Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • sak55
    Banned
    • 30-05-2008
    • 2059

    Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

    Makro planda Küresel İklim Değişikliğinin neden olduğu afetler bunun en bariz örneğini teşkil etmektedir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar konusunda yapılan faaliyetleri de bu şekilde okumak ve değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır.
    Özellikle hızlı nüfus artışının yaşandığı Hindistan, Meksika gibi ülkelerde “Yeşil Devrim” adı ile Rockefeller Vakfı tarafından 1960’larda başlatılan ve amacının ıslah edilmiş tohumlar vasıtası ile açlık sorununu büyük ölçüde çözmek ve yeterli beslenebilmeyi sağlamak şeklinde ifade edilen projelerin sonunda anlaşılmıştır ki bunlar ileride dünya tarımında amaçlanan tekelleşmenin pilot çalışmalarıdır. O günden bugüne 50 yıl geçti ve bugün GDO’lar konusunda proje sahipleri çok büyük mesafeler kat etmişlerdir.

    GDO’lar konusunda son üç beş yılda yayınlanan yazılardan anlaşıldığı kadarı ile dünya kamuoyunun bildikleri buzdağının gözüken yanını oluşturmaktadır. Faaliyetlerinde BM, FAO gibi Uluslar arası kuruluşları; ABD, Kanada, Norveç İsrail gibi ülkeleri arkalarına alan DuPont, Monsanto, Syngenta gibi dev şirketler masum amaçlarını insanlığın açlık problemine çare bulmak olarak açıklamaktadırlar. Oysa ortaya koydukları eylemleri bunun ötesinde bir takım soruları çağrışım yapmaktadır.
    Nedir bu sorular? Öncelikle GDO’ların amacı sadece ve sadece tarımsal verimi artırmak ve insanlığın açlık sorununa çare üretmek ise ekildiği topraklarda ve mücavir alanlarda nasıl oluyor da kendileri dışındaki gerek endemik gerekse normal türlerin yetişmesine imkan vermeyen bir etki alanı oluşturabiliyorlar? Örnek olarak ele alacak olursak hibrid buğday veya domates ekimi yapılan arazilerde ve mücavirinde bulunan alanlarda geleneksel buğdaylar, domatesler olumsuz olarak etkilenmekte, hatta ölmektedirler. İkincisi madem amaç bu kadar saf ve temiz ise hibrid tohumların üreme fonksiyonları niçin iğdiş ediliyor ve tarım sektörü bu tohumları üreten Tekellerin eline mahkum ediliyor? Bir taraftan yapılan çalışmalarla dünya üzerindeki biyolojik çeşitliliğin kontrollü bir şekilde ortadan kaldırılması amaçlanmakta; diğer tarafta ise tohumu, gübresi , koruma ilaçları ile tekelleşme ve bağımlılık oluşturulmaya çalışılmaktadır.
    Bir diğer konu ise Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar’ın insan ve diğer canlı organizmalar üzerindeki etkisi henüz ne gelişmiş ülkelerin ne de bizim gibi gelişmekte lan ülkelerin bilimsel otoriteleri tarafından tam olarak bilinememektedir. Ama Türkiye kamuoyu için bilinen bir gerçek var ki o da; son yıllarda genç nesilde görülen hormonel bozukluklarla alakalı geometrik artışlardır. Evet bugün Türkiye’de pek çok aile çocuklarındaki hormonal bozuklukları tedavi ettirmek için kapı kapı çare aramaktadırlar. Genç çiftler arasında normal yollarla çocuk sahibi olamayıp Tüp Bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmaya çalışanların sayılarındaki patlama ise bir başka dikkat çekici vakıadır. Bu durumun Sosyal Güvenlik Kurumuna yüklediği faturanın boyutu ise ayrı bir araştırma konusudur!
    Bir tarafta Sayın Başbakan ülkemizi bekleyen tehli***i görerek vatandaşları 3 çocuk sahibi olmaya teşvik ederken diğer tarafta hala insanımızın geleceğini garanti altına alacak ve Biyolojik Çeşitliliğimizin korunmasını sağlayacak yasal korunak eksikliğimiz devam etmektedir. Genç nesil üzerinde sebep olacağı tahribatın ne olacağı bilinmeyen kötü niyetli Devlerin süfli emellerinin ürünü olan GDO’lara karşı korunmamızı sağlayacak yasal düzenleme Acil İhtiyacımızdır.
    Tarım Bakanlığı tarafından geçen hafta yayınlanarak yürürlüğe giren GDO’ların en azından ülkemize girişini kontrol altına almaya çalışan Yönetmelik değişikliğini bu anlamda olumlu görebiliriz; ama mevzu ülkemizin ve milletimizin geleceği olunca çok daha dikkatli ve çok daha kapsamlı Yasa boyutunda önlemlere olan ihtiyacı görmezlikten gelmemeliyiz
    http://www.ekotrent.com/haber/200911...ef=f5haber.com#
  • sak55
    Banned
    • 30-05-2008
    • 2059

    #2
    Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

    GENETİÐİ DEÐİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO)
    İLE İLGİLİ GEN-ETİK VE ÇEVRESEL SORUNLAR
    Prof. Dr. Arif ALTINTAŞ E-mail: altintas@veterinary.ankara.edu.tr

    Dünyanın var olan gıda kaynaklarının her geçen gün artan dünya nüfusuna yanıt verebilmesi biyoteknolojik çalışmalarla verim artışının sağlanmasını ve daha başka çözüm yollarının aranmasını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda, gelişen biyoteknoloji her alanda olduğu gibi gıda alanında da etkilerini göstermiş ve dünyanın bir çok ülkesinde genetik değişikliklerin uygulanması ile verimi ya da besleyici özellikleri yükseltilmiş ürünler (“transgenik ürün” ya da “gen aktarımlı ürün&#8221 elde edilmiştir.

    Bu gün Amerika, Arjantin, Kanada, Çin, Güney Afrika ve Avustralya başta olmak üzere bir çok ülkede gen aktarımı yapılmış tarım bitkileri (soya, pamuk, kolza, mısır) üretilmekte ve ekonomik nedenlerden dolayı da ekim ve kullanım alanı her geçen gün genişlemektedir. Bu gün için, Türkiye’de ekimi yapılan herhangi bir gen aktarımlı ürün bulunmamaktadır. Sadece Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na bağlı bazı araştırma enstitülerinde 1998 yılından bu yana gen aktarımlı pamuk, mısır ve patates bitkilerinin uygulama denemeleri sürdürülmektedir. Ancak, başta soya ve mısır olmak üzere ithalatının büyük bir kısmını ABD’den yapan Türkiye’nin bu teknolojik ürünlerden etkilenmemesi olanaksız görülmektedir. Gerçekten de, ülkemizde mısırdan domatese kadar pek çok üründe GDO kalıntısına rastlandığı ifade edilmektedir. Yetkililer bu durumu, ya izinsiz GDO’lu tohum kullanılması ile ya da bazı yörelerde uygulanan alan denemeleri sonrasında gen/genlerin rüzgar, böcek ve kuşlar tarafından taşınmasıyla izah edebilmektedirler.

    Gen aktarımlı ürünlerin tüketiminde de % 68 ile Birleşik Amerika başı çekmekte ve bunu Arjantin (% 23), Kanada (% 7) ve Çin (% 1) izlemektedir. Amerika’da başlıcalarını domates, patates, buğday, pirinç, mısır ve soyanın oluşturduğu 500’ün üzerinde ürün marketlerde satışa sunulmaktadır. Kanada’da mısır, kolza, patates, domates, kabak, soya, keten, pamuk tohumu yağı vb, ile bunların yan ürünleri mısır şurubu, soya sosu, GDO ile beslenen hayvanlara ait gıdalar ve diğerleri olmak üzere 48 ürünün tüketimine izin verilmiştir.

    GDO nedir ve nasıl elde edilir ?

    Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO, GMO) bir organizmadan diğerine DNA aktarımını ya da bir organizmaya ait DNA’nın biyoteknolojik olarak değişimini ifade eder. DNA canlı bir moleküldür ve organizmanın yapımında gerekli genlerin tamamını bünyesinde barındırır.


    Genetik bilgiler hücrede ;
    DNA RNA Protein
    özellik düzeninde işlevlere ya da fenotipik özelliklere dönüştürülür.


    Organizmadaki bir işlev ya da bir fenotipik özellik genetik olarak değiştirilebilir yada genetiği değiştirilmiş bir organizmada ıslah edilebilir, taşınabilir, kaldırılabilir yada bir başka yolda kullanılabilir. Dahası fiziksel, kimyasal veya biyolojik engellerin her biri ya da tamamı için insan ve çevre lehinde sınırlama getirilebilir. örneğin; Antarktika Balığı’ndaki soğuğa direnç geni çileğe verildiğinde soğuğa dirençli çilek elde edilir. Genetik yapısı değiştirilerek mısır kurtlarına karşı toksin üreten bir bakteri genine sahip mısır, patates böceklerine karşı toksin üreten bir gene sahip patates üretilebilir ve böylelikle daha kaliteli nişasta elde edilebilir. Benzer şekilde, pestisitlere dirençli soya ve mısır üretilebilir.

    GDO elde etmek için önce bir hücreden söz konusu genin elde edilmesi gerekir. Genom’dan DNA segmentlerinin koparılmasında restriksiyon endonükleaz denen enzimler kullanılır. Daha sonra bu gen, seçilen bir organizmada çoğaltılır. Genin bir diğer genomda DNA iplikçiğine eklenmesinde DNA-ligaz enzimlerinden yararlanılır ve bu işlem sırasında vektörler kullanılır. Vektör hücreye bağlanır ve yeni geni DNA iplikçiğine ekler. Organizma artık bu yeni geni basar ve karşılığı proteini sentezler.

    Doğada genlerin doğal yollardan da belirli ölçülerde aktarıldığı bilinmektedir. Bu aktarımlar doğal birleşmeler yolu ile olduğu gibi çeşitli enfeksiyonlar esnasında bazı mikroorganizmalar aracılığı ile de oluşabilir.

    GDO-Yararları

    Gen aktarımı teknolojisi ile besinler daha cazip ve kaliteli hale getirilebilir ve daha çok ürün alınabilir. Ayrıca, organizma bazı hastalıklara karşı dirençli kılınabilir ve verim artışı yoluyla dünyada açlıkla mücadele edilebilir; meyve olgunlaşma süreci değiştirilebilir, besin öğelerince zenginleştirilebilir, depolama ve raf ömrü uzatılabilir, tadı arttırılabilir, çiftlikte yabancı ot ilaçları (herbisidler) ve kimyasalların kullanımı azaltılarak çevre kirlenmesi de önlenebilir.

    Biyoteknolojik çalışmalar sonucunda hayvanlar da ekonomik olarak üretime sokulabilir. Bu amaçla, değişik balık türlerine farklı hastalıklara dayanıklılık genleri aktarılabilmiş; hormon kodlayan genlerin klonlanması sonucunda doğurganlık, büyüme hızı ve süt verimi bakımından ideal hayvanlar elde edilebilmiştir.

    Hekimlik ile ilgili imalat alanında da GDO’lardan yararlanılabilir. Bazı organizmalar; tripsin benzeri ürünler (insulin gibi) yapmak ve ağızdan alınan aşılar, antikorlar ve endüstride kullanılan enzimler üretmek veya sanayide farklı amaçlı kullanıma yönelik ürünler elde etmek üzere yönlendirilebilir.

    GDO-Zararları yada Riskleri

    Sağladığı yararlar açısından çağın mucizesi olarak değerlendirilen gen aktarımlı ürünler dünya kamuoyundan oldukça sert tepkiler de almıştır. Bazı kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin halkı uyarma ve tepki gösterme davranışları sergilemesi çeşitli ülkelerin GDO’lara karşı tavır almasına yol açmıştır. öyle ki, Tayland ve Yeni Zelanda hükümetleri gen aktarımlı ürünlerin ül***e girişine yasak getirmişlerdir. Yakın zamanda Türkiye’yi de ziyaret eden “canavar domates” Avrupa’da böyle bir tepki sonucu doğmuştur. Bu tepkilerin temelini toksik ve allergen etkileri, işlenmiş toksinlere direnç nedeniyle böcekler üzerinde pestisitlerin etkinliğinin azalması, hedef dışı canlılara gen aktarımı, eklenen genetik yapının doğal floraya yayılması, gen kaynaklarının tükenmesi ve biyo çeşitliliğinin ortadan kalkması gibi riskler oluşturmaktadır.

    GDO kendine özgü olmayan bir ürün üretir. Bu ürün hormon, pestisid, allergen, rezidü vb. olabilir ve ilişkide olduğu diğer canlıları ve çevreyi olumsuz etkileyebilir. Bağışıklık sistemi de olumsuz etkilenebilir. Nitekim, genetik yapısı değiştirilmiş patatesin farelerde zehir etkisi gösterdiği ve farelerin bağışıklık sistemini bozduğu saptanmıştır.

    Genetik yönlendirme potansiyel allergenler oluşturabilir. örneğin bir fındıktan alınan genlerin aktarıldığı bir diğer bitki, fındığa alerjisi olanlar için tehlikeli olabilir. Nitekim, soya ile Brezilya Fındığı’nın genleri birleştirilmiş ve soyada mevcut fındık proteinleri alerjik reaksiyonlardan sorumlu tutulmuştur.
    Bitki ve hayvan türleri açısından sahip olunan çeşitlilik bir ülkenin en önemli doğal zenginlikleridir. Bu bağlamda, GDO ile ilgili en önemli kaygılar; aktarılmış genlerin doğal bitki türüne atlayarak, bulundukları çevredeki doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına, yabani türlerin doğal yapılarında sapmalara neden olmaları dolayısıyla ekosistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozarak küresel bir çevresel krize yol açabilmeleridir.
    GDO’lar güvenlik açısından henüz bilinmeyen etkiler sergileyebilir, insan ve hayvan sağlığı ve çevre ile çatışabilir ve diğer canlılar üzerine olumsuz etkileri olabilir. Genler tek başlarına bağımsız çalışan birimler değildir. Bir organizmaya transfer edilen genin beklenmeyen etkileri de gelişebilir. Bu nedenle, gelecek nesiller üzerine etkileri tam olarak ispatlanmadan ekonomik boyutları tartışılan GDO ve GD-ürünlerin gelecek için büyük riskler taşıdıkları ve gen-etik sorunlara açık oldukları kabul edilmektedir.

    Etik değerlendirme

    Etik değerlendirme üç yönden yapılabilir:
    1. İnsan hakları yönü: Toplum gen aktarımlı ürün tüketimindeki tercih hakkını kullanmalıdır. Çünkü, sağlıklı gıda tüketimi insanın en doğal hakkıdır. Tüketici hakları gereği marketlerde tüketime sunulan ürünler üzerine “GDO’lu” yada “GDO’suz” etiketi konarak tüketici bilgilendirilmelidir. Geleneksel besinlerin yerini henüz tanınmayan besinlerin alması bu besinlere karşı tüketimde çekingenliğe, damak tadında değişikliğe ve toplumda sosyal bozukluklara neden olabilir.
    2. Yarar/zarar yönü: Gen aktarım teknolojisinin tüketicilere ve çevreye verdiği zararlar ile sağladığı yararların muhasebesinin iyi yapılması gerekir. Gen aktarımlı gıdaların yararlı yada zararlı oluşu olguya göre değişir. Bu durumdan, başta tüketiciler olmak üzere hükumetler ve araştırmacılar sorumludur. Gerçek genetik etkileri hakkında bir çok belirsizlikler varken yararlarını zararlarının önüne geçirerek sunulması da çok doğru ve etik değildir. Eğer böyle yapılıyorsa arkasında mutlaka kar amaçlı düşünceler vardır.
    3. özgür irade ve yeniliklere açıklık yönü: İnsanlara buluş ve yeniliklere cesaretle yaklaşabilecekleri bir özgür düşünce alanı bırakılmalıdır. Ancak, risklerle karşılaşma zaman gerektiriyorsa ve konu ile ilgili bilgi de yetersiz ise insanların GDO hakkında rasyonel ve bilgiye dayalı sağlıklı karar vermeleri beklenemez. Kuşkusuz, dini inançlar da konu üzerinde etkilidir. Esasında hiç bir din teknolojiye, yeniliğe ve gelişmelere karşı değildir. Fakat, kişi hak ve özgürlükleri ile birlikte doğallığa da ayrı bir önem verir. Mamafih, değişik dinlere mensup ve homojen bir dağılım gösteren 18 ve üzeri yaşta 1118 kişi üzerinde gerçekleştirilen bir anket çalışmasında, GDO ile ilgili olarak sırasıyla lehinde ve aleyhinde olmak üzere Protestanlar % 57 ve % 37; Katolikler % 52 ve % 42; Müslümanlar % 46 ve %32; Museviler ise % 35 ve % 55 şeklinde görüş bildirmişlerdir.

    Ekonomik değerlendirme

    Tarımsal Biyoteknoloji’de üretilen GD-tohumlar için patent alınması gerekir. Dolayısıyla, patent kanunu gereği örneğin GD-buğday, GD-mısır veya GD-pamuk eken çiftçi hasat sonrasında elinde kalan tohumları yeniden kullandığında patent sahibi firmaya bedel ödemek zorundadır. Ya da, çiftçi her yıl firmadan tohum almak durumunda kalır. Bu da, rekabet gücünü ortadan kaldırarak ekonomide duraklamaya ve ülke kalkınmasında düşüşe neden olur. Bilim ve teknoloji bu yolla fakir toplumları devre dışı bırakabilir. Dahası, kimi firmalar maliyeti düşürebilir ya da GD-tohumları bir ulusu fakirleştirmeye doğru yönlendirebilir, yoksul halkları ve ülkeleri borçlandırarak ve onların tarımsal politikalarını plansızlığa, denetimsizliğe ve üretimsizliğe iterek kendi ürünlerine pazar yaratabilirler.

    Daha büyük bir tehlike bu teknolojinin kötü niyetli birileri tarafından bir toplumun (örneğin kızıl saçlılar veya siyahlar) tamamen yok edilebilmesinde kullanılabilir olmasıdır. Bu şekilde, teknoloji genetik savaşları başlatabilir veya “Genetik Emperyalizm”in amacına hizmet edebilir.

    Denge korunmalı

    Bunca olumsuzluğa rağmen biyoteknoloji ürünlerin önümüzdeki yıllarda tarımsal üretim yanında tüm yaşantımızda önemli bir yer tutacağı da kuşkusuzdur. Engellenemez bir şekilde gelişen bu teknolojinin ülkemizde de güvenli kullanımı için gerekli tedbirler bir an önce alınmalıdır. özellikle bu tedbirlerin esasını teşkil edecek olan ve Türkiye’nin de altına imza koyduğu “Cartagena Biyogüvenlik Protokolu” gereği “Biyogüvenlik Yasası”nın bir an önce çıkartılması için Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Bu ürünlerle ilgili çalışmaların dünya ile paralel götürülmesi, toplumun ortaya çıkabilecek risklerden korunması, yeniliklerden azami faydanın sağlanması, bu nedenle biyogüvenlik alt yapısının oluşturulması, laboratuarların kurulması, yetişmiş eleman sağlanması, toplumun bilinçlendirilmesi ve biyogüvenlik bilincinin oluşturulması temel ilke olarak benimsenmiştir.

    Risk analizleri yapılmalı

    Üretilen GD-ürünler piyasaya sürülmeden önce bazı risk analizlerine tabi tutulurlar. Aktarılan genin kaynağı, doğaya yayılma potansiyeli, hedef dışı canlılara etkileri, insan tüketimine uygunluğu, çevresel tehlikeleri, böcek direncinin oluşması, alerji potansiyeli, antibiyotik direnci, pestisid bileşenin toksisitesi, beslenme profili ve kimyasal içeriği ile ilgili laboratuvar analizlerinin sürekli yapılması gerekli görülmektedir. Bu analizler sonucunda sağlık açısından risk taşımadığı saptanan GD-ürünler gıda ve/veya yem olarak kullanılmak üzere üretim izni alırlar ve pazarlanabilirler.
    Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden bazılarına gen aktarımlı ürünlerin girişi izne tabidir ve üretimine baskı yoktur ancak, ürün etiketinde GDO’lu olduğunun belirtilmesi koşulu getirilmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde böyle bir zorunluluk yoktur.
    Ülkemizde halihazırda GDO’ların ve ürünlerinin etiketlenmesi konusunda yürürlükte olan bir mevzuat bulunmamakla birlikte AB genel politikalarına paralel bir yaklaşım izlenmektedir. Bu kapsamda GD-ürünlerin insan sağlığı, biyolojik çeşitlilik ve sosyal yapı üzerinde oluşturacağı riskleri önceden belirleyerek, bu risklerin ortadan kaldırılması veya ortaya çıkması halinde gerekli tedbirlerin alınması için ülkemizde Biyogüvenlik Sistemi’ni oluşturmak üzere gerekli çalışmalar yürütülmektedir.
    Biyogüvenlik açısından risk analizleri yapabilecek donanımda laboratuvarlar kurulmadan ve bu konuda yetişmiş insan gücüne sahip olmadan, kontrol ve denetim mekanizmalarını işler duruma getirmeden ve de tüketici bilgilendirilmeden genetiği değiştirilmiş ürünlerin ülkemizde üretimine ve tüketimine izin verilmemesi daha akılcı olur kanısındayım. Her şeyden önce, gen aktarımlı ürünlerin ül***e giriş-çıkışı, ülkede üretimi ve gıda maddelerinde kullanımı kontrol edilebilir ve ülke içerisindeki hareketleri çok sıkı izlenebilir ve denetlenebilir hale getirilmelidir.

    Tüm risklerine rağmen, GDO’ların ve gen aktarımlı ürünlerin biyoteknolojik harikalar olduğu fakat yararları ile zararlarının her yönüyle çok iyi değerlendirilmesi gerektiği ve bu teknolojinin, gelecek nesillere temiz bir çevre bırakacak şekilde, denetim ve kontrol altında uygulanması koşuluyla ekonomiye, insan ve hayvan refahına önemli katkılar sağlayacağı görüşündeyim.

    Yorum

    • sak55
      Banned
      • 30-05-2008
      • 2059

      #3
      Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

      GENETİÐİ DEÐİŞTİRİLMİŞ (GDO) GIDALAR ÜZERİNE BİR YORUM

      Doğal yollarla oluşmayan ve gen dizilimi üzerinde değişiklikler yapılarak elde edilen yeni yapıdaki canlılara Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar denilmektedir.

      Genetik çalışmalara yönelik araştırmalar hayvanlar ve bitkiler üzerinde yarım yüzyıla yakın bir zamandır devam etmektedir.
      Özellikle son on yılda Dünya ve Türkiye gündeminde ilk sırada yer alan GDO’ ların yarar ve zararları üzerine tartışmalar, henüz yeterli düzeyde bilimsel kanıt elde edilmediği için devam etmekte ve Ulusal ve Uluslararası çapta GDO karşıtı kampanyalar yoğun olarak sürdürülmektedir.

      Hemen her gün genetik çalışmalara bağlı araştırmalarda yeni bir hastalığa çözüm bulunduğu haberlerini gündemden takip etmekteyiz. Yapılan bu araştırmalar çok sevindirici ve ümit verici gelişmeler olarak değerlendirilmektedir.
      Benzer çalışmalar, tarım ve gıda endüstrisinde, özellikle tarlada ki ekinlerde meydana gelen sorunların giderilmesine yönelik olarak ta yapılmaktadır.
      Tıbbi alandaki çalışmaların aksine bitkilere ve gıda sanayine yönelik araştırmalara şüphe ile bakılmakta ve GDO’lu gıdalardan dolayı çıkabilecek sorunlara karşı özellikle Avrupa birliği tedirginliğini açıkça belli etmektedir.

      Özellikle Mısır, Soya, Kanola, Pamuk gibi bitkilerin, genetik yapıları ile oynanmış olup, plantasyonları yoğun olarak gerçekleştirilmektedir.
      Konvansiyonel tarımda da kullanılan ve haşereleri kaçırıcı toksin üreten Bacillus thuringiens bakterisi’nin söz konusu Bt11 geni Soya, Mısır gibi bitkilere yerleştirilmiştir. Ayrıca bitkilerde hastalıklara yol açan virüslere, tarlada kültür bitkilerinin gelişimini engelleyen zararlı otlara karşı yeni gen kombinasyonları yaratılarak bunların patentleri çok uluslu şirketler tarafından alınmıştır.

      Yapılan bu araştırmalar sayesinde, yetiştirilen ürünlerin çevreye adaptasyonu kolaylaşırken alınan mahsul miktarı artmış ve soframıza kimyasal bulaşma riski daha az olan gıdaların girmesi söz konusu olmuştur. Pestisit ve herbisitlere olan ihtiyacın yanında ekonomik kayıplarında azalması gündeme gelmiştir.
      Bu iyi gelişmelere rağmen niçin genetiği değiştirilmiş gıdalar üzerine tartışmalar yapılmaktadır?

      İnsanlık tarihinin son yüzyılında genetik alanda inanılmaz çalışmalarla birlikte yeni canlılar ortaya çıkmış, bu buluşların getirdiği olağan üstü faydaların yanı sıra, ekosisteme verdikleri zararların telafisi ise imkansız olacağı kaygısı başlamıştır.
      Gerek sağlık üzerinde gerekse çevre üzerinde etkileri henüz kesin olarak bilinemeyen GDO’ ların bir atom bombası etkisi yaratmasından korkulmaktadır.
      Araştırmalar devam etmekle birlikte; GDO’lu gıdaların insanlarda alerjik reaksiyonlara, zehirli metobolik artıklarından dolayı zehirlenmelere yol açtığı bilinmektedir.

      Diğer önemli bir konu ise, genetik gıdalardan patojen bakterilere, naturel bitki ve hayvanlara olabilecek kontrolsüz gen transferleridir.
      Bağırsaklarımızda bolca bulunan mikroorganizmalar, örnek olarak E.coli’nin GDO’lu gıdalardan alacağı yeni gen kombinasyonlarını kendi genetik yapılarına aktarmaları durumuna ve antibiyotiklere karşı dirençli hale gelmelerine bir komplo teorisi olarak yaklaşılmaması gerekir.

      Rollerin kesin olarak bilinemediği bu oyunda, insanlığın aç kalmak ya da kendini belli olmayan bir tehli***e atması arasında seçim yapması gerekecektir. Verilere göre dünya, besleyebileceği insan nüfusunun iki katını barındırmaktadır. İnsanların büyük bir bölümünün açlık sınırında yaşaması, ekilebilir tarım alanlarının git gide azalması bu sayıyı gün geçtikçe arttırmaktadır.

      Bazı ülkelerin şiddetle desteklediği genetiği değiştirilmiş gıdalara karşı, Avrupa birliğinin genetik gıdalara bu kadar temkinli yaklaşması kafalarımızda soru işareti oluşturmaktadır.

      Avrupa’nın bu kadar dikkatle ve tereddütle yaklaşması, Amerikanın ise bu ürünleri kullanmak ve ihraç edebilmek için gösterdiği gayret karşısında Türkiye nasıl bir çözüm bulmalı, tarımı ve gıda endüstrisi içerisine girmiş bu ürünlere karşı nasıl bir hamle yapmalıdır?

      Türkiye’nin Avrupa Birliği içerisinde yer almak için gösterdiği çabaya karşılık ihraç ettiğimiz ürünlerde aflotoksin, naftalin, pestisit, GDO ve benzerlerinden kaynaklanan ambargolar ile karşılaşmamak, müzakereler süresince aramızda doğacak sorunları önleyebilmek için Avrupa Birliği ile senkronize çalışmamız kaçınılmaz olacaktır.
      Bu nedenle GDO’lu ürünlerin girişinde temkinli davranılmalı, her türlü kısıtlayıcı önlemle birlikte “Biyogüvenlik Yasası” oluşturulmalı ve tüketici eğilimleri doğrultusunda Ekolojik Tarım desteklenmeli kanısındayız.

      Tarım Bakanlığı, Üniversite ve Özel Laboratuarların kendilerini geliştirmelerini sağlayacak kaynakları oluşturması, GDO’lar ve PCR kullanımı konusunda kendini yetiştirmiş teknik eleman ihtiyacını gidermesi de Türkiye’nin geleceğe yönelik yapacağı olumlu bir hamle olacaktır.

      Saniter Gıda-Çevre Bilimi Ltd.Şti.

      Funda Şentürk Ümit Mete
      Gıda Yük.Müh. Gıda Müh.

      Yorum

      • aaron_1212
        Senior Member
        • 03-11-2006
        • 4376

        #4
        Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

        Genetiği değiştirilmiş organizmalar veya gıdalar, bunların patentleri konusunda açıklama yapılmamış
        Örnek olarak ele alacak olursak hibrid buğday veya domates ekimi yapılan arazilerde ve mücavirinde bulunan alanlarda geleneksel buğdaylar, domatesler olumsuz olarak etkilenmekte, hatta ölmektedirler. İkincisi madem amaç bu kadar saf ve temiz ise hibrid tohumların üreme fonksiyonları niçin iğdiş ediliyor ve tarım sektörü bu tohumları üreten Tekellerin eline mahkum ediliyor?
        ya bu cümle özetliyor açıkçası, çiftçiyi üreticiyi yabancı ülkelerin tekellerine mahkum ediyor
        Doğal tohumlar kullanılmadığından doğal tohumların nesli tükeniyor kıyıda köşede gerçek yetiştiricilerde kalıyor , onların doğal ürünleride satılmıyor dolaysıyla onlarda global tohum tekelcilerin eline düşüyor.

        Yabancı tohum Tekelleri ülkemizden aldığı tohumları patentleyerek , belkide üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan bile tekrar yerli yabancı üreticilere satarak patent hakkını ellerinde tutmaya çalışıyorlar
        Tohum bizim üretici bizim, Peki bunlara niye patent ücerti ödeyelim?
        Yahu çiftçimizde aç gözlü, daha çok ürün hırsıyla malesef bunlara köle.


        Nisa Suresi , ilginç
        Ve mutlaka onları saptıracağım ve her durumda onları kuruntulara düşürüp, olmayacak kuruntularla aldatacağım. Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler.» Ve her kim Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinirse, şüphesiz açıktan açığa bir zarara düşmüştür!
        Tefeciliğin bir başka versiyonu bu , tohum genetik patent.

        Şunuda eklemeden geçemeyeceğim
        İsrailin genetiği değiştirilmiş organizma kullanmadığını ,tüketmediğini , bütün dünyaya kullandırdığını, tükettirdiğini biliyormuydunuz?
        İsrailin Lut gölü civarında verimsiz tuzlu toprak üzerinde doğal sebze vs ürün yetiştirdiğini biliyormuydunuz
        Sulama Suyunuda binbir aşamalardan geçirerek tuzlu sodalı bu gölden çekip bu ürünleri suladığınıda bilmiyorduk değilmi
        Eh Şimdi biliyoruz.
        Son düzenleme aaron_1212; 03-11-2009, 12:44.

        Yorum

        • necatikaya
          Member
          • 20-12-2005
          • 1066

          #5
          Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

          Çok değil şöyle elli senelik bir muhasebe yapın.Türkiye nerede idi,şimdi nerede ve ne durumda.İyi durumdayız diyenin aklından şüphe ederim.İnsanlarımız duyarsız ve tepkisiz robot halinde.Nasıl kurgulanırsa öyle davranış içinde.
          Değişimler devam edecek nasıl olsa tepki yok..

          Yorum

          • eren511
            Member
            • 29-07-2006
            • 2805

            #6
            Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

            ül***e girişini yasak edicekleri yerde legal bir şekilde vatandaşın önüne sunuyorlar.ve bunu gdo damgası yemeden piyasada ayırt edmeden vatandaşın tüketimine sunacaklar...

            Yorum

            • sak55
              Banned
              • 30-05-2008
              • 2059

              #7
              Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

              denetleme mekanizmasını iyi çalıştıramazlarsa bunun sonucu çok vahim olur gelecek nesiller açısından bunuda adam gibi yapacaklarından şüpheliyim çünkü örnekleri mevcut

              Yorum

              • *@€f€@*
                Banned
                • 04-06-2006
                • 268

                #8
                Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

                Aşılarla birlikte Tarım Bakanlıgının YÖNETMELİÐİ devreye
                giriverdi ? ** NOVATİS** her iki ürünüde üretmekte çok yeteneklidir
                yıllık ciro Beşyüz milyar dolar.
                G.D.O. lu ürünler ve PANDEMİK Domuz gribi ve aşıları za-
                manlama da ticari deha .
                Sıcak savaş,Soguk savaş dönemleri fatiha yaşasın BİYOLOJİK
                PİSİKOLOJİK ve EKONOMİK savaşlar.

                Hepimize kolay gelsin.

                sevgi saygıyla.

                Yorum

                İşlem Yapılıyor
                X