95 ülkeden 1300 bilim insanının, 4 yıl boyunca bir araya gelip hazırladığı rapora göre, dünya kaynaklarının üçte ikisi insanoğlunun hızlı gelişmesi nedeniyle tükendi. Dünya felaketin eşiğinde. Bugüne kadar yürütülen en geniş kapsamlı araştırma olan 'Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu' farklı bir öneri ile karşımıza çıkıyor:
Ekosistemlerin hizmet kapsamında değerlendirilmesi ve gerektiğinde fiyatlandırılması. Buna göre uçaklara atmosferdeki karbondioksit kirliliği için ücret getirilmesi, gıda fiyatlarına tarım kirliliğinin nehirlerden temizlenme maliyetinin de eklenmesi gibi uygulamalar sıralanıyor.
95 ülkeden 1300 bilim insanının 4 yıl boyunca bir araya gelip hazırladığı raporda, insanoğlunun doğaya ve diğer canlı türlerine verdiği zarar, 'Kaynakların üçte ikisini harcadık' saptamasıyla anlatılıyor. Aynı raporda dünyayı bir felaket senaryosunun beklediğinin altı çiziliyor.
Bu konuda şimdiye kadar yürütülen en geniş kapsamlı bilimsel araştırma olarak tanımlanan ve 24 milyon dolara malolan 'Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu'nun sonuçları çarpıcı:
Bugüne kadar har vurup harman savurarak yaşadık. Doğal kaynakların sürdürülebilirliğini düşünmedik ve sonuçta insanlık son 50 yılda bugüne kadar olmadığı hız ve ölçüde doğayı tahrip etti.
İnsanlığın dünya ekosistemine verdiği zarar, geriye dönüşü olmayan bir zarar, üstelik yoksullukla mücadelenin önüne de büyük bir tehdit olarak dikiliyor.
Raporun bugüne kadar gerçekleştirilen ekosistem araştırmalarından farkı, hem mevcut durumu ortaya çıkarması hem de bunun insanlık üzerindeki etkilerini küresel bazda araştırması. Proje, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Dünya Doğal Kaynakları Enstitüsü tarafından destekleniyor.
GELECEK İÇİN FİYAT
Milenyum Ekosistem raporunu hazırlayan araştırmacılar, ekolojik tehdidin azalmasına yönelik çözümün ancak ve ancak hükümetlerin doğal sistemden elde ettikleri faydanın ekonomik değerini belirlemeleri halinde başarılı olacağını belirtiyorlar.
Diğer bir deyişle, rapor diğer raporlardan farklı olarak ekosistemleri hizmetlere benzetiyor: Binalar için kereste, nefes almak için temiz hava, yemek için balık, giysi üretmek için elyaf gibi...
Rapora geniş yer veren Nature ve New Scientist dergileri, 'İnsanlığın refahı ile ekosistemin mevcut durumu ve sürdürülebilir kullanımı arasındaki bağın kurulması şart' yorumunu yapıyor. Evet doğal kaynaklara paha biçmek zor, ama sorunun çözümünü istiyorsak, 'sağlıklı bir gelecek' için paha biçmeliyiz. Başka çıkar yolu yok.'
Dergi, Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması'ndan verdiği örnekte, '2010 yılına kadar biyoçeşitlilikte küresel düşüş hızının yavaşlatılması hedeflenmişti. Ancak şimdiye kadar bu hedefin ne kadarına ulaşılabildi, bunu saptamak mümkün değil. Çünkü biyoçeşitlilik var olan ya da yok olan türleri saymanın çok daha ötesinde. Farklı parametreler var. Türlerin nüfusu, ekosisteme dolaylı ve doğrudan etkileri gibi...'
74 FARKLI EYLEM PLANI
Bugün gelinen noktada dünyanın bir çok yerinde gıda ürünlerinin eskisine kıyasla hem daha bulunabilir olması hem de daha ucuz olması sevindirici bir gelişme. Ancak bu başarıların elde edilme yöntemi, gelecekteki küresel refahı riske sokuyor. Üstelik bu kazanımlar ne yazık ki hálá eşit dağıtılabilmiş değil.
2 bin 500 sayfalık Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu'nu hazırlayan bilim insanları, siyasetçilerin önüne belirgin bir 'yapılacaklar listesi' koymak yerine, 74 farklı eylem planı ve bunların olası sonuçlarını belirlediler.
Bunların arasında yoksulu zarara uğratan tarımsal desteklerin azaltılması, doğal ortamı korumaları için toprak sahiplerine ödeme yapılması, toprağın suni gübre ve tarım ilaçları ile yüklenmesinin önüne geçilmesi gibi yöntemler var. Ancak yeni çözüm yollarına da yer veriliyor: Uçaklara atmosferdeki karbondioksit kirliliği için ücret getirilmesi, gıda fiyatlarına, tarım kirliliğinin nehirlerden temizlenme maliyetinin de eklenmesi vb...
RAPORDAN ÇARPICI NOTLAR
1945 yılından sonra tarıma açılan arazinin yüzölçümü, 18 ve 19. yüzyılın toplamından daha fazla.
1913 yılında icat edilen sentetik azotlu gübrelerin yarısından fazlası 1985'ten sonra kullanıldı.
Yaşamakta olan memeli hayvan, kuş ve sürüngen türlerinin yüzde 10-30 arası yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
Önümüzdeki 50 yıl içinde gıda talebinin yüzde 70-80 oranında artması öngörülüyor, ancak ekosistemin mevcut tahribatı ile bunun karşılanması mümkün görünmüyor.
Toplam bitki türlerinin sayısı, 2050 yılına gelindiğinde 1970 yılındaki toplamından yüzde 10-15 daha düşük olacak.
Denizlerdeki balıkların dörtte biri aşırı ve kontrolsüz avlanma nedeniyle tükenmiş durumda. Bazı bölgelerde av balığı sayısı, endüstriyel balıkçılık öncesi dönemin yüzde 1'i seviyesine düştü.
1980'den beri deniz yosunlarının yüzde 35'i, mercanların yüzde 20'si yok oldu.
Ormanların yok olması ve diğer olumsuz değişiklikler kolera ve sıtma riskini artırabilir. Bilinmeyen yeni hastalıklar ortaya çıkabilir.
1.1 milyar insan temiz içecek suyu bulamıyor. Her yıl 3-4 milyon kişi pis suların yol açtığı hastalıklar yüzünden ölüyor.
Ekosistemlerin hizmet kapsamında değerlendirilmesi ve gerektiğinde fiyatlandırılması. Buna göre uçaklara atmosferdeki karbondioksit kirliliği için ücret getirilmesi, gıda fiyatlarına tarım kirliliğinin nehirlerden temizlenme maliyetinin de eklenmesi gibi uygulamalar sıralanıyor.
95 ülkeden 1300 bilim insanının 4 yıl boyunca bir araya gelip hazırladığı raporda, insanoğlunun doğaya ve diğer canlı türlerine verdiği zarar, 'Kaynakların üçte ikisini harcadık' saptamasıyla anlatılıyor. Aynı raporda dünyayı bir felaket senaryosunun beklediğinin altı çiziliyor.
Bu konuda şimdiye kadar yürütülen en geniş kapsamlı bilimsel araştırma olarak tanımlanan ve 24 milyon dolara malolan 'Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu'nun sonuçları çarpıcı:
Bugüne kadar har vurup harman savurarak yaşadık. Doğal kaynakların sürdürülebilirliğini düşünmedik ve sonuçta insanlık son 50 yılda bugüne kadar olmadığı hız ve ölçüde doğayı tahrip etti.
İnsanlığın dünya ekosistemine verdiği zarar, geriye dönüşü olmayan bir zarar, üstelik yoksullukla mücadelenin önüne de büyük bir tehdit olarak dikiliyor.
Raporun bugüne kadar gerçekleştirilen ekosistem araştırmalarından farkı, hem mevcut durumu ortaya çıkarması hem de bunun insanlık üzerindeki etkilerini küresel bazda araştırması. Proje, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Dünya Doğal Kaynakları Enstitüsü tarafından destekleniyor.
GELECEK İÇİN FİYAT
Milenyum Ekosistem raporunu hazırlayan araştırmacılar, ekolojik tehdidin azalmasına yönelik çözümün ancak ve ancak hükümetlerin doğal sistemden elde ettikleri faydanın ekonomik değerini belirlemeleri halinde başarılı olacağını belirtiyorlar.
Diğer bir deyişle, rapor diğer raporlardan farklı olarak ekosistemleri hizmetlere benzetiyor: Binalar için kereste, nefes almak için temiz hava, yemek için balık, giysi üretmek için elyaf gibi...
Rapora geniş yer veren Nature ve New Scientist dergileri, 'İnsanlığın refahı ile ekosistemin mevcut durumu ve sürdürülebilir kullanımı arasındaki bağın kurulması şart' yorumunu yapıyor. Evet doğal kaynaklara paha biçmek zor, ama sorunun çözümünü istiyorsak, 'sağlıklı bir gelecek' için paha biçmeliyiz. Başka çıkar yolu yok.'
Dergi, Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması'ndan verdiği örnekte, '2010 yılına kadar biyoçeşitlilikte küresel düşüş hızının yavaşlatılması hedeflenmişti. Ancak şimdiye kadar bu hedefin ne kadarına ulaşılabildi, bunu saptamak mümkün değil. Çünkü biyoçeşitlilik var olan ya da yok olan türleri saymanın çok daha ötesinde. Farklı parametreler var. Türlerin nüfusu, ekosisteme dolaylı ve doğrudan etkileri gibi...'
74 FARKLI EYLEM PLANI
Bugün gelinen noktada dünyanın bir çok yerinde gıda ürünlerinin eskisine kıyasla hem daha bulunabilir olması hem de daha ucuz olması sevindirici bir gelişme. Ancak bu başarıların elde edilme yöntemi, gelecekteki küresel refahı riske sokuyor. Üstelik bu kazanımlar ne yazık ki hálá eşit dağıtılabilmiş değil.
2 bin 500 sayfalık Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu'nu hazırlayan bilim insanları, siyasetçilerin önüne belirgin bir 'yapılacaklar listesi' koymak yerine, 74 farklı eylem planı ve bunların olası sonuçlarını belirlediler.
Bunların arasında yoksulu zarara uğratan tarımsal desteklerin azaltılması, doğal ortamı korumaları için toprak sahiplerine ödeme yapılması, toprağın suni gübre ve tarım ilaçları ile yüklenmesinin önüne geçilmesi gibi yöntemler var. Ancak yeni çözüm yollarına da yer veriliyor: Uçaklara atmosferdeki karbondioksit kirliliği için ücret getirilmesi, gıda fiyatlarına, tarım kirliliğinin nehirlerden temizlenme maliyetinin de eklenmesi vb...
RAPORDAN ÇARPICI NOTLAR
1945 yılından sonra tarıma açılan arazinin yüzölçümü, 18 ve 19. yüzyılın toplamından daha fazla.
1913 yılında icat edilen sentetik azotlu gübrelerin yarısından fazlası 1985'ten sonra kullanıldı.
Yaşamakta olan memeli hayvan, kuş ve sürüngen türlerinin yüzde 10-30 arası yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
Önümüzdeki 50 yıl içinde gıda talebinin yüzde 70-80 oranında artması öngörülüyor, ancak ekosistemin mevcut tahribatı ile bunun karşılanması mümkün görünmüyor.
Toplam bitki türlerinin sayısı, 2050 yılına gelindiğinde 1970 yılındaki toplamından yüzde 10-15 daha düşük olacak.
Denizlerdeki balıkların dörtte biri aşırı ve kontrolsüz avlanma nedeniyle tükenmiş durumda. Bazı bölgelerde av balığı sayısı, endüstriyel balıkçılık öncesi dönemin yüzde 1'i seviyesine düştü.
1980'den beri deniz yosunlarının yüzde 35'i, mercanların yüzde 20'si yok oldu.
Ormanların yok olması ve diğer olumsuz değişiklikler kolera ve sıtma riskini artırabilir. Bilinmeyen yeni hastalıklar ortaya çıkabilir.
1.1 milyar insan temiz içecek suyu bulamıyor. Her yıl 3-4 milyon kişi pis suların yol açtığı hastalıklar yüzünden ölüyor.
Yorum