Sevgili arkadaşlar;
Yeryüzündeki bir çok bozukluğun bir çok sebebi bulunmasına rağmen bu bozuklukların en derin temeli karşıdaki kişinin, topluluğun, birliğin fikrini düzgün bir dille eleştirmek yerine, o kişinin zatını eleştirmek, o kişinin zatına suçlamada bulunmak çoğunluk anlaşmazlıkların bir numaralı sebebidir. Gelin bu olguyu güncel yaşamın içinden örneklerle detaylandıralım.
Aile içi tartışmalar;
Çekirdek ailenin sahip olduğu yapıda bir kadın ve bir erkek bulunur. Çocuklar da işin içine girdiğinde aile içi diyalog sayısı artar. Bu da sorumluluklarla birlikte tartışma ve kavga olasılığını arttırır. Çoğunlukla aile içinde ailenin hüküm sahibi hakeminin eşitlikçi bir yol yerine kendi benliğini/nefsini/egosunu tatmin etmek için bir yol izlemesi tartışmaları çıkaran faktördür. Örneğin kendi toplum yapımız içinde atalardan kalma ataerkil aile yapısı olgusu nedeniyle erkekler bu olgunun kendilerine verilmiş bir hak olduğunu algılarlar. Böylece aile içinde sesini çıkarmak isteyen kadın ya da çocuklar erkek tarafından suçlama yoluyla susturulmaya çalışılırlar. Şimdi dürüstçe düşünün doğru mu değil mi?
Kadın: Bey bu yaptığın adaletsizlik, bunu şu şekilde yapsan daha iyi olmaz mı?
Diyen kadının bu dediğinin doğru olduğunu göre göre egosunun üstüne çıkaramayan erkek sinirlenir ve kadına şu yanıtı pat diye yapıştırır.
Erkek: Elinin hamuruyla erkek işine karışma”, “sen hiçbir şeyden anlamazsın kadın, otur oturduğun yerde”, “sen otur da evinde çocuklarına bak”
Bir başka örnekte de şöyle bir tartışma geçsin
Kadın: Bey bunu buraya takıyorum değil mi? (Konu hakkında bilgisi olmayan kadın)
Erkek: hee öyledir (hiç bakmadan doğru yaptığını farz ederek geçiştirme bir yanıt)
Kadın: Bey yaptım
Erkek: Bakayım, ne yaptın sen kadın ya, mal mısın sen? Zaten biliyordum ben senin bi boku beceremeyeceğini. Kadın değil misiniz “ Kadının saçı uzun, aklı kısadır.”
Bu noktadan sonra kadının tüm şevki kırılır, kadın kendini ezildikçe ezilmiş hisseder. Bu insan sağlığının en zalimce bozuluşlarından biridir. Zulmü hisseden kişi çıkışlar arar ve ardından cesaretini elde ettiğinde çok büyük kavgalar meydana gelir. Kavgalarda olan olayların tartışılması yerine direkt kişilerin yaptıkları tartışılıp karşılıklı suçlamalar tartışmaya yön verdiğinden barışmak asla mümkün olmaz…
Toplumumuzda aile ile ilgili yanlış olan bir diğer algılamada şudur ki; görücü usulü ile evlenenlerin severek ve anlaşarak evlenen çiftlerden daha az boşanma yolunu seçtikleri iddiasıdır. Bu görüşe katılmak belki ilk bakışta mümkünmüş gibi görünüyor ancak şu bir gerçektir ki, demokrasinin gelmesinden sonra haklarının farkına varan kadınlar ve erkekler ellerinde olan bu hakkın şekilsel yönünü kavrayabilmişler ancak özünü kavrayamamışlardır. Karşısındaki kişinin düşüncelerini ve fikirlerini özgürce eleştirebilmek demokratik bir yapının gereğidir. Ancak insanlarımızın göremediği gerçek şudur ki onlar fikirleri ve düşünceleri değil kişilerin kendi zatını eleştirip, suçluyorlar. Kadınlar erkeklere atalarından kalma ön yargıları nedeni ile erkeğin benliğini kıran, yani onun karşıdaki ile olan ilişkisini içinden çıkılmaz bir çetrefilliğe sebebiyet verecek sadece tek bir kelime ile hatanın en büyüğünü yapıyorlar. Belirli haklarını eline almış olan kadın ve o hakları halihazırda elinde tutan erkek arasındaki şu tartışmayı izleyelim
Erkek: Maalesef işyeri kötü durumda, ne yapacağım bilmiyorum. Umarım her şey düzelir.
Kadın: Ne biçim erkeksin sen ya, bir iş yerini bile düze çıkaramıyorsun. Erkek dediğin ne yaptığını bilir. Adam ol önce adam…
Erkek: Ne diyorsun sen ya, ben sapına kadar erkeğim, bu yaşadıklarım benim suçum mu? Çok iyi biliyorsan git kendin çalış. Senin benden ne farkın var? İşinize gelince kadın erkek eşit işinize gelmeyince ne biçim erkeksin sen… Sen önce kendi kadınlığına bak ta bana aşüftelik yapma…
Bu noktaya gelen tartışmanın düzelmesi ve karşıdakinin kalbinin düzelmesi için hiçbir çare yoktur. Hele durum evlilikte aşkın yaşandığı günlerin bittiği zamana gelmişse yapılacak hiçbir şey yoktur. Büyük ihtimalle iki tarafta bundan sonra yapılacak tüm tartışmalarda birbirinin üstüne geçmek için ellerinden gelen tüm suçlama nitelikli diyaloglara gireceklerdir. Fikir ve düşünce tartışmasın yoluyla çözüm üretmek yerine, karşıdaki kişinin tepesine çıkmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Ve işin sonu kesinlikle boşanmadır.
Şimdi bir de çocuklar ile olan diyaloglara bakalım.
Aile içinde çocuklarla olan diyaloglarda da bunlara benzer tartışmalar geçer. Erginlik çağına doğru gelen ve hatta gelmemiş çocuklarda oluşan bunalımların ve ortaya çıkardığı rahatsızlıkların kökeninde de aynı şekilde çocukları şahsi olarak suçlama gerçeği yatar. Toplumumuzda ve sahip olduğu toplumsal yapıda aile içi ortamda şu şekilde bir tartışma olsun ve bu tartışmanın ergenlik günlerine yeni adım atan bir kız tasviri ile okuyun;
Kız çocuk: Baba arkadaşlarımla gezmeye gideceğiz izin verir misin?
Baba: Hangi arkadaşınla, nereye gidecekmişsin?
Kız çocuk: Sınıftan Orhan’la sahilde yürüyeceğiz.
Baba: Ne? Bir erkekle tek başına gezecek misin yani? Sen ne dediğinin farkında mısın? Bizde böyle şeyler yasaktır
Kız çocuk: Altı üstü arkadaşımla gezeceğim ya bunda yanlış olan ne var? Bana güvenmiyor musun?
Baba: Hangi devirde yaşıyoruz ya rabbim bu kızın boyuyla beraber dili de uzamış. Gidemezsin dediysem gidemezsin. Otur oturduğun yerde…
Kız çocuk: Ama kardeşim Hakan’a izin veriyorsun o tüm kız arkadaşları ile geziyor, o neden gezebiliyor da ben gezemiyorum?
Baba: O erkek, sen kızsın, sus patlatırım bir tane. Bacak kadar boyunla olmadık işler açma bizim başımıza. Aptal…
Bu erkek kardeşi ile kendisi arasında ve çevresindeki çocuklar ile kendisi arasında yapılan farklılığı gören kız zulme uğradığını düşünmeye başlayacak ve maazallah olaylar bunalım ve ardından intihara varan çıkmazlara kadar uzayabilecektir.
Yine aynı şekilde bir çocuğa yapılan ithamları görelim
Çocuk: Anne ben de şöyle şöyle yapmak istiyorum
Anne: Sus otur yerine sen daha çocuksun. Salak salak konuşma
Tam tersine bu kez de bir işi yapamayan çocuğa
Anne. Aptal bir işi becerememişsin, kocaman adam oldun artık…
Bu durumu gören çocuk çılgına dönecek, işlerine gelince adam işlerine gelmeyince çocuk yaptıkları bu ikilem nedeniyle içine kapanacak ve asosyal ve hatta hiççilik oynayıp altını ıslatan, konuşmayan, kekeme olan rahatsızlıklar boy gösterecektir.
Gördüğümüz gibi aile içi ortamda olan bu tartışmaların bir numaralı sebebi olayı, olguyu tartışmak yerine karşıdaki kişinin tepesine çıkma yarışı ve karşıdakini suçlamadır. İnsan gerçekten çok nankördür.
Şimdi gelelim toplulukların olduğu yerlerde olan tartışmalara;
İşte gündemi en fazla rahatsız eden konulardan biri de toplum içinde yapılan tartışmalarda izlenen yine karşıdaki kişinin üstüne çıkma çabasıdır. Forumlarımız bu olayın en açık ve net örneğidir. Çeşitli görüşlere, fikirlere sahip olan üyeler fikir tartışması yapmak yerine direkt olarak ön yargılı kabul ettikleri peşin fikirleri nedeni ile karşıdaki kişi herhangi bir fikir ortaya attığında yapılan tek şey o ön yargılı kabullerle karşıdakinin düşüncesini anlamadan, düşünmeden reddetmek ve düşüncesini eleştirmek yerine karşıdaki kişinin şahsını ya da fikir kiminse fikir kaynağını direkt suçlamaktır. Forumlar suçlama yeri değil fikir tartışması yapma yeridir. Örnek mi istiyorsunuz? Peki;
- Sadece muhalif olmak için saçmalıyorlar
- Ülke için hiç bir şey yapmadan sadece provokasyon yaparak halkı galeyana getirmek hiç kimsenin işine yaramaz
- Gerçek şeytan bunlar
- Ne diyorsun kardeşim sen? Dinsiz misin sen?
- Arkadaşlar bu adam dinsizin imansızın tekidir hatta ateisttir.
- Bu bize ve kültürümüze hakarettir (aynı kültürün içindeki kişi kendi kültürünü eleştirince bu yanıtı alıyor)
- Sizin gibi faşistler bu ülkeyi batırıyor,
- Bu zihniyet bu ülkeyi dinden imandan uzaklaştıracak ve dinsiz yapacaktır.
- Vatan haini bunlar
- Siz akılsız cahil insanlarsınız sizi adam yerine bile koymuyorum
- Gözlerinizi açın da içinde bulunduğunuz vahim durumu görün, vatan millet diye diye bölücülüğü siz yapıyorsunuz, Gerici pislikler.
- Bu yobaz zihniyet ülkeyi yine karanlıklara götürecektir.
- Lafla peynir gemisi yürümez, biz biliriz onun ne mal olduğunu.
- Şerefsizin tekidir O, bu milleti yok etmek için başa gelmek istiyor…
- Dini siyasete alet eden birer pislik bu parti
- Bizim bu boş laflara karnımız tok, adam olun doğru düzgün konuşun
- Arkadaşım bi boktan anladığınız yok ne biçim yazılım veriyorsunuz?
- Bu forumun yöneticilerinin kendilerinden haberi yok ki forumu yönetebilsinler
Daha saymamı isterseniz sayarım…Bu cümleler çöplüğe giden bir çok konudan derlenmiştir.
Şimdi Yunus Emre’nin bir şiiri ile olaya derinlik katmak istiyorum…
Şimdi gelelim öze, arkadaşlar kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün aksinin doğru olduğunu düşünüyorsanız bunu asla ve asla suçlama yoluyla yapmamak gerekiyor. Çünkü karşıdaki de kendi fikrinin doğru olduğunu düşünüyor. Şimdi bu konuda ilahi bir ileti ile devam edelim;
1:9 Baksana: o nehyedene/engelleyene/men edene
1:10 Bir kulu sala ederken(söylevini/davetini/bağlılığını yerine getirirken)
1:11 Gördün mü? Ya o doğru yol üzere giderse
1:12 Ya korunmayı/sakınmayı emrediyorduysa?
1:13 Gördün mü? Ya şu yalanlamış/suçlamış ve aksine gidiyor idiyse?
1:14 O adam Allah’ın görüyor olduğunu bilmiyor mu?
Şu bir gerçek ki; neyin ne olduğunu hiç kimse bilmiyor. Bildiklerini düşünenlerde belirli kriterleri, kıstasları delil göstererek bu doğrudur diyorlar. Ya karşıdakinin delili daha sağlam ise ne olacak? Peşin yani apriori(önsel) kabuller ile yaklaşmak insanların pişman olacakları eylemleri yapmalarına neden olur. Bu konu ile ilgili demek istediğim düşüncenin özünde şu gerçek yatıyor ki tüm Dünya’da topluluklar içinde belirli önsel kabullenimler ile insanlar atalarından gördüklerinin kesin doğru olduğunu düşünerek büyüyorlar ve karşıt ya da farklı ya da sahip oldukları fikri örten bir fikir gördüklerinde o fikrin sahibini hiç olmadığı sıfatlar ile aforoz ediyorlar güç yetiremediklerinde ise zulmediyorlar.
Peki bunun nedeni ne? Milyonlarca insanın eylemlerine, edinimlerine etki edecek bu yanlış eylemin nedeni ne?
Pekala bunun nedeni insanın kendi içinde sahip olduğu egoist halidir. İnsanlar bu egoist hallerinden vazgeçmedikleri sürecek tüm konularda ama tüm konularda tartışmalar kısır döngüye girecek ve hiçbir şekilde sonuç elde edilemeyecektir. Peki doğrusu ne?
Bu sorunun yanıtından evvel doğrudan kaçış niye diye sormak gerekiyor. İnsanların bu tahammülsüzlükleri ya onların vahim sonlarını da birlikte getiriyorsa? Bundan neden hiç korkmayız? İşte bunun sebebi yine peşin kabullenimlerimizdir. Bizden evvelkiler de bu olaylara bu şekilde yaklaşmışlar ve önsel kabullenişleri onların sonunu getirmiştir. Ben düşünebiliyorum, sen düşünebiliyorsun, o düşünebiliyor demek ki biz düşünebiliyoruz e onlar da düşünebiliyorlar. Öyleyse muhtemel doğrulardan kaçmak niye? Ya karşıdaki doğruysa? Senin için güzelini söylüyor ve seni korumaya çalışıyorsa?
Öyleyse hangi düşünce olursa olsun düşünce engellenmemelidir. Peşin kabullerden kurtulunmalı ve düşünen birer insan olarak kendi vebalimizi kendimiz üstlenmeliyiz. Peki doğru olan yol hangisi?
Ben alim değilim bildiğim de bir tek alim var ondan isteyin…
Peki ne tavsiye edersin? Eğer bu başlığa devam etmek isterseniz forum içindeki konularda ve hatta her türlü konularda kendiniz bu olguyu irdeleyip ne kadar bu pisliğin içine battığımızı, battıklarını, battığınızı görebilirsiniz. Tek dileğim insanların bir an evvel arınıp güzeli düşünmeleridir. Güzel düşünen insanlar güzel bir Dünya inşa ederler ve sistemleri de güzel olur. Dünyası, sistemi güzel olanlar cenneti de hak ederler…
Teslim olun, barış size
İslam olun, selamun aleyküm
Kadim
Devam edecek...
Not: Bu başlık altından gördüğünüz tartışmaların neden çıktığını irdeleyip burada yazabilirsiniz...
Yeryüzündeki bir çok bozukluğun bir çok sebebi bulunmasına rağmen bu bozuklukların en derin temeli karşıdaki kişinin, topluluğun, birliğin fikrini düzgün bir dille eleştirmek yerine, o kişinin zatını eleştirmek, o kişinin zatına suçlamada bulunmak çoğunluk anlaşmazlıkların bir numaralı sebebidir. Gelin bu olguyu güncel yaşamın içinden örneklerle detaylandıralım.
Aile içi tartışmalar;
Çekirdek ailenin sahip olduğu yapıda bir kadın ve bir erkek bulunur. Çocuklar da işin içine girdiğinde aile içi diyalog sayısı artar. Bu da sorumluluklarla birlikte tartışma ve kavga olasılığını arttırır. Çoğunlukla aile içinde ailenin hüküm sahibi hakeminin eşitlikçi bir yol yerine kendi benliğini/nefsini/egosunu tatmin etmek için bir yol izlemesi tartışmaları çıkaran faktördür. Örneğin kendi toplum yapımız içinde atalardan kalma ataerkil aile yapısı olgusu nedeniyle erkekler bu olgunun kendilerine verilmiş bir hak olduğunu algılarlar. Böylece aile içinde sesini çıkarmak isteyen kadın ya da çocuklar erkek tarafından suçlama yoluyla susturulmaya çalışılırlar. Şimdi dürüstçe düşünün doğru mu değil mi?
Kadın: Bey bu yaptığın adaletsizlik, bunu şu şekilde yapsan daha iyi olmaz mı?
Diyen kadının bu dediğinin doğru olduğunu göre göre egosunun üstüne çıkaramayan erkek sinirlenir ve kadına şu yanıtı pat diye yapıştırır.
Erkek: Elinin hamuruyla erkek işine karışma”, “sen hiçbir şeyden anlamazsın kadın, otur oturduğun yerde”, “sen otur da evinde çocuklarına bak”
Bir başka örnekte de şöyle bir tartışma geçsin
Kadın: Bey bunu buraya takıyorum değil mi? (Konu hakkında bilgisi olmayan kadın)
Erkek: hee öyledir (hiç bakmadan doğru yaptığını farz ederek geçiştirme bir yanıt)
Kadın: Bey yaptım
Erkek: Bakayım, ne yaptın sen kadın ya, mal mısın sen? Zaten biliyordum ben senin bi boku beceremeyeceğini. Kadın değil misiniz “ Kadının saçı uzun, aklı kısadır.”
Bu noktadan sonra kadının tüm şevki kırılır, kadın kendini ezildikçe ezilmiş hisseder. Bu insan sağlığının en zalimce bozuluşlarından biridir. Zulmü hisseden kişi çıkışlar arar ve ardından cesaretini elde ettiğinde çok büyük kavgalar meydana gelir. Kavgalarda olan olayların tartışılması yerine direkt kişilerin yaptıkları tartışılıp karşılıklı suçlamalar tartışmaya yön verdiğinden barışmak asla mümkün olmaz…
Toplumumuzda aile ile ilgili yanlış olan bir diğer algılamada şudur ki; görücü usulü ile evlenenlerin severek ve anlaşarak evlenen çiftlerden daha az boşanma yolunu seçtikleri iddiasıdır. Bu görüşe katılmak belki ilk bakışta mümkünmüş gibi görünüyor ancak şu bir gerçektir ki, demokrasinin gelmesinden sonra haklarının farkına varan kadınlar ve erkekler ellerinde olan bu hakkın şekilsel yönünü kavrayabilmişler ancak özünü kavrayamamışlardır. Karşısındaki kişinin düşüncelerini ve fikirlerini özgürce eleştirebilmek demokratik bir yapının gereğidir. Ancak insanlarımızın göremediği gerçek şudur ki onlar fikirleri ve düşünceleri değil kişilerin kendi zatını eleştirip, suçluyorlar. Kadınlar erkeklere atalarından kalma ön yargıları nedeni ile erkeğin benliğini kıran, yani onun karşıdaki ile olan ilişkisini içinden çıkılmaz bir çetrefilliğe sebebiyet verecek sadece tek bir kelime ile hatanın en büyüğünü yapıyorlar. Belirli haklarını eline almış olan kadın ve o hakları halihazırda elinde tutan erkek arasındaki şu tartışmayı izleyelim
Erkek: Maalesef işyeri kötü durumda, ne yapacağım bilmiyorum. Umarım her şey düzelir.
Kadın: Ne biçim erkeksin sen ya, bir iş yerini bile düze çıkaramıyorsun. Erkek dediğin ne yaptığını bilir. Adam ol önce adam…
Erkek: Ne diyorsun sen ya, ben sapına kadar erkeğim, bu yaşadıklarım benim suçum mu? Çok iyi biliyorsan git kendin çalış. Senin benden ne farkın var? İşinize gelince kadın erkek eşit işinize gelmeyince ne biçim erkeksin sen… Sen önce kendi kadınlığına bak ta bana aşüftelik yapma…
Bu noktaya gelen tartışmanın düzelmesi ve karşıdakinin kalbinin düzelmesi için hiçbir çare yoktur. Hele durum evlilikte aşkın yaşandığı günlerin bittiği zamana gelmişse yapılacak hiçbir şey yoktur. Büyük ihtimalle iki tarafta bundan sonra yapılacak tüm tartışmalarda birbirinin üstüne geçmek için ellerinden gelen tüm suçlama nitelikli diyaloglara gireceklerdir. Fikir ve düşünce tartışmasın yoluyla çözüm üretmek yerine, karşıdaki kişinin tepesine çıkmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Ve işin sonu kesinlikle boşanmadır.
Şimdi bir de çocuklar ile olan diyaloglara bakalım.
Aile içinde çocuklarla olan diyaloglarda da bunlara benzer tartışmalar geçer. Erginlik çağına doğru gelen ve hatta gelmemiş çocuklarda oluşan bunalımların ve ortaya çıkardığı rahatsızlıkların kökeninde de aynı şekilde çocukları şahsi olarak suçlama gerçeği yatar. Toplumumuzda ve sahip olduğu toplumsal yapıda aile içi ortamda şu şekilde bir tartışma olsun ve bu tartışmanın ergenlik günlerine yeni adım atan bir kız tasviri ile okuyun;
Kız çocuk: Baba arkadaşlarımla gezmeye gideceğiz izin verir misin?
Baba: Hangi arkadaşınla, nereye gidecekmişsin?
Kız çocuk: Sınıftan Orhan’la sahilde yürüyeceğiz.
Baba: Ne? Bir erkekle tek başına gezecek misin yani? Sen ne dediğinin farkında mısın? Bizde böyle şeyler yasaktır
Kız çocuk: Altı üstü arkadaşımla gezeceğim ya bunda yanlış olan ne var? Bana güvenmiyor musun?
Baba: Hangi devirde yaşıyoruz ya rabbim bu kızın boyuyla beraber dili de uzamış. Gidemezsin dediysem gidemezsin. Otur oturduğun yerde…
Kız çocuk: Ama kardeşim Hakan’a izin veriyorsun o tüm kız arkadaşları ile geziyor, o neden gezebiliyor da ben gezemiyorum?
Baba: O erkek, sen kızsın, sus patlatırım bir tane. Bacak kadar boyunla olmadık işler açma bizim başımıza. Aptal…
Bu erkek kardeşi ile kendisi arasında ve çevresindeki çocuklar ile kendisi arasında yapılan farklılığı gören kız zulme uğradığını düşünmeye başlayacak ve maazallah olaylar bunalım ve ardından intihara varan çıkmazlara kadar uzayabilecektir.
Yine aynı şekilde bir çocuğa yapılan ithamları görelim
Çocuk: Anne ben de şöyle şöyle yapmak istiyorum
Anne: Sus otur yerine sen daha çocuksun. Salak salak konuşma
Tam tersine bu kez de bir işi yapamayan çocuğa
Anne. Aptal bir işi becerememişsin, kocaman adam oldun artık…
Bu durumu gören çocuk çılgına dönecek, işlerine gelince adam işlerine gelmeyince çocuk yaptıkları bu ikilem nedeniyle içine kapanacak ve asosyal ve hatta hiççilik oynayıp altını ıslatan, konuşmayan, kekeme olan rahatsızlıklar boy gösterecektir.
Gördüğümüz gibi aile içi ortamda olan bu tartışmaların bir numaralı sebebi olayı, olguyu tartışmak yerine karşıdaki kişinin tepesine çıkma yarışı ve karşıdakini suçlamadır. İnsan gerçekten çok nankördür.
Şimdi gelelim toplulukların olduğu yerlerde olan tartışmalara;
İşte gündemi en fazla rahatsız eden konulardan biri de toplum içinde yapılan tartışmalarda izlenen yine karşıdaki kişinin üstüne çıkma çabasıdır. Forumlarımız bu olayın en açık ve net örneğidir. Çeşitli görüşlere, fikirlere sahip olan üyeler fikir tartışması yapmak yerine direkt olarak ön yargılı kabul ettikleri peşin fikirleri nedeni ile karşıdaki kişi herhangi bir fikir ortaya attığında yapılan tek şey o ön yargılı kabullerle karşıdakinin düşüncesini anlamadan, düşünmeden reddetmek ve düşüncesini eleştirmek yerine karşıdaki kişinin şahsını ya da fikir kiminse fikir kaynağını direkt suçlamaktır. Forumlar suçlama yeri değil fikir tartışması yapma yeridir. Örnek mi istiyorsunuz? Peki;
- Sadece muhalif olmak için saçmalıyorlar
- Ülke için hiç bir şey yapmadan sadece provokasyon yaparak halkı galeyana getirmek hiç kimsenin işine yaramaz
- Gerçek şeytan bunlar
- Ne diyorsun kardeşim sen? Dinsiz misin sen?
- Arkadaşlar bu adam dinsizin imansızın tekidir hatta ateisttir.
- Bu bize ve kültürümüze hakarettir (aynı kültürün içindeki kişi kendi kültürünü eleştirince bu yanıtı alıyor)
- Sizin gibi faşistler bu ülkeyi batırıyor,
- Bu zihniyet bu ülkeyi dinden imandan uzaklaştıracak ve dinsiz yapacaktır.
- Vatan haini bunlar
- Siz akılsız cahil insanlarsınız sizi adam yerine bile koymuyorum
- Gözlerinizi açın da içinde bulunduğunuz vahim durumu görün, vatan millet diye diye bölücülüğü siz yapıyorsunuz, Gerici pislikler.
- Bu yobaz zihniyet ülkeyi yine karanlıklara götürecektir.
- Lafla peynir gemisi yürümez, biz biliriz onun ne mal olduğunu.
- Şerefsizin tekidir O, bu milleti yok etmek için başa gelmek istiyor…
- Dini siyasete alet eden birer pislik bu parti
- Bizim bu boş laflara karnımız tok, adam olun doğru düzgün konuşun
- Arkadaşım bi boktan anladığınız yok ne biçim yazılım veriyorsunuz?
- Bu forumun yöneticilerinin kendilerinden haberi yok ki forumu yönetebilsinler
Daha saymamı isterseniz sayarım…Bu cümleler çöplüğe giden bir çok konudan derlenmiştir.
Şimdi Yunus Emre’nin bir şiiri ile olaya derinlik katmak istiyorum…
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
Şimdi gelelim öze, arkadaşlar kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün aksinin doğru olduğunu düşünüyorsanız bunu asla ve asla suçlama yoluyla yapmamak gerekiyor. Çünkü karşıdaki de kendi fikrinin doğru olduğunu düşünüyor. Şimdi bu konuda ilahi bir ileti ile devam edelim;
1:9 Baksana: o nehyedene/engelleyene/men edene
1:10 Bir kulu sala ederken(söylevini/davetini/bağlılığını yerine getirirken)
1:11 Gördün mü? Ya o doğru yol üzere giderse
1:12 Ya korunmayı/sakınmayı emrediyorduysa?
1:13 Gördün mü? Ya şu yalanlamış/suçlamış ve aksine gidiyor idiyse?
1:14 O adam Allah’ın görüyor olduğunu bilmiyor mu?
Şu bir gerçek ki; neyin ne olduğunu hiç kimse bilmiyor. Bildiklerini düşünenlerde belirli kriterleri, kıstasları delil göstererek bu doğrudur diyorlar. Ya karşıdakinin delili daha sağlam ise ne olacak? Peşin yani apriori(önsel) kabuller ile yaklaşmak insanların pişman olacakları eylemleri yapmalarına neden olur. Bu konu ile ilgili demek istediğim düşüncenin özünde şu gerçek yatıyor ki tüm Dünya’da topluluklar içinde belirli önsel kabullenimler ile insanlar atalarından gördüklerinin kesin doğru olduğunu düşünerek büyüyorlar ve karşıt ya da farklı ya da sahip oldukları fikri örten bir fikir gördüklerinde o fikrin sahibini hiç olmadığı sıfatlar ile aforoz ediyorlar güç yetiremediklerinde ise zulmediyorlar.
Peki bunun nedeni ne? Milyonlarca insanın eylemlerine, edinimlerine etki edecek bu yanlış eylemin nedeni ne?
Pekala bunun nedeni insanın kendi içinde sahip olduğu egoist halidir. İnsanlar bu egoist hallerinden vazgeçmedikleri sürecek tüm konularda ama tüm konularda tartışmalar kısır döngüye girecek ve hiçbir şekilde sonuç elde edilemeyecektir. Peki doğrusu ne?
Bu sorunun yanıtından evvel doğrudan kaçış niye diye sormak gerekiyor. İnsanların bu tahammülsüzlükleri ya onların vahim sonlarını da birlikte getiriyorsa? Bundan neden hiç korkmayız? İşte bunun sebebi yine peşin kabullenimlerimizdir. Bizden evvelkiler de bu olaylara bu şekilde yaklaşmışlar ve önsel kabullenişleri onların sonunu getirmiştir. Ben düşünebiliyorum, sen düşünebiliyorsun, o düşünebiliyor demek ki biz düşünebiliyoruz e onlar da düşünebiliyorlar. Öyleyse muhtemel doğrulardan kaçmak niye? Ya karşıdaki doğruysa? Senin için güzelini söylüyor ve seni korumaya çalışıyorsa?
Öyleyse hangi düşünce olursa olsun düşünce engellenmemelidir. Peşin kabullerden kurtulunmalı ve düşünen birer insan olarak kendi vebalimizi kendimiz üstlenmeliyiz. Peki doğru olan yol hangisi?
Ben alim değilim bildiğim de bir tek alim var ondan isteyin…
Peki ne tavsiye edersin? Eğer bu başlığa devam etmek isterseniz forum içindeki konularda ve hatta her türlü konularda kendiniz bu olguyu irdeleyip ne kadar bu pisliğin içine battığımızı, battıklarını, battığınızı görebilirsiniz. Tek dileğim insanların bir an evvel arınıp güzeli düşünmeleridir. Güzel düşünen insanlar güzel bir Dünya inşa ederler ve sistemleri de güzel olur. Dünyası, sistemi güzel olanlar cenneti de hak ederler…
Teslim olun, barış size
İslam olun, selamun aleyküm
Kadim
Devam edecek...
Not: Bu başlık altından gördüğünüz tartışmaların neden çıktığını irdeleyip burada yazabilirsiniz...
Yorum