Anne dediğin böyle olur...

Kapat
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Kadim
    Senior Member
    • 30-01-2004
    • 4782

    Anne dediğin böyle olur...

    Bursa’da 30 Aralık 2001 tarihinde şofbenden zehirlenen ve beyin hücrelerinin büyük bölümünü kaybeden üniversite öğrencisi Neslihan Köse, doktor annesinin sabırlı ve bilinçli çabaları sayesinde yaşama döndü. Dr. Hale Köse, 6 ay boyunca bitkisel hayatta kalan kızını, uyandıktan sonra yeni doğan bir bebek gibi yeniden bakıp eğitti.

    ESKİŞEHİR Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde okuyan, İngilizce ve Almanca bilen Neslihan Köse yılbaşı tatilini annesi Radyoloji Uzmanı Dr. Hale Kabacaoğlu Köse ve babası Üroloji Uzmanı Dr. Ahmet Köse ile geçirmek için 30 Aralık 2001 tarihinde Bursa’ya geldi. Akşam duş almak için banyoya giren kızının uzun süre çıkmamasından şüphelenen Dr. Köse, yerde hareketsiz halde yatan kızının kalbinin durduğunu fark etti. Yaptığı masajla kızının kalbini yeniden çalıştıran anne ambulans çağırdı.

    BEYİN HÜCRELERİ ÖLDÜ

    Karbonmonoksit zehirlenmesi nedeniyle komaya giren Neslihan, Bursa Devlet Hastanesi’ndeki ilk müdahalenin ardından Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Ardından Haydarpaşa GATA’da 2 ay kalan Neslihan, annesinin isteğiyle Ankara Bilkent TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi’ne yatırıldı. Neslihan’ın çekilen MR’ında tıpta "atrofi" diye tanımlanan beyin hücrelerinin tamamına yakınının ölü olduğu görüldü. Yaşamından umut kesilen ve "beyin ölümünün gerçekleştiği" bile söylenen Neslihan Köse’nin bu durumu doktor olan annesinin umudunu kırmadı.

    YOÐUN BAKIMDA YAŞAM

    Doçentlik tezini, mesleğini ve özel yaşamını bir kenara bırakan Köse, insanların beyninin yüzde 5’ini kullandığı düşüncesinden hareket etti. 6 ay boyunca parmağını bile oynatmadan bitkisel hayatta kalan Neslihan, yavaş yavaş uyanmaya başladı. Dr. Hale Kabacaoğlu Köse, doktor olduğu için iki yıl boyunca yoğun bakımda kızıyla yaşadı.

    KULAKLIKTAN MOZART

    Bitkisel hayatta olduğu için vücudu kasılan, etkiye tepki göstermeyen, gözlerinde herhangi bir ışık görülmeyen çocuğuna, şarkılar, hikayeler okuyan, Mozart’ın parçalarını kulaklıkla dinleten anne her şeyi günlüğüne yazdı. Çocuğuyla yoğun bakımda geçen günlerde, kendisini duymayan kızıyla içgüdüsel iletişim kurmaya çalıştı.

    KOCASI TERK ETTİ

    Kızının vücudunda, sürekli yatmadan kaynaklanan yaralar çıkmaması ve felç olmaması için sürekli pozisyon değiştiren, ayaklarına ve kollarına masaj yapan, geri çekilen dilini dudaklarına sürdüğü çikolata ile çözdüren Dr. Köse, bu arada "Dünyaya bir kere gelinir" diyen eşi tarafından terk edilince ikinci büyük darbeyi yedi.

    YENİ DOÐAN ÇOCUK GİBİ

    Buna rağmen yıkılmayan Dr. Hale Kabacaoğlu Köse, hiçbir şeyden haberi olmayan kızını yeni doğan bir çocuk gibi bakıma alarak eğitmeye başladı. Fedakár anne, çocuğuna önce ayakta durmayı öğretti, ardından söylediği kelimelerin tekrarını sağlattı.

    Eşi tarafından terk edildiği için evinin ve çocuğunun masraflarını karşılamak için mesleğine geri dönen Dr. Hale Kabacaoğlu Köse, çocuğunun şu anda geçmiş dönemdeki hafızasını yavaş yavaş kazandığını, anlık hafızada büyük gelişme olduğunu belirtti.

    GEÇMİŞİ HATIRLAMIYOR

    Eski dönemi hatırlamayan ve ikinci hayatını yaşayan kızının şu anda anaokulunda eğitim gören öğrencilerden biraz daha iyi durumda olduğunu belirten Dr. Köse, "Onun tekrar üniversiteye gireceği inancını taşıyorum. Kızım bunu başaracak" dedi. Neslihan’ın şu anda okuyabildiğini, ancak yazmada zorluk çektiğini söyleyen Dr. Köse, şöyle dedi:

    LİSEYE DE GİDECEK

    "Kendisini şu anda hazırlık sınıfına hazırlıyorum. Sonra evde sırasıyla ilköğretim ve lise eğitimini görecek. Son olarak da onu yeniden üniversiteye başlayacak duruma getireceğim. Üniversiteye tekrar başladığı günü kurbanlarla kutlayacağım."

    Kızımı mezardan çıkardım

    Çocuğuna yürümeyi, tuvalet alıkanlığını, konuşmayı, okumayı yeniden öğrettiğini anlatan Dr. Köse, "Ben onu mezardan çıkardım. Onu ana rahminde yeniden büyüttüm ve ikinci hayatını yaşatıyorum. ABD’deki uzmanlar dünyada böyle bir olaya ikinci kez rastlandığını söylediler. Bunu da daha önce seyrettiğim ve otistik oğlunu yaşama kazandıran ’Lorenzo’nun Yağı’ filminden esinlenerek gerçekleştirdim" diye konuştu. Neslihan Köse’nin bu durumu iki kez uluslararası tıp dergilerine de konu oldu. Neslihan’la aynı durumu daha önce de Güney Koreli bir çocuğun yaşadığı belirtildi.




  • SELÇUK KAYA
    Senior Member
    • 12-05-2005
    • 4809

    #2
    Konu: Anne dediğin böyle olur...


    Sevgili Anneciğim,
    Ne garip; yeni yeni farkediyorum ki,
    çocukları anne olunca çocuklaşıyor anneler...
    ... Ve insan, zamanın nasıl insafsız
    bir öğütücü olduğunu bu rol değişiminde anlıyor.
    Eminim karnındaki ilk tekmemden, hatta doktorların
    'Bundan sonra ağır kaldırmak yok' müjdesinden
    beridir iki kişilik yaşıyorsun yaşamı...

    Doğum odasında bir küçük el saçlarına tutununca
    değişti herşey ve o el, o saçtan hiç eksik olmasın istedin.
    Kimbilir kaç geceyi karyola başuçlarında derin
    iç çekişler dinleyip hüzünlenerek uykusuz geçirdin,
    kaç emzirme seansında bitkin uyuyakaldın.
    O gün bugündür hayatı, bir toprakla çiçeği kadar
    ortak üretiyor, tüketiyoruz.
    Yolboyu, kusurlarını hiç görmedik birbirimizin,
    yeteneklerimizi abarttık karşılıklı; toz
    kondurmadık üzerimize, kol kanat gerdik...
    Ben dünyanın en iyi evladıydım, sense; tarihin
    en iyi annesi... Her çığlıkta
    başucumda biteceğini bilmenin güveniyle büyüdüm.
    Her derdimde benden çok dertleneceğini bilmenin
    o bencil alışkanlığıylaayakta kaldım.
    Sevginle donandım...
    Ama sonra birden o korkunç çark devreye girdi
    ve yaşamın acımasız kuralı işledi ;
    Büyüdüm... Senin kollarında 'sen'den habersiz,
    bambaşka bir 'ben' çıktı ortaya. Bazen o eski 'ben'e
    hiç benzemeyen bir 'ben'... Çünkü farkettim ki,
    anlattığın masalların yaşamda karşılığı yokmuş.
    Kızlar bir prens umuduyla kurbağaları öpedursun,
    ben her yalanda burnumu yokladım.
    Şaşırdım. Bostandaki lahanaların,
    ısırılmış lahanaların ve benzeri pastoral ninnilerin
    modasının geçtiğini gördüm sokakta...

    Söyleyemedim sana...
    'Yaşamın değiştiğini, eski tecrübelerin artık
    eskisi kadar geçerli olmadığını' anlatan kitapları
    salonun ortasında açık bıraktım, açıp okuyasın diye...
    Her kuşağın o vazgeçilmez ikilemi depreşti yeniden;
    'Devir de amma değişti' diye yakınırken sen;
    ben ilginle boğulduğumdan dertlendim.
    Bir yerim yaralandığında 'Anam görürse
    ne kadar üzülür' diye gizlemeye çalışmak
    küçük bir çocuk için nasıl bir yüktür bilir misin?
    Acından çok onda yaratacağın acı, acıtır canını...

    Oysa ne çok acılar paylaştık seninle...
    Ve ne çok sevinçler yaşadık beraber...
    Nasıl dar günlerde yardıma koşup,
    kaç şenliğine ortak olduk birbirimizin?
    ...Lakin artık kafesten uçma vaktiydi.
    'Danaların girdiği bostan'da ayakta kalabilmenin yolu,
    tek başına kanat çırpmayı öğrenmekten geçiyordu.

    Yargıladık birbirimizi bir dönem...Sorguladık...
    ...Sen bana eş dost çocuklarını örnek gösterdikçe,
    ben seni eş dost ebeveynleriyle kıyaslar oldum.
    Sen her sohbete 'Bizim çocukluğumuzda...'
    diye başladıkça ben, değişen
    takvim yapraklarını koydum önüne...

    Nasıl da zalim bir çark bu değil mi?
    Doğuyor, doğuruyor ve günün birinde
    yuvadan uçacağını bile bile
    koca bir ömrü karşılıksız veriyorsun...
    Ve hayat birden ıssız bir adaya dönüşüveriyor.
    Sonrası kâh bir kapı zili beklentisi,
    kâh bir mektup, kâh bir telefon sesi...
    Gizliden gizliye özlenen bir torun müjdesi...
    Fotoğraflar sarardıkça solan bir yaşam ve uzaklaştıkça
    yakınlaştığımız bir mazinin geri dönmez anıları...
    Yazılarla konuştuk öyle zamanlarda...Bakışlarla anlaştık.
    Ağlaştık birbirimizden gizleyerek acılarımızı...
    Bir mimikle özleştik, bir gülüşle kavuştuk.
    Ben büyürken seni de büyüttüm.

    Şimdi çok daha iyi anlıyoruz birbirimizi...
    Çünkü küçücük bir el saçlarımı kavrıyor geceleri...
    Karyola başlarında uykusuz geceler geçiriyorum.
    Pastoral ninnilerle büyütüyoruz oğlumu;
    yalancı çocukların burunları uzuyor masallarda,
    öpülen kurbağalar prens oluyor.

    ...Ve yaşamın değiştiğini, eski tecrübelerin
    geçersizleştiğini anlatan kitapları
    kaldırıyoruz salondan gizli gizli...
    O korkunç çark, acımasız bir hızla dönmeye
    devam ediyor. Zaman, öğütüyor kuşakları...
    İnsan ancak mahrum kalınca anlıyor
    sevginin değerini...
    Bense sevginden mahrum kalmaya
    fazla dayanamayacağımı biliyorum.

    O yüzden bu Anneler Günü'nde
    sana upuzun bir ömür diliyorum.
    Hem biliyor musun?
    'SENİ ÇOK SEVİYORUM'......


    Can Dündar




    yüce rabbim eksikliklerini aratmasın .....

    Yorum

    İşlem Yapılıyor
    X