Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • RARELY
    Senior Member
    • 04-11-2004
    • 6810

    Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

    İSTANBUL

    « … İstanbul bizimdir. Bununla birlikte boğazlar ve Marmara denizi için başkentin emniyeti temin edilmek şartıyla bir hal tarzını kabul etmeye hazır bulunmaktayız… »

    Ağustos 1921, Associated Press Muhabirine Demeç.



    « … İstanbul şehri, milletimizin sonsuz çalışma ve fedakarlığının ürün verdiği yerdir. Gerçekten; milletimizin maddî ve manevî varlığını yücelten anıtlar, kurumlar ve medeniyet eserleri İstanbul’da yoğunlaştırılmıştır. »

    01.03.1922, T.B.M.M., 3. Toplanma Yılını Açarken.



    « İki büyük dünyanın buluşma noktasında, Türk vatanının süsü, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan bir şehirdir… »

    01.07.1927, İstanbul Halkı Temsilcileriyle Dolmabahçe
    Sarayında Yapılan Bir Konuşma.

    Yorum

    • RARELY
      Senior Member
      • 04-11-2004
      • 6810

      Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

      9.OLCULERI

      Boyu 1.74 idi.Hayatinin son donemlerine kadar 76 olan kilosu hastaliginin ilerlemeye baslamasiyla 46'ya kadar dusmustu. 43 numara siyah rugan ayakkabi giyerdi.
      Son düzenleme RARELY; 07-08-2006, 15:54.

      Yorum

      • RARELY
        Senior Member
        • 04-11-2004
        • 6810

        Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

        İMAM

        Atatürk, gezilerinden birinde bir imama rast gelir. imamın içki hakkındaki bir vaazını duymuştur Atatürk, İmam, şöyle bahsetmiş, "içki tüm kötülüklerin anasıdır, ayık gezmeyen adam imam (önder) olamaz, peşinden gidenler hayırlı işler yapamazlar vs vs vs..." gibi laflar etmiştir. Ata sorar, imam efendi der: "böyle böyle bir vaaz etmişsin, bak günah falan ama, ben içki içerim, bu bana günah'ta, arkamdan gelen bu millet bu devleti kurtarmakla hayırlı bi iş yapmamışlar mıdır?" imam kekeler, işin içinden çıkmaya çalışır... vaazını Ata'ya uydurmaya çalışır... Ata bu İmamı beğenmez...

        Başka bir gezide, başka bir İmam'a aynı konuda şu soruyu sorar... "imam efendi, söyle bana, şu elimdeki üzüm taneleri bana helalken bunun suyu (şarap) niye haramdır"... hoca Ata'nın karşısında sendelemeden, bir an durmadan hemen cevap verir "Atam, Karın sana helal iken, kızın niye haram?"... Ata der ki "işte bize senin gibi imamlar lazımdır..."

        Yorum

        • RARELY
          Senior Member
          • 04-11-2004
          • 6810

          Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

          ANITKABİR



          Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve Türk İnkılâplarının büyük önderi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türk vatanının bağımsızlığını kazanması için giriştiği savaş ve Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak amacıyla gerçekleştirdiği inkılâplarla geçen yaşamı 57 yıl sürmüş ve Büyük Önder 10 Kasım 1938'de ebediyete intikal etmiştir.

          Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'yi bütün kurumları ile çağdaş uygarlığın bir üyesi yapan, insanlık tarihine mal olmuş büyük bir önderdir. O'nun yüceliğini her yönüyle temsil edecek, ilke ve inkılâpları ile çağdaşlaşmaya yönelik düşüncelerini yansıtacak bir anıtmezar yapma fikri, Atatürk'ü kaybetmenin derin hüznü içindeki Türk milletinin ortak isteği olarak belirmiş ve yapımına karar verilmiştir.

          Bugünden itibaren her gün Anıtkabir ile alakalı bir bölüm yine burada işlenecektir...

          Saygılarımla...

          Yorum

          • RARELY
            Senior Member
            • 04-11-2004
            • 6810

            Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

            RASATTEPE (ANITTEPE)

            Anıtkabir yapılmadan önce rasat istasyonu bulunması dolayısıyla Anıttepe'nin ismi Rasattepe idi.

            Bu tepede, M.Ö 12. yüzyılda Anadolu'da devlet kuran Frig uygarlığına ait tümülüsler (mezar yapıları) bulunmaktaydı. Anıtkabir'in Rasattepe'de yapılmasına karar verildikten sonra bu tümülüslerin kaldırılması için arkeolojik kazılar yapıldı. Bu tümülüslerden çıkarılan eserler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

            Yorum

            • RARELY
              Senior Member
              • 04-11-2004
              • 6810

              Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

              Yorum

              • RARELY
                Senior Member
                • 04-11-2004
                • 6810

                Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                Celal Bayar (1883-1985)


                Parlamenter, devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 1883 yılında Bursa-Gemlik'te doğdu. İlk ve orta öğrenimini babası Abdullah Fehmi Efendi'nin yanında yapan Bayar, Gemlik mahkeme ve reji kalemine memur olarak girdi. Daha sonra Ziraat Bankası'nda çalışmaya başladı. Bu arada Harir Darutariri okuluna devam etti. 1990'da İttihat Terakki Cemiyeti'nin kurduğu gönüllüler taburuna yazıldı. Zamanla bu partinin sayılı üyeleri arasına girdi. İzmir'de kurulan cemiyetin genel sekreterliğini yürüten Bayar, Kız Lisesi'nin ve Şimendifer Okulu'nun açılmasına ön ayak oldu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra İzmir'de kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin de faal üyeleri arasına katıldı. 1920 yılında Bursa milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi'ne katılan Bayar, aynı tarihte İktisat Bakanlığına vekalet etti. Çerkez

                Ethem'in isyanı sırasında, Ethem'i ikna etmek için gönderilen heyete başkanlık etti. 1921'de İktisat Başkanlığına getirildi. Lozan Konferansı'na müşavir üye olarak katıldı. 1924'te Türkiye İş Bankası'nı kurma görevini üstlendi. 1937'de İsmet İnönü'nün başbakanlıktan ayrılması üzerine, Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin 14. Başbakanı olarak tayin edildi ve ilk kabinesini kurdu. Atatürk'ün ölümünden sonra, Cumhurbaşkanlığına seçilen İsmet İnönü tarafından da başbakan olarak tayin edildi. Daha sonra İnönü ile anlaşamadığından, yerini 3 Mayıs 1939'da Doktor Refik Saydam'a bıraktı.
                CHP'de arkadaşları ile 1945'de Dörtlü Takrir'i verinceye kadar görev aldı ve bu tarihte Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile birlikte Demokrat Parti'yi kurdu. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde Genel Başkanı bulunduğu Demokrat Parti'nin iktidarı büyük çoğunlukla kazanması ile 22 Mayıs 1950'de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Bayar'ı Cumhurbaşkanlığına seçti. 1954-1957 genel seçimlerinden sonra da Meclis tarafından

                Cumhurbaşkanlığına seçilen Celal Bayar, 10 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde Adnan Menderes'i Başbakan olarak tayin etmiştir. Bayar, 27 Mayıs 1960'da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koymaları ile tutuklanarak Yassıada'ya götürüldü. 16 ay süren soruşturma ve yargılamadan sonra, Yassıada Yüksek Adalet Divanı tarafından, 15 Demokrat Parti ileri geleni ile birlikte idama mahkum edilmiştir. Milli Birlik Komitesi, idamlardan üçünü (Menderes, Zorlu, Polatkan) onaylarken, başta Celal Bayar olmak üzere, 12 Demokrat Parti ileri geleninin idam hükmünü müebbet hapse çevirmiştir. Yassıada'dan Kayseri Cezaevi'ne götürülen Bayar, orada rahatsızlanmış, evinde tedavi edilmek üzere serbest bırakılmıştır. (7 Kasım 1964)

                Yorum

                • RARELY
                  Senior Member
                  • 04-11-2004
                  • 6810

                  Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                  Kırk Asırlık Türk Yurdu

                  1923 Martı'nın on beşinci pazar günüydü. Atatürk, Adana istasyonunda trenden inmiş, sağı solu dolduran halkın coşkun alkışları ve "Yaşa, varol!" sesleri arasında yaya olarak şehre gidiyordu.
                  Yarı yolda karalar giymiş bir kadın kalabalığı göze çarptı; sonra onların arasından ikişer levha taşıyan dört genç kız çıktı; Atatürk'ün önünde durdular, arkalarında bir kız daha göründü ve önüne geçti. Hıçkırıklar, iniltiler ve yalvarışlarla dolu bir nutuk söylemeye başladı. Bu genç kızın şahsın da henüz esir bulunan İskenderunlu Antakya'nın Türk olan bütün halkı, "Bizi de kurtar!"diye yalvarıyordu.
                  Herkesin gözleri yaşarmıştı; hıçkırıklarını tutamayanlar vardı.

                  Atatürk'ün de gözleri nemliydi ve başı eğilmiş gibiydi. Genç kızın nutku bitince, alnı yükseldi; mavi gözlerinde ve pembe yüzünden bir çelik parıltısı görüldü. Her kelimesi üzerinde kuvvetle durarak:
                  "Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde kalamaz!" dedi.
                  On altı yıl sonra Hatay davasının en heyecanlı günlerinde hasta ve bitkin olmasına, mutlak istirahat tavsiyesine rağmen, Hatay'a yakın olmak için tekrar Adana'ya gitti. Dört saat ayakta durmak ve çalışmak gibi olağanüstü metanet gösterdi. Hatay kurtuldu, fakat Atatürk'ü kaybettik.
                  İsmail Habib bu bahsi şöyle bitirir:
                  "Hatay, Hatay!.. Seni kurtaran aynı zamanda senin şehidin oldu."

                  Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 97-98

                  Yorum

                  • RARELY
                    Senior Member
                    • 04-11-2004
                    • 6810

                    Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                    Atatürk ve Liman von Sanders


                    Mustafa Kemal Arıburnu kumandanıdır. İngilizler Anafartalar'a çıkmışlardı. Vaziyet buhranlı ve çok tehlikeli idi. Mustafa Kemal, Başkumandan vekili Enver Paşa'ya doğrudan doğruya müracaata mecbur kalıyor. Kendisini tatmin eden cevap alamıyordu. O sırada karargahı Yalova'da bulunan Liman von Sanders Paşa telefonla Mustafa Kemal'i arıyor. Muhavereye delalet eden Erkan-ı Harbiye Reisi Kazım Bey'dir. Liman von Sanders'in sorduğu sual şudur.
                    "Vaziyeti nasıl görüyorsunuz, nasıl bir tedbir-i tasarruf ediyorsunuz?"
                    "Vaziyeti nasıl gördüğünüzü çoktan size iblağ etmiştim. Tedbire gelince: Bu dakikaya kadar çok müsait tedbirler vardı. Fakat bu dakikada bir tek tedbir kalmıştır."
                    Liman von Sanders Paşa soruyor:
                    "O tedbir nedir?"
                    Cevap katidir:
                    "Bütün kumanda ettiğimiz kuvvetleri tahtı emrine veriniz. Tedbir budur."
                    Cevap müstehzidir:
                    "Çok gelmez mi?"
                    "Az gelir."
                    Ve telefon kapanıyor. Pek kısa bir zaman sonra hadiseler, Liman von Sanders Paşa'yı kumanda ettiği kuvvetleri Mustafa Kemal'in emri altında vermeye mecbur etmiştir.

                    İlginç Olaylar ve Anektodlarla Atatürk, s. 162

                    Yorum

                    • RARELY
                      Senior Member
                      • 04-11-2004
                      • 6810

                      Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                      Dinlemekten Zevk Alırım

                      Neşeli bulunduğu bir zamanı seçerek:
                      "Paşam..." demiştim, "şu danıştıklarının içinde bazen öyleleri var ki, şaşırıyorum. Bunların mütalaalarına nasıl olsa sonunda iştirak etmeyeceksin. Kararını önceden vermiş olduğun da malum... O halde, ne diye onları birer birer çağırıp karşısında söyletirsin?"
                      Atatürk, yüzüne alaycı bir eda ile bakıp şu cevabı vermişti:
                      "Bazen hiç umulmadık adamdan ben çok şeyler öğrenmişimdir; hiçbir kanaatı hakir (değersiz) görmemek lazımdır. Neticede, kendi fikrimi bile edecek olsam, herkesi ayrı ayrı dinlemekten zevk alırım."

                      Olaylar ve Atatürk, s. 58

                      Yorum

                      • RARELY
                        Senior Member
                        • 04-11-2004
                        • 6810

                        Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                        MISIR

                        Çağının, belki de tüm tarihin en olağanüstü kişilerinden biri.

                        Egyptian Gazete

                        Yorum

                        • RARELY
                          Senior Member
                          • 04-11-2004
                          • 6810

                          Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                          NORVEÇ

                          Atatürk, tarihte, memleketinin en büyük adamlarından biri
                          olarak kalacaktır.

                          Le Morgen Bladet Gazetesi

                          Yorum

                          • RARELY
                            Senior Member
                            • 04-11-2004
                            • 6810

                            Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                            PAKİSTAN

                            Kemal Atatürk, yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri
                            değildir. Biz Pakistan'da, Onu geçmiş bütün çağların en
                            büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. Askeri bir deha,
                            doğuştan bir lider ve büyük bir yurtsever.

                            Eyüp Han, Pakistan Cumhurbaşkanı


                            Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O' nun bakışı ile
                            cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.

                            İkbal (Şair)

                            Yorum

                            • RARELY
                              Senior Member
                              • 04-11-2004
                              • 6810

                              Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                              10.RUMELİ ŞİVESİ

                              Ozenli ve temiz bir Turkce konusurdu. Ancak bazi kelimeleri Rumeli sivesiyle telaffuz ederdi.

                              Yorum

                              • RARELY
                                Senior Member
                                • 04-11-2004
                                • 6810

                                Konu: Siz Hiç Böyle Büyük Bir Adam Tanıdınız mı???

                                Atatürkün Tabutunun Açıldığı Gün

                                Kefen sıyrıldı ve...

                                Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
                                Ata'nın
                                yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
                                bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

                                8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
                                Şevki
                                Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
                                Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
                                ise
                                Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
                                Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
                                Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
                                geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
                                korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
                                ediyoruz."Prof. Mutlu
                                önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
                                Hastalığını
                                gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
                                rica
                                etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
                                götürürüm,
                                bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
                                Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
                                Meclis
                                Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
                                da...Mutlu,
                                görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
                                Gerçekten
                                tarihi bir tanıklıktı bu...
                                Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
                                kabrinden
                                çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
                                hafta
                                boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
                                başında
                                nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
                                üyeleri
                                tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
                                Bunun
                                üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
                                bir
                                sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
                                düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
                                çıkmadı.Sanduka
                                talaş doluydu.
                                Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
                                doluydu.
                                Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
                                ağzı
                                kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
                                için
                                kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
                                yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
                                bir
                                muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
                                nefesini
                                tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
                                patlatmış,
                                nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
                                geziniyordu. Ve 15
                                yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
                                aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
                                yardımıyla
                                katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
                                kahverengi
                                bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
                                olmuştu
                                Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
                                anlatacaktı:"Yüzünü örten
                                ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
                                ile
                                karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
                                kapağının
                                üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
                                uyuyor
                                gibiydi."
                                Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
                                başına
                                çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
                                Başbakan
                                Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
                                de
                                yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
                                aşağı,
                                tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
                                aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
                                baktım
                                ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
                                Tahmin
                                ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
                                kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
                                yığılıverdi.
                                Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
                                tekrar
                                solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
                                beyaz
                                kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
                                doçenti Dr.
                                Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
                                gösterdi ve
                                şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
                                gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
                                istiyor."Doç.
                                Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
                                "Böyle bir
                                kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
                                kâğıdı
                                katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
                                sonra
                                salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
                                besmele
                                çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
                                yıl
                                içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
                                bayrakla
                                örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
                                Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
                                Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
                                durağı
                                olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
                                Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
                                Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
                                askerin
                                omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
                                top
                                arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
                                naklen
                                yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
                                hüzünlüdür.Ancak
                                o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
                                çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
                                naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
                                yapılmıştı.
                                Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
                                gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
                                formül
                                enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
                                ilaç
                                şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
                                sayesinde
                                Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
                                -
                                öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
                                defnini
                                şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
                                Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
                                komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
                                huzurunda
                                Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
                                tahnit
                                bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
                                Atatürk'ün
                                (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
                                katılanlar
                                olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
                                törene
                                katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
                                bilgilerin bir
                                kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
                                araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
                                Mutlu
                                ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
                                Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
                                ayrıntılarla
                                daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

                                Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

                                'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

                                Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te
                                Etnografya
                                Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
                                o
                                töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
                                buldular.
                                İzlenimlerini şöyle anlattılar:
                                • OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
                                heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
                                katafalka
                                çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
                                sakalı
                                vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

                                ' Gözleri aralıktı'

                                • HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
                                Başı yana
                                doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
                                Hani
                                insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
                                aralıktı
                                gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."


                                Alıntıdır

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor
                                X