İstiklal Madalyası sahibi 13 Ermeni

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • YuSuF ErGiN
    Senior Member
    • 23-01-2006
    • 10188

    İstiklal Madalyası sahibi 13 Ermeni

    İstiklal Madalyası sahibi 13 Ermeni


    Gazete Habertürk- HT Pazar- Bedia Ceylan Güzelce'nin haberi.

    26.04.2009 10:14


    Dünya Ermeni meselesini tartışadursun, bazı gerçekler tarih sayfalarında hak ettiği yeri bulamıyor. Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı-Türk cephesinde savaşan bazı Ermeniler İstiklal Madalyası almıştı. Onların izini sürdük, 13’ünün hikayesine ulaştık...

    BEDİA CEYLAN GÜZELCE - GAZETE HABERTURK - HT PAZAR

    Küçüklüğümün Tercan Amca’sı ile ne zaman bir sofraya oturulsa, eski günlerden bahsederlerdi babamla. Aynı masada bir Tercan daha olurdu; ağabeyim. Babam, kadim dostunun çocuğu olmayınca, adını yaşatmak için oğluna onun adını vermişti: Tercan Ali. Hiç bahsedilmezdi ama Tercan Amca, zamanında karısının bileziklerini satarak, kimseye söylemeden babamın bir
    borcunu kapatmıştı. Yaşça biraz büyüktü, “Oğlum” diye severdi babamı. O sofrada, kim Müslüman, kim Hıristiyandır konuşulmaz, Ermenilik nerede biter,
    Türklük nerede başlar, karışırdı. Tercan Amca’nın Ermeniliğini, karısı ile çocuklarının değişik ve güzel isimlerinin anlamını sorduğumda öğrenmiştim. Ancak o zaman...

    Kocaman dünya içinde bu, sadece benim küçük hikayem. Bütün kavgaların ortasında, bütün gerçekliğiyle duruyor. Kavgalıların arasına geçip, kollarımızı iki yana açıp “Artık yeter” demek için herkesin kendi hikayesinden yola çıkması lazım. Babamla Tercan Amca bunu yapabildiyse, herkes yapabilir. Hikayesi
    olmayanlar ise benimkini ya da bir başkasınınkini ödünç alıp çocuklarına
    anlatabilir. Burasının aynı zamanda Agop Amcalar’ın, Hilda Abla’ların, Aris’in, Alis’in de memleketi olduğunu hatırlamamız gerekiyor.
    En önemlisi de memleketin insana en fazla ihtiyaç duyduğu zamanda, mesela İstiklal Harbi’nde bu insanların isimlerinden, dinlerinden önce vatanlarını
    koruduklarını da unutmamalıyız.
    15 Mayıs 1919’dayız. İzmir, Yunan işgali altında. İlk kurşun, gazeteci Hasan Tahsin’in ölümüne ve yazılı tarihe göre, İstiklal Harbi’nin yani Kurtuluş Savaşı’nın başlamasına neden olmuştu. Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a
    çıkmıştı ve vatan seferberlik haline geçmişti. Doğu, Güney ve Batı cephelerinde savaş sürerken bir yandan da art arda çıkan iç isyanlar
    bastırılmaya çalışılıyordu. Kadınlar erkeklerini vatanı müdafaa etmeleri için savaşa uğurluyordu. Bu da yetmiyor, kendileri de cephenin gerisinde
    mücadele veriyordu. Ta ki 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalanıp da
    ateşkes ilan edilene, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları çizilene kadar.

    HEPSİ KAHRAMAN OLDULAR
    Delikanlılar, genç adamlar olarak ‘bütün’ gidenler ‘eksik’ dönüyordu. Kimilerinden ise bir daha haber alınamıyordu... İşte böyle bir savaşın sonunda, vatan için hizmet edenlere İstiklal Madalyası verilmesi kararlaştırıldı. Bunun için özel kanun hazırlandı ve dendi ki, “İş bu madalya sahibine bütün memurlar, askerler, zabıta ve diğerleri özel hürmette bulunacaktır.” İstiklal
    Harbi’ne Türkler kadar çok sayıda olmasa da Ermeniler de katıldı ve
    içlerinden bazıları İstiklal Madalyası aldı. Onların izini sürdük ve 13’ünün hikayesine ulaştık... Araştırma oldukça meşakkatli bir sürecin sonunda gerçekleşti. Genelkurmay’ın yayınlarını düzenleyen ATASE Başkanlığı’nda
    geçirilen saatler, TBMM kütüphanesindeki makale ve kitap taramaları
    başlangıç oldu. Onlarca telefon görüşmesini ve yazışmaları hiç saymıyorum. Prof. Dr. Çetin Yetkin’in verdiği bilgiler konuyu derinleştirdi. Son olarak çok nadir bir kitap olan “Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953” kitabınının 1953 baskısına ulaşmam araştırmamı tamamlamamı sağladı.

    MADALYAYI HEP TAŞIDILAR
    Madalya alan Ermenilerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Nüfusa oranla azımsanmayacak bir sayıda oldukları sanılıyor. 29 Kasım 1920’de Saruhan
    Milletvekili Necati Bey tarafından Büyük Millet Meclisi’ne sunulan ‘İstiklal Madalyası Kanun Tasarısı’, kanunlaştırılıp 4 Nisan 1921’de yürürlüğe girdi. Ohannes Erkan, Stepan Talaşlıoğlu, Kiyork Gülsöken, Agop Ayık, Karabet Ayvat, Hrant Kiremitçi, Karabet Kargıcı, Ohannes Özçınar, Artin Gülükyan, Petir Sevinç, Vahan Keleşoğlu, Ohannes Kasparyan ve Agop Özel bu kanun çerçevesinde madalya alan Ermeniler arasındaydı. Savaşa katılan, fakat madalya almayanlar da var; Pendikyan Terziyan, Agop Dilaçar, Berç
    Keresteciyan, Ohannes Kiremitçi, Mihran Kiremitçi ve soyadı bilinemeyen Hagosyan adındaki vatandaşımız gibi. Madalya alanların tümünün ortak özelliği, son nefeslerine kadar madalyalarını göğüslerinde taşımış olmaları...

    OSMANLI’DA ÜST DÜZEY GÖREVLERDE ÇALIŞTILAR

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermeniler, devletin en üst kademelerinde çeşitli görevlerde hizmet verdiler. Aralarında mimarlar, tercümanlar, sarraflar vardı. Belki savaşlara katılmadılar ama önce Osmanlı’nın ve sonrasında da Türkiye Cumhuriyeti’nin refahı için çalıştılar. İşte onlardan birkaçı...

    Abdülmecid’in sarrafı
    Agop Düz Çelebi, kuyumculuk ve sarraflık yapan Düz Çelebi ailesinden. Darphanenin yapılandırılmasında hünerini gösterdi; para kesmeyi kolaylaştıran, iş gücünden tasarruf sağlayan buharlı makineler getirtti.
    Hastalığıyla yakından ilgilenen Sultan Abdülmecid, onu İtalya’ya gönderdi. Agop’un orada hayatını kaybedip İstanbul’da defnedilmesinden sonra, çocukları saray sarraflığına tayin edildi.

    Osmanlı orduları başhekimi
    Sarkis Garabetyan, Osmanlı’nın Girit’teki ordularının başhekimliğini yaptı. Kısa süre sonra Yusuf Paşa’nın Varna’nın müdaafasında kumandanlığa getirilmesiyle, Rumeli kıtasına geçip Osmanlı- Rus savaşında görev aldı.
    Osmanlı orduları baş tabipliğine getirildi. Sarkis Garabetyan 1828 yılında Yusuf Paşa ile birlikte esir düştü. Diğer esirlerle birlikte Odesa’ya nakledilip 1833’e kadar orada kaldı.

    Saray doktoru ve Başhekim
    Dr. Şaşyan Manuel, saray doktoru olan babası Şaşyan Boğos’un ardından aynı görevi üstlendi. 1775-1858 yılları arasında yaşayan Şaşyan Manuel, Sultan 2. Mahmut ile Abdülmecid’in hükümdarlığında bu işi sürdürdü. Şişli Pangaltı’da inşa edilen Ermeni Katolik Hastanesi’nin başhekimliğini de
    yaptı. Sultan Abdülmecid tarafından onur nişanı ile ödüllendirildi.

    Abdülhamid’in mali müşaviri
    Sakız Ohannes Paşa, 1897’de Sultan’ın emriyle Hazinei Hassa Nazırlığı’na
    getirildi. 10 yıl hizmet ettikten sonra 1908’de araştırmalarını derinleştirmek üzere görevinden ayrıldı. Recaizade Ekrem onun iktisat konusundaki yeteneğini anlatmak için şu cümleyi yazmıştır: “Eğer edebiyata başlamayıp iktisada kendimi vakfetmiş olsaydım, Sakız Ohannes Paşa kadar iyi yazmış
    olmayacaktım.

    Başkumandanın tercümanı
    Andon Tıngır Yaver Paşa, 1812-1908 yılları arasında yaşadı. 24 yaşında devlet
    hizmetinde çalışmaya başladı. 1846 senesinde Paris elçisi Süleyman Paşa’nın tercümanı oldu. Türk Kuvvetleri başkumandanı Serdar Ömer Paşa’nın sekreterliğini ve tercümanlığını yaptı. Bu sürede birçok askerî sırra vakıf oldu. Tuğgeneral, PTT İdare Müdürü ve son olarak da Şûrayı Devlet Azası ve Rumeli Beylerbeyi olarak toplam 57 yıl hizmet verdi.
    Ölümsüz yapıların mimarı
    Balyan Ailesi Krikor ve oğlu Garabet Balyan, İstanbul ve çevresinde Darphane, Beşiktaş Sarayı, Defterdar Sultan Sarayı, Üsküdar Selimiye Kışlası, Aynalı Kavak Köşkü, Tophane Nusretiye Camii, Beyazıt Yangın Kulesi, Yıldız Köşkü,
    Harbiye Askeri Lisesi, Ortaköy Camii, Ihlamur Köşkü gibi 34 yapı inşa etti. Balyanlar, 18. ve 19. yüzyıllarda sarayın baş mimarları olarak çalıştılar.

    ARTİN GÜLÜKYAN
    1899 doğumlu Gülükyan da Kuvayı Milliye’ye katılanlar arasında. İstiklal Harbi sırasında İstanbul’daki Selimiye Kışlası’ndaydı, tezkeresini Diyarbakır’dan aldı. Cephe gerisinde 18. İnşaat Taburu’nda görev yaptı.

    KARABET KARGICI
    1892’de Isparta’da doğdu. Amcası Kugas Kargıcı, pehlivandı. Karabet Kargıcı, hayvan alım satımıyla, besicilikle, ticaretle uğraştı. Babası Kirkor’la birlikte askere gitti, cephede esir düştü ama kurtuldu.

    AGOP ÖZEL
    1897’de Zir’de doğdu. İstiklal Harbi’nden sonra sıvacılık yaparak hayatını kazandı. Madalyasını 1971’de aldı.

    KARABET AYVAT
    Marangozdu. Madalyasını 1980 yılında, 85 yaşındayken alabildi. Yunan işgali
    sırasında askere alındı. Savaş sırasında Garp Cephesi’nden Ankara’ya
    gönderildi. Hem cephede hem de cephe gerisinde görev yaptı.

    OHANNES ERKAN
    1898 Zir doğumlu. 20 yaşında askere alındı. İstiklal Harbi’nde Eskişehir’deki askeri inşaatlarda çalıştı. Madalyasını 1971’de aldı, 1980’te vefat etti.

    OHANNES ÖZÇINAR
    1973’te öldü. Madalyasını, ailesi 1976 yılında aldı. Savaş sırasında develerle
    Yozgat’tan Kayseri’ye cephane taşıdı. Develerin altında kalıp yaralandı, üç ay
    hastanede yattı.

    AGOP AYIK
    1900 Zir doğumlu. İlk görev yeri 1920’de Kırşehir’deki taburdu. Tezkeresini
    Eskişehir’den aldı. Askerliğinin son aylarını sıhhiyeci olarak tamamladı. 1968’de İstiklal Madalyası’yla ilgili kanunun güncellenmesiyle,
    başvurusunu yapıp 1970’te madalyasını aldı.
  • fatih143
    Junior Member
    • 10-03-2007
    • 337

    #2
    Konu: İstiklal Madalyası sahibi 13 Ermeni

    bu vatan için gercekten çalışmışlarsa helal olsun

    Yorum

    • asker_31
      Member
      • 02-12-2007
      • 746

      #3
      Konu: İstiklal Madalyası sahibi 13 Ermeni

      önemli olan türk-kürt-ermeni olmak degil insan olmaktır...ben şuyum diyen insandan korkacaksın....

      Yorum

      • aaron_1212
        Senior Member
        • 03-11-2006
        • 4376

        #4
        Konu: İstiklal Madalyası sahibi 13 Ermeni

        Originally posted by asker_31 View Post
        önemli olan türk-kürt-ermeni olmak degil insan olmaktır...ben şuyum diyen insandan korkacaksın....
        Ahh şu iki ayaklı hayvanlar olmasa dünya çok daha güzel olacak
        Önemli olan insan olmak, karşıdakini incitmeyeceksin
        Bazı insanların Şeytanın gözünü kör etmesiyle para kazanma hırsına kapılıp türlü türlü faaliyetlere girişmesi o insanı felakete sürükler, gözü kapanır, sade insanlığı saflığı gider
        Adam öldürmeyeceksin ( hiç bir insan, hiç bir insanı öldürme , öldürtme üstünlüğünde değildir, kimse kimsenin canını alamaz )
        kim haksız yere bir insanı öldürürse onun kurtuluşu yoktur
        bu kurtuluşa inanmayanlar iki ayaklı hayvanlardır, bunların tek farkı bizim gibi konuşmasını bilirler bizim gibi yer içer uyurlar, fakat ne yazıkki hayvandır...
        Haksız yere anlamı = nefsi müdafa , kazara, ve Allah yolunda savaşmak haricindeki her şeydir, bunun dışında kalan öldürme eylemi dünyada büyük suçtur.
        bunun dışında kalıp adam öldürenler iki ayaklı hayvan gurubuna girmektedir...

        Televizyon-Gazete yayın organlarından her akşam iki ayaklı hayvan haberler (cinayet işleyip tutuklanan ister siyasi , ister herhangi bir ideoloji uğruna her ne olursa olsun, ister adi suç olsun, ister para için, ister her türlü çıkarı için yapılsın ) bu kişiler herkesçe iki ayak üstünde durabilen hayvan gibi görülmesi gerektiğidir
        bu kişileri resmi sıfat kaydını (kimliğini) Devlet kaydından silip dağbaşına bırakmak gerekir, vücudu üzerine yanıma kimsenin yaklaşmaması gerektiğini belirten kocaman bir dövme ibare yapılması gerekir.
        Bazen böyle düşünmüyor değilim...

        Yorum

        İşlem Yapılıyor
        X