Forumu ilk ziyaretiniz ise, yukarıda bulunan FAQ linkine tıklayın. Mesaj göndermeden önce KAYIT
olmanız gerekebilir. Mesaj göndermeye başlamak için, aşağıdaki seçimden ziyaret etmek istediğiniz forumu seçin.
Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Soyu tükenen dağ keçisi klonlandı
9 yıl önce soyu tükenen Pirene Keçisi (Capra pyrenaica pyrenaica) “Bucardo” klonlandı.
Dr Jose Folch liderliğindeki Aragon Besin Teknolojileri ve Araştırmaları birimi çalışanları, soyu tükenmiş bir canlıyı hayata geri döndürmeyi başardı. 2000 yılında öldüğü tahmin edilen en son Bucardo’dan alınan doku örnekleriyle oluşturulan klon, hayata geldikten kısa bir süre sonra akciğer yetmezliğinden dolayı öldü.
19. yüzyılın sonlarında sayıları 100’e düşen Bucardo’ların sonuncusundan alınan ve 9 yıl boyunca özenle saklanan doku örneklerinden elde edilen DNA ve evcil bir keçinin yumurta hücreleriyle 440 kadar embriyo elde eden bilim adamları embriyoların 57 tanesini taşıyıcı anne adaylarına aktardı. 8 adayın gebe kalmasının ardından anne adaylarından biri başarılı bir doğum yaptı.
Doğan yavru Bucardo’yu 7 dakika hayatta tutmayı başaran araştırmacılar, bu yöntemle nesli doğal seçim (natural selection) yerine avlanmak, çevre kirliliği gibi insan eliyle oluşturulan tehditler nedeniyle tükenen hayvanları hayata geri döndürmek için araştırmalarına devam edeceklerini açıkladı.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
DNA’nın tüm sırları çözülüyor
Doğan her bebeğin gen haritası 10 yıl sonra çıkarılabilecek, şeker ya da kalp gibi rahatsızlıklar önceden bilinebilecek. Bebeklikten itibaren genetik yapısına uygun daha etkin ilaç tedavisi uygulanabilecek.
İnsanoğlunun DNA’syla ilgili tüm sırlar çözülüyor. Doğan her bebeğin gen haritası 10 yıl gibi kısa bir süre zarfında tamamen çıkarılmış olacak. DNA konusunda dünya önderi olan Illumina adlı kurumun başkanı Jay Flatley, her bebeğin gen haritasının 5 yıldan da kısa bir sürede çıkarılabileceğini ancak sosyal ve yasal bazı sorunlar nedeniyle uygulamanın hayata geçirilmesinin zaman alabileceğini söyledi. Flatley’e göre 2019 itibariyle uygulama rutin hale gelecek ve doğan her bebeğin gen haritası çıkarılmaya başlanacak.
Uzmanlara göre gen haritasının çıkarılması sağlık hizmetlerinde bir devrim yaşanmasını sağlayacak. Şeker ya kalp gibi rahatsızlıklar doğumla birlikte belirlenebilecek ve kişinin ona uygun diyet yapması sağlanabilecek. Ayrıca herkes bebeklikten itibaren genetik yapısına göre uyarlanmış çok daha etkin ilaçlar alabilecek. Böylece ilaçların etkisiz kalması veya yan etkilere neden olmasının önüne geçilecek.
Ancak DNA’nın sırlarının tamamen çözülmesinin bazı dezavantajları da var. Uygulamanın özel hayatın gizliliği konusunda hararetli tartışmaları da beraberinde getirmesi bekleniyor. Birçok kişi gen haritasının sigorta şirketlerinin veya iş vereninin eline geçmesine sıcak bakmayacağı tahmin ediliyor.
Uzmanlar, DNA dökümünün faydalarının çekincelerinden daha ağır basacağı görüşünü dile getiriyor.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Minenin gelişiminden sorumlu gen bulundu
Bilim adamları, laboratuvar ortamında diş geliştirmenin yolunu bulduklarını düşünüyorlar.
ABD'nin Oregon Eyalet Üniversitesinden araştırmacılar, doğal olarak yeniden çıkmayan dişin dış katmanı minenin gelişiminden sorumlu genin yerini tespit ettiklerini açıkladılar. Bilim adamlarının fareler üzerinde yaptıkları deneyler, "Ctip2" adı verilen bu genin, bağışıklık sistemi ve cilt ile sinirlerin gelişiminin de dahil olduğu fonksiyonları bulunduğunu gösterdi.
Araştırmacılar, daha önce de hayvanlarda dişin iç bölümlerini laboratuvar ortamında büyütmeyi başarmışlardı.
Ulusal Bilimler Akademisi'nin bilimsel dergisinde de yayımlanan Oregon Üniversitesindeki son bilimsel gelişmenin, bu açığı doldurması ve diş dolgusu yapma, takma diş kullanma gibi zorunluluklara son vermesi bekleniyor. Araştırmacılar, ancak bunun insanlar üzerindeki uygulaması için daha çok çalışmak gerektiğini vurguluyorlar.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Obama'dan kök hücre adımı
Kök hücre araştırmalarına federal yardımın önü açılıyor. ABD Başkanı Barack Obama, Bush yönetiminin kök hücre araştırmalarına hükümet fonlarından yardım yapılmaması kararını yürürlükten kaldırdığını açıkladı.
Başkan Obama sık sık, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki labaratuvarlarda kök hücre araştırmalarının serbestçe yapılmasına izin verilmesinden yana olduğunu söylemişti. Amerika'da bu alanda yapılan araştırmalara federal bütçenin fonlarından yapılan yardımlar ise 2001 yılı Ağustos ayında kesilmişti.,
Zira bu tarihte, Cumhuriyetçi George Walker Bush başkanken, insan embriyolarından da kök hücre üretilmeye başlanmıştı.
Birçok bilim adamına göre, Bush'un kararının sonucu, yaptıkları araştırmaların etkinliğinin azalması oldu.
Embriyoya ait gelişme aşamasındaki kök hücreler, vücutta herhangi bir hücre türüne dönüşebiliyor.
Bilim adamları kök hücrelerin, zarar görmüş organları ya da işlevsiz hücreleri değiştirecek dokuları sağlayabileceğine inanıyor.
Ayrıca kök hücrelerin Alzheimer, Parkinson ve şeker hastalığı gibi kronik rahatsızlıkların tedavisi için yeni yöntemler sunabileceği düşünülüyor.
Bush ve diğer muhafazakarlarsa genelde kısırlık tedavisi sırasında arta kalan embriyoların hala canlı olduğunu söylüyor ve onların bu nedenle imha edilmemeleri gerektiğini savunuyordu.
Amerika'da muhazafakarlar, Barack Obama'nın kararı nedeniyle büyük hayalkırıklığı içinde. Aralarında Obama'nın kararını, "İnsan yaşamının saygınlığına inanan Amerikalıların suratına atılmış bir tokat" olarak görenler var.
Başkan Obama ise kök hücre araştırmaları yapanlara federal yardımı yeniden başlatırken bir konuda söz verdi. Bu söz Obama Yönetimi'nin, başkanın deyimiyle "akıllıca gerçekleştirilen bilimsel çalışmalara saygılı olacağı".
Yetkililer, kök hücre araştırmalarına federal yardımın yolununun açılmasının, daha önce verilen, özgürce yapılan bilimsel araştırmalara siyasi müdahaleler yapılmayağı sözünün de parçası olduğunu vurguluyor.
Kök hücre araştırmaları İngiltere, Belçika, İsveç, Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkelerde tevşvik ediliyor. Bu araştırmaları kanunlarla yasaklayan bazı Avrupa ülkeleriyse; Avusturya, Litvanya ve Polonya.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Kanser hücreleri iki lazerle öldürülebilir
Bilimsel çalışmalarını ABD'de sürdüren Prof. Dr. Yıldız Bayazitoğlu, yeni çalışmasında kanserli hücrelere bir yerine iki lazer ışınıyla müdahalenin daha etkili olduğunu ortaya koydu.
ABD'nin Houston kentinde bulunan Rice Üniversitesinde 1977'den beri çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Bayazitoğlu ve ekibi, sağlıklı dokulara zarar vermeden kanserli hücreleri lazerle öldürmede nanoparçacıkları ısıtmanın etkilerini bilgisayar simülasyonları kullanarak inceledi. Prof. Dr. Bayazitoğlu ve doktora öğrencisi Jerry Vera, tümörleri lazerle öldürürken, bunların büyüklükleri ve oluşumları ile çevrelerindeki doku temelinde ince ayar yöntemlerinin etkilerini artırmayı hedeflediklerini belirtti.
Başarılı Türk bilim kadını Prof. Dr. Bayazitoğlu, International Journal of Heat and Mass Transfer dergisinde yayımlanan makalesinde, bir tümöre tek bir lazer yerine iki lazerle müdahalenin daha etkili olduğunu tespit ettiklerini ifade ederek, bilgisayar simülasyonlarında 1 cm büyüklüğünde tümörlerde fiber optikler yoluyla lazer müdahalelerinde bunun görüldüğünü kaydetti.
Tümörleri öldürmede kızılötesi lazer ışınıyla ısıtılan nanoparçacıkları kullanan bir sistemin denekler üzerindeki testleri devam ederken Prof. Dr. Bayazitoğlu'nun yaklaşımı, bu tip tedavilerin daha ince ayar yöntemlerle yapılarak sağlıklı dokunun korunmasını amaçlıyor. Bayazitoğlu makalesinde, lazer yönteminde kullanılan ve tümörün yüzeyinin yakınındaki nanoparçacıkların, lazer ışınının merkezden ulaşmasını engellemesinin en büyük endişesi olduğunu belirtiyor.
1967'de ODTÜ'den mezun olan ve yüksek lisans ile doktorasını Michigan Üniversitesinde yapan Prof. Dr. Bayazitoğlu, 2005 yılında ABD Makine Mühendisleri Derneği'nin, geleneksel Isı Transfer Hatıra Ödülünü alan ilk Türk bilim adamı oldu.
Prof. Dr. Yıldız Bayazitoğlu, son 45 yılda bu ödüle layık görülen yaklaşık 90 kişi arasına girmeyi başardı. Bayazitoğlu, radyoaktivite ısı transferi, malzemelerin işlenmesinde termal etkiler, mikro ölçekli ısı transferi ve mühendislik eğitiminde gösterdiği başarıyla bu ödülü aldı.
Prof. Dr. Bayazitoğlu'nun bilimsel teknik dergilerde ve konferanslarda tebliğ olarak sunduğu 200'e yakın makalesi ve Kore diline de çevrilen Isı Transferinin Elementleri isimli üniversite ders kitabı da bulunuyor.
Bayazitoğlu'nun, Ulusal Eğitimci Ödülü, Rice Üniversitesi George R. Brown Üstün Eğitim Ödülü, Hershel M. Rich Seçkin Buluş Ödülü, Julia Mile Eğitimde Mükemmellik Ödülü gibi birçok ödülü bulunuyor.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Kök hücreden yumurta elde edildi
Bilim adamları kök hücreden yumurta üretmeyi başardı. Bu teknik sayesinde kadınlarda kısırlık tedavisi ve erken menapozu geciktirme mümkün olabilecek.
İngiliz Times ve Daily Mail gazetelerinin haberine göre, Çinli bilim adamları, fareler üzerinde yaptıkları deneyde, farelerin yumurtalıklarındaki kök hücrelerin sağlıklı yavruların doğmasını sağlayacak yumurtalara dönüştürülebileceğini belirledi. Farelerin yumurtalıklarından aldıkları kök hücreleri laboratuvar ortamında büyüten araştırmacılar, daha sonra bunları kısır farelerin yumurtalıklarına yerleştirdi. Laboratuvar ortamında büyütülen kök hücreler yumurtalıkta yumurtaya dönüştü ve fareler çiftleşince sağlıklı yavrular dünyaya getirdi.
Araştırmacılar, şimdi kadınların yumurtalıklarından aldıkları kök hücrelerle yumurta oluşturmaya çalışacak. Ancak bilim adamları, insanlar üzerinde de başarılı sonuç elde etmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğuna işaret ediyor.
Şanghay Jiao Tong Üniversitesinden Dr. Ji Wu, tekniğin kısırlığı tedavide ve erken menapozda umut taşıdığını söyledi.
Teknik insanlarda da kullanılabilirse, tüp bebek tedavisi için sınırsız sayıda yumurta elde edilebilecek ve donör yumurtası almak zorunda kalan kadınlar kendi yumurtalarından bebek sahibi olma imkanına kavuşacak. Kanserli kadınlar da kemoterapi görmeden önce yumurtalıklarından kök hücre aldırıp ileride kullanabilecekler.
Araştırma Nature Cell Biology dergisinde yayımlandı
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
üp bebekte tek embriyo kullanımı avantajlı
Araştırma, tüp bebek uygulamasına başvuran çoğu bayan için, tek bir embriyo transferinin daha verimli ve sağlıklı olduğunu ortaya koyuyor.
Tüp bebek yoluyla bebek sahibi olmak durumundaki bayanlar, gebe kalma şanslarını artırmak üzere genellikle birden fazla embriyonun rahim içine yerleştirilmesini onaylar. Yeni çalışma, tek bir embriyo transferi yapılması durumunda, sağlıklı bir gebelik sürecine ve bebeğe sahibi olma şansının, iki embriyo transferine oranla beş kat arttığını gösteriyor. Çift embriyonun ikiz sahibi olma şansını artırması ile birlikte, tek bebeğe hamilelik durumuna oranla daha fazla komplikasyon geliştirme ihtimalini beraberinde getirmesi, bunun en büyük nedeni olarak gösteriliyor.
Üstelik ilk seferinde başarılı bir gebeliğin sağlanamadığı tüp bebek uygulamasının daha sonraki denemelerinde, tek bir embriyo ile birden fazlasının yerleştirilmesi arasında gebe kalma şansındaki fark ortadan kalkıyor. Yeni bulgular, işin mali yönünü de bir yana bırakacak olursak, tüp bebek yöntemiyle gebe kalma uygulamasında en verimli ve sağlıklı yöntemin, bir seferde tek bir embriyonun kullanılması olduğunu ortaya koyuyor.
İlk tüp bebeğin dünyaya geldiği 1978 yılından bu yana yöntemin en büyük riski, birden fazla bebek sahibi olma ihtimalinin yüksekliği oldu. Bununla bağlantılı olarak gebeliğe ilişkin komplikasyonlar, erken doğum, düşük ağırlığa sahip bebekler, gelişimsel sorunlar ve hatta ölüm, yöntemin her dönem karşılaşılan ve alşılan negatif yönü haline geldi.Aberdeen Üniversitesi’nden halk sağlığı odaklı tıbbi istatistik uzmanı ve araştırma makalesinin yazarlarından David McLernon, özellikle İngiltere ve Kanada’daki bir çok kuruluşun tek embriyo transfer yöntemini onaylayarak kullandığını ve kendi bulgularının da bu durumu desteklediğini söylüyor.
McLernon ve ekibi, dünya çapında kabul görmeye başlayan tek embriyo transfer yönteminin ne derece verimli olduğunu saptayabilmek için, Avrupa’daki sekiz tüp bebek merkeziyle ortaklaşa çalışma yürütmüş. Deneye katılan gönüllüler işlem sürecinde bir veya iki embriyo transferini kabul etmişler.
1300 kadın deneği içeren veriler büyük bir havuzda toplanarak değerlendirilmiş. Bulgulara göre ilk denemede bebek sahibi olma sürecinde iki embriyo transfer edilen bayanlar daha başarılı olmuşlar. İki embriyo yerleştirilen bayanlardan yüzde 42’si başarıyla doğum yaparken bu oran tek embriyo yerleştirilenlerde yüzde 27’ye düşmüş.
Fakat ilk denemede gebe kalınamaması durumunun ardından yapılan ikinci denemede doğum oranları eşitlenmiş. Ancak doğum sayısının yaklaşık olarak aynı olmasına karşın, iki embriyo yerleştirilen anne adaylarının gebelik sürecinde, doğumda ve dünyaya gelen bebekte görülen sorunlar, tek embriyo grubuna göre beş kat fazla olmuş.
Araştırmacılar stratejiyi tüm kadınlar için genellemenin doğru olmayabileceğini de ekliyorlar. Örneğin 35 yaş üstü ve en az bir kere tüp bebek uygulamasını denemiş ve başarısız olmuş bayanlarda birden fazla embriyo yerleştirilmesinin daha iyi sonuç vereceği konusunda hemfikirler.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
İnsan beyni orta yaşta olgunlaşıyor
Yeni araştırma, beynin 40'lı yaşların sonuna kadar gelişmeye devam ettiğini gösteriyor.
Beynin fiziksel gelişimini çocukluğun ilk dönemlerinde tamamladığı düşünülüyordu ancak yeni yapılan araştırma, bu sürecin orta yaşlarda da devam ettiğini ortaya koyuyor.
Londra Üniversitesi’nden sinirbilimci Prof. Sarah-Jayne Blakemore öncülüğünde yapılan beyin taramalarında, alnın arkasındaki prefrontal korteksin 30'lu ve 40'lı yaşlarda da şekil değiştirmeye devam ettiği belirlendi.
Blakemore, bundan 10 yıl önce insan beyninin gelişmesinin çocuklukta tamamlandığının düşünüldüğünü belirterek ekliyor, ''Ancak beyin taramalarında, bunun doğru olmadığını ve başta prefrontal korteks olmak üzere, beynin ergenliğin sonlarına doğru yeniden düzenlenerek gelişmeye devam etiğini gördük.”
Bulgunun, prefrontal korteksin insanı insan yapan önemli bir beyin bölgesi olması nedeniyle son derece önemli olduğuna dikkat çekildi. Söz konusu bölgenin karar alma, toplumsal iletişim ve diğer pek çok kişilik özelliğinin belirlenmesinin yanında, diğer insanları anlayabilmede de etkin rol oynadığı düşünülüyor.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Doğmamış çocuğa gen biçmek
Hamile anneden alınan kan örneği kullanılarak, bir fetüsün tüm gen dizilimi çıkarıldı.
Günümüzde bir fetüsün genomunu ortaya çıkarabilmek için, ana rahmine batırılan bir iğne yardımıyla alınan plasenta parçasının kullanıldığı amniyon sentez tekniğine başvuruluyor. Düşük riskini artıran bu yönteme genellikle ailedeki genetik kusur geçmişine bakılarak ya da gerekli haller halinde başvuruluyor.
Genetik mutasyonların oldukça güvenli bir şekilde kontrol edilebildiği yeni yöntem sayesinde düşük riski ortadan kalkmış oluyor. Teknik, fetüs genomunu anne kanında mevcut olan parçalara bakarak ortaya koyuyor. 1990’ların sonuna doğru bilimciler, gebe anneye ait kan plazmasında fetüs DNA parçalarının bulunduğunu kefetmişlerdi. Bu bulgu, fetüse ait DNA’nın kırılarak parçalar halinde plasenta bariyerini aşabileceği şeklinde yorumlanmıştı. O zamandan bu yana araştırmacılar bu DNA parçaları üzerine eğilerek fetüsteki bir çok genetik problemi ortaya çıkarma konusunda çalıştılar.
Yeni araştırmanın başında bulunan Dennis Lo, bu parçaları kullanarak fetüsün tüm gen dizilimini ortaya koymanın mümkün olması gerektiğini düşünmüş. Fakat plazma içinde bulunan DNA’nın sadece yüzde 10’u bebeğe ait olduğundan, bu pek kolay bir iş olmamış. Fetüs DNA’sı her biri yaklaşık 150 baz çifti olan parçalar halinde bulunuyormuş. Lo, “insan DNA’sında toplam 3 milyar baz çifti olduğu düşünüldüğinde, nasıl bir bulmacayla karşı karşıya olduğumuzu anlamak kolaylaşır” şeklinde konuşuyor.
Lo yaklaşımını, her ikisi de Akdeniz anemisi mutasyonu taşıyan ve bu nedenle muhtemelen hastalığı taşıyacak bir çocuk dünyaya getirecek bir çift üzerinde test etmiş. Öncelikle anne ve babanın gen dizileri çıkarılmış. Sonrasında anne kanında bebeğin babadan almış olduğu DNA parçaları aranmış. Anneden farklı olduğundan bu parçaların saptanması işin kolay tarafını oluşturmuş. Anneden gelen DNA’nın saptanmasıysa o kadar kolay gerçekleşmemiş.
Lo, annenin kendi hücrelerinden gelen bir DNA okyanusuyla çevrili olması sebebiyle fetüs DNA’sının deşifresi sırasında büyük uğraş verildiğini söylüyor. Çalışma sonunda bebeğin mutasyonu sadece babadan aldığı ve bu nedenle de hastalanmadan sadece taşıyıcı olarak kalacağı anlaşılmış.
Her iki ebeveynin tüm genom dizilimine bakılması gerektiği için fetüse ait tam bir genomun maliyeti oldukça yüksek. Sadece belirli bir bölgeye odaklanılmasıysa faturayı düşürüyor. Bazı uzmanlar, yöntemin piyasaya inmesi durumunda, ailelerin en ufak bir istenmeyen özellikte çocuklarını aldırabilecekleri şeklinde sakıncalı bir durumun gelişebileceği konusunda uyarıyorlar. Hatta bu, istenmeyen saç veya göz rengi gibi hastalık dışı basit bir karakteri dahi içerebilir
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Hafıza kaybına genetik tedavi
Alzheimer hastalığından doğan hafıza sorunlarına çare bulmayı amaçlayan yeni bir genetik tedavi yönteminin fareler üzerindeki deneylerinden olumlu sonuç alındı.
Alzheimer hastalarında, beyin hücrelerinin iletişim bozukluğu aşamalı olarak artan unutkanlığa yol açıyor. Dünya çapında insan ömrünün giderek uzaması nedeniyle de Alzheimer ve benzeri hastalıklar artık daha sık görülüyor. Bu konuda çalışan Amerika'lı bilimciler, beyin hücreleri arasındaki haberleşmeyi kimyasal destek sağlayarak güçlendirdiklerini açıkladılar.
San Francisco merkezli Gladstone Nörolojik Hastalık Enstitüsü'de görevli araştırma ekibinin farelere uyguladığı deneyin sonuçları 'Nature' dergisinde yer buldu. Makaleye göre EphB2 adlı kimyasal, beyin hücrelerinin birbiriyle olan haberleşme problemlerini azaltıyor ve hatta tamamen engelleyebiliyor. Araştırma, Alzheimer hastalarında eksikliği bilinen EphB2'nin hafızada önemli bir rol üstlendiğine de dikkat çekiyor.
Alzheimer hastalarının beyinlerinde 'amyloid' adlı toksik bir proteinin tabakalar halinde biriktiği biliniyor. Bu birikim, zamanla hastanın beyin ölümüne yol açıyor. Araştırma ekibi, amyloid tabakanın EphB2'leri kendisine bağlayarak, beynin geri kalanını hafıza için önemli olan bu maddeden mahrum bıraktığını düşünüyor.
Ekip, farelerin beyinlerindeki EphB2 oranını genetik müdahele ile azaltıp çoğaltarak, hafızalarının nasıl etkilendiğini izlemiş. Deneylerde beyinlerindeki EphB2 seviyesi düşürülen farelerin Alzheimer semptomları göstermeye başladığı görülmüş. Tersi bir şekilde beyindeki EphB2 seviyesi yükseltilince, farelerin hafıza sorunu da ortadan kalkmış.
Araştırmanın başındaki Dr. Lennart Mucke, deney sonucunu 'ümit verici' şeklinde niteliyor. Ancak gözlemciler sonucu ilgiyle karşılamalarına rağmen, Alzheimer hastalarının, kısa vadede yeni bir tedavinin sunulmasını beklememeleri gerektiğini söylüyorlar.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Kök hücre felce çare olabilir mi?
Felç geçirmiş bir hastanın beynine kök hücre enjekte edilerek, zarar görmüş hücrelerin onarılması denendi.
Kök hücre, vücudun ihtiyacı olan hücrelere dönüşebilmesi sebebiyle birçok hastanın umudu.
İskoçya'nın Glasgow şehrindeki bir hastanede yapılan operasyonun başarılı olması, kök hücrelerin beyin gibi karmaşık bir dokuya uyum sağlayabildiğini göstermesi nedeniyle oldukça önemli.
Uzun yıllardır durumunda iyileşme görülmeyen felçli bir hastanın beynine çok düşük miktarda kök hücre enjekte edilmiş. Operasyondan sonra sağlık durumunda olumlu gelişmelerin gözlendiğini belirten doktorlar hastayı taburcu etmişler.
Kullanılan yeni yöntem uzmanlarca felcin tedavisinde yeni bir aşama olarak değerlendiriliyor. Fakat kök hücre enjeksiyonuyla felç tedavisinin tam anlamıyla geçerli ve yaygın kullanılır bir yöntem olarak benimsenmesi için daha fazla hasta üzerinde denenmesi gerektiği belirtiliyor.
Operasyonun gerçekleştirildiği hastanenin bir sonraki adımı da bu doğrultuda gerçekleşecek. Daha fazla dozda kök hücre enjeksiyonunu çok sayıda hasta üzerinde denemek için gerekli düzenlemeler yapılıyor. Kök hücrelerin farklı tipteki karmaşık dokulara uyum sağlayabilmiş olması, beyin dokusunda da kullanılabilecekleri fikrini doğurmuştu.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
İnsan genetiğinin püf noktaları ortaya çıktı
Uluslararası çapta sürdürülen "1000 Genome Project" adlı çalışmayla, insanlar arasındaki genetik farklılıklarının yüzde 95'i keşfedildi.
"1000 Genome Project" adlı çalışmayla elde edilen bilgiler, bazı insanların diğerlerine göre neden daha şiddetli hastalandıkları, bazı hastalıkların nedenlerinin ne olduğu gibi bir çok konunun anlaşılmasına da kapıyı aralıyor.
ABD Seattle'daki Washington Üniversitesinden Dr. Evan Eichler ve meslektaşları, pilot aşaması tamamlanan proje sonucunda, "DNA dizilimlerinin insanlar arasındaki çok ince farklılıklarına" ilişkin veriler elde edildiğini belirterek, "Böylece, hastalıkların genetik nedenlerinin anlaşılmasına yönelik önemli bir gedik açmış olduk" dedi.
Yüzde 95 oranında belirlenen genetik farklılıkları gösteren veriler, Science ve Nature dergileri tarafından bugün yayımlandı.
1000 Genomes Project adlı uluslararası çalışma ile dünyanın bir kaç farklı bölgesinden 2 bin 500 kişinin gen dizilim haritalarının çıkarılması ve genomlarının karşılaştırılması amaçlanıyor. Elde edilen verilerin araştırmacılar için, şizofreni, otizm gibi, ender rastlanan veya yaygın olan çok çeşitli hastalıkların genetik nedenlerinin anlaşılmasına yönelik araçlar sağlayacağı düşünülüyor.
İnsanlar arasındaki DNA dizilimi farklılıklarının geleneksel yöntemlerle anlaşılması olanağının çok kısıtlı olduğunu belirten Dr. Eichler, üretilen yeni cihazlar sayesinde yeni bilgiler elde edebildiklerini ifade etti. Araştırmaya katılan ve projenin eşbaşkanı olan Dr. Richard Durbin, "Kamuoyuna açtığımız bilgiler sayesinde, insana yönelik genetik araştırmalar maksimum etkinliğe ulaşabilecek" dedi.
Çalışma sırasında ele alınan 179 kişi arasında 15 milyondan fazla genetik farklılık belirlendi. Bu genetik farklılıkların yarısından fazlasının daha önce bilinmediği, yeni keşif olduğu anlaşıldı. Pilot uygulama aşamasında toplam 800'den fazla insan incelendi ve daha önce bilinmeyen ve bu araştırma sayesinde ortaya çıkarılan genetik farklılık sayısı 16 milyona ulaştı.
KUSURLU GEN KOPYALANMASI TEHLİKELİ SAYIDA
Araştırma ekibi ayrıca, her bireyin, potansiyel olarak tehlikeli sayılabilecek sayıda genetik mutasyon (genetik bozulma, değişim) taşıdığını, her bireyde 250 ila 300 genin, kendisinin kusurlu kopyasını üretebildiğini de belirledi.
Bulgular, insan genomunun yakın geçmişteki evriminin sonuçlarının anlaşılması için de araştırmacılara olanaklar sağlayacak.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Kök hücre tedavisinde büyük adım
Bilimciler, embriyonik kök hücrelerine hızlı ve güvenli alternatifler türetecek yeni bir teknik geliştirdiklerini duyurdular.
Harvard Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü araştırmacılarından Derrick Rossi ve ekibi tarafından yayınlanan bir dizi deneyin sonucu, basit deri hücrelerini hızlı bir şekilde tekrar programlayarak görsel açıdan embriyonik kök hücreleriyle bire bir örtüşen hücrelere yani Uyarılmış Pluripotent Kök Hücresi’ne (IPS) dönüştüren yeni bir tekniği ortaya koyuyor.
Bugüne kadar yürütülen kök hücre uygulamalarında hücresel programlanmanın sağlanabilmesi için genomda kalıcı değişikliklerin yapılmasına ihtiyaç duyuluyordu. Erişkin hücreleri IPS hücrelerine yeniden programlayacak olan protein faktörlerinin meydana getirilmesi, genom üzerinde yapılacak bir seri değişiklikliği gerektiriyordu. Yeni teknik, vücutta risk içeren bu tip genetik değişikliklerin yapılmasına olan ihtiyacı ortadan kaldırdığından, bugünkü IPS hücresi elde etme yollarına göre büyük avantaj sağlıyor.
Yeni süreçte, genetik düzenlemelerin yerine gerekli proteinleri kodlamak üzere geliştirilen fakat hücre DNA’sına katılmayan yapay mesajcı RNA (mRNA) molekülleri kullanılıyor. Alınan sonuçların başarısı beklenenin çok üzerinde olmuş. Yapay mRNA sayesinde basit deri hücreleri başarılı şekilde tekrar programlanabilmiş. Aynı tekniğin kullanılmasıyla IPS hücreleri dokulara dönüştürülerek, ihtiyaç duyan hastaların bağışıklık sistemleriyle son derece uyumlu organların elde edilmesi de mümkün olacak.
Kök hücreler, diabet, Alzheimer, omurga hasarları ve kalp krizi gibi bir çok hastalık ve yapısal bozukluğun tedavisi için umut olarak görülüyor. Ancak kök hücrelerin yalnızca bir kaç günlük insan embriyolarının parçalanmasıyla elde edilebiliyor oluşu, büyük bir etik tartışmayı da beraberinde getiriyor. Örneğin Amerika’da kök hücre araştırmalarına ayrılan fon, vergi mükelleflerinden elde edilen gelirin ölü embriyolara ilişkin araştırmalarda kullanılamayacağı öne sürülerek, bir süredir askıya alınmış durumda. Yeni gelişme, araştırmaların tekrar hız kazanmasına da yeşil ışık yakıyor.
Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsü yöneticisi Francis Collins, tekniğin oldukça önemli bir basamak olmasına karşın, bu yolla elde edilen IPS hücrelerinin, kaynak dokuya dair bazı özellikleri barındırabildiğini ve bunun da bazı olumsuz sonuçlar yaratabileceğini vurguluyor. Bu noktada tekniğin geliştirilmesi amacıyla çalışmalara hız verilmesi konusunda diğer uzmanlarla hemfikir olan Collins, bu sürecin embriyonik kök hücreleriyle birlikte kontrollü bir şekilde sürdürülmesi gerekliliğine dikkat çekiyor. Makalenin baş yazarı Rossi de tüm tepkilere karşın bu tip yeni alternatiflerin geliştirilmesinin ancak embriyonik kök hücrelerin kullanılmasıyla mümkün olabileceğini söylüyor.
Çalışma, konunun uzmanları tarafından o denli önemli görülmüş ki, Derrick Rossi’nin de çalışanı olduğu Harvard Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü dahilindeki tüm IPS çalışmalarının artık bu teknikle yürütülmesi enstitü yönetimi tarafından talep edilmiş durumda.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Konu: Tıp Dünyasından Güncel Haberler ( genetik,kök hücre vs )
Nanoteknolojiyle kanserde erken teşhis
Maddeyi atomik ve moleküler seviyede kontrol eden nanoteknoloji ile kanserin erken teşhisi ve kişiye özel tedavisi için yürütülen çalışmalar umut veriyor.
Maddeyi atomik ve moleküler seviyede kontrol eden nanoteknoloji ile kanserin erken teşhisi ve kişiye özel tedavisi için yürütülen çalışmalar umut veriyor. Emory Kanser Nanoteknoloji Merkezi Direktörü Prof. Dr. Shuming Nie, son araştırmasında nadir kanser hücrelerini tespit etmeyi başardı.
Nanoteknoloji ile kanser görüntüleme, moleküler tanı ve hedefli tedavi uygulamaları için yaptığı araştırmalarla dikkati çeken ve ABD Ulusal Kanser Enstitüsünün de destek verdiği Prof. Dr. Shuming Nie, ABD-Türkiye İleri Araştırmalar Enstitüsü'nün Antalya'nın Kumluca ilçesine bağlı Adrasan beldesinde düzenlediği ''Global Sağlıkta Fırsatlar ve Zorluklar'' konulu foruma katıldı.
Türkiye'ye ilk kez gelen biyomedikal ve kimya mühendisi Prof. Dr. Nie, milimetrenin milyonda biri büyüklüğündeki yapılara yeni sentez özellikleri kazandıran nanoteknoloji ile kanserin erken teşhisi ve tedavisi için değişik ülkelerdeki laboratuvarlarda yürütülen çalışmaların sürdüğünü söyledi.
Araştırmalarıyla nano-parçacıklarının tıpta kullanımına büyük katkı yapan Nie, kanser hastalarında erken teşhisin önemine işaret etti. Moleküler seviyedeki yeni teknolojilerin kanserin erken teşhisi ile birlikte tedavisi için de umut taşıdığını belirten Nie, ''Tedavide iki şey yapmak istiyoruz; ilki ameliyat sırasında sadece tümörleri vücuttan kazımak, ikincisi ise kişiden alınan moleküllerle ona özel ilaç geliştirmek'' dedi.
Nano-parçacıklar ile geliştirilecek kişiye yönelik ilaçların sağlık harcamalarını da düşüreceğini ifade eden Nie, ''Nano-parçacıkların kanserin erken teşhisine yönelik ilk klinik uygulamaları başladı. Kesin tedavi için beş yılda önemli gelişmeler olacak. Bu teknoloji ile 5 yılda kanserin erken teşhisi mümkün olabilecek, 10 yıl içinde de tümörü bularak tedavi edecek'' diye konuştu.
Nanoteknolojinin tıpta kullanımının politik malzeme yapılmamasının önemine işaret eden Nie, her ülkede bu tanı ve tedavilerin standardize edilmesi gerektiğini vurguladı.
NADİR GÖRÜLEN KANSER HÜCRELERİNİ TESPİT ETTİLER
Prof. Dr. Nie, son olarak hodgkin (hoçkin) hastalığı olarak da bilinen hodgkin lenfomanın erken teşhisine yönelik çalışmasıyla dikkati çekti. Nie'nin de aralarında bulunduğu Emory ve Georgia Tech bilim adamları, kuantum noktalar olarak bilinen ayarlanabilir floresan (fosforlu) nano parçacıkların nadir görülen kanser hücrelerini tespit edebildiklerini ispatladılar.
Farelerde yapılan araştırmada, antikorlara bağlanan çok renkli kuantum noktalarının, hodgkin lenfomasının karakteristik özelliği olan reed sternberg hücrelerini nasıl ayırt ettikleri gösterildi. Kuantum noktaları ışıkla etkileştiklerinde değişik renklerle kanserli fare hücrelerini gösterdi.
Kullandıkları çok renkli kuantum nokta lekeleme metoduyla kötü huylu kanser hücrelerinin, heterojen doku örneklerinden hızlı ve doğru bir şekilde ayırt edildiğini belirten Nie, bu yöntemin hodgkins ile sınırlı olmadığını, kanser kök hücrelerinin teşhisini de sağladığını kaydetti.
Nanometrik büyüklükte yarı iletken kristaller olan kuantum noktalarının benzersiz kimyasal ve fiziksel özellikler taşıdıklarını dile getiren Nie, bunların kanserli hücrelerin yüzey veya iç yapılarındaki moleküler oluşumu saptayan antikorlara kimyasal yolla bağlanabildiklerini söyledi.
Nie, kuantum nokta ile yüzey veya genetik esaslı kanser hücrelerinin ayırt edilebileceğini, bunun da hedefe odaklı tedavi için iyi bir gelişme olacağını sözlerine ekledi.
"Ben Dostlarımı Ne Kalbimle Ne de Aklımla Severim.Olur ya Kalp Durur Akıl Unutur.
Ben Dostlarımı Ruhumla Severim.O ne durur,ne de unutur"...Hz.Mevlana
Yorum