Şimdi DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün Meclis’te Kürtçe konuşmasına şaşıranlara da ben şaşırıyorum. Türk’ün yaptığının Erdoğan ve AKP’nin yaptıklarından hiçbir farkı yok.
Her ikisi de yasaları ve hatta Anayasa’yı hiçe saydıklarını gösteriyorlar.
Örneğin; AKP seçim yatırımı olsun diye valilerle, belediye başkanlarıyla devletin-milletin parasını kullanarak beyaz eşya, mobilya vs. dağıtırken Yüksek Seçim Kurulu bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu açıklar ve suç duyurusunda bulunursa, Başbakan ise buna karşılık hâlâ “Ben valimi destekliyorum, aferin ona” derse... Vali çıkıp “İsterlerse beni tutuklasınlar, dağıtacağım” diyerek reklamı sürdürür, hükümete ve onun başına yaranmak için hukuka kafa tutarsa... AKP Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerine aykırı değişiklikler yapmaya kalkar, AYM tarafından tasarısı bu nedenle iptal edilirse... Buna rağmen aynı konuyu tekrar gündeme getirip deneyeceği mesajları verirse...
Hiç gerek yokken Güneydoğu’ya gittiğinde “sırf oy koparmak adına” Kürtçe konuşmaya çalışırsa...
Ahmet Türk de yapar... Herkes seçim öncesi tabanına yaranmak, seçim yatırımı yapmak için her şeyi göze alıyor, yalan dolan, meydanlarda milleti gerçeklere takla attırarak aldatmak, hakaret küfür her şey serbest nasılsa... Ve en önemlisi hukuku bile hiçe saymak da serbest.
DO-KU-NUL-MAZLIKları var.
Ve işte hukuk elden giderse toptan gider. Sen kanun-kural dinlemezsen o da dinlemez.
Sen “bu medyanın gazetelerine okumayın” diye boykot çağrıları yaparsan o da “Türkçe gazete okumayın” der (ki Leyla Zana demişti).
Yoksa; Leyla Zana’nın Meclis’te Kürtçe yemin etmesinden dolayı daha önce olay çıkmış. İngiliz Parlamentosu’nda Kürtçe konuştuğu için bile dava açılmış. DTP hakkında “bölücülük yaptığı” gerekçesiyle açılmış bir kapatma davası hâlâ sürüyor (AKP’nin kapatma davasından 6 ay önce açılmasına rağmen neden hâlâ bitmedi, o da ayrı bir konu)...
Şimdi durup dururken, bile bile Ahmet Türk neden “bir ek iddianameye konu olabilecek” eylemde bulunsun? Türkiye’de “devletin resmî dilinin Türkçe olduğunu”, bunun da Anayasa’nın “değiştirilemez” maddelerinden olduğunu ve TBMM’de yapacağı kürsü konuşmalarında Türkçe’yi kullanması gerektiğini Ahmet Türk bilmez mi?
DTP NE KADAR KÜRTÇE KONUŞUR?
Tabii ki bilir ama aynen Başbakan’ın ve AKP’nin yaptığı gibi “çivi çiviyi söker” mantığıyla “imkânsız”ı mümkün kılmak adına hukuk, kural tanımazlık yoluna gidiyor.
İşin garibi Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşmasını kendi partisi içinde Kürtçe bilmeyen Emine Ayna, Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata gibi isimler de anlamadı büyük ihtimalle...
Kandil’de Türkçe eğitim verildiği ve PKK içinde Kürtçe bilmeyenler de olduğu için onlar da anlamadı.
Kürt Kültürü ve Araştırma Vakfı’nın yaptığı bir araştırmadan çıkan sonuca göre Diyarbakır’da, İstanbul’da yaşayan Kürtler arasında çok sayıda “Kürtçe bilmeyen” var, onlar da anlamadı. (Diyarbakır’da yaşayan gençlerin yüzde 78’i Kürtçe değil Türkçe konuştuğunu söylemiş. İstanbul’dakilerin yüzde 92’si... Büyük bir kısmı da “Kürtçeyi tam anlamıyla bilmediğini” belirtmiş.)
Güneydoğu’da açılan Kürtçe dil kursları ise ilgisizlikten
kapanmış. Bu durumda Ahmet Türk’ün özellikle Meclis’te Kürtçe konuşma ısrarı neden olabilir?
“DTP tabanı PKK’yla aynıdır” dediğine ve Abdullah Öcalan “Kürtçe konuşulmasını” istediğine göre bu mu? Yoksa dil bahanesiyle aslında daha önce söyledikleri “sıra bölgenin adını koymaya gelecek” meselesi mi?
Hukuk da bitirildiğine göre seçim öncesi meydan tiyatro sahnesi gibi, herkes kendi rolünü sınırsız bir özgürlükle oynuyor. Aslında bütün olay bu!
*****
Cem Yılmaz’la yarış!
Komedinin sınırı yok, seçim yaklaşırken hepsi Cem Yılmaz’la yarışa çıktılar ya biz de hangi trajikomikliğe el atacağımızı şaşırıyoruz.
Bütün dünya “ekonomik krize önlem alalım” diye çırpınırken “Kriz Türkiye’ye teğet geçti” diyenler şimdi seçime birkaç hafta kala işsizlikten, yoksulluktan beli bükülmüş halka bunu anlatamayacaklarını bildikleri için yine bir hinlikle çıktılar ortaya... Doğrusu meydan konuşmalarına bakınca “şeytana külahını ters giydirme” bu olsa gerek diye düşünüyor insan.
Uluslararası ekonomi kuruluşları Türkiye’yi “krize önlem almayan tek ülke” olarak göstermiş, çok önceden gereken uyarılar yapılmadığı, çözümler uygulanmadığı için sanayiler çökmüş, binlerce firma kapısını kapatmış, yüzbinlerce yeni işsiz ortaya çıkmış. Şimdi “Haydi muhalefet işsizliğe çözüm söylesin, vallahi de billahi de yapacağız” diyorlar.
İyi de zamanı geçti... Geç kaldınız, o zaman popülizmle meşguldünüz umursamadınız, şimdi kim çözsün sizin sorununuzu?
Ama şu hitabet işi var ya, oraya yüklenmelisiniz. Tersyüz ediverin olayı, yıkın başkasının üstüne, birkaç yalan, hele de Bakanınızın ağzından “Hükümetle zıtlaşan belediyeler hiçbir yardım alamaz” tehdidi kurtarır sizi merak etmeyin... O da yetmezse millet kesesinden dağıtılan poşetler, mobilyalar var. Yine yetmezse “6 milyon ekstra seçmen, kütük hileleri, kaldırılan parmak boyası” yetişir imdada... Bu halk yutar nasılsa, ona güveniyorsunuz.
Sonra da çıkar “Nasıl kazandık ama, millet bizi istedi” dersiniz, nokta son!
Ruhat Mengi
Her ikisi de yasaları ve hatta Anayasa’yı hiçe saydıklarını gösteriyorlar.
Örneğin; AKP seçim yatırımı olsun diye valilerle, belediye başkanlarıyla devletin-milletin parasını kullanarak beyaz eşya, mobilya vs. dağıtırken Yüksek Seçim Kurulu bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu açıklar ve suç duyurusunda bulunursa, Başbakan ise buna karşılık hâlâ “Ben valimi destekliyorum, aferin ona” derse... Vali çıkıp “İsterlerse beni tutuklasınlar, dağıtacağım” diyerek reklamı sürdürür, hükümete ve onun başına yaranmak için hukuka kafa tutarsa... AKP Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerine aykırı değişiklikler yapmaya kalkar, AYM tarafından tasarısı bu nedenle iptal edilirse... Buna rağmen aynı konuyu tekrar gündeme getirip deneyeceği mesajları verirse...
Hiç gerek yokken Güneydoğu’ya gittiğinde “sırf oy koparmak adına” Kürtçe konuşmaya çalışırsa...
Ahmet Türk de yapar... Herkes seçim öncesi tabanına yaranmak, seçim yatırımı yapmak için her şeyi göze alıyor, yalan dolan, meydanlarda milleti gerçeklere takla attırarak aldatmak, hakaret küfür her şey serbest nasılsa... Ve en önemlisi hukuku bile hiçe saymak da serbest.
DO-KU-NUL-MAZLIKları var.
Ve işte hukuk elden giderse toptan gider. Sen kanun-kural dinlemezsen o da dinlemez.
Sen “bu medyanın gazetelerine okumayın” diye boykot çağrıları yaparsan o da “Türkçe gazete okumayın” der (ki Leyla Zana demişti).
Yoksa; Leyla Zana’nın Meclis’te Kürtçe yemin etmesinden dolayı daha önce olay çıkmış. İngiliz Parlamentosu’nda Kürtçe konuştuğu için bile dava açılmış. DTP hakkında “bölücülük yaptığı” gerekçesiyle açılmış bir kapatma davası hâlâ sürüyor (AKP’nin kapatma davasından 6 ay önce açılmasına rağmen neden hâlâ bitmedi, o da ayrı bir konu)...
Şimdi durup dururken, bile bile Ahmet Türk neden “bir ek iddianameye konu olabilecek” eylemde bulunsun? Türkiye’de “devletin resmî dilinin Türkçe olduğunu”, bunun da Anayasa’nın “değiştirilemez” maddelerinden olduğunu ve TBMM’de yapacağı kürsü konuşmalarında Türkçe’yi kullanması gerektiğini Ahmet Türk bilmez mi?
DTP NE KADAR KÜRTÇE KONUŞUR?
Tabii ki bilir ama aynen Başbakan’ın ve AKP’nin yaptığı gibi “çivi çiviyi söker” mantığıyla “imkânsız”ı mümkün kılmak adına hukuk, kural tanımazlık yoluna gidiyor.
İşin garibi Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşmasını kendi partisi içinde Kürtçe bilmeyen Emine Ayna, Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata gibi isimler de anlamadı büyük ihtimalle...
Kandil’de Türkçe eğitim verildiği ve PKK içinde Kürtçe bilmeyenler de olduğu için onlar da anlamadı.
Kürt Kültürü ve Araştırma Vakfı’nın yaptığı bir araştırmadan çıkan sonuca göre Diyarbakır’da, İstanbul’da yaşayan Kürtler arasında çok sayıda “Kürtçe bilmeyen” var, onlar da anlamadı. (Diyarbakır’da yaşayan gençlerin yüzde 78’i Kürtçe değil Türkçe konuştuğunu söylemiş. İstanbul’dakilerin yüzde 92’si... Büyük bir kısmı da “Kürtçeyi tam anlamıyla bilmediğini” belirtmiş.)
Güneydoğu’da açılan Kürtçe dil kursları ise ilgisizlikten
kapanmış. Bu durumda Ahmet Türk’ün özellikle Meclis’te Kürtçe konuşma ısrarı neden olabilir?
“DTP tabanı PKK’yla aynıdır” dediğine ve Abdullah Öcalan “Kürtçe konuşulmasını” istediğine göre bu mu? Yoksa dil bahanesiyle aslında daha önce söyledikleri “sıra bölgenin adını koymaya gelecek” meselesi mi?
Hukuk da bitirildiğine göre seçim öncesi meydan tiyatro sahnesi gibi, herkes kendi rolünü sınırsız bir özgürlükle oynuyor. Aslında bütün olay bu!
*****
Cem Yılmaz’la yarış!
Komedinin sınırı yok, seçim yaklaşırken hepsi Cem Yılmaz’la yarışa çıktılar ya biz de hangi trajikomikliğe el atacağımızı şaşırıyoruz.
Bütün dünya “ekonomik krize önlem alalım” diye çırpınırken “Kriz Türkiye’ye teğet geçti” diyenler şimdi seçime birkaç hafta kala işsizlikten, yoksulluktan beli bükülmüş halka bunu anlatamayacaklarını bildikleri için yine bir hinlikle çıktılar ortaya... Doğrusu meydan konuşmalarına bakınca “şeytana külahını ters giydirme” bu olsa gerek diye düşünüyor insan.
Uluslararası ekonomi kuruluşları Türkiye’yi “krize önlem almayan tek ülke” olarak göstermiş, çok önceden gereken uyarılar yapılmadığı, çözümler uygulanmadığı için sanayiler çökmüş, binlerce firma kapısını kapatmış, yüzbinlerce yeni işsiz ortaya çıkmış. Şimdi “Haydi muhalefet işsizliğe çözüm söylesin, vallahi de billahi de yapacağız” diyorlar.
İyi de zamanı geçti... Geç kaldınız, o zaman popülizmle meşguldünüz umursamadınız, şimdi kim çözsün sizin sorununuzu?
Ama şu hitabet işi var ya, oraya yüklenmelisiniz. Tersyüz ediverin olayı, yıkın başkasının üstüne, birkaç yalan, hele de Bakanınızın ağzından “Hükümetle zıtlaşan belediyeler hiçbir yardım alamaz” tehdidi kurtarır sizi merak etmeyin... O da yetmezse millet kesesinden dağıtılan poşetler, mobilyalar var. Yine yetmezse “6 milyon ekstra seçmen, kütük hileleri, kaldırılan parmak boyası” yetişir imdada... Bu halk yutar nasılsa, ona güveniyorsunuz.
Sonra da çıkar “Nasıl kazandık ama, millet bizi istedi” dersiniz, nokta son!
Ruhat Mengi
Yorum