Mustafa'da Sinsi Sansur!

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • KüR_ÞaD
    Junior Member
    • 22-09-2007
    • 194

    Mustafa'da Sinsi Sansur!

    'Mustafa'da sinsi sansür’
    Türklük ve Müslümanlıkla ilgili bölümler sansürlendi
    Bu defterlerin 1996’da da kitap haline getirildiğini kaydeden Truva Yazarı Sinan Meydan, Dündar’ın bu notları sansürlediğini de dile getirdi. Meydan şöyle devam etti: “Film izlendiğinde Atatürk’ün dinle ilgili zayıflığı konusunda vurgu yapılıyor. İzleyende böyle bir izlenim bırakıyor ve Can Dündar bu durumu Atatürk’ün defterlerine dayandırıyor. 18 numaralı not defterinde -yıl 1924- Atatürk ileride yapacaklarını sıralıyor ve sonuna iki kalın çizgi çekip Osmanlıca ”Tanrı birdir ve büyüktür“ yazıyor. Bu nerede. Dündar, Atatürk’ün Selanikli olmaktan gurur duyduğunu yazıyor. 24 numaralı günlükte de Türk olmaktan duyduğu gururdan söz ediyor. Bu nerede. Melankolik yalnızlığı içinde korkular duyan bir Mustafa Kemal gösteriliyor. Böyle bir Mustafa Kemal yok. Ölmeden 6 ay öncesine kadar Maya uygarlığını, Türklerin kökenini arayan, Hatay meselesini namus meselesi yapan bir Atatürk var. Elbette insan, aşırı yüceltmelere karşı çıkan bir insan O. Ben de sizden biriyim, kimseyi kendinizden fazla görmeyin diyen biri...”
    Can Dündar’ın “İlk kez ben buldum” dediği not defterleri, 1996’da Ali Mithat İnan tarafından “Atatürk’ün Not Defterleri” adıyla kitaplaştırılmıştı. Yeniçağ gazetesi ise bu dev eseri geçen yıl okuyucularına armağan etmişti.


    Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun ART’de canlı yayımlanan programı Ceviz Kabuğu’nda Can Dündar’ın ’Mustafa’ filmiyle ilgili gerçekler gün ışığına çıkarıldı. Programa katılan yazar Sinan Meydan, Dündar’ın, Atatürk’ün not defterindeki “Tanrı birdir ve büyüktür”, “Türk olmaktan gurur duyuyorum” ifadelerini sansürlediğine dikkat çekti.
    Ceviz Kabuğu’na konuk olan CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Necla Arat, “Benim Mustafa Kemal’im uçurumun kenarında yıkık bir devletten içeride ve dışarıda saygı gören yepyeni bir devlet yarattı” dedi.
    Arat, Can Dündar’ın filminde karga kovalayan, yalnız, mutsuz ve korkuları olan bir Atatürk profili çıkarmasını eleştirerek, Mustafa Kemal’in o yıllarda Avrupa’da yapılması hayal bile edilemeyecek şeyleri başardığını söyledi.

    Hürriyet Gazetesi Yazarı Rahmi Turan da telefon konuğu olduğu Ceviz Kabuğu’nda, “Laik cumhuriyeti yok etmek isteyenlerin önündeki en büyük engel, Atatürk’e olan bağlılık. Bu bağlılık olduğu sürece Türkiye’ye hiçbir şey olmayacağının farkındalar. Bu yüzden öncelikli hedeflerini onu yıkmak olarak belirlemişler. İnsanlara yanlış şeyleri belgesel olarak yutturmaya çalışıyorlar. Gençlerin beyinlerindeki Atatürk imajını yıkmak amaç. Filme öyle cümleler yerleştirilmiş ki; bunlar gençlerin bilinçaltına yanlış düşünceler şırınga ediyor. Atatürk’ün muhteşem devrimlerinden şüpheye düşürüyor insan. Belge falan yok ortada. Bu ”yerseniz!“ diye bir tabir var ya, aynen o.”
    Turan, ayrıca filmde Atatürk’ü neden Yorgo adındaki bir Yunanlı çocuğun canlandırdığını da anlamadığını, bu durumun tuhafına gittiğini söyledi. Turan “Belgelere falan dayanmış değil ama adı belgesel işte... Atatürk, korkak ve paranoyak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Hangi ulus önderini böyle görmek ister?”
    diye sordu.

    Şahsen bende Can Dündar’ın hazırladığı belgeseli seyretmeye gitmedim.Belgeselle alakalı yorum ekleyemiyeceğim.Çünkü Can Dündar’a karşı hep bir önyargım vardır.Birand’ın yetiştirmesi,Perinçek’in adamıdır.Ama yukarıdaki yorumları okuduktan sonra iyiki de bu şahsa karşı yargılarım var iyi ki de sözde belgeselini seyretmeye gitmemişim.
    10 Kasım 2008’de ölümünün 70. yılında seni saygı,sevgi ve rahmetle anıyoruz Ata’m…
  • hikmet24
    Member
    • 28-11-2005
    • 1724

    #2
    Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

    saygılar kardeşim

    Yorum

    • necatikaya
      Member
      • 20-12-2005
      • 1066

      #3
      Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

      Daha evvelde yazdım bu kişinin amacını.Bu kişi boyunu aşan olaylarla uğraşan zavallı,tarihini sağdan soldan duyduğu yalanlarla bezeyip halkı kandıracağını zanneden benim için beş paralık birisidir.Zavallıdır,Atatürk'ü uydurmalarıyla unutturacağını zanneder.Bu film Atatürk düşmanlarının istediği şekilde hazırlanmıştır.Genelkurmay'ın bir an evvel bu filmi gösterimden kaldırılmasını istemelidir.İlk okul çağındaki çocukların genç beyinlerine bu film ''Atatürk çokmu içki ve sigara içiyormıuş,birde korkakmıymış''imajının yerleşmesine derhal mani olunması gerekir.Bunuda Genel Kurmay Başkanlığından bekliyoruz geç kalınmadan..

      Yorum

      • ybæl©ik
        ADMINISTRATOR

        • 25-01-2003
        • 30775

        #4
        Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

        Arkadaşlar

        Sizlere tavsiyem şudur,

        İnancınız, düşünceniz ne olursa olsun önce insan olduğunuzu unutmayınız ve önyargılarınızdan kurtularak gerçeklerle yüzleşiniz.

        Hep birlikte doğruları öğrenelim ve öğretelim. Birilerinin güdümünde olmayalım çünkü Atatürk gençliği buna layık değildir, olamaz da.

        Herşeyden önce Atatürk bir insandı ancak her insanda bulunmayan vasıflara sahipti ki bu Cumhuriyeti ona borçluyuz ve halen bu saygımızı da fazlasıyla hak ediyor.

        Ancak, birilerinin Atatürk'ü kendi amaçları doğrultusunda kullanmasına, onu kalıplara sıkıştırarak daraltmasına izin vermeyelim, onlara körü körüne inanmayalım. Atatürk gerçeğini öğrenelim, bilelim ki Atatürk aleyhine girişim ve eylemlere karşı daha bilinçli bir şekilde tepki gösterelim, onları halt edebilelim. Eksik veya yanlış bilgilerle, önyargılarla Atatürk'ün miraslarını koruyamayız, yaşatamayız, Atatürkçü düşünceye hizmet edemeyiz.

        Genel Kurmay Başkanlığı ve Türk Tarih Kurumu arşivlerinde birçok günyüzüne çıkmamış belgeler vardır. Bu filmde de bu arşivlerden yararlanılmıştır. Eğer arşivlerdeki belgeler kullanılarak söylenenlerin dışında artniyetli olarak başka amaçlara hizmet sözkonusu ise bu zaten bir suçtur. ( Genel Kurmayın şu ana kadar sessiz kalması da bu belgelerin doğruluğunu teyit eder niteliktedir )

        Maalesef tarihi gerçeklerimiz birileri tarafından saptırılmakta, tüm açıklığıyla ortaya konulmamaktadır. Tarihimiz eksik veya yanlışlarla yazılmakta bu konuda arşivler bile kullanılmamakta, gerekli araştırmalar yapılmamaktadır. Kendisine tarihçi diyen bazı zavallılar ise hangi amaca hizmet ettiği bilinmez bir şekilde bizim tarihimizi kendilerine göre biçimlendirmektedirler.

        Ey Türk Gençliği, Ey Türk Aydınları, Ey Atatürkçü düşünce sahipleri ... böyle eli kolu bağlı kalmayın, birilerinin amaçlarına hizmet etmeyin, araştırın, doğruları, gerçekleri öğrenin, öğretin ... Cehalet bizlere kaybettirir, bilgi ve ilim ise Türk Halkının kazanımı demektir.

        Yorum

        • necatikaya
          Member
          • 20-12-2005
          • 1066

          #5
          Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

          Sayın ybalcik.Ben bu filmdeki işlenen sahnelerden bahisle olayın nereye vardırılacağını anlatmaya çalışıyorum.Size soruyorum;Atatürk karanlıktan korkan bir insanmıydı?Atatürk alkolikmiydi?Atatürk kadına kıza düşkün birimiydi?Atatürk yalnız bir insanmıydı?Atatürk yakın arkadaşlarını idama gönderen bir insanmıydı?Bunlara vereceğiniz cevap herhalde'hayır'dır.Ben öyle düşünüyorum.sayın ybalcik Amaç ayna gibi belli.Bunu sağa sola çekmeye hiç gerek yok.Haberlerde izlediyseniz ilk okul çocuklarının düşüncelerini öğrenmişsinizdir.Bir tv de 12 yaşındaki bir çocuğun ifadesi insanın kanını donduracak nitelikte 'Atatürk öyle abartıldığı gibi değilmiş' diyen genç bir beyin.Sahip olduğumuz ve korumakta güçlük çektiğimiz değerler bir bir elimizden gider.Bu değerlerimizden en önemlisi Atatürk sevgi ve saygısı,O'na olan güvenimiz neüdüğü belli kişiler tarafından böyle Atatürk'ü yıpratıcı filmlerle genç beyinlerde soru işareti oluşturur.Tehlike buradadır ve görmezden gelemeyiz.Biraz evvel bir tv kanalında aynı şahsın saidinursi belgeseli hazırlıyacağı konuşuldu.Ayrıca aynı tv kanalı alt yazısında filmle ilgili suç duyurusunda bulunulduğu alt yazı olarak geçti.Genel kurmay arşivlerinden istifade edildiğinden bahsediyorsunuz.Bu kişinin arşiv bilgilerini saptırmadığını nereden biliyorsunuz.Genelkurmayın sessiz kaldığını nereden biliyorsunuz.Belki film için inceleme başlatmış olabilir.Kesin ve ön yargılı olmamak lazım.Bu film kesinlikle ilk öğretimde okuyanlara izlettirilmemeli.Eğer bu film gösterimden kaldırılmazsa devamı gelir..
          saygılar.
          Son düzenleme necatikaya; 11-11-2008, 02:31.

          Yorum

          • AYRIMSIZLAR
            Junior Member
            • 16-04-2008
            • 439

            #6
            Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

            Henuz herhangi bir savcıda soruşturma açmadı... açılacağını sanmam veya açılırsa soruşturmanın mecburen kapatılcağı açıktır zira filmi yapan kişi yaparken o kadar saf değildir... biyografi içeren filmde kaynaksız film çekmiş olamaz...

            Bazı şeyler tarihte bizlere ne yazık ki kasıtlı aksetilmiştir.. mesela vahdettin olayı gibi... ülkesini terkederken sahip oldukları hazineyi dahi almayı tenezzul dahi etmeyen insanları vatan haini olarak gösterilmiş bize.. yine topal osmanlar , kazım karabekirler bunlar zamanında hep tarihe vatan haini olarak geçmiş daha sonra ise iadei itibar verilmiş ama uğradıkları haksızlıklar tarih kitaplarından saklanmış hep...

            Atatürk zamanında olması gerekenler olmuştur... nedir bunlar ül***i kurtaran bazı kişiler pasifite edilmiştir zira yapılması gerekende budur.. çift başlılık olmaması için... veya ülkenin parçalanmaması için... ama diğer yandan ne yazık ki tarihe de bu şahsiyetler vatan haini olarak geçirilmiştir.. isimler çoğaltılabilir...

            Tarih bizlere hep öğrenilmesi istendiği şekilde öğretilmiş ama doğrulukları nedir tartışılır..

            Lise yıllarımda inkilap tarihi hocasına '' dersim faciasını nedir bize anlatırmısınız? '' diye sordum diye kendimi disipline verilmiş bulmuştum... zira konuşulması , yazılması dahi yasaktır...

            veya olmuş olayların kanıtlarıyla şahitleriyle başka türlü aktarılmalarıda konuşulamaz bu ülkede...sorgulanamazlar... tarih budur o kadar ....doğru yanlış böyle bileceksin vardır hep...

            Atatürk'ün ölümünden 50 yıl sonra açılmasını istediği vasiyet bugün 70.yıl dönümünde yine açılmamıştır... yani 20 yılı devirdik açılmamıştır anlaşılan açılmayacaktır da...anlaşılan o ki devlet politikasına aykırı bazı durumlar var...ilk açılma olayı evren zamanında yani darbeci zihniyet zamanında olmuş ama kamuoyuna açıklanmadan Genelkurmay arşivine kaldırılmıştır... Yani öyle bir vasiyettir ki sonradan gelen başbakanlardan , cumhurbaşkanlarından dahi saklanılmıştır... görünen o ki açıklanacağı yok...yani Atatürk'ün emrine, vasiyetine itaatsizlik vardır...

            Zira tarihide , gerçekleride hep farklı bilmemiz gerekmektedir... bilmemiz gerektiği gibi..

            Can Dündar'ı sevmem ama filmde geçtiği ifade edilen çok şey zaten halihazırda bilinen şeylerdi.. Vahdettinden alın , Kürt sorununa bakış açısına kadar..

            Atatürk'ün aslında inönüyü sevmediği , aynı şekilde inönününde Atatürk'ü hiç sevmediği , öldükten sonrada İnönü'nün Atatürk'ün izlerini silme çabaları ( paraya pula resimlerini bastırması , Atatürk'ün resimlerini ve büstlerini kaldırması) her nedense bu ülkede konuşulmaz...

            Filmde saklanan sansür diye ifade edilen şeyler evet Atatürk'e haksızlıktır ama Can Dündar bunu yaptıysa Atatürk'ü kötülemek için değil dini ve Türklüğü kötülemek için yapmıştır...

            Zira gerek aşırı dinci çevreler gerek aşırı solcu kesimler Atatürk'ün inanışı olmadığını ifade etmekteler zira biri onu kafir diye ilan ederek küçümseme derdinde iken diğer taraf ise işte Atatürk'de dine inanmazdı , islam arap dinidir söylemiyle medet aramaktadırlar...

            ve bence Can Dündar'ın İşçi partisi geçmişi ikinci varsayıma daha yakın...

            Yani Atatürk'ün dine inancı saklanmıştır... zaten hanımlarının da , ablasınında , annesininde dini yönleri ve hatta resimleri dahi saklanır tarihte maksatlı olarak... Atatürk ve çevresi özellikle dinden uzak , inançsız ve dine tamamen karşı olarak gösterilmektedir... benim sitemde yayınlanan Atatürk'ün cenaze videosuda dikkat ederseniz Turan Dursun adlı islam karşıtı bir ismin taraftarlarının sitesinden alınma ve sitede özellikle bu videoyla birlikte Atatürk'ün cenaze namazı istememiştiye getirmeye çalışmaktadırlar...Atatürk gerek Türklüğü ile gerek de dini ile gurur duyan ve hizmet eden bir insandı... karşı olduğu yasakladığı şeyler dini yozlaştıran şeylere karşıydı...

            Atatürk bizzat kendi emriyle Elmalı Tefsirini yazdırmış ve de beğenerek onaylamıştır... tefsirin yazılma sebebi ise yozlaşan , kişilerce saptırılan dinin Türkçeleştirerek doğru şekilde öğrenilmesi idi....ve bu tefsir ne yazık ki kendini Atatürkçü ilan eden bazı kesimlerce yok sayılmaktadır..zira onlar Atatürk'ün islam dinine yakın olmasını hazmedemeyen insanlardır..

            1. Hak Dini Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in Türkçe Tefsiri) ve Atatürk [değiştir]

            Daha çok bilgi için: Hak Dini Kur'an Dili




            Atatürk'ün Elmalı'ya yazdırdığı tefsir olup günümüzde de önde gelen İslam alimleri tarafından da hala en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir. Atatürk'ün Diyanet İşleri Başkanlığı'na verdiği talimatı üzerine yazdırıldı. 1926'da Diyanet İşleri Riyaseti 'Kur'an'ı çağın icablarına göre yeniden tefsir edebilecek bir alim aradı. Sonunda görevi talimat üzerine Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a verildi. Devlet eliye yazdırılan bu tefsirle Atatürk bizzat ilgilendi. Atatürk Şeyh Sait Ayaklanmasının bastırıldığı, çağdaşlaşma ve modernleşme adına yapılan inkılaplara yönelik itirazların arttığı bir dönemde İslamiyet'in temel kaynağı olan Kur'an'ın yeniden yorumlanmasını istedi. Atatürk yedi madde ile nasıl bir tefsir istediğini ortaya koydu. Bu yedi madde daha sonra Diyanet İşleri Riyaseti ile Elmalılı Hamdi Yazır arasında imzalanan protekole kondu. Atatürk, Diyanet'e gönderdiği yazıda özellikle iki maddenin üzerinde duruyordu. Yeni tefsir 'Ehli Sünnet' itikadına ve 'Hanefi' mezhebinin görüşlerine göre hazırlanacaktı. Diğer bir isteği de 'ibret ve öğüt mahiyeti taşıyan ayetlerin genişçe izah edilmesi' idi. Atatürk, hüküm içeren ayetlerin de Türk-İslam geleneği göz önünde bulundurularak yorumlanmasını arzu ediyordu.

            ve yine Atatürk'ün dinin yozlaşmasına karşı kurmuş olduğu dinayeti bugün yine bazı kesimler kaldırmaya çalışmaktadırlar...

            Can Dündar da Atatürk'ü dinden uzak göstererek aslında dini insanlardan soğutmaya çalışmıştır... işte Atatürk'de inanmazdı , nefret ederdi demeye getirerek... Türklük ve Müslümanlıkla ilgili bölümler sansürlendi diye haber yapanlar her nedense örnek verirken en kesin kanıt olan Elmalı Tefsirinden sözetmemiş bile...yani filmi eleştirmek için örnek verirken asıl Atatürk gerçeğinide saklamış... Atatürk'ün inanmasının yanında islam dininin öğrenilmesi çabasını... ve bıraktığı eseri... Yani Can Dündar'ın yaptığını eleştiren kişide aynı sansürü aklınca yapmış...olayı Atatürk inanıyordu o kadara getirmiş....Ayrıntılarını saklamış...

            Sonuç olarak Atatürk ne din karşıtı idi nede iddia edildiği gibi inaçsız da değildi..

            Atatürk' e ve/veya islam dinine karşıtlarının oyunlarına gelmiyelim...
            Son düzenleme AYRIMSIZLAR; 11-11-2008, 03:21. Reason: son cümle sonuç ile baðlandý..

            Yorum

            • AYRIMSIZLAR
              Junior Member
              • 16-04-2008
              • 439

              #7
              Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

              Araştırma yaparken benim söylemimle ve aktardığımla ilgili güzel bir makale buldum...okumanızı öneririm...

              Atatürk ve Karşıtları...

              Yazar : İstemi Han


              ***

              �Atatürk; İslam'a değil, İslam'ın, Allah ile aldatanlarca araç olarak kullanımına karşıydı.
              Atatürk; şu iki zümre tarafından, dine karşı gösterildi:

              1. Dinin gerçeğine karşı olanlar,
              2. Dinin tümüne karşı olanlar.
              Bu iki zihniyet;Türkiye'nin ve Türk insanının tarih sahnesinde güçlü olmasını istemeyen, dış unsurlar tarafından da sürekli bir biçimde beslendi.
              Atatürk'ün dine karşı gösterilmesinin, içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyası açısından da çok tipik bir anlamı vardır.
              Gayet iyi bilmekteyiz ki; İslam'ın gerçeği, bugün Ortadoğu'daki siyasal ve yönetimsel yapılanmalara izin vermez.
              Bunlara, Kuran'dan onay alamazsınız.
              Çünkü Kuran, yönetimde sosyal mukavele ve yönetenlerle yönetilenlerin karşılıklı denetimi sistemi getirmektedir.
              Bunun günümüz diliyle ifadesi, laik-demokratik sistemdir.
              Kuran, krallık sistemlerini fesat ve zulüm sistemleri olarak nitelendiriyor.
              Bu demektir ki, Kuran laik bir yönetim sistemini öne çıkarıyor.
              Atatürk, Kuran dışı dinciliği ve hurafe tasallutunu yıktı.
              Dini; Kuran'ın dışına çekip, örflere boğduranların, bu yapılandan rahatsız olması son derece doğaldır.
              Atatürk; yıktığı hurafenin yerine, gerçek dini koymanın en hayati, en ciddi adımını attı.
              İkinci adımını da attı ve ondan sonra da bu dünyaya veda etti.
              Ne yaptı Atatürk?
              Burada, Elmalılı Tefsiri'ne dikkat çekmek istiyorum.
              Atatürk ve din meselesinde; Elmalılı Tefsiri en hayati, en güvenilir, en tartışmasız belgedir.
              Atatürk konusunun; belki de en hayati belgesi, Elmalılı Tefsiri'dir.
              Elmalılı Tefsiri; akademik tarafı, ilmi tarafı bir yana bırakılırsa, Atatürk'ün eseridir.
              Atatürk olmasaydı, o Tefsir olmayacaktı.
              Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ölm. 1942), yüzyılımızın en büyük İslam bilginlerinden biridir.
              Bana göre, Türk dilinde en yetkin Kuran mealini yapan bilgindir.
              Atatürk getiriyor onu, Meclis kararıyla,''Kuran'ı Türk diline tercüme ve tefsir edeceksin'' diyor.
              Elmalılı'ya bu tefsiri, Atatürk yaptırıyor.
              Dokuz ciltlik, dev bir Türkçe tercüme ve tefsir..
              Muhteşem ve muazzam bir eser.
              O günkü yoksul Türkiye'de, on bin adet bastırılıp dağıtıyor.
              1935-1936 arası.
              Şimdi, bir tezvirat daha dolaştırıp duruyorlar:
              ''Efendim, Atatürk bu işi Mehmet Akif'e yaptıracaktı, ama Akif kötü niyetleri fark etti, onun için yaptığı tercümeyi yaktı veya birilerine yaktırdı. Akif yapmadı, Elmalı yaptı.''
              Akif üzerinden Atatürk düşmanlığını bir kenara koyarsak, burada görülmesi gereken gerçek şudur:
              Akif, ilahiyatçı değildi.
              Din ilimlerini bilen bir bilgin, değildi.
              O edipti, şairdi.
              Birkaç ayeti çok güzel yapabilirdi, ama bütün Kuran'ı tercüme ve tefsir Akif'in işi değildi.
              Tercüme ve tefsiri yapmak üzere Kuran'ın içine girince, bu işi yapamayacağını anladı.
              Yapsaydı ismini lekelerdi, büyük hata olurdu.
              Çünkü; ilmi ve birikimi, bu işe yetmezdi.
              Akif, haysiyetli bir mümin sıfatıyla bunu gördü ve yaptığı bir kısım tercümeleri de işte bunun için imha etti.
              Büyük Atatürk; devlet başkanı sıfatıyla, Elmalı Tefsiri'ni yaptırmakla kalmamış, tarihe bir güzellik daha bırakmıştır.
              Bu tefsirin; telif ve basım harcamalarını, bizzat kendi parasıyla karşılamıştır.
              O da Atatürk'ün, tarihin kulağına ''Ben bu işe, gönlümle de katılıyorum'' anlamındaki bir fısıldayışıdır.
              Tefsir ortada.
              Ve biz soruyoruz:
              Atatürk dine-İslam'a nasıl bakıyordu?
              Cevap, tektir ve şudur:
              Elmalılı tefsiri, nasıl bakıyorsa öyle bakıyordu.
              Kuran'ın kapakları arasındaki dinde -ki İslam odur- çağı ve bizi rahatsız edecek hiçbir şey yoktur.
              Yobazlık; kendini geliştirip büyütmek yerine, dini yozlaştırıp küçültmeyi yeğleyen, hasta psikolojilerin dışa vurumudur.
              Atatürk; öz gönlünü büyüten ve bu sayede İslam'ın büyüklüğünü kavrayabilen, bakışlarını ona göre ayarlayan, yani İslam'ı gerçeğine yakışır bir kıvamda kavrayabilen zihniyetin sembolüdür.
              Yobaz ise, bunun tam tersi bir zihniyeti temsil ediyor.�



              Yorum

              • KüR_ÞaD
                Junior Member
                • 22-09-2007
                • 194

                #8
                Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                Sinsi şeytanlar bir şekilde bilinçaltlarındaki tehlikeli düşüncelerini ellerindeki araçların avantajıyla kullanmaktan çekinmemektedirler.Bunu yaparken normal seyir eden bir programın içerisinde yerine göre alkolik göstermek,yerine göre korkak göstermek yerine göre din düşmanı gibi göstermek ilk bakışta bu kötü düşüncelerin amacını gizlemektedir.Sonra ise masum beyinlerin bilinçaltına bu zehirli düşünceler enjekte edilmeye çalışılmaktadır.Bir millet bugününde ve geleceğinde güçlü olabilmek için,daha sağlam ayakta durabilmek için,tarihinden,destanlarından,kültüründen veya Atalarından gibi bir çok etkenkenden manevi bir güç alır.Kötü düşünceye sahip olanlarda bu manevi güçlerin imajını zedelemeden bir şey elde edemeyeceklerini bilirler.O yüzden de bu tip yollara başvurabilirler.Burada Can Dündar'ın amacının arka yüzünde böyle bir sebeb te olabilir;AYRIMSIZLAR arkadaşın dediği gibi din yönünden sansurleme çabası da olabilir.Ama sonuçta yine aynı yola çıkar.Atatürk'ü din yönünden veya Türklük değerleri yüzünden eksik gösterirsen bir şekilde oradan güç alanların bir kaç kolunu kırmış olacaksındır ve o yüzden tehlikelidir bence ve o yüzden bizimde bunları iyice irdeleyip masum beyinleri uyarmamız lazımdır.

                Bir zaman da hatırlarsınız ''Türklerde sarı ırk yoktur'' gibi söylemler çıkarılmaya çalışılmıştır ve yine bu söyleminde adresi Atatürk'tür.Geçmişinden güç aldığı değerleri yok et,imajını zedele,zayıf düşür ve saldırıya geçip parçala politikası....

                Yorum

                • necatikaya
                  Member
                  • 20-12-2005
                  • 1066

                  #9
                  Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                  Sayın AYRIMSIZLAR.Vahdettin, tarihe yaptıklarıyla vatan haini olarak geçmiştir ve öylede kalacaktır.Yüzeysel olarak aklanmaya çalışılmasın.Onun yaptıklarını hepimiz biliyoruz ve aklanacak tarafıda yok.Atatürk'ün ve arkadaşlarının peşinden idam fermanını imzalayan kim?vahdettin.Bunu geçiyor ve diyorumki..Atatürk yaptıkları devrimleriyle, insan üstü zekasıyla bizlere emanet ettiği Cumhuriyetiyle, bıraksınlar hissetiğimiz gibi sevip saygı duyalım,yoksa ilk öğretimdeki o çocuk gibimi düşünelim.Atatürk yüce bir insandır.O'nu yıpratmak, acz içinde, korkak içkici diktatör olarak lanse etmek benim için vatan hainliğidir.İçki ve sigara içerdi buna kimse karışamaz ukalalıkta yapamaz.Bir takım yalanlarla Atamızı kimse karalayamaz.Bunu yapan kim olursa olsun bu yüce değerimize dokunduğunda yanacağını bilmesi gerekir..
                  Son düzenleme necatikaya; 11-11-2008, 14:15.

                  Yorum

                  • AYRIMSIZLAR
                    Junior Member
                    • 16-04-2008
                    • 439

                    #10
                    Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                    Kardeş sen tarihi istediğin şekilde bilmeye ve inanmaya devam et... beni ilgilendirmez senin neye inandığın..

                    Yorum

                    • necatikaya
                      Member
                      • 20-12-2005
                      • 1066

                      #11
                      Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                      sayın AYRIMSIZLAR vahdettine neden takıldın.Varsa belge açıklamanı bekliyorum.Neden sitemkar davranıyorsun.Aksini ispatlayan, belge ve bilgi şu dersen saygı duyarım.Merak etme senin gibi sitem etmem.Benden belge istersen, sizler gibi profesyonel bilgi sayar kullanmasını bilmiyorum.Yani nasıl yapılır bilmiyorum.Ben sadece yazmaya çalışan biriyim.
                      Konumuza dönersek Atatürk'le ilgili yazdıklarımada cevap vermeni beklerdim.Önemli olan Atatürk, vahdettin değil..
                      Son düzenleme necatikaya; 11-11-2008, 22:23.

                      Yorum

                      • ybæl©ik
                        ADMINISTRATOR

                        • 25-01-2003
                        • 30775

                        #12
                        Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                        necatikaya - AYRIMSIZLAR - KüR_ŞaD

                        Değerli arkadaşlar

                        Filmi şu ana kadar izleyemedim ancak işlerimden fırsat bulduğumda izlemek istiyorum, bakalım anlatılanlar doğru mu ? Film nasıl işlenmiş ve nasıl algılanıyor ? Amaçlanan nedir ? Gerçekten askeri dehası ve büyük liderlik vasıflarının yanında Atatürk'ün insani tarafını ve gerçekleri anlatan bir film mi ? Tabi ki filmi izledikten sonra biraz da Genel Kurmay Başkanlığı ve Türk Tarih Kurumu arşivlerine inmek gerekebilecek ama buna şu anda ne zamanımız var ne de imkanımız.

                        İzlemeden önce film hakkında çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Çünkü yanlış olacaktır. Ben kendim başkalarına önyargılı olmayın, birilerinin lafına gitmeyin derken, filmi izleyen birilerinin söylediklerini doğru olarak kabul edip de hareket etmek ilk önce bana yakışmaz ve son derece yanlıştır.


                        Şimdi kendimizde de bazı sorular soralım.

                        Diyoruz ki, tarih yanlış yazılıyor, tüm gerçekler aktarılmıyor, birçok şey gizleniyor, neden ? Kendi tarihimizi, kendi tarihçilerimizden değil de Avrupalı tarihçilerden mi öğreneceğiz ?

                        Bu sorumsuzluk nedendir ? Gerçekler kimlerden, neden, hangi amaçla gizleniyor ?

                        Arşivler neden halen tam olarak açılmıyor, belgeler neden bir sır gibi saklanıyor ?

                        Atatürk'ün, vefatından 50 yıl sonra açılmasını istediği vasiyetnamesi 70 yıl geçmesine rağmen halen neden açıklanmıyor. Neden Atatürk'e karşı bu vefasızlık, vicdansızlık ve hatta ihanet yapılıyor.

                        Ve daha birçok konu var ama burada yazamıyorum. Elimde doküman olmadığı için net konuşamıyorum ama bu tür kafamızdaki soru işaretlerini ilgili makamlara iletelim derim. Sonuç çıksın veya çıkmasın ama biz üzerimize düşen görevleri yapalım ve ilgili yerlere müracaat edelim.


                        Yukarıda da bir kısmına değindiğim üzere yanlış tarih bizlere öğretiliyor, buna dayatma denir, neden ? Çünkü gerçeklerin dışında, birilerinin bazı farklı amaçlarla şekillendirdiği bu tarihin bizler tarafından öğrenilmesi ve inanılması için yazılan ve söylenen herşey dayatmadır, empozedir.

                        Bu noktada, bizim öğrendiklerimiz ne kadar doğrudur ? Yoksa bize öğretilenler dayatmalardan ibaret miydi ? Gerçekler çok daha mı farklıydı ?

                        Bizde oluşan Atatürk imajı ile burada tartışma konusu yapılan filmde işlenen olaylar itibariyle çizilen Atatürk imajı çok farklı olduğu için bu forumda, bu topicte bir tepki oluştu. Bu tepki toplumun değişik kesimlerinde de var.

                        Bizim öğrendiğimiz Atatürk ile filmde anlatılan Atatürk, kafamızda uyuşmadığı için bütün bu tepkiler oluşuyor.

                        Acaba yapılmak istenen, amaçlanan da bu muydu ? Kafalarda soru işaretleri oluşturmak !


                        Öte yandan,

                        Evet, Atatürk herşeyden önce bir insandı. Atatürk elbette ki Peygamber değildi, günahsız değildi, onun da hataları olmuştur, olacaktır da. Zaten bir insan olduğu gibi kabullenilmelidir. Doğrularıyla ve yanlışlarıyla ki Atatürk'ün doğruları yanında yanlışlarını görmek, ön plana çıkartmak körlüktür, cehalettir.

                        Atatürk hiçbir zaman özel hayatıyla anılmamıştır, gündeme taşınmamıştır. Belki de bizler için tuhaf olan buydu, alışık olmadığımız buydu, bizim tanıdığımız Atatürk bu değildi. Çünkü biz Atatürk'ü bir asker, bir lider bir kahraman, ... Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olarka tanıdık ve benimsedik.

                        Ama herşeyden önce bizi ilgilendiren konu Atatürk'ün askeri yönü, siyasi ve devlet adamı oluşu, lider oluşu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olmasıdır. Türk toplumuna, Türk milletine, Türkiye Cumhuriyetine malolmuş bir kişiliğin özel hayatına inmek gereksizdir, sonuçları değiştirmez.

                        Yorum

                        • AYRIMSIZLAR
                          Junior Member
                          • 16-04-2008
                          • 439

                          #13
                          Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                          Sayın Necatikaya... en son Mustafa filminde de Vahdettin'in Atatürk'ü neden anadoluya neden gönderdiği anlatılıyor.... ve şu ana kadar devlet kurumlarından buna Genelkurmay 'da dahil itiraz gelmedi..

                          İnternette konu ile ilgili tonla bilgi var...

                          Ha sen neye inanıyorsan inanmak istiyorsan inanmaya devam et... ben sana aka ak desemde senin için ak her daim karadır... birşeylere inanmak için çok çabalıyorsun... Ya gerçek te Vahdettin senin sandığın gibi vatanhaini değilse?

                          Bu tarihte çok şey saklanır , konuşulmaz mesela örnek verdiğim Topal Osman ve Kazım Karabekir in akıbetleri gibi.. veya dersim faciası...

                          Mesela Dersim faciası alevilere karşı yapılmış resmen bir ...... yapan yaptıran gözyumanlar bellidir (araştırmanızı öneririm) ... ama alevi kardeşlerimiz bunu unutmuşa benzerler...

                          Bazı şeyler olmuştur bu ülkede ama konuşulamaz anlatılamaz ...

                          Kendiniz araştırmanız gerekmektedir..

                          Benim sana söylemek istediğimde tarihi kendilerince taraflı veya saptırarak aktaranlara gözükörü inanman...

                          Ben ne desemde inanmıyacağına göre uzun uzadıya yazmanın alemi yok...

                          Vahdettin'in hataları olmuştur.. ama vatan haini demek açıkçası bana göre haksızlıktır...

                          Vatanını seven biriydi Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'in 'vatan haini' olmadığını söylemesi ile başlayan tartışmalar devam ediyor. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Ancak ağırlıklı görüş Vahdettin'in kesinlikle vatan haini olmadığı yönünde...

                          Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin hakkında söyledikleri bir anda gündemi değiştirdi. CHP ve DSP eski lideri Ecevit'in görüşleri şaşkınlık meydana getirdi. Ecevit'in Vahdettin'in vatan haini olmadığını söylemesi, resmi tarih tartışmalarını da yeniden canlandırdı. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Vahdettin hakkında resmi tarihi ve Nutuk'u dayanak alanlara göre durum tartışılmayacak kadar açıktır; "Vahdettin şahsi çıkarları için düşmanla işbirliği yaptı, Milli Mücadele'ye savaş açtı, haindir." Vahdettin Olayı'na çeşitli boyutlardan bakmayı tercih eden orta yolcu tarihçi ve aydınlara göre Vahdettin hatalı bir siyaset izlemekle birlikte vatan haini değildir. Prof. Dr. Murat Belge de fikirleri yüzünden Vahdettin'i vatan haini ilan etmenin yanlış olduğunu söyler.
                          Hainlikle suçlamak haksızlık
                          Prof. Mete Tuncay Vahdettin'in siyasi anlamda yanlış işler yapmış olabileceğini, ancak hainlikle suçlamanın da haksızlık olduğu görüşündedir. Tunçay, "Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin'in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, cumhuriyetin kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız" derken, Prof. Mim Kemal Öke'ye göre Vahdettin ne haindir ne de Milli Mücadele'yi başlatan gizli kahramandır.
                          Vahdettin'in Saray'a yakın bazı çevrelerin baskı ve telkiniyle Atatürk'ü Anadolu'ya gönderdiğini belirten Öke, "Vahdettin Atatürk'ün ne yapacağını da biliyordu, buna rağmen bu projeye onay ve maddi destek verdi. Atatürk'ün idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur" diyordu. Prof. Dr. Şerafettin Turan ise Ecevit'in başlattığı tartışmaların fayda sağlamayacağını ifade ederek, "Şahbaba diye kitaplar da var, Vahdettin'i öven. Necip Fazıl da Vahdettin'e 'vatan kurtaran' diyor. Vahdettin için Kurtuluş Savaşı için '40 bin altın verdi' diyenler var. Belgeler ortada olduğu halde, 30 yıldır tartışılıyor. Vahdettin de, İngilizlerin kucağına atlayarak memleketi kurtarmak istemiş. Anlaşılan yöntemi farklıydı. Şimdi Türkiye'de Osmanlı'yı göklere çıkarma modası var. Bence Osmanlı'nın hatası, sevabı tarihe göçmüştür. Geçmişi överek orada yaşamaya olanak yok. Bu tartışma Ecevit'e bir şey getirmese bile memlekete zarar getirir. Ecevit bunu yazdığı anda beni karşısında bulur" demeyi tercih ediyordu.
                          "Vatan dostu olmasa bile konu tartışılmalı"
                          Star gazetesi yazarlarından Halit Kakınç da Sultan Vahdettin'e olumlu bakmadığını ifade etmekle birlikte resmi tarihin eleştirilmesine taraftardır. Bülent Ecevit'in sözleri üzerine başlayan tartışmalara dahil olan Kakınç, Necip Fazıl'ın yasaklı kitabından Vahdettin'le ilgili iddiaları alıntılayarak sıralar. Bu alıntılarda Vahdettin'in Atatürk'e Milli Mücadele'yi başlatması için para yardımı yaptığına ilişkindir.
                          Kakınç, "Son Osmanlı padişahı ile ilgili olarak Ecevit'in başlattığı tartışmanın bugüne uzanan temel kaynağı bu söz konusu kitap hâlâ yasak. İddiaları her ne olursa olsun, tüm yasaklara karşı bir insan olarak, bu kitaptan bazı pasajlar aktaracağım. Tartışmayı, bu aktarmaların ardından, somut veriler üzerine daha sağlıklı biçimde yürütürüz" diyordu. Kakınç bir başka yazısında da yine Necip Fazıl'ın kitabını kastederek, "Ben, son Osmanlı padişahı hakkındaki görüşlerimi yazdım. Vatan dostu olduğu görüşüne katılmıyorum. Fakat böyle bir kararı da yüz kızartıcı, utanç verici buluyorum. Gelin şu kararı kaldırın. İddiayı ilk kaynağından okuyalım. Katılalım veya katılmayalım, ama seviyeli bir biçimde tartışalım" diyordu.
                          İlk itiraz Necip Fazıl'dan gelmişti
                          Sultan Vahdettin olayı daha önceki dönemlerde de gündeme geldi, tartışıldı. Kuşkusuz böyle bir tartışmanın gündeme gelmesinde merhum Necip Fazıl Kısakürek'in büyük bir katkısı var. Resmi teze aykırı olarak bu konuda ilk kitap 1968'de Necip Fazıl tarafından yayınlandı. Necip Fazıl'ın büyük gürültü koparan kitabı ilk olarak 1968'de Bugün gazetesinde tefrika edildi, ardından Toker Yayınları tarafından, "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" adıyla neşredildi. Necip Fazıl kitabında resmi tarih tezine aykırı olarak Sultan Vahdettin'in Milli Mücadele'yi desteklediğini, Mustafa Kemal Paşa'ya bu konuda önderlik etmesi için yüklü miktarda para yardımı yaptığını öne sürdü. Necip Fazıl'ın Vahdettin'i aklayan kitabının başına bir sürü iş geldi, defalarca toplatıldı, dava açıldı, beraat etti. Kitap hala yasaklılar listesinde. Necip Fazıl'dan sonra Sultan Vahdettin hakkında neşredilen ikinci kitap Sultan Vahdettin'in yaverlerinden Tarık Mümtaz Göztepe'ye ait. Vahdettin lehindeki kitap 1978'de İki cilt olarak yayınlandı. Kitabı, "Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Mütareke Gayyasında" ve "Osmanoğulları'nın Son Padişahı Vahideddin Gurbet Cehenneminde" ismiyle Sebil Yayınları bastı. Göztepe'nin kitabı Vahdettin'in sürgün hayatını içerdiği için ilk önemli kitap. Ancak bu konudaki asıl belgesel çalışma Murat Bardakçı'nın Şahbaba'sı oldu.
                          ATATÜRK'Ü DESTEKLEMİŞTİ
                          Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı tarihçi Prof. Ahmet Akgündüz de "Vahdettin hain miydi? tartışmalarına Zaman gazetesine verdiği bir görüşle katıldı. Akgündüz, 1922'den sonra Vahdettin hakkında söylenen hiçbir ithamı tarihsel kaynak olarak kabul etmediğini belirterek, "Siyasi demeçler belge olmaz. Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır. Vatanı için hayatını, sülalesini feda etmiştir" diyordu. Akgündüz, Vehbi Vakkasoğlu'nun da "Son Bozgun" adlı kitabında yer verdiği Fevzi Çakmak kaynaklı bir iddiaya atıfta bulunarak, "Anadolu'da kurtuluş hareketi başlatmak için Osmanlı Genelkurmayı Erenköy'de günler süren toplantı yapıyor. 'Kimi bu işle görevlendirelim' tartışması yapılıyor. Burada çıkan isimlerden biri Mustafa Kemal. Neticede karar Mustafa Kemal lehine veriliyor. Bunu 19 Mayıs'tan 3 ay önce söylüyorlar. Heyet Vahdettin'e giderek kararı iletiyor. Mustafa Kemal'in cumhuriyetçi olduğunu, saltanatı yıkıp kendisini devirebileceğini de söylüyorlar. Vahdettin ise 'Vatan ve millet tehlikede. Vatanım kurtulsun da kim neyi kurarsa kursun. Getirin Mustafa Kemal'i görüşmek istiyorum' karşılığını verir" diyordu.
                          İç şavaş çıkmaması için vatanını terketti
                          Bülent Ecevit'in gündem yaratan sözlerinin ardından tartışmalara katılan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı da Vahdettin'in hain olarak nitelendirilmesinin yanlış olacağını belirtiyor. Ortaylı, "Son padişah İstanbul'a dahi hükmedemez ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Gene Kuva-yı Milliye'ye karşı örgütlenen birlikler ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır" diyor. Ortaylı o dönemde pekçok insanın Kuva-yı Milliye'ye İttihatçı girişimi olarak baktıklarını da ifade ederek, "Herkes Anadolu harekâtını İttihatçı biliyordu. Bir kavmin siyasi trajedisi bu kadar kolay bir şekilde çözümlenemez. Padişah artık mukadder yıkımı kabul etmiş ve bir iç savaştan kaçınmak için Türkiye'yi terketmiştir. Zaferi kutlamadığı görülüyor. Aksine bir gözlem ortaya çıkmadıkça, bu da bir hatadır" diyordu. Vahdettin ve Atatürk'ün karşı karşıya geldiklerini ifade eden Ortaylı sözlerini şöyle noktalıyor: "Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir."
                          İhanetle alakası yoktu
                          Prof. Reşat Kaynar "Vahdettin'in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin'in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk'ün Nutuk'ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin'in en büyük kusurunun Sevr'in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin'i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin'in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır" diyordu. Vahdettin hakkında yazılmış çok önemli belgesel bir biyografi olan "Şahbaba" kitabının yazarı Murat Bardakçı ise Vahdettin'in, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği içinde olduğunu kaydediyor,' iki tarafı birden idare edip zaman kazanma' çabasının ihanet olarak yorumlandığını belirtiyor. Bardakçı, Vahdettin'in hatıralarında, 'Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım' dediğini zikrederek, "Osmanlı tarihinin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alakası yoktur" diyordu.

                          Atatürk'e millî mücadele görevini Vahdettin verdi
                          Mustafa Kemal'in Anadolu'ya milli direnişi örgütlemek amacıyla bizzat Sultan Vahdettin tarafından gönderdiğini vurgulayan tarihçiler," Atatürk çok geniş yetkilerle donatılmıştı. Atatürk'le Vahdettin'i birbirlerine yakınlaştıran nedenlerden biri ise Enver Paşa'ya karşı paylaştıkları olumsuz hislerdi" diyorlar.

                          Nuriye Akman'ın 11-14 Haziran 1995'de Sabah'ta İsmet Bozdağ'la yaptığı söyleşinin önemli bir kısmı Sultan Vahdettin hakkındadır. Akman'ın röportajında Bozdağ, Abdulhamit'in kızı Şadiye Sultan'dan dinlediği bir iddiaya göre Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa'ya 40 bin altın vermiştir. Vahdettin bu parayı kıymetli atlarının satışından elde etmiştir. Bozdağ, Ahmet İzzet Paşa ve Sebahattin Selek'in de kabul ettiği gibi Mustafa Kemal Paşa'ya verilen yetkilerin çok geniş olduğunu, hatta böyle bir görev Osmanlı tarihinde sadece Köprülü Mehmet Paşa'ya verildiğini ifade eder. Sultan Vahdettin'in hain olmadığı görüşünü savunanların başında ünlü tarihçi Yılmaz Öztuna geliyor. Öztuna, halen tartışılan ve sorumluluğu son Osmanlı Padişahı Vahdettin'e yüklenen Sevr Anlaşması 1918'de Sadrazam, 1921'de de Hariciye Nazırı olan Ahmet İzzet Paşa, Atatürk'ü Anadolu'ya Sultan Vahdettin'in gönderdiğinden çok emin olduğunu ifade etmektedir. İzzet Paşa, Nehir Yayınları'ndan çıkan "Feryadım" isimli hatıratının 214. sayfasında bu konuyu şöyle dile getirir: "Bu hususta kanaatim sağlamdır. Çünkü kendisine verilen yetki, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir genişlikteydi. Kendi teftiş dairesindeki askeri kıtalardan başka komşu kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli olacak, memurları istediği gibi görevinden alacak veya tayin edecektir. Benim bildiğim Babıali bu gibi işlerde, özellikle askerlerin yöneticileri hükmü altına alması meselesinde çok kıskançtır. Hele gurur ve kıskançlığı delilik derecesinde olan Ferit Paşa'nın Sadaret makamında olmayan yetkileri başkasına bahşetmek istemesi, doğal olmayan bir durumdur. Bu tarihlerde eski politikasının ilkelerini değiştirerek güya halka hoş görünmek ve güven vermek için, Tevfik Paşayla benim kabinelerimizin seçtiği ve tayin ettirdiği on iki nezaretsiz bakanın katılmasıyla oluşturulan kabinenin içinde ben de vardım. Mustafa Kemal Paşa'nın müfettişliğe tayinini içine alan ve yetkilerini belirleyen belge görüşülüp tasdik olunmak üzere Vükela Meclisi'ne verildiği tarihten bir hafta on gün önce Paşa fermanını, yetki mektubunu taşıyarak hareket etmiş bulunuyordu. Bu haller açıkça gösterirki bu memuriyet resmi hükümetin değil, Padişahın düşüncesinin ürünü ve tedbirinin eseridir. Babıali ve Harbiye Nezareti Saray'dan aldıkları işaretle bunu uygulamaya koymuşlardır."
                          hakkındaki resmi tarihçilerden kaynaklanan yaygın görüşlerin aksini savunur. Öztuna "Devletler ve Hanedanlar" isimli eserinin ikinci cildinde Sultan Vahdettin ve Sevr Anlaşması hakkında şunları söylüyor: "Sevr'i yalnız Yunanistan Hükümeti, parlamentosu ve Kralı tasdik etti. Sultan Vahideddin, topladığı Saltanat Şurası'nda tek çekimser oya karşılık ittifakla muahedenin kabul edilmesine rağmen muahedeyi imza ve tasdik etmedi. Böylece diğer karşı taraf devlet başkanlarınca tasdikini de önlemiş oldu ve bu yüzden muahede yürürlüğe girmedi, kadük kaldı ve o andan itibaren tadili için çalışmalara başlandı." Öztuna geçtiğimiz günlerde gündeme gelen tartışmalarla ilgili olarak bir gazeteye verdiği görüşte şöyle diyordu: "Sultan Vahdettin'in hain olmadığını ben 40 senedir yazıyorum zaten. Kaldı ki, tarihçiler 'hain' kelimesini kullanmaz. Çünkü bu siyasi bir kelimedir. Kuruluş yıllarının ateşli dönemlerinde kullanılmış bir kelimedir bu ve öyle bir dönemde de mutlaka kullanılması gerekirdi. Bu Fransız İhtilali'nden sonra da böyle olmuştur, Rus Devrimi'nden sonra da böyle olmuştur. Ama aradan zaman geçip yeni rejim yerleştikten sonra, geçmiş dönemleri daha dikkatle tetkik etmek ve inceleme yaparken de böyle kavramlara yer vermemek gerekir. Ecevit'in böyle düşünmesi ve düşüncelerini cesurca söylemesi, bence önemlidir."
                          Atatürk ile Vahdettin'in ortak paydası
                          Enver Paşa'ymış!


                          Mirliva Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya milli bir direnişi örgütlemek amacıyla Sultan Vahdettin'in gönderdiğine inananların arasında Sultan Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'ya sempatiyle bakan Sadrazamı Ahmet İzzet Paşa da vardır. Ahmet İzzet Paşa, Mondros Mütarekesi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'yı İstanbul'a davet eder. Amacı kuracağı kabinede Mustafa Kemal Paşa'ya Harbiye Nazırı olarak görev vermektir. Bu görevlendirme bazı nedenlerden dolayı gerçekleşmez. Mustafa Kemal Paşa, Vahdettin'in şehzadeliği döneminde yaptığı Almanya seyahatinde yaveri olarak bulundu. Atatürk, mütarekeden sonra İstanbul'a giderek pek çok siyasi temaslarda bulundu. O günlerde özel yazışmalarını "Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari Sabık Yıldırım Grubu Kumandanı Mirliva Mustafa Kemal" ünvanıyla yapıyordu.
                          Anadolu İhtilali isimli iki ciltlik eserinde Sabahattin Selek, Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'ya büyük bir itimat duyduğunu, bu nedenle geniş yetkileri içeren 9. Ordu Müfettişliğine ilişkin iradei seniyenin ivedilikle çıkarıldığını kaydeder. Hatta atamayla ilgili muamelelerin tamamlanmasında çok acele edildiğine dikkat çeker. Selek, Atatürk'ün siyasi kıskançlık yahut saltanat ve hükümet nazarında kuşkulu bir kişi olduğu iddiasıyla ordu müfettişliği gibi bir bahaneyle İstanbul'dan uzaklaştırıldığı şeklindeki iddiaları son derece çürük bulduğunu belirterek, "Kendisine verilen görevin önemi ve geniş yetki, bu kabil iddiaları çürütmektedir" der. Selek, Vahidettin ile Atatürk'ün en azından Enver Paşa'ya karşı aynı olumsuz hisleri paylaştıklarına dikkat çekerek, "Bu ortak his onları az çok birbirine yaklaştırmış olmalıydı. Kaldı ki Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa'nın ancak büyük işlerle tatmin olacak mizacını biliyor ve muhtemelen onun şahsında mevcut güçlüklerin yenilmesinde iki taraf için de karlı neticeler sağlayacak bir müttefik görüyordu" der.
                          Mareşal Çakmak'ın sır gibi sakladığı gerçek
                          Araştırmacı-Yazar Vehbi Vakkasoğlu, TİMAŞ Yayınlarından 1990 yılında neşredilen "Son Bozgun" adlı araştırmasının birinci cildinde, Mareşal Fevzi Çakmak'ın ağzından Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya milli mücadeleyi başlatması için gönderdiğini yazar. Hatta Mareşal'in bu olayı uzun yıllar sır gibi sakladığını söyler. Kitapta yer aldığına göre Çakmak Paşa, eşi Fitnat Hanım'a ´Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe." Fevzi Paşa'nın Fitnat Hanım'a anlattıkları şöyle yer alır sözkonusu kitapta: "Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti.
                          "Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu'da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin."
                          Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:
                          "Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?"
                          "Haşa Padişahım."
                          "Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?"
                          "Haşa Padişahım."
                          "Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?"
                          "Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir."
                          "O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız."
                          Hiç düşünmeden cevap verdim:
                          "Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır."
                          Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek:
                          "Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim."
                          Ay-Yıldız'ı da desteklemiş
                          "Anadolu İhtilali" isimli iki ciltlik eserinde Sabahattin Selek de Sultan Vahidetttin'in Mustafa Kemal Paşa'yı görevlendirmesiye ilgili tartışmalara değinir. Selek, Sultan Vahideddin'in Mustafa Kemal Paşa'ya milli mücadeleyi açmak üzere bir Hattı Hümayun verdiğine ilişkin belgenin varlığını kabul eder, ancak bu belgenin Atatürk tarafından kullanılmasına gerek olmadığı şeklinde bir yoruma gider. Vahdettin'in Atatürk'e olumlu hisler beslediğini belirten Selek, Mevlanzade Rıfat'tan yaptığı bir alıntıda, Atatürk'ün mütareke döneminde Ay-Yıldız isimli bir teşkilat kurduğundan bahseder. Alıntıda, "Bu cemiyetin kulaktan kulağa fısıldanan programı yer yer başlayan ve Osmanlı devletinin taksimini hedef tutan, ecnebi işgallerine karşı durmak, ordunun Harbi Umumideki mağlubiyet şerefsizliğini kaldırmaya çalışmak idi. Sultan Mehmet Vahideddin hazretleri bu cemiyetten dahi haberdar olmuş ve bu cemiyetin riyasetinde, veliahtliğinden beri yaveri olan Mirliva Mustafa Kemal Paşa'nın bulunmasından memnun olarak -bütün mesaisi neşriyat ve propogandaya münhasır olan- Vilayat-i Şarkiye Müdafaai Hukuk Cemiyeti'yle bu cemiyetin temas edip ittihadını arzu eylemişti" ibareleri yer alıyor.
                          Vahdettin parasızlıktan ilaçlarını alamamıştı
                          Yakın tarih konusunda ün kazanmış tarihçilerden Cemal Kutay da Vahdettin konusunda Resmi Tarih'e aykırı tespitlerde bulunanlardan. Nuriye Akman'ın 11-14 Haziran 1995'de Sabah'ta Kutay 'la yaptığı söyleşilerin önemli bir kısmı Sultan Vahdettin hakkındadır. Kutay, Akman'ın "Siz bugün Vahdettin'i vatan haini kategorisine sokmuyorsunuz?" sorusuna, "Elbette hain değildi. Dünyanın en namuslu adamlarından biriydi. Ölürken yastığının altından parasızlıktan alamadığı ilaçlarının reçeteleri çıktı. Bunu Tarık Mümtaz Göztepe anlatıyor. Ve cenazesini rehin ettiler San Remo'da. Akrabaları, arkadaşları cenazeyi kaçırdılar da gömüldü. Bunlar hakkında hüküm verebilmek için önce bilgili olmak lazım. Bakın Hazine-i Hassa Reisi Refik Bey'i çağırıp sayım yaptırdı gitmeden evvel. Nuriye Hanım, oradan kaşıkçı elmasını alıp gidebilirdi. Hakkıydı, ailesinin çünkü. Kesinlikle bunlar namusu müeccem" şeklinde cevap veriyordu.

                          Yorum

                          • black belt
                            Senior Member
                            • 08-06-2004
                            • 6523

                            #14
                            Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                            Originally posted by KüR_ŞaD
                            Geçmişinden güç aldığı değerleri yok et,imajını zedele,zayıf düşür ve saldırıya geçip parçala politikası....
                            doğrudur.. imperial'istlerin siyasi taktiğidir... ırak'ta yaptılar.. başka çok yerde de...
                            böl-parçala-yönet...

                            bunun için hazırda hep işbirlikçileri vardır..

                            ister S.Allande'ye karşı olsun; ister M.Gandhi'ye..

                            İster Ömer Muhtar'a..İster Saddam Hüseyin'e...

                            Atatürk, Gençliği hitabesinde hangi dahili ve harici'lerden bahsediyor?


                            "iç ve dış kapı "mandallarından değil..

                            O'nlar kendilerini biliyoooor...
                            Günü gelince ya İngiliz zırhlısına biner onlar..
                            ya Ameri-kan uçağına...
                            O'nlar kah orda , kah burda.. ...kah kapı arkasındalar..Ancak süpürge değiller..
                            Tüm Dünya'daki ortak isimleri "işbirlikçi" dir onların..
                            yalnız emperyalistlerin işbirlikçiler ile işleri bittiği yerde... :
                            onların işi de biter... (*)

                            Barzani'nin babasına ne oldu ? (Tarih sorusu)
                            ----------------------------------------------------------------------------------
                            işbirlikçiler daima ulusal hareketleri ve liderleri halkın gözünden düşürmek için çalışan profesyonel emperyalist yağdanlığıdır..

                            ------------------------------------------------------------------
                            notlar:

                            Vikipedi, özgür ansiklopedi


                            Ömer Muhtar


                            Ömer Muhtar (Arapça: عمر المختار , d. 1862 - ö. 1931) Libya'da İtalyanlara karşı yürütülen direniş hareketinin önderi.
                            Dinsel öğrenim gördü ve el-Kasr'daki Senusi tarikatının şeyhi oldu. İtalyanların 1911'de Libya'ya çıkarma yapması üzerine Senusi şeyhi Ahmed Şerif es-Senusi önderliğinde başlayan direniş hareketine katıldı. Uşi Antlaşması'yla Osmanlı Devleti'nin Libya üzerindeki hakimiyeti resmen sona erdi. İtalyan yönetiminin Trablusgarp'taki milliyetçi kuvvetler ve Berka'daki Senusilerle yaptığı uzlaşma görüşmeleri sonuçsuz kaldı. Ömer Muhtar 1922'de İtalya'da iktidara gelen Faşistlerin Libya'yı sömürgeleştirme politikasına karşı 1923'te Berka'da yeni bir direniş hareketi başlattı. Cebelü'l-Ahdar'da yaşayan aşiretlerden topladığı gerilla güçleriyle başarılı baskınlar gerçekleştirerek İtalyan kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdi. Mısır ve Sudan'dan gelen yardımların kesilmesine karşın, Bedevi köylülerin yardımıyla direnişini 1931'e değin sürdürdü. 11 Eylül 1931'de bir çarpışmada yaralanarak İtalyanlara esir düştü. General Rodolfo Graziani'nin başkanlığında bir savaş mahkemesince ölüme mahkum edildi ve Saluk'ta asıldı.
                            --------------------------------------------------------------------------------
                            Ernesto Che Guevara

                            Vikipedi, özgür ansiklopedi


                            Ernesto "Che" Guevara





                            Guevara'nın 5 Mart1960 tarihinde La Coubre gemi kazası kurbanları için yapılan anma töreninde Alberto Korda Diaz tarafından çekilen ünlü portresi.

                            Doğum tarihi14 Haziran1928Doğum yeriRosario, ArjantinÖlüm tarihi9 Ekim1967Ölüm yeriLa Higuera, BolivyaEğitimiTıpMesleğiDoktor ve politikacı
                            Ernesto Guevara, kısaca Che Guevara ya da el Che,
                            (14 Haziran1928Doğum tarihi[›] - 9 Ekim1967), Arjantin doğumlu doktor, Marksist politikacı ve dönemin Küba gerillaları ile Enternasyonalistgerillalarının lideri.
                            Tıp eğitimi alırken Latin Amerika’yı baştan başa dolaştı ve bu sayede birçok insanın karşı karşıya kaldığı yoksulluğu doğrudan gözlemleyebildi. Bu deneyimler sonucunda bölgedeki ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmanın tek yolunun devrim olduğuna ikna olarak Marksizm’i incelemeye başladı ve Başkan Jacobo Arbenz Guzmán'ın önderliğinde Guatemala’nın sosyal devrimine katıldı.
                            Bir süre sonra 1959 yılında Küba’da yönetimi ele geçiren Fidel Castro’nun askerî nitelikli 26 Temmuz Hareketi’nin bir üyesi oldu. Yeni hükümette çeşitli önemli görevlerde bulunduktan, gerilla savaşı teorisi ve uygulamaları üzerine makaleler ve kitaplar yazdıktan sonra diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere katılmak üzere 1965 yılında Küba’dan ayrıldı. İlk olarak Kongo-Kinşasa’ya (sonraları Kongo Demokratik Cumhuriyeti) daha sonra da CIA ve Amerikan Ordusu Özel Harekât Birlikleri’nin ortak operasyonu sonrası yakalanacağı Bolivya’ya gitti. Guevara 9 Ekim1967’de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya Ordusu’nun elinde iken öldürüldü. Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz sonucu öldürüldüğüne tanıklık etmişlerdir.
                            Ölümünden sonra Guevara dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelmiştir. Guevara’nın Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı "dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü" olarak nitelenmiştir.
                            --------------------------------------------------------------------------------
                            Emiliano Zapata

                            Vikipedi, özgür ansiklopedi

                            (Zapata sayfasından yönlendirildi)
                            Git ve: kullan, ara

                            Emiliano Zapata (sağ) ve kardeşi Eufemio Zapata


                            Emiliano Zapata (tam adı: Emiliano Zapata Salazar, 8 Ağustos1879 Anenecuilco, Morales, Meksika10 Nisan1919Ciudad de Mexico), 1910'da başlayan Meksika Devrimi´nin lideridir.
                            Asıl amacı yoksul köylüler için toprak elde etmekti. Reformcu lider Francisco Madero toprak dağıtana kadar Zapata silahlarını bırakmadı. 1911'de, Madero´nun yavaş ilerleyen reformlarını beğenmeyen Zapata, “Plan de Ayala” denen acil bir toprak reformu belgesi yayınladı. 1913 yılında Madero'yu deviren Victoriano Huerta'nın otoritesini tanımayan Zapata, 1914'te Pancho Villa ile beraber Mexico'yu işgal etti. 10 Nisan 1919'da AlbayJesus Guajardo tarafından öldürüldü.
                            -------------------------------------------------------------------------
                            Salvador Allende Gossens (d. 26 Haziran1908, Valparaiso, Şili - ö. 11 Eylül1973), Şilili devlet adamı ve Batılı devletlerde serbest seçimle iktidara gelen ilk Marksist devlet başkanıdır. Ne var ki işçi sınıfının egemenliğinde bir cumhuriyet kurma amacını gerçekleştiremedi. Göreve başladıktan üç yıl sonra askerler, onun başkanlığını sürdürdüğü sosyalist iktidarı bir darbe ile ortadan kaldırdı.


                            Salvador Allende


                            Salvador Allende Gossens



                            Salvador Allende (sağda) onu darbeyle devirecek olan General Pinochet'yle birlikte görülüyor.



                            Askeri Darbe ve Ölümü
                            1973 Ağustos´unun sonunda Allende tarafından silahlı kuvvetlerin başkomutanlığına getirilen General Augusto Pinochet ülkenin karışık durumundan yararlanarak 11 eylül 1973 tarihinde bir darbe girişiminde bulundu. Bunu yaparken CIA´nin (Amerikan Merkezi Haber Alma Servisi) yoğun desteğini gördü.
                            Başkanlık Sarayı yapılan saldırılarda, Allende etrafındaki korumaları ve yandaşlarıyla birlikte Pinochet faşizmine karşı parlamentoda savaşarak öldü. Pinochet anayasayı geçersiz kılarak askeri bir diktatörlük kurdu.



                            ------------------------------------------------------------------------------
                            Alıntıların tamamı http://tr.wikipedia.org 'dan sadece renk vurgulaması yapıldı..
                            Son düzenleme black belt; 12-11-2008, 01:06.

                            Yorum

                            • AYRIMSIZLAR
                              Junior Member
                              • 16-04-2008
                              • 439

                              #15
                              Konu: Mustafa'da Sinsi Sansur!

                              Alıntı:
                              Mesajı Gönderen Kullanıcı KüR_ŞaD
                              Geçmişinden güç aldığı değerleri yok et,imajını zedele,zayıf düşür ve saldırıya geçip parçala politikası....

                              ve evet Kürşat'ın bu söylemine katılıyorum..

                              Bu ülkede dinimiz , dilimiz, ırkımız , geçmiş lider ve devletlerimizden , kökenlerimizden nefret ettirilme politikaları her daim olmuştur...

                              Geçmişi rezilliklerle dolu ülkeler geçmişlerini şanla anarken biz osmanlıdan utanırız..osmanlıyı inkar ederiz...geri kalmış imparatorluktur , padişahları ya dönektir ya alkolik ya da vatan hainidir...

                              Dinimizi küçümseriz..arapların dinidir...yobazlıktır ... barbarlıktır...

                              Irkımıza güleriz..Türkler böyledir şöyledir...

                              Halkımızı adam yerine koymayız...çobandır , diyarbakırlıdır carttır curttur...

                              Bunu ben yapmam ama bunları bize yaptırırlar...

                              Atatürk'ü ise ya kullanarak başka değerlerimizi yıpratmaya çalışırlar veya tam tersi başkalarıda Atatürk'ü başka kavramlar üzerinden yıpratmaya çalışır...

                              Tarihleri , gerçekleri böyle aktarırlar...

                              Her şeyiyle bu bizim tarihimizdir , bizim kökenimizdir, bizim devletimizdir, bizim liderlerimizdir, bizim dinimizdir, bizim ırkımızdır...

                              Her yönüyle sahip çıkmak gerekirken utanmak veya inkar etmek neyin nesidir?




                              Yorum

                              İşlem Yapılıyor