Aşk Hikayesi - Ben Hep Seni Bekliyor Olacağım..

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • ali_ekber
    Member
    • 15-11-2004
    • 2525

    Aşk Hikayesi - Ben Hep Seni Bekliyor Olacağım..

    Bir otobüs durağında karsılaşmışlardı ilk kez… Biri tıpta okuyordu, öbürü
    mimarlıkta. O ilk karsılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha
    karsılaşabilmek için, hep ayni saatte, ayni duraktan, ayni otobüse bindiler.
    Gençtiler, çok genç… Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz
    zaman aldı ama sonunda basardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri
    semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan
    binmişti otobüse, kız ise ablasında… Sırf birbirilerini görebilmek için,
    her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların
    durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra…
    Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu… Bazen
    issiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri
    ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayin sonunu zor getirdikleri günlerde
    de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman
    aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düsen, banka hesabında para kalmadığı
    için ya da tam tersine o hesabi daha da kabarık hale getirmek uğuruna
    bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki… Günler günleri, yıllar
    yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü… Tek eksikleri
    çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi
    olmayınca, “bütün
    mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur” diyerek devam ettiler
    hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler… “Senin için ölürüm”
    derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve “Hayır, ben senin için ölürüm”
    diye yanıt verirdi hep…
    Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, “Bir tanem,
    kütüphanenin ikinci rafına bak…” Kütüphanenin ikinci rafında başka bir
    not olurdu, “Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakin
    unutma” Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya
    koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği
    çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karsılaşırdı… Aldığı
    hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten…
    Hayat ne kadar hızlı akarsa aksin, isleri ne kadar yoğun olursa olsun hep
    birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların
    ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden
    ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık
    bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artik daha fazla
    beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev
    gördü kadın, üzerinde “satılık” levhası asili olan. “Ne dersin, bu evi
    alalım mı?” dedi adama. “Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız.
    Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet
    edeceğimiz bir deniz evi yapalım
    burayı…” “Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?” diye yanıt verdi
    adam. “Amerika’daki tip kongresinden döner dönmez ararım emlakçiyi… Kaç
    para olursa olsun, burası bizimdir artik…”
    Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu
    adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları
    içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir
    tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor,
    konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve
    çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: “Canim, o ev
    bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut…”
    Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez
    gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için
    yalvardı adama, “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat” diye dil
    döktü bos yere… Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer
    değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu
    kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği…
    Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatinin birlikte geçtiği
    arkadaşına dert yanarken, “Artik dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım”
    diye sözünü kesti arkadaşı. “O, seni aldatıyor. Is yerimin tam karşısındaki
    restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş
    biniyorlar arabaya…”
    “Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları” diye bağırdı kadın. Onca
    yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı… Ertesi gün, öğle vakti
    o restoranın hemen karşısında bir köseye sindi sessizce ve peri masallarının
    sadece masal olduğunu anladı… Kocasının eskiden ayni hastanede çalıştığı
    genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına
    nasıl sarıldığını
    gördü adamın…
    Aksam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona
    sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkâr
    etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yasa
    geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu
    alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, “son bir kez kucaklamak isterim seni”
    diyecek oldu ama kadın, “defol” dedi nefretle…
    İlk celsede boşandılar… Modern bir ask hikâyesinin böyle son bulmasına
    kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.
    Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız
    kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın
    yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua
    ediyordu.
    Aradan bir yıl geçti… Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının
    derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı.
    Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. “Sen, buraya ne yüzle
    geliyorsun” diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. “Lütfen, içeri girmeme
    izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.” dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve
    zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: “Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika’daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karsılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakicisi beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi…” Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akil edebildi.
    İtinayla katlanmış bir sürü kâğıt duruyordu kutuda. İlk kâğıtta, “Lütfen
    bütün notları sırayla oku bir tanem” diyordu… Sırayla okudu; “Seni çok
    sevdim”, “Seni sevmekten hiç vazgeçmedim”, “Senin için ölürüm derdin hep,
    doğru söylediğini bilirdim.” “Fakat benim için ölmeni istemedim” “Simdi bana
    söz vermeni istiyorum.” “Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?” son kâğıdı
    eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın… Ve son kâğıtta
    şunlar yazılıydı:
    “Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta
    martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım…”

    Alıntı:
İşlem Yapılıyor
X