25 Şubat Çarşamba 2009
Batılılar bayılmıştı Erdoğan’a genel seçimleri ilk kazandığında. Gönüllerine göre birini bulmuşlardı.
İşte dinci partiler de seçimlerle iktidara geliyor ve demokratik kurallara saygı duyarak hükümet ediyorlardı. Demek ki İslam ile demokrasi bağdaşıyordu.
Erdoğan hem içten bir Müslümandı hem de özgürlükçüydü. Ilımlıydı. Avrupa Birliği’ni hedefine almıştı, Irak’ta Amerika Birleşik Devletleri’ni destekliyor, hatta Türkiye’nin harekâta ta başından katılmadığına hayıflanıyordu. Hamas’la yakın temas içinde idi ama Türkiye’nin İsrail’le geleneksel, ABD destekli, dostluğunu ve silah alışverişini devam ettiriyordu.
Herkesi kucaklıyordu.
Bundan daha iyi Müslüman mı olurdu?
Batı’nın Erdoğan aşkı, Türkiye Brüksel’den Avrupa Birliği’ne girmek için müzakerelere başlama oluru aldığında, tepeye çıktı.
Bu lobinin bir de yerel aşk locası vardı. Hem Batı’daki aşkı besleyen hem de ondan beslenen bu locada geleneksel olarak Erdoğan’ın temsil ettiği akımın can düşmanları olanlar oturuyordu. Bin bir değişik saikle bunlar da Erdoğan’a hiç beklemediği bir yönden destek verdiler.
Leoparın benekleri kaybolmaz
Erdoğan olmadığı gibi görünmeye özen göstererek beklemediği yerlerden gelen bu desteği cebe attı.
Ne oldu?
“Leoparın benekleri kaybolmaz.” Erdoğan aslına rücu etti. Benekleri hiç silinmemişti, aslında. Ama insan görmek istediğini görür. Onu demokrat olarak görmek isteyenler, bunun tersini gösteren emareleri görmezden gele gele Erdoğan’a sahip olmadığı özelliklere sahipmiş muamelesi yapmaya devam ettiler.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden ve onu izleyen genel seçimlerden sonra resim değişmeye başladı. Yavaş yavaş devletin (hemen hemen) bütün organlarını eline geçiren ve sandıktaki başarısını büyüten Erdoğan’ın kendine güveni arttı. Korkacak şeyi kalmamıştı. Gül’ü Çankaya’ya yollayıp Arınç’ı yedikten sonra partisinin mutlak hâkimi haline geldi. Yargının bazı bölümleri hariç, Cumhurbaşkanlığı’ndan MİT’e devletin bütün organlarına taraftarlarını yerleştirdi. Ordu, havuç ve sopa politikasıyla yola getirildi.
Batılıların da Beyaz Türklerin de Erdoğan aşkı soğudu ama kimin umurunda? Onlara kimin ihtiyacı var artık?
Aslında sorulması gereken soru “ne oldu” değil “ne olacak”tır?
Ahmedinecad, Putin, Chavez karışımı...
Erdoğan (AKP demeye gerek yok çünkü AKP Erdoğan’dır) gelecek ayın sonunda yapılacak olan belediye seçimlerinden ezici bir galibiyetle çıkacak. Oyların muhtemelen yüzde 50’sini alacak, kendine has bir başbakan olma yönündeki evrimini tamamlayacak.
Ortaya Ahmedinecad, Putin, Chavez karışımı bir lider çıkacak. Öngörülemeyen yönlere sapan, ne zaman ne diyeceği belli olmayan, öfke krizleri geçiren, kinci, kalıpları kıran, karşıtlarına insafı olmayan, sui generis bir tip.
Bir beyaz Türkün deyimiyle, “daha kibirli, daha kendine güvenen, daha çekilmez” bir Erdoğan.
Beyaz Türklerin sonu mu?
Kurtarıcıları Baykal ve çevresindeki rüzgâr torbaları olduğuna göre, evet, sonu. Sadece beyaz Türklerin değil Beyaz Türkiye’nin de.
Erdoğan için ne isterseniz söyleyebilirsiniz ama ne istediğini bilmediğini ve çalışkan olmadığını söyleyemezsiniz. Cumhuriyet tarihinin en popüler politikacısı olmadığını da.
Öfkesinin yerinde bilgi, sofuluğunun yerinde bilgelik olsaydı çağ değiştiren bir lider olabilirdi.
Ne yazık ki değil ve, galiba, olmayacak.
Macera yeni başlıyor.
Metin Münir
Batılılar bayılmıştı Erdoğan’a genel seçimleri ilk kazandığında. Gönüllerine göre birini bulmuşlardı.
İşte dinci partiler de seçimlerle iktidara geliyor ve demokratik kurallara saygı duyarak hükümet ediyorlardı. Demek ki İslam ile demokrasi bağdaşıyordu.
Erdoğan hem içten bir Müslümandı hem de özgürlükçüydü. Ilımlıydı. Avrupa Birliği’ni hedefine almıştı, Irak’ta Amerika Birleşik Devletleri’ni destekliyor, hatta Türkiye’nin harekâta ta başından katılmadığına hayıflanıyordu. Hamas’la yakın temas içinde idi ama Türkiye’nin İsrail’le geleneksel, ABD destekli, dostluğunu ve silah alışverişini devam ettiriyordu.
Herkesi kucaklıyordu.
Bundan daha iyi Müslüman mı olurdu?
Batı’nın Erdoğan aşkı, Türkiye Brüksel’den Avrupa Birliği’ne girmek için müzakerelere başlama oluru aldığında, tepeye çıktı.
Bu lobinin bir de yerel aşk locası vardı. Hem Batı’daki aşkı besleyen hem de ondan beslenen bu locada geleneksel olarak Erdoğan’ın temsil ettiği akımın can düşmanları olanlar oturuyordu. Bin bir değişik saikle bunlar da Erdoğan’a hiç beklemediği bir yönden destek verdiler.
Leoparın benekleri kaybolmaz
Erdoğan olmadığı gibi görünmeye özen göstererek beklemediği yerlerden gelen bu desteği cebe attı.
Ne oldu?
“Leoparın benekleri kaybolmaz.” Erdoğan aslına rücu etti. Benekleri hiç silinmemişti, aslında. Ama insan görmek istediğini görür. Onu demokrat olarak görmek isteyenler, bunun tersini gösteren emareleri görmezden gele gele Erdoğan’a sahip olmadığı özelliklere sahipmiş muamelesi yapmaya devam ettiler.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden ve onu izleyen genel seçimlerden sonra resim değişmeye başladı. Yavaş yavaş devletin (hemen hemen) bütün organlarını eline geçiren ve sandıktaki başarısını büyüten Erdoğan’ın kendine güveni arttı. Korkacak şeyi kalmamıştı. Gül’ü Çankaya’ya yollayıp Arınç’ı yedikten sonra partisinin mutlak hâkimi haline geldi. Yargının bazı bölümleri hariç, Cumhurbaşkanlığı’ndan MİT’e devletin bütün organlarına taraftarlarını yerleştirdi. Ordu, havuç ve sopa politikasıyla yola getirildi.
Batılıların da Beyaz Türklerin de Erdoğan aşkı soğudu ama kimin umurunda? Onlara kimin ihtiyacı var artık?
Aslında sorulması gereken soru “ne oldu” değil “ne olacak”tır?
Ahmedinecad, Putin, Chavez karışımı...
Erdoğan (AKP demeye gerek yok çünkü AKP Erdoğan’dır) gelecek ayın sonunda yapılacak olan belediye seçimlerinden ezici bir galibiyetle çıkacak. Oyların muhtemelen yüzde 50’sini alacak, kendine has bir başbakan olma yönündeki evrimini tamamlayacak.
Ortaya Ahmedinecad, Putin, Chavez karışımı bir lider çıkacak. Öngörülemeyen yönlere sapan, ne zaman ne diyeceği belli olmayan, öfke krizleri geçiren, kinci, kalıpları kıran, karşıtlarına insafı olmayan, sui generis bir tip.
Bir beyaz Türkün deyimiyle, “daha kibirli, daha kendine güvenen, daha çekilmez” bir Erdoğan.
Beyaz Türklerin sonu mu?
Kurtarıcıları Baykal ve çevresindeki rüzgâr torbaları olduğuna göre, evet, sonu. Sadece beyaz Türklerin değil Beyaz Türkiye’nin de.
Erdoğan için ne isterseniz söyleyebilirsiniz ama ne istediğini bilmediğini ve çalışkan olmadığını söyleyemezsiniz. Cumhuriyet tarihinin en popüler politikacısı olmadığını da.
Öfkesinin yerinde bilgi, sofuluğunun yerinde bilgelik olsaydı çağ değiştiren bir lider olabilirdi.
Ne yazık ki değil ve, galiba, olmayacak.
Macera yeni başlıyor.
Metin Münir
Yorum