Kan Ve Kalp Mucİzesİ

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • frantic
    Senior Member

    • 26-01-2004
    • 3696

    #46
    Konu: Kan Ve Kalp Mucİzesİ

    Akciğerlerde Kanın Temizlenmesi ve Küçük Kan Dolaşımı

    Alyuvarın yolculuğa başlayıp bütün vücudu katetmesinin ardından yaklaşık 40 saniye geçmiştir. Alyuvar hücresi, artık başladığı yerde, yani kalptedir. Bu defa karbondioksit dolu kirli bir kan içinde dolaşmaktadır. Ancak bu kanın temizlenmesi şarttır. İşte bu nedenle alyuvar hücresi, "küçük kan dolaşımı" adı verilen bu yeni yolculuğa başlamak üzere, sağ kulakçıktaki yerini alır. Yolculuğunun daha ilk başında yaşadıklarını bu defa da kalbin sağ tarafında yaşamak zorundadır. Sağ kulakçıktaki kapağın açılması ile birlikte yanındaki diğer arkadaşlarıyla sağ karıncığa geçer. Sağ karıncığa geçmesiyle üzerindeki kapak artık kapanmıştır. Geri dönmesi imkansızdır. Sağ karıncığın içinde oldukça kısa bir süre kalır ve hemen ardından ikinci kapak akciğerlere doğru giden anayolu açar. İkinci yolculuk başlamıştır. Ancak bu diğerinden daha kısadır. İşte bu nedenle "küçük dolaşım" olarak isimlendirilir.


    Dolaşım sistemi içinde oksijen akciğerlerden dokulara taşınır. Karbondioksit ise dokulardan akciğerlere taşınır. Glikoz, bağırsaklar tarafından emilir ve geçici olarak karaciğerde glikojen olarak depo edilir. Daha sonra buradan dokulara gönderilir. Bu kusursuz iş bölümü Allah'ın eserlerindeki kusursuzluğu bir kez daha göstermektedir.

    Sağ kulakçıktan pompalanan kan akciğer atardamarına ulaşır. Akciğer atardamarı kalpten çıktıktan sonra ikiye ayrılarak sağ ve sol akciğere kollar gönderir. Akciğerlere giren bu damarlar akciğerlerin içinde, oksijen ile karbondioksitin yer değiştirdiği hava kesecikleri olan alveollerin çeperinde, çeşitli kılcal damarlara ayrılır. Burada kirli kandaki karbondioksit alveollere, alveollerdeki oksijen ise kana geçer. Temizlenen kan, akciğer toplardamarı ile kalbin sol kulakçığına, yani yolculuğun ilk başladığı yere getirilir. Bir toplardamarın ilk defa olarak temiz kan taşıması durumu bu şekilde gerçekleşmektedir.

    Dışarıdan gelen hava akciğerlere bronşlar yolu ile dolar. Bronşlar akciğere girdiklerinde ise çeşitli kollara ayrılırlar. Alveoller, işte bu kollardır. Akciğerlerin içinde hava ile dolu olarak 300 milyon alveol bulunmaktadır. Bunların tümünün çeperi, oksijen-karbondioksit alışverişini gerçekleştirecek kılcal damarlarla çevrilidir. Buradan yola çıkarak sadece akciğerlerdeki kılcal damarların çapını tahmin etmek zor değildir. Alveollerin yüzey alanları yaklaşık 230 m2'dir. Bu miktar, bir tenis kortunun büyüklüğüne eşit bir büyüklüktür. Milimetrenin milyonda biri kalınlığındaki duvarları ile kılcal damarlar ve alveoller, bizler için hayati öneme sahip görevlerini yerine getirirler.116

    Akciğerlerde gerçekleştirilen bu gaz alışverişi gerçekten de mucizevidir. Akciğer her dakika 56x1021 (56 sayısının yanına 21 sıfır getirilmesi ile oluşan sayı - 56 septrilyon) oksijen atomunu hücrelere ulaştırır.117 Yapmamız gereken tek şey nefes almaktır. Günlük hayatımızı devam ettirirken, içimize çektiğimiz bir miktar hava ile akciğerlerimizde bu muazzam gaz değişimi müthiş bir hızla gerçekleşir. Bu alışveriş sonrasında artık oksijen yüklenmiş olan küçük alyuvar hücremiz, yolculuğunun ilk başına dönmüş, dokulara oksijen taşımak için sol kulakçıktaki yerini almıştır. Sayfalardır sadece genel hatları ile anlattığımız bu muazzam yolculuk ise, bir dakikadan daha az sürmüştür.


    Alveoller, hava ile kılcal damarlardaki kan arasındaki bariyerin toplam kalınlığı 4 mikrometredir. Bu kalınlık, tek bir alyuvar hücresinin yarıçapı kadardır. Bu bariyerdeki aşırı incelik, iki yöne doğru gerçekleşen gaz alışverişinin oldukça hızlı ve etkili olduğunu göstermektedir.

    Şu önemli detayı hatırlatmakta fayda vardır. Eğer kılcal damarlar, alveollerden bir miktar uzak olsalar, bu önemli alışverişin gerçekleşmesi imkansızlaşır. Onların, hemen alveollerin yakınında yer almaları, satırlardır defalarca karşılaştığımız ve hayranlık duyduğumuz mükemmel bir tasarım örneğinden başka bir şey değildir. Değil bir tesadüfi olay, planlar yapabilen, düşünüp tasarlayan, aklını kullanabilen bir insan bile bedenin her noktasında varlığını açıkça gösteren bu kusursuz tasarımı gerçekleştirebilme yeteneğine sahip değildir. Bu eser, müthiş bir Aklın, büyük ve Yüce bir Kudretin eseridir. İşte Allah, bize Kendisi'ni bu önemli yaratılış delilleriyle tanıtır. Düşünüp anlayabilen bir insan için Allah'ın eserlerini görmek oldukça kolaydır. Allah, Kuran'da bu önemli gerçeği şöyle bildirmiştir:

    Allah, herşeyin Yaratıcısı'dır. O, herşey üzerinde Vekil'dir. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın ayetlerine (karşı) inkar edenler ise; işte onlar, hüsrana uğrayanlardır. (Zümer Suresi, 62-63)

    Kan Akımının Kontrol Mekanizması

    Yapılacak olan bir işin getireceği faydaları ve zararları hesaplayarak ona göre tedbir almak; insana, yani "akla" özgü bir kabiliyettir. Ancak sadece insan bedenindeki dolaşım sistemine baktığımızda bile insandan daha "akıllı" görünen bazı varlıkların birarada müthiş bir organizasyonu üstlendiklerini anlarız. Sorumlulukları ise büyüktür: Bir insan hayatı! İşte bu yüzden hiç ara vermeden, hiç hata yapmadan ve en önemlisi de her durum ve şarta karşı tedbir alarak yollarına devam etmeleri gerekmektedir.

    Vücuttaki bu mekanizmanın "akıllı" olduğunu ispat eden birçok delil vardır. Bedende, daha önce birkaç kere değindiğimiz gibi, "ihtiyaçlar saptanmaktadır". Bunun hangi kararla yapıldığı ve ihtiyaçları kimin saptadığı belli değildir. Ama kalp, damarlar, kanın içinde gezen hücreler, hep birlikte müthiş şuurlu bir organizasyon gerçekleştirirler. Buna göre kalp, kanı belirli miktarda pompalar, alyuvarlar sahip oldukları oksijeni belirli hücrelere dağıtır ve en önemlisi de damarlar belirli yerlere kan akışını sağlarlar.

    Siz uyurken veya dinlenirken, kalbinizin pek fazla kan pompalaması gerekmez. Yatağınızdan aniden doğrulduğunuzda nefes nefese kalmanızın nedeni aradaki bu farklılıktır. Kalp, siz uyurken ancak sizi hayatta tutacak kadar kan pompalar. Bu elbette değerli bir tasarruftur. Yatağınızdan kalkıp yürümeye başladığınızda kalbin hareketi artar. Sizi daha fazla zor durumda bırakmadan mesaj gerekli yere iletilmiştir: Vücut hareket halindedir ve daha fazla kana ihtiyaç vardır. Bir yere doğru koşmaya başladığınızda ise kalbinizin kan pompalama hızı ve hacmi 6-7 kat kadar artar. Vücut bu konuda çok iktisatlıdır. Vücudun her yanına her an aynı miktarda kan gitmez. Kan, yemek yediğinizde midenize, yüzdüğünüzde akciğerlerinize ve kaslarınıza, bir şey okuduğunuzda beyninizde toplanır. Çünkü o anda beslenmesi ve nefes alması gereken en önemli hücreler o bölgelerdedir.


    Spor yaparken kaslarımız normal şartlara oranla 20-25 kat daha fazla kana ihtiyaç duyarlar. Eğer normal şartlarda kaslar bu miktarda kana ihtiyaç duysaydı, kalbin bu aşırı tempoya gücü yetmezdi. Ancak herşeyi bir ölçüyle yaratan Rabbimiz, kalbimizi de, kaslarımızı da birbirine uygun yaratmıştır.

    İktisat, sadece böyle zamanlar için geçerli değildir. Normal şartlarda beden, kasları beslemek için aşırı bir gayret göstermez. Kaslar, bedenin %30-40'ını oluşturmaktadır. Buna rağmen günlük dinlenme halinde kaslara giden kan miktarı şaşırtıcı derecede düşüktür. Ama kaslarınızı çalıştırmaya başladığınızda, metabolik aktiviteniz 50 kat, kaslara kan akışı ise 20-25 kat kadar artar.118 Bu gerçekten de hayret verici bir değişikliktir. Bir egzersiz sırasında kasların gerçekten de bu aşırı kan akımına ihtiyaçları vardır. Eğer kaslar, normal şartlarda da bu kadar büyük miktarda kana ihtiyaç duysalardı, kuşkusuz kalbin bu metabolizmaya yetişebilmesi imkansızlaşırdı. Bedenin akıllı denetleyicileri, bunun yerine mevcut kanı beyin gibi daha önemli ve gerekli yerlerde kullanmayı tercih ederler.

    Beyin, sürekli beslenmesi ve oksijen alması gereken bir organdır. Bunun tek nedeni, bedende tüm olup bitenleri ve tüm organları kontrolü altında bulundurmasıdır. İşin ilginç yanı ise, kalp, kan damarları ve kan hücreleri bu hayati gerçeğin farkındadırlar. İşte bu nedenle, beyne kan akışı, ne pahasına olursa olsun mutlaka sürdürülür. Damarların beyne her dakika yaklaşık 1 lt kan ulaştırmaları gerekmektedir. Bir kanama anında ise vücutta azalan kan, bu görevi üstlenmiş sinirler tarafından beyne doğru çekilir. Beyinde bulunan damarlar, kendilerini bu acil duruma göre ayarlar, açılır ya da daralırlar. Durumdan haberdar olan vücudun diğer bölümlerindeki kan damarları, bu ana merkezi kurtarabilmek için kendi geçişlerini durdururlar. Böylelikle daha az öneme sahip organlara kan gitmesi engellenir. İnsan bedeninin her noktasında kendisini gösteren "akıl", bir kez daha karşımızdadır.

    Vücuttaki her dokunun kan akımı gereksinimleri, tam olarak ihtiyacı karşılayacak şekilde kontrol edilir -ne eksik ne fazla.- Örneğin, en önemli gereksinimi oksijen olan bir dokuya kan akımı, dokunun tam oksijen alabileceği miktar kadar bazen de biraz daha fazladır. Fakat bundan daha çok kan akımı hiçbir zaman olmaz. Bu müthiş kontrol, dokuların beslenmesini hiçbir zaman yetersiz duruma düşürmediği gibi, kalbin iş yükünü de minimum düzeyde tutar.119 Son derece büyük bir öneme sahip olan bu kontrol sistemi ise, damarların geçiş izni sağlayıp sağlamamaları ile ilgilidir. Damarlar, ancak ihtiyaç içinde olan doku için yollarını açar, yani genişler, o sırada daha az kana ihtiyaç duyan bir doku için ise yolu kapatır, yani kasılırlar. Damarları kaslarla çevreleyen mükemmel dizaynın önemi işte buradadır.


    Vücudun ana merkezi olan beyin herhangi bir kaza durumunda öncelikli korunması gereken organlardan biridir. Vücudumuzdaki kan damarları beynin bu önceliğini bilircesine hareket ederler. Beyne giden kan miktarının azalması durumunda hem beyin kan damarları hem de diğer damarlar acil önlem alırlar. Beyin damarları bu durumda genişler veya daralırlar, vücuttaki diğer damarlar da bu ana merkezi kurtarabilmek için kendi geçişlerini durdururlar.

    Peki böyle bir kontrol mekanizması olmasaydı ve vücuttaki her doku ve organ her an eşit seviyede kan ile beslenseydi ne olurdu? O zaman kalbin, şu ankinden bir kat daha fazla kan pompalaması gerekirdi.120 Kalp, muhtemelen böyle bir tempoya yetişemez ve kısa bir süre içinde yorgun düşerdi. Bedeninizin fazla oksijene gereksinim duyduğu zamanları; yüksek bir dağa çıktığınızı veya aşırı yoğun bir spor yaptığınızı düşünün. Vücudunuzda meydana gelen oksijen ihtiyacını karşılamak için ne kadar hızlı nefes alırsınız ve kalbiniz ne kadar hızlı atar. Bedenin tüm dokularının aynı miktarda kanla beslenmesi, size günün 24 saati buna benzer bir durumu, hatta belki de daha yoğununu yaşatacaktır. Bu kıyas, bedenin bu kontrol mekanizmasının sizin için ne kadar büyük önem taşıdığını göstermek için yeterlidir.

    Damarlar, gerçekten de bu mükemmel kontrol için özel olarak yaratılmışlardır. Acil durumlarda ne yapmaları gerektiğini bilir ve buna göre son derece akılcı ve "hayat kurtarıcı" tedbirler alırlar. Örneğin soğuk bir ortam, vücut ısısının azalması ve beynin zarar görmesine neden olabilecek tehlikeli bir ortamdır. Ancak insan, damarların bu üstün kabiliyetleri sayesinde şiddetli soğuklara dayanabilecek bir metabolizmaya sahip olur. Soğuk bir hava ile karşılaşıldığında ayak ve el parmaklarındaki damarlar, alınan ilk tedbir ile hemen büzülürler. Bu şekilde el ve ayak parmaklarına kan akışı azaltılmış ve vücuttaki kanın soğuması önlenmiş olur. Bilindiği gibi el ve ayaklardaki damarlar, yüzeye yakın damarlardır ve bu nedenle vücuttaki kanın soğumasına neden olabilirler. Kanın soğuması ise kan ile beslenen kalp ve beynin de soğuması anlamına gelir ki, bu çok büyük bir tehlikedir.

    Ciddi derecede soğuk bir hava ile karşılaşıldığında ise, vücudunuzdaki damarlar sizi donmaktan, yani ölümden kurtarmak için parmaklarınızı feda eder ve bu bölgeye kan akımını tamamen durdururlar. Aynı anda beyin de mesaj göndererek kasların birbirlerine dokunarak titremelerini sağlar. Bu titreme sonucunda hareketlenen damarlar ve dolayısıyla kan, vücut ısısının biraz daha artmasına neden olur.121 Karlı bir havada dışarı çıktığınızda kuşkusuz siz de vücudunuzda alınmış bu tedbirlerin etkisini hemen hissedersiniz. Vücudunuzda soğuktan ilk etkilenen yerler el ve ayaklarınızdır. Soğuktan dolayı vücudunuzda başlayan titreme de, beyinden gelen ültimatomun bir sonucudur.

    Damarların büzülüp gevşemeleri kuşkusuz beynin kontrolündedir Beyin, çeşitli sinir hücreleri ve hormonlar sayesinde ilgili damarlara mesajlar gönderir. Buna göre, hangi dokunun neye ihtiyacı var belirlenmiş olur. Örneğin, tümüyle psikolojik bir olay olmasına rağmen utandığınızda ya da çok bunaldığınızda, sinirlerinizden gelen sinyaller, atardamarları saran kaslara ulaşır. Atardamar kaslarının gevşemesi sonucunda kan akışı fazlalaşır ve yüzünüz aniden kızarır.

    Yorum

    • frantic
      Senior Member

      • 26-01-2004
      • 3696

      #47
      Konu: Kan Ve Kalp Mucİzesİ

      Kılcal damarlar ise, bu konuda en özgür davranan damarlardır. Tamamen ihtiyaca göre kan akışına devam eder, gerektiğinde akışı tamamen keser, gerektiğinde de vardiyalı olarak kanın geçişine izin verirler. Örneğin siz dinlenirken, pek çok kılcal damarınızdaki kan akışı durmuştur. Ama ince bağırsağınızda, yemeğin hemen arkasından kan akışı hızlanır. Normal şartlarda vücudunuzun bütün kılcal damarlarını dolduracak kadar kanınız yoktur. Eğer vücut, tüm kılcal damarlarlarınızı kan ile doldurmuş olsaydı, beyninize kan gitmezdi ve kısa bir süre içinde bayılırdınız. Böyle bir durumun biraz uzun sürmesi ise, beyninizin ölümüne neden olurdu.123

      Kılcal damarların kanın akışını doğrudan kontrol edebilme kabiliyetleri, kanın soğumaması ve dolayısıyla vücut ısısının sabit kalması açısından da son derece önemli bir özelliktir. Soğuk havalarda özellikle cilde yakın bölgelerdeki kılcal damarların akışlarını durdurmaları, burada ısı kaybının meydana gelmesini engellemiş olur.124

      Vücudun ısısının dengede tutulmasında, soğuk kadar sıcak da etkilidir. Aşırı sıcakta vücuttaki damarlar tam tersi bir yöntem kullanırlar. Sıcak bir ortama girdiğinizde derinize yakın olan kan damarları genişler. Kan, cildinize, yani yüzeye yakın yerlere hücum etmiştir. Bu nedenle yüzünüz kırmızılaşır. Kandaki ısı, cildinizi ısıtır ve bu ısı da deriden havaya verilir. Böylelikle ortam sıcak olmasına rağmen, bedenin ısısı normal seviyede kalır.

      Yorum

      • frantic
        Senior Member

        • 26-01-2004
        • 3696

        #48
        Konu: Kan Ve Kalp Mucİzesİ

        MÜKEMMEL DOLAŞIM AĞI KARŞISINDA EVRİM ÇIKMAZI


        Kan, vücudun dışına çıktığında pıhtılaşır ve canlılık özelliğini yitirir. Artık adeta ölmüş gibidir. Bu nedenle bilim adamları kanın tüm özelliklerini laboratuvar ortamında inceleyememektedirler. Bu da bilim dünyasının, kanın benzeri bir sıvının yapılmasından henüz çok uzak olduğunu göstermektedir.

        İnsan bedeninde "kan" denen kırmızı bir sıvı olduğu kuşkusuz tarihin başlangıcından beri biliniyordu. Ancak kanın vücut içinde sabit durmadığı, "dolaştığı" çok sonraları anlaşıldı. Bunun keşfi, İslam dünyasının bilim, sanat ve düşünce alanlarında dünyanın öncüsü olduğu Ortaçağ'da mümkün oldu: Müslüman hekim İbn en-Nafis ilk kez kan dolaşımını detaylı olarak açıkladı. Aynı gerçeğin Avrupalılar tarafından öğrenilmesi ise, 17. yüzyılın ilk yarısında William Harvey'in bulgularıyla oldu. Harvey, Anatomica de Motu Cordis et Sanguinis in Animalibus (Hayvanlarda Kalbin ve Kanın Haraketi Hakkında Anatomik Bir Çalışma) adlı kitabında, kanın kalp tarafından pompalanarak tüm vücudu dolaştığını kanıtlarıyla ortaya koydu.

        Eğer sizin de bedeninizde akan kanın varlığından daha önce hiç haberiniz olmasaydı ve bir gün bunu aniden keşfetseydiniz, bir hayli şaşırırdınız. Sizi ilk hayrete düşüren, derinizin hemen altında alabildiğine kırmızı bir rengin hakimiyeti olurdu. Bu sıvının son derece hızlı bir biçimde hiç durmadan akmakta olduğunu öğrendiğinizde ise daha da çok şaşıracaktınız. Dışarıya akan kanın bir süre sonra "kendiliğinden" durup pıhtılaşarak, aktığı bölgeyi tamamen farklı bir görünüme getirdiğine şahit olacaktınız ve bundan dolayı şaşkınlığınız daha da artacaktı. Bu sıvının neden böyle "özel" olduğunu ve bedeninize neden ve nasıl yerleştirilmiş olduğunu merak etmeye başlayacaktınız.

        Biraz detaylı incelediğinizde ise kan olmadan bedeninizin yaşayamadığını ama belki de daha ilginci, "bedeniniz olmadan da kanın yaşayamadığını" fark edecektiniz. İşte bu nedenle ne yaparsanız yapın, hangi laboratuvarda incelerseniz inceleyin, bu mükemmel yapının detaylarını asla tam anlamıyla öğrenemeyecektiniz.

        Bu durum şu an için de geçerli. Bilim adamları kanı tüm detayları ve tüm fonksiyonları ile incelemeyi henüz tam olarak başaramadılar. Bunu yapmaları da şu an için pek mümkün görünmüyor çünkü kan, ancak insan bedeninde canlı özelliği gösterebiliyor. İnsan bedeninden ayrıldığında adeta "ölüyor" ve pıhtılaşmaya başlıyor. Kanla ilgili genel bir bilgi edinebilmemizin sebebi ise, kanı oluşturan hücrelerin kandan ayrıştırılarak incelenebilmesi… Bilim adamları, içindeki hücreler alınmış olan plazmayı da saklamaya uğraşıyorlar ama bunun muhafaza edilebilmesi için de kimyasal işlemler gerekiyor. Mikroskop altında belli bir yaşam ve hareket şekline sahip hücrelerin ise insan bedeninde de aynı özelliklere sahip olup olmadıkları bilinmiyor. İşte bu nedenle, sayısız bilim adamı biraraya gelip, dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında, en gelişmiş sistemlerle kanın bir taklidini yapmayı başaramadılar. Şu andaki araştırmalar en azından sadece oksijen taşıyabilen yedek bir sıvı yapma yönünde yürütülüyor.

        Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Gani)dir, övülmeye layık olandır. Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hac Suresi, 64-65)


        Verilen tüm bu detaylar, bu konuda biraz durup düşünülmesini sağlamak içindir. Bazı medya, eğitim kurumları veya "popüler kültür" aracılığıyla verilen gizli veya açık telkin, bir "evrimleşmenin" var olduğu üzerinedir. Bu öylesine bir ön kabuldür ki, evrim savunucuları insanların bu konu üzerinde fazla düşünmelerini istemezler. Bilimsellik kılıfı altında aslında son derece komik bir masal anlatır, onu da birkaç kimya formülü ile süslerler. Tüm bunlara çeşitli spekülasyonlar hatta sahtekarlıklar da eklenince ortaya son derece ciddiye alınan, bilimsel kurumlarda konu edilen, hakkında konferanslar verilen bir evrim teorisi hikayesi çıkar. Aslında çıkartılan bu yoğun gürültü ile anlatılmak istenen sadece şudur: Bu muazzam evren, kusursuz insan bedeni, birbirinden çeşitli hayvan ve bitkiler, kısacası var olan herşey "tesadüfen" oluşmuştur. İddia o kadar mantıksız ve utanç vericidir ki, artık kimi bilim adamları bunu açıkça dile getirmez, bilimsel terimler kullanarak olayı geçiştirmeye çalışırlar.

        Bu konu üzerinde fazla düşünülmesini istememelerinin sebebi de budur. Çünkü yeryüzündeki "herhangi bir şey" biraz derinlemesine incelendiğinde, evrim teorisinin ne kadar büyük bir yanılgı olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Karşılaştığınız her sistem öylesine detaylı ve akılcıdır ki, tesadüflerle meydana gelmesi bir yana, tek bir tesadüfün bile sistemin akışını bozacağı hemen görülür. İncelenen şeyin, bir canlının vücut mekanizması veya bir çiçeğin kompleks yapısı olması da gerekmez. Tek bir proteinin amino asit dilimi, canlılığın tasarlanmış olduğunu anlamak için yeterlidir. Bu kitapta incelediğimiz kan dolaşım sistemini genel hatlarıyla şöyle bir hatırlamaya çalışın. Evrim teorisi, bu detaylı, son derece kompleks ve herşeyden önemlisi hayati önemi olan mekanizmanın sayısız üyesi içinden "tek bir makromolekülün bile kökenini" açıklayamamaktadır. Açıklaması da mümkün değildir, çünkü bu muhteşem organizasyon içinde tek bir rastgele müdahale, sistemi tümüyle altüst etmeye yeter. Darwinist eğilimli Bilim ve Teknik dergisinde, bu gerçek şu sözlerle itiraf edilmektedir:

        "Kanda gerçekleşen herşey son derece karmaşık ve birbiriyle ilişkilidir. Herşey, en küçük ayrıntıya varıncaya kadar kusursuz bir şekilde düzenlenmiştir. Kanda o kadar kusursuz bir işleyiş vardır ki, en ufak bir bozukluğun çok ciddi sonuçları olabilir."125

        Kan, ancak bedende canlıdır. Beden de ancak kan olduğunda yaşar. Dolayısıyla kanın, ne önce ne sonra, tam zamanında yani kan dolaşımıyla yaşayan ilk canlıyla birlikte var olması gerekmektedir. Sadece var olması yeterli değildir, hareket de etmesi gerekir. O halde kalp de aynı anda var olmalıdır. Kalp ve kan başıboş hareket edemezler. Bir güzergahlarının olması gerekir. İşte bu yüzden kan damarlarının da tam bu sırada döşenmesi gerekmektedir

        Yorum

        İşlem Yapılıyor