerjisi ve gitar sololarıyla dikkat çekiyordu. İlki *"Allah Aşkına",* ikincisiise *"Varsın Ekmeğimde, Varsın Suyumda, Yalnız Sen Varsın Hasta Ruhumda".* Politik çatışmaların had safhaya ulaşması, can güvenliğinin tehlikede olması nedeni ve ailevi sebeplerden 1977'de eşinden boşandı ve Almanya'ya gitti. 12 Eylül darbesini yurt dışında öğrenen *Koray*, 1981'in sonlarına doğru ülkeye geri
              döndü. Temmuz 1982'de *"Benden Sana"* adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünün tutulmamasıyla maddi sıkıntıya düşen *Koray*, Kanada'ya gitti. 1983'ün yazında tekrar ülkeye dönen *Koray*, yeni kaset çalışmalarına başladı. Kayıtları iyi bir stüdyoda yapmak için Almanya'ya giden *Koray*, orada beyin kanaması geçirmiştir. Köln'de tedavisi sürerken 1983 Aralığında yeni *albümü
              * "illa ki" piyasaya çıkmıştır. Bu albümde dikkat çeken; *"Deli Kadın","Tek Başına"* gibi iki güzel parça vardı. 1984'de *Koray*, artık TRT ekranlarında görülmeye başladı. 1985'in sonbaharında *"Ceylan"* *albümü* ve*albümü*ayakta tutan *"Çöpçüler"* şarkısı vardı. Bu albümün tutulmasına rağmen korsan kasetçilerden dolayı para sıkıntısı çeken *Koray* H. C. Restaurant adında
              bir pizzacıda çalışmaya başladı. 1986 yılının sonbaharında "Gaddar"ı piyasaya sürdü. 1990'lara yaklaşırken gençliğin belirli bir kısmı rock dinlemeye başlıyordu. 1989 yazında *Koray*, en enerjik çalışmalarından biri olan *"Hay Yam Yam*" adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünde *"Hayat Katarı*"da *"Hay Yam Yam"* kadar ilgi görmüştür. 1990 yılında "Müzik beni bırakmadıkça,
              benim müziği bırakmam söz konusu olamaz" diyen *Koray*, bu yılda manası üzerinde *"Tamam Artık*" adlı albümünü piyasaya sürdü. Bu albümde eski parçaları da bulunuyordu."Öyle Bir Geçer" ve yeni parçası "Hare Krisha" doğu felsefesinin derin etkisi altında kaldığını gösteriyordu. 1991 senesinde Gülhane Parkında verdiği ateşli konserle, genç dinleyicilerini büyülemişti.
              Bu konser *"Tek Başına Konser"* adıyla albüm halinde piyasaya sürüldü. Bu arada 1980'lerin ortalarında söylenmeye başlanan *"Rockın Babası Erkin Koray", "Erkin Baba*" gibi tanımlamalar git gide çoğalıyordu. Bundan sonra dinlenmeye çekilen *Koray*, Haziran 1996'da tekrar döndü. *"Gün Ola Harman Ola"* adıyla bir albüm çıkardı, bu *albümü* kaset ve CD formatında piyasaya
              sürüldü. *"Akrebin Gözleri","Öfke","Mezarlık Gülleri"* gibi sert rock parçalarının yanı sıra "*Melek misin?", "Mermer gibi*" hoş ve duygusal parçaları toplamıştı. Bu güzel albümün ardından 1998 yılında *"Devlerin Nefesi"* adlı albümünü çıkarttı. Bu *albümü* çıkartmayı düşünmeyen *Koray*'ın son *albümü* (şimdilik) olmuş oldu.

              60 yıllık bir dev. Türkiye rock'ının tartışılmaz ismi *Erkin **Koray*, hala bar programlarına ve zaman zamanda konserlerine devam etmektedir.

              Yorum

              • fuga
                Senior Member
                • 27-08-2004
                • 6397

                #97
                Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                Gülden Karaböcek </B>
                Gülden Karaböcek'e ilk albümünde 17 yaşındayken bağlamasıyla Sayın Orhan Gencebay eşlik etmiştir. "Dilek Taşı" adlı ilk özgün bestesini yaptıktan sonra, Sürünüyorum, Kırılsın Ellerim, Ben Olmalıydım, Boşuna Kazma Mezarcı Aşkımızı Gömemezsin, Mum Işığında, Sen Evlisin, Bir Mucize Allahım, Sevmez Olaydım, Duyar mısın Feryadımı, Ağlıyorsam Yaşıyorum, Mutluluk Sen Nerdesin, Son Yemin, Affetmem Seni Yar, Otel Odaları gibi çok sayıda esere yorumcu ve besteci olarak imza atan Gülden Karaböcek 7 tane de sinema filmi çevirmiştir. 45'lik, LP, CD ve kasetler dahil 35 albüme imza atan, Almanya'daki albümler dahil 50'nin üzerinde albüme imza atan sanatçı yüzlerce eser yorumlamış olup, son olarak Murathan Mungan'ın albümünde Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Müslüm Gürses, Göksel, Athena, Mor ve Ötesi, Cem Karaca, Ayten Alpman, Candan Erçetin gibi çok özel isimlerin olduğu albümde "Otel Odaları" adlı eseri yorumlamıştır

                Yorum

                • fuga
                  Senior Member
                  • 27-08-2004
                  • 6397

                  #98
                  Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                  Haluk Levent ( 26.11.1968)



                  26 Kasım 1968 yılında Adana'da doğdu. İlk ve ortaokulu Sabancı İlk Öğretim Okulu'nda okudu. Ortaokul sıralarındaki taklit yeteneği onu tiyatro çalışmalarına yöneltti. Liseyi Adana Atatürk Lisesi'nde okudu. Haluk Levent'in tiyatro faaliyetleri lise yıllarında da devam etti. Liseden sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği'ni kazandı, bir yıl okudu fakat devam etmedi. Sonra Ankara Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı'nı kazandı ancak yine bir yıl devam etti. İkinci yılında Orta Doğu Üniversitesi Fizik Bölümü'nü kazandı yine devam etmedi. Bu kez Ankara Üniversitesi Muhasebe Bölümü'nü kazandı ancak ısrarla yine devam etmedi ve son olarak Bilkent Üniversitesi Dil Öğretim'e kaydını yaptırdı.

                  Bu arada ticaretle de uğraşan Haluk Levent işlerinin iyi gitmemesi üzerine İstanbul'a geldi. Özellikle Ortaköy'de barlarda çalışarak geçimini sağlamaya çalışan Haluk Levent 1992 yılının sonlarına doğru ilk albümü "Yollarda Bulurum Seni" yi Nokta Müzik''e yaptı ve o albüm 600,000 adet sattı. Bu albümle birlikte tanınan Haluk Levent sayısız hayır konserine çıktı. Buradan elde edilen gelirlerle yüzlerce insana dializ ve solunum makinesi aldı.1989 yılında çekte tahrifat suçu işlediği gerekçesiyle 9 ay 15 gün cezaevinde yattı. Cezaevi günlerinde kendisini sevenlerin yalnız bırakmadığını söyleyen Haluk Levent cezaevi çıkışından sonra konserlerine devam etti. Albümleri satış rekorları kıran Haluk Levent son olarak askere giderken "Yine Ayrılık" adlı albümünü çıkardı. Bu arada çevreci özellikleri ile de bilinen genç sanatçı destek amacıyla 11 saat sahnede şarkı söyleyerek kırılması güç bir rekor denemesinde de bulundu.

                  Yorum

                  • fuga
                    Senior Member
                    • 27-08-2004
                    • 6397

                    #99
                    Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                    Itri - (21.12.1710)
                    İstanbul'da doğdu.Doğum tarihi bilinmiyor. Çağdaşlarının, ölümüne tarih düşürmek amacıyla kaleme aldığı mısralar ile, bestelediği yapıtlarda güfte olarak kullandığı şiirlerin yazılış tarihlerine göre, yaklaşık 1630 ile 1640 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Çeşitli kaynaklarda ölümü için 1711 ve 1712 tarihleri gösterilmektedir. Asıl adı Mustafa'dır. Itr&#238;, şiirlerinde kullandığı mahlastır. Buhur&#238;zade Mustafa Efendi diye de anılmıştır. Buhur&#238;zade adının kendi lakabı mı, yoksa aile adı mı olduğu bilinmemektedir. Yaşamı üstüne bilinenler de, eski ve yeni kaynaklardaki, çoğu birbiriyle çelişen bilgilere dayanır.

                    Zamanına göre iyi bir öğrenim görmüştür. Ustalarından birinin H&#226;fız Post olduğuna kesin gözüyle bakılır. Nasrullah V&#226;kıf Halhal&#238;, Kasımpaşalı Koca Osman Efendi, Derviş Ömer Efendi gibi 17 yy. bestecilerinden de yararlandığı sanılmaktadır. Çağının kaynakları, onun Mevlevi olduğunda birleşirler. Mevlevi tekkelerinde okunmak üzere bir ayin ile bir naat bestelemiş olması da, bunun bir kanıtıdır. Söylentilere göre, Yenikapı Mevlevihanesi'nin o zamanki şeyhi C&#226;m&#238; Ahmed Dede'ye (?-1671) kapılanmış, müzik sevgisiyle Mevlevi olmuştur.

                    Itr&#238; beş padişah dönemi gördü. Sultan IV. Mehmed zamanında tanındı. Huzurda düzenlenen fasıllara hanende olarak katıldı, bestelediği yapıtlarla padişahlardan büyük yakınlık gördü. Saraya girmeden önce ne tür işlerde çalıştığı bilinmiyor. Yakınlık gördüğü bir başka devlet adamı da, şiirleri ve müzik sevgisiyle tanınan Kırım Hanı I. Selim Giray'dı (1634-1704).

                    Müzik araştırması için ilginç yol

                    Itr&#238;, IV. Mehmed'le yakınlığının bir sonucu olarak, padişahtan, kendisine esirciler kethüdalığı görevinin verilmesi dileğinde bulunmuş, bu dileği yerine getirilmiştir. Bazı kaynaklar, onun bu dileğini, İstanbul'a getirilen esirlerin ülkelerinin müziği üstüne bilgi edinmek, içlerinden müziğe yeteneği olanları da yetiştirmek istemesine bağlarlar.

                    Itr&#238; uzun yıllar Enderun'da müzik öğretmenliği ve hanendelik ettikten sonra, elli yaşına doğru emekli olarak saraydan ayrıldı. Ancak, müzikteki ünü Lale Devri'nde daha da artarak sürdü.

                    Mustabey Armudunu yetiştirdi

                    Meyvecilikle çiçekçiliğe meraklı olduğu, kendi adıyla anılan İstanbul'un ünlü Mustabey armudunu ilk kez onun yetiştirdiği de söylenir. Itırdan gelen Itr&#238; mahlası da, çiçek merakına bağlanır. Divan şairlerinden Şeyh&#238nin yazdığına göre, ölümünden sonra "Mevlevihane Yenikapusu haricine" gömülmüştür. Mezar taşı kayıptır.

                    Şair

                    Itr&#238; zamanının tanınmış şairlerindendir. Divan ve &#226;şık tarzlarında şiirleri vardır. Naatlar, gazeller, tahmisler, nazireler, tarih düşüren beytiler ve şarkılar dışında, hece ölçüsüyle türküler de yazmıştır. Bestelediği yapıtlarda şiirlerinin pek azını güfte olarak kullanmış, N&#226;b&#238;, Bak&#238;, Naz&#238;m, Nail&#238;, Nef'&#238; gibi ustaların şiirlerini bestelemeyi yeğlemiştir. Şiirlerini topladığı Divan'ı kayıptır. Şiirlerine şuara tezkirelerinde, yazma şiir derlemelerinde rastlanır. Ancak, Itr&#238; mahlaslı bütün şiirler ona ait değildir, 1622'de ölmüş başka bir şair de aynı mahlasla şiirler yazmıştır. 17.ve 18 yy'larda Buhur&#238;zade lakabıyla tanınmış iki müzikçi daha bulunduğu için, Itr&#238nin onlarla da karıştırılmaması gerekir.

                    Aynı zamanda hattat

                    Itr&#238; aynı zamanda t&#226;l&#238;k yazı yazan bir hattatır. Edebiyat ve hat öğretmeni Siyah&#238; Ahmed Efendi'dir (?-1697). Yazdığı t&#226;lik yazı örnekleri, H&#226;fız Post'un güfte derlemesine eklediği güftelerde görülür. Neyzen olduğu da söylenir. Saz eserleri bestelemesi, ney ya da başka bir saz çaldığını gösterir. Çağının kaynaklarında, kuramsal bilgilerinin çok üstün bir düzeyde olduğundan söz edilir.

                    En önemli üç besteciden biri

                    Asıl önemi besteciliğindedir. Yapıtlarıyla bir çığır açmış, Klasik Türk müziğinin kurucusu olmuştur. Ondan önceki bestecilerde, bir ölçüde de olsa, Orta ve Yakındoğu müziklerinin izleri sezilir. Bu etkiler onda bütünüyle silinmiş, Klasik Türk müziği diye adlandırılan, Osmanlı-Türk üslubu en belirgin çizgileriyle ortaya çıkmıştır. Klasik üsluba bağlı kalmış pek çok bestecide, az ya da çok, onun etkisi vardır. Itr&#238;, Abdülkadir Mer&#226;gi ve Hamm&#226;m&#238;zade İsmail Dede Efendi'yle birlikte, Türk müziğinin gelişimini yönlendiren üç önemli besteciden biri olmuştur.

                    Itr&#238nin din dışı yapıtlarının başında gelen Nev&#226; K&#226;r H&#226;fız'ın bir gazeli üzerine bestelenmiştir. Bu yapıt çeşitli makam ve usul geçkileri uygulanarak birbirine bağlanmış ezgilerinin zenginliği yanında, kuruluşu ve titiz işçiliğiyle de özgünlük taşır. Aynı zamanda, Klasik üslubun niteliklerini de en iyi yansıtan, en özlü örneklerinden biridir. Çeşitli makamlardaki, büyük formlu öbür din dışı yapıtları, ilgili fasılların ilk akla gelen parçaları arasındadır. Din dışı küçük formlarda bestelediği hiçbir yapıtı günümüze ulaşmamıştır.

                    Itr&#238; müziğe yepyeni bir hava getirmiştir. Dini muhtevalı eserleri, cami ve tekke müziği örnekleri olarak ikiye ayrılır. Teravih namazı sırasında makam değiştirme kuralı ile, camilerde müezzinlerin uyguladıkları çeşitli kuralların Itr&#238; tarafından konulduğu söylenir. Bayram namazlarında okunan Seg&#226;h Kurban Bayramı Tekbiri, kutsal emanetlerin ziyareti sırasında okunan Seg&#226;h Sal&#226;t-ı Ümmiye, M&#226;ye Cuma Sal&#226;tı, Dilkeşh&#226;veran Gece Sal&#226;tı, üç yüz yıldır etkilerinden bir şey yitirmemiş yapıtlardır. Özellikle ilk ikisi çok kısa birer cümle içinde oluşturdukları etkinin yoğunluğu bakımından Türk müziğinde benzersiz bir sanat gücü taşırlar.

                    Mevlevihanelerde, sema törenlerinde, ayinden önce okunan, Rast Naat-ı Peygamber, Itr&#238nin Mevlevi müziğine en kalıcı katkısıdır. Güftesi Mevl&#226;n&#226nın bir şiirinden alınan yapıtta, güfte ile beste yetkin bir biçimde bütünleştirilmiştir. Bu naatın, bestelenmesinden sonra Mevlevihanelerdeki her sema töreninde okunması bir gelenek haline gelmiştir. Seg&#226;h Ayin'i ise, bu türün ilk güçlü örneklerinden biridir.

                    Günümüze ulaşan yapıtlarının çoğunda mistik bir hava vardır. Bu yönü bir ölçüde, Mevlevi olmasına bağlanabilir. Seçtiği formlar için en uygun anlatımı bulan Itr&#238;, cami müziği olarak bestelediklerinde, derin bir dindarlık duygusunu, Mevlevi müziği yapıtlarında, tasavvufi bir içe dönüş heyecanını dile getirmiş, din dışı yapıtlarında ise, yoğun müzik cümleleri arasında beliren düşünceli ve düşündürücü bir tavrı benimsemiştir.

                    Sanatı değerlendirilirken, üslubunun niteliği ile yapıtlarındaki teknik özellikler birbirine bağlı iki düzey olarak ortaya çıkar. Itr&#238nin müziği 17. yy'da henüz oluşum aşamaları içindeki bir müzik üslubunda "klasik" diye nitelendirilebilecek özellikler taşır. Müziğinin dengeli, oturmuş bir yapısı vardır; yapıtlarının en dokunaklı bölümlerinde bile, duygusallıktan, abartamadan, gereksiz süslemelerden kaçınmıştır, cümleleri açık seçik ve berraktır.

                    Yapıtlarının ezgi yapısındaki özellikler ise, sanatının ancak teknik bir inceleme çerçevesinde değerlendirilebilecek başka bir yönüdür. Hiçbir bestesinde alışılmış ezgi örneklerine rastlanmaz. Belli bir makamdaki yapıtı, başka bir bestecinin aynı makamdan bir yapıtıyla karşılaştırıldığında, o makamı çok farklı buluşlar, taklit edilmeyen, benzersiz deyişlerle işlediği görülür. Bir makama bağlı müzik cümlelerini sadece komşu perdelerden yararlanarak geliştirme kolaycılığından kaçınmış, en uzak perdelere dek uzanarak, zor olanı gerçekleştirmeyi yeğlemiştir.

                    Böylece ezgilerini dar bir ses alanı içinde kalmaktan kurtarmıştır. Onun müziği bu bakımdan makam ve geçki zenginliği taşır. Bu zenginlik, kullandığı usuller için de geçerlidir. Notasıyla günümüze ulaşamamış parçalarının güfteleri ile usullerini veren eski kaynaklarda, çok ender kullanılmış usullerde bile yapıt bestelediği görülmüştür.

                    Itr&#238;, Şeyhülislam Esad Efendi'nin belirttiğine göre, bini aşkın beste yapmış olan çok verimli bir bestecidir. Bunların büyük bir çoğunluğu unutulmuş ya da kaybolmuştur; bugün ancak kırk dolayında yapıtı bilinmektedir. Günümüze kalan pek az yapıtıyla bile bugün de Klasik Türk müziğinin en başta gelen birkaç ustasından biri kabul edilmesi, sanatında ki olağanüstü özelliklerin bir sonucudur.

                    ESERLERİ:
                    Seg&#226;h Kurban Bayramı Tekbiri; Seg&#226;h Sal&#226;t-ı Ümmiye; Dilkeşh&#226;veran Gece Sal&#226;tı; M&#226;ye Cuma Sal&#226;tı; Seg&#226;h Mevlevi Ayini; Rast Darb-ı Türk&#238; Naat ve Sofyan Tevşih; Nühüft Durak; Nühüft İlah&#238;; Nühüft Tevşih; Nev&#226; K&#226;r; 2 Pençg&#226;h Beste; Hisar Devr-i Kebir Beste ve Aksak Semai; M&#226;h&#251;r Ağır Aksak Semai; Rehav&#238; Berefşan Beste; Buselik Hafif Beste ve Yürük Semai; Seg&#226;h Ağır Semai; Seg&#226;h Yürük Semai; Bayat&#238; Çember Beste; Bestenig&#226;r Darb-ı Fetih Beste; Düg&#226;h Hafif Beste; Isfahan Zencir Beste ve Ağır Aksak Semai; Nikriz Muhammes Beste; R&#226;hatu'l Ervah Zencir Beste; Irak Aksak Semai; Rast Aksak Semai; Nühüft Aksak Semai; Acemaşiran Yürük Semai; Rehav&#238; Peşrev; Nühüft Peşrev ve Saz Semaisi.

                    Yorum

                    • fuga
                      Senior Member
                      • 27-08-2004
                      • 6397

                      Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                      Kazım Koyuncu </B>
                      Artvin'in Hopa ilçesinde, 7 Kasım 1971 tarihinde doğdu. Resmi doğum tarihi 10 Mayıs 1972'dir. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başladı. Çocukluğu, "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçti. İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazandı, bilahare ayrıldı. 20 yaşında iken, 1992'de Ali Elver’le "Dinmeyen" adlı özgün müzik grubunu kurdu ve profesyonel müzik yapmaya başladı.

                      1993’te Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe ( Denizin Çocukları) adlı rock müzik grubunu kurdu. 1995'te Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998'de de İgzas (Gidiyor) adlı albümleri yapan grup, sınırlı sayıda (yalnızca 130 adet) basılmış bir konser albümü (Bruxel Live) çıkardıktan sonra 1999 yılında dağıldı.

                      Kazım Koyuncu, tek başına müziğe devam etti ve Salkım Söğüt adlı projelerin ikincisinde 3 şarkıyla yer aldı. 2001’de Viya adlı ilk solo albümünü çıkardı. Daha sonra Kanal D televizyonunda yayınlanan ve çok sevilen Gülbeyaz adlı dizinin hem müziklerini yaptı, hem de dizinin bazı bölümlerinde oyuncu olarak görev aldı ve bundan sonra yurt çapında tanınmaya başlandı. Daha sonra da Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini hazırladı.
                      Karadeniz müziğinin güçlü temsilcilerinden Fuat Saka, Volkan Konak ve Bayar Şahin ile birlikte düzenledikleri, büyük ilgi gören Hey Gidi Karadeniz konserler dizisinin de öncülüğünü yaptı. Nisan 2004'te çıkardığı ikinci solo albümü Hayde ile yoluna devam etti.

                      2004'ün sonlarında akciğer kanseri (Bir çeşit testis kanseri olan tümör akciğerinde bulunduğundan akciğer kanseri etkisi yaratmıştır) teşhisi konuldu ve tedavi görmeye başladı. 25 Haziran 2005'de, 34 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

                      ESERLERİ
                      16 şarkının 4 tanesi konser kaydı, 4 tanesi (Dünyada Bir Yerde, Yalnızlığı Anla, Hoşçakal, Yine Burada) demo kayıt, geri kalanı ise farklı albümlerde (Gitarın Asi Çocukları (Anılar Düştü Peşime), Grup Patika/Aşk Beni Büyütmedi (Ayrılık Şarkısı), Seyduna (Hayat), Tuncay Akdoğan/Bir Nehir ki Ömrüm (Darbedar), Dinmeyen/Sisler Bulvarı (Askıda Yaşamak), dizi müziği (Le le le) yer alan Dünyada Bir Yerdeyim albümü ! Halkevleri tarafından Ocak 2007 çıkartıldı.



                      HAKKINDA YAZILANLAR

                      Tulum ve gözyaşlarıyla
                      Muhammet Kaçar, Hürriyet 28.06.2005

                      İstanbul’da kanser tedavisi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde yaşamını yitiren etnik rock’ın ve Karadeniz müziğinin önemli temsilcilerinden Kazım Koyuncu son yolculuğuna uğurlandı.

                      İstanbul’da kanser tedavisi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde yaşamını yitiren etnik rock’ın ve Karadeniz müziğinin önemli temsilcilerinden Kazım Koyuncu, memleketi Artvin’in Hopa İlçesi’nde, binlerce kişinin katılımıyla, gözyaşları ve çok sevdiği ‘tulum’ çalınarak son yolculuğuna uğurlandı. Sanatçı arkadaşları Volkan Konak, Gökhan Birben, radyo programcısı Nihat Sırdar, Almanya’dan Selma Kociva ve Grup Yorum elemanları da gözyaşlarını tutamadı. Törene Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu, Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ ve Hopa Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu da katıldı. Koyuncu’nun cenazesi, önce ilçe merkezinde Sugörün Mahallesi’ndeki evine götürüldü. Koyuncu daha sonra, sevenlerinin omuzunda, 1 saat süren yolu yürüyen yaklaşık 1000 kişilik grup tarafından tören alanına getirildi. Yoldan insanların da katılımı ile çoğalan grubun önünde sanatçı Birol Topaloğlu tulum çalarak yürüdü. Tabutunun başında babası Cavit Koyuncu, nişanlısı Gönül Bozoğlu ve annesi Hüsniye Koyuncu yer aldı. Merkez Camii’nde kılınan namazdan sonra Koyuncu’nun cenazesi Hopa’nın Yeşilköy Köyü’ne götürülerek toprağa verildi. Koyuncu’nun mezarına bir konserde çekilen fotoğrafı konuldu.

                      Yorum

                      • fuga
                        Senior Member
                        • 27-08-2004
                        • 6397

                        Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                        Louıs Armstrong ( 04.08.1901)- (06.07.1971)
                        Müzik/Caz
                        Doğum Yeri : New Orleans, Louisiana, ABD
                        Doğum Tarihi : 4 Ağustos 1901

                        Kişisel Bilgiler : Armstrong’un çocukluğu, annesi ve küçük kızkardeşine bakarak geçti. Babası Armstrong küçük yaştayken onları terk etmişti. Resmi bir eğitim almadı ancak zeki bir çocuktu ve hayatta kalmak için gerekli “sokak bilgisini” hemen edindi. Normal işlerin yanı sıra sokaklarda şarkı söyleyerek de para kazanmaya başladı. Ancak on’lu yaşlarının başında yaşamında çok önemli bir değişiklik oldu: yılbaşı gecesi kendine ait olmayan bir silahla sokakta rastgele ateş açmak suçuyla bir ıslahevine gönderildi. Aslında müzik yaşamında profesyonelliğe burada adım attığı söylenebilir.

                        Kariyeri : Islahevi korosunda önce şarkıcı, sonra perküsyoncu ve kornetçi olarak yer aldı. Yaşamının anlamı haline gelecek olan müzikteki yeteneği iyice gün ışığına çıkmıştı. Birkaç yıl sonra ıslahevinden çıktığında tek hedefi kendine bir enstrüman alarak müziğe devam etmekti. Para kazanmak için bir at arabasıyla kömür dağıttı. Bu arada da ödünç aldığı kornetlerle bulabildiği her grupla müzik yapıyordu. Daha yirmi yaşına gelmeden bu çabaları karşılığını buldu ve şehrin en iyi gruplarıyla çalmaya başladı. Armstrong’un müzikle ıslahevinde tanışmasının müziği üzerinde de büyük bir etkisi oldu; o zamanın caz müzisyenleri arasında yaygınlaşan tarzlardan farklı bir tarzı vardı. Bu tarzını caza kattığında ortaya çok daha süslü ve kişisel bir müzik çıkıyordu. Bu farklı genç, çok geçmeden şehrin en önemli cazcılarından biri olan Joe “King” Oliver’in dikkatini çekti ve Oliver onu müziksel bir himaye altına aldı. Oliver’la olan ortaklığı Armstrong’a birçok kapı açtı. Önce reddetse de Oliver’ın ikinci daveti üzerine Chicago’ya, onun orkestrasında çalışmaya gitti.

                        Armstrong’un Chicago’ya gelişiyle Oliver’ın popülerliği de artmaya başladı çünkü dinleyiciler onun müziğindeki farklılığı yaratının kim olduğunu bilmeseler de dinledikleri şeyin özel olduğunu biliyorlardı. Bir süre sonra Armstrong’la grubun piyanisti Lillian Hardin arasında bir yakınlaşma oldu ve 1924’te evlendiler. Hardin, Armstrong’un yaşamındaki ikinci büyük müziksel etki oldu ve onu Oliver’ın orkestrasını bırakarak New York’a gitmeye ikna etti. Armstrong New York’ta Fletcher Henderson’ın orkestrasına katıldı ve New York’luları hayran bırakan müziğini orada da sergiledi. Birkaç yıl New York’ta kaldıktan sonra Chicago’ya geri dönerek karısının orkestrasında “Dünyanın En İyi Trompetçisi” adı altında çalmaya başladı. Takip eden bir iki yıl boyunca aralarında ünlü Hot Five ve Hot Seven session’larının da bulunduğu kayıtlar yaptı. Bessie Smith, Clara Smith ve Trixie Smith gibi zamanın en iyi blues şarkıcılarına da kayıtlarda eşlik etti.

                        1926’da Carroll Dickerson ve Erskine Tate’in orkestralarına katılarak iki müzisyen arkadaşıyla ortak bir klüp işletmeye başladı. 30’lara gelindiğinde artık ülkenin en aranan cazcılarından biriydi, tüm büyük şehirlerde konserler veriyordu. Bu yıllarda korneti bırakarak tamamen trompete yöneldi. Bazen orksetralarla, çoğu zaman da tek başına konser veriyordu. Los Angeles’ta Les Hite’ın, New York’ta da Chick Webb’in orkstrasıyla çalıştı. 1932 ve 33 yıllarında Avrupa’ya ilk ziyaretlerini yaptı. Sanatçıyı sadece plaklarından dinlemiş olan elit Avrupalı cazseverler onun sahnedeki fazla samimi tavırlarına ve terlemesine pek alışamadılar. 1935 yılından itibaren Armstrong, Luis Russell orkestrasına liderlik etmeye başladı. 1938’de karısından boşanarak Alpha Smith’le evlendi. 1942’de yeniden boşanıp geri kalan yaşamını birlikte geçireceği Lucille Wilson’la evlendi. Swing’in ortalığı kasıp kavurmaya başladığı 30’lu ve 40’lı yıllarda Armstrong’un kariyeri düşüş göstermeye başladıysa da sanatçı müziğindeki ustalığını doruklara taşımaya devam etti. Bu dönemde Armstrong’un yaşamına menajer Joe Glaser girdi. Müşterilerini zengin ve ünlü yapmak için her yolu deneyen bu hırslı adam Armstrong için de yoğun promosyon çalışmaları yaptı ve Armstrong için caz yıldızlarından oluşan bir orkestra kurdu. “Louis Armstrong and His All Satrs” adıyla anılacak olan bu ekiple Armstrong aralıksız dünya turneleri yapmaya başladı. Salonları istekli dinleyicilerle doldurmaya başlayan Armstrong ve orkestrası bu dönemde birçok kayıt da yaptı. Ancak geçen zaman içinde Armstrong’un dudağı zayıfladı ve sanatçı daha az bilinen yönünü, şarkıcılığını öne çıkarmaya başladı. Armstrong’un gırtlaktan gelen sesi, rahat sunumu ve mükemmel zamanlaması tüm şarkılara eşsiz bir kişilik kazandırıyordu. Sanatçının eşsiz yorumunun en güzel örnekleri “(I Want) A Butter and Egg Mn”, “Black and Blue”, “Do You Know What it Means to Miss New Orleans” gibi şarkılardır. Armstrong 1968’de “What A Wonderful World” şarkısıyla İngiltere’de 1 numaraya yerleşti.

                        Armstrong şarkılara, kendi yazarlarını bile hayrete düşüren bir derinlik ve anlam yükleyebiliyordu. Ayrıca “scat” (sözsüz vokal seslerinin şarkı sözlerinin yerini alması) stilini başarıyla sergileyen ilk sanatçılardan biriydi Armstrong. Her ne kadar bu stili 1926’da bir kayıt sırasında söz kağıdının yere düşmesi üzerine sözleri uydurmak zorunda kalmasıyla bulduğunu söylese de, bu teknikteki ustalığı tesadüften daha fazla birşeyler olduğunu gösteriyordu. Böylece Armstrong ilerleyen yaşlarında trompetçi değil, bir şarkıcı olarak uluslararası bir star olmayı başardı. Armstrong’un dünya çapında ünlü olması ona birez eleştiri de getirdi. Amerikalı zenciler onun kendi insanları için daha fazla şey yapmasını istiyor, tavırlarını eleştiriyorlardı. Hatta sanatçı, insan hakları için yapılan gösterilere yeterince destek vermemekle suçlandı. O sıralarda 60 yaşında olan Armstrong, politikaya ayıracağı zamanı müziğe vermeyi tercih etti ve kalp rahatsızlığını basından saklayarak konserler vermeyi sürdürdü.
                        Ölüm Tarihi : 6 Temmuz 1971

                        Yorum

                        • fuga
                          Senior Member
                          • 27-08-2004
                          • 6397

                          Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                          Mahzuni Şerif </B>
                          1940’lı yılların başında doğmuştur. Oniki yaşından bu yana halk ozanlığı geleneğini devam ettirmektedir. Toplumsal sorunları sorgulayan, toplumsal hemen her konuyu eserlerinde dile getiren günümüz halk ozanlarındandır.

                          Sora Sora

                          Divane ettin aklımı
                          Taştan taşa vura vura
                          Aradım can yoldaşımı
                          Baştan başa sora sora

                          Kimi yanar kimi söner
                          Kimi iner kimi biner
                          Saraylar virana döner
                          Baştan başa dura dura

                          Gir Mahzuni dost bağına
                          Kar yamış dostluk dağına
                          Gençliğim ömrüm çağına
                          Baştan başa yara yara

                          *
                          Şu Dünyanın Aleni

                          Kolay değil şu dünyanın aleni
                          Kuru lafla sürülmez ki süreyim
                          Tutupta nefsime idam kararı
                          Vicdan vardır verilmez ki vereyim

                          İçime akıyor gözümün yaşı
                          Ne kadar zor olur ahbalan taşı
                          Erciyes Dağı’nda uçan bir kuşu
                          Kör gözünen görülmezki göreyim

                          Kalkmadı dizimin gayrı dermanı
                          Ekin ektim yapamadım harmanı
                          Suçum yokken beyler vermiş fermanı
                          Dost Mahzuni verilmez ki vereyim

                          Yorum

                          • fuga
                            Senior Member
                            • 27-08-2004
                            • 6397

                            Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                            Michael Jackson


                            Pop Müzik
                            Doğum Yeri : Indiana/USA
                            Doğum Tarihi : 29 Ağustos 1958

                            Michael Jackson müziğinin ötesinde dünya eğlence sektörünün ve onu besleyen batılı kitle kültürünün ortaya sürdüğü bir metadır.

                            Kariyeri : Babası Joseph, Michael Jackson’ın müzik ve dansa olan ilgisini fark edince, vaktini ve gücünü onun eğitimine ve gelişimine harcadı. Yoğun çalışmalar sonucunda 8 kardeş olan Jackson ailesinden Michael, Marlon, Tito, Jermaine, Jackie “Jackson 5” grubunu oluşturdular. 1964’de Jackson 5 profesyonel anlamda çalışmaya başladı. Bir yıl içinde Jackson kardeşler şarkılarını ve danslarını Harlem, New York’a taşıdılar. Harlem’in ünlü Apollo tiyatrosunda sahne alan Jackson 5 salonu doldurdu ve amatör şov yarışmasında birincilik ödülünü aldı. 1969 yılına kadar Jackson 5 konserlere ve gece şovlarına devam etti. Dönemin en başarılı r&b plak şirketi olan Motown’un kurucusu Berry Gordy’nin Jackson 5 grubunu dinlemesi ile grubun önü açıldı.Beatles’dan sonraki en hızlı çıkışı yakalayan Jackson 5 arka arkaya yaptıkları başarılı albümler ile kitlelerin ilgisini kazandı. Listelerde 1 numaraya çıkan hitler I Want You Back, ABC, The Love You Save ve I’ll Be There hala çalınan ve tanınan klasikler haline geldiler.

                            Artık tek başına
                            Motown kısa zaman içerisinde Michael Jackson’un solo yeteneklerini keşfetti. 1971-76 yılları arasında Got To Be There, Rockin’ Robin, I Wanna Be There, Ben single’ları yapıldı. Ardından Music&Me, Forever Michael ve The Best Of Michael Jackson solo albümleri piyasaya çıktı. Bu albümler ile Michael Jackson’un kariyerinin ne denli güçleneceği belli oldu.

                            Michael solo çalışmaları ile beraber Jackson 5 ile beraber çalışmaya devam etti. Grubun ilk üç albümleri Diana Ross Presents Jackson 5, ABC, Third Album piyasaya çıktı. Üçü de satış listelerinde ilk beşe kadar yükseldi. Albüm için çalışmadıkları dönemlerde kapalı gişe dünya turnelerine çıktılar. Alt grup olarak o sıralar tanınmayan Commodores isimli bir grup ile Lionel Richie eşlik ediyordu. Motown için 11 albüm yapan Jackson 5, 1976’da ilerleyen yıllarda Sony Müzik olacak olan CBS şirketi ile anlaştılar. Aynı yıl içine Motown, Jackson 5 Anthology karışık albümünü piyasaya çıkarttı. Jackson 5, Motown’dan ayrılana kadar 100 milyon albüm sattı.

                            The Jacksons Grup, ismini The Jacksons olarak değistirdi. Solo kariyerine başlamak için Jermain Jackson Motown’da kaldı ve yerine küçük kardeş Randy geçti. The Jacksons, daha önce olduğu gibi hit üretmeye devam etti. İlk albümleri The Jacksons’da yer alan Enjoy Yourself şarkısı single olarak bir milyondan fazla sattı. CBS televizyon kanalında yaptıkları bir gösteri ile kız kardeşleri Rebbie, La Toya, Janet ekranlarla tanıştılar.
                            Bu dönemde Michael Jackson kendini geliştirme imkanı buldu. Kariyerlerinde ilk kez kendi başına albüm yapma şansı yakaladı. Destiny albümü ile Michael Jackson hit bestecisi olarak da ün salmaya başladı. Albüm, iki milyondan fazla satıldı.

                            Off The Wall
                            1979’da Michael Jackson yetişkin bir sanatçı olarak ilk solo albümünü çıkarttı. Bu albüm ile pop müzik ve şov dünyasının öne çıkan bir tipi haline gelen Michael Jackson ilk Grammy ödülünü kazandı. Albümde yer alan single’lar Don’t Stop ‘till You Get Enough, She’s Out Of My Life ve Off The Wall, bütün listelerde 1 numaraya kadar yükseldiler ve milyonu aşan rakamlarda satıldılar. Off The Wall albümü Amerika Birleşik Devletlerinde 5; dünya genelinde 8 milyon dan fazla sattı. Solo kariyeri ile beraber The Jacksons ile çalışmaya devam eden Michael Jackson besteci ve yazar olarak gücünü platin albüm olan Triumph ile ıspatladı. Bu albümün dev turnesinde The Jacksons 34 şehirde konserler verdiler ve 5,5 milyon dolarlık bir turne cirosu elde etti. Atlanta Çocuk Vakfı için 100,000 dolar getiren bir konser verdiler. 1982’de Michael Jackson, Diana Ross için The Muscles şarkısını yazdı. E.T. (Extra-Terrestrial) albümü ile en iyi çocuk albümü olarak bir Grammy daha kazandı.

                            Thriller
                            1982’de yayınlanan Thriller albümünün ilk single şarkısı The Girls Is Mine (Paul McCartney ile düet), milyonu aşan satışları ile albümün yolunu açtı. Thriller, noel başında müzik mağazalarına girdi. Aynı günlerde radyo ve televizyonlara çıkan ikinci single Billy Jean ile albüm satışları birkaç hafta içinde bir milyonu aştı. Üçüncü single Beat It ile Michael Jackson ismi pop dünyasının dışına da taşındı. Rock müziğin efsane gitaristi Eddie Van Halen’in da çaldığı Beat It kısa zamanda rock radyolarında da boy gösterdi. The Jacksons, Motown’un 25 yıldönümü için hazırlanan özel televizyon şovu için tekrar bir araya geldi. Bu televizyon programında Michael Jackson tek başına Billy Jean şarkısını ve tarihe geçen Moonwalk dansını yaptı. Sadece Amerika içinde 50 milyon seyirciyi ekran başına toplayan şov, dünyada da milyonlarca televizyonda yayınlandı. 1983’de Thriller’ın satışları 10 milyonu geçti ve tarihte en çok satan albüm olarak rekorlar kitabına geçti. Bir başka rekor, Thriller klibi ile kırıldı. 14 dakikalık bu klip 900,000 adet satılarak en yakın takipçisini geride bıraktı. Albüm bir çok ödüle hak kazandı; 8 Grammy, 7 Amerikan Müzik Ödülü, 4 Siyah Altın Ödülü, 4 Amerikan Video Ödülü, 3 MTV Ödülü ve People’s Choice Award.

                            We Are The World
                            1984’de Michael Jackson ve kardeşleri Victory albümünü çıkarttılar. Thriller’ın sürmekte olan etkisi ile “Victory” çift platin oldu ve Jacksons’ın en çok satan albümü haline geldi. Uluslararası basının büyük ilgisi sayesinde Jacksons’ın Victory turnesi büyük ilgi gördü. Michael Jackson, bütün turne gelirinin bağışlanacağını ilan etti. Bunun üzerine Hollywood Ticaret Odası, yıldızlar geçidine Michael Jackson’un özel yıldızını ekledi. Kariyerinin bir başka başyapıtı olan We Are The World’u 1985’de Lionel Richie ile beraber besteledi. 40’dan fazla sanatçının katıldığı We Are The World, en çok satan single olma özelliğini hala koruyor. Single satışlarından elde edilen gelirin bir kısmı, Afrika’da hüküm süren açlık ile mücadele için harcandı. Michael ve Lionel, bu performanslarıyla Yılın Şarkısı Grammy Ödülü’nü kazandılar.

                            Bad
                            1987’de I Just Can’t Stop Loving You ile Michael Jackson tekrar dünya müziğinin gündemini belirledi. 31 Ağustos’da müzik mağazalarına giren albüm, müzik piyasasının gördüğü en büyük sipariş olarak tarihe geçti. Bir başka ilk: Albümde yer alan Man In The Mirror, The Way You Make Me Feel, Bad, I Just Cant Stop Loving You single’larının hepsi, listelerde 1 numarada kalmayı başardı. Michael, 127 konserlik dünya turnesine çıktı. Turne, 1989’un Ocak ayında 125 milyon dolarlık ciro ile Bad için üçüncü bir dünya rekoru kırmış oldu. Daha önce Thriller ile elinde tuttuğu En Çok Satan Klip rekorunu 94 dakikalık Moonwalker ile kıran Michael (1 milyon satış), 1989’da çıkan Michal Jackson…The Legend Continues ile (500,000 satış) eski rekorunu bir kere daha geçti. Bad ile Michael Jackson sayısız ödül ve ünvan kazandı. Dehasının bütün bu ödüllerden daha belirgin kanıtı, dünya çapında elde ettiği satış rakamlarıdır. Toplam 110 milyon albümü satılan Michael Jackson, Jackson 5, The Jacksons ve arada çıkarttığı solo albümleri de eklendiğinde, 210 milyonluk satış rakamlarına ulaşıyor.

                            Dangerous
                            1991’de MTV Video Vanguard ödülünün adı, sanatçının onuruna Michael Jackson Video Vanguard olarak değiştirildi. Bir ay sonra Black Or White yayınlandı ve 7 hafta boyunca 1 numarada kaldı. Albümünde yer alan single yine bütün listelerde en üst sıralara kadar yükseldi. In The Closet 6 numaraya, Jam 3 numaraya yükseldi. Albüm dünya genelinde 17 milyon adet sattı. Dangerous dünya turnesinde Michael Jackson, her gittiği ülkede bir numaralı gündem oldu. Sadece Japonya’da, 500,000 seyirci Michael Jackson’u izledi. 1993 yılında bütün dünya basını Michael Jackson’ın müziğini ve kliplerini yayınlıyordu. 27. Superbowl maçının devre arasında sahne alan Michael Jackson, 100 milyon Amerika’lıyı ekran başına toplayarak bir başka rekora imza attı.
                            Kitle kültürünün rantiyecileri 24 Şubat 1993’de 35. Grammy ödüllerinde Michael Jackson’un Yaşayan Efsane ödülünü verdi. 9 Mart’ta Soul Train Müzik ödüllerinde bir başka balon ödül olan Yılın Hümanisti ödülünü aldı.

                            Yorum

                            • fuga
                              Senior Member
                              • 27-08-2004
                              • 6397

                              Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                              Murat Kekilli </B>



                              HAKKINDA YAZILANLAR

                              “Ben Anadolu’yum”
                              Haşim Sönmez
                              Aksiyon 8 Eylül 2001 s.353

                              Murat Kekilli, "Bu akşam ölürüm" deyip kaybolmuştu. Onu inzivaya çekildiği Tekir yaylasında Aksiyon buldu

                              Murat Kekilli... "Bu akşam ölürüm..." şarkısıyla bir anda Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Kekilli'yi gündemin ortasına oturtan onun parçasının ve sesinin güzelliğinden çok, insanları etkilemesi oldu. 200 kişinin intiharını ona yüklediler. Bu tartışmalar birkaç ay sürdü. Ama Murat Kekilli, İstanbul'a ve bu gereksiz, saçma tartışmalara daha fazla dayanamadı, herşeye sünger çekip gitti. Küstü İstanbul'a, daha doğrusu insanlara. Kendi deyimiyle insanların iki yüzlülüğüne. İnzivaya çekildi. Sadece çalışmaları için İstanbul'a geldi. Bunun dışında hep kendi toprağında, doğup büyüdüğü memleketi Adana'da kalmayı yeğledi. Aslında Kekilli istese de İstanbul'da ya da insanların hayatı menfaatlaştırdığı başka bir yerde yaşayamazdı. O kendini bulacağı, yapaylıktan uzak, kendi halinde mütevazı bir insan olmayı tercih ediyor. Bu yüzdendir ki, kendisine teklif edilen milyon dolarları, dizi filmleri, reklamları elinin tersiyle itti. Herkes yapımcısından Mercedes, Jeep ya da BMW isterken o sadeliğini burada da gösterip Wolksvagen Golf marka arabayı tercih etti.
                              Kekilli şu anda Tekir Yaylası'nda kendi çabalarıyla yaptırmış olduğu evinde yaşıyor. Zorunlu işler haricinde buradan hiç ayrılmıyor. Elinde gitarı ya evinin balkonunda ya da ormandaki çam ağaçları arasında şarkısını çalıyor, kendi sesini kendisi dinliyor. Tam istediği gibi herşey doğal. İnsanlarla ilişkileri de çok farklı, kimisinin oğlu, kimisinin ağabeyi, kimisinin de arkadaşı. Tekir'de herkese selam veriyor, 7 'den 70'e herkes onun bu tavrından ve duruşundan çok memnun. Kim olursa olsun yolda kalan herkesi arabasına alacak kadar samimi ve tevazu sahibi. Kısaca doğanın ortasında inzivada Kekilli.
                              Murat'ın evine misafir olduk, küçücük bahçesine dikmiş olduğu çam ağaçlarını, çamların ne kadar uzun sürede büyüdüğünü, ne kadar yararlı ağaçlar olduğunu anlattı. Bir ağacı kurumuş diye günlerce üzülmüş, olayın etkisinden kurtulamamış. Ve eğer günün birinde Kekilli yaşamını tam manasıyla rayına oturtup "ferah"a erip mutlu bir yuva kurarsa doğacak çocuklarının isimlerini şimdiden hazırlamış. Kız olursa; Su, erkek olursa; Toprak. Çocuklarına ismini verecek kadar suya ve toprağa aşık bir insan. Sadece bunlar değil Kekilli'yi farklı kılan. Fikir bazında da marjinal fikirlere sahip. Felesefeyi hayatın kendisi olarak yorumluyor ve Big–Bang Teorisi'nin yanlış yorumlandığını söyleyecek kadar da derin bir bilgiye sahip.
                              Aksiyon Dergisi olarak Murat Kekilli ile Adana'nın Tekir Yaylası'nda hem yeni kasetinde yer alan şarkılarına eşlik ettik, hem de özel bir söyleşi yaptık. Hayat felsefesinden, fırsatları bir kenara bırakıp döndüğü mütevazı yaşantısına, Arabi'den Hegel'e, ilgilendiği Big–Bang Teorisine kadar herşeyi konuştuk.
                              İnzivada mutluyum
                              —Bir anda zirveye çıktınız, sonra sessizliğe büründünüz, hayata mı küstünüz, yoksa ortama alışamadınız mı?
                              Mutlulukla alakalı birşey. Ben buralarda mutluyum. Yani yaşantının kendisi. Ben İstanbul'un yaşantısını kaldıramadım. Şehrin gürültüsü değil, insanların yaşantısındaki kalite beni rahatsız etti. Genel olarak almıyorum. İstanbul'da çok küçük de olsa bir zümre var, bu zümre, müzik alemine, sanat alemine örnek teşkil ediyormuş gibi görünüyor. Ve bütün Türkiye böyle yaşıyormuş gibi gösteriliyor. Türkiye günlük–güneşlik, insanların sorunları, kaygıları yokmuş gibi gösteriliyor. Açlık yok, ekonomik sorun yok gibi.
                              —Diğer sanatçılar bundan pek rahatsız oluyormuş gibi gözükmüyor, siz niye rahatsız oldunuz?
                              Ben bu toplumun bir ferdiyim. Toplumun içinde olmayan bir insan ancak ben rahatsız olmuyorum diyebilir. Ben bu gidişattan rahatsız oluyorum. Ekonomik kaygıları onlar güdüyorsa benim de gütmem lazım. İnsanım, o zaman toplumun bu kaygılarını benim de hissetmem insanlık vazifemdir.
                              —Eğer İstanbul'da kalsaydınız, belki manevi değil ama maddi olarak çok büyük kazanç sağlayacaktınız.
                              Çok doğru. Benim kaygım yok. Ben insanların kaygılarını birebir yaşıyorum. İstanbul'da cenazen olursa kimsenin haberi olmaz. Bir evde ölürsün insanlar ancak kokudan rahatsız oldukları için senin öldüğünün farkına varırlar. Burada ilişkiler çok farklı, ekonomik sorunlar var, diğer sorunlar var, benim bile su sorunum var, burada yaşayanlar gibi. Bu sorunlarla boğuşmak, bağırıp çağırmak beni mutlu ediyor. Doğal olacak, yapaylaştığı zaman ben rahatsız oluyorum. Mekanik bir insan olup çıkıyorsunuz. Ben mutluluğu burada buldum. İstanbul'da yaşantılar ve kaygılar çok farklı.
                              —Peki bu tavrınız nereye kadar devam edecek?
                              Benim tavrım, ben mezara girene kadar devam edecek. Ya hep beraber cennete gireceğiz, ya da dünyayı cehenneme çevireceğiz.
                              —Ya müzik dünyası sizin bu tavırlarınızdan dolayı sizi sınırlarının dışına atarsa.
                              Kendi seçenekleri. Ben terkedilmişlikle karşı karşıya kalacağım diye yaşantımdan taviz veremem. Bu benim yaşantım.
                              Benim ışıklarım var
                              —Doğru yerde doğru insanlarla karşılaşırsam çok büyük porjelere imza atabilirim demişsiniz. Karşınıza hiç mi doğru insan çıkmadı?
                              Böyle bir söylemim var. Ama bu herkes için geçerli. Veriler hazır, önemli olan doğru insanların karşınıza çıkması. Ama orada doğru insanlar yok diye birşey yok. Musa Eroğlu, Cem Karaca, Moğollar, Fikret Kızılok, rehmetli Barış Manço bunlar hep benim için doğru insanlar. 68 kuşağı bana doğru geliyor, çünkü; idealleri var(dı). Bunlar benim takip ettiğim ışıklarım.
                              —Işıklarınızdan Cem Karaca, bir taraftan Nazım Hikmet'i ağzından düşürmezken, Necip Fazıl'ı da göğe çıkarıyor.
                              Hayat bir çelişkidir. Bu, doğru bir çelişkidir. En güzel insan birisinin inancına saygı gösteren insandır. Bir insan bir başkası onun fikrini taşımıyor diye çok rahat düşman olabiliyor. İnanılmaz bir ego tatmini var burada. Karşındakini dinlemeden, kendisinin haklı olduğu net yargısı kadar kötü birşey yoktur. Bütün fikirlere saygılı olmak gerekiyor.
                              Basından çok korkuyorum
                              —Medyadan niye bu kadar uzaklaşıyorsunuz?
                              Medya niye benden uzaklaşıyor sence
                              —Bilemiyorum. Belki Anadolu'yu ön plana çıkardığınız içindir.
                              Doğru, Anadolu benim içimde. Onlar için demek ki Anadolu yanlışmış. Onların yaşantısı İstanbul içindir. Onlara mutluluklar diliyorum. Dolar 2 milyon olsa göbek atacaklar, ben bunun için geldim. Burada doların fırlama ihtimali yok. Birisinin cebinde dolar çıksa yüzüne tükürürler. Kaygıları farklı. Taban benzese de temel tamamen farklı.
                              —Anlaşılan medyadan çok korkuyorsunuz.
                              Basın doğru işler yapsın. Madem bu ülkede birinci güçler, o zaman doğru işlerle uğraşsınlar. Ben nasıl korkmayayım. İsteseler bir gecede herşeyi değiştirirler. Niye olumsuzluklarla uğraşmıyorlar. İşlerine geleni yapıyorlar. Canavarlar. Ben korkarım. Hiçbir güvenim yok. Ailemle televizyon izleyemez oldum.. Bir iki gazete ancak okuyabiliyorum.
                              —Size birisi çıkıp köyün delisi derse ne dersiniz?
                              Doğrudur. Ben bir deliyim. Bu köyün delisiyim. Allah herkesi deli etsin o zaman. Delilikle akıllılığa çokluğa göre karar veriliyor. Hoşuma da gidiyor deli demeleri. Ben delilikten gocunmuyorum. Tarihteki birçok delinin aslında deha olduğu daha sonra anlaşılmıştır. İnsanlar çekip geldim diye bana deli diyorlar. Dizi çekecek, reklamlara çıkacakken, işi kıvıracakken yapmadı, çekip gitti diyorlar.
                              —Bana Murat ile Murat Kekilli arasındaki farkı anlatabilir misiniz?
                              Daha önceki Murat Kekilli de kahve köşesine oturup, okey oyunuyordu, şimdiki de. Şu anda bir değişiklik yok. Aslında kahve kültürü bana ters ama zaman yettiği kadarıyla takılıyorum. Sadece isimde bir uzama oldu. Yaşantımda çok büyük bir farklılık yok. Yaşantımdan taviz verecek değilim.
                              —Duruş, konum ve tavırlarınız bakımından ideolojiyi bir tarafa bırakırsak sizi Yılmaz Güney'e benzetiyorlar.
                              Yılmaz Güney'i çok iyi bilirim. Benim sevgililerimden biri. Benim ışıklarımdan biridir de. Benim güttüğüm kaygıları o yıllar önce gütmüştü. Aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Tabii ideolojisini bir kenara bırakarak.
                              Haftada 50 bin dolar teklif ettiler
                              —Yılmaz Güney'deki bakışın sizde olduğunu fark edenler size dizi teklifinde bile bulunmuş.
                              Film benim hakım değil. İhanete en büyük gerekçe. Sendeki bakış Yılmaz Güney'den sonra gelen en etkili bakış dediler. Bana haftada 50 bin dolar teklif ettiler. İstediğin mankenle oynacaksın, senaryo hazır, sen evet de tamam. Kabul etmedim. Ben sadece müzik yapmak istiyorum dedim onu da kursağımda bıraktınız dedim. Yaptığımız bu işten bir ekmek yiyip branşlaşabilirsek mutlu olurum. Teklifleri geri çevirdiğim için pişman değilim, olmayacağım da.
                              —Piyasaya çıkan herkes ben sanatçıyım deyip, herşeye soyunuyor, siz bunlardan daha iyisiniz, neden bu teklifleri geri çevirdiniz?
                              Biz ilk defa piyasaya çıkacağımız zaman, önüne gelen sanatçıyız diyor eleştirisini kendimize yönelttik ve cevabını kendi kendimize verdik. Çok korktuk, bunlar da kimmiş demelerinden. Sadece müzik yaptığımıza inanıyoruz. Sanatçı değiliz. Gerçek bir sanatçı olmayı isterim. Herkes sanatçı olamaz. Bu yakıştırma insanlar tarafından olur. Kültürü, birikimi, zaman dilimini aşmak lazım. Benliğinle karşı karşıya geldiğin zaman ben diyebilmelisin. Ben diyen şeytanın cennetten kovulmasına benzemesin. Yani benliğini aşmalısın. İnsanlar beni çok sevdi. Doğal ve yalın olduğum için. Bu insanları hayal kırıklığına uğratıp, piyasadakiler gibi olmam. Bu yüzden şimdi sadece müzik yapacağım.
                              —Değişik yararlı etkinliklerde varsınız, TEMA, kimsesiz çocuklar yararına, belki yarın insanlık için önemli olan başka etkinliklerde bulunacaksınız, sizin gibi başkaları da var bu etkinliklerde ama başka türlü, yani ekmek köfte misali.
                              Adana'da poliklinik yaptıracaklar, kaç para alırsın dediler. Sadece elemanlarıma verin yeter dedim. Sözleşmeye imza attım. Bizim yanımızda birkaç sanatçı daha vardı, onlar paralarını aldılar. Benim ismim verilecekti polikliniğe. Verilip verilmediğini bilmiyorum, dönüp bakmadım bile. Hayır işinde her zaman varım.
                              İntiharlar polis kayıtlarında doğrulandı
                              —Çok hümanist tavırlar ve görüşler sergiliyorsunuz, ama 35 kişinin intiharı ile suçlandınız. Burada bir çelişki yok mu?
                              35 değil 200 kişinin intiharı sözkonusu. Bu polis kayıtlarında doğrulandı. Bunu ilk defa söylüyorum. Olaylar doğru, intihar teşebbüsü, intiharlar, hepsi doğru. Nedenle araç arasında çok fark var.
                              —Siz intiharlarda araç mı oldunuz?
                              Araç değilim. Bir yaprağı bile incitmekten korkarım. Bunun hesabını bir şekilde verirsin.. Hem bu dünyada, hem öbür dünyada. Çıplak ayakla toprağa basarken aman toprağı incitmeyeyim diye korkuyorum. Hele ilkbaharda doğuma gebe olduğunu düşünerek toprağı incitecekmiş gibi basarım. Vakaları polis arkadaşlar doğruladılar. Gel de dehşete düşme. Bu ülkenin "Makber" gibi bir şarkısı var. "Bu akşam ölürüm" şarkısı yazılmış daha sonra sevgilisi karşılık vermeyince şarkıyı yazan intihar etmiş diye uydurmalar ortalığa yayıldı. Bu yüzden dinleyenler intihar ediyormuş.
                              —Anadolu benim diyorsunuz, Anadolu nerenizde?
                              Dağa, ağaca değil, ruha hitab etmek lazım. Bazı şeyler anlatılmaz. Sevgi anlatılmaz, aşk anlatılmaz. Seni seviyorum diyor, böyle sevgi olmaz. Onu söylerken onun kabarcıkları başka olur.
                              —Sevgi nedir o zaman?
                              Sevgi tarif edilmez aslında. Bazen bir bakıştır, bazen bir dokunuştur, eksiltmektir, çoğaltmaktır, bir yerden alıp bir yere koymaktır. Tam karşılığı herşeydir.
                              Ben ağıtçı olabilirim
                              —Müziğinizde Anadolu'nun etkisi nedir?
                              Anadolu demek toprak demek. Ve o toprağın özü demek. İstanbul da bu coğrafyada ama Anadolu deyince İstanbul aklıma gelmez. Dağlar, ovalardır ve üzerindeki duygulardır Anadolu. Müziğimin kaynağı da budur.
                              —Müziğinizi nasıl tarif ediyorsunuz?
                              Benim bir tarzım yok. Ben sadece müzik yapıyorum. Yeri geldiğinde halk müziği yapıyorum, yeri geldiğinde aşk var, yeri geldiğinde sertleşiyoruz, benimle uğraş diyor. Yeri geldiğinde arabeskleş öl benim için diyor. Ruh nereye itiyorsa o şekilde müzik yapıyoruz. İnsanlar "ağıtçı" diyor. Çukurova'da ağıt çok yaygındır. Bundan etkilenip söylüyorlar. Ağıt ama tam ağıt değil. Benim kesin bir tarzım yok.
                              —Anadolu Rock diye birşey var...
                              Benimle bir ilgisi yok. Anadolu Rock'un babaları var. Moğollar, Haluk, Teoman, Kıraç gibiler bu işi çok iyi yapıyorlar.
                              —Müziklerinde belirgin bir isyan yok...
                              Belirgin olmasa da var. Ama sorunlarla her zaman boğuşuyorum. 21. yüzyıl insanlığın en büyük aybı. İnsanlar dünyanın hemen hemen her yerinde açlıkla boğuşuyor. Kapitalizm olduğu sürece bu hep böyle devam edecek. Açlık kadar kötü birşey yok. Bazıları bu kanla besleniyor. Sistemlerin tamamı bozuk. Ben bu dağların çocuğuyum, karşı koyarım.
                              —Yörük müsün?
                              Evet ben bu dağların yörüğüyüm.
                              —Bu dağlarda Karakeçili yörükleri var.
                              Çok doğru ben Karakeçili yörüğüyüm. Çocukluğum çadırlarda geçti. Kamyonlara doluşup yaylalara gider, orada yazı yaşardık. Çadırlarda yaşayıp doğayı tamamen içimizde hissederdik. Hamallık yaptım. Hem çalıştım, hem okulla gittim.
                              —Elazığ'la bir bağlantınız var mı?
                              Çok yaklaştınız, bunu hiçkimse bilmez. İlk defa söylüyorum. Benim babam Çukurovalı, Ceyhanlı, annem ise Malatyalıdır.
                              —Felsefeye ilginiz olduğunu biliyoruz, nereden kaynaklanıyor bu ilgi?
                              Felsefe insanın yaşantısı, birikimi, hayata bakışıdır. Muhyiddin Arabi'yi severim, Feridüddin Attar. Nasıl insan olabilirimin çıkarımları var. Eğer insan insan olmazsa dünya bugünkü halini alır. Demek ki; felsefeden yoksun bir dünya var, ya da sayıları çok az. Yani kendi felsefesini oluşturmuş olanların sayısı yeterli değil. Bugünkü halden hiç kimse memnun değil. Yöneticiler bile memnun değil. Özeleştiri vakti çoktan geçti. İngiltere batacak, Arjantin gitti, Almanya tökezliyor. Tarih kölelerin efendilerine başkaldırmalarıyla doludur. Bir gün mazaallah bir başkaldırırsa ortada hiçbirşey kalmaz. Doğrusunu istersen o günü merakla bekliyorum. Kölelerin başkaldırışını.
                              —Siz köle misiniz?
                              Evet ben bir köleyim. Siz sakın özgür olduğunuzu düşünmeyin. Hiçbirimiz özgür değiliz. Eğer bir insan bana biz üniversitenin kapısından içeriye giremiyoruz diyorsa, kazanmış olduğu hakkı elinden alınıyorsa, özgürlükten konuşmak yanlış olur. Birçok şey karıştı. İyi insanla kötü insan karıştı. Evet ben efendilere karşı mücadele veren, verecek bir köleyim, hamalım.
                              Keşke kıyamet kopsa
                              —Hamallıktan insanları derin düşüncelere götürecek kadar bir felsefi boyuta nasıl vardınız?
                              Felsefe bir gecede oluşmadı. Topyekün bir birikimdir. Yaşadığım mahalle şimdi teksas. İnsanlar bir ekmeğin peşindeler. Eğer burası düzelirse, tüm dünyanın düzeleceğine inanıyorum. Oranın düzelebileceği hiç aklıma gelmiyor. Umutsuzluk ile umut arasında bir çizgideyim.
                              —Çok karamsarsınız.
                              Karamsar değilim. Aradayım. İnşaallah düzelir diyor insanlar. Neye göre diyor bilemiyorum. Bir gün tam düzelecek diyorum, ertesi gün geliyor kesin düzelmez diye bir düşenceye dalıyorum. Bu benim kişisel bir özelliğimden kaynaklanmıyor. Hal durumundan kaynaklanıyor. Hem içten hem dıştan ülkeye çomak sokuyorlar. Tahtakale diye uyduruk bir yer var. İki beyefendi oturmuş bugün ne yapalımı tartışıyor, bugün doları yükseltelim, ertesi gün geliyor, hadi garibanları sevindirelim diye dolar düşsün diyorlar. Televizyonu açıyorum gülüyorum, gülmemek için açmıyorum, ağlanacak halimize gülecek değilim. Hiçbir kavim hep beraber kıyameti bu kadar istememişti. Kıyamet kopsun, bir an önce gelsin de kurtulalım diye.
                              —Hegel–Arabi arasında bir bağ kuruyorsunuz...
                              Üniversiteden bir dekan abimiz bana sordu "Biz daha bunun araştırması içindeyiz, bundan emin değiliz, sen nereden bu kanıya vardın" dedi. Hocam dedim Arabi'nin 70 deve yükü kitabı vardır, hepsi kayıp sadece bir deve yükü kitabı bulundu dedim. Bunlar o dönemde Doğu felsefesinin etkilenmesinden, ellerinde kitapların olmasından dolayıdır. Zaten Batılı düşünürler ve bilim adamları Doğudan çok etkilenmişlerdir. İlk önce dinsel felsefeler. Bunlar mistik Doğu kökenli. Hegel okunduğunda Arabi'den etkilendiği ortadadır. Bir tek farkı zaman. Mutlak bir etkileşim var.
                              —Big–Bang Teorisine inanıyorsunuz.
                              Herşey nokta ucu kadar bir iğneydi. Bir boşluk içindeydi. O patladı. Bu toz bulutu halinde sürekli dönüp, soğuyup kütle olup gezegenler, yıldızlar oluştu. Biz hatayı büyük patlamada yapıyoruz. Herşey bir boşlukta oldu. Bu yanlış, zaman ve o boşluk da o noktanın içindeydi. Patlar patlamaz boşluk içinde oluştu. Biz hatayı burada yapıyoruz. Zamanın etkileşimi olabilmesi için bir güce, bir enerjiye ihtiyacı vardır. Bu noktayı plak duvarına kadar getirebiliyorlar. Tahminleri de plak duvarına kadar. Bunların hepsi teori. Ama önemli olan bütün bunları hareketlendirecek güç.
                              —Bütün bunlar sizi yaratıcıya daha da mı yaklaştırıyor ki, Allah'la dertleşiyorum diyorsunuz?
                              Herşey aşkla. Kendimi yanlız hissediyorum. Bu yüzden Allahımla dertleşiyorum. Seviyorum demekle olmaz. Aşığım deyip bir ağaca dokunmak değildir, eğer gerçekten seviyorsan dokunursun. Ben bir nevi lisan—ı halimle dua ediyorum. Böyle şeyleri tam olarak anlatamazsınız. Tepkiler, hareketler aslında bunun kısmen dışa vurumu oluyor. Metafizik çok ayrı bir alem. Ama burada taşları çok iyi oturtmak gerekir. Yoksa yaratıcıya isyan başlar.
                              —Son olarak şunu sormak istiyorum, yeni kaset ne zaman çıkıyor ve yine insanları etkileyecek parçalar var mı?
                              İki yıldır hazırlanıyoruz. 20 parça var, sadece 10 tanesini kasete aldık. Ekibimle çok iyi çalıştık. Ekim başında kaset çıkacak. "Padişahın kızı", "Seni çılgın" 10 parçadan sadece ikisi.

                              Yorum

                              • fuga
                                Senior Member
                                • 27-08-2004
                                • 6397

                                Konu: Biyografiler(Yaşam Öyküleri)...Sürekli Güncel

                                Neco

                                NECO
                                TAHİR NEJAT ÖZYILMAZEL

                                1964 yılında Altınparmaklar orkestrası ile müzik hayatı başladı.
                                1965 - 6 da Çizgiler Orkestrası.
                                1967 de Silüetler orkestralarında çalıştı.
                                1967 yaz sonunda Murat Ses – Aziz Azmet ve Aydın Daruga ile birlikte Silüetler Orkestrasından ayrılıp “ Moğollar “ gurubunu kurdular.

                                * Sanatçı açısından kısa bir beraberlik sonrasında guruptan ayrıldı ve aynı yılın kış sezonunda ( 1967 ) Aydemir Mete orkestrası ile çalışmaya başladı.( 1968 ) o günlerin ünlü orkestralarından İlhan Feyman ‘a katıldı.ilk radyo emisyon programını bu gurup ile gerçekleştirdi. ( 2.02.1968 )

                                NECO adı İlhan Feyman tarafından ilk defa bu programda gündeme getirilmiştir.

                                1969 da Şerif Yüzbaşıoğlu orkestrasına katıldı ve Atilla Özdemiroğlu Salim Ağırbaş ( Sonradan Asım Ekren ) Selçuk Başar Uğur Başar Şenay Rober ve İhsan Kayral ile çalıştı.

                                * 1970 yılı sonlarında Şerif Yüzbaşıoğlundan ayrılan gurup ile İstanbul Gelişim Orkestrasını kuruluşunda yer aldı.

                                * 1971 yılında ünlü müzikal “ HAİR – SAÇ “ de başrollerden biri olan Berger ile yer aldı.

                                1974 yılı ortalarında müzik yaşamına geri döndü ve NECO adı ile yanlız çalışmaya başladı.
                                ( 1974 / Kasım ) İlk 45 devirli plağı piyasaya sürüldü.
                                ( Ne bu Halimiz Böyle / Gülmeyi Unutan Adam )

                                * 1975 de ( Kızmayın Bana / Permbe Panter eserin dünya da ilk sözlü yayını -

                                Bir yıl sonra sanatçının yurtdışı festival ,yarışma ve konserleri başladı.
                                Türk Müziğin gelişiminde çok önemli gördüğü ve değerlendirdiği bu tarz ilişki ve tanıtıma böylelikle başladı.
                                Sırası ile ;
                                1 1976 Sopot Uluslararası Müzik Festivali ( Polonya )
                                En iyi şarkıcı ve 2.lik ödülü.
                                2 1976 İstanbul 1.Uluslararası Müzik Festivali
                                1-Lik ödülü
                                3-1977 Bratislava Müzik Festivali misafir sanatçı.
                                4-1978 Altın Orfe Müzik Festivali
                                En iyi şarkıcı ve 2.lik ödülü
                                5-1982 Eurovision Şarkı Yarışması / Hani adlı eser ile.
                                İngiltere / Haregate 19 puan ile 15 sırada yer aldı.
                                6-1982 Haziran / Seul Müzik Festivali
                                En değerli şarkıcı ve 3.lük ödülü.
                                7-1986 1.Çeşme Uluslararası Müzik Festivali/ 1.lik ödülü.

                                * Sanatçının katıldığı tüm yurtiçi ve yurtdışı ; yarışma,konser,temsil,konferans,panel,tv programları,yardım içerikli konserler ile kulüp ve dernek çalışmaları kendisine 150 nin üzerinde ödül kazandırmıştır.

                                38.yıllık sanat yaşamı içersinde ;
                                7 adet 45 devirli palk.

                                1 - Gülmeyi Unutan Adam / Ne Bu halimiz Böyle ..1974/KASIM
                                2 - Onlar / Pam Pam 1975
                                3 - Pembe Panter / Kızmayın Bana 1976
                                4 - O Sabah / Nefret 1976
                                5 - Seni Bana Katsam / Kıyamet Günü 1977
                                6 - Artist / Sen Kimsin 1978
                                7- Vay Vay / Vatanım 1979

                                3 adet LP ( Uzunçalar )

                                1 Neco “ Mucizesi 1977
                                2 Dört Mevsim 1979
                                3 Bugün ve Yarınlara..1984

                                1 adet KASET albüm :

                                HAYALLERİMİ BIRAK / 1989

                                1 adet maksi kaset ( 4 şarkılık)

                                HAFİF HAFİF / 1991
                                1 Hafif Hafif
                                2 Sen Olmasanda
                                3 Vay Halim Vay
                                4 İyimisin

                                * 1989 yılında dünyaca ünlü EVİTA müzikalinde Che rolü ile büyük başarı kazanmıştır.

                                * Bunun yanı sıra sanatçının ilklerini de hatırlayalım

                                • 1967 yılında ilk canlı TV yayını ( Silüetler ile TRT Stüdyoları )
                                • 1975 yılında TRT caz orkestrası ile tv de ilk canlı yayın./ Neco adı ile.
                                • Türkiyeyi dış ülkelerde en çok temsil etmiş sanatçı.
                                • Üç ünlü dünya klasiğinde başrol oynamış ilk ve tek sanatçı.”Hair”-“Evita”-
                                “Sefiller”

                                * Dünya Olimpiyat Komitesinden ( IOC ) ödül kazanan ilk sanatçı.
                                -1992- / Türkiye de yılın sanatçı / sporadamı ödülü –

                                * Sanatçı,TMOK / Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi üyesidir.
                                Beşiktaş Spor Kulübü üyesi olup bir çok kez yöneticilik yapmıştır.

                                2000 yılı sonlarında başladığı “ SEFİLLER “ müzikali – Levent Kırca ile -sanat yaşantısına bir büyük sayfa daha açan NECO müzikale beste ve sözleriyle de katkıda bulundu.

                                1975.Ocak 20 / Oya Germen ile evlendi.
                                1978 Ağustos 15 / Zeynep Özyılmazel doğdu.
                                1979 Ekim 24 / Ayşe Özyılmazel doğdu.

                                2002-2004 tarihleri arasında 3 sezon TATLI HAYAT tv dizisinde Türkan Şoray,Haluk Bilginer ve Çolpan İlhanla oynayan sanatçının ayrıca 2 filmi de vardır.

                                Köşe ve spor yazarlığı yapan NECO son günlerde kitaplarını yazmada…

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor