Dünya Su Haftası'nda bir araya gelen bilim insanları susuzluğun her yıl milyonlarca insanın yaşamına mal olduğunu belirttiler
Su artık potansiyel savaş nedeni
* 1 milyar kişi sudan mahrum
* 2,5 milyar kişi arıtılmamış kirli sular içiyor.
* Kirli sulardan bulaşan hastalıklar yüzünden haftada ortalama 35 bin kişi ölüyor.
* Dünya Sağlık Teşkilatı'nın raporlarına göre, gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların yüzde 80'ine kirli sular yol açmakta.
* Çin'de nehirlerin yüzde 40'ı, içme suyu kaynaklarının yüzde 50'si kirlenmiş durumda.
* Tatlı su kaynaklarının yüzde 70'i hâlâ tarımda kullanılıyor.
* Hindistan'da birçok nehir kurudu.
* Batı'da diş fırçalamak için 8 litre, sifonu çekmek için 10-35 litre, duş almak için 100-200 litre su kullanılıyor.
* Tatlı suyun büyük kısmı buz kütleleri halinde bulunuyor.
* Kişi başına düşen günlük su ihtiyacı 50 litre olsa da 30 litre suyla günlük işler halledilebiliyor; yiyecek ve içecekler için 5 litre, hijyen için 25 litre su gerekiyor.
* Bir ABD'li günde ortalama 500 litre, bir İngiliz 200 litre su tüketiyor.
* Bazı ülkelerde kişi başına günde 10 litrenin altında su düşüyor. Gambiyalılar günde 4.5, Malililer 8, Somalililer 8.9, Mozambikliler 9.3 litre su kullanıyor.
* Bir kilogram patates üretmek için 1000, bir kilogram mısır için 1400, bir kilogram buğday için 1450 litre su gerekiyor.
Dünya Su Haftası'nda bir araya gelen yüzlerce bilim adamı, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle su sorununu bütün boyutlarıyla tartıştı. Bilim adamlarına göre siyasi iktidarların ilgisizliği yüzünden su sorunu çözülemediği gibi, her yıl milyonlarca kişi kirli sulardan bulaşan hastalıklardan ölüyor. İklim değişikliği yüzünden büyük bir su sıkıntısı beklenirken, ileri teknoloji kullanılmadığından su kaynaklarının yüzde 70'i hâlâ tarım sulamasında israf ediliyor.
Bilim adamları, iklim değişikliğinin yol açacağı doğal afetler ve su sıkıntısı yüzünden bölgesel gerginliklerin tırmanışa geçip savaşların çıkabileceği tehlikesine işaret ettiler. Nüfus artışına bağlı olarak, tarım alanlarının genişleme zorunluluğu daha fazla suyu gerektireceğinden Ortadoğu gibi aynı su havzalarından yararlanan ülkeler arasında su yüzünden çatışma çıkabileceği tehlikesine dikkat çekildi.
Stockholm'de, Dünya Su Haftası'nda bir araya gelen, bütün kıtalardan yüzlerce bilim adamı, su sorununu bütün boyutlarıyla ele aldı. Birkaç yıldır iklimde gözlenen değişme ve bu yıl belirgin şekilde artan seller ve kuraklık bir hafta süren Dünya Su Haftası'nın bütün oturumlarında üzerinde en çok durulan konular oldu. Bilim adamlarına göre küresel ısınma var mı yok mu diye tartışmak artık gereksiz. Ortak görüş, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin kaçınılmaz bir vaka olduğu yolunda. Birçok bilim adamına göre yaşam biçimini değiştirmenin, atmosfere salınan gazları azaltmanın bu aşamadan sonra küresel ısınmayı önlemeye faydası olmayacak. Bu ortak görüşün yanı sıra bazı bilim adamlarına göre de ısınarak iklim değişikliğine uğrayan dünya, daha sonra bu değişimin doğal sonucu olarak buzul çağına geçecek.
Bu gibi çarpıcı saptamalar yapılırken, ısınan dünyada, yaşamın temel maddelerinden su ihtiyacının nasıl karşılanacağı, su kaynaklarının ne hale geleceği en önemli tartışma konusuydu. Bilim adamlarına göre bundan böyle yağmurun ne zaman nereye yağacağını kestirmek kolay olmayacağı gibi, sel ve kuraklığın nerelerde baş göstereceğini tahmin etmek de zorlaşacak. Yağmur ve kuraklık doğal olarak su kaynaklarını da etkileyeceğinden, mevcut kaynakların geleceği de bu durumda belirsizleşiyor.
1991'de, Stockholm Su Haftası olarak başlayan, daha sonra sorunun ciddiyeti daha geniş çevrelerce kavranıp ilginin artması üzerine Dünya Su Haftası adıyla devam eden Stockholm su konferanslarında 17 yıldır kirli sular yüzünden milyonlarca insanın bulaşıcı hastalıklara yakalanıp öldüğü dile getirilir ve acil eylem planları yapılır. Ancak bugüne kadar bu eylem planlarından bir sonuç çıkmadığı, 1 milyar insanın hâlâ içecek tatlı su kaynaklarından uzak yaşadığı, 2.5 milyar insanın da yeterli arıtmadan geçmemiş suları içmeye devam ettiği görülüyor. Bu yüzden de bugüne kadar kirli sulardan geçen bulaşıcı hastalıklar yüzünden ölen milyonlara her gün binlercesi ekleniyor. Afrika'nın bazı bölgelerinde hastanelerdeki iki yataktan birinde kirli su kaynaklı hastalıklara yakalananlar yatmakta. Konuşmacıların ifadelerine göre bu bölgeler su sorunu yüzünden ülkelerinin başka sorunlarıyla ilgilenmeye vakit bile bulamıyorlar. Öte yandan dikkatler AIDS'e yoğunlaştığından su sorunu ve bulaşıcı hastalıklar konusunda dünya kamuoyunun dikkatini uyandırmak mümkün olmuyor. Oysa çocuklar arasında diyareden ölenlerin sayısı AIDS'ten çok daha fazla. Afrikalı delegelerin yakındıkları bir konu da gelişmiş ülkelerin yardım politikaları. Afrikalılara göre Batılı ülkelerin yardım politikası esas olarak kendi şirketlerine iş yaratmak ve mal satmak amacına yönelik.
Edindiğimiz bilgilere göre, yardım politikalarında zengin ülkeler yapılacak yardımların tümünü kendi mallarının satışı ve kendi şirketlerine iş vermek için kullanmakta. Kuzey ülkelerinin ise diğer Avrupalılara göre biraz daha insaflı davranarak verdikleri yardımın yüzde 80'ini kendilerine dönecek şekilde kullandıkları söylenmekte.
Stockholm Su Enstitüsü Müdürü Anders Berntell , konuşmasında küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, giderek su kaynaklarını etkileyeceğine, bu yüzden bazı bölgelerde su kaynaklı gerginliklerin tırmanıp çatışmalara dönebileceğine dikkat çekti. Berntell sorunun ciddiyetini "Su sorunu artık insani ve sağlık sorununun ötesinde bir güvenlik sorunu haline gelmiştir" sözleriyle ifade ederken, potansiyel savaş tehlikesinden de söz etti. İklim değişikliğinin su kaynaklarını mutlaka etkileyeceğini belirten uzmanlara göre, yeraltı sularının yer değiştirmesi, kaynakların kuruması, bulundukları bölgelerde büyük sorunlara yol açacak. Tarihte görüldüğü gibi kuraklıktan dolayı insanların topluca başka yerlere göç etmesi gündeme gelebilecek. Bir başka gelişme de kaynaklar kurumasa bile, nüfus artışı dolayısıyla, suya olan gereksinimin de artması. Su gereksiniminin artması, eğer su havzaları değişik ülkeler tarafından ortak kullanılıyorsa kaçınılmaz olarak gerginliklere yol açacak. Gerginlik alanlarının başında da 2050'de su kıtlığını en yoğun yaşayacak olan Ortadoğu geliyor.
İnsan yaşamını, daha da ötesi bugünkü uygarlığı etkileyecek olan küresel ısınma, tehlike çanlarını yıllardır çalarak gelmesine rağmen hiçbir önlem alınmaması, devletleri yöneten siyasilerin ilgisizliğiyle açıklandı. Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü Müdürü Anders Berntell, ilk günkü konuşmasında silah ticaretinin son on yılda yüzde 37 arttığına dikkat çekerek "Devletler silaha sudan daha fazla önem veriyor" sözleriyle siyasileri ironik bir dille eleştirdi. Anders Berntell, konferansın sonunda da durumun ciddiyetini kavrayıp su sorununun çözümü için çaba göstermeleri çağrısında bulundu.
Siyasilere uyarı, uluslararası sivil toplum hareketi ATTAC'den geldi. Büyük şirketlerin, su haftasında, su sektöründe özelleştirme propagandası yaptıklarını hatırlatan ATTAC hareketi, kamu varlığının özelleştirilemeyeceğini savunarak siyasilerden kamu yararını korumalarını istedi. Öte yandan su dağıtımı IMF'nin direktifiyle özelleştirilen Endonezya'dan gelen delegeler, özelleştirmenin kendi ülkelerinde halkı zor durumda bıraktığını anlattılar. Özel şirketlerin durmadan yaptıkları zamlar yüzünden halkın su faturalarını ödeyemez hale geldiğini söyleyen Endonezyalı delegeler, diğer ülkelerden gelen delegelere, kamu varlıklarına sahip çıkıp özelleştirmelere izin vermemeleri tavsiyesinde bulundular.
Berntell, 'Ortadoğu'daki su sorunu bölge ülkeleri arasında büyük anlaşmazlıklara yol açabilir' dedi:
Stockholm Su Enstitüsü Müdürü Anders Berntell kendisi ile yaptığımız söyleşide Türkiye, Fırat, Dicle ve gelecekte bölgede ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
- Su sorununun günümüzde güvenlik sorunu haline geldiğini söylediniz. Hangi bölgeler risk alanı içinde?
Özellikle kuraklık tehlikesinin büyük olduğu Afrika'nın savanlarında, Ortadoğu'da ve başka bazı bölgelerde.
- Ortadoğu suları için "potansiyel savaş nedeni'' diyenler var. Sizce de öyle mi?
Ortadoğu'da suları paylaşan ülkeler arasında anlaşmazlık var. Doğal olarak zaman içinde büyük anlaşmazlıkların patlayacağından söz edilebilir.
- Ortadoğu deyince akla önce Fırat ve Dicle gelir. Türkiye'ye eskiden bu konferanslarda komşularına yeterli su vermediği yolunda eleştiriler yöneltilirdi. Son yıllarda bu eleştiriler kesildi. Komşu ülkelerle de su konusunda uzlaşmaya varıldı. Buna rağmen risk alanı içinde görmek doğru mu?
Fırat ve Dicle sularının kullanımı için yazılı anlaşmalar var, ama eski. Bugünkü politik durum o günkü gibi değil. Ülkeler arasında güç dengeleri farklı. Bir potansiyel gerginlik var. Anlaşmazlık noktaları iklim değişikliği yüzünden derinleşip gerginlik tırmanabilir. Ama ülkeler arasında diyalog da var. Hatta sadece hükümetler düzeyinde kalmayıp alt düzeyde de ilişki sürmekte. Bu çok önemli, yani kapılar kapalı değil. Biz her yıl Ortadoğu sularıyla ilgili seminerler yapıyoruz. Hükümet temsilcilerinin yanı sıra entelektüeller, akademisyenler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katılıyor. Görüşmelerde hep sorunun çözümü için karşılıklı anlayışın hâkim olduğu görülüyor.
- Suların özelleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
İtiraf etmek gerekir ki bazı ülkeler henüz özel sektörün aktif olmasına elverişli değil. Biz Stockholm'de bazı kamu hizmetlerini özelleştirdik. Aksaklıklar çıkabiliyor. Bayağı tepki de geldi.
- Politikacıların çağrılara pek kulak asmadığı da görülüyor. Şimdi ne yapılacak?
İnsanlık tarihindeki uygarlıklar, su, orman, gıda gibi kaynakları kötü kullandığı, kötü tükettiği için battı. Bizim uygarlığımız batmayacak. Çünkü biz birbirimizden öğreniyoruz. Birbirimize yardım etme anlayışına sahibiz. Ama uygarlığımız çok büyük zorluklarla karşı karşıya. Tehdit artık kapının önünde. Karşılaşacağımız ilk büyük zorluk su kıtlığı olacak. Ama umutlu bir insanım ve bunu çözebileceğimize inanıyorum.
Ülkelerin su nedeniyle çatışmalara girmelerinin "teoriden de öte" olduğu savunuldu. Amerikan Washington Post gazetesinde dün yayımlanan "su savaşlarıyla" ilgili yazıda, örnek olarak Türkiye, Suriye ve Irak'ın Fırat ve Dicle nehirleri yüzünden karşı karşıya gelmesi gösterildi. Dünya genelindeki susuzluk ve bunun yol açtığı ülkeler arası çatışmaya değinilen "Isınma, Küresel Su Çatışmalarını Alevlendiriyor" başlıklı yazıda, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin önde gelen raportörlerinden Stephen Schneider 'in, "Hava ısındığı zaman atmosferde daha fazla su olacak. Küresel ısınma kuraklığı ve selleri artırıyor" şeklindeki sözlerine yer verildi.
Gazete, Ohio Devlet Üniversitesi araştırmacılarından Lonnie Thompson' ın, muhtemel bir çatışma halinde insanların başka yerlere göç edeceğinin "teoriden öte" bir şey olduğu yönündeki sözlerine yer verdi. Thompson'ın şu ifadeleri dikkat çekti: "Türkiye, Suriye ve Irak, Fırat ve Dicle nehirleri konusunda giderek birbirlerine karşı sertleşiyor. Sudan, Etiyopya ve Mısır'ın Nil nehri üzerindeki ticareti tehdit altında. Birleşmiş Milletler, Sudan'ın Darfur bölgesindeki kanlı savaşın arkasında su kıtlığı olduğunu söyledi. Kuraklık yüzünden Somali savaşa gebe. Zaten Dünya Sağlık Örgütü de bir milyar insanın içilebilir suya ulaşamadığını belirtti" şeklindeki sözlerine yer verdi.
Yazıda, hükümetlerin insan ve doğa arasında uyum sağlamak için çalıştığı, ancak gerekli altyapının özellikle Üçüncü Dünya ülkeleri için pahalı olduğu ve şimdiye kadar önemli bir aşama kaydedilmediği ifade edildi.
Kaynak: cev.org.tr
Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü tarafından düzenlenen 17. Dünya Su Haftası´na 140 ülkeden katılan 2 bin delege, dünyada su kaynaklarının korunması ve insanlara temiz su ulaştırmanın yollarını tartıştı.
İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt´in açılış konuşmasıyla başlayan toplantılarda, Reinfeldt, Dünya´da 1 milyar insanın içecek sudan yoksun olduğunu, yaklaşık 2,5 milyar insanın da temiz suya ulaşabilecekleri koşullardan uzak yaşadığını belirtti.
Dünyada günde 34 bin insanın yetersiz ve kirli sudan kaynaklanan hastalıklardan dolayı hayatını kaybettiğini kaydeden İsveç Başbakanı Reinfeldt, "Bugün önemli olan, çok sayıda insana temiz su ulaştırmanın yollarını aramaktır" dedi.
Hafta boyunca düzenlenecek toplantılarda, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri üzerinde durulması gerektiğini da kaydeden Reinfeldt, "Dünya ısınıyor. Bu hepimizi ilgilendiren bir konu. İklim değişikliği nedeniyle bazı yerlerde kuraklık yaşanırken bazı yerlerde de sel baskınları görülecek" diye konuştu.
Ekonomik gelişme ile birlikte iklim değişikliklerini önlemenin olası olduğunu belirten Reinfeldt, "Bunu başarmak için bütün dünya ülkelerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini"söyledi.
Birleşmiş Milletler Habitat Genel Sekreteri Anna Tibaijuka da, su ve temizliğin bir arada olduğunu belirterek, "Yaşam sudur, bir damla suyu bile israf etmeyin" dedi. Anna Tibaijuka, ekolojik sistemi düzeltecek yeni tedbirlerin tartışılması gerektiğini kaydetti.
Toplantıda sunulan bildirilerde yer alan araştırmalara göre, son 10 yıl içinde dünyada askeri alanda yapılan harcamalar yüzde 10 artarken, su kaynaklarının korunması alanında hiçbir değişiklik yapılmadı.
Katılımcılar, su kaynaklarının korunması ve iklim değişikliklerinin önlenmesi için uluslararası işbirliğinin önemine değinirken, Dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağı 2050 yılına kadar bu işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı
Kaynak: Vatan Gazetesi
http://www.tarimsalpazarlama.com/ayrinti.asp?Kod=550
Su artık potansiyel savaş nedeni
* 1 milyar kişi sudan mahrum
* 2,5 milyar kişi arıtılmamış kirli sular içiyor.
* Kirli sulardan bulaşan hastalıklar yüzünden haftada ortalama 35 bin kişi ölüyor.
* Dünya Sağlık Teşkilatı'nın raporlarına göre, gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların yüzde 80'ine kirli sular yol açmakta.
* Çin'de nehirlerin yüzde 40'ı, içme suyu kaynaklarının yüzde 50'si kirlenmiş durumda.
* Tatlı su kaynaklarının yüzde 70'i hâlâ tarımda kullanılıyor.
* Hindistan'da birçok nehir kurudu.
* Batı'da diş fırçalamak için 8 litre, sifonu çekmek için 10-35 litre, duş almak için 100-200 litre su kullanılıyor.
* Tatlı suyun büyük kısmı buz kütleleri halinde bulunuyor.
* Kişi başına düşen günlük su ihtiyacı 50 litre olsa da 30 litre suyla günlük işler halledilebiliyor; yiyecek ve içecekler için 5 litre, hijyen için 25 litre su gerekiyor.
* Bir ABD'li günde ortalama 500 litre, bir İngiliz 200 litre su tüketiyor.
* Bazı ülkelerde kişi başına günde 10 litrenin altında su düşüyor. Gambiyalılar günde 4.5, Malililer 8, Somalililer 8.9, Mozambikliler 9.3 litre su kullanıyor.
* Bir kilogram patates üretmek için 1000, bir kilogram mısır için 1400, bir kilogram buğday için 1450 litre su gerekiyor.
Dünya Su Haftası'nda bir araya gelen yüzlerce bilim adamı, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle su sorununu bütün boyutlarıyla tartıştı. Bilim adamlarına göre siyasi iktidarların ilgisizliği yüzünden su sorunu çözülemediği gibi, her yıl milyonlarca kişi kirli sulardan bulaşan hastalıklardan ölüyor. İklim değişikliği yüzünden büyük bir su sıkıntısı beklenirken, ileri teknoloji kullanılmadığından su kaynaklarının yüzde 70'i hâlâ tarım sulamasında israf ediliyor.
Bilim adamları, iklim değişikliğinin yol açacağı doğal afetler ve su sıkıntısı yüzünden bölgesel gerginliklerin tırmanışa geçip savaşların çıkabileceği tehlikesine işaret ettiler. Nüfus artışına bağlı olarak, tarım alanlarının genişleme zorunluluğu daha fazla suyu gerektireceğinden Ortadoğu gibi aynı su havzalarından yararlanan ülkeler arasında su yüzünden çatışma çıkabileceği tehlikesine dikkat çekildi.
Stockholm'de, Dünya Su Haftası'nda bir araya gelen, bütün kıtalardan yüzlerce bilim adamı, su sorununu bütün boyutlarıyla ele aldı. Birkaç yıldır iklimde gözlenen değişme ve bu yıl belirgin şekilde artan seller ve kuraklık bir hafta süren Dünya Su Haftası'nın bütün oturumlarında üzerinde en çok durulan konular oldu. Bilim adamlarına göre küresel ısınma var mı yok mu diye tartışmak artık gereksiz. Ortak görüş, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin kaçınılmaz bir vaka olduğu yolunda. Birçok bilim adamına göre yaşam biçimini değiştirmenin, atmosfere salınan gazları azaltmanın bu aşamadan sonra küresel ısınmayı önlemeye faydası olmayacak. Bu ortak görüşün yanı sıra bazı bilim adamlarına göre de ısınarak iklim değişikliğine uğrayan dünya, daha sonra bu değişimin doğal sonucu olarak buzul çağına geçecek.
Bu gibi çarpıcı saptamalar yapılırken, ısınan dünyada, yaşamın temel maddelerinden su ihtiyacının nasıl karşılanacağı, su kaynaklarının ne hale geleceği en önemli tartışma konusuydu. Bilim adamlarına göre bundan böyle yağmurun ne zaman nereye yağacağını kestirmek kolay olmayacağı gibi, sel ve kuraklığın nerelerde baş göstereceğini tahmin etmek de zorlaşacak. Yağmur ve kuraklık doğal olarak su kaynaklarını da etkileyeceğinden, mevcut kaynakların geleceği de bu durumda belirsizleşiyor.
1991'de, Stockholm Su Haftası olarak başlayan, daha sonra sorunun ciddiyeti daha geniş çevrelerce kavranıp ilginin artması üzerine Dünya Su Haftası adıyla devam eden Stockholm su konferanslarında 17 yıldır kirli sular yüzünden milyonlarca insanın bulaşıcı hastalıklara yakalanıp öldüğü dile getirilir ve acil eylem planları yapılır. Ancak bugüne kadar bu eylem planlarından bir sonuç çıkmadığı, 1 milyar insanın hâlâ içecek tatlı su kaynaklarından uzak yaşadığı, 2.5 milyar insanın da yeterli arıtmadan geçmemiş suları içmeye devam ettiği görülüyor. Bu yüzden de bugüne kadar kirli sulardan geçen bulaşıcı hastalıklar yüzünden ölen milyonlara her gün binlercesi ekleniyor. Afrika'nın bazı bölgelerinde hastanelerdeki iki yataktan birinde kirli su kaynaklı hastalıklara yakalananlar yatmakta. Konuşmacıların ifadelerine göre bu bölgeler su sorunu yüzünden ülkelerinin başka sorunlarıyla ilgilenmeye vakit bile bulamıyorlar. Öte yandan dikkatler AIDS'e yoğunlaştığından su sorunu ve bulaşıcı hastalıklar konusunda dünya kamuoyunun dikkatini uyandırmak mümkün olmuyor. Oysa çocuklar arasında diyareden ölenlerin sayısı AIDS'ten çok daha fazla. Afrikalı delegelerin yakındıkları bir konu da gelişmiş ülkelerin yardım politikaları. Afrikalılara göre Batılı ülkelerin yardım politikası esas olarak kendi şirketlerine iş yaratmak ve mal satmak amacına yönelik.
Edindiğimiz bilgilere göre, yardım politikalarında zengin ülkeler yapılacak yardımların tümünü kendi mallarının satışı ve kendi şirketlerine iş vermek için kullanmakta. Kuzey ülkelerinin ise diğer Avrupalılara göre biraz daha insaflı davranarak verdikleri yardımın yüzde 80'ini kendilerine dönecek şekilde kullandıkları söylenmekte.
Stockholm Su Enstitüsü Müdürü Anders Berntell , konuşmasında küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, giderek su kaynaklarını etkileyeceğine, bu yüzden bazı bölgelerde su kaynaklı gerginliklerin tırmanıp çatışmalara dönebileceğine dikkat çekti. Berntell sorunun ciddiyetini "Su sorunu artık insani ve sağlık sorununun ötesinde bir güvenlik sorunu haline gelmiştir" sözleriyle ifade ederken, potansiyel savaş tehlikesinden de söz etti. İklim değişikliğinin su kaynaklarını mutlaka etkileyeceğini belirten uzmanlara göre, yeraltı sularının yer değiştirmesi, kaynakların kuruması, bulundukları bölgelerde büyük sorunlara yol açacak. Tarihte görüldüğü gibi kuraklıktan dolayı insanların topluca başka yerlere göç etmesi gündeme gelebilecek. Bir başka gelişme de kaynaklar kurumasa bile, nüfus artışı dolayısıyla, suya olan gereksinimin de artması. Su gereksiniminin artması, eğer su havzaları değişik ülkeler tarafından ortak kullanılıyorsa kaçınılmaz olarak gerginliklere yol açacak. Gerginlik alanlarının başında da 2050'de su kıtlığını en yoğun yaşayacak olan Ortadoğu geliyor.
İnsan yaşamını, daha da ötesi bugünkü uygarlığı etkileyecek olan küresel ısınma, tehlike çanlarını yıllardır çalarak gelmesine rağmen hiçbir önlem alınmaması, devletleri yöneten siyasilerin ilgisizliğiyle açıklandı. Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü Müdürü Anders Berntell, ilk günkü konuşmasında silah ticaretinin son on yılda yüzde 37 arttığına dikkat çekerek "Devletler silaha sudan daha fazla önem veriyor" sözleriyle siyasileri ironik bir dille eleştirdi. Anders Berntell, konferansın sonunda da durumun ciddiyetini kavrayıp su sorununun çözümü için çaba göstermeleri çağrısında bulundu.
Siyasilere uyarı, uluslararası sivil toplum hareketi ATTAC'den geldi. Büyük şirketlerin, su haftasında, su sektöründe özelleştirme propagandası yaptıklarını hatırlatan ATTAC hareketi, kamu varlığının özelleştirilemeyeceğini savunarak siyasilerden kamu yararını korumalarını istedi. Öte yandan su dağıtımı IMF'nin direktifiyle özelleştirilen Endonezya'dan gelen delegeler, özelleştirmenin kendi ülkelerinde halkı zor durumda bıraktığını anlattılar. Özel şirketlerin durmadan yaptıkları zamlar yüzünden halkın su faturalarını ödeyemez hale geldiğini söyleyen Endonezyalı delegeler, diğer ülkelerden gelen delegelere, kamu varlıklarına sahip çıkıp özelleştirmelere izin vermemeleri tavsiyesinde bulundular.
Berntell, 'Ortadoğu'daki su sorunu bölge ülkeleri arasında büyük anlaşmazlıklara yol açabilir' dedi:
Stockholm Su Enstitüsü Müdürü Anders Berntell kendisi ile yaptığımız söyleşide Türkiye, Fırat, Dicle ve gelecekte bölgede ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
- Su sorununun günümüzde güvenlik sorunu haline geldiğini söylediniz. Hangi bölgeler risk alanı içinde?
Özellikle kuraklık tehlikesinin büyük olduğu Afrika'nın savanlarında, Ortadoğu'da ve başka bazı bölgelerde.
- Ortadoğu suları için "potansiyel savaş nedeni'' diyenler var. Sizce de öyle mi?
Ortadoğu'da suları paylaşan ülkeler arasında anlaşmazlık var. Doğal olarak zaman içinde büyük anlaşmazlıkların patlayacağından söz edilebilir.
- Ortadoğu deyince akla önce Fırat ve Dicle gelir. Türkiye'ye eskiden bu konferanslarda komşularına yeterli su vermediği yolunda eleştiriler yöneltilirdi. Son yıllarda bu eleştiriler kesildi. Komşu ülkelerle de su konusunda uzlaşmaya varıldı. Buna rağmen risk alanı içinde görmek doğru mu?
Fırat ve Dicle sularının kullanımı için yazılı anlaşmalar var, ama eski. Bugünkü politik durum o günkü gibi değil. Ülkeler arasında güç dengeleri farklı. Bir potansiyel gerginlik var. Anlaşmazlık noktaları iklim değişikliği yüzünden derinleşip gerginlik tırmanabilir. Ama ülkeler arasında diyalog da var. Hatta sadece hükümetler düzeyinde kalmayıp alt düzeyde de ilişki sürmekte. Bu çok önemli, yani kapılar kapalı değil. Biz her yıl Ortadoğu sularıyla ilgili seminerler yapıyoruz. Hükümet temsilcilerinin yanı sıra entelektüeller, akademisyenler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katılıyor. Görüşmelerde hep sorunun çözümü için karşılıklı anlayışın hâkim olduğu görülüyor.
- Suların özelleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
İtiraf etmek gerekir ki bazı ülkeler henüz özel sektörün aktif olmasına elverişli değil. Biz Stockholm'de bazı kamu hizmetlerini özelleştirdik. Aksaklıklar çıkabiliyor. Bayağı tepki de geldi.
- Politikacıların çağrılara pek kulak asmadığı da görülüyor. Şimdi ne yapılacak?
İnsanlık tarihindeki uygarlıklar, su, orman, gıda gibi kaynakları kötü kullandığı, kötü tükettiği için battı. Bizim uygarlığımız batmayacak. Çünkü biz birbirimizden öğreniyoruz. Birbirimize yardım etme anlayışına sahibiz. Ama uygarlığımız çok büyük zorluklarla karşı karşıya. Tehdit artık kapının önünde. Karşılaşacağımız ilk büyük zorluk su kıtlığı olacak. Ama umutlu bir insanım ve bunu çözebileceğimize inanıyorum.
Ülkelerin su nedeniyle çatışmalara girmelerinin "teoriden de öte" olduğu savunuldu. Amerikan Washington Post gazetesinde dün yayımlanan "su savaşlarıyla" ilgili yazıda, örnek olarak Türkiye, Suriye ve Irak'ın Fırat ve Dicle nehirleri yüzünden karşı karşıya gelmesi gösterildi. Dünya genelindeki susuzluk ve bunun yol açtığı ülkeler arası çatışmaya değinilen "Isınma, Küresel Su Çatışmalarını Alevlendiriyor" başlıklı yazıda, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin önde gelen raportörlerinden Stephen Schneider 'in, "Hava ısındığı zaman atmosferde daha fazla su olacak. Küresel ısınma kuraklığı ve selleri artırıyor" şeklindeki sözlerine yer verildi.
Gazete, Ohio Devlet Üniversitesi araştırmacılarından Lonnie Thompson' ın, muhtemel bir çatışma halinde insanların başka yerlere göç edeceğinin "teoriden öte" bir şey olduğu yönündeki sözlerine yer verdi. Thompson'ın şu ifadeleri dikkat çekti: "Türkiye, Suriye ve Irak, Fırat ve Dicle nehirleri konusunda giderek birbirlerine karşı sertleşiyor. Sudan, Etiyopya ve Mısır'ın Nil nehri üzerindeki ticareti tehdit altında. Birleşmiş Milletler, Sudan'ın Darfur bölgesindeki kanlı savaşın arkasında su kıtlığı olduğunu söyledi. Kuraklık yüzünden Somali savaşa gebe. Zaten Dünya Sağlık Örgütü de bir milyar insanın içilebilir suya ulaşamadığını belirtti" şeklindeki sözlerine yer verdi.
Yazıda, hükümetlerin insan ve doğa arasında uyum sağlamak için çalıştığı, ancak gerekli altyapının özellikle Üçüncü Dünya ülkeleri için pahalı olduğu ve şimdiye kadar önemli bir aşama kaydedilmediği ifade edildi.
Kaynak: cev.org.tr
Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü tarafından düzenlenen 17. Dünya Su Haftası´na 140 ülkeden katılan 2 bin delege, dünyada su kaynaklarının korunması ve insanlara temiz su ulaştırmanın yollarını tartıştı.
İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt´in açılış konuşmasıyla başlayan toplantılarda, Reinfeldt, Dünya´da 1 milyar insanın içecek sudan yoksun olduğunu, yaklaşık 2,5 milyar insanın da temiz suya ulaşabilecekleri koşullardan uzak yaşadığını belirtti.
Dünyada günde 34 bin insanın yetersiz ve kirli sudan kaynaklanan hastalıklardan dolayı hayatını kaybettiğini kaydeden İsveç Başbakanı Reinfeldt, "Bugün önemli olan, çok sayıda insana temiz su ulaştırmanın yollarını aramaktır" dedi.
Hafta boyunca düzenlenecek toplantılarda, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri üzerinde durulması gerektiğini da kaydeden Reinfeldt, "Dünya ısınıyor. Bu hepimizi ilgilendiren bir konu. İklim değişikliği nedeniyle bazı yerlerde kuraklık yaşanırken bazı yerlerde de sel baskınları görülecek" diye konuştu.
Ekonomik gelişme ile birlikte iklim değişikliklerini önlemenin olası olduğunu belirten Reinfeldt, "Bunu başarmak için bütün dünya ülkelerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini"söyledi.
Birleşmiş Milletler Habitat Genel Sekreteri Anna Tibaijuka da, su ve temizliğin bir arada olduğunu belirterek, "Yaşam sudur, bir damla suyu bile israf etmeyin" dedi. Anna Tibaijuka, ekolojik sistemi düzeltecek yeni tedbirlerin tartışılması gerektiğini kaydetti.
Toplantıda sunulan bildirilerde yer alan araştırmalara göre, son 10 yıl içinde dünyada askeri alanda yapılan harcamalar yüzde 10 artarken, su kaynaklarının korunması alanında hiçbir değişiklik yapılmadı.
Katılımcılar, su kaynaklarının korunması ve iklim değişikliklerinin önlenmesi için uluslararası işbirliğinin önemine değinirken, Dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağı 2050 yılına kadar bu işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı
Kaynak: Vatan Gazetesi
http://www.tarimsalpazarlama.com/ayrinti.asp?Kod=550