dahiliye(iç hastalıkları burdan)

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • yusufocuk
    Banned
    • 06-01-2005
    • 2598

    dahiliye(iç hastalıkları burdan)

    ARİTMİ
    · Normalde kalp atımı sağ kulakçıktan başlar
    .Sağ kulakçıkta elektrik uyaranlar çıkaran sinüs düğümü adı verilen özel hücre grupları vardır (Doğal kalp pili).
    · Uyaran kulakçıktan atriventriküler düğüme gelir. Atrioventriküler Düğüm, uyaranı karıncıklara taşıyan yollarla (Sağ Dal,Sol Dal) bağlantılıdır. Uyaranın bu yollar aracılığı ile bütün kalpte dolaşması sonunda önce kulakçıklar kasılarak kan karıncıklara pompalanır. Saniyeden kısa bir süre içinde kasılan karıncıklar yardımıyla kan tüm vücuda dağıtılır.
    · Bu işlem normalde dakikada 60-100 kez tekrarlanır.
    · Gerek uyaranın sinüs düğümünden başka yerlerden çıkması, gerek iletim yollarındaki aksaklıklar (blok), gerekse sinüs düğümünün anormal çalışması bu normal süreci bozar ve aritmi denilen kalp atım bozukluklarına neden olur. Kalp atımlarının düzeninin değişmesine aritmi denir. Atımlar arasındaki aralıkların kısalıp uzaması ve atım sayısının anormal ölçüde artmış (takikardi) veya azalmış (bradikardi) olması halidir.
    · Değişik kalp hastalıkları(Koroner kalp hastalıkları, Kalp kası hipertrofisi, Kalp kasının iltihabi hastalıkları, Kapakçık hastalıkları, Elektrofizyolojik anormallikler aritmiye neden olur. Bunun dışında ****bolik bozukluklar, elektrolit denge bozuklukları,tütün, alkol, stres, cafein, diyet ilaçları, soğuk algınlığı ilaçları da aritmi nedeni olabilir.

    · Aritmiler, kalp atımına neden olan elektriksel odağın bulunduğu kalp bölgesine göre;
    o Atrium (Kulakcık) kökenli aritmiler,
    o Ventriküler (karıncık kökenli) aritmiler olarak ikiye ayrılır

    . Atrium (Kulakcık) kökenli aritmiler
    · Sinüs aritmisi : Solunuma bağlı olarak kalb hızındaki değişmedir.
    · Sinüs takikardisi: Sinüs düğümü alışılmıştan hızlı eletriksel uyaran çıkartır ve kalp hızı artar.
    · Prematüre supraventriküler kontraksiyon (Zamanından önce ortaya çıkan karıncık üzeri bölge kökenli kalp kasılması)veya Prematüre atrial kontraksiyon (Zamanından önce ortaya çıkan kulakçık kökenli kalp kasılması).
    · Supraventriküler takikardi (karıncık üzeri bölgeden köken alan kalp hızı artması) ve paroksismal atrial takikardi(nöbetler halinde gelen kulakçık kökenli kalp hızı artması)

    . Ventriküler(karıncık kökenli) aritmiler
    · Prematüre ventriküler kompleks(Zamanından önce ortaya çıkan karıncık kökenli elektiriksel uyarana bağlı, karıncık kasılması).
    · Ventriküler takikardi: Karıncık kökenli elekriksel uyaranlara bağlı kalp hızı artmasıdır. Hastada çarpıntı, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü, hırıltılı solunum yakınmaları ortaya çıkar. Tansiyon düşüktür. Komaya kadar gidebilen şuur bozuklukları olur.Hastanın en kısa zamanda hastaneye yetiştirilmesi gerekir. · Ventriküler fibrilasyonarıncığın kontrolsuz ve çok hızlı kasılmalarıdır. Bu durum kanın pompalanmasından ziyade karıncığın titremesine sebeb olur. Nabızsız aritmi adı da verilir. Kalbin pompalama yeteneğinin kaybı ile ani ölüme neden olur. Kalp bloğu Elektriksel uyaranın normal yollardan karıncıklara geçememesidir.
    · Uyaranların tamamı gecikerek geçer.
    · Uyaranların bir kısmı gecikerek geçer.
    · Uyaranların hiçbiri geçemez. (Kalp atımları karıncıklardan köken alır, kalp hızı çok yavaştır)
    · Sadece Sağ Dal'da iletim bozulmuştur (Sağ Dal Bloğu).
    · Sadece Sol Dal'da iletim bozulmuştur(Sol Dal Bloğu).

    Aritmi tanısındaki testler
    Elektrokardiyografi(EKG): Kalbin elektriksel aktivitelerinin kaydedilmesidir. Göğsün üstüne, el ve ayak bileklerine çeşitli diskler yerleştirilir ve kaydedici cihaza kablolarla bağlanır. Kalbin elektriksel sinyalleri bir kağıda yazdırılır. Doktor kalbin ritminde değişiklik olup olmadığını kontrol eder.
    -İstirahat EKG si: Hasta ekg çekilirken hareketsiz olarak birkaç dakika yatar.
    -Egzersiz EKG si: Hasta EKG ye bağlı iken bisiklet ve koşu bandında efor yapar. Bu test, egzersizin aritmiye neden olup olmadığını veya aritmileri artırıp artırmadığını, veya kalp kaslarına kan akımının bozulduğuna dair bir belirti çıkıp çıkmadığını (İskemi) gösterir.
    -HOLTER testi (24 saatlik EKG takibi): Hastanın günlük hayatı sırasındaki EKG değişiklliklerini kaydeden bir cihazdır. Bu test sayesinde diğer EKG testlerinde görülemeyen ritm bozuklukları veya iskemik bulgular saptanır.
    -Transtelefonik İzleme: Hasta kaydedici cihazı, 24 saatten daha uzun süre taşır. Aritmi hissedince bu bilgiyi, izleme istasyonuna ya anında , ya da kaydederek daha sonra telefon yardımıyla iletir. Bu test daha çok nadir gelen aritmileri saptamakta yararlıdır.
    Elektrofizyolojik çalışma (EPS): Genellikle kasık toplar damarından girilerek, ince ve esnek bir tüp (katater) yardımıyla sağ kulakçık ve karıncığa ulaşılır. Kalbin elektriksel aktivitesi izlenir. Bu test, doktorların aritminin tipini ve tedaviye nasıl cevap verdiğini saptamalarına yardım eder.

    Aritmiler Nasıl tedavi edilir ?
    · İlaçlar: Dikkatli seçilmelidir. Yan etkileri fazladır. Aritmiyi artırabilir. Dozun tesbitinde sürekli doktor kontrolu ve EKG testleri kullanılmalıdır.
    · Kardiyoversion: Kalbi normal ritmine döndürmek için acil durumlarda, doktorlar tarafından göğüs duvarına uygulanan elektirik şokudur.
    · Kalp içi defibrilatör(ICD): Ani ölümlere sebeb olacak ciddi ventriküler aritmiler (ventriküler fibrilasyon öyküsü, sık tekrarlayan ventriküler takikardi atakları) söz konusu olan vakalarda kullanılır. Cihazın gövdesi göğüs kasının içinde oluşturulan yuvaya, elektrotları kalp içine yerleştirilir. Bu cihaz, kalp ritmini izler. Önemli ve tehlikeli aritmileri ayırt eder. Gerektiğinde elektirik şoku vererek ölümcül aritmileri düzeltir. Kalp hızının yavaşlamasına bağlı ölüm riski taşıyan hastalarda ayrıca pacemaker fonksiyonundan da yararlanılmaktadır.
    · Kalp pili (Pacemaker): Sinus düğümünün düzgün çalışmadığı durumlarda veya kalp içi elektriksel iletim yollarında blok varsa, bu cihaz elektiriksel uyaranlar göndererek kalbin düzgün çalışmasını sağlar.
    · Elektrofizyolojik araştırma ile aritmiye sebeb olan odak bulunabildiği taktirde bu odağın radyo-frekans dalgaları yardımıyla susturulması yöntemi de kullanılmaktadır
  • yusufocuk
    Banned
    • 06-01-2005
    • 2598

    #2
    Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

    Demir Eksikliği Anemisi . . . .

    --------------------------------------------------------------------------------
    Demir eksiliği anemisi tanım olarak düşük mitarda demire bağlı olarak kanın kırmızı hücrelerindeki azalmadır.

    Kansızlığın (aneminin) en sık görülen şekli demir eksikliği anemisidir. Kadınların %20'si, gebe kadınların %50'si ve erkeklerin %3'ü demir açısından eksik bulunmaktadırlar. Demir, kanda oksijen taşıyan pigment olan hemoglobin'in önemli bir parçasıdır. Vücutta demir, normal olarak diyetteki gıdalardan ve yaşlı kırmızı kan hücrelerinin yıkımından elde edilir.

    Nedenleri:
    Demir eksikliğinin nedenleri diyette az miktarda alınma, vücut tarafından az miktarda emilimi ve ağır menstürel kanama da dahil olmak üzere kan kaybıdır. Çocuklarda kurşun zehirlenmesi sonucunda da demir eksikliği anemisi görülebilir. Vücutta ve kemik iliğindeki demir depolarının harcanması sonucu kansızlık yavaş yavaş gelişir. Genellikle, erkeklere kıyasla kadınlardaki demir depoları daha azdır ve menstürel kanama kaynaklı kan kaybı nedeni ile kadınlar erkeklere göre daha fazla demir eksikliği anemisi riski altındadırlar. Erkeklerde ve menopozdaki kadınlarda kansızlık; ülser veya aspirin kullanımı veya ağrı kesiciler (non-steroidal antiinflamatuar ilaçlar) ile ilişkili gastrointestinal kaynaklı kan kaybı nedeni ile görülür.

    Görülme Sıklığı:
    Yüksek risk grubu içerisinde doğurganlık çağında olan ve menstürasyon nedeni ile kan kaybı olan kadınlar, demir ihtiyacı artmış gebe veya emziren kadınlar, çocuklar, ve diyetinde yeterli oranda demir bulunmayan kişiler bulunmaktadır. Kan kaybına bağlı risk faktörleri arasında peptik ülser hastalığı, uzun dönem aspirin kullanımı, kalın barsak kanseri, rahim kanseri ve tekrarlayan kan bağışı sayılmaktadır. Görülme sıklığı her bin kişinin ikisindedir.

    Kırmızı et, karaciğer ve yumurta sarısı demir açısından zengin gıdalardır. Un, ekmek ve bazı tahıllar demir ile zenginleştirilmiş olabbilir. Eğer, diyette demir eksikliği mevcut ise ağızdan ilaç olarak alınabilir. Gebelik ve amzirme dönemi gibi ihtiyacın arttığı dönemlerde diyette demir alımı arttırılmalı veya ağızdan ilaç olarak alınmalıdır.

    Belirtileri:
    Demir eksikliği anemisi belirtileri arasında soluk deri rengi, yorgunluk, güçsüzlük, nefes darlığı, düşük kan basıncı, dilde yanma, kırılgan tırnaklar, olmayacak gıda isteği (toprak yeme gibi), özellikle çocuklarda iştahda azalma, başağrısı sayılabilir. Ancak, hafif bir kansızlık ise hiçbir belirti görülmeyebilir.

    Tam kan sayımında düşük hematokrit ve hemoglobin değeri, kanda düşük ferritin düzeyi, normalden daha fazla kanda total demir bağlama kapasitesi ve kan kaybnı değerlendirmek açısından dışkıda gizli kan görülebilir.

    Tedavi:
    Tedavi aşamasında demir eksikliği anemisinin nedenini tanımlamak çok önemlidir. Demir eksikliği, diyet ile arttırılan demirin arttırılması ile giderilemeyebilir. İlaç şeklinde ek olarak verilmesi gerekebilir.

    Ağızdan ilaç olarak alınan demir, ferröz sülfat formundadır. En iyi demir emilimi aç karnına olmasına rağmen pek çok insan buna katlanamaz ve gıda ile almak ihtiyacını duyar. Süt ve anti-asit türü ilaçlar demir emilimini engelleyebileceğinden demir ile alınmamalıdırlar. C vitamini demir emilimini arttırırken hemoglobin üretiminde de önemli yer tutar.

    Diyet ile alınancak miktar yeterli olmayacağından gebelik ve emzirme dönemi sırasında kadınların demir hapları kullanmalarına ihtiyaç vardır.

    Demir tedavisine başladıktan iki ay sonra hemoglobin düzeyi normale çıkacaktır, ancak çoğunlukla kemik iliğinde olan demir depolarını doldurmak amacı ile tedaviye 6-12 ay daha devam edilmelidir.

    Damar içerisine veya kas içerisine uygulanabilecek demir ilaçları da ağızdan alıma dayanamayan hastalarda kullanılabilir.

    Demirden zengin gıdalar içerisinde kırmız et (karaciğer), kuru üzüm, balık, yumurta sarısı bulunmaktadır.

    Tedavi ile birlikte hastalığın gidişatı olumludur. Kan sayımı iki ay içerisinde normale dönebilecektir.

    Hastalığa bağlı komplikasyon görülmesi olasılığı azdır. Ancak, tekrarlayabilmesi nedeni ile sıkı takip önerilmektedir. Bu duruma sahip çocuklar iltihabi hastalıklara daha fazla maruz kalabilirler.

    Eğer, yukarıdaki belirtilerin sizde de olduğuna inanıyorsanız Aile Hekiminize başvurun.

    Yorum

    • yusufocuk
      Banned
      • 06-01-2005
      • 2598

      #3
      Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

      Diyabet nedir?
      Pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılamaması nedeniyle kan şekerinin yükselmesi durumu olarak tanımlanan diyabet ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak nitelendiriliyor.
      Diyabetin iki ayrı tipi var: "Tip 1" ve "Tip 2"
      "Tip 1" diyabet insülin hormonu eksikliği sonucu meydana geliyor. Sıklıkla çocukluk ve gençlik çağlarında başlıyor. Türkiye'de şeker hastalarının yüzde 10'unu "Tip 1" diyabetliler oluşturuyor. "Tip 2" diyabeti ise daha çok erişkinlerde görülüyor. 40 yaşın üstündeki kişilerde enfeksiyon, stres, ameliyat, gebelik ya da fazla kilo alınması hastalığı ortaya çıkarabiliyor.

      Kimlerde daha fazla görülür?
      Uzmanlar ailesinde diyabet olanlarda, şişman kişilerde, 4 kilodan daha ağır bebek doğuran kadınlarda ve aşırı stres altında yaşayan insanlarda diyabet görülme riskinin daha sık olduğu belirtiliyorlar.

      Belirtileri neler?
      Sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, çok su içme, açlık hissi, cilt yaralarının geç iyileşmesi, kuru ve kaşıntılı bir cilt, ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, erişkinlerde görülen diyabetin en önemli belirtileri arasında yer alıyor. Bu belirtiler zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

      Tedavinin esasları neler?
      "Tip 2" diyabetin tedavisinin ilk adımını beslenme ile yaşam tarzının değiştirilmesi ve egzersiz programlarına başlanması oluşturuyor. Bu ilk adımda kan şekeri normal sınırlara getirilemezse ağızdan hap olarak alınan "şeker düşürücü ilaçlar" tedaviye ekleniyor. Ancak bazı hastalarda kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyuluyor.
      "Tip 1" diyabetin değişmez kuralı ise hastanın düzenli insülin yapması. Düzenli diyet ve egzersiz de tedavinin vazgeçilmez adımları.

      Diyette dikkat edilecek noktalar neler?
      Diyabete uygun bir beslenme biçimi hastanın yaşam kalitesinin korunmasını sağlıyor. Kan şekerini normal sınırlar içinde tutmak, kan şekeri yüksekliğini ve düşüklüğünü önlemek ve en uygun vücut ağırlığını sağlamak beslenme programının temel hedeflerini oluşturuyor. Diyetteki posa miktarı artırılıyor.

      Egzersiz kan şekerini nasıl etkiliyor?
      Egzersiz insülinin işlevini artırıyor. Kaslar tarafından glikozun tutulmasını sağlıyor. Düzenli yapılan egzersiz yiyecekler yoluyla kana ulaşan şekerin vücut tarafından daha iyi kullanılmasına yardımcı oluyor. Vücudu ürettiği insüline karşı daha duyarlı hale getiriyor. Egzersizin bir diğer faydası ise bilinçli bir beslenme programı ile uygulandığında hastanın kilo vermesini sağlaması. Buna bağlı olarak tansiyon ve kan kolesterol düzeyleri de olumlu yönde etkileniyor.

      Diyabet hastası gebeler nelere dikkat etmeli?
      Gebelik süresince, hatta gebelikten önce, kan şekeri değerlerinin kontrol altında tutulması hem annede hem de bebekte doğacak sorunların azalmasını sağlıyor.

      Kimler diyabete daha yatkındır?
      Ailesinde diyabet hastalığı olanlar
      Şişman ve kilo fazlalığı olanlar
      Hareketsiz yaşantı sürenler
      Gebeliği sırasında kan şekeri yükselmesi olanlar
      Yüksek tansiyonlu hastalar
      Kan şekerini yükselten ilaç kullananlar
      Neden hastalar çok susar ve idrara çıkar?
      Kandaki şeker hücre içine giremediği için kan şekeri düzeyi yükselir.
      Vücut kandaki yüksek şekerin bir kısmını idrarla atmak ister.
      Şeker idrar yoluyla dışarı atılırken birlikte bol miktarda suyu da sürükler.
      İdrarla çok miktarda su kaybı olunca susama hissi doğar ve çok su içilir.

      Hastalar neden çok yedikleri halde kilo kaybederler?
      Şeker hücre içine giremediği için beyindeki doyma merkezine açlık uyarısı gönderilir.
      Bu nedenle yemek yenilse bile açlık hissi devam eder.
      Öte yandan kandaki şeker hücreler tarafından kullanılamadığı için hasta zayıflar.

      Neden hastalar sürekli yorgunluk hisseder?
      İnsülin eksik olduğu için hücreler kandaki şekeri alamaz ve enerji üretmek için kullanamaz. Vücutta yeterince enerji üretilemediği için hastalar yorgunluk hissederler.

      Diyabet teşhisi nasıl konulur?
      Kesin tanı için diyabet şüphesi olan hastalarda kan şekeri ölçümleri yapılmalıdır.
      1- Açlık plazma kan şekeri 110 mg/dl. üzerinde ise;
      2- Herhangi bir saatte bakılan plazma kan şekeri 200 mg/dl. üzerinde ise;

      Diyabetin yol açtığı sorunlar neler?
      Diyabette yıllar geçtikçe etkilenen organlara göre değişik sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu sorunlar ;
      · Göz problemleri
      · Ayak yaraları
      · Böbrek bozuklukları
      · Kalp ve damar bozuklukları
      · Enfeksiyonlara yatkınlık.
      · Cinsel problemlerdir.

      Yorum

      • yusufocuk
        Banned
        • 06-01-2005
        • 2598

        #4
        Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

        TANSİYON (KAN BASINCI) NEDİR ?
        Kalbimiz atar damarlarımıza düzenli ve sürekli olarak kan pompalar. Kan önce büyük atar damarlara (arterler), daha sonra küçük atar damarlara (arterioller) ve oradan da kılcal damarlara (kapillerler) geçer. Kapillerler aracılığıyla kan tüm dokulara dağılır ve böylece dokuların oksijen ve gıda gereksinimleri karşılanır. Dokularda oluşan atık maddeler ve karbondioksit yine kapillerler aracılığıyla kana geçer ve bu kirli kan toplar damarlar (venler) aracılığı ile kalbe döner. Bu sırada kalp, geri dönen kanı toplamak için gevşemiştir. Daha sonra kalp kasılır ve kirli kanı temizlenmek üzere akciğerlere gönderir. Akciğerlerde temizlenen kan yeniden kalbe döner ve ardından yeniden arterlere pompalanır. Bu süreç dakikada ortalama 80 kez tekrarlanır.
        Kan her defasında kalbin kasılmasından doğan bir basınç ile arterlere gönderilir. Bu basınç, damarlarımızın duvarında da devam eder ve kan akışının sürdürülmesi için gereklidir. Kanın damar duvarına yaptığı basınç, kan basıncı olarak adlandırılır. Kan basıncı kalbimizin kasılması sırasında artar ve gevşemesi sırasında azalır. Kasılma sırasında, artmış olan kan basıncına sistolik kan basıncı ya da büyük tansiyon, gevşeme sırasında azalmış olan kan basıncına ise diyastolik kan basıncı ya da küçük tansiyon denir. Tansiyon aletleri yardımıyla kan basıncı ölçülebilir ve mmHg (cıva basıncı) olarak ifade edilir.

        NORMAL KAN BASINCI (TANSiYON) DEĞERLERİ NEDİR?
        Kan basıncı için normal değerler büyük tansiyon için 140 mmHg'nın, küçük tansiyon için 90 mmHg'nın altıdır. İlerleyen yaşla birlikte normal kan basıncı değerleri değişmez. Yani 30 yaşında da 80 yaşında da normal değerler aynıdır.

        KAN BASINCI GÜN İÇİNDE ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER GÖSTERİR Mİ ?
        Evet. Kan basıncı genellikle sabah saaatlerinde yüksek iken uyku sırasında daha düşüktür. Gün içerisindeki çeşitli aktiviteler kan basıncı değerlerini belirgin şekilde etkiler. Örneğin toplantılarda, çalışma sırasında, seyahatlerde ve yürüyüşlerde kan basıncında önemli yükselmeler kaydedilebilir.
        Kan basıncında gün içinde gözlenen değişiklikler
        Sistolik (büyük) tansiyon Diyastolik (küçük) tansiyon
        (mmHg) (mmHg)
        Toplantı + 20 + 15
        Çalışma + 16 + 13
        Seyahat + 14 + 9
        Yürüyüş + 12 + 6
        Giyinme + 11 +10
        Ev işleri + 11 +10
        Telefon konuşması + 10 + 7
        Yemek + 9 +10
        Konuşma + 7 + 7
        Masa işi + 6 + 5
        Okuma + 2 + 2
        Televizyon izleme 0 + 1
        Uyku - 10 - 8

        KAN BASINCI NASIL YÜKSELİR ?
        Küçük atar damarlar (arterioller) bazı sinirsel ve kimyasal uyaranlarla daralıp genişleyebilme özelliğine sahiptirler. Genişlediklerinde kan rahatça ilerler, kalp kanı rahatça pompalar, daraldıklarında ise, kanın ilerlemesi güçleşir ve kalbin kanı çok daha güçlü ve yüksek basınçla pompalaması gerekir. Bu durumda kan basıncı yükselir.

        KAN BASINCINDAKİ YÜKSELME NELERE NEDEN OLUR ?
        Kan basıncı yüksekliği (hipertansiyon) kalbin iş yükünü arttırır ve atar damarlarda zarara yol açar. Zaman içerisinde özellikle kalp, böbrek, göz ve beyine kan ???üren atar damarlarda harabiyet oluşur. Kalp , böbrek, göz ve beyin damarları bu yüksek basınca uzun yıllar boyunca sessizce direnebilir. Bu nedenle kan basıncındaki yükselme yıllarca , belirti vermeden, tamamen sesiz, sinsi, ilerleyebilir. Ancak bu hastalara zarar vermediği anlamına gelmez. Yüksek kan basıncı (hipertansiyon) inme , kalp krizi ve böbrek yetersizliğinin önemli, kilit nedenlerinden biridir.

        YÜKSEK KAN BASINCININ NEDENLERİ NELERDİR ?
        Hastaların yaklaşık % 90'ında , hipertansiyonun nedeni bilinmez. Buna esansiyel veya pirimer hipertansiyon denir. Daha az bir oranda (hastaların %10'unda ) hipertansiyonun nedeni ortaya konabilir. Buna da sekonder hipertansiyon adı verilir. En sık rastlanan sekonder hipertansiyon nedenleri şunlardır:
        Çok tuzlu gıdaların tüketilmesi (özellikle tuza hassas kişilerde )
        Böbrek hastalıkları
        Böbrek üstü (adrenal) bezlerinin hastalıkları
        Böbrek damarlarının daralması
        Doğuştan büyük atar damarın (aortun) bir bölümünün dar olması (aort koarktasyonu )
        Tiroid bezi hastalıkları (hipertiroidi)
        Bu problemlerin çoğu girişimsel yöntemlerle veya ilaç tedavisi ile çözümlenebilir. Örneğin böbrek damarlarına giden atar damardaki darlık, balonla açılabilir veya cerrahi olarak düzeltilebilir. Hipertiroidi ise ilaç tedavisiyle ortadan kaldırılabilir. Bu nedenle, özellikle kan basıncı yüksekliği ilk olarak tesbit edildiğinde hekimler detaylı bir öykü ve muayene sonrasında bazı laboratuar tetkikleri isterler. Bazen de özel testlere gerek duyabilirler. Bu testler yapılırken genellikle hastanede yatmak gerekmez.

        KAN BASINCINI YÜKSELTEN HANGİLERİDİR ?
        Bir çok ilaç, farklı mekanizmalarla kan basıncını yükseltebilir. Romatizma ve depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar bunların başında gelir. Bu ilaçlar hipertansiyonun nedeni olabilecekleri gibi hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçların etkisini de azaltabilirler. Bu nedenle yüksek tansiyonlu hastalar kullandıkları tüm ilaçları mutlaka hekimlerine söylemeli ve onlara danışmadan herhangi bir ilaca başlamamalıdır.

        YÜKSEK TANSİYONUN TOPLUMDA GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
        Yüksek tansiyon toplumda oldukça sık görülen bir durumdur. Türkiyede her üç erişkinden birinde hipertansiyon söz konusudur. Kadınlarda daha sık görülmekte, artan yaşla birlikte gerek kadınlarda ve gerekse erkeklerde sıklığı da artmaktadır. Görülme sıklığı açısından kırsal ve kentsel kesimler arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Erkeklerde görülme oranı Marmara ve Karadeniz bölgelerinde en yüksek, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde en düşük bulunmuştur. Kadınlarda görülme oranı ise Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde en yüksek, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde en düşüktür. Ülkemiz ile ilgili bir diğer saptama da hipertansiyon hastalarının yalnızca üçte birinin tedavi görmekte olması ve bunların da ancak yarısında kan basıncının kontrol altında olmasıdır. Hipertansiyonu olduğu halde tanı konmayan kişiler de dikkate alındığında toplum sağlığı açısından tablonun ne kadar olumsuz olduğu açıktır.

        YÜKSEK TANSİYON DAHA ÇOK KİMLERDE GÖRÜLÜR ?
        Yüksek tansiyon riskini arttıran bir çok faktör söz konusudur:
        Yaş: Yüksek tansiyon görülme oranı ilerleyen yaşla birlikte artar. Buna karşın tansiyon yüksekliği genellikle ilk olarak 35-50 yaşlarında saptanır.
        Cinsiyet: 50 yaşın altındaki grup ele alındığında erkeklerde daha sık görülür. 50-55 yaş grubunda görülme sıklığı eşitlenir. 55 yaşından sonra ise kadınlarda görülme sıklığı daha fazladır.
        Kalıtımüksek tansiyonlu kişilerin yaklaşık %60'ında ailede de tansiyon yüksekliği söz konusudur.
        Şişmanlık: Şişmanların yaklaşık %40'ında yüksek tansiyon görülmektedir. Genç hastaların yaklaşık üçte biri şişmamdır.
        Şeker hastalığı: Şeker hastalarında yüksek tansiyona çok sık rastlanır.
        Aşırı tuz tüketimi: Yüksek tansiyona yol açan nedenlerden biridir.
        Fiziksel aktivitenin azlığı: Hipertansiyon görülme olasılığını arttırır.
        Alkol tüketimi: Alkol kullananlarda hipertansiyon görülme sıklığı artar.
        Stres: Yüksek tansiyonun ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.

        KAN BASINCI NASIL ÖLÇÜLÜR ?
        Kullanılan aletler
        Kan basıncını ölçmek için farklı tipte aletler kullanılabilir. Cıvalı aletler en doğru ölçümlere olanak tanıyanlarıdır. Ancak bunların taşınmaları güçtür, genellikle hastanelerde, polikliniklerde ve muayenehanelerde kullanılırlar. Manometreli tansiyon aletleri daha pratiktir. Hastalar evlerinde manometreli tansiyon aletlerini kullanabilecekleri gibi daha pratik olan, bilekten ya da koldan ölçüm yapan elektronik aletlerden de yararlanabilirler.
        Genel prensip
        Kan basıncı ölçümünün genel prensibi hangi tipte alet kullanılırsa kullanılsın aynıdır. Ölçüm aletleri esas olarak üç bölümden oluşurlar:
        İçine hava pompalan bir kolluk (manşon),
        Hava pompalamayı sağlayan sistem: Cıvalı ya da manometreli tansiyon aletlerinde bir lastik boruyla kolluğa bağlı olan ve sıkıp bırakmakla dış ortamdaki havayı kolluğun içine gönderen lastik puar, elektronik tansiyon aletlerinde verilen komutla harekete geçen bir mekanizma.
        Kan basıncı değerlerini okumaya yarayan bir gösterge: cıvalı aletlerde cıva sutunu, manometreli aletlerde ortasında ibre bulunan bir gösterge, elektronik aletlerde sayısal gösterge.
        Cıvalı ya da manşonlu tansiyon aletlerinde ayrıca ölçümler için bir kulaklık (stetoskop) da kullanılır.
        Ölçümler de üç aşamada değerlendirilebilir:
        Önce kolluk içine hava pompalanır. Belirli bir düzeyden sonra kan damarları (arterler) o kadar sıkışırlar ki, damar içindeki kan akımı durur ve nabız kaybolur.
        Sonrasında, kolluk içindeki hava yavaş yavaş boşaltılırken öyle bir düzeye gelinir ki kolluk içindeki basınç kalbin kanı pompalarken oluşturduğu basınçla eşitlenir. Bu sırada kanın damar duvarına çarpmasıyla bir ses oluşur. Bu ses cıvalı ya da manşonlu aletlerle ölçüm yapılıyorsa kulaklıkla duyulur, elektronik aletler kullanılıyorsa algılanır ve hafızaya kaydedilir. Bu sesin ortaya çıktığı değer büyük tansiyonu ifade eder. Bu arada nabız yeniden alınmaya başlar.
        Hava daha fazla boşaltıldığında basınç giderek azalır ve kanın damar içerisinde serbestçe akabildiği seviyede ve kulaklıkla duyulan ya da elektronik aletlerle algılanan ses ortadan kalkar. Sesin ortadan kalktığı, cıvalı ya da manşonlu aletlerde kulaklıkla farkedilir, elektronik aletlerde ise algılanarak hafızaya kaydedilir. Bu değer küçük kan basıncını ifade eder.
        Uygulama
        Kan basıncı ölçümleri başlangıçta her iki koldan da yapılmalıdır. Normalde iki kol arasında fark bulunabilmektedir. Kan basıncının yüksek bulunduğu koldaki değerler hastanın kan basıncı olarak kabul edilir. İzlemlerdeki ölçümler tercihan sağ koldan yapılır.
        Cıvalı ya da manometreli tansiyon aletlerini kullanarak ölçümler şöyle yapılır:
        Hazırlık: . Kolluğun içindeki hava ölçüm öncesinde tamamen boşaltılmalıdır. Tansiyon aletinin kolluğu alt ucu dirsek çukurunun 2.5-3 cm üzerinde olacak şekilde kolu sarmalıdır.
        Ölçüm: Önce puarın kontrol valvi kapatılır. Daha sonra kolluğun kesesi şişirilir.
        Hangi seviyeye kadar şişiriliceğine karar vermek için bilekten nabız (radiyal nabız) kontrol edilir. Nabızın kaybolduğu düzeyin 20-30 mmHg üstüne kadar şişirme işlemine devam edilir. Dinleme aleti dirsek çukurunda serbest konumda ve cilde hafifçe bastıracak şekilde yerleştirilir. Dinleme aleti kolluğun altına sıkıştırılmamalıdır. Puarın kontrol valvi açılarak havanın yavaş yavaş (saniyede 2-4 mmHg kadar) boşaltılması sağlanır. Sesin ilk duyulduğu an büyük tansiyona işaret eder. Sesin artık işitilmez olduğu an ise küçük tansiyon olarak yorumlanır.
        Tansiyon ölçme işlemi basit gibi görünse de bilgi ve dikkat gerektirir. Bu nedenle doğru ölçüm ile ilgili başlangıç bilgilerinin hekim tarafından verilmesi uygundur. Elektonik tansiyon aletleri kullanılmadan önce kullanma kılavuzlarının dikkatle okunmalıdır.

        KAN BASINCI ÖLÇÜMÜNDEKİ BAŞLICA HATALAR NELERDİR VE BU HATALAR NASIL ORTADAN KALDIRILIR ?
        Ölçümden en az 30 dakika öncesine kadar sigara ve kahve içilmemelidir.
        Kan basıncı ölçümünden önce en az 5 dakika süreyle oturarak dinlenmek gerekir.
        Ölçümler uygun pozisyonda yapılmalıdır. Örneğin kol kalp düzeyinde olmalıdır.
        Tansiyon aletinin manşonu uygun boyutlarda olmalı, kilolu kişilerde daha büyük manşonlar kullanılmalıdır.
        Ardarda iki ölçüm yapılmalı, ölçümler arasında 5 mmHg'dan daha büyük bir fark varsa üçüncü ölçüme başvurulmalıdır.
        Kan basıncı çok değişkenlik gösteriyorsa -hekimin önerisiyle- 24 saatlik sürekli ölçümlere olanak tanıyan özel aletler kullanılmalıdır.

        KAN BASINCI ÖLÇÜMLERİNİN HASTANIN KENDİSİ TARAFINDAN YAPILMASI DOĞRU MUDUR ?
        Bazan bu yol zorunlu olursa da yanlış ölçüm olasılığı hiç de az değildir. Ayrıca kan basıncının sık sık ölçülmesi hastayı psikolojik açıdan olumsuz yönde etkileyebilir.

        HASTANIN BAŞ AĞRISI, BAŞ DÖNMESİ GİBİ YAKINMALARA DAYANARAK KAN BASINCI HAKKINDA YORUM YAPABİLMESİ MÜMKÜNMÜDÜR ?
        Bazı hastalar uzun süreli deneyimlerine dayanarak böyle bir yoruma gidebilirse de doğru olan o sıradaki kan basıncı ölçülerek daha gerçekçi bir değerlendirmenin yapılmasıdır Ayrıca bu yakınmalara göre ilaç tedavisinin uygulanması önemli yanlışlıklara yol açabilir.

        BÜYÜK (SİSTOLİK) TANSİYON MU, KÜÇÜK (DİYASTOLİK) TANSİYON MU DAHA ÖNEMLİDİR ?
        Yaygın inanış küçük tansiyonun daha önemli olduğu yönünde ise de son yıllarda büyük (sistolik) tansiyonun da en az küçük (diyastolik) tansiyon kadar önemli olduğu ortaya konmuştur.

        HİPERTANSİYON NASIL TEDAVİ EDİLİR?
        Kan damarlarınızın ve yaşansal önemi olan organlarınızın yüksek kan basıncından zarar görmemesi için siz doktorunuza nasıl yardımcı olabilirsiniz ? Doktorunuz size nasıl yardımcı olabilir ?
        Vucudunuzun bazı yerlerinin kana olan gereksinimini azaltarak kalbinizin yükünü azaltabilirsiniz. Örneğin :
        Yağ dokusunun beslenmesi için bol miktarda kanlanmaya gereksinim vardır. Eğer kilolu iseniz, kilo verip, vucudunuzun yağ dokusunu azaltarak, kalbinizin yükünü azaltabilirsiniz.
        Düşük yağlı, düşük kolesterollü beslenme rejimi ile aterosklerozun (damar sertliğinin ) başlangıcını geciktirebilirsiniz.
        Zorlanmadan yapabileceğiniz (yüzme, yürüyüş, balık tutma, golf) egzersizler bedeninizi şekle sokmakta yardımcı olacak, kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacak ve kalori kullanımınızı arttıracaktır. Kendinizi yorgun hissettiğinizde spor aktivitenize ara veriniz. Doktorunuz, yapabileceğiniz egzersiz türünü ve programını seçmede size yardımcı olacaktır.
        Vucudunuzda aşırı su ve tuz toplanması kalbinize ek bir yük getirecektir. Aşırı tuz alımını kan damarlarınızın çevresinde de su birikimine, böylece daha kolay daralmasına neden olacaktır. Bu nedenle hafif ve orta derecede hipertansiyon tedavisinde tuz miktarı düşük diyetin önemli bir yeri vardır. Bazı kişilerde sadece bu diyete uymak bile tedavi için yeterli olabilir. Prensip olarak sofrada tuzluk kullanmamak ve ekmeği tuzsuz yemek yeterli olabilmektedir. Yemeğe pişerken az miktarda tuz eklenebilir. Tuz içinde muhafaza edilen, ( turşu, konserve yiyecekler, tuzlu kuru yemişler, salam sucuk, pastırma vs. ) gıdalar eve dahi sokulmamalıdırlar.
        Doktorunuz vücudunuzdaki fazla su ve tuz yükünü atmanıza yardımcı olmak için idrar söktürücü ilaçlar verebilir. Ancak bu ilaçları alırken bile tuz alımınızı mümkün olduğunca düşük tutmalısınız. Yemeklerinizi tatlandırmak için, baharatlar, limon, sirke, sarımsak, nar ekşisi veya tuz tadı veren maddeler kullanabilirsiniz. Tuz tadı veren maddeler genelde eczanelerde satılan potasyum tuzlarıdır. Bunları kullanmadan önce doktorunuza danışmalısınız. Sabırlı olduğunuz taktirde tuzsuz yemeklere zaman içerisinde alıştığınızı, damak tadınızın değiştiğini fark edeceksiniz.
        Potasyumdan (meyve ve sebzeler, özellikle, portakal mandalina, greyfurt, muz, domates, patates ) ve kalsiyumdan zengin gıdaların bazı kişilerde kan basıncını düşürmede yardımcı olabileceği öne sürülmüştür. Ancak bu bilgi kesin değildir.
        Yüksek kan basıncı olan kişiler az miktarda (günde bir dubleye geçmemeli) alkol alabilirler. Ancak kilo vermeye çalışıyorsanız, alkolün kalorisinin çok yüksek olduğunu hatırlamalısınız. Bazı çalışmalar aşırı alkol tüketiminin kan basıncını yükselttiğini göstermiştir.
        Sigara içilmesi, koroner arter hastalığı ve kalp krizi için önemli, bir diğer risk faktörüdür. Ayrıca damarlarınızda spazma yol açarak kan basıncınızın kontrol edilmesini güçleştirir. Eğer sigara içiyorsanız, mutlaka bırakmalısınız!
        Çalışma saatleri içerisinde kısa dinlenme molaları veriniz. Geceleri ve hafta sonlarını dinlenmekle veya hafif - orta derecede spor aktiviteleri ile geçiriniz.

        İLAÇ TEDAVİSİ İLE İLGİLİ BİLMENİZ GEREKENLER NELERDİR ?
        Çoğu hastalarda sakinleştirici ilaçlar kan basıncını düşürmede pek yardımcı olmazlar.
        İdrar söktürücü ilaçlar halen hipertansiyon tedavisinde etkin biçimde kullanılmaktadır. Aşırı su ve tuz yükünü idrar yolu ile atarak kan basıncınızın düşürülmesine yardımcı olurlar. Etki süreleri ve etkinlikleri değişik pek çok idrar söktürücü ilaç mevcuttur. Bunların bir kısmı, potasyum kaybettirir. Bazılarının ise potasyum tutucu etkisi mevcuttur. Doktorunuz size uygun olanı seçerek kullanım şeklini tarif edecektir. Doktorunuz kan basıncınızın derecesine, yapınıza, uygun başka bir ilaç da seçebilir. İlk ilaçla yeterli kan basıncı düşüşü sağlanamıyor ise, ikinci bir ilaç eklenebilir. Bu nedenle ilk ilacınızı kullanırken evde kan basıncınızı takip ederek, kaydetmenizi istenebilir.
        Kan basıncını düşüren pek çok ilaç vardır. Bu ilaçlar ya merkezi sinir sistemi yolu ile yada direkt olarak damarlarınıza etki ederek, küçük arterlerin gevşemesini sağlayacak, böylece kan basıncınız düşecektir. Bu etki sadece ilaca devam ettiğiniz süre için geçerlidir. İlacı kestiğinizde kan basıncınız yeniden (bazen yavaş yavaş günler içerisinde, bazen de hemen ) yükselecektir. Bu nedenle ilaçlar tamamen bırakılamaz. Kan basıncınız düşse bile ilaç tedavisine devam etmeniz gerekir. İyi sonuç alınması için ilaç tedavisine yaşam boyu devam etmek gerektir.
        İlaç tedavisine başladıktan sonra dozlar dikkatle ayarlanmalıdır. Bu nedenle başlangıçta, en azından kan basıncınız tam olarak ayarlanana kadar doktorunuzu sık sık görmemiz, iletişimi kopartmamanız gereklidir. Kan basıncı kontrolü sağlandıktan sonra, doktorunuza senede 3-4 kez gitmeniz yeterli olacaktır.
        Her hastanın beden özellikleri değişik olduğu için, bünyenize uygun, en az yan eki yapan ilacı bulmak için doktorunuz ilaç tedavinizi birkaç kez değiştirebilir.

        KAN BASINCINI DÜŞÜREN İLAÇLARIN YAN ETKİLERİ NELER OLABİLİR ?
        Kan basıncını düşüren ilaçları yan etkileri de vardır. Ancak bu yan etkiler ilacı kullananların tümünde görülmez. Bir ilaç grubunda yan etki görüldüğünde bir diğer grup ilaçla değiştirilebilir, yan etki doza bağımlı ise ilacın dozu azaltılarak başka bir ilaçla birlikte kulanmanız önerilebilir. Herhangi bir yan etki görüldüğünde bir sonraki dozu almadan veya ilacı tamamen bırakmaya karar vermeden mutlaka doktorunuzu aramalısınız.

        İLAÇ TEDAVİSİNE BİR KEZ BAŞLANDIĞINDA ÖMÜR BOYU DEVAM ETMEK GEREKİR Mİ ?
        Çoğunlukla böyle bir durum söz konusu ise de hafif hipertansiyonu olan hastalarda bir takım genel önlemlere dikkat etmek koşuluyla (diyet, zayıflama, düzenli egzersiz gibi) ilaç tedavisine bir süre ara vererek kan basıncı değerlerini izlemek ve normal değerler saptanırsa ilaç kullanmamak söz konusu olabilir. Bu yaklaşım ancak hekimin kararıyla uygulanabilir

        Yorum

        • yusufocuk
          Banned
          • 06-01-2005
          • 2598

          #5
          Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

          İltihabi Barsak Hastalıklarında Beslenme . . . .

          --------------------------------------------------------------------------------


          Ülseratif Kolit veya Crohn hastalığında belirli gıdalara karşı alerji var mıdır?
          Süt ve süt ürünleri (peynir gibi) kolitli hastaların bir kısmında ishale neden olur. Bir takım sağlıklı insanlarda da, sütün içindeki Laktoz adı verilen şeker emilemez ve bu emilemeyen şeker, barsaklarda ishale sebep olur. Bunun aksine birçok Crohn ve Ülseratif Kolit hastalarına süt ve süt ürünleri dokunmaz. Bu besin maddelerini rahatlıkla alabilirler. Hastalığı başlatan veya seyrini ağırlaştıran gıdalar var ise bunların diyetten çıkartılması gerekir.

          Barsağı dinlendirme hastalığın iyileşmesine yardımcı olur mu?
          Barsak iltihaplı ve hasta olduğundan bazı yiyecek ve içecekler barsağı rahatsız ederler. Bunu önlemek için ise açlık hiç tavsiye edilmez. Çünkü vücut zayıf düşer. Eğer hasta ağızdan beslenemiyorsa veya çeşitli nedenlerle barsaklarından yiyecekler emilemiyorsa, direkt bir kataterle damardan besleyici sıvılar verilir. Ülseratif Kolitte buna gerek yoktur. Crohn da ise ancak bazı ciddi durumlarda bu tür beslenme gerekli olabilir. Ülseratif Kolitte ancak çok ciddi durumlarda sıvı diyet veya tüp yardımıyla beslenme gündeme gelebilir. Her olguda değil ama, bazı çok özel, ağır, ciddi formlarda doktor gözetiminde barsağı dinlendirmenin yararı olur.

          Diyette az veya çok lifli gıda almanın faydası var mıdır?
          Hastaların bir bölümünde, anüsün hemen üst kısmındaki barsak parçası hastadır. Sert dışkı atılırken bu bölgede problem yaratır. Bu nedenle gaytanın yumuşatılması için günde 1-2 tatlı kaşığı kepeğin beslenmeye ilave edilmesi, önerilebilecek basit bir tedavi yöntemidir. Tüm Ülseratif Kolit ve Crohn hastalarında kepeğin yararlı olduğuna dair bir kanıt yoktur.Az posalı diyet alınması, yani aşırı sebze ve meyveden kaçınılması tüm ishalli hastalara önerilen geleneksel bir uygulamadır. Ülseratif Kolit ve Crohn hastalarının çoğu normal veya normale yakın yerler ve rahatsızlık duymazlar. Aşırı meyve ve sebze sağlıklı insanlarda bile ishal yapabilir veya ishalini ağırlaştırabilir. Sonuç olarak yendiğinde dokunmayan, rahatsızlık vermeyen tüm gıdalar alınabilir.

          Alkol zararlı mıdır?
          Alkolün hastalığı kötüleştirdiğine dair bir kanıt yoktur. Bazı sağlıklı kişilerde bira ve şarap içtikten sonra barsak hareketlerinde artma ve ishale meyil rastlanır. Bazı Ülseratif Kolit ve Crohn hastalarında da aynı durum gözlenir. Bu hastaların alkol almaması gerekir. Bunun yanında anksiyeteyi azaltmak, depresyonu çözmek ve uyku için verilecek ilaçların alkol alanlarda gerekenden daha fazla dozda verilmesi gerekecektir.

          Belirli gıdalar ishali kötüleştirir mi?
          Aşırı süt sağlıklı kişilerde de ishal yapabilir. Genelde halk arasında, hasta bağırsağın süt ve fazla beslenme ile iyileşeceğine inanılır. Önemli olan sütün kişiye dokunup dokunmadığını saptamaktır. Bazı Ülseratif Kolit ve Crohn hastalarına aşırı süt dokunurken, küçük miktarlardaki süt (kahve ve çayla birlikte) dokunmaz. Bazı sağlıklı kişilerde bira, aşırı meyve, soğan, çok yağlı, baharatlı yiyecekler ishali şiddetlendirir. Bu gibi gıdalar Ülseratif Kolit ve Crohn hastalarında da ishali arttırabilir ve ağırlaştırabilirlerse de bunların zararlı olduğu kuşkuludur. Hastaların yiyince ishal yaptığını bildikleri gıdalardan kaçınmaları, bunun dışındakileri ise normal olarak yemeleri uygundur. Hastalık nedeni ile ince bağırsaktaki yağların emilim kapasitesi bozulduğunda, normal miktardaki yağ bile ishale neden olabilir. Bu hastaların diyetlerinden yağı çıkarmaları gerekir. Pek çok, Ülseratif Kolit hastası, dışkı kıvamına bağlı olmaksızın hemen tuvalete gitme gereksinimi duyabilir, bekleyemezler. Bu semptomun nedeni, hastanın rektumundaki, hastalığa bağlı oluşan hassasiyettir. Diyetteki değişiklik bu duyguyu ortadan kaldırmaz.

          Bazı gıdalar ağrıya neden olur mu?
          Barsakta daralmış bir saha varsa barsak, içeriğini ileriye itebilmek için daha kuvvetle kasılmak zorundadır. Bu da kramp tarzında karın ağrısına neden olur. Lifli sebzeler, meyvelerin posası, kurutulmuş meyveler, mantar, kuruyemiş gibi hazmı güç gıda birikintileri daralmış barsak bölümünde sıkışır. Barsak bunu ileriye geçirebilmek için şiddetle kasılır. Crohn hastalığında bir veya daha çok darlık görülebilir. Ülseratif Kolitte barsakta darlık görülmez. Ağrıdan sakınmak için büyük miktarlarda ve yukarda sayılan hazmı güç gıdalardan uzak durulmalıdır.

          Bazı gıdalar gazı arttırır mı?
          Süt şekeri (laktoz) ve yağ emiliminin bozulması, barsaklarda gazın artmasına neden olur. Bu kişilere az süt ve az yağ tüketimi önerilir. Baklagiller, kuru fasülye, soğan sağlıklı kişilerde de aşırı ve kötü kokulu gaz çıkarmaya sebep olur.

          Hastalık vücudun besin ihtiyacını arttırır mı?
          İltihabi barsak hastalığı, vücudun enerji ihtiyacını arttırır. Bunun yanında hastanın fizik aktivitesi azaldığı için enerji tüketimi de azalır. Bu durum denge oluşturuyor gibi görünse bile hastalar normalden daha fazla beslenmelidir.Kilo kaybı ve büyümede (çocuk hasta) gerileme, duraklama varsa, araştırılması gereken şey: "Yeterli gıda mı alamıyor yoksa aldığı gıda mı emilemiyor?" sorusudur. Hastanın iştahı yok, gıda alamıyor ise bazı gıdaların, proteinden zengin (süt, peynir, balık, et, yumurta gibi...), diyete ilave edilmesi gerekir. Tekrar kilo alma ve büyümenin başlayabilmesi için bir zaman periyodu gerekir. Hastaya ilave beslenme ile birlikte fizik egzersiz ve açık havada tatil önerilmelidir.

          İshal vücudun sıvı ihtiyacını arttırır mı?
          İshalle kaybedilen suyun yerine konması gerekir. Genellikle kaybedilen sıvı oral olarak alınarak sorun çözülür. Başka bir nedenle kısıtlanmamışsa tuz ve şeker de suya ilave edilmelidir. Daha ciddi kayıplarda ise damar yolu ile sıvı verilmesi gerekir.

          İleostomili (barsağı karına bağlı) olgularda özel bir diyet gerekir mi?
          Kalın barsağı çıkartılan hastada, su ve tuz emilimi azalacak, doğal olarak hastanın su ve tuz ihtiyacı artacaktır. Bu kişiler yeterli sıvı ve yiyeceklerle normalden fazla tuz almalıdırlar. Karındaki barsak ağzından artıkların atılımını azaltmak için bazı lifli gıdaların az alınması ve atıkların kokusunun azalması için de soğan sarımsak gibi gıdalardan sakınılmalıdır.

          İnce barsaklarının bir bölümü çıkartılan hastalarda, beslenme nasıl olmalıdır?
          Operasyonla ince barsaklarının büyük bir bölümü çıkartılan hastalarda, doğal olarak besin maddelerinin emilimi azalmıştır. Bu kişilere ya normalden daha fazla besin maddesi verilmelidir ya da normal diyetlerine doktorları tarafından ilave gerekli maddeler eklenmelidir. Çok az bir hasta gurubuna ise; tüp ve damar yolu ile ilave özel besin maddelerin verilmesi gerekir.

          İnce barsaktaki anormal durum vücudun besin ihtiyacını etkiler mi?
          İnce barsakların bir bölümünün hasta olduğu veya operasyonla çıkartıldığı durumlarda; gıda maddelerinin emilimi bozulmuştur. Normal olarak diyetle alınmış olsa bile emilimdeki bozukluk nedeni ile vücutta bu maddelerin yoksunluğu meydana gelir. Protein, karbonhidrat ve yağların emilim kapasitesi azalmıştır.Buna karşın orta zincirli yağ asitleri kolayca emilebilirler. Diyetteki yağın bir kısmı bu guruptan alınabilir. Yine de sık ve az miktarlarda besin alınması önerilir.

          Vitamin ve ilave besin maddelerinin verilmesi faydalı mıdır?
          Gıdaların emiliminde kusur veya kayıpları fazla olan kişilerde normal diyet aldıkları halde bile bazı vitamin, mineral ve besin maddelerinde yetersizlik meydana gelir.Örneğin ince barsağın son kısmı cerrahi olarak çıkartılan kişilerde, B12 vitamini emilimi olamayacağından injeksiyonla belirli aralıklarla bu vitaminin verilmesi gerekecektir. Crohn hastalarında, Ülseratif Kolitlilerden daha fazla çinko yetmezliği görülür. Bunlara çinko hapları verilmelidir. Yine A-D-K vitaminleri, Folik asit prepatları ağızdan verilmelidir. Ülseratif Kolit hastalarında kan kaybı daha çok olduğundan demir desteği sağlanmalıdır.

          DİYETİNİZİN HAZIRLANMASI

          İshal, karın ağrısı, bulantı, şişkinlik gibi şikayetlerin varlığı sizi, hastalığın direkt olarak gıdalarla ilişkili olduğu kanısına yönlendirebilir. Yemek yemekten korkar bir hale gelebilirsiniz. Bu yanlış bir davranıştır. Daha önce de belirtildiği gibi sizin enerji ihtiyacınız hastalığınızın alevlendiği dönemlerde artmıştır. Önce enerji ihtiyacınızın günde kaç kalori olduğunu hesaplayınız. Sonra bu enerjiyi size dokunmayan gıdalardan sağlayınız.

          KALORİ GEREKSİNİMİNİZ

          İdeal Kilonuz: Boy (cm)-100cm=Kg
          Örnek: 160cm-100cm=60 kg (%20 eksik veya fazla olabilir)

          Normal kiloda kalori gereksiniminiz: Kendi kilonuz x 38 cal,

          Eğer ideal kilonuzdan %20'den daha fazla zayıf iseniz:
          Kilo x 45 cal'ye gereksiniminiz vardır.

          Öncelikle size dokunan gıdalar var mıdır? Yediğinizde veya içtiğinizde ishal, karın ağrısı, bulantı, şişkinlik yapan gıdaları saptayınız. Böyle bir liste oluşturabilmek için aşağıdaki başlama listesinden gıdalarınızı seçiniz. Bunların arasında size dokunanları listeden çıkartın.

          Başlama Listesi: Ekmek, yağsız beyaz peynir, bal, iyi pişmiş et, tavuk, balık, pirinç pilavı, az yağlı makarna (salçasız kıyma, beyaz peynir eklenebilir), haşlama patates, haşlanmış sebze, komposto, açık çay.

          Bunlardan yakınmanız yok ise yumurtayı deneyebilirsiniz. Dışkı sayısı ve miktarınız arttı, karnınızda şişkinlik, ağrı oldu ise yumurtayı listenizden çıkartırsınız. Yavaş yavaş aynı yöntemle gıdaları deneyip, dokunmayan gıdalardan bir liste yapabilirsiniz.

          Nohut, kuru fasulye, mercimek, çiğ sebze, portakal, mandalina, greyfurt, limon, turşu, lahana, soğan, yağlı ve kızarmış gıdalar baharatlar, gaz, şişkinlik barsakta irritasyona neden olabilir. Koyu kahve ve çay barsak hareketlerini arttırır. Bu gıdalardan kaçınmanız uygun olur. Süt ve sütlü besinler ishal veya şişkinlik yapıyorsa diyetinizden çıkartmanız gerekecektir.

          Hastalığınız nedeni ile protein ihtiyacınız artmıştır ve günde

          Kilonuz x1.2 = ...... gr. PROTEIN GEREKSİNİMİ .......... kadar protein almak zorundasınız.

          Aşağıda proteinden zengin besinler sıralanmıştır. Lütfen dikkatle okuyunuz.

          BESİN AĞIRLIĞI(g) İÇERDİĞİ PROTEİN(g)
          ET 100 20-25
          BALIK 100 20-28
          TAVUK 100 20-28
          YUMURTA - 7
          1 BARDAKSÜT - 5
          1 BARDAK YOĞURT - 5
          1 DİLİM PEYNİR - 5-10

          Unutmayın ki size süt, sütlaç, muhallebi dokunurken yoğurt dokunmayabilir.

          Sizin bunu deneyerek bulmanız gerekecektir.

          Sıvı yağ ve tereyağ kullanırken margarinden kaçının. Fazla yağlı ve kızartmadan uzak durunuz.

          Hastalığınız zaman zaman alevlenebilir. Bu dönemlerde gıdanıza özen göstermeniz ve başlangıç listesine dönmeniz gerekebilir.

          Salata için başlangıç diyetini uygularken, soyulmuş domatesten başlayın. Sonra çeşitlendirebilirsiniz. Meyvelerinizi kabuğunu soyarak yiyin ve sert olmamalarına özen gösterin.

          Kortizon kullanıyorsanız kilo artışınız olacaktır. Tuzu azaltır veya keserseniz (ilaç aldığınız sürece) ilacın bu etkisi azalacaktır.

          Yorum

          • yusufocuk
            Banned
            • 06-01-2005
            • 2598

            #6
            Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

            KALP YETMEZLİĞİ
            · Kalbin kan pompalama gücünün yetersiz olduğu ciddi bir hastalıktır.
            · Vücuda yeterli kan akımını olmaz, akım bozulduğu için kalbe dönemeyen kan damarlarda birikir.
            · Pompalama yetersizliği, kalbin kendi damarlarına ait hastalıklar, kalp kası hastalıkları, kalp kapakçık hastalıkları, tansiyon yüksekliği ve alkole bağlı olarak ortaya çıkar.
            · İnsanlar, "yoğun kalp akciğer rehabilitasyon" programlarını (Egzersiz, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, düzenli ilaç kullanımı ve yaşam tarzı değişiklikleri) öğrenerek kalp yetmezliği ile savaşabilirler.

            Kalp yetmezliği belirtileri:
            · Ayak bileklerinde şişme (Hasta yatalaksa şişme, sırtın alt kısımlarında görülür) .
            · Kesik kesik nefes alma (Genellikle çaba ile ve sırtüstü yatınca),
            · Halsizlik, iştah değişmeleri,
            · Göğüs ağrıları,
            · Kilo değişiklikleri,
            · Nezle gibi hafif hastalıklara dirençsizlik.

            Tanı :
            Merdiven çıkarken ve ekzersiz halinde nefes darlığı olur. İleri dönemlerde yüksek yastıkta yatma zorunluluğu ve geceleri nefes darlığı görülür. Halsizlik ve nefes darlığı hissedince doktora başvurmak gerekir. Bir seri test yapılır.
            · Ejeksiyon fraksiyonu EF (kalbin her kasılmada ne kadar kan alıp pompaladığının ölçülmesi sonucu elde edilen değer)
            · O2 tüketimi testleri (kalp ve akciğerlerin vücuda O2 sağlamak için nasıl çalıştığını belirleyen testler)
            · Kalp yetmezliğinin anahtar belirtilerinden bir tanesi "efor kapasitesi " azalmasıdır. Bunu anlıyabilmek için kalp-akciğer ekzersiz testleri yapılır. Bu testler kalbin, akciğerlerin, kan damarlarının ve kasların bir arada çalışmaları hakkında bilgi verir. Bilgisayar yardımıyla yapılan bu testte, VO2 max adı verilen bir değer elde edilir. Bu değer, hastanın maksimal ekzersizdeki O2 tüketimini verir.

            Kalp hastalarını gündelik yaşam şartlarına göre sınıflandırma:
            Sınıf 1 Kişinin hayatında hiçbir kısıtlama yoktur. Gündelik hayatındaki fiziksel çabalar aşırı yorgunluk, nefes darlığı ve çarpıntı yaratmaz.
            Sınıf 2 Gündelik hayatındaki fiziksel çabalarda çok hafif sınırlanma vardır. Yorgunluk, nefes darlığı , çarpıntı veya angina(Göğüs ağrısı) oluşur. İstirahatte hastalar rahattır.
            Sınıf 3 Gündelik hayatındaki fiziksel çabalarda bariz sınırlanma vardır. Hastalar istirahatte rahat oldukları halde normal fizik çabalardan bile düşük bir hareketle semptomlar (belirtiler) oluşur.
            Sınıf 4 Herhangibir hareketi rahat yapamazlar. İstirahatte bile kalp yetmezliği bulguları vardır. En küçük fizik çabada rahatsızlık artar.

            Tedavi:
            · Egzersiz: Kalp yetmezliği olan hastaların istirahat etmeleri gerekmesine rağmen, devamlı istirahat etme halinde diğer kaslarda olduğu gibi kalp kasında da kondüsyon kaybı olur. Birçok kalp doktorları hastalarına egzersiz programı uygulamaktadır. İlaç tedavisi ile birlikte ekzersiz yapılırsa ameliyata ihtiyaç olmadan hastalar daha iyi duruma gelebilirler.
            · Diyet: Tuz alımını kısıtlama, alkolü bırakma,kilo takibi ve ideal kiloda kalma.
            · İlaç tedavisi: En çok kullanılan ilaçlar diüretikler, digoxin, ACE inhibitörleridir.
            o Diüretikler idrar söktücü ilaçlardır. Bunlar su ve tuz atılımını artırır.Böylece akciğerlerin yükü ve bacaklardaki şişme(ödem) azalır.Potasyum ve magnezyumun da aynı zamanda atılımı arttığı için,potasyum ve magnezyum seviyesinin de kontrolu ve gerekirse K ve Mg tabletlerinin tedaviye eklenmesi gerekir.
            o Digoxin kalbin pompalama gücünü artırır.Ritm bozukluklarında da faydalıdır.
            o ACE inhibitörleri arterleri dilate ederek kalbin iş yükünü azaltır. Böylece daha fazla kanın etkili olarak pompalanmasını sağlar.
            · Yeni ilaç tedavisi seçenekleri: Sempatik sinir sisteminin gereğinden fazla aktive olması, kalp yetmezliğinde hastalığın ilerlemesine sebeb olur. İlk bakışta, Kalp yetmezliğinde beta bloker ilaçların kullanılması sakıncalı gibi görünmesine rağmen bu ilaçların düşük dozlarda kullanılması hastalığın ilerlemesini azaltmıştır. Beta blokerler içerisinde özel etkisi nedeniyle(beta ve alfa bloker etki) Carvedilol, klasik ilaçlarla birlikte kullanılması halinde kalp yetmezliğinde yararlı bir ilaçtır. Klas II -IV kalp yetmezliği vakalarında hastalık belirtilerinin azalmasına ve ölüm oranınının %67 oranında azalmasına neden olur. İskemi(kalp damar bozukluğu) olan ve iskemi olmayan vakalarda yararlanma aynıdır. Ani ölümler ve yetmezliğin artmasına bağlı ölümler azalmıştır.
            · İntrakardiak Defibrilatör(ICD): EF % 30 dan az olan hastalarda oluşan ventriküler takikardiler önemlidir. Kalp yetmezliğini tedavi ederken aritmiler de önlenmelidir. Kalbin pompalama gücünü azaltarak aritmilerin artmasına neden olan antiaritmik ilaçlar yerine ICD uygulanması önerilmektedir.
            · Cerrahi: Kalp yetmezliğine neden olan kalp hastalığına göre cerrahi tedavi düşünülür.
            o Koroner arter hastalıklarına yönelik girişimler: Koroner arter hastalığına bağlı kalp yetmezliği hastalarında yapılır.
            o Kapakçık Değiştirilmesi: Kapakçık bozukluğuna bağlı kalp yetmezliği varsa uygulanır.
            o Ventrikülektomi (Sol ventrikülün hacmını azaltıcı ameliyat): Sol ventrikül anevrizması olan hastalarda dilate kalp kası bölümünün alınması yerleşik bir tedavidir. Kardiyomyopatilerde de son evreye gelmiş hastalarda düşünülür. Transplantasyon gereken,ancak verici kalp bulunamayan vakalarda veya kalp transplantasyonu yapılamayan hastalarda uygulanmaktadır.
            o Kardiyomyoplasti: Kalp yetmezliğinde, sınırlı ve seçici davranmak koşuluyla kullanılabilen bir cerrahi tekniktir.Sırt kası(latissimus dorsi)nın kalp karıncıkları çevresine sarılması ile kalbin pompalama gücü artırılmaya çalışılır. Başka bir cerrahi tedavi yolu varsa bu ameliyat yapılmaz.
            o Kalp Transplantasyonu (Kalp Nakli): Çoğunlukla kardiyomyopatilerde düşünülür. ACC (Amerikan Kardiyoloji Komitesi) nin kabul ettiği Kalp Nakli endikasyonlar şunlardır:
            I - Mutlak Transplantasyon Endikasyonları:
            1. VO2max<10 ml/min/kg olduğu durumlar.
            2. Bypass ile düzeltilemeyen ciddi kalp damar daralmaları
            3. Tekrarlayan, tedaviye dirençli ventriküler aritmiler
            II- İkinci derece Transplantasyon Endikasyonları:
            1. VO2max<14 ml/kg/dk olduğu ve günlük aktivitelerde sınırlanma olan durumlar
            2. Bypass ve anjioplasti ile düzeltilemeyen tekrarlayan ve kontrol altına alınamayan kalp damar daralmaları
            3. Hastanın diyetine ve ilaçlarına dikkat etmesine rağmen sıvı birikmesine bağlı bozukluklar
            III- Transplantasyon Endikasyonu olmayan vakalar:
            1. EF %20 olan hastalar
            2. Klas III veya IV kalp yetmezliği grubuna girip çıkmış ilaçlardan yararlanan hastalar
            3. Ventriküler aritmi öyküsü olması ama bunun tekrarlamaması
            4. Başka endikasyon yoksa sadece VO2max<15 ml/kg/dak olması durumu.
            Bir hastanın transplantasyona ihtiyacı olup olmadığını gösteren birincil kriter,hastanın genel durumu ile birlikte değerlendirildiğinde VO2 nin 14 ml/kg/dk nın altında olmasıdır. Bu değerin, hastanın cins,yaş ve kilosu ile ilgili değişmeler gösterdiği de dikkate alınmalıdır.

            Yorum

            • yusufocuk
              Banned
              • 06-01-2005
              • 2598

              #7
              Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

              KARDİYOMİYOPATİLER . . . .

              --------------------------------------------------------------------------------


              Kardiyomiyopati
              &#183; Kardiyomiyopati, kalp kasının hastalığıdır. Bunlar tansiyon yüksekliğine, kalp kapakçık bozukluklarına bağlı değildir.
              &#183; Sınıflandırma yapısal ve işlevsel değişikliklere göre yapılır.Gruplar arasında kesin ayrım zor olmakla beraber belli başlı 4 tipi vardır :
              o Hipertrofik kardiyomyopati
              o Dilate kardiyomiyopati
              o Restriktif kardiyomiyopati
              o Aritmojenik sağ ventriküler kardiyomyopati
              &#183; Kardiyomiyopatilerde genellikle kalp kasının bozukluğu, sol karıncığın (ventrikülün) şeklini ve işlevini etkiler.Sadece aritmojenik sağ ventriküler kardiyomyopatide sağ karıncık(ventrikül) etkilenmiştir.
              &#183; Hipertrofik kardiyomiyopatilerin yarıdan fazlası; dilatekardiyomyopatilerin 1/4 ü ailevidir.
              &#183; Hipertrofik kardiyomiyopatiler de EKO da sol ventrikülün bir kısmını veya tamamını ilgilendiren kalınlaşma görülür. EKG de bu hastalığa ait özel belirtiler vardır.
              &#183; Dilate kardiyomyopatilerde EKO da sol ventrikülde genişleme ve sol ventrikül fonksiyonunda (ejeksiyon fraksiyonu) azalma görülür.

              Hipertrofik Kardiyomiyopati :
              &#183; Nadiren doğumdan hemen sonra tesbit edilir.
              &#183; 10 yaş ile ergenlik arasında daha sık saptanır.
              &#183; Hastanın gelişmesi yavaştır.
              &#183; Giderek kalp kası hücrelerinin yerini bağ dokusu alır.Bu da sistolik fonksiyonu (kalbin kan pompalaması) bozar.
              &#183; Hastalar nefes darlığı, göğüs ağrısı veya bayılmalardan yakınır.
              &#183; Gelişme çağında ve genç yetişkin çağda ani ölüme neden olabilen bir hastalıktır.

              Dilate Kardiyomiyopati:
              &#183; Genişlemiş ve hareketi azalmış sol karıncık(ventrikül) ile karakterizedir.
              &#183; Genellikle sebebi belli değildir.
              &#183; Sıklıkla orta yaşlarda, erkeklerde görülür.
              &#183; Kalp kasının enfeksiyon ve toksik etkilere karşı genetik yatkınlığının olması hastalığın aileden gelme bir hastalık olduğunu düşündürür.
              &#183; Alkolik kardiyomiyopatilerde alkol bırakılınca iyileşme görülür.
              &#183; &#37; 75- 80 vakada kalp yetmezliği ile kendini gösterir.
              o Fizik muayenede sol karıncık(sol ventrikül) büyümesi, aritmiler saptanır.Sol karıncık ile sol kulakçık arasındaki kalp kapakçığı(mitral)na ait üfürüm ve akciğer tabanlarında sıvı birikmesine bağlı anormal solunum sesleri (bazal krepitasyon) duyulur.
              o EKGde yalnız sinüs takikardisi , ventriküller arası iletim gecikmesi, sol dal bloku veya ST ve T dalgalarında özel olmayan değişiklikler ;
              o Akciğer filminde akciğer toplar damarlarında dolgunluk ve kalp genişlemesi görülür.
              o EKO da sol ventrikül genişlemesi, sol karıncıkta pıhtı vardır.
              o Sebebi bulabilmek için Koroner anjiografi(kalp damarlarının grafisi), otoimmün ve biokimyasal araştırma yapılmalıdır. Kalp kası biopsisi ile esas etken ortaya koyulur. Akut kalp kası iltihabını göstermenin en iyi yolu biopsidir.
              o Tedavide digoxin, diüretik (idrar söktürücüler) ve ACE inhibitörleri temel ilaçlardır. Digoxinin ölüm oranını azaltıcı etkisi yoktur ama tekrarlayan kalp yetmezliğini engelleyerek hastaneye yatışları azaltır. Kalp odacıklarındaki pıhtılaşmanın diğer organlarda damar tıkanmalarına sebeb olmasını önlemek için pıhtılaşmayı geciktirici ilaçlar kullanılır. Beta blokerler kullanılacaksa tedaviye düşük dozlarda başlamak gerekir. Özellikle Carvedilol bu grup ilaçlar içinde en yararlı olanıdır. Ventriküler aritmiler sıktır. Ciddi ventriküler aritmiler nedeniyle hayati tehlike geçiren ve acil müdahale ile hayata döndürülen hastalarda kalp içi elektroşok cihazı (ICD) uygulanmalıdır. Ventriküler fibrilasyondan başka kullanılan aritmiyi durdurucu ilaçlara bağlı olarak da bloklar ve kalp durması görülebilir.
              o Hastalarda kan potasyum ve magnezyum seviyelerinin normal olmasına dikkat edilmelidir
              o Kalp nakli düşünülen hastalar arasında dilate kardiyomiyopati vakaları önemli yer tutar. Sonuçlar başarılıdır. 5 yıllık başarı oranı %70 dir.En önemli sorun organ bağışının az olmasıdır. Bu nedenle iskelet kasıyla kalbin sarılması şeklinde yapılan kardiyomyoplasti ameliyatları da uygulanmaktadır. Yapay kalp çalışmaları da gelişmektedir.

              Restriktif Kardiyomiyopati :
              &#183; Bu hastalıkta kasların gevşeme yeteneğinin azalması nedeniyle kalbin dolma fonksiyonu bozulmuştur.
              &#183; Amiloidosis, makroglobulinemi ve myeloma gibi hastalıklar bu kalp hastalığına sebep olur.
              &#183; Hastaların tansiyonu düşüktür.
              &#183; EKG ve EKO da bu hastalığa özel belirtiler vardır.
              &#183; Hastalığın sonucu kötüdür.
              &#183; Tanıdan bir yıl sonra hastalar kaybedilir.
              &#183; Çabuk ilerleyen myelomalar dışında kalp nakli tek çaredir.

              Aritmojenik Sağ Ventriküler Kardiyomiyopati :
              &#183; Ailevidir,ilerleyicidir,sıklıkla genç erkeklerde görülür.
              &#183; Sağ ventrikülün bağ dokusu ile işgal edilmesine bağlıdır.
              &#183; Sağ ventrikül kökenli ciddi aritmiler veya takikardiler görülür.
              &#183; Zorlu egzersizler sonucu gençlerde görülen ani ölüm nedenlerinin belli başlılarındandır.

              Yorum

              • yusufocuk
                Banned
                • 06-01-2005
                • 2598

                #8
                Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                Ülseratif Kolit Nedir?
                Ülseratif kolit bir kalın barsak (kolon) hastalığıdır. Kalın barsak ince barsaktan sonraki barsak bölümüdür. İnce barsak, alınan besinlerin sindirildiği ve emildiği barsak kısmıdır. İnce barsakta emilmeyen posalı gıda kalın barsakta depolanır, içindeki suyun büyük bir kısmı burada emilir. Böylece katılaşan feçes, kalın barsağın hareketleri ile barsağın son bölümü olan rektuma gelir ve anüsten (makat) dışarıya atılır.Ülseratif kolit, kolonun iç yüzünü döşeyen tabakanın (mukoza) hastalığıdır. Mukozada iltihap ve kanayan yaralar (ülser) yapar.Hastaların hemen hepsinde barsağın son bölümü (rektum) hastadır. Bazı hastalarda kalın barsağın daha büyük bir kısmı hastadır. Bazı hastalarda da bütün kolon hastadır. Yani hastalığın yaygınlığı hastadan hastaya değişir.Hastaların bir kısmında başlangıç döneminde kabızlık olabilirse de, genellikle ishal vardır. Feçes kanlıdır, kanla birlikte mukus denilen parlak, kaygan barsak salgısı ve cerahat de feçes içinde görülür.Ülseratif kolit; kronik, süregen bir hastalıktır. Yıllarca devam eder. Tedavi ile hastanın şikayetleri ve barsaktaki hastalık hali düzelir. Ancak zaman zaman tekrarlamalar gösterir. Hastanın ilaçlarını doktor kontrolü altında sürekli kullanması gerekir.

                Ülseratif kolitin nedenleri nedir?
                Ülseratif kolitin nedeni bilinmemektedir. Gıda içerisinde alınan çeşitli maddeler, bakteri, bakteri toksinleri, viruslar hastalığın ortaya çıkmasında rol oynayabilir. Ancak sorumlu hiçbir gıda maddesi veya mikroorganizma bulunmuş değildir. Etken ne olursa olsun, bu zararlı faktöre karşı barsak mukozasında cevap olarak iltihap hücreleri artar, inflamasyon ve ülserler gelişir.Bugün için tedavide kullanılan ilaçlar; hastalığın nedeni bilinmediği için, sebebe yönelik değil, iltihabın gerilemesini sağlayan anti-inflamatuvar ilaçlardır.

                Ülseratif kolit bulaşıcı bir hastalık mıdır?
                Hayır. Ülseratif kolit bir infeksiyon hastalığı değildir. Hasta, hastalığını çevresindeki insanlara bulaştırmaz.Kirli su ya da çiğ sebze ve meyve ile oluşan bazı barsak infeksiyonlarında ülseratif kolitli hastadaki şikayetlere benzer belirtiler olur. Bu infeksiyöz barsak hastalıkları dışkı incelemeleri ile ülseratif kolitten ayırtedilir.

                Stress ya da başka faktörler ülseratif kolit oluşmasına veya hastalığın alevlenmesine yol açar mı?
                Hayır. Bazı hastalarda stresli dönemlerde hastalığın alevlendiği görülürse de, genellikle stres ile aktivasyon arasında belirgin bir ilişki yoktur.Barsak infeksiyonları (örneğin; amip infeksiyonu) soğuk, gripal infeksiyon, antibiyotikler ve muhtemelen ağrı kesici ilaçlar hastalığın alevlenmesini tetikleyebilir.

                Ülseratif kolit gebe kalmaya engel midir? Gebeliği etkiler mi? Gebelikte ilaç kullanılabilir mi?
                Hastalığın aktif olduğu dönemde gebe kalınmaması önerilir.Gebelik sırasında yarı yarıya hastalık alevlenebilir, ya da iyileşebilir. Bazı hastalarda doğumu takiben birkaç hafta içinde alevlenme olabilir.Bağışıklık sistemini etkileyen Azothioprine (Imuran) tedavisi almakta olan hastalar gebe kalmaktan kaçınmalıdır. Bunun için doğum kontrol hapları alınabilir. Bu ilaçların hastalık üzerine kötü etkisi yoktur. Sulfasalazine (Salozoprin), meselazine (Salofalk) gibi ilaçlar gebelik sırasında, emniyetle kullanılabilir.Gebelik sırasında hastalığın alevlenmesi halinde lavman yolu ile veya ağızdan kortizon kullanmak gerekebilir. Kortizonun anne karnındaki bebeğe zararlı etkisi gösterilmemiştir. Bununla birlikte yüksek dozda kortizon hapları almakta olan hastaların bebeğini emzirmemesi önerilir.Ülseratif kolit gebe kalmanızı ya da sağlıklı bebek sahibi olmanızı engellemez. Hamilelik ve doğum sırasındaki riskiniz, normal kişilerden farklı değildir.

                Ülseratif kolit hastanın çocuğuna geçer mi?
                Ülseratif kolit anne, babadan çocuklarına geçen bir hastalık değildir. Bununla birlikte, aynı aile içinde birden fazla hasta birey bulunabilir. Hastanın çocuğunda ülseratif kolit olması düşük olasılıktır.

                Ülseratif kolit hastanın aile yaşamını etkiler mi?
                Ülseratif kolit, erken çocukluk çağından 80 yaşına kadar herhangi bir yaşta başlayabilirse de, genellikle ilk kez 20-40 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu yaşlar kişinin meslek edinme, evlenme, ev kurma, çocuklarını yetiştirme çabalarını yoğun olarak yaşadığı yaşlardır. Bu dönemde kişinin sağlığının iyi olması çok önemlidir. Kronik tekrarlayıcı özelliği olan bazı hastalıklarda olduğu gibi, bu hastalıkta da hastanın eşi, ailesinin sevgi ve anlayışı hastalığın yarattığı zorlukları göğüslemesinde yardımcı olacaktır.

                Ülseratif kolit nasıl teşhis edilir?
                Hastanın hikayesinde kalın barsaktan olan kanama, birlikte olan ishal (kabız da olabilir) ve karın ağrısı ülseratif kolit olabileceği şüphesini doğurur. Yapılan dışkı ve kan tetkikleri ile barsak infeksiyonu olmadığı anlaşıldıktan sonra teşhisi kesinleştirmek için kolonoskopi yapılması gereklidir. Kolonoskopi, kolonoskop adı verilen yumuşak, bükülebilir, ucundan ışık veren özel aletlerle, bu konuda özel eğitim görmüş doktorlar tarafından yapılır. Kolonoskopla makattan girilerek bütün kalın barsağın iç yüzeyi gözle görülerek incelenir. Hastalığa özel bulgular saptanır. Hastalığın şiddet derecesi ve barsaktaki yaygınlığı belirlenir. Kolonoskopi sırasında barsak mukozasından alınan minik bir parçanın (biyopsi) mikroskop altında incelenmesi ile teşhis kesinleştirilir.Yine hastalığa ait bulguların saptanması amacıyla barsak filmi çekilir. Gerek barsak filmi gerekse kolonoskopi hastanın takibi sırasında doktorun gerekli gördüğü zamanlarda tekrarlanır.

                Ülseratif kolit kanser midir? Ülseratif kolitli hastada barsak kanseri olur mu?
                Ülseratif kolit kanser değildir. Kanser; vücudun herhangi bir yerinde kontrol edilemeyen aşırı büyümedir. Ülseratif kolit tamamen farklı, iltihabi barsak hastalığıdır.Ülseratif kolitli hastaların az bir kısmında, ileriki yıllarda, normal insanlara göre artmış kanser riski vardır. Özellikle tüm kolonun hasta olduğu ve hastalığın 10 yıldan daha fazla süredir mevcut olduğu hastalarda risk söz konusudur. Bu nedenle hastaların doktor kontrolü altında bulunmaları gerekir.

                Barsağın yalnızca bir bölümünü tutan hastalık barsağın tümüne yayılabilir mi?
                Hastalığın alevlendiği dönemlerde, hasta olan barsak kısmı genellikle hep aynıdır. Bazen hastalığın yaygınlığında azalma olur. Bazen de, şiddetli ataklarla birlikte yaygınlığı artabilir.

                Ülseratif kolit tedavi edilebilir mi?
                Evet, tedavi edilebilir. Tedavide ağız yolu ile verilen haplar veya makatdan barsak içine uygulanan lavman veya fitil şeklinde ilaçlar kullanılır. Ancak hastalığı tamamıyle yok eden bir tedavi şekli yoktur. Özellikle tedavinin kısa sürede kesilmesiyle hastalık yeniden alevlenir. Bu nedenle tedavinin uzun süre (hayat boyu) olması gerekir. Bu şekilde hastalığın yeniden aktivasyonu önlenmiş olur. Yine de tedavi altında dahi, hastaların az bir kısmında hastalığın alevlenmesi olasıdır. Hastalığın tamamen ortadan kalkması, ancak hasta barsağın ameliyatla çıkarılması ile mümkün olur.

                Ülseratif kolit tamamen iyileşebilir mi?
                Hastalığın belirti ve bulguları yıllarca, hatta tedavi verilmeksizin hayat boyu ortadan kaybolabilir. Hastaların büyük bir kısmında ise, ne yazık ki dönem dönem alevlenmeler göstererek seyreder.

                Ülseratif kolitin tedavisinde diyetin yeri var mıdır?
                Ülseratif kolit tedavisinde özel diyetlerin çok az rolü vardır. Hastalığa neden olan ya da şiddetlendiren belirlenmiş herhangi bir diyet yoktur.Tedaviye iyi cevap vermeyen bazı hastalarda, süt ve sütlü gıdanın diyetten çıkarılması ile önemli ölçüde iyileşme olmaktadır.

                Ülseratif kolitde ameliyat tedavisi gerekir mi? Hangi hallerde gerekir?
                Kalın barsağın tümünü yada büyük kısmını ameliyatla çıkartmak gerekebilir. Ameliyatı gerektiren durumlar şunlardır:
                a) Yoğun ilaç tedavisine rağmen iyileşmeyen, barsak felci veya delinme riski taşıyan çok şiddetli aktivasyon olması.
                b) Yıllarca sık tekrarlayan ataklar nedeniyle hastanın iyileşmemesi.
                c) Özellikle kalın barsağın büyük kısmı, ya da tümü hasta olanların tedaviyle hızlı düzelmemeleri.
                d) Vücudun diğer organlarında da (göz, deri, eklem) iltihabi hastalığın sık sık tekrarlaması.
                e) Kalın barsakta kanser gelişme riskinin belirmesi.

                Tedavide kullanılan ilaçların yan etkileri nelerdir?
                Kortikosteroidler : (Deltakortril, Ultralan, vb) Akut ülseratif kolit ataklarının tedavisinde kullanılan bu ilaçlar yüzde yuvarlaklaşma, iştah artışı, ruhsal durumda değişikliklere yol açabilir. Yüksek dozda kortizon kullanımı kemiklerden kalsiyum kaybı, cilt ve kaslarda erime, hipertansiyon, geçici şeker hastalığı gibi olumsuz etkiler oluşturacağından doktorunuz uzun süreli yüksek doz kortikosteroid kullanımından kaçınacaktır.
                Kortikosteroid lavman ve köpükler : Bu preperatlar genellikle önemli yan etkiye yol açmamaktadır.
                Sulphasalazine : (Salozopyrin) Genellikle önemli bir yan etki olmaz. Bazı hastalarda döküntü, baş ağrıları, bulantı, mide ağrıları ve kansızlığa yol açabilir. Bu ilaç yaklaşık 40 yıldır kullanımda bulunmaktadır ve aylar, yıllar süren kullanımları güvenli bulunmuştur. Erkeklerde bazen sperm sayısını azalttığı için çocuk sahibi olmayı engeller. Ancak bu geçici bir durumdur. İlacın kesilmesini takip eden 3 ay içinde normale döner. Sulphasalazine kullanımı sırasında idrar hafif turuncu renk alabilir, herhangi bir önem taşımamaktadır.
                Mesalazine ve diğer 5-ASA ilaçları : (Salofalk, Dipentum, vb) Bu ilaçlar etki açısından sulphasalazine benzer ancak sulphonamide kısmının olmayışı nedeniyle yan etkilerle daha az karşılaşılmasını sağlamaktadır. İshal, baş ağrısı ve deri döküntüleri görülebilir.
                Azathioptin : (Imuran) Bağışıklık sistemini etkileyen bu ilaç idame tedavisi sırasında bulantı, grip benzeri yakınmalar veya karın ağrısına yol açabilir. Kan hücrelerinde de düşüklük yapabileceğinden ilacın kullanımı sırasında kan sayımlarının düzenli olarak takip edilmesi önerilmektedir.

                Yorum

                • yusufocuk
                  Banned
                  • 06-01-2005
                  • 2598

                  #9
                  Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                  ADDİSON HASTALIĞI BÖBREKÜSTÜ BEZİ YETERSİZLİĞİ



                  TEMEL BİLGİLER

                  TANIMLAMA

                  Böbreküstü bezinin primer hastalığına bağlı yetersiz çalışması surumudur.Böbrek üstü bezinin tamamının veya bir kısmının hasarı nedeniyle oluşur. &#37; 80 vakada bağışıklık sisteminde bozukluk ana sebeptir. Tüberküloz ikinci sıradadır. AİDS, son yıllarda artan nedenlerdendir
                  • Sürrenal krizi- Böbrek üstü bezini yetmezliğinin ani ve şiddetle gelişmesi sonucu oluşan ciddi bir taplodur.
                  • Genetik: Genetik geçiş ispatlanmıştır.
                  • Yaş: Her yaşta görülebilir
                  • Cinsiyet: Kadınlarda daha fazladır

                  BELİRTİ VE BULGULAR
                  • Kuvvetsizlik
                  • Yorgunluk
                  • Kilo kaybı
                  • Tansiyon düşmesi
                  • Deride koyulaşma
                  • Zayıflama
                  • Kusma
                  • İshal
                  • Soğuğa toleransın azalması

                  NEDENLERİ
                  •Bağışıklık sisteminde bozumaya bağlı böbrek üstü yetmezliği
                  •Sebebi bilinmeyen böbrek üstü bezi yetersiz büyümesi
                  • Mantar hastalığı (histoplazmoz. blastomikozis)
                  • Sarkoidoz hastalığıının böbrek üstü bezine sirayet etmesi
                  • Böbrek üstü bezi içine kanama
                  • Hemokromatozis hastalığı
                  • Ameliyatla her iki böbrek üstü bezinin alınması.
                  • Böbrek üstü bezi tümörleri
                  • Bazı hastalıklara(Tüberküloz Sarkoidoz vs) bağlı böbrek üstü bezinine protein tabiatında madde birikmesi (Amiloidoz)
                  •AİDS

                  RİSK FAKTÖRLERİ
                  • Bağısıklık sisteminde bozukluğa bağlı Böbrek üstü yetmezliğinde aile hikayesi vardır
                  • Uzun süre steroid kullanımı, ciddi infeksiyon, travma veya cerrahi işlemler sonrası

                  TANI

                  LABORATUAR
                  • Düşük serum sodyumu (130 mEq/ L'den az)
                  • Yüksek serum potasyumu (5 mEq/l_'den fazla)
                  • BUN yükselir
                  • Kortizol düşer, renin yükselir
                  • ACTH seviyesi yükselir
                  • Orta derecede nötropeni

                  ÖZEL TESTLER
                  • Cosyntropin adlı madde 0,25 mg damardan injekte edilir.Enjeksiyondan önce ve sonra kortizol seviyesi ölçülür. Addison hastalığında düşük veya normal bulunur.

                  GÖRÜNTÜLEME
                  • Batın bilgisayarlı tomografisimde böbrek üstü bezlerinde anormal büyüklük veya küçüklük.
                  • Batın grafisinde böbrek üstü bezinin olduğu bölgede kireçlenme odakları.
                  • Göğüs grafisi: kalp konturlarının küçülmesi


                  TEDAVİ
                  • Ayaktan tedavi hafi veya orta vakalrda yapılır
                  • Adrenal krizde hastaneye yatırmak şarttır.

                  GENEL ÖNLEMLER
                  . Adrenal yetmezliği, glukokortikoid ve mineralokortikoid ile tedavi edilir

                  AKTİVİTE
                  Tolore edebildiği kadar

                  DİYET
                  Sodyumve Potasyum dengesi sağlayacak diyet önerilir.

                  TERCİH EDİLEN İLAÇLAR

                  • Hidrokortizon Fludrokortizon Prednisone gibi kortizon preparatları kullanılır.
                  • Karaciğer hastalığı olanlarda doz azaltılır.
                  • Kullanılan doz yavaş yavaş azaltılır

                  ÖNLEM / KAÇINMA
                  • Addison hastalığının önlemi bilinmemektedir.

                  BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
                  • Uygun tedavide sonuçlar iyidir
                  • Aktuf tüberküloz ve mantar infeksiyonlarında ilaç tedavisi gerekir

                  Yorum

                  • yusufocuk
                    Banned
                    • 06-01-2005
                    • 2598

                    #10
                    Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                    AKROMEGALİ: KONTROLSÜZ BÜYÜME HASTALIĞI




                    TANIM
                    Akromegali, hipofiz bezinin aşırı büyüme hormonu salgılaması sonucunda oluşan bir hastalıktır. Ergenlik öncesinde ortaya çıkışı oldukça nadirdir ve bu durumda hastalığa jigantizm (devlik) ismi verilir. Çoğunlukla 30-60 yaş arasındaki erişkinlerde görülür. Hastalık erkeklerde ve kadınlarda eşit oranda görülür. Büyüme hormonu aşırı salgısı sonucu yüz görüntüsü değişir, kabalaşır, hastalar baş ağrısı, terleme, el-ayaklarda büyüme ve yorgunluktan şikayet ederler. Fazla salgılanan büyüme hormonu; kalp, solunum sistemi, hormonal sistem başta olmak üzere pek çok organı etkiler ve ölüm riskini 2-4 kat arttırır.
                    AKROMEGALİ SEBEPLERİ:
                    Hastaların &#37; 90'ında sebep hipofiz bezindeki tümördür. Hipofiz bezi beyin tabanında bulunan, büyüme-gelişme, üreme ve ****bolizma ile ilgili hayati hormonların salındığı ufak bir bezdir. Büyüme hormonu da hipofiz bezinden salınan ve isiminden de anlaşılacağı üzere büyümeyi sağlayan bir hormondur. Akromegaliye sebep olan tümörler çevredeki sağlam beyin dokusuna baskı yaparak baş ağrısı ve görme bozukluklarına neden olurlar.

                    AKROMEGALİ TEŞHİSİ:
                    Akromegali bulgularının çok yavaş ilerlemesi nedeniyle tanı hastalık başladıktan yıllar sonra konulmaktadır. Şüphenilen durumlarda; büyüme hormonunun vücutta etkisini gerçekleştiren, insülin benzeri büyüme faktörlerinin düzeyi, şeker yükleme sırasında büyüme hormonu, prolaktin ve diğer hipofiz bezi hormonlarının tayini yapılır. Hastanın eski fotoğraflarının yenileriyle karşılaştırılması da tanıyı destekler.Akromegaliye sebep olan tümör çok yavaş büyüdüğü için şikayetler uzun zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkar. Sık karşılaşılan yakınmalar aşağıdaki gibidir:

                    - Ellerde ve ayaklarda büyüme, ayakkabı
                    numarasında artış,
                    - Yüzüklerin parmağa dar gelmesi
                    - Yüz hatlarında kabalaşma, çenenin uzaması
                    - Ciltte kalınlaşma ve / veya esmerleşme,Terlemede artma
                    - Seste kalınlaşma
                    - Dil, dudaklar, burunda büyüme
                    - Eklem ağrısı
                    - Genişlemiş kalp
                    - Diğer organların büyümesi
                    - Kollarda ve bacaklarda yorgunluk
                    - Horlama
                    - Yorgunluk ? halsizlik
                    - Baş ağrısı
                    - Görmede daralma
                    - Kadınlarda adet bozuklukları
                    - Kadınlara göğüsten süt gelmesi
                    - Erkeklerde iktidarsızlık


                    AKROMEGALİ TEDAVİSİ:
                    Tedavinin amacı artmış olan büyüme hormonu seviyelerini normale indirmek, büyüyen tümörün sebep olduğu baskıyı ortadan kaldırmak, normal hipofiz fonksiyonlarının devamının sağlanması ve hastanın şikayetlerinin giderilmesidir. Tedavi seçenekleri cerrahi ile tümörün çıkarılması, ilaç tedavisi ve radyoterapidir. Hastalık tedavisiz bırakıldığında, diabetes mellitus, yüksek tansiyona sebep olmakta, hastaların kardiovasküler hastalıklardan ve çeşitli kanserlerden ölümleri, kendi yaş grupları ile karşılaştırıldığında artmaktadır.

                    Yorum

                    • yusufocuk
                      Banned
                      • 06-01-2005
                      • 2598

                      #11
                      Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                      AKCİĞER ABSESİ



                      TEMEL BİLGİLER

                      TANIMLAMA: Çevre dokudaki enfeksiyona bağlı akciğer erimesi ile gelişen içi cerahat
                      ile dolu akciğer kaviteleri. Genel gidiş ani başlayıcı ve ilerleyicidir.
                      Genetik :
                      •Bilinen genetik geçiş yok
                      Görülme sıklığı:
                      • Bilinmiyor, oldukçanadir
                      Yaş:
                      • Genç erişkinler (16- 40 yaş); orta yaş(40- 75 yaş) da sık görülür
                      Cinsiyet:
                      • Erkek= Kadın

                      BELİRTİ VE BULGULAR
                      • Öksürük
                      • Ağız kokusu
                      • Balgam
                      • İltihaplı, kötü- kokulu balgam
                      • Ateş
                      • Göğüs ağrısı
                      • Nefes darlığı
                      • Üşüme, titreme
                      • Halsizlik
                      • Kırıklık
                      • Zayıflama
                      • Kilo kaybı
                      • Gece terlemesi
                      • Kanlı balgam
                      • Solunum seslerinde azalma
                      • Hırılıtılı solunum
                      • Sık solunum
                      • Çarpıntı
                      • Terleme
                      • Asimetrik göğüs hareketleri
                      • Parmak çomaklaşması

                      NEDENLERİ
                      • Yabancı cisimlerin akciğere kaçması sonucu oluşan zatürreler.
                      • Akciğer dokusunu eriten tipde zatürreler
                      • Vucudun başka yerinde oluşan iltihabın kan yoluyla Akciğerlere ulaşması ve burda zatürre yapması (septik emboli)
                      • Bakterilerin kana karışması
                      • Bronşial tıkanması veya darlığı
                      • Tümörler

                      RİSK FAKTÖRLERİ
                      • Kötü ağız ve diş bakımı,diş eti iltihapları.
                      • Alkolizm
                      • İlaç bağımlılığı
                      • Epilepsi (Sara Hastalığı)
                      • Şuur kaybı
                      • Akciğer kanseri
                      • Bağışıklık sistemi baskılanması
                      • Diabetes mellitus (Şeker hastalığı)
                      • Yabancı cisim
                      • Mide muhtevasının yemek borusuna kaçması (Gastroözafagial reflü)
                      • Sinüzit

                      TANI

                      LABARATUAR
                      • Beyaz küre yükselmesi
                      • kansızlık
                      • Serum Protein azalması
                      • Balgam kültürü ve antibiogramında iltihaba yol açan mikrobun üretilmesi.

                      GÖRÜNTÜLEME
                      • Akciğer grafisi- abse ve çevresinde iltihap alanı net olarak görülür
                      • Hava- sıvı seviyesi
                      • Akciğer zarında sıvı toplanması
                      • Bilgisayarlı tomografi: Absenin lokalizasyon ve yayılımı belirler.

                      TANI İŞLEMLERİ
                      • Bronş tıkanması veya darlığı şüphesi varsa bronkoskopi yapılır.(Ucunda minik kamera olan fiberoptik fleksibl bir boru ile bronşların içi incelenir)
                      • Göğüs yüzüeyinden iğneyle girerek abseden numune almak (Transtorasik akciğer biopsisi) mümkündür.

                      TEDAVi
                      • Ciddi ise veya Cerrahi uygulanacaksa yatırılarak tedavi edilmelidir.

                      GENEL ÖNLEMLER
                      • Özel pozisyonlar ve masajlarla akciğerdeki abse balgam yoluyla atılmaya çalışılır(Postural drenaj)
                      • Akciğer fizyoterapisi
                      • Nedene yönelik tedavi (örneğin., antibiütikler)
                      • Komplikasyonlar için cerrahi metodlar gerekebilir.

                      DİYET
                      • Kısıtlama yok

                      HASTANIN EĞİTİLMESİ
                      • Solunum fizyoterapi teknikleri

                      İLAÇLAR
                      •Kültür ve hassasiyet sonuçlarına göre antibiolikler kullanılır .

                      HASTANIN İZLENMESİ
                      •Akciğer grafilerindeki kistik boşluk (Kavite) kaybolana veya düzelene kadar (birkaç hafta veya ay) tedaviye devam edilir.

                      BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
                      Genellikle yüz güldürücü. &#37; 25 oranında sekel kalır. Birlikte başka hastalık varsa sekel artar.

                      Yorum

                      • yusufocuk
                        Banned
                        • 06-01-2005
                        • 2598

                        #12
                        Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                        AKCİĞER KANSERİ



                        TEMEL BİLGİLER
                        TANIMLAMA
                        • Sık görülen akciğer kanserleri iki geniş
                        gruba ayrılabilir:
                        1-Küçük hücreli dışı kanser: skuamöz hücreli kanser, (en sık); adenokarsinoma ve large
                        cell karsinoma
                        2-Küçük Hücreli kanser
                        • Diğer akciğer habis tümörleri i çok sayıda fakat nadirdir (lenfoma: blastoma. sarkom.vs).
                        Görülme sıkılığı: Her yıl 175.000 yeni vaka ,100.000 70 kişi.
                        Yaş: 50-70 yaş
                        Cinsiyet: Erkek > Kadın

                        BELİRTİ VE BULGULAR
                        • Öksürük
                        • Nefes darlığı
                        • Kanlı balgam
                        • Egzersiz kısıtlaması
                        • Göğüs ağrısı
                        • Ses kısıklığı
                        • Hırıltılı solunum
                        • Kol/omuz ağrısı
                        • Yutma güçlüğü
                        • Kemik ağrısı
                        • Kilo kaybı
                        • Kansızlık

                        NEDENLERİ
                        • Sigara (&#37; 90 dan daha fazla)
                        • Asbeste maruz kalma
                        • Halojen eterler
                        • İnorganik arsenik
                        • Radyoizotoplar
                        • Hava kirliliği
                        • Diğer ****ller

                        TANI

                        LABORATUAR
                        • Tam kan sayımı
                        • Sodyum,potasyum,kalsiyum ve karaciğer enzim anormalliklerini araştırmak gerekir.
                        • Pıhtılaşma faktörleri ve testleri yapılmalıdır.

                        ÖZEL TESTLER
                        • Elektrokardiogram
                        • Solunum fonksiyon testleri
                        • Egzersiz testi
                        • Stres talyum veya Persantin sintig raf ileri

                        GÖRÜNTÜLEME
                        •Akciğer grafisi,Göğüs bilgisayarlı tomografisi, perfüzyon
                        sintigrafisi
                        •Başka organlara atladığı düşünülüyorsa,Batın ve Beyin tomografisi,Kemil sintigrafisi

                        TANI İŞLEMLERİ
                        • Fiberoptik bronkoskopi(Bronş içinde ucunda kamera olan bir borula girip inceleme gerekirse biyopsi yapmak)
                        • ince iğne aspirasyon biopsisi.(Göğüs kafesinden iğneyle girip Akciğerdeki tümörden parça alınması işlemi)
                        • lenf düğümü biopsisi, gereğinde.

                        TEDAVİ
                        • Küçük Hücreli Akciğer Kanserine Işın tedavisi ve kemoterapi yapılır.
                        • Küçük Hücre Dışı Akciğer kanserinde önce hastalığın evrelemesi ve yayılma durumu tespit edilir.Daha sonra cerrahi tedavi ve/veya ışın-kemoterapi yapılır.
                        • İmmunoterapi
                        • Gereğinde ağrı tedavisi

                        HASTANIN İZLENMESİ
                        Cerrahi olarak tümörün çıkarılabildiği vakalarda,
                        • ilk sene 3 ayda bir
                        • ikinci sene 6 ayda bir
                        • Üçüncü ile beşinci sene arası yılda bir izleme yapılır.

                        Cerrahi olarak tümörün çıkarılamadığı vakalarda,
                        • rahatlatma amacıyla için gerektiği kadar izleme yapılır.

                        ÖNLEM/KAÇINMA
                        • Sigaranın bırakılması
                        • Asbestden kaçınma


                        BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
                        • Evre I. skvamöz/ adeno/ large celi kanserlerde, cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalım % 50
                        • Evre II, skuamöz kanser için cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalım % 33 (evre II-B cerrahi sonrası 5 yıllık sağkalım % 15) ve adeno / large celi için % 20
                        • Not: Cerrahi öncesi evreleme tam kesin olmadığı için 5 yıllık sağkalımi rakamları daha düşüktür.
                        • Eğer Tümör cerrahi olarak çıkarılamıyorsa , prognoz kötü olup ortalama % yıllık sağ kalım 8-14 aydır.

                        Yorum

                        • yusufocuk
                          Banned
                          • 06-01-2005
                          • 2598

                          #13
                          Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                          ALDESTERON FAZLALIĞI.(HİPERALDESTORİZM, CONN SENDROMU)



                          TEMEL BİLGİLER
                          TANIMLAMA
                          Böbreküstü bezinde(Sürrenal) üretilen bir hormon olan Aldosteron salgısının artması, Böbreklerde üretilen renin adı verilen maddenin düşüklüğü , Potasyum düşüklüğü , sistemik tansiyon yükselmesi ile karakterize olan nadir bir hastalıktır.

                          NEDENLERİ
                          • En sık görülen (&#37; 60) neden tek taraflı böbrek üstü bezin tümörleri olup,Tek taraflı böbrek üstü bezinin çıkarılması ile tedavi sağlanır.
                          • Sebebi bilinmeyen aldesteron fazlalığı (IHA).% 35 oranında görülür. Bu hastalar Cerrahi tedaviden fayda görmezler .Bazen hayat boyu devam eden ilaçla tedavi yapılması gerekebilir.

                          Yaş:
                          Genellikle 30 ve 60 yaş arasında görülür.

                          Cinsiyet:
                          kadınlarda erkeklere göre % 40 daha fazladır

                          BELİRTİ VE BULGULAR
                          • Hastaların çoğunda herhangi bir şikayet olmaz.
                          • Potasyum düşüklüğüne bağlı kas güçsüzlüğü, kramplar,baş dönmesi,görme bozuklukları,baş ağrısı,bazen bulantı ve kusma,çarpıntı, çok su içme , çok idrara gitme olur.
                          • Ayaklarda şişme ( Ödem)
                          • Tansiyon yükselmesi
                          • Kan şeker seviyelerinde yükselme
                          • Ultrasonda böbrekde görülen basit kistler, Conn hastalarında daha fazla görülür.


                          GÖRÜNTÜLEME
                          •Böbreküstü bezinin bilgisayarlı Tomografisi ve MR 5 mm'lik kesitlerle taranarak tömörün varlığı gösterilmeye çalışılır.

                          TEDAVİ

                          GENEL ÖNLEMLER
                          • Tek taralı böbreküstü bezinin selim tümörüne bağlı tablolarda tedavi kesinlikle cerrahidir.
                          • Düşük sodyum diyeti verilir(Tuz kısıtlaması)
                          • Hasta İdeal vücut ağırlığına indirilir.
                          • Sigara yasaklanır.
                          • Potasyum kısıtlanır.
                          • Tansiyon düşürücü ajanlar kullanılır.

                          Yorum

                          • yusufocuk
                            Banned
                            • 06-01-2005
                            • 2598

                            #14
                            Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                            ANAFLAKSİ: ALLERJİK ŞOK



                            TANIM:
                            Alerjinin en korkulan, en ağır ve tehlikeli şekli olan anaflaksi, vücudun tümünü ilgilendiren yaygın alerjik reaksiyonlara bağlı olarak gelişir. Anaflaksi, alerjik şok ismiyle de bilinir; erken tanınıp acil olarak tedavi edilmediğinde kişiyi şok ya da ölüme kadar ???ürebilir. Gazetelerde okuduğumuz ‘Penisilin iğnesi yapıldı, yaşamını yitirdi’ veya ‘Arı sokmasından öldü...’ gibi olayların nedeni hep anaflaksidir. Ülkemizde her yıl ortalama olarak 100 kişinin anaflaksiden dolayı yaşamlarını yitirdikleri söylenebilir.

                            ANAFLAKSİNİN SEBEPLERİ:
                            Anaflaksiye sebep olabilen pek çok madde vardır:

                            İlaçlar (penisilin, sefalosporin ve diğer antibiyotikler; aspirin, ağrı kesici ve romatizma ilaçları, lokal anestezikler, röntgen çekilirken kullanılan kontrast maddeler...)

                            Serumlar ve aşılar

                            Kan ve kan ürünleri

                            Yiyecekler (Yumurta, süt, domates, fıstık, deniz ürünleri...)

                            Yiyeceklere konan katkı maddeleri

                            Bozulmayı önleyici maddeler (Sülfitler)

                            Renklendiriciler (Tartrazin)

                            Tat vericiler (Glutamat)

                            Fiziksel etkenler: Egzersiz, soğuk

                            Çeşitli maddeler: Lateks, sperm


                            ANAFLAKSİNİN BELİRTİLERİ:
                            Anaflaksi, kişinin duyarlılığına ve alınan alerjenin miktarına göre değişik tablolara neden olur. Başta deri, alt ve üst solunum yolları, dolaşım ve sindirim sistemi olmak üzere pek çok organ sistemine ait belirtiler ortaya çıkar.
                            Anaflaksi, çok ani olarak ortaya çıkan bir durum olduğu için sadece doktorlar tarafından değil, herkesçe bilinmesi, tanınması ve ilk acil müdahalenin hemen yapılması, hastanın yaşamının kurtarılması bakımından çok önemlidir. Alerjenin alım yolu ve vücuda giriş hızı da anaflaksinin ağırlığını belirleyen önemli faktörlerdir. Mesela, penisilin iğnesi penisilin hapına göre çok daha ağır bir anaflaksiye yol açar!
                            Anaflaksi belirtileri, alerjenle karşılaşıldıktan hemen birkaç dakika sonra başlar, 15-20 dakikada zirveye çıkar ve 1 saat içinde de azalmaya yüz tutar. Anaflaksi, bazı kişilerde belirtiler tamamen kaybolduktan 8-24 saat sonra tekrarlayabilir. Bu nedenle, anaflaksi saptanan bir kişinin en azından 24 saat süreyle doktor gözetimi altında kalması gerekir.

                            ANAFAKSİNİN GELİŞİMİ VE TEHLİKE SİNYALLERİ:
                            Anaflakside, solunum ve dolaşım sistemini ilgilendiren belirtiler ciddi bir krizin işaretleridir.
                            Solunum sistemi belirtileri: Burunla ilgili olarak kaşıntı, su gibi akıntı, hapşırma, burun tıkanıklığı... gibi belirtiler vardır. Ses tellerinin şişmesi (gırtlak ödemi), ses kısıklığı ve konuşma güçlüğü yaratabileceği gibi, bu darlığın çok fazla olması nefes alıp vermeyi güçleştirir, hatta tamamen imkansız kılar ve ölüme neden olur.
                            Bazı hastalarda ise astımlılarda olduğu gibi inatçı öksürük, hırıltılı solunum ve nefes darlığı gelişir.Dolaşım sistemi belirtileri: Çarpıntı, düzensiz ve hızlı kalp atışları, göğüs ağrısı, baş dönmesi.. vardır. Kan basıncının düşmeye başlaması ciddi bir anaflaksinin habercisidir. Yaşlı hastalar kalp krizi de geçirebilirler.
                            Sindirim sistemi belirtileri: Karında kramp tarzında ağrılar, bulantı, kusma, karında şişkinlik ve gerginlik, ishal ortaya çıkar.
                            Diğer belirtiler: Bu sistemlere ait belirtilerden başka birçok hastada, terleme, idrar kaçırma, baş ağrısı, şuur bozukluğu, halüsinasyon.. görülür.
                            Anaflakside ölüm: Anaflakside ölüm nedeni gırtlak ödemi veya inatçı tansiyon düşüklüğü veya kalp krizidir.

                            ANAFLAKSİ TEDAVİSİ:

                            Anaflaksi çok acil bir durumdur. Kişiye hemen girişimde bulunulmadığı zaman kısa zamanda ölüme sebep olabilir. Bu sebeple, anaflaksi belirtileri saptanır saptanmaz bir taraftan en yakın doktor veya hastaneye ulaşılmaya çalışılırken, diğer taraftan yapılması gereken bazı işlemler vardır.

                            Alerjenin vücuda girdiği yer belli ise (Arı sokmasında olduğu gibi!), o bölgeye hemen turnike yapılarak zehirin kana karışması engellenir. Varsa, arının iğnesi çıkartılır.

                            Kişi sırtüstü yatırılır ve bacakları yukarı kaldırılır. Bu sayede beyin ve kalp gibi önemli organlara daha fazla kan gitmesi sağlanır.

                            Hasta sıcak tutulur.

                            Mümkünse oksijen verilir.

                            Anaflakside yaşam kurtarıcı ilaç ADRENALİN’dir. 1:1000’lik adrenalin, 0,3-0,5 ml dozunda 20 dakika arayla cilt altına zerk edilir.

                            Anaflaksi tedavisinde yararlanılan diğer ilaçlar kortizon ve antihistaminikler’dir. Astım krizi belirtileri olan hastalara bronş spazmını azaltan nefes açıcı ilaçlar da verilmelidir.

                            Kan basıncı düşük olan hastalara hem kan basıncını yükselten ilaçlar (vazopressörler) hem de damar yoluyla sıvı uygulanır.

                            Gırtlak ödemi nedeniyle asfiksi (boğulma) belirtileri gösteren hastalara nefes alabilmeleri için acil trakeostomi (ana nefes borusuna dışarıdan delik açılması) gerekir.


                            ANAFLAKSİDEN KORUNMA:

                            Daha önce anaflaksi geçirmiş olanlar, durumlarını bildiren bir kart veya künye taşımalıdırlar.

                            Anaflaksi nedeniyle ölüm tehlikesi atlatanların yanlarında sürekli olarak adrenalin bulundurmaları gerekir. Bu kişilere adrenalini hangi durumda, nasıl uygulayacakları da öğretilmelidir.

                            Anaflaksiye neden olan etkenlerden (ilaç, yiyecek...) uzak kalınmalıdır.

                            Anaflaksi tanımlayan hastalara iğne şeklindeki ilaçlardan çok hap veya şurup verilmelidir.

                            Anaflaksi tanımlayan hastalara &#223;-bloker sınıfı ilaçlar verilmemelidir.

                            En azından 24 saat süreyle doktor gözetimi altında kalması gerekir.

                            Yorum

                            • yusufocuk
                              Banned
                              • 06-01-2005
                              • 2598

                              #15
                              Konu: dahiliye(iç hastalıkları burdan)

                              ALKOLİZM, AŞIRI ALKOL KULLANIMI.



                              TANIMLAMA:
                              Genellikle alkolizmin tanımı tanımlayan kişiye göre değişir. En basit anlamda ve en eski tanımı, kronik ve aşırı alkol alınmasıyla oluşan hastalıktır. Bağımlılığın farmakolojik ve psikolojik tanımı, gittikçe artan dozlarda alkol alma isteğidir. Ancak bu tanım da çok yeterli değildir, çünkü alkolizm diğer bağımlılıklara pek benzememektedir. Afyon bağımlıları, gittikçe artan dozlarda ve sonunda öldürücü miktarda madde ihtiyacı duyarlar, ancak alkoliklerin ihtiyaç duyduğu alkol miktarı tek seferde öldürücü olmamaktadır.Alkolizmi tanımlamak için en belirgin sinyal kişinin davranış şeklidir. Modern tıp; alkolizmi sebebi bilinmeyen, belirgin anatomik işaretleri olmayan ve alkol bağımlılığıyla ortaya çıkan bir hastalık olarak tanımlar. Ayrıca, hem psikolojik hem de fiziksel tıp, alkolizmin bir başka hastalığın, çoğunlukla da psikolojik bir bozukluğun, semptomu olabileceğini söylemektedirler. Bu anlamda, alkolizm, kronik, ilerleyen bir hastalıktır ya da psikolojik veya fiziksel bir başka hastalığın belirtisidir.

                              BELİRTİ VE BULGULAR :
                              • Şunu unutmamak gerekir ki, alkolizm davranışsal bir bozukluktur ve sürekli ve artan miktarlarda alınan alkole bağlı problemlerin gelişmesi anlamına gelir.

                              •Bir alkolik, tüm kötü sonuçlarına rağmen sürekli alkol içmeye devam eder ve bir süre sonra alkol alımını sınırlayamaz bir hale gelir.

                              •Alkolikler genellikle, alkol içen kişilerle arkadaşlık eder, hatta eşlerini bile onların arasından seçebilir.

                              •Alkolik bir insan, içmek için her zaman bir sebep bulur. Bu mutluluk, mutsuzluk, gerginlik, üzüntü, neşesizlik olabilir. Ayrıca, içmek için her zaman fırsat yaratırlar, maç, av, parti, doğum günü, düğün, sünnet vb.

                              •Alkolizmin ilerledikçe, alkolik kişilerin sorunları da artmaktadır. Örneğin, yalnız içmeye başlarlar, çevrelerinden saklayarak gizli içerler, şişeleri saklarlar. Bütün bu davranışların sebebi alkolik olduklarını çevrelerinden saklama arzusu duymalarıdır.

                              •Gittikçe artan bir suçluluk duygusu geliştiririler, bu suçluluk duygusu, pişmanlıkla birleşir ve bu duyguları bastırmak için daha çok içmeye başlarlar. Hatta sabah kalkar kalmaz içmeye başlarlar.

                              •Alkolizm bir kısır döngüye dönüşür. Suçluluğa ve alkolün yaptığı tahribata bağlı olarak kişide anksiyete ve depresyon başlar ve bu yüzden kişi daha çok alkol tüketir. Alkol tüketimi arttıkça depresyon derinleşir, kişi uyuyamamaya ya da sızmaya başlar, geceleri uyanır, depresif bir duygu durumu içine girer, kendisini sürekli huzursuz ve sıkıntılı hisseder, panik nöbetleri geçirir, göğüs ağrısı, çarpıntı ve nefes almada zorluk çeker.
                              • Arkus senilis: gözün kornea tabakasında yağ halkası

                              •Acne rosecea : kırmızı burun

                              •Palmar eritem: avuç içinde kırmızılık

                              •Asteriksis: Elde flapping tremor (büyük amplitüdlü titreme)

                              •Sigara yanıkları: parmak, göğüs vb.

                              •Morarıklıklar (düşme ve çarpmalara bağlı)

                              •Hepatomegali (karaciğer büyümesi), karın ağrısı

                              •Spider anjioma

                              •Periferik nöropati (el ve ayaklarda his kusurları, uyuşma vb.)

                              •Kan tetkiklerinde anormallikler: GGT, MCV, AST, ALT, ürik asit, trigliseritler, üre yükselmesi.

                              ETKİLENEN SİSTEMLER:
                              Alkolün kalbe çok zararlı olduğu bilinmektedir, bir alkolik sadece kalp hastalığına yakalanma riski altında değildir, alkol kalbe direk zarar da verebilir. Çoğunlukla, alkolizm, lipid seviyesinin aşırı yükselmesiyle oluşacak damar tıkanıklığı, kalp krizi ve erken ölümle sonuçlanır. Eğer alkolizm tedavi edilmezse, hasta kalp hastalıkları yüzünden büyük bir ihtimalle hayatını kaybedecektir.Aşırı alkol kullananlarda, vücut vitaminsiz kalacak ve özellikle B vitaminin eksikliğinden kaynaklanan hastalıklar başlayacaktır. Alkol tüm zihin fonksiyonlarına zarar verecektir. Yapılan tüm beyin hücreleri araştırmaları, alkoliklerin beyin hücrelerinin, normale oranla çok daha hızlı bir şekilde yok olduğunu, hatta "hücre deposunun" zamanla tamamen boşaldığını ortaya koymuştur. Bu durumda ne yazık ki, hastanın hemen hemen tüm zihinsel faaliyetleri durmaktadır. Gastrointestinal sistem de alkolden fazlasıyla zarar gören organ sistemlerinden biridir. Alkolizm sonucu, çok ileri düzeyde ülser (mide kanaması ya da delinmesi), ölümcül pankreas problemleri (akut pankreas vb.) ve pek çok başka hastalık ortaya çıkabilir. Ancak, tüm bunların arasında alkolizm konusu geçince en çok dikkat edilmesi gereken organ karaciğerdir.Alkolizm karaciğeri, çok sinsi ve tehlikeli bir hastalık olan sirozla sarar. Sirozun ilk basamağı, karaciğer hücrelerinin zedelenerek, yağ zerrecikleriyle dolmalarıdır. Karaciğer hücreleri bozulup, yağla kaplandıkça karaciğer büyümeye başlar. Eğer, alkolizm devam ederse, yaralar oluşmaya başlar. Yaralar gittikçe çoğalır ve sonunda tedavi edilemez hale gelir. Siroz ilerledikçe, alkolik çok daha ciddi sağlık problemleriyle karşılaşır. Bunlar çoğunlukla, kan zehirlenmesi (amonyak ve bilirubin), iktidarsızlık, kanamalar, bacakların ve bileklerin şişmesi, vücutta asit üretilmesi (içi sıvı dolu bir göbek) olarak ortaya çıkmaktadır. Eğer erken teşhis yapılıp, tedaviye başlanmazsa siroz öldürücü bir hastalıktır.

                              ALKOLİZM TEDAVİSİ:
                              Alkolikleri tedaviye razı etmek zor bir iştir. Pek çok alkolik, hastalığını inkar eder. Alkolikler tedavi için başvurduklarında genellikle "dibe vurmuşlardır" yani sağlık, aile, meslek ve sosyal yaşamlarından büyük kayıplar vermiş ve çaresiz duruma düşmüşlerdir. Bu hale düşmeden önce alkolikler, bu zevki terk etmeye pek yanaşmazlar, ya da buna karar verseler de kolayca vazgeçerler. Önemli olan bu denli kayba uğramadan bu kısır döngüyü durdurmaktır. Bu nedenle kişinin alkolik olduğu yani alkol karşısında zayıf, hatta alkolün esiri olduğunu fark edip kabullenmesi düzelmenin başlangıç noktasını oluşturur. Erken dönemdeki alkoliklerin bu gerçeği fark etmeleri için "motive edici görüşmeler" yapılır.
                              Alkol Tedavisinin Önemli Özellikleri Şunlardır:
                              •Alkolizm tedavisi yoksunluk belirtileri kalktıktan sonra başlar.


                              •Hedef ayıklıktır (sobriety): Eşlik eden psikiyatrik bozuklukların ayırıcı tanısı ve tedavisi için de bu önemlidir.


                              •Ekip tedavisi gerekir


                              •Tedavi hastanın ihtiyaçlarına göre seçilmelidir.


                              •Tedaviden sonra uzun süreli izleme gereklidir. Kişi uzun süre hastanede kalsa bile daha sonra

                              •izlenmezse alkole dönmesi kolaydır. Düzenli aralıklarla görüşmelere ya da kendine yardım gruplarına katılmalıdır.


                              •Nüksler (tekrarlamalar) İlk 6 ayda en sıklıkla görülür.


                              •Alkol tedavisi, fizyolojik, psikolojik ve sosyal olarak sınıflandırılabilir. Çoğu zaman, fizyolojik tedavi, psikolojik tedaviye ek olarak yapılmaktadır. Alkol tedavisinde psikoterapi vazgeçilmez bir yöntemdir

                              Yorum

                              İşlem Yapılıyor