ergenekonda son durum

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • hikmet24
    Member
    • 28-11-2005
    • 1724

    ergenekonda son durum

    Agarta tarzanları sıkıştı!

    Aydınlık’ın Tuncay Güney hakkında 10 aydan beri yazdıkları bir bir doğrulanıyor.

    Demek ki ne imiş?

    Tuncay Güney, Mehmet Eymür’ün başında bulunduğu ‘kontr-terör’ dairesine bağlı imiş.

    Tuncay Güney, hakkında “çıkar amaçlı suç örgütü elemanı” almak nedeniyle soruşturma açılmış iken, CIA’nın devreye girmesi ile ABD’den 10 yıllık vize alıp, yurt dışına kaçmış.

    Tuncay Güney, Mehmet Eymür’ün başında bulunduğu kontr-terör dairesine bağlı, CIA himayesinde yaşayan bir ajan-provokatö rmüş.

    Belki bilmeyenler vardır. Bunları kim açıklıyor?
    Efendim bunları, AKP yandaşı, Agarta hayranı Sabah gazetesi ve ATV televizyonu açıklıyor.
    Ama Mehmet Eymür’ün adını gizleyerek açıklıyor.

    Sabah gazetesinin 26 Kasım 2008 tarihli haberinde, MİT belgesinin sadece “tarih ve sayısı” ile bazı ‘kod’lar görünüyor.

    Haberin üç dört cümlesi, MİT belgesi ile ilgili.
    Gerisi Mehmet Eymür’e ait olduğu anlaşılan iddiaları içeriyor.

    Sabah gazetesi “Tuncay Güney’le ilgili çok önemli bir belgeye ulaştık” dedikten sonra,
    “iddiaya göre” diyerek, Mehmet Eymür’ün adını vermeksizin, onun ağzından Tuncay Güney’i “önemli bir MİT mensubu" gibi takdim ederek,
    “pulları dökülen” Tuncay Güney’in uydurma iddialarına ciddiyet kazandırmaya çalışıyor.

    Peki bu nasıl anlaşılıyor?
    Yani Mehmet Eymür adına nasıl ulaşıyoruz?
    Yoksa Mehmet Eymür’ün adını, biz mi ortaya atıyoruz?

    Ne münasebet! Mehmet Eymür’ü işaret eden yer, MİT Müsteşarlığı…

    MİT, bu haberin Sabah gazetesinde yayımlandığı gün, gecikmeksizin açıklama yapıyor:
    Tuncay Güney MİT elemanı değil ama 1997 yılında MİT’in teşkilat şemasından (bile) çıkartılan kontr-terör dairesinin haber elemanı.”

    Pek iyi! Bu ne demek?

    Oh-hoo! Bu ‘çok şey’ demek. Önce şunu hatırlayalım:

    Mehmet Eymür, MİT’ten 1988 yılında atılmış,
    1993 yılında Tansu Çiller tarafından tekrar MİT’e alındığında, Kontr-terör Dairesi adıyla ‘uydurma’ bir birim oluşturarak, ‘daire başkanı’ yapılmıştı.
    Bu görevi 1997 yılına kadar, daha doğrusu MİT’ten ikinci defa kovulana kadar sürmüştü.

    Acaba Mehmet Eymür, (başında bulunduğu Kontr-terör Dairesi de lağvedilerek) niçin MİT’ten kovulmuştu?

    Hikayenin tamamı çok uzun.
    Merak edenler internette, ‘Susurluk Komisyonu’ Raporunu bulup okuyabilir.

    Biz özetle belirtelim:

    Susurluk kazası sonrasında,
    bütün faili meçhul denilen cinayetlerin, uyuşturucu kaçakçılığının, kumarhane sektörünün iç-içe olduğu,
    bunların da MİT, Emniyet, mafya üçgeninde Tansu Çiller iktidarına dayanarak faaliyet gösterdikleri ortaya çıkmıştı.
    Hatta Mehmet Eymür, "Çatlı’yı kullandıklarını " bile açıklamak zorunda kalmıştı.

    Sabah gazetesinin haberine ve MİT Müsteşarlığının açıklamasına göre, 1993-1997 yılları arasında, Tuncay Güney’in ‘patronu’nun Mehmet Eymür olduğu da şimdi kanıtlanmış oluyor.

    1 - Burada, bir hatırlatma daha yapalım:

    Tuncay Güney ve onun patronu Mehmet Eymür, şimdiki ‘Ergenekon-Agarta’ örgütünü, 1993-1997 yılları arasında ‘takip’ ediyorlarmış ama nedense, Susurluk rezaleti patlak verdiğinde, Ergenekon’u gizli tutmuşlar. Neden acaba?

    2 - Bir soru daha

    Agarta savcıları, Sabah gazetesinde yayımlanan bilgilere, 2008 yılının Nisan ayında, yani yedi ay önce ulaşmışlar ama bu bilgi, Agarta iddianamesine konulmamış.
    Neden dersiniz?

    3 - Agarta Tarzanlarına son bir soru:

    Mehmet Eymür 17 Haziran 2008 tarihinde “Kendiliğinden gidip” Agarta savcılarına tanık olarak ifade vermiş.

    Bu ifadesinde, Tuncay Güney’in ‘haber elemanı’ olduğunu gizlemiş.

    ‘Niçin gizlemiş’ demez misiniz?

    Haydi! Eymür ‘gizlemiş’ diyelim.
    Agarta savcıları, bu bilgiye 2008 Nisan ayında ulaşmış oldukları halde Eymür’e bu konuda niçin soru yöneltmemiş?

    Görüyor musunuz?
    MİT’in açıklaması nerelere uzanıyor? Bir kere daha anlaşılıyor ki;

    Agarta Savcılarının yürüttüğü soruşturma ‘tırı-vırı’

    Mehmet Eymür’ün tanıklığı ‘tırı-vırı’

    Agarta operasyonu ‘tırı-vırı’

    Buna karşılık:

    Tuncay Güney’in CIA himayesinde olduğu gün gibi ortada!

    Mehmet Eymür ile Tuncay Güney arasındaki ilişki gün gibi ortada!

    MİT’in Tuncay Güney’i sahiplenmediğ i, gün gibi ortada!

    Gün gibi ortada olan gerçeklere rağmen Tuncay Güney’in arkasına saklanarak, Gladyonun suçlarını, yurtseverlere yükleyerek, nereye varılabilir?

    Hep birlikte göreceğiz!
    ALINTIDIR Savunma Avukatı Emcet Olcaytu, Aydınlık, 30 Kasım 2008
    saygılar
  • track__1
    Junior Member
    • 01-09-2008
    • 379

    #2
    Konu: ergenekonda son durum

    pkk sempatizanı bir dergi pkk ile ortak çalışmış ergenekon denilen ülkenin felaketi
    alevi sünni kürt türk laik müslüman çatışmasını körüklemiş olan bir örgüt baglantılarında devsol pkk hizbullah hizbutahrir olan bir yapılanma ve siz hiç sıkılmadan bu vatan hainlerinin savunmalarını buraya taşıyorsunuz kınıyorum sizi
    Son düzenleme track__1; 17-12-2008, 00:54.

    Yorum

    • hikmet24
      Member
      • 28-11-2005
      • 1724

      #3
      Konu: ergenekonda son durum

      her zaman olduğu gibi muhattabım değilsin sözlerini sana iade ediyorum

      Yorum

      • 67TOPRAK
        Senior Member
        • 12-11-2005
        • 3015

        #4
        Konu: ergenekonda son durum

        arkadaslar lütfen !!!!!!!!!!!!!

        Yorum

        • hikmet24
          Member
          • 28-11-2005
          • 1724

          #5
          Konu: ergenekonda son durum

          Kıymet Nadir Bindebir ( Gazeteport Yazarı )



          İstanbul su şebekesine kanalizasyonlu deniz suyu basıldığı gün, Agarta Aguna Margarita (yanlış mı oldu?) soruşturması iddianamesinin şimdilik açıklanamayacağı da açıklandı.
          Mahkemeye intikal etmeden açıklanacağının açıklanmasını (çık çık) zaten abes bulmuş iken, şimdi bir de,
          kırmızı kayalarla kaplı uzak bir gezegen adı gibi ‘Agarta’ etiketini kimin akıl ettiğini merak etmekteyiz.

          Ergenekon çok mu sulanmıştı?

          Agarta kulağa daha esrarengiz, daha satanist ve dahî daha
          underground geldiğinden midir eskinin etiketin üstüne yapıştırılması?
          Koku ortalığı sardığında (suyun efendim, musluktan akan suyun kokusu)
          Karıkız, Çaykaşığı, Merdivenli Tomruk gibi kodların yanında, tanıkların da Kıltorbası, Kısmet gibi gibi isimlerle anılacağını öğrenmek bendenizi ***iflendirdi.


          Akepe -giderayak- bir reform(!) daha yapıp, bundan böyle her Türk vatandaşına, doğduğunda göbek adı gibi bir de kod adı verilmesi zorunluluğu getirse de,
          yusuf yusuf Hükümetleri tanığa-sanığa kod adı uydurmakla vakit kaybetmese.

          Mesela; Göbek adı: Kıymet - Adı: Nadir - Kod adı: Zargana ya da Kaşalot gibi.
          Kilo durumuna göre, inceldikçe Zargana, şişmanladıkça Kaşalot ...

          Neysedir, yavaş tükürüğün zararı sakaladır, Erke Dönergeci gibi ağır ağır, bu dosya da birkaç ışık yılı içinde mutlaka açıklığa kavuşacaktır.
          Agarta gezegeni dünyaya yedi zrilyon kilometre yaklaştığında...

          Bu arada, telefon şirketlerinin kazançlarına asla katkıda bulunmak istemememize rağmen, ‘Cumhuriyet mitinglerine katılmıştım, beni de alırlar mı içeri?’ diye düşünen tırsak vatandaşa hizmet babından şu numarayı da bir öğretelim hele;
          UYAP’ın sayfasında muhtelif abone paketleri var, bu anlatacağım Basit Abone Pakedi.
          TC Kimlik numaranı ve BASITABONE yazıp 4060’a gönderiyorsun, hakkında ne suçlama varsa cebine geliyor.
          Yalnız, bu mesajı gönderirken oturuyor olmakta, yanında birilerinin bulunmasında fayda var.
          Şok ihtimaline binaen.

          Vergi kaçakçılığından mı aranıyorsun, hırsızlıktan mı, yoksa Prenses Diana’nın ölümü ya da J.F. Kennedy suikastinden mi hakkında tutuklama kararı var, cızzt diye cep ekranında gördüğünde, tansiyon fırlar, şeker düşer, şu olur bu olur, mesajı hastaneye yakın bir mevkîden göndermekte sayısız fayda var.

          ‘Suç işlemedim ki dava açılsın’ demeyeceksin. 2002 Kasım’ından bu yana ‘suç’ kavramı da sürekli evrim geçirmekte.
          Örneğin tarikatların ‘Nasıl etsek de Kürt devleti kurulmasına cevaz veren, laikliği de sünnetli bir Anayasa yapsak’ başlıklı Abant toplantıları suç değil.

          Ya da PKK sempatizanı olup, evde silah, örgütsel doküman bulundurmak, tarikat müridi olup pompalı taşımak da suç kapsamında değil.
          ‘Bir ben vardır beş de ben içeri...’ kişiliklerin, aynı anda Başbakan, tüm Bakanlar Kurulu, belediye başkanı, TOKİ Başkanı, Savcı, Hakim görevlerini birarada icra etmesi, kamu barışını ciddi ölçüde bozması suç değil.

          Benim mazeretim var, asabiyim, o yüzden 4060’a mesaj gönderemedim henüz.
          Hun imparatoru Atilla’nın zehirlenmesinle irtibatlandırılmış olmaktan korkuyorum eyy halden anlar Gazeteport okuru!

          ‘Zaten blenderdan geçirilmiş kafaları bir de ben harman etmeyeyim’ diyorum ama, o kafalar da iyice karışacak ki, köşeci taifesi fazladan bildiği bir halt varmış gibi yazıp ekmek parasını doğrultacak.
          Bir tür kepekli ekmek yeniliyor bizim evde, ucuz değil!
          Hazır her yazılan ‘senaryo’, her söylenen ‘spekülasyon’ iken, atayım kuyuya bir taş, çıkaramasın 140 akıllı.
          Zaten bu yazı da kafa karışıklıklarını değil gözaltı kırışıklıklarını gidermek amacıyla kaleme alınıyor.
          Beklenti yüksek olmasın yani!

          ABD Başkonsolosluğuna silahlı saldırıdan yaklaşık üç hafta önce;
          Amerikalı, Budist, USAID (paravan CIA kuruluşlarından biri) görevlisi ve iyi derecede Kürtçe bilir Barbara Anne Lakeberg, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca casusluk suçlamasıyla aranmaya başlandığında buhar oldu uçtu.

          Kayıtlara göre Türkiye’den çıkış yapmadı.
          Lakeberg’in Güneydoğu’da teşrik-i mesaide bulunduğu insanlardan biri, ‘PKK’lı imam’ denilen, Nur cemaati lideri Hüseyin Bulut.
          Bulut, aynı zamanda DTP’nin İnanç Komisyonu üyesi ve din dersi bahanesiyle evine gelen kız çocuklarına hakaret eden, anal ilişki teklif eden bir din adamı.
          Saidi Nursi müridi, uçkuru sabi sübyana gevşek, PKKlı imam, Amerikalı casus bir kadınla aynı resim karesinde.
          Işığı üzerimizden eksik olmasın, Uğur Mumcu’nun ‘Kürt-İslam Ayaklanması’nı okumuşun garipseyeceği bir resim değil bu.

          Akla ziyan konuşmalarında Atatürk’e ‘Deccal’ diyen Kırım Kongo Kanamalı imam, AB, ABD, DTP, PKK, Akepe’den aldığı cesaretle meydanlara hezeyanlarını şöyle kusmuş;
          “Kürdistan'ı kurtaracak Kürtlerdir. Risale-i Nur Kürt'lerin imdadına gönderilmiş. Bizim de devletimiz olsun, dinsiz bir devlet olsun. Şerefime namusuna dinsiz bir devlet bizim Kürtlerin bu halinden hoştur.

          Keşke Rusya'nın, İsrail'in işgalinde olsak, İsrail ne kadar vicdanlı, merhametli şefkatli. Yani Türkiye'ye göre ha!

          Milletimin kurtuluşu için bin tane oğlum olsa demokratik Cumhuriyet için feda edeceğim. Devlet olsun da bizim olsun, dinsiz olsun. Çünkü Türkler meşrutiyette bize zulmetti.”
          ‘Bana Amerikalı arkadaşını söyle, sana kim olduğunu...’dan hareketle, ‘İngiliz tepeme binseydi, İsrail ebemi öpseydi’ çıkıntılıklarında, ‘söyleyene değil söyletene’ bakıyoruz.
          İmamın suflörü Amerikalı kadın henüz bulunamadı.


          Bu meczubun, konuşmalarında ‘demokratik Cumhuriyet’ten kasdettiği ne ise, AB’nin, ABD’nin, Akepe’nin, PKK’nın tulumbasına su taşıyan-kısa ömürlü-militan gazetelerin etrafında toplanan sözde solliberallerin de ‘demokratik cumhuriyet’ten kasdettiği aynıdır.


          Türkiye’ye Güneydoğu üzerinden format atmaya devam eden
          AB, ABD, GOT (Government of Tur***-Akepe), DTP, sözde solliberaller ve tarikatlar ortak operasyonlara hız verirken, bir kısım vatandaşın kafası, ulemadan
          ‘Deri seccade üzerinde namaz kılmak caiz midir?’ sorunsalına fetva aramakla meşgul.

          Çoğunluğun zihnine de Agarta Aguna Margarita soruşturmalarıyla hoşluk getirildi.
          10’a kadar sayamaz haldeler.

          Sır perdesini ortadan kaldırıp olayı netleştirirsen, Türkiye’ye format atılıyor olduğunu farketmeye başlarlar.



          Olmaz!

          Çelişkili talimatlarla, dezenformasyonla, tehditle, korkuyla şizofreniyi sürekli pekiştireceksin ki, kimsenin Hükümetin siyasi gücünden kuşkusu kalmasın.

          Agarta Aguna Margarita soruşturması gibi, İstanbul ABD Başkonsolosluğu’na yapılan ultra acemi/ultra amatör silahlı saldırının da, ABD-Akepe-PKK-tarikatlar ekseninde yürütülen operasyonların bir parçası olduğunu,
          kayıp casus Barbara Anne Lakeberg’le de ilişkisi bulunduğunu düşünüyorum.

          Birileri çek-senet mafyasıyla öğretim üyesini, yazarı, gazeteciyi, emekli askeri ısrarla aynı resimde göstermeye çalışıyorsa,
          ben de ABD konsolosluğu saldırısında, kayıp CIA ajanını ve PKKlı imamı aynı resim içinde rahatlıkla görebilirim.


          Bu işler artık böyle yapılıyor kardeş.

          Önce bir kavanoz mok halının ortasına Nişanyanlanıyor,

          sonra sen aslında o moka bulaşmadığını,
          kokunun.. belediyenin şebe***e pompaladığı sudan eve yayıldığını falan ispatlamaya çalışıyorsun,

          o arada mal bölüşümü-ülke satışı son hızla devam ediyor...

          Bunun adı da ‘demokratikleşme’ oluyor.


          Başsavcı Engin, Agarta Aguna Margarita soruşturması için “Buradaki terör örgütü klasik bölücü terör örgütü değildir” demiş.
          Esasen, dopingle ayakta durmaya çalışan Sütten Çıkma AK Kaşık Hükümeti de klasik bir hükümet değildir.

          ‘Klas’ı hiç olmadı, geriye kalanla anamıza abanıyor olmasına istinaden, Demirel gibi bunlara da ‘Baba’ demeye başlayacağız yakında.

          Kamuoyunda çok büyük bir beklenti yaratıldıktan sonra nihayet açıklanan 2.550 sayfalık Ergenekon iddianamesinde ilginç çelişkiler dikkat çekiyor.

          600 yıllık geçmişe sahip olduğu iddia edilen Ergenekon adlı örgütün, 1999 yılında ‘reorganizasyona’ gittiğine işaret ediliyor.
          Örgütün en önemli eylemleri arasında gösterilen Gazi olayları ise, 1995 yılında olmuştu…


          İddianamede,
          Cumhuriyet mitingleri başta olmak üzere, açık hava toplantıları, eş-dost sohbetleri,
          dernek faaliyetleri, telefon konuşmaları ve en önemlisi Şehit cenazelerine katılımlar bile “örgüt faaliyeti” olarak gösteriliyor.


          “Sayın Elif Şafak” ve “İlhan adlı şahıs”…

          Elif Şafak, Perihan Mağden, Orhan Pamuk gibi şahıslardan saygılı bir dille söz eden Ergenekon savcıları, İlhan Selcuk’tan “İlhan”, Veli Küçük’ten “Veli”, Kemal Kerinçsiz’den “Kemal Kerinçsiz adlı şahıs” diye sözediyorlar. İlhan Selçuk’un adının çoğu yerde “İ.Selçuk” şeklinde kısaltılması dikkat çekiyor.


          “Oğlum” demek örgüt göstergesi…

          AKP, ABD ve AB medyası tarafından “yüzyılın iddianamesi” olarak nitelenen belgede kişilerin birbirlerine karşı kullandıkları hitaplar bile “örgütsel bağların göstergesi” olarak değerlendiriliyor.
          İddianameye göre, Kuvvai Milliye Derneği Başkanı Fikri Karadağ’ın genç dernek üyelerine “Oğlum “ ve “yavrum” diye hitap etmesi, “güven duygusu vermeyi ve örgütsel bağları güçlendirmeyi” amaçlıyor…



          Gazeteci olmasına rağmen paşalarla görüştü!

          Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk ile Yazı İşleri Müdürü İbrahim Yıldız arasındaki günlük haber değerlendirmeleri iddianamede geniş yer almış.
          İlhan Selçuk’un bazı emekli askerlerle yaptığı görüşmeleri İbrahim Yıldız’a anlatmasına uzun uzun yer verilerek; “Şüpheli İlhan Selçuk’un gazeteci olmasına rağmen, bir çok emekli paşa ile görüştüğü anlaşılmaktadır.
          Buradan da Ergenekon terör örgütünün ne kadar üst düzey insanlara kadar ulaşabildiği açıkça anlaşılmaktadır” deniliyor…

          Hücrelerin başkan ve üyeleri ortada yok…

          Örgüt, çeşitli birim ve hücrelerden oluşturulmuş. Her biri genellikle “1 başkan ve 5 üyeden” oluşuyor.
          Örneğin, örgütün “Teori ve senaryo” biriminin “1 Başkan ve 5 senaristten” oluştuğu belirtiliyor ama diğer birimlerde olduğu gibi bu’ başkan ve senaristlerin’ kimler olduğu açıkça belirtilmiyor.
          İddianamede “örgüt senaristi” olmanın ne anlama geldiği de açıklanmıyor.
          Tek tek kişiler hakkında, “örgütün medya ve propaganda organizasyonun yürütmek” gibi suçlamalar var ama kimin hangi “hücrede” bu faaliyetleri yürüttüğü açık değil.

          Başbakan’a edilen küfürleri kamuoyu İddianameden öğrendi.

          İddianamenin en büyük dayanağını telefon dinlemeleri oluşturuyor. İki kişi arasında geçen telefon konuşmaları binlerce sayfa halinde iddianamede yer alıyor.
          Örneğin, avukat Fuat Turgut’un ikinci bir şahısla yaptığı telefon konuşmasında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olarak “Adam’ı Fatih Ürek’le kıyaslamak bile yanlış.
          Fatih Ürek, kendini satıyor, bu memleketi satıyor” dediği iddianamede açıkça yer alıyor. Turgut, aynı konuşmada yine Erdoğan için, “Sara hastası bu i..e” ifadesini kullanıyor.
          Türk Ceza Kanunu’nun hakaret suçunu düzenleyen maddeleri, bir beyanın hakaret sayılabilmesi için en az 3 kişi tarafından duyulmuş olması gerektiğini şarta bağlıyor.
          Böylece, normalde Fuat Turgut ile konuştuğu kişi arasında geçen bu sözler, bütün basına dağıtılan iddianame sayesinde ‘devlet büyüklerine hakaret” suçuna dönüşüyor.


          Örgüt 1999’da kuruldu; Gazi olaylarının tarihi 1995!

          1995 yılında meydana gelen Gazi olayları, iddinamede “Ergenekon” örgütüne dayandırılıyor. Oysa aynı iddianamede, söz konusu örgütün 1999 yılında kurulduğu anlatılıyor…
          İddianamede, sanık olmayanlar dahil çok sayıda kişinin cep telefonu ve ev adreslerinin açık biçimde teşhir edilmesi de dikkat çekti.


          Ayranları yok içmeye…

          Bu derece büyük eylemleri organize etmiş olan örgütün mali kaynaklarına ilişkin deliller iddianamede yer almıyor.
          Sanıklardan Zekeriya Öztürk ifadesinde, eylemlerin pek çoğundan sorumlu tutulan Muzaffer Tekin için, “Para sıkıntısı çekiyordu, 1500 YTL borç verdim” derken,
          iddianamenin başka bir bölümünde aynı Muzaffer Tekin’in Osman Yıldırım’a “Al şu 3 bombayı, Cumhuriyet’in bahçesine at. İş bitince sana 500 bin dolar!” dediğine yer veriliyor.



          Kürt-Türk savaşı çıkarmak istediler mi, istemediler mi?

          İddianamenin bazı bölümlerinde Ergenekon adı verilen terör örgütünün, Türk-Kürt savaşı çıkarmak amacıyla çeşitli provakasyonlar düzenlediği anlatılıyor.
          İddianamenin İşçi Partisi'nin faaliyetleri ile ilgili bölümünde ise aramalarda "Kürdü, Türkü birlikte örgütlemek" adlı bir belgenin ele geçirildiği, bu belgede, "Birlikte örgütlenmek için politika ve önlemlerin" yer aldığı anlatıldı.



          "Saygılarımla" örgüt hitabı!


          Çeşitli dernek ve araştırma kuruluşlarının arşivinde 'ele geçirilen" strateji raporlarının "saygılarımla" hitabıyla sona ermesi de "örgüt hiyerarşisinin işareti" olarak değerlendirildi.
          İddianameye göre, "saygılarımla" ifadesi, bu raporların "bir üst makama sunulduğunu" kanıtlıyor!
          Ancak, bu "üst makamların" kimler ve hangi yapılar olduğuna açıklık getirilemiyor.




          Herkes "örgütünden" utanıyor...

          Şimdiye kadar görülmüş örgüt davalarının aksine, sanıklardan hiç birisi, örgütün varlığını ve kendilerine atfedilen görevleri kabul etmiyor. Örgütün varlığı sadece Tuncay Güney'in verdiği bilgiler ve "gizli tanıklardan" alınan ifadelerde iddia ediliyor.



          Sevgi ve şiddet bir arada...

          İddianamede, "Ergenekon Terör Örgütü" hakkında karanlık, acımasız ve kan dökmekten çekinmeyen bir yapının varlığı anlatılıyor.
          Gerektiğinde kendi üyelerini bile acımasızca ortadan kaldırabilecekleri belirtiliyor: Diğer yandan, "örgüt üyelerinin" tutuklanan arkadaşlarının aileleri ile ilgilendikleri, para temin etmeye çalıştıkları ve ziyaret ettikleri anlatılarak, bunlar da "örgütsel dayanışma" olarak değerlendiriliyor.



          Gazeteci: "Bana şantaj yapılmadı", İddianame: "Yapıldı"

          Vedat Yenerer'in evinde bulunduğu iddia edilen bir **** kasedinin gazeteci T.D'ye ait olduğu, T.D'nin bu kasetle ilgili olarak şantajla karşılayıp karşılaşmadığı sorusuna "Hayır" yanıtını verdiği belirtildikten sonra,
          "Buna rağmen, Vedat Yenerer'in kasetle ilgili yazısı şantaj niteliğinde görülmüştür" deniliyor.



          Ergun Babahan: “En azından emare var”


          Ergenekon iddianamesi açıklandıktan sonra televizyon kanalları özel yayına geçerek, iddianamenin ayrıntılarını değerlendirmeye başladılar.

          Çeşitli televizyon kanallarında yorum yapan uzman, hukukçu ve gazeteciler “tatmin olmadıklarını” ve iddialar mahkemede somut delillerle kanıtlanamazsa çok büyük bir mağduriyetin ortaya çıkacağını belirtirken;
          Başbakan Erdoğan’ın damadının üst düzey yönetici olduğu Çalık grubuna kamu bankalarından teminatsız kredi sağlanarak satın aldırılan Sabah gazetesinin
          genel yayın müdürü Ergun Babahan, NTV’de katıldığı programda diğer konukların ağırlıklı olarak “İddialar sağlam temellere dayanmıyor” değerlendirmesine karşılık, “En azından emareler var” diyebildi.



          alıntı .. Gazeteport.com

          Yorum

          • track__1
            Junior Member
            • 01-09-2008
            • 379

            #6
            Konu: ergenekonda son durum

            Ergenekon zanl?s? PKK ile s?k? Tuncay Özkan'ın yakın arkadaşlar'ndan Hüseyin Naz?lkul hakkında ilginç idialar ortaya at?ıldı.



            Ergenekon operasyonların?n sekizinci dalgasında yakın arkadaşı gazeteci Tuncay Özkan'la birlikte tutuklanan Dr. Hüseyin Nazl?kul'un, bölücü terör örgütü PKK'n?n Almanya örgütlenmesinde etkin olarak çalıştıgı ortaya çıktı.

            PKK yanlısı nasname.com adlı sitede yayınlanan terör örgütünün eski üst düzey yöneticilerinden şükrü gülmüş'ün yazısına göre, Nazlıkul ailesinin PKK ile ilişkisi bu kadarla sınırlı değil.

            Hüseyin Nazl?kul'un bir karde?i de PKK'da üst düzey yöneticilik yapm? Di?er bir karde?i ise Almanya'daki PKK yanl?s? Özgür Politika gazetesinde yönetici düzeyinde çal???yor. Nazl?kullar'la ilgili ilginç yaz? ?öyle devam ediyor:
            "Nazl?kul, Almanya'da PKK yanl?s? organizasyonlarda bulunan biri. PKK'n?n organize etti?i birçok faaliyette yer alan Nazl?kul, bir dönem yine örgütün d?? ili?kiler biriminde diplomasi faaliyetleri yürütmü Nazl?kul'un bir karde?i uzun y?llar PKK'da komutanl?k düzeyinde gerilla faaliyeti yürüten, Terzi Cemal'in yard?mc?s? Celal (K)'dir. Dr. Nazl?kul, Kanaltürk ve daha sonra Biz TV'de Özkan ve Ergenekon ili?kilerini yürütürken, karde?i Ahmet Nazl?kul ne i? yap?yor dersiniz? Karde? Nazl?kul da Almanya'da yay?nlanan Özgür Politika gazetesinde yönetici düzeyinde çal???yor! Kimin eli kimin cebinde bilemeyiz. Ku?ku yok ki karde?lerden biri PKK'l?, di?eri ise Ergenekoncu olabilir. Neden olmas?n!"

            Kaynak: Ahmet Dinç/Zaman

            Yorum

            • armonil
              Member
              • 05-06-2007
              • 758

              #7
              Konu: ergenekonda son durum

              Ergenekon yapılanması çok büyük bir bela ama şunu bağırarak söylüyorum.
              KİMSEYE BİR ŞEY OLMAZ.........

              Yorum

              İşlem Yapılıyor