İSRAİL

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • fikrimin_zikri
    Junior Member
    • 15-12-2008
    • 88

    #16
    Konu: İSRAİL

    Originally posted by aaron_1212 View Post
    evet o malum benzin istasyonu malesef hala ayakta
    nedenide duyarsız insanlarımız yüzünden ,onlar bir parça peynir gösteriyorlar bizimkiler hemen o promosyonlara kanıp bunları ayakta tutuyorlar...
    Yazık , 6 yıldır bunların hiçbir ürünlerini kullanmıyorum, ailemede kullandırtmıyorum
    kesinlikle köy ürünleri kullanıyoruz
    sebze canlı sebze meyve ağırlıklı
    hazır yiyeceklerde menşei belli olmadığından hiç birini kullanmıyoruz...
    herkes yerli malı gıda tüketirse hem yerli üreticiler güçlenir daha iyi hizmet verir hemde yabancılar ülkenden s..trolup giderler fakat bu uzun sürecektir

    Bilinç herşeydir, peynir hiçbirşey!!!
    Herhangi bir zirai tohumcuya yolunuz düşerse bir bakın bakalım tüm sebze, meyve, tahıl, baklıyat vs tohumları nereden gelmiş, kim üretmiş? Islah edilmiş tohumları İsrail dışında üreten başka ülke yok.

    Alem global olmuş, neyi nasıl boykot edeceksin?

    Bir de kişisel bir uyarı: Araştırın bakalım en çok kullanılan Yahudi erkek adlarını.

    Yorum

    • serdo
      Senior Member
      • 30-04-2006
      • 5368

      #17
      Konu: İSRAİL

      Şaron'un Ariel deterjanınıda unutmamak gerek

      Yorum

      • kýlýc_
        Junior Member
        • 16-07-2008
        • 32

        #18
        Konu: İSRAİL

        biz üretiyo muyuz ki boykot yapıcaz Allah aşkına? boykot yapınca o firmalara degil tam tersi o firmaların Türkiye'de bulunan fabrikalarında çalışan işçilerimize zarar vericez bence mevcut durumda

        Yorum

        • aaron_1212
          Senior Member
          • 03-11-2006
          • 4376

          #19
          Konu: İSRAİL

          Originally posted by kılıc_ View Post
          biz üretiyo muyuz ki boykot yapıcaz Allah aşkına? boykot yapınca o firmalara degil tam tersi o firmaların Türkiye'de bulunan fabrikalarında çalışan işçilerimize zarar vericez bence mevcut durumda
          O firmalarda çalışanlarda onlardandır
          Onlar kazanacağına köylüm kazansın, köylümü severim ayakta tutmak pahasına alırım köy sütü , hakiki balı pekmezi bunlar doğal ilaçtır
          Ben epeydir hiç grip olmuyorum, nezle bile olamıyorum
          Herkes yorgan yatak , ben enerjik dimdik ayakta

          Yorum

          • emin_070
            Senior Member
            • 03-07-2006
            • 3337

            #20
            Konu: İSRAİL

            Originally posted by aaron_1212 View Post
            Ben epeydir hiç grip olmuyorum, nezle bile olamıyorum......Herkes yorgan yatak , ben enerjik dimdik ayakta
            Allah sağlığını bozmasın hocam......

            Yorum

            • kýlýc_
              Junior Member
              • 16-07-2008
              • 32

              #21
              Konu: İSRAİL

              Originally posted by aaron_1212 View Post
              O firmalarda çalışanlarda onlardandır
              Onlar kazanacağına köylüm kazansın, köylümü severim ayakta tutmak pahasına alırım köy sütü , hakiki balı pekmezi bunlar doğal ilaçtır
              Ben epeydir hiç grip olmuyorum, nezle bile olamıyorum
              Herkes yorgan yatak , ben enerjik dimdik ayakta
              yapma allah askına, aç olsan insan nerde çalıştığına mı bakacak? kendi aç ailesi aç.. bu firmalar çok buyuk istihdam sağlıyor. coca colanın kaç tane fabrikası var, kaç bin kişi çalışıyor. biz henuz o kadar gelişmiş bir ulke değiliz, üretemiyoruz. köylümü ben de severim ama senin dedigin biraz zor be kardesim.

              Yorum

              • fatih143
                Junior Member
                • 10-03-2007
                • 337

                #22
                Konu: İSRAİL

                ellerine sağlık kardeş

                Yorum

                • emin_070
                  Senior Member
                  • 03-07-2006
                  • 3337

                  #23
                  Konu: İSRAİL

                  arkadaşlar tepkimizi bizim başımıza veya din kardeşlerimizin başına bir olay gelince değil sürekli bildirelim...

                  bu sebepten dolayı GÜNCEL

                  Yorum

                  • aaron_1212
                    Senior Member
                    • 03-11-2006
                    • 4376

                    #24
                    Konu: İSRAİL

                    Originally posted by fikrimin_zikri View Post
                    Herhangi bir zirai tohumcuya yolunuz düşerse bir bakın bakalım tüm sebze, meyve, tahıl, baklıyat vs tohumları nereden gelmiş, kim üretmiş? Islah edilmiş tohumları İsrail dışında üreten başka ülke yok.

                    Alem global olmuş, neyi nasıl boykot edeceksin?

                    Bir de kişisel bir uyarı: Araştırın bakalım en çok kullanılan Yahudi erkek adlarını.
                    Yeni gördüm yazını
                    Geçende bir kitap okumuştum
                    Terminatör toumlar
                    Sen İsrailin Şu anda A planını hazırlamaya koyulduğunu biliyormusun
                    Hani HZ. Yusuf bir kuyuya atılmıştı
                    Daha sonra mısıra kral oldu gördüğü 7 yıl Kıtlık 7 yıl bolluk rüyasının sonucunda
                    Yazıdan artık her ne sonuç çıkarsa diyenlere sözüm ,dünyanın gidişatı belli

                    ALINTIDIR...
                    Bu yazıyı iyice okuyun
                    ----------------------------------------------------------

                    İSRAİL'İN A PLANI - YUSUF KISSASI STRATEJİK AÇLIK

                    HAKAN YILMAZ ÇEBİ,nin yıllar önce 3. DÜNYA SAVAŞI İSRAİL STRATEJİLERİ KİTABI’NIN YANISIRA; www.netpano.com da 2006’da kaleme aldığı yazı; maalesef bugün anlaşılabildi!

                    NORVEÇ’TE KURULAN TOHUM DEPOSUNUN SIRRI, YUSUF KISSASI VE STRATEJİK AÇLIK!.......

                    · NETPANO.COM YAZARI HAKAN YILMAZ ÇEBİ, 2006 YILINDA İSRAİL'İN A PLANLARINI AÇIKLAMIŞ, NORVEÇ'TE KURULAN TOHUM DEPOSUNUN SIRRINI DAHA O GÜNLERDE DEŞİFRE ETMİŞTİ!.. OYSA 2008'DE ve 2009 larda İsrail ve hibrit tohum GTO’ların BUGÜNLERDE GAZETELERE YANSIYAN ASIL SIRRI NE?!

                    · BU DEPONUN SAHİPLERİ KURAN'DAKİ YUSUF KISSASINA KENDİ ŞEYTANİ BAKIŞ AÇILARIYLA NASIL BİR STRATEJİYLE DEÐERLENDİRİYORLAR ACABA..

                    · DÜNYA TOHUM BANKALARI KİMLER, NE NİYETLE KURUYORLAR?

                    · BU İŞTE DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜNÜN GÖREVİ NEDİR ŞİMDİYE KADAR NELER YAPTI..

                    VARAN 1

                    YUSUF KISSASI VE AÇLIK


                    İsrailoğlu gelen peygamberlerinden birisi de Yusuf Peygamber'dir. Yahudi toplum mimarları; KUR'AN'DA GEÇEN YUSUF SURESİ'NDE anlatılan rüyayı ve sonuçlarını, OLMASI GEREKEN RAHMANİ BİR BAKIŞ AÇISI VE ALGILAYIŞLA DEÐİL DE, HER ZAMAN YAPTIKLARI GİBİ ŞEYTANİ BİR BAKIŞ AÇISIYLA DEÐERLENDİRİP TATBİK YOLUNA GİDİYORLAR...

                    YUSUF ALEYHİSSELAMIN YORUMLADIÐI O RÜYADA, YEDİ BOLLUK VE YEDİ KITLIK YILI OLACAÐI SEMBOLLERLE GÖSTERİLMİŞ, HZ YUSUF DA BUNU MISIR HÜKÜMDARINA BİLDİRMİŞTİ! O'NUN UYARILARI HAKLI ÇIKMIŞ, TÜM ULUSLAR MISIR MELİKİNİN KAPISINDA ADETA DİLENCİ OLMUŞTU...

                    Onlar her ne kadar ilahi mesajları çarpıtsalarda stratejik değerlerini takdir edip kullanıyorlar. Bu kıssada onlardan biri. Bugünlerde İskandinav ülkelerinden Norveç'te dünyadaki tüm bitkilerin tohumlarının depolanacağı bir Tohum üssünden bahsediliyor . Bahane de dünya toptan bir felaketle karşılaşırsa yeryüzünde ekilecek ürün tohumu kalmayabilirmiş? .. Dünya tarihinin neresinde böyle bir olay yaşanmış hayret!..

                    Evelemeye gerek yok plan bu şekilde. Birileri uyanmış deme ki İnsanlığın geleceğin mimarları bu şekilde bir takım medyaya yansıyabilmiş.

                    Aslında bu plan yıllardır Dünya Ticaret Örgütü marifetiyle bir başka şekilde yürütülüyor. Örneğin, Uruguay toplantılarında imzalanan en tartışmalı anlaşmaların başında Ticari Zihinsel Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRİP) gelmektedir. Dikkat edilecek husus DTÖ'deki çifte standat uygulamasıdır. Çünkü Zihinsel mülkiyet haklarını korumakla "serbest" ticaretin bir ilgisi yoktur! Bu uygulama yapısal olarak ticareti kısıtlayıcıdır, çünkü bir ürünün üretilmesinde ve fiyatının belirlenmesinde tekel yaratmaktadır. Bu durum göstermektedir ki Uruguay GATT anlaşmaları "evrensel iyilik" için serbest ticarete adanmış değildir, aksine uluslararası şirketlerin kendi işlerine geleni seçmeleridir. Çevreciler ve işçi hakları savunucuları burada mantıksal olarak soruyorlar; ticaret şirketlerin hakları uğruna kısatlanabiliyorsa niye hiçbir zaman çevreyi veya işçi haklarını korumak için kısıtlanamıyor?

                    TRIP anlaşması tüm üye ülkelerin (134 ülke) kendi kanunlarını DTÖ'nün belirlediği küresel mülkiyet haklarını koruma kanunlarına uyumlu hale getirmelerini şart koşmaktadır.

                    ..TRIP anlaşmasına göre genetik olarak değiştirilmiş bitki ve hayvanların patenti alınabilir. Ayrıca, TRIP anlaşması "teknolojik buluş" tanımını düşük bir seviyede tuttuğu için, yerli halkların nesilden nesile uğraşarak zaman içinde geliştirdiği bitkilerin de patent hakları alınabilmektedir ve bu yüzdendir ki uluslararası şirketler dünyanın dört bir yanına uzmanlar yollayarak ticari olabilecek bu tür bitkilerin patent haklarını yerli halklardan "çalmak" peşindedirler.

                    YIL 2006 / HABER

                    İSRAİL'İN A PLANlarINI HABER VERİYORUZ...

                    TxOHUM DEPOSU KURULUYOR....

                    Norveç, Kutup bölgesi'nde dünyada bilinen tüm tahılların tohum örneklerinin saklanacağı bir depo inşa ediliyor. Grönland'ın doğusundaki Svalbard Adası'nda inşa edilen depoda dondurulacak tohumların, küresel bir felaket yaşanması durumunda, tahıl çeşitliliğini güvenceye alması umuluyor. Tohum bankası Norveç'e eit olsa da 100'ü aşkın ülke projeyi destekliyor ve buraya tohumlarını göndermeye hazırlanıyor.

                    Deponun temel atma törenine, Norveç'in yanı sıra, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve İzlanda başbakanları da katıldı.

                    Kuzey kutbuna yaklaşık bin kilometre mesafedeki Longyearbyen'deki deponun 2007 Eylül ayında faaliyete geçmesi planlanıyor.

                    (Dünya Gündemi İstihbarat Merkezi)


                    VARAN 2
                    BiOTEKNOLOJİ FİRMALARI
                    KİMLERİN TEKELİNDE?

                    Bunların yanı sıra insan veya hayvan hücre dizilişlerinin veya genlerinin de patenti alınabilmektedir. Kısaca, bu anlaşma ile çokuluslu şirketlerin ticari isim hakları, telif hakları ve patent hakları küresel koruma altına alınmış olmaktadır. Bütün ülkeler aynı tanımlamalara ve aynı koruma standartlarına bağlı kalmak zorunda olacaklardır. (gelişmikte olan ülkeler 2005 yılına kadar bir tolerans süresi verilmiştir.) Örneğin ABD 17 yıl olan patent hakkı süresini 20 yıla çıkartmak zorundadır ve bu ABD'li tüketicilerin milyarlarca dolar fazla ilaç parası ödemeleri anlamına geliyor.

                    Geneneksel olarak bir çok gelişmekte olan ülke, insanlarının temel gıda maddelerini ve ilaçları daha ucuza temin edebilmeleri için bunları ülke içindeki zihinsel mülkiyet hakları kanunları dışında tutmaktaydılar. Artık bu mümkün değil. Dolayısıyla hükümetlerin halkın temel gıda ihtiyaçlarına ve özellikle de ortaya çıkabilecek sağlık krizlerine müdahale kabiliyeti insafsız bir şekilde sekteye uğratılmış bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler 1999 İnsani Kalkınma Raporu bile TRIP kanunlarının uygulanmasıyla gelişmekte olan ülkelerin tohum ve ilaçları, insanlarına sağlamalarının çok daha pahalıya mal olacağını belirtmektedir. Bugün dünyadaki zihinsel mülkiyet haklarının yüzde 97'si endüstrileşmiş ülke şirketleri veya kişileri elinde bulunmaktadır. (Bu durumda TRIP anlaşmasının ve onu doğuran GATT'ın ve GATT'ın lokomotifliğini yaptığı küreselleşmenin "iyi niyetli" yani herkesin ortak çıkarına olduğu söylenebilir mi?) Gelişmekte olan ülkeler içerisinde bile verilen bu tür hakların yüzde 80'i esasında endüstrileşmiş ülke vatandaşları elindedir.

                    BESİN GÜVENLİÐİ TEHLİ***E ATILIYOR

                    Tohumların patent altına alınması, çiftçileri söz konusu tohumları kullandıklarında her yıl patent hakkı ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durum biyoteknoloji firmalarının gücünü tekelleştirmekte ve tohum stok kontrolünü çiftçilerin elinden alıp bu firmalara vermektedir. Gelişmekte olan ülkeler kendilerine tanına sürenin sonunda patent haklarını korumak zorunda kalacaklardır, dolayısıyla ya çiftçilerinden gerekli parayı toplayacaklar, yada kaçak ekilmiş ürünleri imha edeceklerdir, aksi taktirde ticaret ambargosu ile karşı karşıya kalınacaktır.

                    Sonuçta kartelleşme nedeniyle dünya besin fiyatlarının artması ihtimali doğmaktadır. (IMF'nin ülkemizde dayattığı tarım politikaları, çiftçiye yardımın şeklini değiştiriyor ve aila başı yardım gibi bir kavram getiriyor ve bu da çiftçilerin kayıt altına alınmasını gerektiriyor. Açıktır ki ülkemizde bu yolla kayıt altına alınan çiftçilere, 2005'ten sonra patent haklarını çok daha etkili bir şekilde uygulama olanağı bulacaklar.)

                    Biyoteknoloji firmaları patent haklarını korumanın bir yolunu da tohumları filiz vermeyen (terminatör tohum) ürünler yetiştirerek buldular. Fakat bunun da tehlikesi böyle ürünlerin geniş olarak kullanılması halinde polenleşme yoluyla bu özelliklerini diğer yerel bitkilere geçirebilecek olmaları. Bu yüzden bir çok gelişmekte olan ülke bu terminatör teknolojisine yasak getirdi. Örneğin Hindistan hem böyle ürünlerin ül***e girişini hem de bu teknolojinin kendi ülkelerinde geliştirilmesini tamamen yasakladı. Fakat muhtemelen gelecekte bu uygulama DTÖ'de dava edilecek.


                    VARAN 3

                    Biyolojik Varlıklar Çalınıyor

                    Bir şirket, yerli halkın yüzlerce hatta binlerce yıldır modifiye ektiği bir bitki türünün patentini kendi üstüne alabilir. Bunun için o bitkiyi genetik olarak modifiye ettiğini öne sürmesi yeterlidir, yaptığı modifikasyon bitkiyi anlamlı sayılabilecek bir şekilde değiştirmese bile.

                    Patent kontrolörleri yeterli tesise sahip olmadığı için şirketin iddiasına dayanarak patenti verir ve sonra iş sivil mahkemelere kalmıştır ki bu konuda mücadele etmek yerli halk için çok masraflıdır. Avustralya'nın Geleneksel Tohum Sınıflama kuruluşu şirketlerin doğal bitkiler için yaptığı 150 patent başvurusunu ortaya çıkartmıştır.

                    Pirinç dahi ipotek altına alındı

                    Örneğin 1997'de Teksas'da yerleşik, "Rice Tec" isimli ABD'li bir firma Hindistan'ın geleneksel "Basmati" pirincini çok az değşitirerek patent altına aldı. Firmanın kendisi de Hindistan ve Pakistan'ın Basmati pirincini değiştirerek patent altına aldı. Firmanın kendisi e Hindistan ve Pakistan'ın Basmati pirincini nesillerdir yetiştirmekte olduğunu kabul etmektedir. Hindistan'ın yerel bir bitkisine Amerikan patenti verilmesi (yine bir Amerikan firmasına) Yeni Delhi de büyük protestolara yol açtı ünkü bu ürün Hindistan için çok önemli bir ihraç kaynağıydı. Her yıl yarım milyon ton Basmati pirinci Avrupa'ya, Amerika'ya ve Ortadoğu'ya Hindistan tarafından ihraç edilmektedir. Hindistan'ın sivil toplum örgütleri ülkelerindeki ABD konsolosluğuna protestolarını şöyle bildirdiler. "Gerek şu ki, ABD korsanlık yaparak Hindistan'ın ve diğer gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerinin, şifacılarının, kabile insanlarının balıkçılarının zihinsel mülkiyet haklarını ellerinden almaktadır." TRIP anlaşmasına göre Hindistan bu Amerikan şirketinin patent haklarını hintli çiftçilere uygulamak zorundadır.





                    VARAN 4

                    YEREL ÜRÜNLER BİLE ELDEN ÇIKIYOR.

                    Diğer bir örnek de Hindistan'ın yerel bitki olan Neem ağacıdır. Hintliler yüzyıllardır bu bitkiyi ecza deposu olarak kullanmaktayken, 1970'de bir Amerikalı ithalatçının bu bitkinin zengin ecza özelliklerini görmesinden sonra, ABD ve Japonya'nın çokuluslu şirketleri bu bitkiden türetilen ilaçları için bir çok patent başvurusu yapmış ve haklar almışlardır. ABD'li W.R. Grace şirketi Hindistan'da kurduğu tesislerde kendi patent hakları ile üretime başlamış bulunmaktadır. Patent hakkına dayanak olarak bitkiden öz alma işlemini modernize ettiğini ve bunun özgün bir buluş olduğunu öne sürmüştür. Bu durumda Grace'in sözde "buluş"unun yerel halkın geleneksel bilgisine dayanması ve bu halkaların yüzyıllardır karmaşık yöntemlerle bu bitkiden ilaçlar ve haşere öldürücüleri üretiyor olmaları hiç önem taşımamaktadır.

                    ...Birkaç yıl önce, ülser hastalığına iyi gelen Tayland'ın yerel bitkisi "Plao Noi" bir Japon çokuluslu şirket tarafından patent altına alındı böylece Taylantlılar bu bitkiyi pazarlama haklarının tümünü kaybetmiş oldular. Bu ve benzeri olaylar yüzünden Tayland hükümeti geleneksel ilaçları koruma altına alan bir düzenleme getirdi ve Taylandlı şifacıların geleneksel ilaçlarını kayıt altına almaya başladı. ABD'nin bu önleme olan tehdili gecikmedi ve Tayland hükümetine yazılan resmi bir mektupta: "Waşington inanmaktadır ki böyle bir kayıt sisteminin TRIP anlaşmasını ihlali ihtimali vardır ve ayrıca bu alanlarda yapılacak tıbbi araştırmaları caydırıcıdır" dendi.



                    BÜYÜK İSRAİL KRALLIÐININ KURAN

                    PARA BABALARI

                    Dünya insanlarını goyim kendilerini Efendi gören bu kabbalistik düşünürler, güç ve mevki hırsının çok daha ilerisinde kendi Tanrılarının sözde ilahi emrini yerine getirmek için nesiller boyu gizli çalışan bir grubun içerisinden çıkmıştır. Bu grubu, tarih boyunca karmakarışık olmuş sözde ırkları değil, 'tanrı tarafından seçilmiş', 'üstün', 'vazifelendirilmiş', olduklarına dair kendi doğmatik şeytansı inançları temsil etmektedir. Gerçi belirgin olarak hiçbir ırktan söz edilemez, fakat eğer edilebilseydi bu hiç kuşkusuz sadece Hazar Türkleri olabilirdi.

                    Bu grubun neredeyse yüzde 90'ını oluşturan ve bugün hakimiyeti elinde tutan kesimin (Eşkenazilerin) temelinde 650 yılından 1016 yılına kadar büyük bir imparatorluk olan Hazar Türkleri yatmaktadır... Şimdi hayali ırk konusunu bırakıp zihniyete gelelim; Efendiler'in içinden çıktığı grup daha ilk zamanlardan itibaren ticari hayata, kısaca paraya hakim olma gereğini vazgeçilmez şart olarak kavramış ve kendi inandıkları kutsal kitaplarında vaaz etmişlerdir. Böylece milletleri 'soymayı', onların' sütlerini emmeyi', milletlere borç vermeyi, ama kendilerinin asla almamaları gerektiğini, yüzlerce kez ilahi öğreti olarak inanırlarının hafızalarına nakşetmişlerdir.



                    SON İKİ YÜZYILA BAKTIÐIMIZDA İLK GÖZE ÇARPAN İSİM ROTHSCHİLD AİLESİDİR (EŞKENAZİ)..." , DİÐER EFENDİLER; ROCKEFELLER, MORGAN, WARBURG, ALDRİCH, ASTOR, BUNDY, COLLİNS, DUPONT, Lİ, ONASİS, KRUPP, REYNOLDS...

                    Uluslararası Efendilerin'in gerçek kimliği bilinmediğinden ya da çok az kişi tarafından bilindiğinden, sömürücü, köleleştirici güç olarak karşımızda A.B.D. görülmektedir. Oysa Efendiler (!), A.B.D.'ye de hakimdirler. A.B.D.'de adeta iki hükümet var gibidir. Görüneni, Washington merkezli olanıdır. Görünmeyen ama asıl A.B.D.'yi yöneten ise New York başkentli olan Efendiler'in görünmez hükümetidir. Görünen A.B.D., yoksulu, işsizi, evsizi, uyuşturucu bağımlısı, düşük okuma oranı ve borçlarıyla, diğer ülkeler gibidir. A.B.D.'nin kendine ait resmi bir Merkez Bankası bile yoktur. "Federal Rezerv" adıyla, birkaç Efendi bankerin oluşturduğu özel bir kuruluş, Amerika ekonomisine hakim olup, Merkez Bankası gibi para piyasalarına yön vermekte, istediği zaman 'enflasyon' ya da 'deflasyon' yaratabilmektedir. Dış ilişkilerde hükümetten daha da etkilidir. Amerikalıların altınlarına karşılık olarak verilen, "para" olmayan sadece ödeme sözü olan (sonradan o da kaldırılan) "Federal Rezerv Alındısı = Federal Rezerv Note)" bugün hala dolarların üzerinde bulunmaktadır ve bu kağıtlar, sahiplerinin hiçbir merciden hiçbir şey talep edemeyecekleri hayali paralardır. Birkaç Efendi bankerin bir araya gelerek kurduğu özel banka olan Federal Rezerv, Kongreden geçirilen bir kanunla A.B.D.'nin parasını basma yetkisine sahiptir. Bu ayrıcalık, A.B.D.'ni, diğer devletler içinde en borçlu ülke durumuna getirmiştir. Şu anki borcu 7 trilyon dolar civarındadır. Paranın sahibi olan Efendiler'in ekonomide ve , siyasette ipleri elinde bulundurabilmesinin en önemli aracı Federal Rezerv olduğu gibi, tüm bunları yaparken gizli kalabilmesinin en önemli aracı da, zenginliğini hem halktan hem de vergi memurlarından sakladığı Vakıflarıdır'

                    4 Haziran 1963'te Başkan Kennedy, Hazine Bakanlığı'na, gümüş karşılığında para basma yetkisi tanımış ve üzerinde "United Dolar Note" yazılı, 4 trilyon dolara yakın A.B.D. doları piyasaya sürülmüştür. Fakat 22 Kasım 1963'te Kennedy öldürülmüş ve bastırılan dolarlar da piyasadan çekilmiştir. Böylece, gelecek yeni başkanlara gereken uyarı da yapılmıştır.

                    Kendini Tanrının oğlu kabul eden Efendiler, kutsal saydıkları kitapları Tevrat / Kitabı Mukaddes'ten ilham alarak; dünyayı köleleştirerek, tek amacı olan Tek Dünya Devleti'ni kurma projesini adeta Bir Dolar'ın üzerine simgelerle şifrelemiştir. (Bunlar aynı zamanda masonik simgelerdir) Çeşitli belgelerden Bir Doları incelersek şunları görürüz: Doların ön yüzünde, en tepede Federal Rezerv Note yazmaktadır. Federal Rezerv'in Senedi anlamındadır. Yani, Altın ve gümüş olarak karşılığı olmayan "sanal kağıt" demektir. Bir Doların arka yüzünde ortadaki In God We Trust yazısı, güvendikleri tanrılarının para olduğunu göstermektedir. Solda görülen dairenin zemininde, amaçlarını anlatan dünya haritası vardır. Dairenin içinde, Yakup'un yani İsrail'in 12 oğlunu (İsrail oğulları, 12 Sıpt'ı) temsil eden 12 katlı piramit vardır.

                    Piramidin tepesindeki ışıklı üçgenin içindeki "Her şeyi gören göz"le (yani Yehova/Yahve) birlikte 13 etmektedir.

                    Bu 12 oğul (Sıpt) ve babaları Yakup'u temsil eder. 13 Kabalistik ebcet hesabına göre de sevginin birliği, İsrail'in Birliği demektir. Fakat daha Tek Dünya Devletlerini kuramadıkları için piramit bütün değildir. 12 katlı piramit ile göz kısmının arası şimdilik açıktır. Aşağıya doğru genişleyen piramit, yukarıdaki seçilmiş Elit azınlığın, alttaki sürü çoğunluğu idare ettiğinin ifadesidir. Her şeyi gören gözün üstündeki yazı: ANNUİT COEPTİS yani "Başlanmışın Tamamlanması" demektir. Bu şifre ile de Tevrat'ta başlanan işin tamamlanması anlatılmaktadır. Bu da üç semavi dinin babası saydıkları "İbrahim ve zürriyetine" sözde dünyayı miras olarak vermesi hikayesidir. Efendilerin bu hedefini zaten anayasaları gibi olan "Siyonist liderlerin Protokolleri" adlı kitabında, diğer yapmak istedikleriyle birlikte açıklamaktadır. Bu kitabın 98. sayfasında, bu tamamlanma şöyle anlatılır.

                    "Siyon yılanı dünyayı çevreleyerek yutmuştur. Yılanın başı ulusların kalplerine girecek ve onları çürütüp yok edecektir. Siyon' dan yani Kudüs'ten harekete başlayan yılan, zaferle zincirini tamamlayacak, sonra yine oraya dönecektir. Başladığı yere dönmeden önceki son hedef de İstanbul'dur..."4 Piramidin altında NOVİS ORDO SECLORUM yazar. Anlamı, Çağların Yeni Düzeni yani Yeni Dünya Düzeni yani Tek Dünya Devleti demektir. Bugün dünyada uygulanan düzen, yüzyıl önce doların üstüne şifrelenmiştir. Piramidin en altındaki rakamlar (MDCCLXXVI) 1776 tarihini gösterir. Bu tarih "İlluminati"nin kuruluş tarihidir. İlluminati "Aydınlanmışlar" anlamındadır ve Efendiler denilen süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. (1772 yılında Vilhelm-Bader Kongresinde masonlar İlluminatlarla birleştiklerinden, bu tarih masonlar için de önemlidir)5 Bir doların sağ tarafındaki daire içinde üst kısımda, simetrik olarak birbirine geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan 6 köşeli Davut Yıldızı vardır (Süleyman mührü diyenler de vardır).

                    Bu yıldızın içindeki 13 yıldız, 12 oğul ve babaları Yakup'u yani İsrail'i simgeler. (Hıristiyanlar da bunu kendilerine yontup, İsa ve 12 havarisi demektedirler). Tevrat'tan biliniyor ki, Yakup (haşa) Allah'la güreşmiş ve yenişememeleri üzerine adı İsrail olarak değiştirilmiştir. İsrail kelimesinin gizli anlamı: Allah'ın yenemediği demektir.

                    Yahudi tasavvufuna yani Kabalasına göre, israil'in allahı Yakup'tur. İsa'nın "Göklerdeki baba ile ben birim" demesi, öldürülmesine neden olmuştur. İsa'nın bu iddiası, Yahudilerce, Yakup'u tahtan indirme olarak algılanmıştır. Davut Yıldızının altındaki kartalın sol elindeki dalda aynı 13'lü simge görülmektedir. Kartalın ağzındaki E PLURIBUS UNUM yazısı da "Birçokları arasında bir tane" demektir ki, Tevrat'ta kullanılan "Seçilmişlik, allahoğlu" ayrıcalığının simgelenmesidir. Kartalın gövdesindeki 7 di*** çizgi, "kutsal şamdanı" (7 kiliseyi: Efes, İzmir, Bergama, Tiyatira, Sardes ve Leodikya)simgeler. Bilindiği gibi Elit'in kendisine mal ettiği diğer ayrıcalıklar, kendilerinin "Tanrıoğlu, üstün ve görevlendirilmiş" olduklarını sanmalarıdır.

                    VARAN 5

                    İSRAİL HAHAMLARININ KULLANDIÐI

                    DÜNYANIN ŞER ÜÇGENİ .

                    Uluslar arası stratejide dünya hâkimiyeti için belirlenen sahalar vardır. Bu sahalar jeostratejik olarak ele alındığında kendileriyle ilgili kullanılan terim Kalp sahaları oldukları şeklindedir. Türkiye'de uluslar arası stratejisiler tarafından kalp sahası olarak gösterilen ülkeler için olup en başta yer almaktadır.

                    Özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Avrasya ve bu coğrafyadaki enerji kaynakları akıl almayacak kadar değer kazandı. Yani bir bakıma 21. Yüzyıl hâkimiyeti Avrasya hâkimiyeti üzerine kurulu. Bunu çok iyi bilen 21. Asır emperyalistleri başta Çeçenistan olmak üzere bir çok bölgede güçlerini mazlum haklar üzerinden gösteriyorlar. Bu arada ABD her geçen Türkiye'nin etrafında üsler kurarak adeta Türkiye'yi abluka altına almaya çalışıyor. Bu arada başta Gürcistan olmak üzere bur çok devletin iktidarları değiştirilerek yerine İsrail ve ABD ittifakının programını uygulayan yönetimler iş başına getirilmektedir.

                    Dünya'nın bu fiziki stratejik sahalarının dışında bir de metafizik istihbarata dayalı sahaları var. Bir çok ülkenin parapsikolojik savaş timleri bu bölgelerde çeşitli aksiyonlarda bulunuyorlar. Bu parapsikolojiye dayalı istihbarat birimleri özellikle Gürcistan-Tiflis, İran-İsfahan ve mısır-Kahire üçgeninde pek etkililer. Çelik adam lakaplı Stalin'in Tiflis'li olduğu unutulmamalıdır. Bu adam Gürcü Yahudisi olup bulunduğu bölgede metafizik istihbaraıt kullanan çok ciddi medyumlar çıkmıştır. Bunlardan biri de bir dönem Türkiye'ye gelen ve bu tarz çalışmalardan sonra ABD'ye giderek orada bir Enstitü kuran Gudjiev'dir. Bu adamın Türkiye'de ders verdiği ünlü simalardan biri de Dr. Rıza Nur, Refet Kayserilioğlu ve Bedri Ruhselman.

                    İran'daki İsfahan Yahudileri Kabala büyüsünü çok ciddi olarak kullanıp liderledi dahi tesir altına alabiliyorlar. Bu Yahudilerin çoğundan İran halkının haberi dahi yok. Tıpkı içimizdeki dönmelerden Türk halkının pek çoğunun haberi olmadığı gibi… Bugün İsfahan'da nükleer çalışmalarının bir kısmını sürdüren İran, İsrail'e karşı yürütülen nükleer çalışmalarını farklı ülkelere karşı yönlendirirse kimse şaşırmasın. Bizzat bu konuyu görüşmek Ankara'ya gittiğimde danıştığım nükleer Enerji Uzmanı Azeri bir Profesörde bu çalışmanın zamanla Türkiye'ye karşı bir tehdit olabileceğine değinmişti. Oysa bendeki veriler metafizik verilerdi. Ancak hocanın söyledikleri fizik veriler. Metafizik bilgilerle fizik verilerin birbirini tamamlamasına oldukça şaşırmıştım.

                    Mısır'ın Kahire bölgesinin önemi tarihten bu yana aşikar. Yunan medeniyetini kontrol alıtna alan kabalist felsefeciler burada da İskenderiye okulları kurarak Ortadoğu halklarına yıllarca tesir ettiler. Hatta bu okullar zamanla işlevini yitirmedi benzer tekkelerle İslam tasavvufunun içersine yetiştirdikleri adamlarını sokarak, Cebriye, Hululiyle, Huriye gibi sapkın sözde tasavvuf cereyanları oluşturdular.

                    Bu konuda çalışmalarıyla tanınan ve aynı zamanda Moskova'da KGB bürolarında Para psikolojik araştırmalar yapmasının yanında "Alman Gizli Operasyonları", "Gizli Dosyalar" gibi eserlere imza atan Araştırmacı-Yazar E. Tekin Ortaasya'da araştırmaları sırasında ismini saydığımız ülke ve şehirleri Kudüs merkezli olmak üzere Orta Asya terimi olarak adlandırıyor. Bir nevi "Bermuda Şeytan Üçgeni" gibi Ortadoğu ve Avrasya'nın zihin kontrol üçgeni. Yazar karşılıklı görüşmelerimizde ise bu "Şer Metafizik Üçgene" karşı Müspet Üçgen'le cevap verildiğini şahsıma iletmişti. "İstanbul-Buhara-Mekke" şehirleri üzerinden süren ibir kısım insan trafiğinin bu kontra eylemleri gerçekleştirdiğini söyledi. Hatta özel cetvellerle harita üzerinde Siyon Yıldızı oluşturacak şekilde bir şekil ortaya çıkaran Tekin gene ince hesaplamalarla bu şeklin tam ortasının BAÐDAT olduğunu bize göstererek iyice şaşırmamıza vesile oldu. Çünkü Muharref Tevrat ve birer gizli yorumu olan Talmud ve Tora'da bu bölgenin vurulmasıyla Armegedon'u başlatmaları Siyonistlere telkin ediliyordu…

                    Sanıyorum bu bilgileri aktarmam birilerini tatmin etmeyecektir. Ancak bizler daha yeni yeni Zihin Kontrol Operasyonlarını yaparken ABD'deki Üniversite Laboratuarları insan ışınlaması üzerine çalışıyor. Maddeyi çok uzak mesafe olmasa dahi adeta zamanda sıçratır gibi mekan değiştirecek aşamaya getirdiler. Üstelik Süleyman kıssalarını okuyarak büyüyen Yahudiler, Kuran'da bahsi geçtiği gibi Hz. Süleyman'ın Uçan kalesi'nin bir aylık mesafeyi bir günde aldığını pek iyi biliyorlar.

                    Zaten onlar bu peygamberler bahşedilen güçlerin peşindeler? Ancak tek farkla onlar peyfamberlerin bu güçlerinin Allah'tan vasıtasız dahi olacağına inanmayıp, onlara verilen"YÜZÜK (HZ. SÜLEYMAN), ASA (HZ. MUSA), KILIÇ (HZ.DAVUT)" gibi eşyalarda kerameti arıyorlar…
                    İSRAİL METAFİZİK İSTİHBARAT

                    KUVVETLERİ NASIL YETİŞTİRİLİR...

                    Kabollo denen faili meçhuller cinayet teşkilatı İsrail Kohenleri tarafından binlerce sene evvel teşekkül ettirilmiştir.

                    Şimdi bu teşkilatın nasıl istihbaratçı yetiştirdiğini okuyacaksınız...

                    Kabollo teşkilatına girecek şahıs daha annesinin karnında tespit edilir, yıldızlarla, cifir hesabıyla çocuğun doğacağı gün ve saat onlar için çok önemlidir. Onların hesaplarına göre bu sırlı hesaplamalar vaktinde gelen çocuklar kendileri için adeta Yehova'nın özel menüsüdür.

                    Neticede bu mayyen vakitte çocuk doğar, Kaballo hahamlarının itinasıyla büyütülür. Yiyeceğine ve sıhhatine son derece dikkat edilir, hususi surette hazırlanmış iksirler, vitaminli gıdalar ve bilhassa hususi nefis yemeklerle beslenir. Altı yaşının "ŞABAT"ına geldiği zaman son zamanlarda mükemmel bir şekilde modernleştirilmiş ve sistemleri asrımıza uyan "KABALLO JUGENT" yani "KABAL GENÇLİK TEŞKİLATI" na sokulur. Yedi sene boynunca burada aldığı eğitimle gidişatı ve hareketleri kontrol edilir.

                    Eğer gencin "kana doğru bir temayül ve istidadı" varsa, kendisine "suikast" işleri taalluk eden vazifeler verilir. Çocuk müzikten, makineden, ilimden, siyasetten, iktisattan hoşlanır neticede neye meyl ederse derhal o yeteneğine göre özel olarak yetiştirilir. Fakat bunca programa rağmen işe yaramayacağı tesbit edilen gençlerin ne yapıldığı tamamen meçhuldür. Ancak bu kadar ihtimamdan sonra her halde öldürülmezler Bu gibilerin bazen "yem" olarak bazen de "muhbirlik" gibi vasat işlerde zaman zaman faydalanıldığı biliniyor…


                    VARAN 6

                    Dünya Hakimiyeti'nin Logosu

                    Nasıl Tasarlandı?

                    Moson localarının bir çoğunda pergel gönye logosunun tam ortasında yer alan "G" harfi sanırım dikkatinizi çekmiştir. Niye "A "değil "B" değil de "G." "KRİPTOGRAM" açık ifadeyle Şeytanın şifresi ki Gram; Talmud ve Tora yazıcıları için "çok güçlü ve özel bir şeytanın" adıdır." Diğer bir ifadeyle üstatlarıdır.

                    Hatırlarsanız İsrail mart Ayında tam İRAN'a vurmaya hazırlandığı sırda bu alarma yani "G" alarmına geçtiğini birimlerine duyurndu. "G" Alarmı İsrail'in Hakimiyet alarmıdır.

                    Muhtemel bir saldırı için hazırlık emri, İSRAEL Savunma Bakanlığı aracılığı ile Genel Kurmay Başkanlığına o dönemde iletildi. Özel Kuvvetler Komutanlığı içerisindeki kaynaklar bir saldırı hazırlığı için –en yüksek düzey olan- "G" hazırlık düzeyine geçilmesi emrinin kendilerine ulaştığını doğruladılar.

                    Biliyorsunuz tüm bu gelişmeler üzerine Türkiye'den de Hava Kuvvetleri Komutanı Faruk Cömert, İsrail'e yaptığı gizli ve özel bir ziyaret gerçekleştirdi. 3 GÜN SÜREN BU ANLAMLI ZİYARET'te (!) neler konuşulduğunu henüz öğrenemedik. Şayanı dikkattir, ayrıca daha önce Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun da 28 Şubat öncesi İsrail'e yaptığı özel ve gizli ziyareti de hatırladığımda; zaman içinde bu işin "uluslar arası bir ritüel"e dönüşeceği endişesi veriyor bana.

                    Merkezi ABD'de bulunan Araştırma Kuruluşu Stratford'a göre İsrail, İran'a karşı Askeri harekata karar verirse, hava koridoru üç seçeneği bulunuyor:

                    1- Irak hava sahası kullanmak. (İslam dünyasından gelecek tepki ve bu Sahanın güvensizliği; gerilla operasyonlarına açık olması bu seçeneği azaltıyor.)

                    2- Suudi Arabistan Hava Sahası. (Bu aralar Laden çizgisinde olduğu sık sık ima edilen Suudiler'in bu teklifi ret edeceği biliniyor)

                    3- En akılcı seçenek bu. Tezkere'de olmadı, ama bu defa olsun mu dedirtilecek. Kudüs Zirvesinin üçüncü aya ı İstanbul'daki biraderler sayesinde Türkiye'nin hava sahası kullanılabilir mi?

                    Bu üçüncü plan için Cumhuriyet tarihi boyunca masada kaybetmeye alıştırılmış "Olta'daki Balık Türkiye"nin önüne bir yem attılar. O yem de ne biliyor musunuz "İran'da yaşayan 35 MİLYON TÜRK'ÜN kendi bağımsız devletlerini kuracağı" propagandası. Pek yakında İran hoşnutsuzluğu ve oranın zindanlarında yaşamış Türkler'in hatırat tarzı çalışmalarında bir patlama olursa sakın ha sakın içselleşip bu dramının içine çekilmeyin…

                    ŞEYTAN YILDIZI VE "G" NİN ANLAMI!..

                    Kabbalistik büyüde Şeytan'ın (Lucifer) ışık kaynağı olarak inanılır. Bu nedenle tüm kaynaklarda "Güneş'in doğudan doğması sebebiyle doğu'da yer aldığı belirtilir. Masonik ritüellerde, Şeytan Yıldızı olarak adlandırılan "ışık saçan pentagram"ın içine doğuda yer aldığına inanılan Evren'in Ulu mimarı'nın (Şeytan'ın) simgesi "G" harfi yerleştirilir. Locaların doğuya doğru inşa edilmesinin sebebi de, ışık kaynağı olarak Şeytan'ın (G) doğuda yer almasıdır.

                    Dilerseniz; Mason dergisinin konuyla ilgili olarak yer alan diğer ifadelere biraz daha göz atalım:

                    "5 kollu yıldız, yani ışık saçan yıldıza "pentagrama" dikkat edelim. İçinde doğuda yer alan Evren'in Ulu mimarı'nın remzi olan "G" harfi ile. Bu yıldız yükselen insanımızın sembolüdür. (Mason Dergisi, sayı 37-38,sf.41)

                    "5 köşeli yıldızın ortasındaki "G" harfi masonluğun en gizili ve en önemli sembollerinden biridir. "G" harfi İbranice'deki "Yod" harfinin karşılığıdır." (Dariel ligou, Le Dictionnaire la Franc-maçonerei, sf.57)

                    İbranice'de YOD harfi Yehova'nın baş harfidir ve Şeytan'ı remzeder, Yunan alfebesindeki "GAMA" harfidir. Bu şekilde "G harfi, aynı zamanda Gama'yı da temsil eder".

                    "Gama harfi gönyedir ve Şeytan'ın bayrağını yani hakimiyetini temsil eder" (la Symboligue Maçonnigue, sf.56)

                    YIL 2008....

                    GAZETELERE YANSIYAN HABER.....

                    Norveç Buzullarda Tohum Deposu Kuruyor

                    Norveç, Kutup Bölgesi'nde dünyada bilinen tüm tahılların tohum örneklerinin saklanacağı bir depo inşa ediyor.

                    Grönland'ın doğusundaki Svalbard Adası'nda inşa Edilen depoda dondurulacak tohumların, küresel bir felaket yaşanması durumunda, tahıl çeşitliliğini güvenceye alması umuluyor.

                    Tohum bankası, Norveç'e ait olsa da 100'ü aşkın ülke projeyi destekliyor ve buraya tohumlarını göndermeye hazırlanıyor.

                    Deponun temel atma törenine, Norveç'in yanı sıra, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve İzlanda'nın başbakanları da katıldı.

                    Kuzey Kutbu'na yaklaşık bin kilometre mesafedeki Longyearbyen'deki deponun 2007 Eylül ayında faaliyete geçmesi planlanıyor.

                    ÜÇ MİLYON TOHUM SAKLANACAK

                    Dünyanın diğer noktalarında da son yıllarda 1.400'e yakın tohum bankası kuruldu.

                    Bunların pek çoğu ülkedeki ürünlerin devamlılığının sağlanmasına yönelik, ulusal ölçekli projeler.

                    Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg ise, kendi projelerinin hem ticari bir yönü bulunmadığını hem de benzerlerinin en büyük ve güvenlisi olduğunu vurguluyor.

                    Buzulların içine inşa edilen beton tesis, çelik hava geçirmez kapıların gerisinde tohumları eksi 18 derecede saklayacak.

                    Bu koşullarda tohumların yüzlerce yıl bozulmadan kalabileceği belirtiliyor. Norveçli yetkililer, güvenlik önlemleri veya soğutma sistemleri devre dışı kalsa bile, buzla kaplı dağın derinliklerindeki örneklerin bozulmayacağına güveniyorlar.

                    Bu koşullarda, tarım ürünlerinin salgın, nükleer savaş, doğa felaketleri veya iklim değişimi gibi bir durum sonrasında bile devamlılığının sağlanabileceği belirtiliyor.

                    Tohum bankasının işletmesinde 2004 yılında kurulan Küresel Tahıl Çeşitliliği Fonu da rol alacak.

                    Fon, kalkınmakta olan ülkelerin tohumlarını hazırlayıp Svalbard'e göndermesine katkıda bulunacak.

                    Her ülkenin tohumları aynı banka kasalarında olduğu gibi, kendisine ait bir kasada ve ülkenin mülkiyetinde tutulacak.

                    Tam olarak faaliyete geçtiğinde Svalbard'daki tesiste üç milyon tohum çeşidi bulunacağı tahmin ediliyor.

                    ADI GEÇEN DEPONUN RESMİ WEB SAYFASI İÇİN TIKLAYIN

                    I permafrosten, 1300 kilometer nord for polarsirkelen, ligger verdens største sikkerhetslager for frø. Det ble åpnet av den norske regjering i februar 2008. Hit sendes kasser med frø fra hele kloden, for trygg og sikker langtidslagring i kalde og tørre...








                    KAYNAKÇA: İSRAİL’İN A PLANI (NOKTA YAINEVİ)

                    TEK DÜNYA DEVLETİ (KUM SAATİ YAYINLARI)

                    3. DÜNYA SAVAŞI İSRAİL STRATEJİLER- HA-MOSSAD İLAVELİ (KARAKUTU YAYINEVİ)

                    HAKAN YILMAZ ÇEBİ



                    This is a default index page for a new domain.


                    Nereye gidiyoruz yazı serisi nlaleli@mynet.com

                    Bundan bir müddet önce “Tohumculuk yok edildi” başlığında bir yazı yazmıştım. Bu yazımı devletin tohumculuk kuruluşlarının birinde çalışan ve yurt dışında çalışmalarının tecrübesine de sahip bir memur arkadaşın tebrik ve teşekkürleri yanı sıra şimdi de (4.Mayıs.2009) Internet’ten gelen şok eden bir haber üzerine olayın üzerinde birkaç yazı daha yazmam gerektiğine inandım.

                    Meğer yok edilen sadece tohumculuğumuz değilmiş, bir millet olarak topyekun yok edilmekle karşı karşıya bulunuyormuşuz (!)

                    Tohumculuk konusunda AKP iktidarı döneminde TBMM’den çıkan yasalar; “8.Ocak 2004 - 5042 sayılı kanun ve 31.Ekim.2006 tarihli 5553 sayılı Tohumculuk Kanunudur” Bu kanunların uygulamada getirecekleri sıkıntı ve badireleri söz konusu “Tohumculuk yok edildi” başlıklı yazımda bulabilirsiniz.

                    O yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye'de tohum ıslahı yapan şirketlerin yaklaşık yüzde 90'ı uluslararası şirketler olup bunlar; Dünya tohumculuğunu elinde bulunduran 6 büyük tekeldir ve Novartis, Monsanto, Cargill, Dupont, ADN ve Bayer isimli şirketleridir. Bu firmaların Türkiye'deki tohumculuk firmalarıyla hisse bazında ya da bayilik yoluyla kurdukları ortaklıkları bulunmaktadır, demiştim.

                    AMERİKALI GAZETECİNİN İDDİALARI

                    Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl’ın istenmeyen ırkları kısırlaştırma planına ait ürpertici iddiaları(!) aşağıda bulacaksınız. Buna göre F. William Engdahl, tarım sektörünü elinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin planlarına göre insanlık için bir kıyamet yaratacağını söylemektedir.

                    Son derece ürkütücü bu iddialara göre; “Norveç'teki küresel tohum deposuyla amaçlanan arî üstün ırk yaratmak mı yoksa istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak mı?” sorusuna cevap aranırken "Kıyamet tohum deposu" olarak da bilinen Svalbard hariç, önce dünyadaki diğer tohum depolarını bekleyen akıbeti, "kıyameti kim koparacak” sorusuyla karşılaşılmıştır” demiştir.

                    Özetle yapılamak istenen; GDO tohumlarını, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak, tarlalardaki orijinal tohumların kökünü kazıyan şirketler, şimdi dünya üzerindeki tüm orijinal tohumları olası bir kıyamet günü için kutuplarda buzdan bir adaya saklamak istemektedirler.

                    “Yeni Aktüel Dergisini 29.Kasım-5.Aralık.2007 tarihli 125. sayısında "Kıyamet Kapısı" başlığıyla kapak konusu olarak işlenince konu resmi zevata (bürokrasiye) ulaşmıştır ama kamu oyunun bundan henüz yeteri kadar bilgisi yoktur diye ben de köşemde konuyu işlemeye karar verdim.

                    Bu konu için önce iyi niyetli yaklaşımlar sergileniyor ve; Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini bir araya getirmeyi hedefleyen ambarın amacı, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak olarak belirtiliyor.

                    Ancak aynı gazeteci bu iyi niyetin arkasındaki korkunç amacın da bulunduğunu açıklıyor ve bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri olduğunu söylüyordu. Gazeteciye göre “GDO devlerinin bizim bilmediğimiz bir şeyler bildiklerini düşünüyordu.

                    Spitsbergen'in buzlaşmış kayalıklarının altında "dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme" planlarının yattığını iddia eden Engdahl, teorisini ambar projesi finansörlerinin kimlikleri ve geçmişleri hakkında ayrıntılı hatırlatmalar yaparak ispatlamaya çalışıyor.

                    KIYAMET MUHAFIZLARI

                    Svalbard Küresel Tohum Deposu'nun finansörleri;

                    Bu ambar, Global Crop Diversity Trust (GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) aracılığıyla işletilmekte olup Nisan 2009 rakamlarına göre 123 milyon dolarlık bir finansmanları bulunmaktadır. Buna ilave olarak ABD, İngiltere, Norveç, Almanya, İsviçre ve Kanada'nın devlet fonları da bu proje emrine aktarılmaktadır.

                    Roma'da kurulan bu örgütün başında Kanadalı Margaret Catley-Carlson bulunuyor. Bu zat 1998'e dek New York merkezli Nüfus Konseyi'nin de (Population Council) başkanıydı. Ve bu konsey John D. Rockefeller'ın nüfus popülasyonunu düşürmek amacıyla 1952'de kurduğu, aile planlaması adı altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir konsey idi.

                    Diğer GCDT üyeleri arasında Hollywood Dream Works Animation'a başkanlık eden Lewis Coleman da vardır. Coleman, bir ara ABD'nin en büyük Pentagon anlaşmalı askeri endüstri şirketi olan Northrup Grumman Corporation'ın da kurul başkanıydı.

                    Geçen yıl şirketin aktif yönetiminden çekilerek kurduğu Bill-Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve Afrika'daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden Microsoft'un kurucusu Bill Gates, bu heyet arasındadır.

                    Dünyanın en büyük patentli GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) tohum ve tarım kimyasalları devi ABD'li DuPont / Pioneer Hi-Bred yine bunlarla birliktedir.

                    Yine bir ABD'li GDO devi Monsanto bu projenin kurucularındandır.

                    İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta bunlarla birliktedir.

                    1970'lerde 100 milyon dolarlık bir kaynakla "Yeşil Devrim" diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek üzere dünyanın en büyük vakıflarından birini kuran petrol devi Rockefeller bu işin kurucuları arasındadır.

                    Şimdi bir önemli soru da, Dünyanın pek çok ülkesinde "zaten var olan" tohum depolarına ne gibi bir felaket gelecektir ki, Svalbard'a muhtaç kalınacaktır?

                    Gelecek yazı: ARİ IRK YARATMA PROJESİ



                    BİR ÖNCE Kİ TOHUMCULUK YOK EDİLDİ İSİMLİ YAZIYA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

                    Etiketler: gdo, GENETİÐİ DEÐİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR, nevzat laleli, TOHUMCULUK

                    Yorum

                    İşlem Yapılıyor
                    X