ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

Kapat
Konu Kapalı.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • gönülver
    Member
    • 21-02-2004
    • 2747

    #61
    Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

    her aklaya yakın cevaba da takiye demek işin kolay yolu sanırım

    Yorum

    • centurion
      Junior Member
      • 08-10-2005
      • 131

      #62
      Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

      Originally posted by ecelik73
      Kaynak ???????????????
      Yılda kırk kitap okuyorsun. Kolaya kaçma ara bul..

      Yorum

      • ecelik
        Senior Member
        • 29-06-2004
        • 3902

        #63
        Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

        Originally posted by centurion
        Einstein İki şey sonsuzdur demiş. Biri Evren, ikincisi insanın aptallığı.
        Ama birincisinden o kadar emin değilim diyerek bitirmiş.
        Bu beyin aptal olabilirmi ? ancak cahil olabilir.

        BEBEK BEYNİNDEKİ MUCİZE

        Bu bebek henüz 3 haftalık... Annesinin bile onun varlığından henüz haberi olmayabilir. Ancak bebeğin tüm bedeninde müthiş bir hareketlilik ve değişim var.
        Hücreler bu dönemde hızla çoğalıp değişime uğrar. Omurga da yine aynı dönemde belirginleşmeye başlar.
        4. hafta içinde en hızlı gelişen hücreler, sinir hücreleri yani nöronlardır. Her dakika yaklaşık 500 bin nöron oluşur. Nöronlar en uzun ömürlü hücre grubudur ve bir yaşam boyu hiç yenilenmeden bizimle yaşarlar.
        4. haftanın sonunda nöronlar omurgayı terk ederler. İşte burada yine büyük bir mucize gerçekleşir. Nöronlar bu yolculukta nereye gideceklerini ve ne yapmaları gerektiğini çok iyi bilirler. Asla yolu şaşırmazlar...
        Bu oluşumda hiç hata payı yoktur. Peki görmek için gözleri, duymak için kulakları olmayan nöronlar nasıl olur da yönlerini hiç hata yapmadan bulurlar.
        Bu kadar kusursuz bir yolculuğun tesadüfen gerçekleşme ihtimali yoktur.
        Akıl ve sağduyu sahibi olan her insan için cevap açıktır... İnsan vücudundaki her hücre özel bir görev için yaratılmış, görev yapması gereken yere yine özel olarak yerleştirilmiştir. İnsan bedenindeki her ayrıntı Allah’ın yaratma sanatının bir eseridir...
        Kuran’da da bildirildiği gibi;
        Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126)
        Beynin tasarımındaki birbirinden kusursuz yapılardan biri de, nöronların yardımcısı glialardır. Glialar, nöronların daha çabuk hareket edebilmesi için kaygan lifler oluştururlar. Bu lifleri çok şeritli bir otoyola benzetebiliriz. Nöronlar işte bu otoyolu takip ederler. Nöronlar bu yol yardımıyla, doğru adrese, konvoy şeklinde ilerler. Bu ilerlemede asla trafik kilitlenmez, kazalar yaşanmaz; çünkü her bir nöron, kendisine kodlanmış bilgileri en uygun zamanda ve doğru biçimde kullanarak düzenle yol alır. Nöronların bu yolculuğu adeta bir göçü andırır. Omurga dışına ulaşan nöronlar artık katmanlar halinde beyni oluşturmaya başlar.
        Beyindeki gelişimi bir tiyatro oyunu gibi düşünebilirsiniz. Bu oyunda genetik kodların yazdığı bir senaryo bulunuyor. Ancak ne bir yönetmen ne de yapımcı var. Tüm bunların yanında birbirinin dilinden anlamayan bir grup da oyuncu var; ancak bu oyun başarıyla sahneye koyuluyor. Benim için bu, tam bir mucize. (Susan McConell, Stanford Üniversitesi)
        Anne karnında altı ayını dolduran bebeğin neredeyse tüm organları belirginleşir. Elleri, burnu, kalbi, ciğerleri ve beyni!.. Bu dönemde beyin gelişimi çok hızlıdır. Beyindeki nöron sayısı 100 milyara ulaşmıştır. Bu hücreler arasında trilyonlarca bağlantı kurulur; ve bu bağlantıların sayısı bir hayat boyunca hiç durmaksızın artmaya devam eder. Bu bağlantıların nasıl kurulduğunu henüz bilim açıklayamıyor.
        Nöronlar arasında oluşan elektrik akımları, beyin ile vücut arasındaki aralıksız iletişimi sağlar.
        Bebeğin dünyaya gözlerini açtığı ilk an bu... Bu andan itibaren uzun bir öğrencilik dönemi bekliyor kendisini.
        Bebek gözlerini, kulaklarını, ayaklarını nasıl kullanacağını öğrenecek. Aynı zamanda Allah’ın sadece insana bahşettiği konuşma ve düşünme yeteneğini geliştirecek. Bunun için, anne karnında 9 ay süreyle durmadan çoğalan ve bağlantılar kuran sinir hücrelerini kullanacak.
        Koku alma, bebeğin ilk gelişen duyularından biridir. 2 günlük bir bebek annesini bu yolla tanır. En geç gelişecek olan duyusu ise görmedir. Yeni doğmuş bir bebeğin gözündeki dünya henüz çok net değildir...
        Bebek ancak 6 aylık olduğunda çevreyi bir yetişkin gibi görmeye başlar. Hareketli cisimleri takip edebilir ve derinliği algılar.
        Bebeğin olgunlaşma sürecinde nöronlar sürekli bilgi depolar. 11 aylık bir bebeğin beyni artık bulunduğu kültürü, konuşulan dili ayırt edebilecek olgunluğa erişmiştir
        Bu sürede bazı nöron ağları diğerlerinden daha sık kullanılır. Bu ağların bir kısmı çoğalır ve güçlenirken kullanılmayanlar yok olur...
        Tüm bilgisayarlardan çok daha karmaşık bir yapıya sahip olan ve sınırları belirlenemeyen “sinir sistemi” nasıl çalışmaktadır?
        Sinir sistemi yaklaşık 100 milyar nörondan ve bunların arasındaki trilyonlarca bağlantıdan oluşur. Trilyonlarca ağın ne demek olduğunu hayalimizde canlandırmaya çalışalım...
        Bilgisayarda internet üzerinden bir arkadaşınızla mesajlaştığınızı düşünün. Ve sonra bir arkadaşınız daha katılsın... Şimdi bunu biraz daha büyütelim: İstanbul’da yaşayan 16 milyon insan, aynı anda internet üzerinden birbirleriyle mesajlaşsın. Üstelik bu mesaj trafiği bir bütün olarak ortak bir amaca hizmet etsin... Ve bu iletişim hiç kesintisiz bir ömür boyu sürsün... Ve şimdi de şehir sayısını 62.000’e çıkaralım... 62.000 İstanbul dolusu insanın her an ve sürekli birbiriyle iletişim halinde olduğu bir ağ hayal etmeye çalışalım...
        İşte bu, beyindir...

        Yorum

        • centurion
          Junior Member
          • 08-10-2005
          • 131

          #64
          Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

          Originally posted by ecelik73
          Bu beyin aptal olabilirmi ? ancak cahil olabilir.

          BEBEK BEYNİNDEKİ MUCİZE

          Bu bebek henüz 3 haftalık... Annesinin bile onun varlığından henüz haberi olmayabilir. Ancak bebeğin tüm bedeninde müthiş bir hareketlilik ve değişim var.
          Hücreler bu dönemde hızla çoğalıp değişime uğrar. Omurga da yine aynı dönemde belirginleşmeye başlar.
          4. hafta içinde en hızlı gelişen hücreler, sinir hücreleri yani nöronlardır. Her dakika yaklaşık 500 bin nöron oluşur. Nöronlar en uzun ömürlü hücre grubudur ve bir yaşam boyu hiç yenilenmeden bizimle yaşarlar.
          4. haftanın sonunda nöronlar omurgayı terk ederler. İşte burada yine büyük bir mucize gerçekleşir. Nöronlar bu yolculukta nereye gideceklerini ve ne yapmaları gerektiğini çok iyi bilirler. Asla yolu şaşırmazlar...
          Bu oluşumda hiç hata payı yoktur. Peki görmek için gözleri, duymak için kulakları olmayan nöronlar nasıl olur da yönlerini hiç hata yapmadan bulurlar.
          Bu kadar kusursuz bir yolculuğun tesadüfen gerçekleşme ihtimali yoktur.
          Akıl ve sağduyu sahibi olan her insan için cevap açıktır... İnsan vücudundaki her hücre özel bir görev için yaratılmış, görev yapması gereken yere yine özel olarak yerleştirilmiştir. İnsan bedenindeki her ayrıntı Allah’ın yaratma sanatının bir eseridir...
          Kuran’da da bildirildiği gibi;
          Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126)
          Beynin tasarımındaki birbirinden kusursuz yapılardan biri de, nöronların yardımcısı glialardır. Glialar, nöronların daha çabuk hareket edebilmesi için kaygan lifler oluştururlar. Bu lifleri çok şeritli bir otoyola benzetebiliriz. Nöronlar işte bu otoyolu takip ederler. Nöronlar bu yol yardımıyla, doğru adrese, konvoy şeklinde ilerler. Bu ilerlemede asla trafik kilitlenmez, kazalar yaşanmaz; çünkü her bir nöron, kendisine kodlanmış bilgileri en uygun zamanda ve doğru biçimde kullanarak düzenle yol alır. Nöronların bu yolculuğu adeta bir göçü andırır. Omurga dışına ulaşan nöronlar artık katmanlar halinde beyni oluşturmaya başlar.
          Beyindeki gelişimi bir tiyatro oyunu gibi düşünebilirsiniz. Bu oyunda genetik kodların yazdığı bir senaryo bulunuyor. Ancak ne bir yönetmen ne de yapımcı var. Tüm bunların yanında birbirinin dilinden anlamayan bir grup da oyuncu var; ancak bu oyun başarıyla sahneye koyuluyor. Benim için bu, tam bir mucize. (Susan McConell, Stanford Üniversitesi)
          Anne karnında altı ayını dolduran bebeğin neredeyse tüm organları belirginleşir. Elleri, burnu, kalbi, ciğerleri ve beyni!.. Bu dönemde beyin gelişimi çok hızlıdır. Beyindeki nöron sayısı 100 milyara ulaşmıştır. Bu hücreler arasında trilyonlarca bağlantı kurulur; ve bu bağlantıların sayısı bir hayat boyunca hiç durmaksızın artmaya devam eder. Bu bağlantıların nasıl kurulduğunu henüz bilim açıklayamıyor.
          Nöronlar arasında oluşan elektrik akımları, beyin ile vücut arasındaki aralıksız iletişimi sağlar.
          Bebeğin dünyaya gözlerini açtığı ilk an bu... Bu andan itibaren uzun bir öğrencilik dönemi bekliyor kendisini.
          Bebek gözlerini, kulaklarını, ayaklarını nasıl kullanacağını öğrenecek. Aynı zamanda Allah’ın sadece insana bahşettiği konuşma ve düşünme yeteneğini geliştirecek. Bunun için, anne karnında 9 ay süreyle durmadan çoğalan ve bağlantılar kuran sinir hücrelerini kullanacak.
          Koku alma, bebeğin ilk gelişen duyularından biridir. 2 günlük bir bebek annesini bu yolla tanır. En geç gelişecek olan duyusu ise görmedir. Yeni doğmuş bir bebeğin gözündeki dünya henüz çok net değildir...
          Bebek ancak 6 aylık olduğunda çevreyi bir yetişkin gibi görmeye başlar. Hareketli cisimleri takip edebilir ve derinliği algılar.
          Bebeğin olgunlaşma sürecinde nöronlar sürekli bilgi depolar. 11 aylık bir bebeğin beyni artık bulunduğu kültürü, konuşulan dili ayırt edebilecek olgunluğa erişmiştir
          Bu sürede bazı nöron ağları diğerlerinden daha sık kullanılır. Bu ağların bir kısmı çoğalır ve güçlenirken kullanılmayanlar yok olur...
          Tüm bilgisayarlardan çok daha karmaşık bir yapıya sahip olan ve sınırları belirlenemeyen “sinir sistemi” nasıl çalışmaktadır?
          Sinir sistemi yaklaşık 100 milyar nörondan ve bunların arasındaki trilyonlarca bağlantıdan oluşur. Trilyonlarca ağın ne demek olduğunu hayalimizde canlandırmaya çalışalım...
          Bilgisayarda internet üzerinden bir arkadaşınızla mesajlaştığınızı düşünün. Ve sonra bir arkadaşınız daha katılsın... Şimdi bunu biraz daha büyütelim: İstanbul’da yaşayan 16 milyon insan, aynı anda internet üzerinden birbirleriyle mesajlaşsın. Üstelik bu mesaj trafiği bir bütün olarak ortak bir amaca hizmet etsin... Ve bu iletişim hiç kesintisiz bir ömür boyu sürsün... Ve şimdi de şehir sayısını 62.000’e çıkaralım... 62.000 İstanbul dolusu insanın her an ve sürekli birbiriyle iletişim halinde olduğu bir ağ hayal etmeye çalışalım...
          İşte bu, beyindir...
          Milyonlarca yıllık bir evrimin sonucuyuz. O kadar olacak...
          Mucize değil bunlar...

          Yorum

          • ecelik
            Senior Member
            • 29-06-2004
            • 3902

            #65
            Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

            Sen hala Evrime mi inanıyorsun vah vah al oku evrimi

            Atın Evrimi Fosil Kayıtlarıyla İspatlanmıştır" Yalanı

            Onlarca yıldır, "atın evrimi", evrimin teorisinin en iyi belgelenmiş kanıtlarından biri olarak gösterilmiştir. Farklı devirlerde yaşamış dört ayaklı memeliler küçükten büyüğe doğru dizilmiş ve bu "at serileri" doğa tarihi müzelerinde sergilenmiştir. Oysa son yıllardaki araştırmalar, at serilerindeki canlıların birbirlerinin atası olmadığını, sıralamaların çok hatalı olduğunu, atın atası olarak gösterilen canlıların gerçekte attan daha sonra ortaya çıktıklarını ortaya koymaktadır.

            Memelilerin kökeni konusu içinde önemli bir yer tutan başlık, uzunca bir zamandır evrimci kaynakların baştacı ettikleri "atın evrimi" efsanesidir. Bu bir efsanedir, çünkü bilimsel bulgulara değil, hayalgücüne dayanır.

            "Atın evrimi"ni sembolize ettiği iddia edilen şemalar, yakın bir zamana kadar, evrim teorisine kanıt olarak gösterilen fosil sıralamalarının en başında gelmekteydi. Oysa bugün pek çok evrimci, atın evrimi senaryosunun geçersizliğini açıkça kabul etmektedir. Kasım 1980'de Chicago Doğa Tarihi Müzesi'nde 150 evrimcinin katıldığı, dört gün süren ve kademeli evrim teorisinin sorunlarının ele alındığı bir toplantıda söz alan evrimci Boyce Rensberger, atın evrimi senaryosunun fosil kayıtlarında hiçbir dayanağı olmadığını ve atın kademeli evrimleşmesi gibi bir sürecin hiç yaşanmadığını şöyle anlatmıştır:

            Yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış dört tırnaklı, tilki büyüklüğündeki canlılardan bugünün daha büyük tek tırnaklı atına bir dizi kademeli değişim olduğunu öne süren ünlü atın evrimi örneğinin geçersiz olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Kademeli değişim yerine, her türün fosilleri bütünüyle farklı olarak ortaya çıkmakta, değişmeden kalmakta, sonra da soyu tükenmektedir. Ara formlar bilinmemektedir.(1)

            Rensberger, dürüst bir tutumla atın evrimi senaryosundaki bu önemli açmazı dile getirirken aslında tüm teorinin fosil kayıtlarındaki en büyük çıkmazını, "ara-geçiş formları çıkmazı"nı gündeme getirmiştir.

            Atın evrimi şemalarının sergilendiği "İngiltere Doğa Tarihi Müzesi"nin yöneticilerinden ünlü evrimci paleontolog Colin Patterson da, hala müzenin alt katında duran bu şema hakkında şunları söyler:

            Hayatın doğası hakkında her biri birbirinden hayali bir sürü kötü hikaye vardır. Bunun en ünlü örneğiyse, belki 50 yıl önce hazırlanmış olan ve hala alt katta duran atın evrimi sergisidir. Atın evrimi, birbirini izleyen yüzlerce bilimsel kaynak tarafından büyük bir gerçek gibi sunulmuştur. Ancak şimdi, bu tip iddiaları ortaya atan kişilerin yaptıkları tahminlerin, yalnızca spekülasyon olduklarını düşünüyorum.(2)

            Peki "atın evrimi" senaryosunun dayanağı nedir? Bu senaryo, Hindistan, Güney Amerika, Kuzey Amerika ve Avrupa'da değişik zamanlarda yaşamış, farklı tür canlılara ait fosillerin evrimcilerin hayal güçleri doğrultusunda küçükten büyüğe doğru dizilmesiyle oluşturulan şemalarla ortaya atılmıştır. Değişik araştırmacıların öne sürdükleri 20'den fazla değişik atın evrimi şeması vardır. Hepsi de birbirinden farklı olan bu soy ağaçları hakkında evrimciler arasında da görüş birliği yoktur. Bu sıralamalardaki tek ortak nokta, 55 milyon yıl önceki Eosen devrinde yaşamış Eohippus (Hyracotherium) adlı köpek benzeri bir canlının atın ilk atası olduğuna inanılmasıdır. Oysa atın milyonlarca yıl önce yok olmuş atası olarak sunulan Eohippus, halen Afrika'da yaşayan ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği olmayan Hyrax isimli hayvanın hemen hemen aynısıdır.(3)

            Atın evrimi iddiasının tutarsızlığı, her geçen gün ortaya çıkan yeni fosil bulgularıyla daha açık olarak anlaşılmaktadır. Eohippus ile aynı katmanda, günümüzde yaşayan at cinslerinin de (Equus nevadensis ve Equus occidentalis) fosillerinin bulunduğu tespit edilmiştir.(4) Bu, günümüzdeki at ile onun sözde atasının aynı zamanda yaşadığını göstermektedir ki, atın evrimi denen sürecin hiçbir zaman yaşanmadığının kanıtıdır.

            Evrimci yazar Gordon R. Taylor, Darwinizm'in açıklayamadığı konuları ele alan The Great Evolution Mystery adlı kitabında at serileri efsanesinin aslını şöyle anlatır:

            Darwinizm'in belki de en ciddi zaafiyeti, paleontologların, büyük evrimsel değişiklikleri gösterecek olan akrabalık ilişkilerini ve canlı sıralamalarını ortaya koyamamalarıdır... At serisi genellikle bu konuda çözüme kavuşturulmuş olan yegane örnek gibi gösterilir. Ama gerçek şudur ki, Eohippus'tan Equus'a kadar uzanan sıralama çok tutarsızdır. Bu sıralamanın, giderek artan bir vücut büyüklüğünü gösterdiği iddia edilir, ama aslında sıralamanın ileriki aşamalarına konan canlıların bazıları (sıralamanın en başında yer alan) Eohippus'tan daha büyük değil, daha küçüktürler. Farklı kaynaklardan gelen türlerin bir araya getirilip ikna edici bir görüntüye sahip olan bir sıralamada arka arkaya dizilmeleri mümkündür, ama tarihte gerçekten bu sıralama içinde birbirlerine izlediklerini gösteren hiçbir kanıt yoktur.(5)

            Tüm bu gerçekler, evrimin en sağlam delillerinden birisi gibi sunulan atın evrimi şemalarının, hiçbir geçerliliğe sahip olmayan hayali sıralamalar olduklarını ortaya koymaktadır. Diğer türler gibi atlar da, evrimsel bir ataya sahip olmadan var olmuşlardır.


            ----------
            (1) Boyce Rensberger, Houston Chronicle, 5 Kasım 1980, Bölüm 4, s. 15.
            (2) Colin Patterson, Harper's, Şubat 1984, s. 60
            (3) Francis Hitching, The Neck of the Giraffe: Where Darwin Went Wrong, New York: Ticknor and Fields, 1982, s. 30-31
            (4) Francis Hitching, The Neck of the Giraffe, s. 30-31
            (5) Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery, London: Sphere Books, 1984, s. 230

            Yorum

            • ecelik
              Senior Member
              • 29-06-2004
              • 3902

              #66
              Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

              "Sanayi Devrimi Kebelekleri, Doğal Seleksiyonla Evrime Delildir" Yalanı

              Evrimci kaynaklara bakıldığında, doğal seleksiyonla evrimleşme tezine örnek olarak hemen her zaman İngiltere'deki sanayi devrimi dönemi kelebeklerinin verildiği görülebilir. Ders kitaplarında, dergilerde, hatta akademik kaynaklarda, bu konu evrimin en somut ve gözlemlenmiş örneği olarak sunulur.

              Oysa gerçekte bu örneğin evrimle bir ilgisi yoktur. önce örneğin ne olduğunu kısaca hatırlatalım: Anlatıldığına göre, İngiltere'de endüstri devriminin başladığı sıralarda, Manchester yöresindeki ağaçların kabukları açık renklidir. Bu nedenle bu ağaçların üzerlerine konan koyu renkli güve kelebekleri, bunlarla beslenen kuşlar tarafından kolayca fark edilir ve dolayısıyla yaşama şansları çok azalır. Fakat elli yıl sonra endüstri kirliliğinin sonucunda ağaçların kabukları koyulaşır ve buna bağlı olarak bu kez açık renkli güveler kuşlar tarafından sık olarak avlanmaya başlarlar. Sonuçta açık renkli kelebekler sayıca azalırken, koyu renkliler fark edilmedikleri için çoğalır.

              Bu olay, doğal seleksiyonla evrimleşme teorisinin büyük bir delili sanılmakta, açık renkli kelebeklerin zamanla koyu renkli kelebeklere dönüşüp evrimleştikleri gibi bir yanılgı içinde değerlendirilmektedir.

              Oysa bu örneğin evrim teorisi lehinde bir delil olarak kullanılamayacağı açıktır. çünkü yaşanan doğal seleksiyon, daha önce doğada var olmayan bir türü ortaya çıkarmış değildir. Endüstri devrimi öncesinde de kelebek popülasyonu içinde siyah bireyler zaten vardır. Sadece, var olan kelebek türlerinin sayıları değişmiştir. Kelebekler "tür değişimi"ne yol açacak biçimde yeni bir organ ya da özellik edinmemişlerdir.(1) Oysa bir kelebeğin başka bir canlı türüne, örneğin bir kuşa dönüşebilmesi için kelebeğin genlerinde sayısız değişiklik, ekleme ve çıkarmalar yapılması, bir başka deyişle, kuşun fiziksel özelliklerine ait bilgileri içeren apayrı bir genetik program yüklenmesi gerekir.

              Kısaca, doğal seleksiyon evrimci varsayımların aksine, canlıya herhangi bir organ ekleyip organ çıkarma, bir türü başka bir türe dönüştürme gibi özelliklere sahip değildir. Darwin'den günümüze dek bu konuda öne sürülen en büyük "delil"de, ıngiltere'deki endüstri devrimi kelebekleri hikayesinin ötesine gidememiştir.


              ----------
              (1) Sanayi devrimi kelebekleri hakkında detaylı bilgi için bkz. Philip Johnson, Darwin on Trial, s.26

              Yorum

              • bercenay
                Member
                • 05-04-2004
                • 1785

                #67
                Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                Originally posted by centurion
                Milyonlarca yıllık bir evrimin sonucuyuz. O kadar olacak...
                Mucize değil bunlar...
                darvinizm hakkında hic suphelerin yok mu..?sorgusuz inanıyormusun dogru(veya gercek) olduguna..?
                yoksa sende digerleri gibimisin.
                bak adam bunları yazmıs diger forumda;

                Bu kadar küstah nasıl olabiliyorsunuz?
                Ne demek inanmak......
                Bu ne cür'et..
                Siz kimsiniz!
                Evrimi Allah'a inanmak gibi bir saçmalık mı sanıyorsunuz?

                Bütün Batı bilimi evrim kuramı üzerine kurulmuştur.

                Sizin temsil ettiğiniz zihniyet geridir.
                Nitekim her bakımdan geri bir toplumu temsil ediyorsunuz..

                HACI


                bu arkadas onyargılı ve kosulsuz evrimi kabul etmis.
                tabirimi maruz gorun;gavur'un bilimsel soyledigi hersey dogrudur.bumu dur yani...

                Yorum

                • ecelik
                  Senior Member
                  • 29-06-2004
                  • 3902

                  #68
                  Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                  Geçtiğimiz günlerde bulunan 3.5 milyon yıllık kafatası, evrimcilerin hayali "insanın evrimini gösteren soyağacı"nı altüst etti. Dünyanın en önde gelen evrimcilerinin dahi hayali şemalarında hiçbir yere koyamadıkları bu fosili, Akşam Gazetesi ise nasıl olduysa hayali evrim şemasında bir yere yerleştirdi ve bunu 22 Mart 2001 tarihli sayısında okuyucularına duyurdu.

                  Söz konusu fosil Kenya'da Meave Leakey ve ekibi tarafından bulundu. Düz bir yüze sahip olması nedeniyle "Düz Yüzlü Adam" (Flat Faced Man) olarak anılan fosile verilen "bilimsel isim" ise Kenyanthropus platyops.

                  3,5 milyon yıllık bu fosilin evrimcilerin aklını tamamen karıştırmasının nedeni, kendisinden sonra yaşamış olan bazı maymun türlerinin (Lucy gibi), evrimci kıstaslara göre Kenyanthropus platyops'dan daha "geri" olması. Dolayısıyla farklı özelliklere sahip olan bu fosil, evrimcilerin tüm şemasını altüst ediyor. Çünkü bu fosili nereye yerleştireceklerini bilmiyorlar.

                  Aslında bugüne kadar bulunan fosillerin tamamına bakıldığında, maymunla ortak bir atadan evrimleşen, yavaş yavaş insana doğru yükselen bir "evrim şeması" olmadığı açıkça görülüyor. Aksine şemada tamamen bir karmaşa bulunuyor. BBC Televizyonunun internet sayfasında yayınlanan aşağıdaki şemada bu karmaşa vurgulanıyor. "Karmaşık insanımsı soyağacı" olarak verilen şemada hiçbir düzenli gelişme olmadığı, aksine tüm fosil bulgularının birbirlerinden tamamen ilgisiz özelliklere sahip oldukları görülüyor. Şemanın altında da şu yoruma yer veriliyor:

                  "Bilim adamları farklı insanımsı fosillerini birbirleriyle ilişkilendirme konusunda güçlük çekiyorlar." (http://news.bbc.co.uk/hi/english/sci...00/1234006.stm)
                  George Washington Üniversitesi, Antropoloji bölümünden Daniel E. Lieberman ise, Nature dergisinde yazdığı makalesinde, Kenyanthropus platyops hakkında şu yorumu yapıyor:

                  "İnsanın evrim tarihi çok karmaşık ve çözümlenmemiştir. Şimdi 3.5 milyon yıllık başka bir türün bulunması ile durum daha da karışacak gibi görünüyor... Kenyanthropus platyops'un yapısı genel olarak insanın evrimi ve türlerin davranışı konuları hakkında bir çok soruyu beraberinde getiriyor. Örneğin neden alışılmışın dışında olarak, küçük bir çene dişine ve öne doğru kavisli çene kemiği olan büyük düz bir yüze aynı anda sahip? Büyük yüzü ve benzer şekilde yerleştirilmiş çene kemiği olan tüm diğer insanımsı türlerin büyük bir dişi var. K. Platyops'in önümüzdeki bir kaç yıl içindeki en başlıca rolünün, birlikleri bozucu ve insanımsılar arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmalarında karşılaşılan kargaşayı vurgulayıcı bir rolü olacağını düşünüyorum." (Daniel E. Lieberman, "Another face in our family tree", Nature, 22 Mart 2001)

                  BBC isimli ünlü TV kanalı ise haberi "Düz yüzlü adam bir bilmece", "Akıl karıştıran tablo" "Bilimsel Çelişki" başlıkları ile verdi ve haberde şöyle dendi:

                  "Meave Leakey, ekibi ve Kenya Milli Müzesi'nin buluşu, zaten bulanık olan insanın evrimi tablosunu daha da bulanıklaştırıyor.

                  Londra College Üniversitesi'nden ünlü evrimci Dr. Fred Spoor ise yeni bulunan fosil için "Birçok soruyu gündeme getirdi" yorumunu yaptı.

                  Kısacası, evrim teorisi, yukarıdaki açıklama ve itiraflarda da görüldüğü gibi büyük bir çıkmaz içindedir. Özellikle paleontoloji dalında, her yeni bulgu evrim teorisine yeni bir çelişki daha getirmektedir. İnsanın sözde evrimi için hayali bir şema belirleyen evrimciler, soyu tükenmiş farklı maymun türlerine ve insan ırklarına ait fosilleri ard arda dizerek şemalarına uygun hale getirmeye çalışmaktadırlar. Ancak, hiçbir fosil şemalarına uymamaktadır. Çünkü insan maymunla ortak bir atadan evrimleşmemiştir. İnsanlar tarih boyunca hep insan olmuşlar, maymunlar da hep maymun olarak kalmışlardır. Bu nedenle evrim teorisi, her yeni bilimsel buluşla bir çıkmaz içine daha girecektir.

                  Yorum

                  • centurion
                    Junior Member
                    • 08-10-2005
                    • 131

                    #69
                    Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                    Originally posted by bercenay
                    darvinizm hakkında hic suphelerin yok mu..?sorgusuz inanıyormusun dogru(veya gercek) olduguna..?
                    yoksa sende digerleri gibimisin.
                    bak adam bunları yazmıs diger forumda;

                    Bu kadar küstah nasıl olabiliyorsunuz?
                    Ne demek inanmak......
                    Bu ne cür'et..
                    Siz kimsiniz!
                    Evrimi Allah'a inanmak gibi bir saçmalık mı sanıyorsunuz?

                    Bütün Batı bilimi evrim kuramı üzerine kurulmuştur.

                    Sizin temsil ettiğiniz zihniyet geridir.
                    Nitekim her bakımdan geri bir toplumu temsil ediyorsunuz..

                    HACI

                    bu arkadas onyargılı ve kosulsuz evrimi kabul etmis.
                    tabirimi maruz gorun;gavur'un bilimsel soyledigi hersey dogrudur.bumu dur yani...
                    Bu ne ya ...
                    Kim yazmış bunu...

                    Yorum

                    • ecelik
                      Senior Member
                      • 29-06-2004
                      • 3902

                      #70
                      Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                      Oku bu sorulara cevap ver ve bunları ispatla ben de evrimi kabul edeceğim.Bir de okumaktan bahsediyorsun

                      Yorum

                      • centurion
                        Junior Member
                        • 08-10-2005
                        • 131

                        #71
                        Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                        Açıkcası senin evrimi kabul edip etmemen beni zerre kadar ilgilendirmiyor.
                        Önceden yazdığım gibi ben bu konuda misyon sahibi değilim.

                        Bilimsel açıdan ispat olayına gelirsek;
                        Sana bir kitap tavsiye edeceğim. Onu okursan sana faydalı olur kanaatindeyim.

                        Karl Popper'in Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı

                        Bryan MAGEE..

                        Yorum

                        • ecelik
                          Senior Member
                          • 29-06-2004
                          • 3902

                          #72
                          Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                          Evrim Teorisi, Tesadüfleri
                          Yaratıcı Bir İlah Olarak Görür

                          1.
                          Evrim teorisinin iddiasına göre, fosfor, karbon gibi bilinçsiz, akılsız, yeteneksiz, bilgisiz ve cansız atomlar tesadüfler sonucunda biraraya gelmişler, yıldırımlar, volkanlar, ultraviyole ışınları, radyasyon gibi doğal olaylar sonucunda kendilerini kusursuzca organize ederek proteinleri, hücreleri, balıkları, kedileri, tavşanları, aslanları, kuşları, insanları ve tüm canlılığı meydana getirmişlerdir.
                          Tesadüfleri yaratıcı bir ilah kabul eden evrim teorisinin temel iddiası budur. Böyle bir iddiaya inanmak ise akla, mantığa ve bilime karşıdır.


                          2
                          Doğal Seleksiyon Canlılardaki Karmaşık
                          Yapıların Nasıl Meydana Geldiğini Açıklayamaz

                          Evrim teorisi, yaşadıkları ortama en iyi uyum sağlayan canlıların daha çok yaşama ve çoğalma imkanı bulduklarını ve bu şekilde faydalı özelliklerini sonraki nesillere aktarabildiklerini, türlerin bu "mekanizma"yla evrimleştiğini iddia etmektedir.
                          Oysa doğal seleksiyon olarak bilinen söz konusu mekanizma, canlıları evrimleştirmez, onlara yeni özellikler kazandıramaz. Sadece bir canlı türüne ait özellikleri güçlendirebilir.
                          Örneğin bir bölgede yaşayan tavşanlardan hızlı koşanlar hayatta kalır, diğerleri ise ölürler. Birkaç nesil sonra bu bölgedeki tavşanlar daha hızlı koşan bireylerden oluşur. Ancak, hiçbir zaman bu tavşanlar başka bir canlı türüne (örneğin tazılara veya tilkilere) evrimleşmezler.


                          3
                          Sanayi Devrimi Güveleri Doğal
                          Seleksiyonla Evrime Delil Değildir

                          Evrim teorisinin tüm dünya çapında en çok tekrar edilen sözde 'delil'lerinin başında, 19. yüzyıl İngilteresi'nde gerçekleşen sanayi devrimi sırasındaki güve popülasyonu gelir. İddiaya göre sanayi devrimindeki hava kirliliği ağaç kabuklarının rengini koyulaştırmış, bu nedenle koyu renkli güveler daha kolay kamufle olarak avcı kuşlardan korunmuş ve sonuçta koyu renkli güvelerin nüfusu artmıştır. Ama bu bir evrim değildir, çünkü yeni bir güve türü ortaya çıkmamış, sadece zaten var olan türlerin nüfus oranı değişmiştir. Bunun dışında, güvelerle ilgili bu iddianın dayandırıldığı hikayenin de doğru olmadığı ortaya çıkmıştır: Güveleri ağaçlar üzerine konmuş olarak gösteren ünlü fotoğrafların sahte olduğu ve iddia edildiği gibi bir "endüstriyel melanizm"in (endüstriyel kirlilik nedeniyle rengin koyulaşması) hiçbir zaman yaşanmadığı anlaşılmıştır.

                          4
                          Deprem, Bir Şehri Nasıl Geliştiremezse,
                          Mutasyonlar da Canlıları Geliştiremezler

                          Mutasyonlar, insan vücuduna dair tüm bilgilerin şifreli olduğu DNA üzerindeki rastlantısal değişikliklerdir. Mutasyonlara radyasyon, kimyasallar gibi etkenler neden olur. Evrimciler, mutasyonların canlıları evrimleştirdiğini öne sürerler. Oysa mutasyonlar canlılara daima zarar verirler, onları geliştirmezler, onlara yeni özellikler (örneğin kanat, akciğer gibi organlar) kazandıramazlar. Onları ya öldürür ya da sakat bırakırlar. Mutasyonların bir canlıyı geliştirdiğini, ona yeni özellikler kazandırdığını iddia etmek, bir depremin bir şehri daha gelişmiş ve modern bir hale getirdiğini, veya bir bilgisayara çekiçle vurulduğunda bir üst modelinin ortaya çıkacağını iddia etmeye benzer. Nitekim gözlemlenmiş hiçbir mutasyonun genetik bilgiyi artırdığı görülmemiştir.


                          5
                          Hayat Hayattan Gelir

                          Ortaçağ'dan beri inanılan "spontane jenerasyon" adlı yanlış bir teori, cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabileceklerini öngörüyordu. 18. yüzyıla dek, böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşünceydi. Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı 19. yüzyılda ise, bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu.
                          Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti: "Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür."
                          Bu gerçek, yeryüzünde yaşamın kendiliğinden oluşmadığını, ancak mucizevi bir yaratılışla başladığını da bir kez daha göstermiş oluyordu.


                          6
                          Ara Geçiş Canlılarına Fosil
                          Kayıtlarında Rastlanmamıştır

                          Evrim teorisi, bir türün bir başka türe dönüşmesinin ilkelden (basitten) karmaşığa doğru, yavaş ve aşamalı olduğunu iddia eder. Bu iddiaya göre, bu dönüşüm sırasında "ara geçiş formu" adı verilen ucube canlıların yaşamış olması gerekir. Örneğin, balık özelliklerini hala taşımasına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık yarı sürüngenler, yarı maymun yarı insanlar, yarı sürüngen yarı kuş canlılar yaşamış olmalıdır geçmişte. Eğer gerçekten bu tür canlılar yaşamışlarsa, bunların kalıntılarına da fosil kayıtlarında rastlanması gerekir. Oysa, yıllardır büyük bir hırsla aranan bu ara geçiş formlarından eser yoktur.

                          7
                          Canlı Grupları Yeryüzünde Aniden
                          ve Aynı Anda Ortaya Çıkmıştır

                          Bugün bilinen temel canlı kategorilerinin tamamına yakını, 530-520 milyon yıl önce, "Kambriyen Devri" adı verilen jeolojik devirde aynı anda ve aniden ortaya çıkmıştır. Süngerler, yumuşakçalar, solucanlar, derisidikenliler, eklembacaklılar, omurgalılar gibi birbirinden tamamen farklı vücut planlarına sahip canlı kategorileri, daha önceki jeolojik devirlerde hiçbir benzerleri yokken, bir anda belirmişlerdir. Bu gerçek, evrimcilerin, canlıların tek bir ortak atadan uzun zaman içinde ve aşama aşama türedikleri iddiasını çürüten önemli bir delildir.
                          Yeryüzünün bir anda, son derece farklı vücut yapılarına, son derece karmaşık organlara sahip birçok canlı ile dolması, elbette ki bu canlıların yaratıldıklarını gösterir. Evrimciler, Allah'ın varlığını ve yaratışını inkar ettikleri için bu mucizevi olayı kesinlikle açıklayamazlar.


                          8
                          Canlı Türleri Yüz Milyonlarca Yıl Boyunca
                          Hiçbir Değişikliğe Uğramamaktadırlar

                          Eğer gerçekten bir evrim yaşanmış olsaydı, canlıların yeryüzünde küçük kademeli değişimlerle ortaya çıkmaları ve zaman içinde de değişmeye devam etmeleri gerekirdi. Oysa fosil kayıtları bunun tam aksini gösterir. Farklı canlı sınıflamaları, kendilerine benzeyen ataları olmadan aniden ortaya çıkmışlar ve yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişim geçirmeden durağan bir biçimde kalmışlardır.


                          9
                          Evrimcileri Hayal Kırıklığına
                          Uğratan Balık: Cœlecanth

                          Evrimciler 400 miyon yıllık fosilleri bulunan Cœlacanth sınıfına dahil olan balıkları, balıklar ve amfibiyenler arasında çok güçlü bir ara form delili olarak gösteriyorlardı. Bu canlının yetmiş milyon yıl önce soyu tükenmiş bir tür olduğu zannedildiği için, evrimciler fosili üzerinde her türlü spekülasyonu yapmışlardı. Ancak 22 Aralık 1938'de Hint Okyanusu açıklarında bir Cœlacanth canlı olarak bulundu. İlerleyen yıllarda başka bölgelerde de 200'den fazla Cœlacanth yakalandı.
                          Bu balıkların yakalanmasıyla beraber, bu canlılar üzerinde yapılan spekülasyonların temelsizliği de anlaşılmış oldu. Cœlacanth, evrimcilerin iddialarının aksine karaya çıkmak üzere olan yarı balık yarı amfibiyen özellikleri gösteren bir canlı değildi. Hatta 180 m. derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan bir dip balığı idi. Dahası, yaşayan Cœlacanthlar ile 400 milyon yıllık fosil örnekleri arasında hiçbir fark yoktu. Canlı, hiçbir "evrim" geçirmemişti.
                          10
                          Kuş Kanatları Tesadüflerin
                          Eseri Değildir

                          Evrimciler kuşların sürüngenlerden evrimleştiğini ileri sürerler, ancak bu imkansızdır. Sadece kuş kanatları bile bunu kanıtlamaya yeter. İddia edildiği gibi bir evrim olması için, bir sürüngenin ön ayaklarının, genlerinde meydana gelen mutasyonlar sonucunda kusursuz kanatlara dönüşmüş olması gereklidir ki, bu mümkün değildir. Herşeyden önce bu teorik canlı yarım kanatla uçamayacaktır. Bir yandan da ön ayaklarından mahrum kalmış olacaktır. Bu ise canlının sakat olmasına ve evrim teorisine göre elenmesine neden olacaktır. Ayrıca, uçuş için kanatların tüm detaylarının kusursuzca oluşması gerekir. Kanatların; kuşun göğüs çıkıntısına sağlam bir biçimde tutturulmuş olması gerekmektedir. Kuşu havaya kaldırmaya, havadaki dengesini ve her yöne hareketini sağlamaya elverişli bir yapıda olması, kanat ve kuyruk tüylerinin hafif, esnek ve birbiriyle orantılı olması, kısaca uçuşa imkan veren mükemmel bir aerodinamik düzende işlemesi şarttır. Kanatların bu kusursuz yapısının nasıl olup da birbirini izleyen rastlantısal mutasyonlar sonucu meydana gelmiş olabileceği sorusu tümüyle cevapsızdır.


                          11
                          Archaeopteryx, Sürüngenlerle
                          Kuşlar Arasındaki Kayıp Halka Değildir

                          Archaeopteryx adlı 150 milyon yıllık kuş fosili, evrimciler tarafından 19. yüzyıldan beri "evrimin en büyük fosil kanıtı" olarak gösterilmiştir. Bu kuşun bazı sürüngen özellikleri gösterdiği ve bu yüzden sürüngenler ile kuşlar arasındaki "kayıp halka" olduğu iddia edilmiştir. Ancak Archaeopteryx'in tam bir uçucu kuş olduğunu gösteren son bulgular bu iddiayı geçersiz kılmıştır. Dahası, kuşların sözde sürüngen ataları olarak kabul edilen teropod dinozorları Archaeopteryx'ten çok daha gençtirler. Bu ise evrimcilerin gizlemeye çalıştıkları bir gerçektir.


                          12
                          Ünlü 'Atın Evrimi' Senaryosu Fosil
                          Kayıtları Tarafından Yalanlanmaktadır

                          Onlarca yıldır, "atın evrimi", evrim teorisinin en iyi belgelenmiş kanıtlarından biri olarak gösterilmiştir. Farklı devirlerde yaşamış dört ayaklı memeliler küçükten büyüğe doğru dizilmiş ve bu "at serileri" doğa tarihi müzelerinde sergilenmiştir. Oysa son yıllardaki araştırmalar, at serilerindeki canlıların birbirlerinin atası olmadığını, sıralamaların çok hatalı olduğunu, atın atası olarak gösterilen canlıların gerçekte attan daha sonra ortaya çıktıklarını ortaya koymaktadır.



                          13
                          Evrimcilerin Maymun Adam Hikayeleri
                          Hiçbir Delile Dayanmamaktadır

                          Darwinizm'in en önde gelen aldatmacası, insanların maymun benzeri canlılardan evrimleştiği iddiasıdır. Bu iddia, oluşturulan binlerce hayali çizim ve maket yoluyla kitlelere empoze edilir. Oysa gerçekte "maymun-adamlar"ın yaşamış olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. İnsanın en eski atası olarak ileri sürülen Australopithecus, şempanzelerden pek farklı olmayan soyu tükenmiş bir maymun türüdür. Evrim şemasında Australopithecus'un sonrasına yerleştirilen Homo erectus, Homo sapiens neanderthalensis, Homo sapiens archaic gibi sınıflamalar ise, farklı insan ırklarıdır. Bu sınıflamalar ile günümüz insanları arasındaki küçük anatomik farklar, günümüzde de Avustralya yerlileri, Pigmeler, Eskimolar gibi farklı insan ırkları arasında görülmektedir.


                          14
                          % 99 Maymun-İnsan Benzerliği
                          İddiası Bir Aldatmacadan İbarettir

                          Zaman zaman gündeme gelen "insan ve maymun genlerinin % 99 benzerliği" ifadesi yıllar önce kasıtlı olarak üretilmiş propaganda amaçlı bir slogandır.
                          Öncelikle, her iki türün DNA'larının kıyaslanabilmesi için ikisinin de gen haritasının bilinmesi gerekir. Ancak şu ana kadar yalnızca insanın genetik haritası çıkartılmıştır. Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır.
                          Sansasyonel şekilde duyurulan araştırmalarda insandaki 30.000 genin sadece 97'si (binde 3'ü) karşılaştırılabilmiştir. Bu kadar yetersiz bir araştırma ile insan maymun arası bir soy bağı kurmak tamamen evrimci ön yargılardan kaynaklanmaktadır. Evrimcilerin bu genellemesi, sadece 3'er cümlesi okunmuş kalınca iki kitabın %99 benzer olduğunu ilan etmek kadar saçmadır.
                          İki canlının genleri kısmen benzediği için benzerlik oranı seçilen genlere göre değişkenlik gösterir. Hiç benzemeyen genler seçilirse elde edilen sonuç %0; tamamen aynı genler seçilirse %100 çıkar. Kaldı ki, evrimcilerin yansıtmak istediklerinin aksine insan, genlerini sadece şempaze ile paylaşmaz. İnsan ile meyve sineği veya balina genlerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada tamamen aynı genler seçilirse insan %100 meyve sineği ya da %100 balina çıkabilecektir!
                          Sonuç olarak insan ve maymunun bütün genlerinin %99 aynı olduğunu iddia etmenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.



                          15
                          İnsan Bilincinin Kaynağı
                          Evrim Değil, Yaratılıştır

                          Evrim teorisi insan bilincinin nasıl ortaya çıktığını kesinlikle açıklayamaz. Şuursuz atomlar ve tesadüfler; medeniyetler kuran, sanat eserleri meydana getiren, tıptan arkeolojiye kadar birçok bilim dalı oluşturan, felsefeler üreten, sevinen, hayranlık duyan, besteler yapan, dinlediği müzikten zevk alan, yediği yoğurdun tadından hoşlanan, dostları olan, vefa, sadakat, sevgi gibi kavramları bilen, özleyen, kendisini oluşturan atomları inceleyen, uzay araçları inşa eden, mikroskobu, ampulü icat eden insan bilincini oluşturamaz. Bilincin, insanı sadece bir madde yığını olarak gören materyalist felsefe ile açıklanması mümkün değildir. Beyindeki atomlar hissedemez, bilemez, konuşamazlar. Bilinç insan ruhuna ait bir özelliktir ve insana ruhunu veren Allah'tır.


                          16
                          Canlılarda Körelmiş Organlar
                          Olduğu İddiası Doğru Değildir

                          Uzun zamandır evrimci kaynaklarda canlılardaki bazı organların işlevsiz olduğu ileri sürülmekte ve bunların o canlıların atalarından miras kalmış ancak artık kullanmadıkları organlar olduğu iddia edilmektedir. Örneğin insan vücudundaki appendiks (apandisit) veya kuyruk sokumu, yıllarca "körelmiş organ" sayılmıştır. Oysaki son yılların bilimsel araştırmaları, tüm bu organların önemli işlevleri olduğunu ortaya koymuştur. Evrimcilerin 20. yüzyıl başında çıkardıkları "körelmiş organlar listesi" bugün tamamen çürümüş durumdadır. Aynı şekilde, evrimcilerin öne sürdükleri "hurda DNA" kavramı, yani DNA'nın büyük bölümünün işe yaramaz olduğu iddiası da yapılan yeni keşiflerle çürütülmüştür.


                          17
                          Proteinlerin Tesadüfen Oluşmaları
                          Kesinlikle İmkansızdır

                          Hayatın yapı taşı olan proteinlerin tesadüfen oluşmaları matematiksel olarak imkansızdır. Örneğin, bileşiminde 288 amino asit bulunan ortalama büyüklükteki bir protein molekülünün tesadüfen oluşma ihtimali 10300'de 1 ihtimaldir. (Bu, 1 rakamının sağına 300 tane sıfır gelmesiyle oluşan astronomik bir sayıdır.) Bu ihtimalin pratikte gerçekleşmesi ise imkansızdır. (Matematikte 1050'de 1'den küçük ihtimaller pratikte "sıfır ihtimal" kabul edilirler.) Tek bir proteinin bile tesadüfen oluşmasını açıklayamayan evrim teorisi, hücrenin ve daha kompleks yapıların nasıl meydana geldiğini asla açıklayamaz.


                          18
                          Cansız Moleküllerin Tesadüfen Biraraya
                          Gelmesi Canlılığı Açıklayamaz

                          Bir protein molekülünün tesadüflerle meydana geldiğini varsaysak dahi canlılığın tesadüfen kendiliğinden oluşması imkansızdır.
                          Çünkü proteinden hücreye gitmek için, daha binlerce aşama gereklidir. Öncelikle, oluşan bu protein, o ortamda ultraviyole ışınlarına ve şiddetli mekanik etkilere rağmen hiçbir bozulmaya uğramadan, sabırla hemen yanıbaşında diğerlerinin tesadüfen oluşmasını beklemelidir. Sonra yeterli sayıda ve aynı noktada oluşan bu proteinler anlamlı şekillerde biraraya gelerek hücrenin organellerini oluşturmalıdır. Aralarına hiçbir yabancı madde, zararlı molekül, işe yaramaz protein zinciri karışmamalıdır. Sonra bu organeller son derece planlı ve organize bir biçimde biraraya gelip, gerekli enzimleri de yanlarına alıp bir zarla kaplanmalı, bu zarın içi de bunlara ideal ortamı sağlayacak özel bir sıvıyla dolmalıdır. Oysa bu aşamaların her biri ayrı ayrı imkansızdır.


                          19
                          Hücre Büyük Bir Şehirden
                          Daha Komplekstir
                          Evrimci senaryoya göre, bundan dört milyar yıl kadar önce, ilkel dünya atmosferinde birtakım cansız kimyasal maddeler tepkimeye girmiş, yıldırımların, sarsıntıların etkisiyle karışmış ve ilk canlı hücre ortaya çıkmıştır. Oysa hücre, bilim adamlarının benzetmesiyle, New York şehri kadar kompleks bir yapıya sahiptir. Hücrenin içinde enerji üreten santrallerden, protein üreten fabrikalara, hammaddeleri taşıyan kargo sisteminden DNA'yı tercüme eden şifre çözücülere, haberleşme sistemine kadar birçok yapı, kusursuz bir organizasyon içinde sürekli faaliyet halindedir. Evrimcilerin hücrenin tesadüfen meydana geldiği iddiasına inanmak, New York şehrinin tüm binaları, otoyolları, taşıma sistemleri, elektrik ve su şebekesi vs ile birlikte, tesadüfen meydana gelen fırtına, deprem gibi doğa olayları neticesinde kendiliğinden ortaya çıktığını iddia etmek kadar mantıksız ve saçmadır.

                          Yorum

                          • ecelik
                            Senior Member
                            • 29-06-2004
                            • 3902

                            #73
                            Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                            Hadi sende evrimi ispat eden bir kaç şey yazsana.

                            Yorum

                            • Kadim
                              Senior Member
                              • 30-01-2004
                              • 4782

                              #74
                              Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                              Ya bu Amino Asit Yavruları ismi darwinciler için cuk diye oturdu.bundan sonra darwincilerin ismi "Amino Asit Yavruları" olsun...

                              Yorum

                              • bercenay
                                Member
                                • 05-04-2004
                                • 1785

                                #75
                                Konu: ATEİZM İLE İLGİLİ BİR FORUM HAKKINDA -İNANLIMAZ YAZILAR

                                Originally posted by eMpReSaRiO
                                Ya bu Amino Asit Yavruları ismi darwinciler için cuk diye oturdu.bundan sonra darwincilerin ismi "Amino Asit Yavruları" olsun...
                                emre dalga gecme;sen diger forumda yoksun dimi? senin adın gectide bir ara.varsan nick'ini soyle bileyim...

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor
                                X