Besinler ve Özellikleri

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • orbay
    Senior Member
    • 11-02-2005
    • 5871

    Besinler ve Özellikleri

    Bakliyeler

    Bakliyat taneleri, hem protein hem de karbonhidrat veren değerli gıda maddeleridir. Hayvani mahsullerden sonra insana en fazla protein sağlayan gıdalardır. Hayvani proteinin yetersiz olduğu yerlerde protein kaynağını teşkil ederler.

    Tanelerdeki proteinlerin bazı aminoasitleri noksandır. Bu sebeple proteinlerin değeri düşüktür. Bakliyeler, bulgur pilavı ile birlikte yenilirse, bulgurda fazla bulunan aminoasitleri bakliyelerin eksik olan cinsindendir ve eksikliği tamamlamış olur. Bu nedenle kuru bakliyat pişirildiğinde ikinci yemek pirinç pilavı değil bulgur pilavı veya makarna olmalıdır.

    Bakliyatın proteini 2. sınıf olup et ve yumurtaya nazaran düşük kalitededir. 100 gr. et veya yumurta, günlük protein ihtiyacının yarısını karşıladığı halde 100 gr. bakliyat günlük protein ihtiyacının ancak %30-32'sini karşılar. Soya fasulyesinin proteini, etten fazladır. Orta ve ileri yaşlarda olanlar, günlük protein ihtiyaçlarının yarısını bunlarla karşılayabilirler. Ancak diğer insanlara 1.sınıf proteinlere yardımcı olarak verilebilir.

    Bakliyeler, vücutta hayli üre asidi bırakırlar. Bunun birikmeden atılması ve bakliyelerin kolay hazmı için, bakliye ve pilavın yanında çiğ salata, soğan, turşu olmalıdır. İyi vasıfları yanında bakliyat taneleri, insana dokunan maddelere de sahiptir. Bu sebeple fazla yenilemezler. Fazla yenilirse, bazıları kanda alyuvar miktarını azaltır, bazıları guatra sebep olur. Birçoğu da hazım bozukluğuna yolaçar.

    Bakliyeler kuru tane olarak günde 50 gr.'dan çok yenmemeli. Bunlardaki az veya çok bulunan zararlı maddeleri azaltmak için ılık suda 2-3 saat, bol soğuk suda akşamdan sabaha bekletilir. Suda fazla bekletilirse birçok faydalı maddesi de suya geçer ve atılır.

    Bakliyeler 1 yıldan fazla bayat olmamalı. Bayat bakliyat, bayat et gibidir. Fayda yerine zarar verirler. Tane, diş ile ortasından kırıldığında kesit cam gibi parlak ise bayattır, tozlu mat görülürse tazedir. Bakliyat taneleri küflüde olmamalıdır.

    Bakliyeler, mide ve bağırsakta gaz yapar. Bunun sebebi, proteince ve karbonhidratça zengin olmasındandır. Bu gazı azaltmak için bakliye yemeği ağızda çok iyi çiğnenmeli, yemekler salata veya soğanla birlikte yenilmelidir ve bir öğünde fazla yenilmemelidir.

    Kuru Fasulye

    Protein bakımından zengindir, vücuda bol kalori ve bol protein verir. Günlük bitkisel protein ihtiyacının karşılanmasında çok işe yarar. Sinirleri kuvvetlendirir. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır.

    Kuru fasulye taneleri, kabuğu ile birlikte pişirilip yenilmelidir. Hazmı sağlayan maddelerin çoğu kabuğunda bulunur. Hazmı zordur. Acı biber, karabiber, kekik eklenerek hazmı kolaylaştırılır.

    Kuru Bezelye

    Kuru fasulye gibi, günlük bitkisel protein ihtiyacını karşılamada istifade edilecek bakliyelerden birisidir. Yüksek derecede protein ve nişasta içerir. Bu nedenle komple bir gıdadır.

    Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır. Hem enerji verir hem de proteini ile kasların gelişmesini ve tamirini sağlar.
    Günlük miktar 1 çay bardağı (50 gr.)'ı geçmemeli. Yanında mutlaka çiğ salata, soğan, turşu bulunmalıdır.

    Mercimek

    Kan yapıcı ve süt artırıcıdır. En fazla demir içeren gıdalardandır. Ayrıca B vitaminleri ve fosforu ile de çok faydalıdır. Protein miktarı da yüksektir. Bu nedenle bedenen ve zihnen çalışanlara iyi bir enerji kaynağı ve besleyici bir gıdadır.

    Hamile kadınlara, bebeğin kanlı-canlı olmasına yarar. Anneyi de besleyerek zayıf düşmesini önler. Emzikli kadınlar da sütün miktarını ve beslenme değerini yükseltir. Su ve süt ilavesiyle yapılan mercimek çorbası bunlar için çok yararlıdır.

    Mercimek, sinirleri kuvvetlendirir. Akşam yemeğinde yenen limonlu mercimek çorbası iyi uyku verir, sinirleri teskin eder, geceleri yıpranmış sinirlerin tamirini sağlar. Mercimek, bağırsaklara hafif yumuşaklık verir ve geçici ishal yapar. Hasta ve zayıf kimselerde bol kan yapımını sağlar.

    Ağızda iyi çiğnenmeli ve tükürükle karıştırılmalıdır. Yeterli tükürükle karışmazsa gaz yapar. Yemek üzerine sakız çiğneyerek, mideye tükürük gönderilebilir. Karabiber, zencefil ekerek hazmı kolaylaştırılabilir.

    Marul, havuç salatası, soğan, turşu, mercimeğin hazmına yarar ve gaz yapmasını önler. Midesi zayıf olanlar, mercimeği çorba şeklinde yemelidir. Mercimek, toprak veya demir kaplarda pişirilmeli. Günde yenilecek miktar 50 gr.'ı geçmemelidir.

    Nohut

    Vücudu kuvvetlendirir. Anne sütünü arttırır. Bol idrar söktürür, vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını, fazla yemek tuzunu idrarla dışarı atar. Bol fosfor, B vitaminleri ile beyni ve sinirleri dinlendirir,tamirini ve normal çalışmalarını sağlar. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok fayda verir. Mideyi kuvvetlendirir ve iştah açar. Nohut günde en fazla 50 gr. yenmelidir. Salata, soğan, turşu ile birlikte yenmelidir.

    Soya

    Uzun yaşamak isteyen herkes mutlaka soya tüketmelidir. Soya; çok kuvvetli (etin 2 misli) proteine sahip bir gıdadır. Bol B vitaminleri ve mineralleri vardır. Hem nişastası ve hem de %30'dan fazla yağı ile çok kuvvetli enerji verir.

    Adalelerin, sinirlerin, kemiklerin gelişmesini sağlar. Sahip olduğu ve nadir yiyeceklerde bulunan lesitin maddesi ile beynin çalışmasını artırır. Hazmi kolaydır. Çok kuvvetli olduğu için günde 25 gr. yeterlidir. Yemeklerde, çorba ve garnitür olarak yenilir. Salata, soğan, turşu ile yenilmelidir. Guatrı olanlar veya olmaktan korkanlar yememelidir.

    Bal

    100 gramı 304 kalori içeren bal, hamileler, soğuk havada dışarıda çalışanlar, sporcular ve emzikli anneler için de eşsiz bir enerji ve besin kaynağı. 100 gram bal, 82,3 gram karbonhidrat, 0.3 gram protein, 5 miligram kalsiyum, 6 miligram fosfor, 0,5 miligram demir, 51 miligram potasyum, 0,04 miligram vitamin B2, 1 miligram vitamin C ve 0.3 miligram niasin içeriyor.

    Ancak sahte bal, doğal balda olması gereken özellikleri taşımıyor. Bal denilince anımsanan doğal baldır ve bu bal bozulmaz. Kristalleşme ile şekerlenme karıştırılmamalıdır. Kristalleşen bal rahatlıkla tüketilebilir. Kristalleşen bal, tenekesi ya da kavanozu ile ılık suda bekletilerek doğal görünümüne kavuşturulabilir.

    Çikolata

    Çikolata; özellikle kan şekerimiz düştüğünde, yani acıktığımızda, hızla kana karışır ve emilir. Ancak hemen ardından negatif feed-back etki ile ilkinden daha fazla acıktığımızı hissederiz. Özellikle kilo muhafaza problemi olanlarda tercih edilmemelidir. Bunun yerine kana daha yavaş karışan meyveler ya da kurutulmuş kuruyemişler tercih edilmelidir.

    İyi bir çikolata kendini, kokusu, rengi, parlaklığı ve kadifemsi dokusu ile belli eder. Ne çok acı, ne de çok tatlıdır. Hatta biraz tuz katılmalıdır; diğer bileşenlerin de lezzetini ortaya çıkarmak için. Kırıldığında kenarı düz olmalı, kırılma sesi duyulmalıdır. Ağıza götürüldüğünde kolayca erimeli ve dil, çikolata üstünde hiç pürüz hissetmemelidir.

    Böyle bir çikolata bulup, yediğinizde kanın akışkanlığını arttırır, damarları açar, metabolizmanın ürettiği zararlı moleküllerle vücudun savaşma gücünü arttırır. Bunlar kalp hastalıklarına ve kansere yol açan moleküllerdir. Çikolata yapımında kullanılan kakao tanelerinin sağlık için yararlı olduğu, yeni araştırmalar ışığında geçerli ve inandırıcı görünmektedir.

    California Üniversitesi tarafından düzenlenen bir araştırmada, gönüllü deneklerden iki aşamada kan örnekleri alındı. Kan örneği, ilk aşamada aç karnına alınırken, ikinci aşamada kakao içtikten sonra alındı. Kakao içtikten sonra alınan kan örneklerinde, kanın pıhtılaşmasında ve kalp hastalıklarının oluşumunda önemli rol oynayan trombositlerin etkinliğinin azaldığı görüldü.

    Buenos Aires Üniversitesi'nden Dr. Cesar Fraga, çikolatada bulunan flavonoid denilen bileşimin özelliklerini inceledi. Bunun için gönüllülere 80 gram siyah çikolata verildi. 2 ve 6 saat sonra alınan kan örneklerinde anti-oksidan sayısının arttığı gözlendi. Anti-oksidanlar, metabolizmanın ürettiği ve hücrelere zarar veren serbest radikallerin etkinliklerini önlüyor.

    Dr. Fraga, çikolata yiyenlerin damarlarında, serbest radikallerin yol açtığı zararların, çikolata yemeyenlere oranla daha az olduğunu belirtiyor.

    California Üniversitesi Kalp Hastalıkları Departmanı'ndan Prof. Tissa Kappagoda'nın hayvanlar üzerinde yürüttüğü bir çalışma da, çikolatanın içinde bulunan flavonoid bileşiminin, damar kaslarını rahatlattığını ortaya koydu; dolayısıyla damarların daha fazla açıldığını tespit etti. Bu sonuç damar sertliği denilen ve kalp hastalıklarına yol açan rahatsızlığın, çikolata ile azalabileceğini göstermesi açısından ilgi çekicidir.

    Bütün bu sonuçları değerlendiren Nestle Araştırma Merkezi yetkililerinden Dr. Harold Schmitz, ''Bu klinik bulgular, eski bulgularla birleştirildiği zaman ortaya çok umut verici bir tablo çıkıyor. Bu durumda, çikolatanın kalp hastalıklarını önleyip önlemediğine ilişkin daha ayrıntılı çalışmaların yapılması gerekiyor.''diyerek görüşlerini belirtmektedir.

    Araştırmaların belirli bir firma sponsorluğu ile yapılıyor olması daima gözönünde bulundurulmalı ve çikolata konusunda da aşırıya kaçılmamalıdır.

    Elma Kanseri Önlüyor

    Bilim adamları, elmada bulunan doğal bir maddenin C vitamininden daha etkili olduğunu belirledi. Güney Koreli bilim adamları, C vitamininin, hidrojen peroxidenin hücreler arasındaki iletişimde yarattığı, kansere yol açan madde etkisini bloke ederek kanser riskini azalttığını gözledi.

    Şimdiye kadar C vitamininin kanser riskini azalttığını bilen uzmanlar, C vitaminindeki mekanizmanın kanseri önleyici etkisinin nasıl meydana geldiğini araştırıyordu. Aynı araştırmada, elmada bulunan “quercetin” adlı kimyasal maddenin, C vitamininden daha güçlü bir kanser önleyicisi olduğu belirlendi.

    C vitamininin vücutta önemli fonksiyonlar yarattığına işaret eden uzmanlar, bu vitaminin yaraların iyileşmesini sağladığını, amino asit sentezi yaptığını, kolesterol ve kandaki yağlar üzerinde etkili olduğunu kaydediyor. C vitamini, vücutta oksidasyon meydana gelmesini önleyerek, serbest radikallerin hücreler ve dokulara zarar vermesini önlüyor.

    Balık ve Zekâ

    Beslenme uzmanları olumsuz hiçbir yanı bulunmayan balık etini hararetle tavsiye ederler. Balıkta bol miktarda protein, vitamin ve mineral tuzlar vardır. Tuzlu suda yaşamasına rağmen balık etinde çok az tuz vardır. Hatta balıkların birçok türünü doktorlar tuzsuz yemek rejimlerinde önerirler.

    Yağlı balıklarda bulunan lipitlerin insan sağlığı üzerine hiçbir zararları olmadığı gibi vücudu kalp ve damar hastalıklarına karşı da korurlar. Bol miktarda balık tüketilen ülkelerde yapılan sağlık ve yaşam süresi istatistikleri de bu görüşü destekler.

    19. Yüzyılda iki Alman kimya mühendisi, beynin zihinsel aktivitesini yürütebilmesi için gerekli kimyasal elementin 'fosfor' olduğunu ileri sürdüler. Hatta bu düşüncelerini 'fosfor olmadan bir beyin sağlıklı çalışamaz' diyerek çok iddialı bir biçimde sundular.

    Bu arada bir başka bilimci de balık etinin fosfor bakımından çok zengin olduğunu ortaya çıkarınca, bu iki fikir birleşti ve balık etinin beyine dolayısıyla zeka gelişimine çok faydalı olduğu gibi genel bir inanış doğdu.

    Aslında fosfor insan organizması için gerçekten gereklidir. Gereken miktar et, süt, tahıllar ve sebzelerin yanında balıklardan da sağlanır. Fosfor vücutta kemiklerde ve dişlerde kalsiyumla birleşmiş halde bulunur. Fosforun eksikliği çocuklarda kol ve bacak kemiklerinde biçim bozukluklarına, yetişkinlerde ise kemik yumuşamasına neden olur.

    Eczacılıkta kullanılan fosfor ise beyaz fosfordur. Eskiden fosforlu bitki yağı ve fosforlu balık yağı şeklinde insanlara sinir kuvvetlendirici ilaç olarak verilirdi. Zamanla bu tip ilaçların zehirlenmelere yol açtıkları tespit edildi ve kullanımdan kaldırıldılar.

    Günümüze kadar yapılan araştırmalarda fosforun, beynimize gerekli diğer kimyasal elemanların yanında fazladan bir faydasının olduğu ve beynin fonksiyonlarım arttırdığı saptanamamıştır.

    Sonuç olarak, balıkta ciddi bir oranda fosfor yoktur, olsa bile fosforun fazlası insan zekasını arttırmaz sadece çok ciddi zehirlenmelere yol açar.

    Ahududu

    Çileğe benzeyen ahududu adlı meyvelerini yazın ve sonbaharda veren Ahududu bitkisi, Gülgiller'dendir. Asya, Avrupa ve Amerika'nın birçok bölgesinde yetişen ahududunun anayurdu kesin olarak bilinmemekte; ama, bilimsel adındaki "ida" sözcüğü, akla, Ege bölgemizdeki antik Kazdağı yöresini getirmektedir. Bitkinin kütüğü çokyıllık; dikenlerle kaplı olarak l-2 m'ye kadar boylanabilen sürgünleri ikiyıllıktır. Bu sürgünler, ikinci yılının yaz başlarında her koltuk gözünde salkım halinde beyaz renkli çiçeklerini açmaya başlar.

    Çiçekler bir yandan olgunlaşıp meyveye dönerken bir yandan da yeni çiçeklerin açması sürer. Ahududunun etli ve sulu üzümcüklerden oluşan toplu meyvesi kırmızı renkli olup üzümcüklerin içinde sert yapılı çekirdekleri yer alır. Ancak beyaz, mor ve siyah renklerde meyve veren, ayrıca sonbahar mevsiminde ikinci kez meyve üreten ahududu türleri de vardır.

    Çok hoş tadı ve kokusu olan ahududu meyvesi çabuk bozulur. Bu nedenle tazeyken yenilir. Ama dondurulmaya elverişlidir. Ayrıca ahududu, şurup, meyve suyu, şekerleme, reçel, marmelat, jöle, dondurma ve likörleri de yapılarak tüketilir.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze ahududunun besin değerleri şöyledir: 57 kalori; 1,2 gr. protein; 13,6 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,5 gr. yağ; 3 gr. lif; 22 mgr. fosfor; 22 mgr. kalsiyum; 0,9 mgr. demir; l mgr. sodyum; 168 mgr. potasyum: 20 mgr. magnezyum; 130 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,09 mgr. B2 vitamini; 0,9 mgr. B3 vitamini; 0,09 mgr. B6 vitamini; 5 mgr. folik asit: 25 mgr. C vitamini ve 4,5 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda saydığımız önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Ahududu doku ve damar büzücüdür. Bu özelliğiyle diyareyi keser, peklik verir.

    o Aynı niteliği nedeniyle: Kadınlarda beyaz akıntıyı keser; aybaşı dönemindeki aşırı kanamaları azaltır ve aybaşı durumunu düzene sokar. Doğum yapacak kadınlarda rahim kasılmalarını düzeltmede, doğum sancılarını azaltmada ve doğum olayını kolaylaştırmada etkilidir. Ancak, bu dönemlerde düzenli olarak alınmalıdır.

    o Ahududu bedeni güçlendirici bir toniktir.

    o Terletici, ateş düşürücü ve serinletici etkileri de vardır.

    Bütün bu etkileri sağlamak için ahududu bitkisinin körpe yaprakları toplanıp güneşsiz ve havadar bir yerde kurutulur. Olgun meyveler ile kurutulmuş yapraklar karıştırılır. Bu karışımdan 2 tatlı kaşığı alınıp üzerine kaynamış su dökülerek 10-15 dakika bekletilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan istendiği kadar içilebilir.

    o Ayrıca ahududu, boğaz ve bademcik ağrılarına, ağız ülserleri ve kanayan dişetlerine iyi gelir.

    Bu etkilerinden yararlanmak için yukarıda tanımı verilen infüzyonla ağızda derin derin gargara yapılır.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Tohumdan üretmede, zor da olsa çimlenen ahudududan, ortaya değişik ve istenmeyen nitelikler gösteren yeni bitkiler çıkar. Bitkinin gövdesinden alınan çelikler köklenmez. Sürgünleri çokyıllık olmadığından, aşılama yöntemi de ahududuya uygun değildir.

    Bu nedenlerle, ya ahududu bitkisinin kökünden çıkan sürgüler sonbaharda köklü olarak sökülüp fidan olarak kullanılır (kışı çok soğuk geçen yerlerde kök sürgünü ilkbaharda alınır) ya da kök çelikleriyle ahududu bitkisinin üretimi yapılır. Ama, bu işlem pek pratik değildir ve profesyonelce bir çabayı gerektirmektedir.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Ahududu, genelde soğuk ılıman bölgelerin bitkisidir. Sonbaharda yapraklarını döküp dinlenme dönemine girdiğinde 7 santigrat derecenin altında en az 800 saatlik bir soğuklama dönemi geçirmelidir. Bitki -20 ila -25 derecelere kadar dayanabilir. Oysa, kışları çok ılık, yazları pek sıcak ve kurak olan yörelerde ahududu yetiştirilemez. Yukarıda tanımlanan, bitkiye uygun sayıları iklim koşullarında yetiştirilen ahududu bitkilerinin, yeterince güneş alması durumunda iyi ürün vereceği burada belirtilmelidir.

    Toprak isteği: Ahududu bitkisi, organik madde içeriği zengin, geçirgen ve derin (en az l m.) hafif ve orta bünyeli, su tutma kapasitesi yüksek olan toprağı sever. Toprak sürekli nemli ve reaksiyonu hafif asit ya da nötr (pH: 6-7) olmalıdır. Fazla kireçli ya da tuzlu topraklar ahududu tarımına uygun değildir.

    Yurdumuzda Akdeniz Bölgesi kıyıları ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında hemen her yerde ahududu yetiştirilebilir.

    Toprak işleme: Ahududu bitkisinin toprağı çapalanarak, büyük bahçelerde traktörle sürülerek işlenir. Yabani otlar böylece ya da uygun ilaçlar kullanılarak yok edilir.

    Sulama: Ahududu bitkisinin toprağı sürekli nemli tutulmalıdır. Yağışların yetersiz olduğu dönemlerde bitkiye düzenli su verilir. Çok hafif bünyeli topraklarda daha da sık sulama yapılır.

    Gübreleme: Organik madde bakımından fakir topraklarda, ahududu bitkisine, iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Gerekiyorsa bu gübreye fosforlu ve potasyumlu suni gübre de eklenir. Ahududu fidanları 30-40 cm. genişlik ve derinlikteki çukurlara ekilirken her çukura 5-10 kg. çiftlik gübresi verilir. Daha sonra 2-3 yılda bir bitkiye ek gübre verilmelidir.

    Budama: Ahududu, bitkiyi iyi tanıyan kişiler tarafından şekil budaması, ürün budaması ve gençleştirme budaması yöntemleriyle üç amaçlı olarak budanır.

    Hasat (Derim): Ahududu bitkisinin hasadı, haziran ayı başı ile ortaları arasındaki dönemde başlar ve olgunlaşan meyvelerin zaman zaman toplanması bir-bir buçuk ay kadar sürer. Olgunlaşan meyveler iki-üç günde bir, elin ilk üç parmağı meyve sapına getirerek meyvenin ileri doğru çekilip avuç içine düşürülmesiyle toplanır. Meyve elin içinde kesinlikle sıkılmamak ve örselenmeden toplama kabına konulmalıdır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: öncelikle ahududunun hastalık ve zararlılarından korunması için önlemler alınmalı, ancak gene de bunlar bitkinin başına geldiğinde uzmanlara danışılıp uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, düzenli ve eksiksiz mücadele yapılmalıdır.

    Antepfıstığı

    Her nedense dilimizde hatalı olarak şamfıstığı diye de adlandırılan leziz fıstıklarını sonbaharda veren Antepfıstığı ağacı, Sakızağacıgiller'dendir (ya da Antepfıstığıgiller).

    Anayurdu Ortadoğu olan antepfıstığı, Akdeniz havzasında Türkiye, Iran, Irak, Suriye ile tohumlarının sonradan götürüldüğü Hindistan ve hatta Meksika'da yetiştirilmektedir. Ülkemizde antepfıstığının yetiştirildiği yerler, başta Gaziantep olmak üzere Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır ile Siirt illerimizdir.

    Kısa boylu bir ağaç olan antepfıstığının, beş yaprakçıktan oluşan yeşil yaprakları, salkımlar halinde açan küçük çiçekleri vardır. Bu çiçekler olgunlaştığında, 2-2,5 cm. uzunlukta, dışında kırmızımsı ve yumuşak bir kabuğu, bunun içinde sert kabuğu olan ve bunun içinde de yeşil ya da sarı renkli içi bulunan bir meyve (ya da iç) verir.

    Yeşil renklileri "daha lezzetli olan için, üzeri de ince bir kabukla örtülüdür. Fıstığın sert kabuğu, kavrulduğunda ya da üzerine sert bir cisimle vurulduğunda çatlar. Elle zorlanan çatlak kabuk ikiye ayrılır. Uzun süre saklanabilen antepfıstığının içi kuruyemiş (çerez) olarak sevilerek yenildiği gibi şekercilikte, pastacılıkta, helvacılıkta ve tatlıcılıkta (özellikle baklava yapımında) kullanılmaktadır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. antepfıstığı içinin içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 594 kalori; 20,8 gr. protein: 51,6 gr. yağ: 16,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 2 gr. lif: 500 mgr. fosfor: 136 mgr. kalsiyum; 7,3 mgr. demir: 1,020 mgr. potasyum: 158 mgr. magnezyum; 66 IU A vitamini; 0,62 mgr. B1 vitamini; 1,45 mgr. B2 vitamini: 0,4 mgr. B6 vitamini; 7 mgr. C vitamini ve 5.2 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayıları çok önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Antepfıstığından yapıları şurup, balgam söktürücüdür, bronşite de iyi gelir: Bunun için fıstık içi bir havanda içine biraz su konularak ezilir. Sonra içine bir miktar daha su ile şeker katılarak kaynatılır. Böylece hazırlanan şuruptan içilir.

    o Antepfıstığı, ince bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan sekerinin yükselmesini önler: Bu bakımdan şeker hastalarına fıstık yemeleri öğütlenir.

    o Ayrıca antepfıstığı, yapısındaki doymamış yağ oranının yüksekliğiyle kan şekerinin yükselmesi rizikosunu azaltır.

    o Kolesterol içermediği gibi, kandaki kolesterol düzeyini düşürücü etkisi de vardır: Böylece koroner kalp yetmezliği rizikosunu da azaltır.

    o Antepfıstığının afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri de vardır: Bunun için fıstık içi bolca yenilir ya da içine fıstık içi katılmış besinler tüketilir.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Antepfıstığı ağacı, kavrulmamış çekirdeklerinin (tohumlarının) ekilmesiyle elde edilen çöğürlerle çoğaltılabilir. Ancak, daha dayanıklı bir tür olan sakız (ya da menengiç) ağacı (Pistacia terebinthus) fidanlarının aşılanması daha iyi sonuç verir. Dikimlerde, her türün kendi toprağını kökünde taşıyan fidanları kullanılır. Yılda ortalama 10 kg. kadar ürün veren ağacın ürün oranı, dikiminden 10 yıl kadar sonra artmaktadır.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Antepfıstığı ağacı, sıcak ve kurak iklimlerin bitkisidir. Yüksek sıcaklıklara, kuraklığa ve donlara karşı dayanıklıdır.

    Toprak isteği: Ağaç, zayıf nitelikli topraklara 8 m. kadar aralıkla dikilir. Tabanı su tutan topraklarda bu ağaç kurur. Ne yazıktır ki, son zamanlarda en nitelikli topraklara ekilmekte; ayrıca Güneydoğu Anadolu bölgemizde kurulan barajların bu ağaçların ürününü aksatacağından korkulmaktadır.

    Toprak isleme: Antepfıstığı ağaçlarının altı, yılda en az 6 kez çapalanır ve yabani otları temizlenir. Büyük bahçelerde toprak işleme traktörlerle yapılır.

    Sulama: Antepfıstığı ağaçları sulanmaya gerek duymazlar.

    Gübreleme: Antepfıstığı ağaçlarına, ilkbaharda azotlu, sonbaharda fosfatlı fenni gübre verilir. Bu gübrelerin yerine, iyi yanmış çiftlik gübresi de kullanılabilir.

    Budama: Antepfıstığı ağaçlarının kuruyan ve aşağı doğru sarkan dalları kesilip çıkarılır.

    Hasat (Derim): Antepfıstığı ağaçlarının meyveleri (fıstıklar) türe özgü olgunluğa erişince hasat edilir. Hasatta gecikilirse fıstıklar yere dökülerek ziyan olur. Hasat işlemi, kısa boylu antepfıstığı ağaçlarına, ayaklı merdivenlere tırmanılıp yaklaşılarak elle toplama şeklinde yapılır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Antepfıstığı ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Armut

    Son zamanlarda gelişen soğuk hava depolarının sağladığı olanak sayesinde yılın her zamanında tazeymiş gibi sevilerek yenilen armut meyvesini veren Armut ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu, Anadolu'muz olan armut ağacının 20 türü ve bilinen 2.000 kadar çeşidi vardır. Bunlardan, ülkemizin hemen hemen her yerinde yetiştirilen armutlar, Pyrus communis bilimsel adıyla anılır.

    7-8 m'ye kadar boylanabilen armut ağacının parçasız, yalın biçimli yeşil yapraklarının kenarları çok ince dişlidir. İlkbaharda erken açan beyaz renkli çiçekleri yabani güle benzer. Armut ağaçları, çoğunlukla ikievciklidir. Yani erkek ve dişi çiçek açan ağaçları ayrıdır. Ama, bazı armut türlerinde çiçeklerarası tozlaşma olayı yaşanmadan meyve gelişir ve bu tür meyveler çekirdeksiz olur.

    Aslında armut kendine özgü biçimiyle ince kabuklu, yumuşak çekirdekli, eti bol sulu ve lezzetli bir meyvedir. Ancak meyvesinin büyüme koşullarına göre etinde, az ya da çok kum (taş hücresi) topakları bulunur. Yazlık armutlar haziran ayı sonlarında, kışlık armutlar ekim-kasım aylarında hasat edilir. Taze olarak yenildiği gibi reçeli, marmeladı, tatlıları ve meyve suyu yapılarak tüketilen armuttan rakı ve likör de yapılır. Armut ağacının kolay işlenen ve iyi cila tutan kırmızı renkli odunu ince marangozluk işlerinde kullanılır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze armutta bulunan besin değerleri şöyle sıralanabilir: 61 kalori; 15.3 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 1.4 gr. lif; 11 mgr. fosfor; 8 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 130 mgr. potasyum: 7 mgr. magnezyum; 20 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini; 0,017 mgr. B6 vitamini; 2.3 mcgr. folik asit: 4 mgr. C vitamini ve 0,5 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayıları besin değerlerinin yanı sıra;

    o İçerdiği çok miktarda lif ve kum (taş hücresi) topakları nedeniyle peklik çeken kişiler armut yerse rahatlarlar.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Armut ağacı, tohumuyla (çekirdekleriyle) çoğaltılabilir. Topraktan süren çöğürlerine, istenen armut türü aşılanarak derin topraklarda yetişen yüksek boylu armut ağaçları elde edilir. Daha az derin topraklarda bodur armut ağaçları yetiştirmek için anaç olarak ayva fidanları kullanılıp bunlara armut aşısı uygulanır. Ancak bu tür ağaçlar soğuklara dayanıklı değildir ve fazla sulama isterler.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Armut ağaçları, ılıman iklimlerin bitkisidir. Kış mevsiminde soğuklama gereksinimi yaklaşık 1.200 saattir. -20 derecenin altında geçirdiği toplam süre bundan kısa olursa ağacın çiçeklenmesi gecikir, bazı tomurcukları ölür. Kış donlarına dayanıklı olan armut ağacı, ilkbahar donlarından etkilenir. Ağaçlar, mümkünse böyle don tehlikesi olmayan yerlere dikilmelidir.

    Toprak isteği: Armut ağaçları, toprak bakımından çok seçici değildir. Gene de derin, geçirgen, sıcak ve organik madde bakımından zengin yerlerde ağaçların gelişmesi iyi, ürün verimi yüksek olur. Ancak, armut ağacının toprağı kireçli olmamalıdır.

    Toprak işleme: Topraktaki yabani otları yok etmek, toprağı havalandırmak, nemi toprağa geçirmek ve toprağın ısınmasını sağlamak için yılda iki kez toprak kazılarak işlemesi yapılır. Sonbahar-kış işlemesi aralık ayı sonuna, ilkbahar işlemesi mart başına kadar ve 8-10 cm. derinlikte olmak üzere uygulanır.

    Sulama: Armut ağaçlarının en önemli isteklerinden biri de sulamadır. Susuz kalan ağaçların meyve büyümesi yavaşlar, ürün verimi azalır. Armut ağacı çöğüründen yetişenler (20-30 günde bir), ayva çöğüründen yetiştirilenlere göre (10-20 günde bir) daha seyrek sulanırlar.

    Gübreleme: Armut ağaçlarına, üç yılda bir yanmış çiftlik gübresi verilir. Ayrıca her yıl azotlu, fosforlu ve potaslı fenni gübreler ağaç altına serpilerek toprak çapalanır.

    Meyve seyreltme: Her bir salkımdaki 3-5 meyve sayısı 1-2'ye indirilirse armut yeterli iriliğe erişir. Seyreltme elle ve olabildiğince erken (meyveler küçükken) yapılmalıdır.

    Budama: Armut ağaçlarına kış ve yaz budaması olarak iki ayrı zamanda; dikim budaması, şekil budaması, ürün budaması ve gençleştirme budaması biçiminde dört ayrı biçimde budama uygulanır. Bu işleri, armut ağaçlarından ve budama işinden anlayan kişilerin yapması doğru olur.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Armut ağacının yapraklarına dadanan zararlılarla, uzmanlara danışılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele yapılmalıdır.

    Avokado

    Bolca yağlı avokado adlı meyvelerini sonbaharda veren Avokado ağacı, Defnegiller'dendir. Anayurdu Orta Amerika olan, ülkemizde Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde yetiştirilen, genellikle yayvan, bazen dikine gelişen, hepyeşil (yapraklarını dökmeyen) avokado ağacı, 6-20 m. kadar boylanabilir.

    Koyu yeşil renkli, derimsi dokulu; oval, eliptik ya da mızrağımsı biçimli bol sayıda yaprağı olan gösterişli bir tacı vardır. Yeşil, sarımtırak renkli küçük çiçekleri, salkımlar halinde, ağacın çeşitlerine göre sonbahardan yaz başlarına kadar olan dönemde açar. Bu çiçekler 10 ila 18 ay sonra olgunlaşarak koyu yeşil renkli, 200-600 gr. kadar ağırlıkta armut biçimli sert meyvelere dönüşür.

    Meyvenin eti, açık sarı-yeşilimsidir. Her meyvede, iri tek çekirdek bulunur. Meyveler, örselenmeden yapılan hasattan sonra oda sıcaklığında ya da soğuk yerde bekletilir ve tam olgunlaşmaları sağlanır. Normal oda sıcaklığında (21 derecede) 6-12 gün, soğuk hava depolarında (4-7 derecede) 30-40 gün bekletilen meyveler olgunlaşıp yumuşar, rengi siyaha yakın mora döner ve tüketilmeye hazır hale gelir. Genellikle meze olarak yenilen salatalar ile bazı yemeklere katılan bu meyvelerin tatlısı ve reçelleri de yapılır. Ayrıca kozmetik ve ilaç endüstrilerinde kullanılır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze avokado meyvesinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 167 kalori: 2,1 gr. protein; 6,3 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 26,3 gr. yağ: 3 gr. lif: 42 mgr. fosfor; 10 mgr. kalsiyum; 0,6 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 604 mgr. potasyum; 45 mgr. magnezyum; 290 IU A vitamini: 0,11 mgr. B1 vitamini; 0,2 mgr. B2 vitamini; 1,6 mgr. B3 vitamini; 0,42 mgr. B6 vitamini; 56.7 mcgr. folik asit: 14 mgr. C vitamini ve 1,2 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan değerleriyle avokadonun çok önemli bir besin olduğu görülmektedir. Bu yönden ülkemizde alışılmamış bir meyve sayılan avokadonun sıkça yenilmesinin beden için pek yararlı olacağı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra;

    o Lif oranı yüksek olan avokado, peklik (kabızlık) giderici etki taşır; ayrıca kalınbağırsak sorunları ve hemoroit rahatsızlığı çekenler için yararlı olur.

    o Yüksek oranda potasyum içerdiğinden, yüksek tansiyonu düşürücü etkiler yapar.

    o Avokado ağacının yaprak ve tomurcukları tanen yönünden zengindir: Yılın her zamanında körpe olan yaprak ve tomurcukları alınıp bunların üzerine kaynamış su dökülerek 10-15 dakika bekletilip hazırlanan infüzyon içildiğinde, diyareyi kesmede yararlı olur.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Avokado ağacı, tohumuyla (yani meyvesinin içindeki tek iri çekirdeğiyle) çoğaltılır. Tohumun ekimiyle topraktan çıkan çöğürleri tüplere alınıp geliştirilir. Daha sonra bunlar aşılanarak istenilen nitelikte fidanlar üretilir.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Avokado ağaçları, kışları ılık geçen tropik ve astropik iklimli bölgeleri sever. Kış donlarından, çiçeklenme ve meyve bağlama zamanında düşük sıcaklıktan, ani sıcaklık dalgalanmalarından ve sert rüzgârlardan kötü etkilenir. Düşük sıcaklıklarda etkilenme, türlerine göre -1 ila -6 dereceler arasında değişir. Avokado türleri bu bakımdan limon, portakal gibi narenciye ağaçlarının iklim isteklerine uyar. Yani, güçlü rüzgârlardan nispeten korunmuş, fazla soğuk olmayan yerler avokadoya pek uygundur.

    Toprak isteği: Avokado ağacı, hafiften ağıra kadar yapısı değişen birçok toprak tipi üzerinde yetiştirilebilir. Ancak, avokado için en iyi toprak, derin, suyu iyi akıtılmış (süzek), özellikle kumlu-tınlı, alüvyonlu, nötre yakın ya da hafif asit reaksiyonlu (pH 5-7 olan) topraklardır. Taban suyu yüksekliği 1,5-2 m. kadar olmalıdır. Böyle toprakta 60 cm. derinlikte açılan çukurlara ilkbahar başında ve donlar bitince 6 yâ da 7 m. aralıkla fidanları dikilir.

    Sulama: Yağmurların yetersiz olduğu mevsimlerde, avokado ağaçlarının sulanması gerekir. Sulama suyu tuzlu ve klorlu olmamalı, saçak kökleri 60-90 santime kadar inen avokadonun yıl boyunca bu köklerinin nemli kalması sağlanmalıdır.

    Rüzgârkıran: Avokado ağacının odunu gevrektir. Güçlü rüzgârlarda, hele meyveyle yüklüyse kolayca kırılabilir. Yaz mevsiminde kuru ve sıcak rüzgârlar fazla terlemeye neden olacağından meyve dökülmeleri de ortaya çıkar. Bu sakıncaların giderilmesi için, ağaçları rüzgârdan koruyan rüzgârkıranlar kurulmalıdır. Ülkemizde bu iş için servi (andız) ağaçları kullanılmaktadır.

    Gübreleme: Avokado ağaçlarına ilkbaharda azotlu gübre, daha sonra toprak işlemeleri sırasında fosforlu ve potaslı gübreler verilir. Ayrıca bu ağaçların çinko ve demir isteği de ortaya çıkabilir. Ağaçlara çinko haziran -temmuz aylarında, demir ise mayıs-haziran aylarında verilir.

    Toprak işleme: Avokado ağaçlarının çevresindeki l m. çapındaki alanda, yabani otlar sık sık temizlenmelidir. Bu otlar, her 1-2 sulamadan sonra çapayla temizlenir. Ancak narenciye ağaçları için yapıldığı gibi, bahçe kesinlikle derin kazılmamalıdır. Toprağa azot kazandırmak için avokadonun çevresinde kışın bakla yetiştirilmesi iyi olur.

    Budama: Bahçeye dikilen avokado fidanı, birinci yılı sonunda tepe ucunun 5-7 cm. altından kesilir. Böylece fidanın gövde ve dalları daha iyi gelişir. Dikimin üçüncü yılından başlayarak iyi gelişen fidanlarda, gereksiz obur dalların kesilip çıkarılmasıyla ağacın daha iyi gelişmesi sağlanır. Daha sonra ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından gerekli görülen fazla dallar kesilerek ağacın gelişimine uygun budama yapılır. Budama yapılan yerlere 1-2 gün sonra aşı macunu sürülür.

    Meyve seyreltme: Avokado ağacının çok sık meyve verdiği mevsimlerde, meyve çapı 2,5 santime erişince daha iyi ürün elde etmek için meyvelerin bir kısmı koparılıp seyreltilmelidir.

    Hasat (Derim): Avokado meyvelerinin hasadı, yani meyvelerin ağaçtan toplanma zamanı, normal boyutlarına erişmiş yeşil renkli meyvelerin sapının sarımsı bir görünüş kazanıp da parlaklığının azaldığı dönemdir. Meyveler toplama sırığıyla örselenmeden hasat edilirken saplarının uzun olmasına dikkat edilir. Sapsız toplanan avokadolarda, sap çukurundan başlayan çürümeler görülür. Toplanan meyveler, yukarıda anlatıldığı gibi oda sıcaklığında ya da soğuk hava deposu veya buzdolabında bekletilerek tam yenme olgunluğuna ulaştırılır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Avokado ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Ayçiçeği

    Çerez olarak yediğimiz çekirdekleri ile çekirdeklerinden çıkarılan sıvı ve katı yağlarını sıklıkla tükettiğimiz Ayçiçeği bitkisi, Bileşikgiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen ayçiçeği, dünyada soya ve yerfıstığından sonra üçüncü sırayı alan önemli bir yağ bitkisidir. Türkiye'de tarımı oldukça yeni olup giderek yaygınlaşmaktadır. 1,5-3 m. kadar boylanabilen bu biryıllık otsu bitkinin sert bir sapı; parçasız, üçgen biçimli, tüylü, yeşil renkli, sert ve büyük yaprakları vardır.

    Bitkinin çiçekliği, çapı 40 cm'e kadar ulaşabilen bir kömeçtir. Bu kömecin ortasında, sayısı 1,500'e kadar çıkan ve daha sonra çekirdekleri oluşturan tüpsü çiçekler ile kömecin çevresinde de altın renkli dil gibi sarkan dilsi çiçekler yer alır.

    Ayçiçekleri gri, beyaz ya da siyah renkli çizgili selüloz kabukla örtülü olup bu kabuğun içinde aynı biçimli kabuğa yapışık olmayan yağlı bir tohum bulunur. İşte ayçiçeğinin bu tohumları, dişler arasında kabuk çıtlatılıp çıkarılarak yenilir. Preslerde sıkılan ayçiçeklerinin yağı çıkarılır, bu yağ, yemeklik olarak ya da sabun ve boya endüstrilerinde kullanılır. Kalan küspe de hayvanlara yem olarak verilir.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. kabuklu ayçiçeğinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 528 kalori; 46,5 gr. yağ (linoleik asit ve doymamış yağlar); 21,4 gr. lif: l ,4 mgr. B1 vitamini ve 39,2 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda görüleceği gibi, yüksek kalorisiyle çok önemli bir enerji kaynağı olmasının yanı sıra ayçiçeği, doğal besinler arasında en fazla E vitamini içerenidir. Böylece;

    o E vitamini ve linoleik asit yönünden zengin olan ayçiçeği, kalbe yararlıdır: Son zamanlarda yapılan araştırmalar, vücuttaki E vitamini düzeyinin düşük oluşunun, kalp krizi geçirme rizikosunu artırdığını ortaya koymaktadır. E vitaminini düşük alan kişiler, angına pectoris denilen kalbin koroner damarları yetmezliğinden oluşan kalp krizi geçirme rizikosunu üç kat fazla yaşarlar. Ayrıca linoleik asit, kötü kolesterol düzeyini düşürür. Damarlarda oluşacak kan pıhtılarının damarları tıkamasını da önler.

    o Ayçiçeğinde bulunan E vitamini gibi antioksidan maddelerin fazlalığı, vücudun kansere karşı direncini artırmaktadır: Bu etki, kişinin katarakt olma rizikosunu da düşürür.

    o Ayrıca ayçiçeği tohumunun, idrarı artırıcı ve göğsü yumuşatıcı etkileri de vardır. Ayçiçeği tohumları, ezilip yara lapası yapılarak çıbanları olgunlaştırmada da kullanılabilir.

    İşte bu etkileri sağlamak üzere ayçiçeği sıvı yağlarının yiyeceklerimizde kullanılması ve çekirdeklerinin (tohumlarının) çerez olarak günde 40-60 gramının tüketilmesinin yararı anlaşılmaktadır.

    Dikkat: Aşırı ısıtmadan ya da kötü depolamadan ötürü ekşimiş, kokmuş ya da küflenmiş ayçiçeklerini ya da bozulmuş yağını tüketmek, vücutta istenmeyen zararlı maddelerin oluşmasına yol açabilir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Ayçiçeği bitkisi, tohumuyla (yani kavrulmamış ayçekirdekleriyle) çoğaltılır. Tohumlar dolgun, hastalıksız, kırıksız ve çimlenme gücünü yitirmemiş olmalıdır. Bu nitelikleri taşıyan tohumların güvenilir kuruluşlardan sağlanması doğru olur. Ayçiçeği tohumları, hava sıcaklığı 8-10 derece olduğu zamanda ekilmelidir.

    Ülkemizde Ege ve Akdeniz bölgelerimizde mart başlarında; Trakya ve Marmara bölgelerimizde martın ikinci yarısında; Doğu Anadolu'nun soğuk yerlerinde daha geç ekim yapılır. Ekim küçük bahçelerde elle, tarlalarda makineyle (mibzerle) yapılmaktadır. Ekimde sıradaki tohum aralıkları 25-35 cm. ve tohumun toprağa ekilme derinliği nemli topraklarda 3-4 cm., en çok 7-8 cm. olur.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Ayçiçeği, güneşli ortamı seven bir bitkidir. Işığı sevdiği için bulutlu havalardan çok etkilenir. Çiçeklenme ve tohum bağlama dönemlerinde havanın bir ay süreyle kapalı olması tane verimini %30 düşürmektedir. Tohumlarının çimlenmesi için uygun sıcaklık 8-10 derecelerdir. Hava sıcaklığı 15 dereceye çıkarsa çimlenme hızlanır. Çiçeklenme için en uygun sıcaklıklar 21-24 derecelerdir. Daha düşük sıcaklıklarda tane verimi düşer. Tane bağlama dönemindeki çok yüksek sıcaklıklar da yağ oranını düşürüp ürünün niteliğini bozmaktadır.

    Toprak isteği: Ayçiçeği bitkisi, iyi nem tutan humuslu toprakları sever. Çünkü iyi çimlenmesi için toprakta yeterince nem bulunmalıdır. Bitki, asiditesi yüksek olan topraklardan hoşlanmaz. Ayrıca bitkinin ekileceği toprakta, üst üste birkaç yıl ayçiçeği ekimi yapılmamış olmalıdır. Çünkü yüksek boylu bitki, topraktan önemli miktarlarda besin maddesi kaldırır. Ayçiçeği ekimi yapılacak toprakta uygulanacak ekim nöbetinde bakla bitkisi ya da diğer baklagiller yer alabilir. Böylece ayçiçeği bitkisinin tane verimi ve niteliğinin düşmesinin önlenmesi sağlanmış olur.

    Sulama: Güçlü bir kök sistemine sahip olduğu için ayçiçeği bitkisi kısa süren kuraklıklardan çok etkilenmez. Çiçeklenmeden 20 gün önce başlayıp çiçeklenmeden 20 gün sonraya kadar süren kuraklıklar tane verimini düşürür. Bu nedenle bitkinin kurak yaz günlerinde azar azar sulanması iyi sonuç verir. Taşırma biçiminde sulanırsa ayçiçeği bitkisinin kökleri topraktan çıkabilir ve bitki yana devrilebilir.

    Gübreleme: Yukarıda belirtildiği gibi dev bir otsu bitki olan ayçiçeği, topraktan büyük ölçüde besin maddesi kaldırmaktadır. Bu nedenle gübrelenmesi önem kazanır.

    Ayçiçeği ekiminin yapılacağı toprağa azotlu ve fosforlu fenni gübreler verilir. Toprağa potaslı gübre verilip verilmeyeceği, yapılacak toprak analizleriyle belirlenmelidir.

    Hasat (Derim): Ayçiçeği bitkisinin hasat zamanı ve hasadın yapılış şekli de önemlidir. Hasatta gecikilirse kuşların tanelere vereceği zarar artar ve tane dökülmeleri ortaya çıkar. Hasat erken yapılırsa tanelerde yağ oram düşük olur. Ağustos-eylül aylarında hasat yapılacak bitkilerde, çiçek tabanının (kömecin) kenarındaki sarı çiçekler dökülmüş, tablanın arkası kahverengine dönüşmüş, bitkinin sapındaki yapraklar kurumuş, tablanın dış kenarını kaplayan koruyucu yapraklar da kahverengileşmiştir ve tabla ortasındaki tohumların (çekirdeklerin) kabuğu sertleşmiştir. İşte bu duruma gelen ayçiçekleri, küçük bahçelerde çiçek tablası bıçakla kesilerek, tarlalarda hububat biçerdöverleri kullanılarak hasat edilirler.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Ayçiçeği bitkisinin köklerine yapışıp bitkinin beslenmesine ortak olarak büyük zarar veren canavarotuyla mücadele eden bir sinek türü, Trakya bölgemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu zararlı ota dayanıklı tohum kullanmak da doğru bir yöntemdir. Çünkü bu ota karşı kullanılabilecek bir ilaç mevcut değildir. Ayçiçeği bitkisine dadanacak diğer zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Ayva

    Belki de san rengiyle bize sonbaharı ve hüznü anımsatan ama çiği ve pişmişi sevilerek tüketilen ayva meyvesini veren Ayva ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen ayva ağacının yabani örneklerine Iran, Kafkasya, Kırım, Yunanistan ve çevre bölgelerde rastlanmıştır. Dünyanın birçok yerinde ayva ağacı ya hiç üretilmez ya da pek az üretilir.

    Türkiye, ayva üretiminde başta gelen ülkelerden biridir. İsteğine uygun topraklarda 50-60 yıl yaşayan ayva ağacı, müstakil olarak 5-6 m. kadar boylanabilirse de çoğu kez bir ocakta yetişen 2,5-3,5 m. boyundaki büyük çalı ya da ağaççık biçiminde gelişme gösterir.

    Dalları seyrektir. Kısa saplı yaprakları yuvarlak, yuvarlakça ya da elips biçimli olup üst yüzeyi koyu yeşil, alt yüzeyi açık yeşil renkli ve pamuk gibi ince tüylü, kenarları düzdür. Mart sonu ile nisan başlarında açan açık pembe ve bazen beyaz renkli çiçekleri 4-6 cm. çapında olup yabani güle benzer. Sonbaharda olgunlaşan meyvesi elma ve armudu andırır. Ama daha iri, sarı renkli, çeşidine göre sert ya da gevrek etli, buruk tatlı ve hoş kokuludur.

    Yumuşak çekirdeklerinin sayısı 20-40 arasında değişir. Ayva meyvesinin çeşitleri, armut ve elmaya göre çok azdır. Bunun nedeni, ayva çeşitleri üzerinde geniş ıslah çalışmalarının yapılmamış olmasıdır. Önemli ayva çeşitleri, ekmek ayvası, şeker (gevrek) ayvası, limon ayvası, tekkeş ayvası ile bardak ayyaşıdır. Ayva taze olarak ya da külde pişirilerek yenildiği gibi etli yemeği, tatlısı, reçeli, marmeladı ve kompostosu yapılarak da tüketilir. Ayva buzdolaplarında hiç bozulmadan üç ay süreyle saklanabilir.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. dilimlenmiş taze ayvanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 57 kalori; 0,4 gr. protein; 15,3 karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 1.7 gr. lif: 17 mgr. fosfor; 11 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 40 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0,2 mgr. B3 vitamini ve 15 mgr. C vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Ayvanın meyvesi midevidir: Çiğ (pişirilmemiş) olarak yenildiğinde peklik verir. Külde pişirilmiş olarak ya da kompostosu yapılarak yenilirse bu kez ishale (diyare) iyi gelir.

    o Ayva meyvesinin çekirdeklerinin sağlığa yararlı etkileri vardır: Bunlardan bolca alınıp suda kaynatıldığında elde edilen dekoksiyon çocuklara içilirse ishali, gargara yapılırsa boğaz ağrılarını geçirir. Haricen kullanıldığında bu dekoksiyon dudak ve meme çatlaklarına, egzamaya iyi gelir.

    o Ayvanın çiçekleri kalp çarpıntısını keser: Bunun için ayva ağacının çiçekleri kaynatılarak elde edilen dekoksiyondan günde 2-3 bardak içilir.

    o Ayva ağacının yaprakları öksürüğü kesmede yararlı olur: Bunun için ağacın körpe yaprakları kaynatılarak bir dekoksiyon elde edilir ve günde 2-3 bardak içilir. Ayrıca bu dekoksiyonun alımı hafif ateşi düşürür ve aşırı sinirlilik halini yatıştırır.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Ayva ağacının gövde ve dal çelikleriyle üretilmesi çok kolay ve kısa sürede gerçekleştirildiğinden fidan elde edilmesinde ayva çekirdeklerinden çöğür elde etme yöntemi kullanılmaz. Ağacın kışın kesilen odunlaşmış dal ve gövdelerinden sağlanan çelikler ılık yerde tüplerdeki toprağa daldırılarak fidanlar çoğaltılır. Ayrıca ayva ağacının dip sürgünleriyle de fidanları elde edilebilir. Bu yöntemlerle elde edilen fidanlar, armut ağaçlarının anacı olarak da kullanılabilir.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Ayva ağacı, deniz kıyısı yörelerin ılıman iklimini yeğler. Ama, denizden uzak iç Anadolu bölgemizin özellikle vadilerinde, güneye bakan tepe yamaçlarında da yetiştirilebilir. Yapraklarını döken bir ağaç olan ayvanın kış mevsiminde soğuklama gereksinimi elma ve armut ağaçlarınınkinden daha kısadır. Ayva ağacı ilkbahar donlarından zarar görmez, çünkü çiçeklerini geç açar. Ancak çok rüzgâr alan yerlerde ayva ağacı yetiştirilmesi tavsiye edilmez.

    Toprak isteği: Ayva ağacı değişik toprak tiplerine uyum gösterebilirse de, en iyi, organik madde yönünden zengin, süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu, tınlı, killi, orta derecede nemli ve sıcak topraklarda yetişir. Ağaç, kök yapısı yüzeysel olduğundan çok derin topraklara gereksinmez. Ancak yetiştirildiği toprağın kireci aşırı olmamalı, toprağın pH'ı nötr ya da hafif asit nitelik taşımalıdır.

    Toprak isleme: Kökleri yüzeysel olduğu için ayva ağacının toprağı az kazılarak kabartılmalı, böylece havalandırılmalı ve çevresindeki yabani otlar ara sıra yok edilmelidir.

    Sulama: Ayva ağaçlarının normal gelişmesi, yeterli meyve bağlaması, bu meyvelerinin irileşmesi ve iyi nitelikler taşıması için sulanması gerekir. Özellikle yaz mevsiminin kurak dönemlerinde ağaçlar sulanmazsa sürgünleri az büyür, meyveleri irileşmez ve meyve şekilleri bozulur. Meyveler kuru ve boğucu olur. Bu nedenle ayva ağaçları 8-20 günde bir, bolca sulanmalıdır.

    Gübreleme: Ayva ağaçlarının kökleri yüzeysel olduğundan, toprağın yüzeye yakın tabakaları besin yönünden zengin nitelikli tutulmalıdır. Bu nedenle yapılacak toprak ve yaprak analizlerine göre ayva ağaçlarına iyi yanmış çiftlik gübresi bolca verilir. Yeşil gübreleme yöntemi uygulanır. Ayrıca arada bir ağaçların kök çevresine kompoze fenni gübre de serpilir.

    Budama: Ayva ağaçlarının budanması, ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından, şekil ve ürün budaması biçiminde uygulanır. Aşırı budama yapılırsa ayva ağaçlarında obur dallar artar ve ağaçlar zamanından önce yaşlanır. Ürün budamasında her yıl, kuruyan, kırılan ya da ağaçta sıkışıklık yaratan dallar kesilerek dal seyreltmesi yapılır.

    Hasat (Derim): Ayva kabuğundaki yeşil rengin sarıya dönüşmesiyle ve kabuğun üzerindeki havın elle kolayca silinebilmesiyle meyvenin olgunlaştığı anlaşılır. Olgunlaşmamış meyveler, genellikle sert, susuz, tatsız ve boğucu olurlar. İşte böylece olgunluğa eriştiği anlaşılan meyveler, sabah çiyi kalktıktan sonraki saatlerde elle koparılarak, makasla ya da keskin bıçakla kesilerek ağaçtaki tüm meyveler bir seferde olmak üzere hasat edilirken meyvelerin zedelenmemesine dikkat edilir. Çünkü, zedelenme yerleri esmerleşir ve buralarda çürümeler başlar.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Ayva ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Badem

    İlkbaharda çağlası sevilerek yenilen ve sonbaharda olgunlaşan içi tüm yıl boyunca çeşitli şekillerde tüketilen badem meyvesini veren Badem ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu Iran ve Afganistan yaylaları olan badem ağacı, Eski Yunan ve Romalılar tarafından Akdeniz havzasına getirilmiş ve bölgeye çok iyi uyum sağlamıştır. Şeftali ağacına benzeyen ama daha uzun ömürlü ve daha boylu olan badem ağacı, 50-100 yıl kadar yaşar ve 6-12 m'ye kadar boylanabilir. Ağacın ömrü, boyu, yaprak yoğunluğu ve yapraklarının iriliği, badem çeşitlerine göre değişir.

    Yaygın ya da dik dalları; ince uzun, kenarları dişli, oval biçimli yeşil yaprakları vardır. İlkbahar başlarında açan çiçekleri, genelde beyaz, nadiren açık pembe renkli olur. Badem ağacı çiçekliyken önce beyaz, sonra açık pembe renkli görünür ve daha sonra yapraklanarak rengi yeşile döner.

    Bu arada gelişen meyveleri çağla olarak yenir. Daha sonra ağustos-eylül aylarında bu meyveler taş-çekirdek biçimini alır. Sert kabuğunun içinde bir ucu sivri, diğer ucu yassı ve geniş bir tohum meydana gelir. Bu tohuma, iç badem ya da badem içi denilir.

    Bademler, öncelikle tatlı badem ve acı badem türlerine ayrılırlar. Birçok çeşidi olan tatlı badem çok lezzetli ve değerli bir besindir. Kurutularak çerez olarak yenildiği, şurubu yapıldığı gibi tatlıcılık, şekercilik ve çikolatacılıkta da kullanılır. Ayrıca badem içinden çıkarılan bademyağı da kozmetik ve parfüm endüstrilerinde kullanılmaktadır.

    BESİN DEÐERLERİ

    Taşçekirdek kabukları yeni çıkarılmış 100 gr. iç bademin içerdiği besin değerleri şunlardır: 612 kalori; 5,5 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 55,8 gr. yağ (ama bunun %87'si doymamış yağlardır); 0,7 gr. lif; 144 mgr. fosfor: 240 mgr. kalsiyum: 1.3 mgr. demir: 780 mgr. potasyum: 77 mgr. magnezyum; 3,2 mgr. çinko; 0,01 mgr. B1 vitamini; 0,26 mgr. B2 vitamini; 1 mgr. B3 vitamini; 0,03 mgr. B6 vitamini; eser miktarda C vitamini ve 2,4 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıdaki değerlerin incelenmesi, iç bademin ne denli zengin bir besin olduğunu ortaya koyar. Bunun yanı sıra;

    o Badem, bedenin kolesterol düzeyini indirgemeye yardımcı olur: Yağ bakımından zengin olan bademin içerdiği yağların büyük bölümü yukarıda belirtildiği gibi doymamış yağlardır. Bu nedenle badem özellikle kötü kolesterol düzeyinin düşürülmesinde etkili olur.

    o Badem kalp krizi geçirme rizikosunu azaltır: Doğal ve zengin bir E vitamini kaynağı olan badem içerdiği bu antioksidan maddeyle böyle çok önemli bir tıbbi etkiyi sağlar.

    o Kan şekeri düzeyini ayarlar: Bedenin kansere yakalanma rizikosunu da azaltır.

    o Bademi bolca yemenin afrodizyak etkiler sağladığı ileri sürülmektedir.

    o İç bademden çıkarılan bademyağının da sağlığımıza yararlı birçok etkisi vardır: Müshildir, özellikle çocuklarda etkili olur. Yara iyileştiricidir; dıştan yaralara sürülerek uygulanır. Güneş yanıklarına iyi gelir; gene dıştan sürülerek uygulanır. Emzikli annelerde süt gelişini artırır; bunun için sulandırılarak içilir. Öksürük ve boğaz ağrılarına iyi gelir; bağırsakların çalışmasını düzenler. Bu etkileri sağlamak üzere de sulandırılarak içilir.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Eskiden badem ağaçları, tohumundan elde edilen çöğürleriyle çoğaltılırdı. Son yıllarda bu yöntemin yerini bazı anaçların aşılanması yolu almıştır. Badem ağacı üretmek için şeftali ve erik anaçları kullanılır. Bu anaçların profesyonel üreticiler tarafından istenilen badem çeşidine aşılanmasıyla daha dayanıklı ve çeşitli toprak tiplerine daha kolayca uyum sağlayan badem ağacı fidanları elde edilmektedir.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Badem ağaçları, Kuzey Yarıküre'de 30'lu derecelerdeki enlem dairesindeki bölgelerde yetişmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bol yağışlı Akdeniz iklimi, badem ağacı için idealdir. Bademin odunu soğuğa dayanıklıdır, -20 ila -30 derecelere kadar dayanabilir. Oysa çiçek tomurcukları soğuğa karşı pek duyarlıdır. Çiçek açma döneminde yaşanan don olayı büyük zararlara neden olur.

    Yapraklarını döken badem ağaçlarının soğuklama gereksinimi oldukça kısadır. Kazık köklü olduklarından kurak iklime kolayca uyum gösterir ve yıllık yağışı 200-300 mm. olan yerlerde bile yetişir. Ama böyle yörelerdeki badem ağaçlarının ürün verimi düşük olur. Çiçek açma döneminde yağan şiddetli yağmurlar da ürüne zarar verir.

    Toprak isteği: Çeşitli toprak tiplerine uyum gösterebilen badem ağaçlan, en iyi ürünü, orta derinlikte (1,5-2,5 m.), kumlu ve çakıllı topraklarda verir. Uyum gösteremediği tek toprak tipi, ağır topraklardır. Badem ağaçları, organik madde yönünden zengin topraklarda 8-10 m., zayıf topraklarda 6 m. aralıkla dikilir.

    Toprak işleme: Badem ağaçlarının çevresindeki yabani otlar, arada bir toprağı kazılıp havalandırılırken iyice temizlenmelidir. Ancak, sonbahar ve kış mevsimlerinde badem ağaçlarının altı otlu kalır.

    Sulama: Badem fidanları, bahçeye dikildikten sonraki aylarda birkaç kez bolca sulanarak fidanların tutması sağlanmaya çalışılır. Yazın yetişkin badem ağaçları arada bir sulanırsa ürün verimi 2-4 kat artırılabilir.

    Gübreleme: Dikilen badem fidanlarının tutmasının sağlanması için sulamayla birlikte gübrelenmesi de şarttır. Gelişip de ürün vermeye başlayınca, badem ağaçları topraktan büyük ölçüde azot ve diğer besinleri kaldırdığından başta azot olmak üzere diğer fenni gübreler de her yıl ağaçlara 2-3 defada verilir.

    Budama: Badem ağaçlarına, bu ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından şekil verme ve ürün budamaları uygulanır. Ürün veren ağaçlarda her yıl hafif de olsa bir budama yapılmalı, kurumuş, hastalıklı ve kırık dallar kesilip çıkarılmalıdır.

    Hasat (Derim): Badem ağaçları, ağustosun ikinci yarısı ile eylülün ilk yarısı arasında, meyveler iyice olgunlaştığında ve dış kabuk kavlanınca hasat edilmeye başlanır. Ağaçların dalları sallanıp dökülen bademler yerden toplanarak derim yapılır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Badem ağaçlarına dadanan hastalık ve zararlılarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Bakla

    İlkbaharın müjdecisi gibi pazara ve manavlara ilk gelen sebzelerden Bakla'yı veren, Baklagiller'in örnek bitkisidir. Anayurdu Avrupa ve Asya kıtaları olan baklanın, 5.000 yıl kadar önceleri Çin'de yetiştirildiği eski metinlerde görülmektedir. Ülkemizde de bol bol yetiştirilen ve tüketilen bakla, 60-100 cm. boylanabilen biryıllık otsu bitkidir. Toprakta l m. kadar derine inebilen güçlü bir kök yapısı ile dört köşe kesitli içi boş gövdesi vardır.

    Uygun koşullarda bitki, birkaç gövde birden oluşturup kardeşlenerek ürününü artırmayı sağlar. Bakla bitkisinin iki türlü yaprağı vardır: Asıl yaprakları yeşil renkli, oval biçimli ve bileşik bir sap üzerinde karşılıklı dizilidir. İkincil derecedeki beyazımsı yaprakları oval ya da mızrak biçimli olup kenarları dişlidir. Bunların üzerinde siyah renkli nektar bezleri bulunur.

    Bitkinin erselik özellikler taşıyan çiçekleri beyaz renklidir. Ama, üzerlerinde kırmızımtırak çizgiler ve morumsu veya siyah lekeler görülür. Kendi kendilerini dölleyen bu çiçeklerden bitkinin bakla ya da badıç denilen meyveleri oluşur. Baklalar yeşilin çeşitli tonların dadır. Sapa yakın bölümünde siyah renkli bir külah oluşur. Bu külah, bakla çeşitlerine göre farklı olur. Baklanın içindeki taneler (bakla içi denilen çekirdekleri ya da bitkinin tohumları) de bakla çeşitlerine göre irilik, biçim ve sayı bakımından çeşitlilik gösterir.

    Taneler tazeyken yeşildir. Kuruyunca kahverengine dönüşür. Bayat taneler çok koyu kahverengi olur. Taze bakla, zeytinyağlı yemeği yapılarak tüketilir. Taze iç bakla, enginarla birlikte pişirilir. Kurutulmuş ya da dondurulmuş iç baklanın gene zeytinyağlı yemeği ile fava denilen özel bir yemeği yapılır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. baklanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 45 kalori; 5 gr. protein; 6 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 3 gr. yağ; 1.5 gr. lif: 22 mgr. fosfor; 20 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 85 mgr. sodyum; 110 mgr. potasyum; 150 IU A vitamini: 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini ve 4 mgr. C vitamini.

    100 gr. kurutulmuş baklada, protein 23 gr'a ve karbonhidrat 42 gr'a kadar yükselir. Ayrıca, karbonhidrat ile lesitin ve pektin adlı önemli maddelerinde artmalar görülür.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda görülen bazı önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Bakla, baklagillerdeki tüm sebzeler gibi bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.

    o Bedenin kötü kolesterol düzeyini düşürür.

    o Bakla içerdiği insülinle kan şekerini düzene sokar.

    o İçerdiği yüksek orandaki lifle peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelir.

    o Bakla ayrıca, hemoroit ve diğer kalınbağırsak sorunlarında da sağlığa yararlı etkiler sağlar.

    Bütün bu sağlığımız için faydalı etkilerinden yararlanılmak üzere taze bakla ya da iç baklanın diyetimize katılması ve günlük olarak bir fincan dolusu baklanın yenmesi yeterli olacaktır.

    Dikkat: Bakla, bu besine karşı duyarlı kişilerde bakla zehirlenmesine (favizm) yol açabilir. Bu duyarlılık kalıtımsal olup böyle kişiler bakla yememelidir. Ayrıca, çok küçük çocuklara bakla yedirilmemesi yerinde olur.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Bakla bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş taneleriyle) çoğaltılır. Hava ve toprak koşullarının uygun olduğu dönemde taneler, doğrudan doğruya bitkinin yetiştirileceği toprağa ekilir. Kışı ılık geçiren bölgelerde tohumların ekimi, ekim-kasım aylarında; kışı soğuk geçiren bölgelerde mart-nisan aylarında yapılır. Balda bitkisinin ekileceği günde toprak ısısı 9 ve dışarıda hava sıcaklığı 10-14 derece olmalıdır. Tohumlar toprakta sıra üzerine 15-20 cm. aralıklarla ve toprakta 5-6 cm. derine ekilmelidir.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Ilık iklimlerin bitkisi olan bakla, uygun koşullarda serin mevsimde de yetiştirilebilen sebzeler arasında yer alır. Bakla, sıcaklardan korkmadığı gibi soğuklara da bir noktaya kadar dayanabilir. Birçok bakla çeşidinin -4 dereceye kadar dayanabildiği saptanmıştır. Ancak, bitkinin en iyi geliştiği ortam, toprakta 9 ve dışarıda 10-14 derece olan sıcaklıklardır.

    Toprak isteği: Bakla bitkisi derin, geçirgen ve organik madde bakımından zengin tınlı toprakları sever. Toprağın asiditesine karşı oldukça duyarlı olan bitki için en uygun pH derecesi 6,7-7,5 arasıdır.

    Toprak işleme: Bakla fideleri 5-6 cm. kadar boylandığında, birinci çapalama işlemi yapılır. Ama, çapanın yapıldığı günde havanın soğuk olmamasına dikkat edilmelidir. Aksi takdirde bitkinin kökleri soğuktan zarar görebilir. Bitkinin çiçeklenmesinden önce ikinci çapalama işlemi yapılarak yabani ot mücadelesi ve toprağın kabartılması sağlanır. Baklanın çiçekleri çapa işini yapan kişilerce dokunulduğunda zarar göreceği için çiçek açan bakla bitkisine artık çapalama yapılmaz.

    Sulama: Kışı ılık geçiren bölgelerde sonbaharda ekilen bakla bitkisine, kış ve ilkbahar mevsimlerinde sulama yapılmaz. Yağışlar bitkiye yeterli olur. Kışı soğuk geçiren ve bakla tanelerinin ilkbaharda ekilmesi zorunlu olduğu bölgelerde tohumlardan çimlenen bitki çapalandıkça; ayrıca havalar sıcak ve kurak gittiği sürece düzenli olarak sulama yapılmalıdır.

    Gübreleme: Bakla bitkisinin iyi gelişmesi ve nitelikli bol ürün alınması için düzenli bir gübreleme yapılmalıdır. Tohumlarının ekiminden önce bakla bitkisinin ekileceği toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi verilmeli, ayrıca tohumun ekimiyle birlikte ya da bir hafta önce toprağa bol azotlu fenni gübre atılmalıdır. Ayrıca bakla bitkileri topraktan çok fazla besin maddesi kaldırdığından, fosfatlı ve potaslı fenni gübre verilmesi de gerekir.

    Hasat (Derim): Bakla bitkisi yetiştiriciliğinde, taze bakla, taze iç bakla ya da kuru tane alınması isteklerine bağlı olarak hasat zamanları değişir. Taze sebze olarak bakla hasadı için, bitkinin baklalarının normal çeşit iriliğinin 1/3'ü ile 1/2'si arasında bir büyüklüğe ulaşmaları beklenir. Gecikilirse taneler sertleşir ve taze bakla sebze olarak yenilme değerini yitirir.

    Bakla bitkisinin gövdesi çok kırılgan olduğundan baklalar elle çekilip koparılmamalı, bunun yerine elle tutulup aşağı doğru sıyrılarak gövdeden ayrılmaları sağlanmalıdır. Toplanan bakla uzun süre üst üste bırakılırsa kararır. Bundan kaçınılmalıdır. Taze iç bakla hasadı için baklaların normal iriliğine erişmeleri beklenir ve hasat bundan sonra yapılır. Kuru iç bakla elde etmek için, baklalar bitkinin üzerine bırakılır ve bitki kuruduğunda sökülen bitkiden baklalar koparılıp alınır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bakla bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılıp uygun tarıma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Bamya

    Aslında yaz sebzesi olduğu halde tazesi, konservesi, kurutulmuşu ya da dondurulmuşuyla her mevsimde sofralarımızda layık olduğu yeri bulan Bamya'yı veren bitkisi, Ebegümecigiller'dendir.

    Anayurdunun Amerika ve Asya kıtaları olduğu bazı kaynaklarda belirtilmekteyse de, Afrika'da şimdiki Etyopya ile Sudan'da çok uzun yıllar ve hatta Amerika kıtasının keşfinden önce bamyanın tanınıp yetiştirildiği bilinmektedir. Bamya, ılıman iklimlerde biryıllık; tropik ve astropik iklimlerde çokyıllık bir kültür bitkisidir.

    Biryıllık bamyalar 60-90 cm. boylanırken çokyıllık olanlar 1,5-2 m'ye kadar boylanıp ağaççık haline gelmektedir. Gelişmesinin ilk aşamasında pamuk bitkisine benzeyen bamyanın yaprakları da pamuğunkileri andırır. Bitkinin yaprak, dal ve meyveleri oldukça sık tüylüdür. Bu tüylerin diplerindeki bezelerde kaşındırıcı bir madde bulunur. Bamyanın pek gösterişli çiçekleri kükürt sarısı rengindedir.

    Kendi kendilerini dölleyen erselik özellikli bu çiçeklerden olgunlaşan meyveler, bamyanın çeşidine göre farklı boylarda, piramit ya da yuvarlağa yakın tombulca biçimli ve üzerleri köşeler oluşturan çizgili görünüşte olur. Meyvelerin içinde, saçma iriliğinde yuvarlak ya da hafif basık, çok koyu yeşil renkte tohumları bulunur. Ülkemize özgü üstün nitelikli çeşitleri bulunan bamyaların, sıcak yemek olarak kıymalı bastısı ile asidesi ve zeytinyağlı yemeği yapılır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze sebze olarak bamyanın besin değerleri şunlardır: 30 kalori; 2,2 gr. protein; 8,7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 yağ; 1 gr. lif- 5 mgr. fosfor; 17 mgr. kalsiyum; 0,1 mgr. demir; 20 mgr. sodyum; 18 mgr. potasyum; 5 mgr. magnezyum; 60 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,02 mgr. B2 vitamini ve 5 mgr. C vitamini. Bamyanın, başka mineral ve vitaminler içerip içermediği bilinmemektedir.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

    o Sindirimi kolay olduğu için bamya hasta, yaşlı ve diyet yemeği yemek zorunda olan kişilere önerilmektedir.

    o Lif oranı yüksek olduğu için bamya peklik (kabızlık) çeken kişilere iyi gelir.

    o Bamyanın çiçeklerinin suyla karıştırılıp ezilmesiyle elde edilen sıvının içilmesi göğsü yumuşatır.

    o Aynı sıvı, çıbanlara dıştan sürülerek onların olgunlaşmalarını sağlar.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Bamya bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Bahçelerde derince kazılıp 2-3 kez kabartılarak düzeltilen ve gübrelenen yerine tohumlar doğrudan doğruya ekilir. 15-20 cm. aralıklarla açılan çukurlara ilkbaharda, nisan-mayıs aylarında, 2-3 tohum bir arada 2-3 cm. derinlikteki toprağa konmak üzere ekim yapılır. Tohumların bir gece önceden suya yatırılması ya da ıslak bezle sarılması ve buradan çıkarılır çıkarılmaz ekilmesi bitkinin çimlenmesini kolaylaştıracaktır.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Sıcak mevsim sebzesi olan bamya, soğuklara karşı çok duyarlıdır. Özellikle geceleri serin olan yörelerde bitki iyi gelişme gösteremez ve istenilen şekilde ürün veremez. Yaz mevsimi kısa süren yerlerde, bodur boylu ve erkenci çeşitleri yetiştirilebilir. Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgeleri başta olmak üzere Marmara ve Karadeniz bölgelerinde, bir de soğukların etkilemediği yörelerde bamya yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bamya tohumları, hava sıcaklığı 16 derece, toprak sıcaklığı 15 derece olduğunda uygun yetişme ortamı bulur.

    Toprak isteği: Bamya bitkisi, ağır karakterli toprak dışında diğer topraklarda rahatlıkla yetişir. Ama bitki, iyi gelişme ve olumlu ürün verimi için yumuşak, derin, geçirgen ve kumlu-tınlı olan toprakları yeğler. Toprakta aşırı nem olmamalıdır. Özellikle tohumlarının ekimi döneminde, aşırı nem tohumları çürütür.

    Toprak işleme: Bamya bitkisinin tohumlun çimlenerek 3-4 yapraklı olduklarında, birinci çapalama yapılır. Aynı çukura ekimi yapılan tohumlardan hepsi çimlenmişse, en güçlüsü yerinde bırakılıp ötekiler sökülür ve seyreltme yapılmış olur. Bitki 15-20 cm. boylanınca ikinci, bundan 2-3 hafta sonra da üçüncü çapalama yapılır. Böylece yabani otlar temizlenmiş, toprak kabartılmış ve varsa kaymağı kırılmış olur.

    Sulama: Bamya bitkisi bahçede yetiştirilirken ilk çapalamanın ardından sulama işlemine başlanır. Bitkiye haftada 1-2 kez düzenli olarak su verilir.

    Gübreleme: Bamya, sebzeler arasında gübreyi fazla istemeyen bir bitki olarak tanınır. Ülkemizde bazı yörelerde hiç gübreleme yapılmadan bamya yetiştirilmektedir. Ancak, bamyanın ekildiği toprağa, bir önceki sonbaharda iyi yanmış çiftlik gübresi ile mümkünse düşük yüzdeli azot, potas ve fosfor içeren kompoze fenni gübre verilmesi yararlı olur. Çiftlik gübresi bulunamazsa, yeşil gübrelemeyle toprağa gereksindiği organik maddeler sağlanır.

    Hasat (Derim): Bamya bitkisinin hasat zamanı, meyvelerin çeşit iriliğinin 1/3'üne eriştiği zamandır. Çünkü, çoğu tüketici, minik bamyaları yeğlemektedir. Üstelik, hasatta gecikilirse bamya sertleşir. İçindeki tohumları ağza gelecek biçimde irileşir ve bamya yemeklik değerini yitirmiş olur. Bamyalar elle hafifçe aşağı doğru çekilerek hasat edilir. Yana doğru çekilirse, bitkinin sapı kırılıp zarar görebilir. Bamya çok verimli bir bitkidir.

    Her toplamadan sonra yeni meyveleri olgunlaşır. Bu nedenle bitkinin hasadında gecikilmemeli; çıplak elle ürün toplama bitkinin bezelerinde bulunan bir madde nedeniyle kişinin ellerini rahatsız edeceğinden, hasat yapan kişi ellerine eski bir eldiven takmalı ya da bir bez sarmalıdır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bamya bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Bezelye

    Bezelye adlı lezzetli ve çok besleyici sebzeyi ilkbaharda ve yazın veren Bezelye bitkisi, Baklagiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen bezelye bitkisi çok eski çağlardan beri Avrasya'da yetiştirilmiştir. Günümüzde dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye' de de bol bol yetiştirilmektedir.

    Bahçe bezelyesi (P. sativum) adı verilen bu biryıllık otsu bitkinin birçok çeşidi vardır: Bunlardan bazısı bodur olup en çok 30-40 cm. boylanarak yeşil yapraklarıyla toprağa yayılıp zemini örter. Sırık bezelyesi denilen diğer çeşidi, gövdesinden çıkardığı sülüklerle yüksek boylu ne bulursa ona tutunan tırmanıcı bitkilerdir. Bunların hereklerle desteklenmesi gerekir. Bezelye çeşitlerinden bazılarının yalnızca taneleri yenilir. Oysa kimi bezelyelerin badıcında, parşömen denilen sert tabaka bulunmaz.

    Sultani bezelye adı verilen bu çeşit bezelyeler kabuğuyla birlikte yenilir. Bir başka önemli çeşit de, taneleri iri olan araka bezelyesidir. Bezelye taneleri, taze olarak sevilerek çok çeşitli yemekleri yapılıp yenildiği gibi, kurutulup, dondurulup ve konservesi yapılıp ileride tüketmek için saklanmaya da pek elverişlidir. Kurutulmuş bezelyeden yapıları un, pek leziz olan bezelye çorbası ile bazı yemeklerin yapımında kullanılır. Ayrıca yalnızca hayvan yemi olarak kullanılmak üzere yetiştirilen yemlik bezelye çeşitleri de vardır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. çiğ (pişirilmemiş) taze bezelye tanesinin besin değerleri şöyle sıralanabilir: 84 kalori; 6,3 gr. protein; 14.4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 2 gr. lif; 116 mgr. fosfor; 26 mgr. kalsiyum; 1.9 mgr. demir: 2 mgr. sodyum; 316 mgr. potasyum; 35 mgr. magnezyum; 640 IU A vitamini; 0.35 mgr. B1 vitamini; 0.14 mgr. B2 vitamini; 2.9 mgr. B3 vitamini: 0,16 mgr. B6 vitamini; 35.5 mcgr. folik asit; 27 mgr. C vitamini ve 2.1 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda görüleceği gibi bezelye önemli oranlarda içerdiği protein, karbonhidrat, fosfor, potasyum ve A vitaminiyle çok önemli bir besin türüdür. Bunun yanı sıra;

    o Kolayca çözümlenebilir çeşitli lif maddelerini çok miktarda içerdiğinden, bezelye, özellikle kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürücü etki yapar, kalp krizi geçirme rizikosunu da azaltır.

    o Gene bu yüksek orandaki lif, midede uzun süre kalır: Böylece kandaki şeker düzeyi artma ve azalmalarını bir düzene sokarak bedenin enerji düzeyini sabit tutar.

    o Yüksek oranda B1 vitamini içeren bezelye, uykuyu da düzene sokar. İştahı açar ve insanın ruhsal durumunu düzelterek neşeli olmasını sağlar.

    o Bezelye tüketmenin hayvanlarda kansere yakalanma rizikosunu azalttığı, araştırmalarla saptanmıştır: Aynı etki insanlar üzerinde de araştırılmaktadır.

    o Bezelyeyi çok tüketen kişilerde akut apandisite çok az rastlandığı gene araştırma sonuçlarıyla saptanmıştır.

    o Bezelyede, gebeliği önleyici bazı maddeler bulunmaktadır: Bu maddeler, hem kadınlar ve hem de erkekler üzerinde nüfus planlamasına yardımcı olacak etkiler yapmaktadır.

    Bu önemli tıbbi etkilerinden yararlanılmak üzere bezelyenin bolca yenilmesi yeterli olur.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Bezelye bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş taneleriyle) çoğaltılır. Bu tohumlar, doğrudan doğruya bezelye tarımının yapılacağı bahçe ya da tarlaya ekilir. İlkbaharda hasadı yapılacak bezelyeler ekim-kasım-aralık aylarında, yazın hasadı yapılacak olanlar ilkbahar aylarında ekilir. Bezelye tohumları, kesinlikle soğuk ve yaş toprağa ekilmemeli, aynı toprakta iki yıldan beri bezelye tarımı yapılmamış olmasına özen gösterilmelidir. Ekim elle yapıldığında, tohumların üzeri gübreli harçla sıkıca bastırılmalıdır.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    iklim isteği: Bezelye, ılık, nemli ve serin iklimli yörelerin bitkisidir. Bulunduğu yerde sıcaklık -5 derecenin altına düşerse bitki donar. Bezelye bitkisi, 4-10 dereceler arasında çimlenir ve gelişmeye başlar.

    Toprak isteği: Bezelye bitkisi, toprak yönünden fazla seçici değildir. Ama zayıf bünyeli topraklarda bitkiden alınan ürün, düşkırıklığı yaratacak derecede az olur. Bol humuslu, süzek (suyu iyi akıntılı), killi-tınlı ya da milli-tınlı topraklarda bitkiden daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bitki, toprağın asiditesinin yüksek oluşuna karşı duyarlıdır. Toprağının pH'ının 5,5-6,7 arasında olması uygundur.

    Sulama: Bezelye yetiştiriciliği yaz aylarına kadar devam ederse yağışsız ve sıcak günlerde toprakta yeterince nem bulunması için bitkinin düzenli olarak sulanması gerekir.

    Gübreleme: Bezelye tarımı yapılacak toprağa, ekimden önce çok iyi yanmış çiftlik gübresi ya da potaslı fenni gübre verilir. Baklagiller'den olduğu için azotlu gübreler, bezelye bitkisine faydadan çok zarar verir.

    Bitki seyreltme ve toprak işleme: Ekilen bezelyeden çıkan filizler gelişip 5-6 cm. boya erişince, ilk çapalama ve zayıf bitkilerin sökülüp seyreltilmesi işleri yapılır. Daha sonra bitkinin çevresinde yabani otların yetişmesine engel olmak üzere, arada bir yüzlek (yüzeysel) olarak çapalama işi yapılır.

    Herekleme: Sırık bezelye gibi bazı çeşitler desteklenmeye gerek duyar. Bunların toprak üzerinde yatması, özellikle sümüklüböceklerin vereceği zararı artırır. Bu çeşit bezelyeler, 10 cm. boylanmasından başlayarak hereklerle desteklenmelidir.

    Hasat (Derim): Sonbaharda ekilen bezelyeler, 32 hafta ve ilkbaharda ekilenler ise 12 -16 hafta sonra hasat edilmeye başlanır. Bezelye badıçları taneyle sıkıca dolunca elle toplanır. Taneler arasında hava varsa, bu badıçlar toplanmayıp bir sonraki toplama için bitkide bırakılır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bezelye bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir, özellikle sümüklüböceklerle mücadele ihmal edilmemelidir.

    Biber

    Türk mutfağının vazgeçilmez sebze öğelerinden biri olan Biber'i veren bitkisi, Patlıcangiller'dendir. Anayurdu Güney Amerika' dan tüm dünyaya yayılıp ülkemizde de bol bol yetiştirilen biberin, 700 kadar türü vardır. 50-100 cm. kadar boylanan biryıllık otsu bitki biberin sap ve dalları zamanla odunsulaşır. Bazı yerlerde ikiyıllık bitki olarak gelişmekte ve çalmışı görünüş kazanmakta; hatta tropik bölgelerde ağaççık haline gelmektedir.

    Biber bitkisinin türlere göre değişmekle birlikte, uzunca oval biçimli, kenarları düz yapraklarının rengi, yeşilin açıktan koyuya kadar değişen tonlarında olur. Yaz aylarında açan küçük çiçekleri, beyaz ve ender olarak menekşe rengindedir. Biber meyveleri renk, biçim, büyüklük ve tat bakımından türlerine göre büyük farklılıklar gösterir. Meyvenin kabuğu, disk biçimindeki kirli beyaz renkli ufak tohumlarının kümesinden bir boşlukla ayrılır.

    Ülkemizde dolmalık, sivri, çarliston, domates, süs vb. türleri yetiştirilmektedir. Biber meyvesi taze olarak salatalara katılır, öylece yenilir; dolması ve turşuları yapılır. Acı biberler baharat olarak sıkça kullanılır. Domates biberinin salçası yapılmakta ve ayrıca biberler, türlü yemeklere katılmaktadır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. dolmalık ya da sivri taze biberin içerdiği besin değerleri şunlardır: 22 kalori; 1,2 gr. protein; 4,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 1.4 gr. lif: 22 mgr. fosfor; 9 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 13 mgr. sodyum; 213 mgr. potasyum: 420 IU A vitamini; 0,08 mgr. B1 vitamini; 0,08 mgr. B2 vitamini; 0,5 mgr. B3 vitamini; 0.26 mgr. B6 vitamini; 9.8 mcgr. folik asit; 128 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini.

    Acı kırmızı biberlerin bazı besin değerleri daha da yüksektir. Şöyle ki: 32 kalori; 3.840 mcgr. A vitamini kaynağı betakaroten: 140 mgr. C vitamini ve 0,8 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda görülen ve bazıları oldukça yüksek olan besin değerlerinin yanı sıra;

    o Biberler, içerdikleri antioksidan ve diğer maddelerle bedenin birçok kanser türüne ve kalp hastalıklarına yakalanma rizikosunu azaltır; felç geçirme ve katarakt illetine tutulma tehlikesini en aza indirger.

    o C vitamini yönünden zenginliği sayesinde biberler, bedenin hastalıklara direncini artırır, soğuk algınlığının ilk aşamasında iyileştirici olur.

    o Biberler, içerdiği yüksek orandaki lif nedeniyle pekliğe (kabızlığa) iyi gelir.

    o Özellikle acı biberler akciğerlerin ilacı olur: Balgam söktürücü işlevleri vardır; kronik bronşit ile anfizemi önler ve hafifletir; solunum zorluklarını giderir.

    o Gene acı biber, damarlarda pıhtılaşmış kanı çözer, ağrı geçirir ve hastaların kendisini iyi duyumsamalarını sağlar.

    o Ayrıca tüm biberler mideyi uyarır, sindirim salgılarını artırır. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır. İdrarı artırır, tüm bedeni uyana olurlar.

    Bütün bu önemli etkilerinden faydalanmak için biber türleri günlük diyete katılmalı ve bol bol tüketilmelidir.

    Dikkat: Acı biber aşırı olarak alınırsa, mide ve bağırsaklarda tahrişlere yol açabilir, hatta böbreklerde, karaciğerde rahatsızlanmalara neden olabilir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Tohumlarıyla çoğaltılan biber bitkisinin üretimi iki aşamada gerçekleştirilir. Birinci aşamada, tohumları sıcak yastık ya da kasalara sıralı olarak veya serpme yoluyla ocak-mart aylarında ekilir. İki hafta içinde çimlenen fideler, gerekiyorsa seyreltilir.

    İkinci aşamada, bu şekilde elde edilmiş fideler, bahçemizde önce derin kazılarak gübrelenmiş ve sonra tırmıkla düzeltilmiş yerlerine, sıra üzerinde aralıkları 20-30 cm. ve hatta elverişli olan yerlerde 30-50 cm. aralıklarla ve don tehlikesi tümüyle atlatıldıktan sonra, hava sıcaklığı 15 dereceye ulaştığında dikilir.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Biber, ılık ve sıcak mevsim bitkisidir. Soğuklardan çok korkar. Yetiştirilme evrelerinde sıcaklık -2, -3 derecelere düştüğünde bitki tümüyle yok olur. ilkbaharda fidelerin dikimi don tehlikesi ortadan kalktıktan, toprak ve hava koşulları bu bitkiye uygun sıcaklığa eriştikten sonra yapılmalıdır. Aynı şekilde sonbaharda biber yetiştiriciliği de, bitkinin hasadı ilk donlardan önce bitirilecek biçimde planlanmalıdır. Biberin en iyi gelişme gösterdiği ve en bol ürün verdiği sıcaklıklar 15,5 ila 32,2 derecelerdir.

    Toprak isteği: Biber bitkisi en iyi sonucu, derin, geçirgen, su tutma yeteneği yüksek, besin ve organik madde bakımından zengin, tınlı bahçe topraklarında verir. Kumlu-tınlı ya da kumlu-killi topraklarda da turfanda (erkencil) ve iyi ürün almak üzere biber bitkisi yetiştirilebilir. Bitkinin istediği toprak pH'ı 6-6,5'tur.

    Toprak işleme: Biber fideleri yerlerine dikildikten yaklaşık 20 gün sonra birinci, bundan 3-4 hafta sonra ikinci ve olanaklar elverirse 3 hafta daha sonra üçüncü çapalama yapılır. Böylece yabani ot mücadelesi ve toprağın kabartılması da gerçekleştirilmiş olur.

    Sulama: Biber bitkisi toprağının nemli olmasını ister. İyi gelişmesi ve ürün veriminin yüksek olması için düzenli olarak sulanması gerekir. Bununla birlikte biberlerin aşırı sulanmasından da kaçınılmalıdır. Fazla kurak ve sıcak dönemlerde bitki, mümkünse 2-3 günde bir sulanmalıdır.

    Gübreleme: Biber bitkisi, yetiştirildiği toprağın besin maddesi yönünden zengin olmasını ister. Yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre, yetiştirileceği toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfat ve potas içeren kompoze fenni gübreler verilir. Bitkinin gelişmesinde bir durgunluk görüldüğünde, şerbet verilmesi de yararlı olmaktadır.

    Hasat (Derim): Tohumlarının ekiminden hasat edilmeye başlanmasına kadar geçen süresi 18 hafta olan biber bitkisi, bölge koşullarına göre mayıs-haziran aylarından başlanarak hasat edilir. Çok verimli bir bitki olan biber, hasat edildikçe yeni ürünler verir.

    Bakım ve sulama işlemleri düzenli olarak sürdürülürse, bitki 5-6 ay süreyle ürün vermektedir. Biberler elle toplanarak hasat edilirler. Kırmızı toz biber elde edilmek isteniyorsa, biberler tümüyle kızarana kadar bitkinin üzerinde bırakılır. Sonra toplanan kırmızı biberler güneş altına serilip birkaç gün kurutulur. Özel değirmenlerde çekilerek kırmızı toz biber elde edilir.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Biber bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
  • orbay
    Senior Member
    • 11-02-2005
    • 5871

    #2
    Konu: Besinler ve Özellikleri

    Böğürtlen

    Kırmızımtırak siyah renkli, duta benzeyen üzümcüklerden oluşan böğürtlen adlı meyvelerini yaz sonuna doğru veren ve bazen bahçe çitlerini berkitmek üzere yetiştirilen Böğürtlen bitkisi, Gülgiller'dendir. 400'ün üzerinde doğal ya da kültür türü olan Rubus cinsi bitkilerden, burada R. fruticosus adlı olanı ele alacak ve Adi Böğürtlen veya kısaca Böğürtlen adıyla anacağız.

    3 m'ye kadar boylanabilen bu türün anayurdu Güney, Batı ve Orta Avrupa'dır. Kütüğü çokyıllık ve sürgünleri ikiyıllık olan bu hepyeşil, çok dallı ve çalı karakterindeki bitkinin yay biçimindeki sürgünlerinin üzerleri, ucu kıvrık sert dikenlerle kaplıdır. Üstü parlak, koyu yeşil kenarları testere gibi dişli olan yaprakları 5 yaprakçıktan oluşur. Bu yaprakçıkların altı gri-yeşil renkli ve beyaz tüylerle kaplıdır.

    Haziran -temmuz aylarında açan çiçeklerinin rengi beyazdan kırmızıya kadar değişir. Bu çiçekler yaz sonuna doğru olgunlaşıp yuvarlak biçimli, sert çekirdekli üzümcüklerden oluşan kırmızımtırak siyah meyvelere dönüşür. Böğürtlen bitkisinin üzerinde, hem çiçek hem de meyveleri bir arada görülebilir. Çabuk bozulan bu meyveler tazeyken yenildiği gibi reçeli, şurubu, şekerlemesi, pastası, likörü ve sirkesi yapılarak da tüketilir.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze böğürtlenin içerdiği besin değerleri şunlardır: 58 kalori; 1,2 gr. protein; 12,9 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,9 gr. yağ; 4,1 gr. lif: 19 mgr. fosfor; 32 mgr. kalsiyum; 0,9 mgr. demir; l mgr. sodyum; 170 mgr. potasyum; 200 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,4 mgr. B3 vitamini ve 21 mgr. C vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

    o Böğürtlenin doku ve damar büzücü etkisi vardır: Bu etkisiyle diyareyi keser, peklik verir.

    o İdrar söktürücüdür.

    o Bedeni güçlendirici toniktir.

    o Kadınlarda aybaşı dönemlerinde aşın kan gelişini önler.

    o Gebe kadınlarda sırt kaslarını güçlendirir.

    Bütün bu etkileri sağlamak üzere böğürtlenin körpe ya da gölge ve havadar bir yerde kurutulmuş yaprakları bitkinin meyveleriyle karıştırılır. Bu karışımdan 3 tatlı kaşığı alınıp üzerine l bardak kaynar su dökülür. 20 dakika süreyle demlendirilerek elde edilen infüzyon günde üç kez birer bardak içilir.

    o Böğürtlen ağız yaraları, dişeti kanamaları ve boğaz enfeksiyonlarına iyi gelir: Bunun için de, yukarıda hazırlanışı verilen infüzyonla günde üç-dört kez derin gargara yapılır.

    o Böğürtlen ciltteki ağrı ve yangıları hafifletir, yara iyileştirici etkiler taşır; hafif yanıklara iyi gelir, hemoroitin tedavisinde etkili olur: Bu etkileri sağlamak için böğürtlenin körpe yaprakları ezilerek bir yara lapası hazırlanır. Bu lapa şikâyet edilen yerlere dıştan uygulanır.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Çoğaltılması fazla bilgi ve ustalık gerektirmeyen böğürtlen bitkisi tohumlarıyla, kök sürgünü piçleriyle, uç daldırmasıyla, yaprak ve göz çelikleriyle, kök çelikleriyle ve doku kültürleriyle üretilebilir. Bu yöntemlerden ilk beşi çok kolaylıkla uygulanır. Doku kültürüyle çoğaltma son yıllarda denenmeye başlamıştır. Bu yollarla üretilen böğürtlen fidanları, kışı ılık geçen bölgelerde sonbahar ve kış aylarında, soğuk kış yaşayan bölgelerde ilkbaharın başlarında, yerlerine 1,5 m. aralıkla dikilir.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Böğürtlen bitkisi, iklim isteği yönünden fazla seçici değildir. Değişik iklim koşullarına oldukça fazla uyum gösterir. Sıcaklık ve kuraklığa çok duyarlı değildir. Ancak kış ve ilkbahar donlarından zarar görür. Genelde sıcak ılıman bölgelerde iyi sonuç verir. Sert rüzgârlar, üzerinde kar birikmesi ve dolu yağışı böğürtlenlere zarar verir. Kışın sert donlar yaşanırsa ertesi yılın ürün verimi düşer. Sonbaharın başlarındaki (eylül) derim döneminde don olayını yaşayan bölgelerde böğürtlen yetiştirilmemelidir.

    Toprak isteği: Böğürtlen bitkisi, toprak isteği yönünden de çok seçici değildir. Yüksek ürün verimi elde etmek ve meyvelerinin iriliğini sağlamak için sıcak ve nemli topraklarda yetiştirilmesi yeterli olur. Ancak, böğürtlene en uygun toprak tipi, humusça zengin, orta ağır ve geçirgen karakterli topraklardır. Bu toprakların pH'ı 6,5 olmalıdır.

    Toprak işleme: Böğürtlenin toprağı sık sık kazılmalı, çapayla çevresindeki yabani otların temizliği yapılmalıdır. Bu bitki, herbisitlere karşı çok duyarlıdır. Bu nedenle yabani ot mücadelesinde herbisit ilaçlar kullanılmamalıdır.

    Sulama: Böğürtlen bitkisi, ilkbaharda sürgün oluşturmasından meyvelerini olgunlaştırıncaya dek fazla neme gereksinir. Meyvelerin bol ve iyi nitelikli oluşu da düzenli sulamayla sağlanır. Özellikle haziran-ağustos ayları arasındaki dönemde kuraklık yaşanması durumunda, böğürtlenler haftada 1-2 kez bol bol sulanmalıdır. Ancak, meyvelerinin olgunlaşması döneminde, meyvelere zarar vermemek için yağmurlama yöntemiyle sulama yapılmamalıdır.

    Gübreleme: Humusça zengin toprakları seven böğürtlen bitkisine, yapılacak toprak ve yaprak analizlerinden sonra saptanan oranda iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Ayrıca sürgünlerinin gelişimi için azotlu, bol ve iyi nitelikli ürün vermelerini sağlamak için potasyumlu fenni gübre verilmesi de böğürtlenlere yararlı olur.

    Budama: Böğürtlen bitkisi yetiştiriciliğinde, budama da önemli işlemlerden biridir. Böğürtlenin meyveleri iki yaşındaki dallardan alınır. İkinci yılında meyve veren bu dallar kurur. Derimden sonra kuruyan dallar kesilmelidir. Ayrıca zayıf gelişmiş sürgünler ile çok sayıda ortaya çıkan piçler de kesilip temizlenir. Dondan zarar görmüş olan dallar da budanmalıdır.

    Hasat (Derim): Böğürtlenler, eylül ayı başında meyve tipik kırmızımtırak siyah rengini alınca ve sapı hafif esmerleşince hasat edilmeye başlanır. Bu durumdaki meyvenin sapı kolayca kopup ayrılır. Derimde gecikilirse meyveler yumuşar ve bozulur.

    Börülce

    Büyük kentlerde ev hanımlarımızca pek tutulmayan ama Anadolu'nun bazı yörelerinde sevilip yaygın şekilde tüketilen Börülce'yi veren bitkisi, Baklagiller'dendir. Birkaç önemli türü olan ve bunların kökeni dünyanın çok farklı bölgelerinde bulunan börülcelerden ülkemizde yetiştirilen adi börülcenin (V. unguicilata) anayurdu Afrika kıtasıdır. Türkiye'de Batı ve Güney Anadolu'da yetiştiriciliği yapılan bu börülce türü, 30-300 cm. kadar boylanabilen, biryıllık sarılıcı otsu bitkidir.

    Yakın zamanlara kadar fasulyeler arasında sayılan ama günümüzde kendi özel cinsi içinde tanımlanan börülcenin gövde ve yaprakları fasulyeninkine benzer. Beyaz, pembe ya da kırmızı renklerde açan çiçeklerinden oluşan badıçlarının kesiti değirmidir (yani yuvarlaktır). Bu badıçların içinde gelişip fasulyeye benzeyen ve sayıları değişen börülce tohumlarının (çekirdeklerinin) göbeği kara renkli olur.

    Börülcenin taze badıçlarıyla sadeyağlı yemeği ve salataları yapılır. Tohumlarının suda kaynatılıp ezilmesi, bolca limon ve zeytinyağıyla terbiye edilmesiyle fava adı verilen özel bir yemeği hazırlanır. (Börülcenin bulunmadığı zamanlarda fava yapılırken yerine bakla içi kullanılmaktadır.) Büyük kentli hanımlarımızın, börülceyle yapılan yemekleri bilmediğinden, bu çok besleyici sebzeyi kullanmadıklarını düşünüyoruz.

    BESİN DEÐERLERİ

    Ortalama 100 gr. kuru börülcenin içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 343 kalori 22.8 gr. protein: 20 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 1,5 gr. yağ; 2 gr. lif: 138 mgr. fosfor: 74 mgr. kalsiyum; 5.8 mgr. demir; 6,7 mgr. sodyum; 260 mgr. potasyum: 30 IU A vitamini; 1.05 mgr. B1 vitamini: 0,21 mgr. B2 vitamini ve 2.2 mgr. B3 vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Çok gösterişsiz ve tutulmayan bir sebze olmasına karşın, yukarıda görülen ve dikkatleri çekecek kadar önemli besin değerlerini içeren börülcenin sağlığa yararlı şu etkileri bulunmaktadır:

    o Tüm baklagiller gibi börülce de kandaki yüksek kolesterol düzeyini düşürür.

    o İçerdiği yüksek lif oranıyla kandaki ensülin ve şekeri düzene sokar, bu nedenle şeker hastaları için iyi bir besin oluşturur.

    o Aynı nedenle pekliğe (kabızlığa) hemoroite ve diğer bazı kalınbağırsak rahatsızlıklarına iyi gelir.

    o Demir minerali yönünden zengin bir besin olduğu için kansızlığa da iyi gelir.

    o Potasyum yönünden zengin olduğundan, yüksek tansiyonu düşürür.

    Sağlığa yararlı bütün bu pek önemli etkilerinden faydalanılmak üzere börülcenin diyetimize sokulması ve diğer baklagillerle dönüşümlü olarak tazesinden günde 100-120 gr. ya da kurusundan günde 55-60 gr. yenilmesi uzmanlarca öğütlenmektedir.

    KISACA ÜRETİLMESİ VE YETİŞTİRİLMESİ

    Tohumlarıyla (kuru taneleriyle) çoğaltılan börülce, sıcak ve ılık iklimli yerlerin bitkisidir. Yurdumuzda genellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde yetiştirilmektedir. Bitkinin istekleri, fasulyeninkine benzer şekilde, sıcak bir toprak ve yetiştirilme döneminin ılık ve uzun geçmesidir. Baklagillerden olduğu için yetiştiriciliğinin yapıldığı toprağı yeşil gübreleme yoluyla zenginleştiren börülce, fasulyeye çok benzer biçimde yetiştirilir.


    Brokoli

    Bazı kaynaklarda, "Sebzeler arasında bir mucize" diye tanımlanan ama ne yazık ki Türkiye'de çok az tüketilen Brokoli, Turpgiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen biryıllık otsu bitki brokolinin tarımı, Avrupa'nın güneyinde ve ABD'de yaygın biçimde yapılmaktadır. Ülkemizde brokoli üreticiliği şimdilik çok azdır. Karnabahara benzetilen bitkiye bazı yerlerde İtalyan karnabaharı ya da karnabahar azmanı adları da verilir.

    30-50 cm. kadar boylanabilen brokolinin 5-10 cm. kalınlığındaki gövdesi etlidir. Gövdeye uzun birer sapla bağlanan oval biçimli, yeşil ya da gri tonlardaki yapraklarının üzeri mumla kaplıdır. Brokolinin başının (kellesinin) çapı 5-25 cm., ağırlığı 100-400 gr. kadardır. Bu baş kesilirse, yaprak koltuklarından sürgünler hızla gelişir, üzerinde çiçek tomurcukları bulunan etli sürgünler ortaya çıkar. İşte brokoli, bu çiçek taslakları ve çiçek sapları yenilen bir sebzedir.

    Brokolinin iki ayrı formu vardır. Biri beyaz karnabahara benzer; baş brokoli ya da karnabahar brokolisi diye adlandırılır. Diğeri, yeşil çiçekli salkımları, Brüksel lahanası gibi gövdede yaprak koltuğundan çıkar. Bu forma da sürgün brokoli denir.

    Brokolinin çeşitleri, taşıdığı renklere göre de, beyaz başlı, mor başlı ve yeşil başlı çeşit olarak üçe ayrılır. Çiğ ya da pişirilerek tüketilen brokoli, haşlandığında içerdiği vitaminlerin çoğu kaynayan suya geçeceğinden bu su dökülmeyip değerlendirilmelidir. Kalorisi düşük bir sebze olduğundan diyetlerde yer alan brokoli, dondurularak saklanmaya ve sonradan tüketilmeye çok uygundur.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. çiğ (pişirilmemiş) brokolinin içerdiği besin değerleri şöyle sıralanır: 34 kalori; 2,5 gr. protein; 2,9 gr. karbonhidrat; 0,2 gr. yağ; 0 kolesterol; yüksek oranlarda lif; 76 mgr. fosfor; 100 mgr. kalsiyum; 0,8 mgr. demir; 10 mgr. sodyum; 336 mgr. potasyum; 24 mgr. magnezyum; 0,6 mgr. çinko; 0.10 mgr. B1 vitamini; 0.20 mgr. B2 vitamini; 87 mgr. C vitamini; 1.3 mgr. E vitamini ve küçümsenemeyecek oranda A vitamini kaynağı betakaroten...

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıdaki değerlerden görüleceği gibi brokoli, besin olarak en yararlı sebzelerden biridir. Bunun yanı sıra;

    o Brokoli bedeni kanser tehlikesine karşı korur: Yapılan son bilimsel araştırmalar, Turpgiller familyasındaki sebzelerin kansere karşı bedeni koruduğu; özellikle brokolinin yenilmesinin, akciğer, kolon (kalınbağırsak) ve prostat kanserlerine yakalanma rizikosunu iyice azalttığını ortaya koymuştur.

    o Brokoli, yüksek oranlarda A vitamini kaynağı betakaroten ile C ve E vitaminleri içerir: Kalp hastalıklarına yakalanma, kalp krizi geçirme ve katarakt illetine tutulma gibi rizikoları da en aza indirger.

    o Yüksek oranlarda demir ile folik asit içeren brokoli kansızlığı önler. Ayrıca doğum yapacak kadınların, spina bifida (yani omurganın bir yanının açık olması) hastalığına yakalanmış çocuk doğurması rizikosunu en aza indirir.

    Bütün bu önemli tıbbi etkilerinden yararlanılmak üzere, brokolinin diyetimize konularak öncelikle yenilmesi öğütlenmektedir.

    Dikkat: Brokoli bedenin iyot emilimini azaltır. Haftada 2-3 kezden fazla brokoli yiyen kişiler, iyotlu besinler ya da iyotlu tuzu almayı ihmal etmemelidir. Özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde, bu önemlidir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Brokolinin meyveleri bakla (badıç) biçimindedir. Bir baklada 5-15 adet tohum bulunur. Bitki bu tohumlarla üretilir. Tohumlar ilkbahar sonlarında tavalara ekilir. 4-7 hafta sonra dikime hazır fide haline gelir. Yaz ortalarında 10 cm. kadar boylandıklarında, tarımı yapılacak bahçe ya da tarlalardaki yerine, aralarında 40-50 cm'lik aralıklar bırakılarak açılan çukurlara (ocaklara) şaşırtılırlar.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Brokoli, soğuk ılıman iklimli bölgelerin bitkisidir. Yine de, bahçelerde soğuk rüzgârlara açık yerlere fideleri dikilmemeli, güneş gören yerler yeğlenmelidir. Bitki dış ülkelerde, sonbahar ile ilkbahar arasında yetiştirilmektedir. Çünkü, brokolinin yenilen kısımlarını oluşturan yeşil sürgünlerin niteliğinin korunması açısından yaz aylarındaki kurak ve çok sıcak havalar uygun değildir. Sıcak havalarda sürgünler normal gelişme göstermez. Gevşek yapılı olur ve hasattan birkaç saat sonra sürgünlerde pörsüme görülür.

    Toprak isteği: Brokoli, hafif bünyeli ve zayıf tipteki toprakları sevmez. Ağır bünyeli ve organik madde yönünden zengin topraklara ekilmelidir. Zayıf tipteki topraklarda yetiştirilmek isteniyorsa, sonbaharda bu toprak kazılır. Yanmış çiftlik gübresi ya da azot, fosfat ve potaslı fenni kompoze gübre bolca verildikten sonra toprağa çok az miktarda sönmüş kireç de karıştırılır. Ancak, brokolinin toprağı kesinlikle çok aşırı oranda gübrelenmemelidir.

    Sulama: Brokoli yaz mevsiminde, yağışsız ve kurak havalarda düzenli olarak sulanır; bitkinin kökünün yeterli derecede nemli tutulmasına dikkat edilir.

    Gübreleme: Yaz boyunca sulamalar sırasında bitkiye ara sıra biraz azotlu gübre verilmesi bitkinin gelişmesine yardımcı olur.

    Toprak işleme: Bitkinin çevresinde gelişen yabani otlardan kurtulmak için, brokolinin toprağı, çok derin kazılmamak koşuluyla arada bir çapalanır. Kışa doğru bitkide boğaz doldurma işlemi yapılır. Yani, bitkinin gövdesine doğru toprak kabartılır ve bitkiye bastırılır. Böylece brokolinin kışı geçirmesine yardımcı olunur.

    Çiçek ve yan sürgünlerin seyreltilmesi: Brokoli bitkisinden bol ve iyi nitelikli ürün alınması için zaman zaman zayıf görünüşlü çiçek sürgünleri ile bitkinin gereksiz görülen yan sürgünleri koparılıp atılır.

    Hasat (Derim): Brokoli başları, çiçek tomurcukları açmadan önce kesilip hasat edilir. Aksi takdirde, tomurcuklar patlayıp sarı çiçekler açarsa brokoli başları aşırı olgunlaşarak piyasa niteliğini yitirir. Brokoli başları, gövde tabanından tepe noktasına kadar uzaklık 23-25 cm'ye ulaştığında kesilir. Brokoli bitkisinde hasat, 2-3 günde bir olmak üzere dört ile altı kezde yapılıp tamamlanır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Brokoli bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülür. Ayrıca ürün alınması yaklaştığında brokoliye, güvercin ve diğer bazı kuşlar dadanabilir. Ürünü korumak için böyle durumlarda bitkiye ağ örtülmesi gerekebilir.


    Brüksel Lahanası

    Brokoli gibi kansere yakalanma rizikosunu büyük ölçüde azaltan bir başka kış sebzesini veren Brüksel lahanası, Turpgiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen bitki, ABD ve Avrupa'da yaygın şekilde yetiştirilmektedir. Türkiye'de de tarımı başlamış olup sebze, halk arasında yavaş yavaş tanınmaktadır.

    Biryıllık otsu bitki olan Brüksel lahanası, fide durumundayken lahanaya çok benzer. Ama sonra, gövdesi 60-90 cm'ye kadar boylanır, gövde üzerinde kalın sapların ucunda, koyu yeşil renkli, beyaz damarlı iri yaprakları uzar. Bu yaprakların koltuğundan çıkan tomurcuklar, küçük yuvarlak başçıklara dönüşür. Minyatür lahanaları andıran ve kokusu keskin olan başçıklar sıkı sarımlı olup iri bir ceviz kadar büyür ve sebze olarak yenilir.

    Brüksel lahanası denilen başçıklar iki boyutta görünür. Minik olanları, koyu renkli ve hoş kokuludur. Başçık irileştikçe rengi açılır ve kokusu keskinleşir. Brüksel lahanası, çorbası yapılarak, 2-3 dakika haşlanıp et yemeklerinin yanına garnitür olarak konularak yenilir. Minik olanları dondurulup sonra tüketilmeye daha uygundur.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. çiğ (pişirilmemiş) Brüksel lahanasının içerdiği besin değerleri şunlardır: 42 kalori; 4,2 gr. protein; 6,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 4 gr. lif; 72 mgr. fosfor; 32 mgr. kalsiyum; 450 mgr. potasyum: 1,1 mgr. demir: 115 mgr. C vitamini: l mgr. E vitamini ve önemli değerlerde A vitamini kaynağı betakaroten ile folik asit.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Brüksel lahanası, düşük kalori değerine karşılık potasyum ve demir gibi mineraller ile A, C ve E vitaminlerini yüksek oranlarda içeren çok yararlı bir besindir. Bunların yanı sıra;

    o Turpgiller'deki tüm sebzeler gibi, özellikle akciğer, mide ve kalınbağırsak (kolon) kanserlerine yakalanma rizikosunu en aza indirger.

    o C, E ile A vitamini (betakaroten) gibi antioksidan maddeleri yüksek oranda içerdiğinden kalp hastalıklarına yakalanma, kalp krizi geçirme ve katarak illetine tutulma rizikosunu da düşürür.

    o Yüksek oranlarda demir minerali ile folik asit içerdiğinden kansızlığı ve doğum yapacak kadınların spina bifida (omurganın bir yanının açık olması) hastalığına yakalanmış çocuk doğurma rizikosunu en aza indirir.

    o Gene yüksek oranda potasyum minerali içermesi nedeniyle yüksek tansiyonu düşürür ve tansiyonu belli düzeyde tutar.

    Bu önemli tıbbi etkilerinden yararlanılmak üzere Brüksel lahanasının sıkça yenilmesi öğütlenmektedir.

    Dikkat: Turpgiller familyasındaki tüm sebzeler gibi Brüksel lahanası da bedenin iyot emilimini azaltır. Bu nedenle haftada 3-4 kezden daha sık Brüksel lahanası yiyen kişiler, bunun yanı sıra zengin iyotlu besinler ya da iyotlu tuz aldıklarına emin olmalıdır. Özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde durum böyledir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Brüksel lahanası bitkisi tohumuyla çoğaltılır. Tohumlar, aşağıda tanımı verilen toprakla hazırlanıp gübrelenmiş tavalara, mart ayının ortalarında ekilir. Bu tohumlar filizlenip 10 cm. kadar boylanınca oluşan fideleri, bahçe ya da tarlada, kışın derin kazılarak iyi yanmış çiftlik gübresi ya da kompoze fenni gübreyle gübrelenmiş toprağa yaz başına doğru şaşırtılarak 75 cm. aralıkla dikilirler. Ancak, bahçe küçükse, dikim aralığı 40-50 cm'ye indirilir.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Brüksel lahanası, brokoli gibi, soğuk ılıman iklimli bölgelerin bitkisidir. Kış mevsiminde uzun süreli donlara bile dayanabilir. Gene de şiddetli rüzgârlardan korunmalı yerlere dikilmelidir. Uzun süre güneş gören rüzgârsız yerler, bitkinin yetiştirilmesi için uygun olur.

    Toprak isteği: Brüksel lahanası, hafif bünyeli, zayıf tipli, asitli ve kireçli toprakları sevmez. Bitkiye uygun olan, içinde yeterince humus bulunan ağır bünyeli topraklardır.

    Sulama: Genç Brüksel lahanası bitkilerine, yaz boyunca yağışsız ve sıcak havalarda, düzenli olarak su verilir. Ama, sonbahara doğru olgunlaşan bitkiler artık su istemez.

    Gübreleme: Bitkiye, yaz başında yeni yerine şaşırtıldığında bir kez, daha sonra gelişmesini takviye etmek için bir kez daha iyi yanmış çiftlik gübresi ya da azot, fosfat ve potas içeren kompoze fenni gübre verilir.

    Toprak işleme: Brüksel lahanası, bitkisinin çevresinde yetişen yabani otların yok edilmesi için çapalama yapılır. Ama, kesinlikle bitkinin köküne yakın yerler derin kazılmaz. Kışa doğru bitkinin çevresinde kazılan toprakla boğaz doldurma işlemi yapılarak bitki kış koruması altına alınır.

    Hasat (Derim): Brüksel lahanası, dikiminden 28-36 hafta sonra hasat edilmeye başlanır. Bunun için bitkinin toprağa yakın yerinden başlanarak ceviz büyüklüğüne varmış sıkı sarımlı başçıkları keskin bir bıçakla kesilerek alınır. Bu arada bitkinin sararmış yaprakları da kesilip çıkarılmalı, her seferinde bitkiden birkaç başçıktan fazla almamaya özen gösterilmelidir. Bitkinin tüm başçıkları hasat edilip bitirilince, gövde kesilir ve aynen lahana gibi pişirilerek yenilir.

    Zararlı ve hastalıklarıyla mücadele: Bitkiye dadanan hastalık ve zararlılarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilacı kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele edilmelidir.


    Ceviz

    Tazesini sonbaharda ve kurusunu yıl boyunca severek yediğimiz çok besleyici ceviz meyvesini veren Ceviz ağacı, Cevizgiller'in örnek bitkisidir. Yapraklarını döken ve 40 dolayında türü olan ceviz ağaçlarının en yaygın bilineni ve ülkemize çok iyi uyum sağlamış olanı, Adi ceviz (J. regia L.) türüdür.

    150-200 yıl yaşayabilen, 20-25 m. kadar boylanıp 350-400 metrekarelik alanı yoğun bir gölgeyle kaplayabilen bu türün geniş küre biçiminde tacı vardır. Gençken ağacın gövdesi gümüşi renkte ve düz bir kabukla örtülüyken yaşlandıkça kabuğun rengi koyulaşıp üzeri çatlaklarla dolar. Koyu yeşil renkli bileşik yaprakları ince ve uzun 5-8 yaprakçıktan oluşur.

    Birevcikli bir bitki olan ceviz ağacının erkek ve dişi çiçekleri, aynı ağacın üzerinde mayıs ayında açar. Eylül-ekim ayında dişi çiçeklerden olgunlaşan ceviz meyvesinin dışını saran yeşil kabuğuna, gövek ya da tetir denir. Bu kabuk soyulunca ve ortaya çıkan açık kahverengi sert kabuk kırılınca, bu kez sarımsı açık yeşil ince bir kabukla sarılmış olan ceviz tohumu ortaya çıkar. Rengi beyaz olan bu tohuma, ceviz içi ya da iç ceviz adı verilir.

    Ceviz içi tazeyken yemiş olarak yenilir. Sert kabuklu halindeki cevizler kurutulduktan sonra kırılır. Ortaya çıkan tohum öylece yenildiği gibi sucuğu, tatlıları ve mezeleri yapılarak; kek, çörek ile bazı yemeklere katılarak bolca tüketilir. Ceviz ağacının odunundan elde edilen kereste, mobilyacılıkta fevkalade değerli bir malzeme sayılır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. ceviz içinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 700 kalori; 8-24 gr. protein: H gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 62-75 gr. yağ: 1.5 gr. lif; 145 mgr. fosfor: 200 mgr. kalsiyum: 2 mgr. demir; 0,8 mgr. sodyum; 195 mgr. potasyum: 37 mgr. magnezyum; 0,35 mgr. B1 vitamini: 0.10 mgr. B2 vitamini: 0,3 mgr. B3 vitamini; 0,3 mgr. B6 vitamini; 22 mcgr. folik asit: 6 mgr. E vitamini ile eser miktarlarda D ve P vitaminleri.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıdaki değerler incelendiğinde, yüksek oranlıları bir yana bırakılsa bile ceviz içinin çok önemli bir yağ ve protein kaynağı olduğu ortaya çıkar. Bunun yanı sıra;

    o Ceviz yenmesi, kalp sağlığının korunmasına yardımcı olur: Cevizin içerdiği doymamış yağlardaki linoleik asit, kolesterol düzeyini düşürür. Ayrıca cevizin içerdiği linoleik asidin yanı sıra alfalinoleik asit ile omega 3 yağ asitleri, damar tıkanmalarını önler. Yapılan araştırmalar, düzenli ceviz yiyen kişilerde koroner damar hastalıklarına yakalanma rizikosunun önemli oranda azaldığını göstermektedir. Düzenli olarak dört hafta süreyle ceviz tüketimi, kötü kolesterol düzeyini düşürürken iyi kolesterol düzeyini artırmaktadır.

    o Ceviz yenmesi yüksek tansiyonu düşürmekte, romatizmal artritte yangıları büyük ölçüde azaltmaktadır.

    o Ceviz, kansere yakalanma rizikosunu azalttığı gibi kan şekeri düzeyini de ayarlar: Bu son yararlı etkisi nedeniyle şeker hastalarına günde üç adet ceviz yemeleri öğütlenmektedir.

    o Ceviz ağacının körpe ya da kurutulmuş yaprağı, göveği ya da ceviz içinin çeşitli tıbbi etkileri vardır: Peklik vericidir; iştah açıcıdır; bedeni güçlendirici toniktir; kanı temizler ve kemiklerin zafiyetine karşı etkili olur.

    Bütün bu etkileri sağlamak üzere, cevizin taze ya da gölge, havadar yerde kurutulmuş yapraklarıyla %2'lik bir infüzyon yapılır. Yani, l litre kaynar suya 20 gr. yaprak atılır, 10-15 dakika demlendirilerek yapılan infüzyondan günde 2-3 bardak içilir. Yaprakların içine, sonbaharda gövek ya da ceviz içi katılabilir.

    Dikkat: Ceviz içi pek güçlü bir besin olduğundan aşırı miktarlarda yenilmemelidir. Aksi takdirde yağlanma ve şişmanlamaya yol açar. Ayrıca, mide ve bağırsağı bozucu etkiler yaratacağından, anlaşmış ceviz içi kesinlikle yenilmemelidir.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Ceviz ağacı, tohumuyla (yani ceviz dediğimiz kurumuş meyveleriyle) çoğaltılabilir. Ancak bu yöntemle elde edilecek çöğürler uzun zamanda fidan haline gelmekte ve çoğu kez iyi cevizden kötü ceviz ürünü veren ağaçlar ortaya çıkmaktadır.

    Ceviz ağacının çeşitli çelikleriyle üretilmesi de mümkündür. Ama bu çeliklerin, köklenme ve başka yere şaşırtıldığında tutma oranı düşük olmaktadır. Bu nedenle en iyisi, ceviz tohumlarıyla elde edilen çöğürlerin, makbul ceviz çeşitlerine aşılanmasıdır. En hızlı ve emin üretim yöntemi budur. Bizim için tutulacak yol, inanılır üreticiler tarafından çeşitli aşı yöntemleriyle aşılanarak elde edilmiş sağlıklı ve ürün çeşidi belli fidanları alıp bahçemize kasım ayında, eğimli arazide 10 m. ve düz arazide 12-14 m. aralıkla dikmektir.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Ceviz ağaçlarının yıllık 800-1.800 saatlik soğuklama gereksinimi vardır. Bu nedenle ceviz ağacının en verimli olduğu alanlar, kara ikliminin hâkim olduğu yerlerdir. Böyle bölgelerde ceviz ağaçları, en düşük -28 ve en yüksek +38 dereceye dayanıklılık gösterirler. Ve yazları bol güneşli, kışları soğuk ılıman geçen yörelerdeki sert rüzgârlardan korunmalı vadilerde en iyi ürün sonucunu verirler.

    Toprak isteği: Ceviz ağaçları, toprak bakımından pek seçici değildir. Bununla birlikte taban suyu düzeyi kışın 2,5-3 m'den yukarı çıkmayan, fazla su tutmayan, gevşek, süzek, çakıllı ve alüvyonlu toprakları sever. Dağ eteklerinde toprağı az, taş yığınları arasındaki alanlarda bile çok iyi yetişir.

    Kirece karşı dayanıklı olan ceviz ağaçları alkali toprakları sever, fakir topraklarda, bile iyi yetişir. Ancak zengin topraklarda; hele sulama, gübreleme ve yabani ot mücadelesi yapılarak verimi artırılan topraklarda ceviz ağaçlarının gelişmesinin ve ürün veriminin arttığı gözlemlenmektedir.

    Sulama: Ceviz ağacı kazık köklü bir bitki olduğundan, kuraklığa ve susuzluğa karşı dayanıklıdır. Ancak çok kurak ve sıcak yaz mevsiminde ceviz fidanları ile yetişkin ağaçların sulanması, fidanların gelişmesinde ve yetişkin ağaçların ürün veriminde iyi sonuçlar yaratır.

    Gübreleme: Ceviz ağacı yetiştirdiğimiz bahçe için yapılacak ve toprak analizleri sonuçlarına göre ceviz fidanlarına ve yetişkin ceviz ağaçlarına iyi yanmış çiftlik gübresi ile kompoze fenni gübre verilmesi, gene fidanların gelişmesine ve yetişkin ağaçların ürün veriminin artmasına katkılı olur.

    Budama: Ceviz ağaçları fazla budanmayı sevmez. Ağaç tacının içini sıklaştıran gereksiz dalların alınması, kurumuş ve kırılmış dalların kesilip çıkarılması ve bütün budama yerlerinin aşı macunuyla kapatılması ağaçlara yararlı olur.

    Hasat (Derim): Ülkemizde ceviz ağaçları, genellikle eylül ortalarından ekim başlarına kadar uzayan yaklaşık bir aylık süre içinde hasat edilir. Hasadın zamanının geldiğini gösteren en belirgin özellik, cevizlerin göveğinin çatlaması, olgun cevizlerin her an ağaçtan dökülecek duruma gelmesidir. Ağaçtaki meyvelerin 1/3'ü bu duruma geldiğinde derime başlanmalıdır.

    Hasatta geç kalınırsa karga ve sincapların ürüne vereceği zarar artar. Erken davranılırsa meyveyi saran yeşil göveğin soyulup ayıklanması güçleşir. En iyi derim şekli, dut ağaçlarında olduğu gibi dalların silkelenerek çevresi iyice temizlenmiş ağaçların meyveleri yere döküldüğünde toplanmalarıdır. Ağaçların dibinin temizlenmesi, cevizlerin iyi görünmesini sağlar. Ceviz ağaçlarının dallarına sopa vurup meyveleri dökmek bir yıl sonraki ürüne büyük oranda zarar vereceğinden kesinlikle tavsiye edilmez.

    Zararlı ve hastalıklarıyla mücadele: Ceviz ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan ciddi bir mücadele sürdürülmelidir.

    Çilek

    İlkbahar ve yaz mevsimlerinde güzel kokusuyla ve üzerine dökülen toz şekerle tadı artırılmış hoş lezzetiyle yemek üzerine yenmek üzere sofralarımızı zenginleştirip beslenme keyfimizi artıran çilek adı meyvesini veren Çilek bitkisi, Gülgiller'dendir.

    Birçok türü ile çeşitleri bulunan Fragaria cinsi çokyıllık otsu ve sürüngen bitki olan çilekler kök, kökgövde, yaprak, kol (stolon), çiçek ve meyve salkımlarından oluşmaktadır. Kökgövdesinden çıkan ana (ya da birincil) kökleri sertleştiğinde, koyu kahverengileşir ve sayıları 20-30 kadar olur. Yan (ya da ikincil) kökleri çok sayıda ve beyaz renklidir. Çileğin kökleri süzek topraklarda 60-70 cm. kadar derine inerken, ağır topraklarda yüzeysel olarak uzar.

    Bitkinin kökgövdesi, aslında bodurlaşmış bir gövdedir. Yeşil renkli, kenarları dişli yaprakları, genelde üç yaprakçıktan oluşur. Çilek bitkisi yaprak koltuklarından, yaz boyunca tomurcuklar oluşturarak kollar (stolonlar) çıkarır. Bu kollar, yapraktan aldıkları suyu iletebilecek özellikler taşıyan gerçek gövde parçalarıdır. Köklenip kendi yaşamlarını sürdürebilirler.

    Bitki ilkbaharda beyaz çiçeklerini açar. Bu çiçekler tozlaşmadan 30-35 gün kadar sonra olgunlaşıp bileşik, üzümsü ve minik çekirdekleri olan kırmızı, pembe ve bazen beyaz renkli meyvelere dönüşür. Çilek makbul bir taze meyve olarak yenildiği gibi; reçeli, marmeladı, meyve suyu, dondurması ve pastaları yapılıp sevilerek tüketilir.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze çileğin içerdiği besin değerleri şunlardır: 37 kalori; 0,7 gr. protein; 8.4 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,5 gr. yağ; 1,3 gr. lif- 21 mgr. fosfor; 21 mgr. kalsiyum; 1 mgr. demir: l mgr. sodyum; 164 mgr. potasyum: 12 mgr. magnezyum; 60 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,07 mgr. B2 vitamini; 0,6 mgr. B3 vitamini: 0,055 mgr. B6 vitamini; 4,6 mcgr. folik asit: 77 mgr. C vitamini ve 0,2 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Çilek, bedenimize sızmış olan bazı virüsler için öldürücü etkiler taşır: Bunlar arasında çocuk felci (polyomiyelit), bazı ağız ve deri yaralarını oluşturan virüsler sayılabilir. Ayrıca geleneksel olarak halk hekimliğinde çileğin akneye (sivilcelere) iyi geldiği kabul edilir.

    o Çileğin kansere yakalanma ve kanserden ölme rizikosunu azalttığı, son zamanlarda yapılan araştırmalar sonucu kabul görmektedir.

    o Çilek idrar söktürücüdür. Ayrıca romatizma ve gut hastalığı yangılarını azaltıcı etkileri vardır.

    o Çilek bitkisinin kökgövdesi, içerdiği tanen nedeniyle peklik vericidir: Bunun için kökgövdesi suyla kaynatılarak elde edilen dekoksiyondan günde 1-2 bardak içilir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Bütün çilek türleri, yaprak koltuklarından uzayan kollarla (stolonlar) çoğaltılır. Ancak çilek fideleri bazı mantar hastalıkları ile nematodlara (bazı zararlılar) karşı pek duyarlı oldukları için kimi önlemlerle korunmaları gerekir. Bizim için en iyisi, çilek fidesi üreten güvenilir kuruluşlardan, çeşidi belli, sertifikalı ve sağlıklı fideler alıp bunları bahçemize dikmektir. Çilek fidesi dikimleri, kış dikiminde ekim-kasım aylarında ve yaz dikiminde temmuz ayı içinde toprakta hazırlanıp gübrelenmiş yastıklara, 30-35 cm. aralıklarla yapılır.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Ülkemizde soğuk iklimli Doğu Anadolu bölgesinden sıcak Akdeniz bölgesine kadar hemen hemen her yerde yetiştirilebilen neredeyse tek meyve türü çilektir. Çilek bitkisi, -10 dereceye kadar düşen sıcaklığa kadar hiçbir önlem alınmadan yetiştirebilir. Daha soğuk yerlerde saman ve kuru yaprak gibi malzemeyle soğuktan korunması gerekir. İlkbaharda yaşanan geç donlar bazı yerlerde sorun çıkarabilir. Ancak, soğuk havalar elma, şeftali ve erikte olduğu kadar çileğe zarar vermez. Çilek yetiştiriciliğinde iklim riski çok azdır.

    Toprak isteği: Çilek bitkisi, toprak bakımından fazla seçici değildir. Ama en iyi, süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu-tınlı ve hafif topraklarda yetişir. Fazla kireç içeren topraklar genelde çileğe uygun olmadığı halde, son zamanlarda kirece uyum sağlayan çilek türleri bile üretilmiştir. Çilek bitkisi sökülen bir toprağa nöbet uygulamadan (yani, başka bir bitki üretilip ürün alınmadan) ya da bu toprak iyice ilaçlanmadan ikinci kez bu bitki dikilmemelidir.

    Sulama: Kış dikimi yapılan çilek bitkisine, ancak çok sıcak ve kurak geçen ilkbaharda sulama gerekebilir. Ama, ilkbaharda ya da yazın yapılacak hasattan sonra ertesi yıl da ürün alabilmek için, bitkinin sulanması ve diğer bakımlarının yapılması gerekir. Yaz dikiminde çilek bitkisi, sonbahar gelip de yağışlar başlayana değin düzenli olarak sulanır.

    Gübreleme: Çilek bitkisinin yetiştirileceği toprak hazırlanıp yastıklar yapılırken, iyi yanmış çiftlik gübresi ile potas ve fosfatlı kompoze fenni gübreler karıştırılarak toprağa verilir. Bu gübreler üç yıl süreyle yeterli olur. Bu nedenle yıllık gübrelemede toprağa yalnızca azotlu gübre verilir.

    Toprak işleme: Çilek bitkisinin çevresindeki yabani otlar, arada bir yapılacak çapalamayla ya da uygun ot öldürücü (herbisit) ilaçlar kullanılarak yok edilir.

    Malçlama: Çilek üretiminin yapılacağı bahçenin plastik, saman, kuru ot vb. malzemeyle örtülmesine malçlama denir. Bu sayede çilek meyvesinin temiz kalması, çürümemesi, yabani ot kontrolünün yapılması, sulama aralıklarının uzatılması gibi yararlar sağlanır.

    Hasat (Derim): Çilek en duyarlı meyve türlerinden biridir. Ürünün bozulmaması için hasatta ve taşımada çok dikkatli davranılması gerekir. Çilek hasadı, meyvenin tipik rengini almasından hemen sonra yapılır. Gecikilirse meyvenin rengi koyulaşır, ezilme ve bozulmaları hızlanır. Erken yapılan hasatta, çeşide özgü renk ve tat tam oluşmaz. Çilek hasadı yapmak için günün serin saatleri (sabah 8-10 arası) yeğlenmelidir.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Çilek bitkisinin hastalık ve zararlılarının def edilmesi yerine, bitkiyi hastalandırmamak daha kolay ve ekonomiktir. Gene de bitkide hastalık ve zararlılar görülürse, en yakın tarım hastalıkları mücadele örgütüne başvurulup tavsiyeleri alınarak ve bitkiye dadanan zararlılar ile hastalıklarla, tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Dereotu

    Sebze olmadığı halde, çeşni vermesi için yaprak, sap ve tohumları birçok yemek ile besine katılan Dereotu bitkisi, Maydanozgiller'dendir. Anayurdu Akdeniz havzası olan dereotu, ülkemizde bol bol yetiştirilen, 60-70 cm. kadar boylanabilen bir ya da ikiyıllık otsu bitkidir. İçi boş yuvarlak kesitli gövde ve sapları ile ince yapılı, hafif tüylü yaprakları mavi-yeşil renkli ve hoş kokulu olur. Yaz ortalarında bitki, tepesinde 20 cm. kadar genişliğe varan şemsiyeye benzer çiçek salkımlarını oluşturur. Bu şemsiyelerde, sarı renkli, hoş kokulu minik çiçekleri yer alır.

    Çiçekleri yaz sonuna doğru olgunlaşır ve bitkinin 3-4 mm. uzunlukta, yassı biçimli, hoş kokulu tohumları meydana gelir. Dereotunun yaprak ve sapları çiğ olarak birçok yemek ile besine katıldığı gibi, kurutulan tohumları da çeşni vermesi için aynı amaçla kullanılır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze dereotu yaprak ve saplarının içerdiği besin değerleri şunlardır: 28 kalori; 2,8 gr. protein; 5,1 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 0,5 gr. lif; 21 mgr. fosfor; 100 mgr. kalsiyum: 2,7 mgr. demir: 397 mgr. potasyum: 3.500 IU A vitamini ve 31 mgr. C vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Dereotu, mide ve sindirim sistemimizin dostudur: Sindirimi kolaylaştırır. Mide ve bağırsaklardaki gazı söktürür. Özellikle çocuklarda gaz söktürücü etkisi önem kazanır. Karın ağrılarına iyi gelir. Kusma refleksini bastırır.

    o Dereotu sinirleri yatıştırır ve bedeni rahatlatır.

    o Sodyum içermediği ama diğer bazı mineraller yönünden zengin olduğu için tuzsuz rejimlerde yer alır.

    o Hıçkırığı kesici etkisi vardır.

    o Süt bezlerini uyardığından emzikli annelerde süt gelişini artırır.

    Bütün bu yararlı etkileri sağlamak üzere dereotu tohumlarından 1-2 tatlı kaşığı alınır. Üzerine bir bardak kaynar su dökülüp 10-15 dakika demlendirilerek elde edilen infüzyon yemeklerden sonra birer bardak içilir.

    o Ayrıca dereotu, nefesin kötü kokusunu giderir: Bunun için dereotu tohumları ağızda çiğnenir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Dereotu bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Bayat olmayan tohumları bahçelerde, derince kazılıp gübrelenerek düzeltilen yerlerine ilkbaharda, nisan ayının ılık bir gününde öğle saatlerinde toprağa serpilerek ekilir. Tohumların üzeri ince bir toprak tabakasıyla örtülür. Süzgeçle sık sık sulanarak çimlenmeleri sağlanır. Çimlenen fidelerden aşırı sıklık yaratanları ve zayıf olanları sökülerek seyreltme yapılır. Ya da tohumlar başlangıçta 15-20 cm. aralıkla çok derine olmamak üzere elle ekilir.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Ilıman ve sıcak iklimleri seven dereotu bitkisi, bahçemizin bol güneş gören yerine ekilmelidir.

    Toprak isteği: Toprak bakımından aşırı seçici olmayan dereotu bitkisi hafif, kumlu, süzek (suyu iyi akıntılı) ve organik madde yönünden zengin olan topraklarda iyi yetişir.

    Sulama: Su isteği makul derecede olan dereotu bitkisinin toprağı, kurak havalarda sulanıp nemli tutulmalıdır.

    Gübreleme: Bitkinin ekileceği yeri hazırlarken toprağa verilen iyi yanmış çiftlik gübresinden başka bir kez de yaz ortalarında kompoze fenni gübre serpilmesi yararlı sonuçlar verir.

    Hasat (Derim): Yaz ortalarında dereotunun sap ve yaprakları geliştikçe, bunlar koparılarak sürekli hasat edilir. Dereotu tohumlarının hasadı için bitkinin yaz sonuna doğru olgunlaşan çiçek şemsiyeleri uzun saplarıyla birlikte kesilip toplanır. Çok sıkı olmayan demetler halinde bağlanır, yüksek bir yere baş aşağı asılıp iyece kurutulur. Sonra, temiz bir örtü ya da kâğıt üzerine tutulan demetlere vurularak veya bu demetler silkelenerek tohumların dökülmesi ve toplanması sağlanır.

    Domates

    Yemek, salata ve sandviçlerimizin yararlı ve lezzet verici öğesi Domates'i veren bitkisi, Patlıcangiller'dendir. Anayurdu Amerika kıtası ve özellikle Güney Amerika'daki (And dağlarında) Peru olan domates, bir-yıllık otsu bitkidir. Tüm dünyada ve ülkemizde çok yaygın biçimde yetiştirilmektedir.

    50-200 cm. boylanabilen, pek çok çeşidi bulunan domates bitkisinin, genellikle desteklenmeden büyüyemeyen dik, etli, üzeri pürtüklü ve çok dallı, kalınca bir gövdesi vardır. Bu gövde, bitki gençken yumuşak ve üzeri tüylerle kaplı olur. Gelişmesi ilerleyen bitkide gövde köşeleşir, sertleşir ve odunsulaşır.

    Bitkinin gövde, dal, yaprak ve çiçek saplarının üzerinde, bastırılıp ezildiğinde kendine özgü değişik bir koku salgılayan bezeleri vardır. Domates bitkisinin bileşik yaprakları, bitki çeşitlerine göre biçim, büyüklük, dilim ve dişlilik bakımından farklılıklar gösterir. Yaprakların üzeri değişik tonlarda yeşil, altı mavimsi kül rengindedir.

    Bitkinin erselik özellikler taşıyan sarı renkli küçük çiçekleri kendi kendisini döllediği gibi, bitki, balansı ve diğer böcekler tarafından yabancı domates çiçekleriyle de döllenir. Bu çiçeklerde olgunlaşan domates meyvesi de çeşitlere göre biçim, renk, irilik, kabuk kalınlığı, etinin özellikleri, etinin düz ya da dilimli oluşu, çekirdek evlerinin yapısı ve çekirdek sayısı bakımından farklılık gösterir.

    Genelde kırmızı diye bilinen domates bitkisinin sarı ve beyaz meyveli çeşitleri de vardır. Bu meyveler bahçelerde üretildiği gibi, günümüzde gelişen seracılık sayesinde bütün yıla yayılarak seralarda da yetiştirilir. Taze olarak bol bol yenilip salata ve yemeklere katılan domates, salçası yapılarak da yemeklerde kullanılır.

    Meyve suyu gibi içilen suyu çıkarılır. Yeşil domatesin turşusu ve bazı yörelerimizde reçeli yapılır. Domates, her haliyle çok sevilen ve bol bol tüketilen sebzelerin başında gelmektedir.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze ve olgun domatesin içerdiği ortalama besin değerleri şöyledir: 17-22 kalori; 1,1 gr. protein; 4,7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,5-1 gr. lif; 27 mgr. fosfor; 13 mgr. kalsiyum; 0,5 gr. demir; 3 mgr. sodyum; 244-250 mgr. potasyum: 900 IU A vitamini; 0.06 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,7 mgr. B3 vitamini; 0,1 mgr. B6 vitamini; 6.4 mcgr. folik asit: 17-23 mgr. C vitamini ve 1.2 mgr. E vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda görülen ve bazıları gerçekten önemli olan besin değerlerinin yanı sıra;

    o Domates, zengin oranlardaki A, C ve E vitamin gibi antioksidan içeriğiyle, kansere yakalanma rizikosunu azaltır: Bu bağlamda, başta meme ve prostat kanserlerini sayabiliriz.

    o Aynı nedenle domates, kalp hastalıklarına yakalanma, felç geçirme ve katarakt illetine tutulma tehlikesini de azaltmaktadır.

    o İçerdiği flavon bileşikleri ve lisopen adlı maddeyle sağlığımızı koruyucu bazı etkiler yapar: Yapılan bazı araştırmalar, domatesin akut apandisiti önlediğini ortaya koymuştur.

    Sağlığımıza pek yararlı bu etkilerinden yararlanılmak üzere domates, günlük diyetimize katılması ve bol bol tüketilmesi uzmanlarca öğütlenmektedir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Domates bitkisi, tohumlarıyla (çekirdekleriyle) çoğaltılır. Üretim iki aşamada gerçekleştirilir: Birinci aşamada tohumlar sıcak yastıklara 25-30 derece sıcaklıkta ekilir. Çimlenme için en uygun sıcaklık derecesi 29'dur. ikinci aşamada, sıcak yastıklarda yetiştirilen fideler özenle yerlerinden sökülür ve bahçemizde hazırlanan yerlerine şaşırtılır. Bizim için doğru olan, ilkbaharda profesyonel üreticiler tarafından hazırlanan sağlıklı fideleri alıp bahçemizde, sıralar üzerinde 60 cm. aralıklarla dikmek ve gerekli bakımlarını yapmak olacaktır.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Domates, ılık ve sıcak iklimlerin bitkisidir. Soğuklardan çok korkar. Yetiştirildiği dönemde sıcaklık -2, -3 derecelere düştüğünde bitki donar ve ölür. Fidelerinin ekim döneminde don tehlikesi ortadan kalkmış olmalı ve yörede 5-6 ay süreyle bitkiye uygun iklim hüküm sürmelidir. Dört aydan kısa süreli uygun iklim yaşanması halinde, bitkiden beklenen sonuç alınamaz.

    Domates bitkisinin iyi gelişmesi için 18-19 derece sıcaklık idealdir. Sıcaklık 15 derecenin altına indiğinde, bitkide gelişme yavaşlar. Domates bitkisi aşırı nemli havaları sevmez, nemli havada yaprak çürümeleri başlar. Çok kuru havalarda da bitki çiçeklerini döker.

    Toprak isteği: Domates bitkisi, toprak tipi bakımından pek seçici değildir. Hemen her tipteki toprakta yetiştirilebilirse de en iyi sonuç tınlı topraklarda alınır. Çünkü bitki derin, geçirgen ve su tutma yeteneği yerinde olan toprakları yeğler. Bitki, toprakta aşırı olmamak koşuluyla asiditeye karşı dayanıklıdır.

    Toprak pH'ı 5 olan yerlerde iyi sonuç alınır. Ancak pH 5'in altına düşerse, toprakta kireçleme yapılmalıdır. Domates bitkisi, gene aşırı olmamak koşuluyla tuzlu topraklarda dahi yetiştirilebilir.

    Toprak işleme: Fideler asıl yerlerine dikilip gelişmeye başlayınca, iki hafta sonra birinci çapalama işi yapılır. Bundan 2-3 hafta sonra da ikinci çapalama gerçekleştirilir. Daha sonra domates bitkisinin sıra aralarında, gelişen dallarını izin verdiği ölçüde 2-3 kez daha çapa işi yapılarak yabani otlarla mücadele, toprağı kabartma ve toprağın kaymak tabakasını kırma işleri gerçekleştirilir.

    Sulama: Bitki gelişirken aşırı sulanırsa boya kaçar ve ürün vermesi gecikir. Bu nedenle çiçek açıp ilk meyveleri görülene kadar bitkinin sulanmasından kaçınılır. Bunun yerine çapalama yapılır. Ancak bu dönemde havalar çok kurak ve sıcak gidiyorsa o zaman aşırıya kaçmadan bitkiye bir-iki kez su verilir.

    Bitkide ilk meyveler görülünce sulama işi önem kazanır. Bu kez belirli aralıklarla yeterince su verilerek bitkinin gelişmesine ve meyvelerinin irileşmesine katkıda bulunulur. Domates bitkisi olgunluk dönemine girince, her ürün toplanışından sonra kesenkes sulanmalıdır.

    Gübreleme: Domates bitkisi, uzun geçen bir gelişme dönemini yaşaması ve bol ürün vermesi nedenleriyle organik madde yönünden zengin bitek bir toprakta yetiştirilmeyi ister. Yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre, bitkinin toprağı hazırlanırken ve gelişme dönemlerinde verilecek iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfat ve potas içeren fenni kompoze gübrelerden ne miktarlarda atılacağı saptanır. Ayrıca, ürün verme döneminin sonlarına doğru sulama suyuna katılarak verilen şerbet de domates bitkisine büyük yararlar sağlamaktadır.

    Herekleme: Domates bitkisi, 30-35 cm. boya erişmesinden başlanarak, herek denilen ağaç dalları, kargı kamışı ya da demir direklerle askıya alınarak desteklenir. Bu yapılmazsa, özellikle ağırlaşan meyvelerini taşımayan bitkinin formu bozulur; bitki yere yığılır, gelişmesi ve ürün verimi durur.

    Budama: Domateste bitki gövdesi ile ana yaprakların birleştiği koltuk denilen kısımlarda oluşan sürgünler alınırsa, yeni dalların meydana gelmesiyle bitkinin orta bölümünün sıkılaşması ve ürün veriminin düşmesi önlenir. Böylece bitki daha erken olgunlaşır ve verimi artar. Ancak koltuktaki sürgünleri kesip almanın, bitkide güneş yanıklığı oluşturması vb. sakıncaları da vardır.

    Yarar ve sakıncaları düşünülüp dengelenerek bu tür budamanın yapılıp yapılmayacağına karar verilir. Ayrıca domates bitkisinin oluşturduğu 6 ila 12'nci salkımlardan sonra tepesinden uç alma denilen bir budama işlemi daha uygulanabilir. Böylece bitki, yeni dallarına harcayacağı gücünü meyvelerine ve var olan gelişimine yoğunlaştırmış olur.

    Hasat (Derim): Domates bitkisinin hasadı, meyvelerinin tüketileceği yere göre tam olum döneminde ya da biraz erken zamanda yapılır. Yurdumuzda yörelere göre ilkbahar mevsiminde dikilen domates fidelerinden ürün hasadına, mayıs-temmuz arasındaki dönemde başlanmaktadır.

    Domateslerin hasadında meyveler dikkatsizce bitkiden çekilerek koparılmamalıdır. Çünkü bu şekilde koparılan sapta meyvenin etli bölümünden bir parça kalır ve oluşan çukur domatesin değerini düşürür. Domates meyvesi, avcun içine alınıp hafifçe bükülerek saplı ya da sapsız olarak örselenmeden koparılmalıdır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Domates bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Dut

    Ak, kara ve kırmızı ya da mor renkli meyvelerini mayıs ayından temmuz başlarına kadar severek yediğimiz Dut ağaçları, Dutgiller'in örnek bitkileridir. 10-15 m. kadar boylanabilen akdut (M. alba), Çin kökenli; 3-15 m. boylanabilen karadut (M. nigra), Iran kökenli ve 15-20 m. boylanabilen kırmızı ya da mordut (M. rubra), Kuzey Amerika kökenlidir. Aslında 12 ayrı türü olan dut ağacının, yukarıda saydığımız üç önemli örneği Türkiye'de bol bol yetiştirilmektedir.

    Dut ağaçları, çoğunlukla yapraklarını döken bitkilerdendir. Dikine uzayan gövdesi, sık dalları ve almaşık dizili yeşil renkli yaprakları olur. Gövdesi koyu renkli ve çatlaklı yapıda kabukla örtülüdür. İlkbaharda açan ikievcikli yeşil renkli çiçekleri, yaz başına doğru olgunlaşarak ağacın türüne göre renklenen tatlı ya da ekşi, sulu ve lezzetli bileşik meyvelerini verir.

    Akdut tazeyken yenildiği gibi kurutularak, pekmezi ve pestili yapılarak da tüketilir. Karadulun tazesi ve kurusu yenildiği gibi pek şifalı şurubu yapılarak içilir. Kırmızı ya da mordut, tazeyken yenilir. Akdutun yaprakları ipekböceklerine yedirilir. Genelde dut ağacının odunu, müzik aletleri ile bazı ev eşyalarının yapımında kullanılmaktadır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze dut meyvesinin içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 93 kalori: 0,9 gr. protein; 19.8 gr. karbonhidrat; 1,1 gr. yağ; 0,9 gr. lif; 60 mgr. kalsiyum; 1.1 mgr. demir; 0,05 mgr. B1 vitamini; 0,07 mgr. B2 vitamini; 0,2 mgr. B3 vitamini ve 17 mgr. C vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Akdutun yaprakları ateş düşürücü ve idrar söktürücüdür: Bu etkileri sağlamak için taze dut yaprakları ya da havadar ve gölge yerde kurutulmuş dut yapraklarından iki tatlı kaşığı alınır. Üzerine bir bardak kaynar su dökülerek 15-20 dakika demlendirilir. Böylece elde edilen infüzyondan günde 2-3 kez birer bardak içilir.

    o Karaduttan yapılan şurup, ağız ve boğaz hastalıklarına, özellikle çocuklarda sıkça görülen pamukçuğa iyi gelir: Bunun için hafif sulandırılan karadut şurubuyla derin derin gargara yapılır.

    o Karadut ağacının kökü ya da kök kabuğu müşkil etkisi gösterir, tenya düşürücü olarak da kullanılır: Bu etkileri sağlamak üzere, ağacın kök ya da kök kabukları suyun içinde kaynatılır. Elde edilen dekoksiyondan günde iki kez birer bardak içilir.

    o Karadut'un yaprakları kaynatılıp suyu içildiğinde şeker hastalarına iyi geldiği ısrarla savunulmaktadır.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Dut ağaçları, tohumuyla (yani olmuş bir dut meyvesinin) toprağa ekilmesiyle üretilebilir. Ancak, dut bitkisi heterojen olduğundan, elde edilen fidan ebeveyn bitkiye kesinlikle benzemez. Bu nedenle dut meyvesinden elde edilen çöğürlerin istenilen ağaç çeşitlerine farklı yöntemlerden biriyle aşılanması, amaçlanan sonucu elde etmemizi sağlar. Bizim için en doğrusu, inanılır ve güvenilir fidan üreticisinden, profesyonelce uğraş sonucu üretilmiş, çeşidi belli ve sağlıklı fidanları alıp sonbaharda ya da ilkbaharda bahçemize, dutun türüne göre 2,5-5 m. aralıklarla dikmektir.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Dut, ılıman sıcak bölgelerin bitkisidir. Yetiştirildiği yerde hava sıcaklığının mayıstan eylül ayına kadar 13 derecenin altına düşmemesi gerekir. Türkiye'nin pek çok yeri bu sıcaklık ortalamasına uygun olduğu için ülkemizin meyve ağacı yetiştirilen hemen her yerinde dut ağacı da yetiştirilebilir. Ayrıca dut ağacının yetiştirildiği yer bol güneşli olmalıdır.

    Toprak isteği: Dut ağacı, en iyi tınlı, kumlu-tınlı ya da killi-tınlı topraklarda yetişir. Toprağın pH değeri 6,5-7 olmalıdır. Ama, dut ağacının dikildiği yerde, taban suyu toprak yüzeyine yakın olmamalıdır.

    Sulama: Dut ağaçları, toprağı nemli olduğu sürece iyi gelişir ve ürün verimi artar. Yaz mevsiminde, sıcak ve kurak dönemlerde ağaca iyi gelen toprak nemini korumak üzere ağaçlara sulama yapılması gerekir. Bu şekilde dut ağaçlarının ürün verimi %50 kadar artırılabilir. Ancak dut ağaçlarına verilecek su tuzlu olmamalıdır.

    Gübreleme: Dut ağaçlarının iyi gelişmesi ve ürün veriminin artırılması için azotlu, fosfatlı ve potaslı fenni kompoze gübrelerin verilmesi gerekir. Bu öğelerden biri eksik verilirse istenen gelişme ve verim artışı sağlanamaz. Gübreleme için bahçemizde yapılacak yaprak ve toprak analizlerine göre verilecek gübre değerleri saptanır. Gübreler ilkbahar, yaz ve sonbaharda üç kezde verileceğinden, üçe bölünür ve buna göre ağaçlara gübreleme yapılır.

    Budama: Bahçemize dikilen dut fidanları gelişmeye başlayınca şekil budamaları, ürün vermeye başladıklarında da ürün budamaları yapılmaya başlanır. Ağaçların gelişimi ve ürün vermesi bakımından budamanın doğru yapılması büyük önem taşıdığından, uygulamanın dut ağaçlarını iyi tanıyan kişiler tarafından gerçekleştirilmesi yerinde olur.

    Hasat (Derim): Dut ağaçları, meyveleri olgunlaştığında altına temiz bir örtü yayılarak ve ağaç dalları sallanıp meyveleri düşürülerek hasat edilir. Dut ağaçlarına, hasat uygulamasında kesinlikle sopalarla vurulmamalı ve dallarına zarar verilmemelidir.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Dut ağaçlarına dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Elma

    Sonbahar başından ilkbahar başlarına değin elma adı verilen, bedene çok yararlı ve lezzetli taze meyvelerini severek yediğimiz Elma ağaçları, Gülgiller'dendir. Dünyada en çok tüketilen meyve türü olan elmanın 25 türü ve 6.000 kadar çeşidi vardır. Anayurdu, ülkemizi de içermek üzere Asya olan elma, Türkiye'de iklimi uygun olan pek çok yörede üretilmektedir.

    Boyu 7-8 m'ye kadar çıkan elma ağaçlarının, türe göre, koyu griden çok pembe renge kadar değişen silindirik muntazam gövdesi vardır. Dalları, odun ve meyve dalı ile obur dallar olmak üzere üç gruba ayrılır. Elma ağacının yaprakları geniş, kenarları dişli olur. Üst yüzü koyu yeşil renkli ve belirgin damarlı, alt yüzü gri tüylüdür.

    İlkbaharda açan açık pembe renkli çiçekleri yabani gülünkileri andırır. Bu çiçekler yaz boyunca olgunlaşıp eylülden başlayarak elmanın meyvesini verir. Meyve küresel, silindirik ve basık biçimlidir. Kabuğu türlerine göre kalın ya da ince ve farklı renklerdedir. Meyve türlerinin ayırt edilmesini sağlayan en belirgin özellik, kabuğun rengidir. Elmanın çekirdek evinde 5-10 adet yumuşak çekirdek bulunur. Eti tatlı, ekşi ya da mayhoş tatlı ve sulu olup tazeyken yenildiği gibi reçeli, kompostosu, marmeladı, meyve suyu, tatlıları, alkollü ya da alkolsüz içkileri yapılarak da tüketilir.

    BESİN DEÐERLERİ

    Dilimlere bölünmüş 100 gr. taze elmanın içerdiği besin değerleri şöyle sıralanır: 58 kalori; 0,2 gr. protein; 14.5 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,6 gr. yağ; 1.8 gr. lif: 10 mgr. fosfor; 7 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; l mgr. sodyum; 110 mgr. potasyum: 8 mgr. magnezyum; 90 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,02 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini; 0,3 mgr. B6 vitamini; 0,5 mcgr. folik asit; 10 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini...

    Ama, türlere göre büyük değişkenlik gösteren elmanın besin değerlerinin bu listedekilerden az ya da çok farklı olması doğaldır. Sözgelişi, yeşil ya da sarı renkli elmalarda C vitamini oranı, kırmızı elmadakinden fazladır.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Elma, kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürür: Yapılan araştırmalar, günde 2-3 elma yiyen kişilerde, elma lifinde bulunan pektin adlı maddenin bu etkiyi yaptığını göstermekte, ama söz konusu etki yalnızca pektin adlı maddeyi yapay olarak almakla değil, elmayı bütün olarak yemekle sağlanmaktadır.

    o Elmanın içerdiği lifler ve meyve asitleri, hafif kabızlığı geçirmektedir.

    o İçerdiği sıvı jel halindeki pektin adlı madde ile elma asitlerinin antivirüs özellikleri diyareye de iyi gelmektedir.

    o Elma, içerdiği maddelerle yüksek tansiyonu düşürür ve kan şekeri düzeyini kontrol altında tutar.

    o Araştırmalarda, elma tüketmenin hayvanlarda kansere yakalanma rizikosunu azalttığı saptanmıştır: Aynı etki insanlar üzerinde de araştırılmaktadır.

    o Elma, aşırı iştahı normal düzeye indiren bir özelliğe de sahiptir.

    o Elma, romatizma ve gut hastalığına da iyi gelir.

    o Elma, bedenin hastalıklara karşı direncini de artırmaktadır.

    Bütün bu etkilerden yararlanmak için günde 2-3 elmanın, üzerinde tarım koruma ilacı artıkları kalmış olabileceği düşünülerek çok çok iyi yıkamak koşuluyla kabuğunun soyulmadan yenilmesi yeterli olacaktır.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Elma ağacı, tohumuyla (çekirdekleriyle) yetiştirilebilirse de, bu işlem iyi sonuç vermez. Bunun yerine elma çeliklerinin daldırılmasıyla elde edilen fidanların ya da başka türden seçkin anaçların istenilen elma türüne aşılanmasıyla çoğaltılır. Bizim için doğrusu, inanılır profesyonel kişilerin ürettiği, türü belli ve sağlıklı fidanları alıp bahçemize dikmektir.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Elma ağacı, ılıman ve soğuk ılıman bölgelerin bitkisidir. Kışın -40 dereceye, bir yaşındaki sürgünleri ise -20 derecelere kadar dayanır. Ama ağaç ilkbaharda çiçeklerini açınca, -2 ila -3 derece soğuklardan zarar görür. Elmanın yetiştiği yerde havanın neminin %60-80 arasında değişmesi gerekir. Nem düşerse haziranda meyvenin yerlere dökülmesi artar. Elma, yapraklarını döken ağaçlardan olduğu için kışın belli dinlenme ve soğuklama dönemleri yaşar.

    Toprak isteği: Elma ağaçları çok değişik fiziksel ve kimyasal özellikler taşıyan topraklarda yetişebilir. Asitli topraklara olduğu kadar kireçli topraklara da dayanabilir. Ancak taban suyu 1,5 m'den yukarıda olmamalıdır. Aksi takdirde ağacın yüzlek kökleri çürür. Tuz oranı yoğun toprağa elma ağacı dikilmez. Elma ağacı için en uygun topraklar, içinde uygun oranda kireç ve yeteri kadar humus bulunan topraklardır. Böyle topraklara fidanlar, 8-10 m. aralıkla dikilir.

    Sulama: Elma ağaçlarının su isteği fazladır. Nispi neme de yeterince doymaları gerekir. Nemli yerlerde iyi sonuç veren elma ağaçlarına, yaprakları solmaya başlayınca su verilmeli, yaprakların iyice solması beklenmemelidir. Ağaçlara aşırı oranda su verilirse meyvenin dayanma süresi kısalır. Ağaç çiçekteyken sulanırsa çiçek döker. Ağaçlar, haziran-eylül ayları arasında 30 günde bir olmak üzere 4 kez sulanır.

    Gübreleme: Elma ağaçları ürün verdikçe topraktan besin kaldırdıkları için toprağı fa-kirleşir. Bu nedenle ağaçların gelişmesi geriler ve ürün verimi azalır. Elma ağacına 3-4 yılda bir yanmış çiftlik gübresi verilir. Ayrıca ağaçlara her yıl azot, fosfor ve potaslı fenni kompoze gübreler de verilmelidir.

    Budama: Elma ağaçlarının muntazam biçimde gelişmesini, bol ve iyi nitelikli ürün vermesini sağlamak üzere dikim, şekil, ürün ve gençleştirme budamaları olarak dört ayrı budama işlemi uygulanır. Bu işlemler, elma ağacını iyi tanıyan bilinçli kişiler tarafından yapılır.

    Meyve seyreltme: Elma ağaçlarından iyi nitelikli ürün almak için meyve seyreltme işleminin yapılması da gerekir. Bunun için haziran ayında ağaçlardaki doğal meyve dökülmesi beklenir. Yere dökülen meyveler görüldükten sonra, ağacın besleyebileceğinden fazla meyve kalırsa bunlardan zayıf görünüşlü olanlar elle, makasla, değnekle ya da büyük bahçelerde kimyasal ilaçlar kullanılarak seyreltilirler.

    Hasat (Derim): Elma bitkisinde hasat zamanın belirlenmesi çok önemlidir: Zamanında hasat edilen elma, o çeşidin tüm özelliklerini tam olarak taşır. Olgunlaştıktan sonra geç hasat edilen elmalar kepeklesin Erken hasat edilenler ise, meyve kabuğu yeterince sıkı dokulu olmadığından dolayı buruşur, elma tam ağırlığına erişmediğinden ürün kaybına yol açar.

    Elmada tam olgunluk, kabuk rengi ile meyvenin koparılmasında sapın gösterdiği dirençle anlaşılır: Yeşil elmalarda, meyvenin rengi yeşilimtırak sarı olmalıdır. Kırmızı elmalarda, kızarma en mükemmel halini almalıdır. Elmalar, elle koparılarak hasat edilir. Avuç içine alınıp hafifçe bükülerek yukarı doğru itilen elma dalından kolayca ayrılıyorsa tam hasat zamanı gelmiş demektir.

    Olgunlaşmamış elma kopmaz, sap ya da dalcıklar kırılır. Elma ağaçlarında hasat iki ya da üç kez meyve toplamayla yapılır. Birinci toplamada, ağacın dışındaki meyveler derilir. Sonra, içteki ve yukarı dallardaki meyveler hasat edilir. Böylece küçük kalmış meyvelerin irileşmelerine olanak tanındığı gibi dökülmeleri de önlenmiş olur.

    Zararlı ve hastalıklarıyla mücadele: Elma ağaçlarına dadanan pek çok zararlı ve hastalık vardır. Bunlarla uzmanlara danışılarak ve tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, düzenli ve eksiksiz mücadele sürdürülmelidir.

    Enginar

    İlkbaharda piyasaya çıkan, yazın müjdecisi olan ve besleyici, sağlıklı ve çok lezzetli yemekleriyle sofralarımızı şenlendiren enginar adlı sebzeyi veren Enginar bitkisi, Bileşikgiller'dendir. Anayurdu Akdeniz havzası olan enginar bitkisi, en çok bu bölgenin ülkelerinde ve gösterişsiz miktarda olsa da Türkiye'de yetiştirilmektedir. 50-150 cm. kadar boylanabilen bu çokyıllık otsu bitkinin kısa, kalın bir gövdesi ve bu gövdeden uzayan sürgünleri (çiçek sapları) vardır.

    Bitkinin rozet biçiminde gelişen almaşık dizili iri yaprakları, düz ya da çok parçalı, sapsız, gri-yeşil renkli ve yumuşak dikenlidir. Her çiçek sapının ucunda, sayısı 3-10 arasında değişen kömeçleri (baş, kelle) yer alır. 10-13 cm. çapa kadar erişebilen her başın çevresi kiremit gibi birbirinin üzerine binmiş morumsu yeşil renkli, sert burgu yaprakçıklarıyla sıkıca sarılıdır. Bu yaprakçıklar koparılıp açılınca, dipte yeralan çiçek tablasının üzerinde bulunan mavi renkli yüzlerce çiçek görülür.

    Çiçeklerin çevresi de iplikçik biçiminde ot gibi yapılı pek çok burgu yaprakçığıyla dolu olur. İşte enginarın sebze olarak yenen kısmı, bu çiçeklerin altındaki etli çiçek tablasıdır. Çiçek tablası taze olarak yenilmeli, kartlaşmaya bırakılmamalıdır. Bitkinin sürgünleri yani çiçek sapları da körpeyken soyularak yenilebilir. İlkbahar mevsiminde baş bağlayan enginarın Türk mutfağındaki önemli yemekleri; dolması ve bezelye ya da bakla ile birlikte hazırlanan nefis zeytinyağlılardır.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze ve çiğ (pişirilmemiş) sebze olarak enginarın içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 80 kalori; 3 gr. protein; 7,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 1.5 gr. lif; 70 mgr. fosfor; 55 mgr. kalsiyum; 0,8 mgr. demir; 45 mgr. sodyum; 330 mgr. potasyum; 30 mgr. magnezyum; 0,5 mgr. çinko; 280 IU A vitamini: 0,15 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0,7 mgr. B6 vitamini ve 10 mgr. C vitamini.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıdaki değerler incelendiğinde enginarın bedenimiz için ne denli yararlı ve vazgeçilmez bir besin olduğu ortaya çıkar. Bunun yanı sıra;

    o Enginar, içerdiği ciarin adlı etkili madde ile karaciğer ve safra kesemizi destekleyen bir besin olarak uzun zamanlardan beri Batı ülkelerinde büyük kabul görmekte ve bolca tüketilmektedir: Diğer hafif acı-tatlı sebzeler gibi enginar da, safra salgılarını artırmakta ve sindirimi kolaylaştırmaktadır.

    o Enginar, kandaki yağ ve kolesterol düzeylerini düşürmektedir.

    o Enginar, güçlü bir idrar söktürücüdür: Böbreklerin çalışmasını düzenlemekte ve bedendeki istenmeyen sıvıların atılmasını kolaylaştırmaktadır.

    o Enginar ayrıca, içerdiği inülin adlı maddeyle, geleneksel olarak seker hastalarına tavsiye edilen bir besindir: Bu tür nişasta olan bu madde, sindirilmeye dirençlidir. Ve kandaki şeker düzeyini düşürür.

    o Enginarın körpe yaprak ve çiçek saplarının kaynatılarak suyunun içilmesinin dahi, yukarıda sözü edilen etkileri kısmen de olsa sağlayacağı uzmanlarca savunulmaktadır.

    Bütün bu etkileri sağlamak üzere enginarın tazesinin ya da konserve edilmişinin bol bol yenilmesi öğütlenmektedir. Ne yazıktır ülkemizde, ekolojik koşullar yani bitkinin istekleri birçok yerde tam olarak karşılandığı halde enginar pek sınırlı miktarda yetiştirilmekte ve bu nedenle yüksek fiyatlarla satışa sunulmaktadır. Enginar üretimimizin artırılıp bu yararlı sebzenin artık zenginlerin besini olmaktan çıkarılması en içten dileğimizdir.

    BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

    Enginar bitkisi, tohumlarıyla ya da daha pratik olarak piç veya memeleriyle çoğaltılır. Tohumla üretilen çeşitler için bitkinin tohumlarının yurtdışından getirilmesi gerekmektedir. Çünkü yerli enginar çeşitlerinin tohumla üretilmesi mümkün değildir. Piçle üretimde, bitkinin toprakaltı gövdesinin ortasından çıkan sürgünleri kullanılır. Bunlar, boyu 15-30 cm. ve kalınlıkları 1,5-2,5 cm. kadar olunca dip kısmında biraz kökü bırakılmak koşuluyla topraktan ilkbaharda sökülüp alınır. Bu sürgünler hemen ya da biraz bekletilerek 30 cm. derinlikteki ocaklara (çukurlara) hendekleme yapılarak dikilir.

    Memelerle yapılan üretimde, hasattan sonra yazın bitkinin topraküstü kesimleri kuruduğu halde toprakaltı kesimleri canlı kalmaktadır. Ertesi mevsimde toprak ve hava nemi yükselince yeni sürgünler ortaya çıkar. Bunların üzerinde meme şeklinde bazı kabarcıklar bulunduğundan öyle adlandırılır. İşte bu gövde parçaları yazın dinlenme halindeki bitkiden alınır, bölünüp çoğaltılır. Her parçanın 5-8 cm. çapında ve 10-15 cm. uzunlukta olması, üzerinde birkaç memenin bulunması gerekir.

    BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

    İklim istekleri: Enginar bitkisi, kışları ılık geçiren yörelerde, kış ve ilkbahar aylarında yetişir ve gelişir. En iyi gelişim gösterdiği sıcaklık, 15-18 derecelerdir. Kış mevsimi sıcaklıklarının 7 dereceye indiği yerlerde yetiştirilmesi güçleşir. 20 derecenin üstüne çıkan sıcaklıklarda bitkinin gelişmesi yavaşlar ve 25 derece sıcaklıkta gelişmesi durur. Bu sıcaklıkta başları kartlaşır ve yenilmez hale gelir. O dereceye düşen sıcaklıkta enginar bitkisi zarar görmeye başlar. -7 derecede toprak üstü ve -10 derecenin altında toprakaltı kısımları ölür. Enginar bitkisi nemli havaları sever ama aşırı nemden hoşlanmaz. Kuru havalar da bitkiyi olumsuz yönde etkiler.

    Toprak isteği: Enginar bitkisi, toprak yönünden çok seçici değildir. Derin topraklar bitkinin kök geliştirmesine yararlı olur. Süzek (suyu iyi akaçlanmış), tınlı ve killi-tınlı topraklar enginar yetiştirilmesi için en uygun olanlardır. Toprak organik madde yönünden zengin olmalıdır. Bu nedenle ilk yetiştirilme yılında toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Enginar bitkisinin yetiştirilmesi için güneye doğru eğimli, bol güneş gören ılık topraklar çok uygundur.

    Sulama: Enginar bitkisi, üretim ve yetiştirilme dönemlerinde bol su ister. Kış mevsimi yağışlı geçerse sulanması gerekmez. Oysa kış yağışsız geçiyorsa o zaman sulama yapılması gerekebilir. Hasat döneminde havalar yağışsızsa bitki mutlaka sulanmalıdır. Yazın bitkinin dinlenme döneminde bitki sulanmaz. Dinlenme mevsimi bitip de sonbahar yaklaşınca, ağustosta ve eylül ayı başında bitki uyandırılması için sulanır.

    Gübreleme: Enginar bahçesi kurulurken, toprak, iyi yanmış çiftlik gübresiyle gübrelenir. Daha sonra bitkiye azot, fosfat ve potas içeren fenni kompoze gübreler verilir. Hasattan sonra toprakta kalan bitkinin artıkları toprağın organik madde gereksinimini kısmen karşılar. Bu nedenle çiftlik gübresiyle fenni gübre kullanımı azalır. Bütün bu durumlar için büyük miktarda enginar üretimi yapılan tesislerde toprak analizleri yapılarak gübre gereksinimi saptanır.

    Ocak temizliği: Genellikle sonbahar mevsiminde enginar bitkisinin içinde yetiştirildiği ocaklar, uyandırma sulamasından sonra temizlenir. Bitkinin meme denilen kesimlerinden süren piçlerden en sağlıklı olanları bırakılarak geri kalanları çıkarılır. Geçen yıldan kalma dal ve yapraklar temizlenir. Biraz iyi yanmış çiftlik gübresi verilerek bitkinin boğazı doldurulur. İlkbaharda gene ocaklar açılır. Fazla piçler sökülüp çıkarılır.

    Toprak isleme ve yabani ot mücadelesi: Sonbahar ve ilkbahar mevsimlerinde yapılan ocak temizliği sırasında, bitkinin çevresindeki yabani otlar çapalamayla yok edilir. Ayrıca yazın bitkinin dinlenme mevsiminde de çevresindeki yabani otların temizlenmesi enginar bitkisine yarar sağlar.

    Hasat (Derim): ilkbahar mevsiminde bitkinin başları (kelleleri) yeterli büyüklüğe eriştiğinde geciktirilmeden kesilerek hasat edilir. Hasat geciktirilirse kartlaşır, başı saran burgu yaprakçıkları gevşer ve bitki tablasındaki etinin tadı acılaşır. Başın yenilme değeri yitirilmiş olur.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Enginar bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele edilmelidir.

    Erik

    Çağlasını ilkbaharda, olmuşunu ilkbahardan sonbahara kadarki dönemde ve Kurutulmuşunu yıl boyunca severek yediğimiz erik meyvesini veren Erik ağacı, Gülgiller'dendir. Dünyanın pek çok bölgesinde yetiştirilen çeşitli erik ağaçları, ülkemizin hemen hemen her yerinde de yetiştirilmektedir.

    Meyvesinin olgunlaşma dönemleri göz önüne alınarak erikler; erkenci caneriği (P. cerasifera), yaz ortalarında olgunlaşan Japon ya da italyan eriği (P. salicina) ve ağustosta olgunlaşmaya başlayan Avrupa eriği (P. domestica) ana gruplarına ayrılır. Bu gruplarda yer alan türlerdeki ağaçlar, 4-12 m. kadar boylanabilir. Erik ağaçları, türlerine göre sık ya da seyrek dallı; kimi türlerde dallar dikenli kimilerinde de dikensizdir.

    Erik ağacının yaprakları da türlere göre, küçük ya da büyük, çeşitli biçimlerde, yaprak kenarları dişli ve renkleri yeşilin çeşitli tonlarında olur. Yapraklarından önce açan çiçeklerinin çanak yaprakları yeşil ve taç yaprakları beyaz renklidir. Yukarıda açıkladığımız gibi farklı dönemlerde olgunlaşan erik meyvesinin farklı biçim ve büyüklükteki meyvelerinin ince kabuğu, türlere göre yeşil, sarı, kırmızı ya da mor renklerdedir.

    Meyvenin gene çeşitli renklerde olan eti, sulu, mayhoş ya da tatlı, meyvenin ortasındaki tek çekirdeği serttir. Erik ilkbaharda çok erken döneminde çağla, sonraları taze meyve olarak yenilir. Bazı erik türleri kurutularak kuru yemiş olarak ya da hoşafı ve kompostosu yapılarak yıl boyunca tüketilir. Ayrıca erik, meyve suyu, şurubu, pekmezi, reçeli ve içkileri yapılarak tüketilmektedir.

    BESİN DEÐERLERİ

    100 gr. taze eriğin içerdiği besin değerleri şunlardır: 66 kalori; 0,5 gr. protein; 17,8 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; eser miktarda yağ; 0,4 gr. lif; 17 mgr. fosfor; 18 mgr. kalsiyum; 0,5 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 299 mgr. potasyum: 9 mgr. magnezyum; 300 IU A vitamini; 0,08 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0,5 mgr. B3 vitamini; 0,05 mgr. B6 vitamini; 0.6-0.9 mcgr. folik asit; 4-6 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini.

    Kuru eriğin besin değerleri tazesine göre daha fazladır. Ayrıca pişirilmeden yenmesi daha yararlıdır; kompostosu ya da hoşafı yapıldığında vitamin değerleri düşer, ama içine şeker katıldığından kalori ve karbonhidratı artmaktadır.

    SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

    Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

    o Eriğin tazesi ya da kurutulmuşu halk hekimliğinde hafif müşkil olarak kullanılmaktadır. Bu etkileri sağlamak üzere eriğin taze ya da kurusunun bolca tüketilmesi öğütlenir.

    AÐACININ ÜRETİLMESİ

    Ülkemizde erik fidanlarının üretimi, çeşitli çöğürler üzerine istenilen erik türlerin aşılanması yoluyla yapılmaktadır. Bu işte çöğür olarak başta erik olmak üzere zerdali ve bazen badem anaçları kullanılır. Ancak, erik en iyi şekilde, kendi çöğürlerinden yetiştirilmektedir. Biraz güç de olsa bu yolda direnmek iyi sonuçlar verir. Bizim için tutulacak yol, inanılır üreticilerden çeşidi belli, sağlıklı fidanları almaktır. Bu fidanları bahçemizde 5 m. aralıkla açılacak 50 cm. derinlik ve genişlikteki çukurlara dikmeli, yanına rüzgârın genelde estiği yöne herek çakarak fidanımızı bu hereğe bağlamalıyız.

    AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

    İklim isteği: Yukarıda ana gruplar olarak açıkladığımız erik ağaçlarının iklim istekleri birbirinden farklıdır: Canerikleri kışı soğuk ya da sıcak ılıman; Japon erikleri kışı soğuk geçmeyen ılıman ya da sıcak ılıman ve Avrupa erikleri kışı daha soğuk geçen yerlerde yetişirler.

    Erik ağaçları, kışın +7.2 derecenin altında belli soğuklama dönemini yaşamaya gereksinir. Bu soğuklama süresi, caneriğinde 450-500 saat; Japon eriğinde 600 saat ve Avrupa eriğinde 1.000 saatin üzerindedir. Erik ağacının çiçekleri ve genç meyveleri, ilkbaharda geç yaşanan dona karşı duyarlıdır. Çiçekler -2 ve genç meyveler -1 dereceye kadar dayanabilirler.

    Toprak isteği: Erik ağaçlan, toprak bakımından orta seçicilikte olan bitkilerden sayılır. Canerikleri çeşitli toprak tiplerine uyum sağlayabildiğinden fakir, kuru ve kireçli toprakların değerlendirilmesine yarar; nemli topraklarda iyi sonuç verir. Japon erikleri humuslu, besin maddesi yönünden zengin, nemli ve sıcak toprakları sever. Avrupa erikleri killi, nemli ve ağır topraklarda daha iyi sonuç verir. Erik ağaçları için toprağın pH'ı 6,5 olmalıdır.

    Toprak işleme: Yağışları bol olan yörelerde erik ağaçlarının altında ve çevresinde biten yabani otlar bırakılır; ama, bunlar sık sık biçilerek boyları kısaltılır. Yağışı az olan yörelerde yabani otlar çapalanarak temizlenir. Ancak, erik ağaçlarının kökleri yüzeysel olduğundan toprağı derin kazılmamalıdır.

    Sulama: Yıllık yağış miktarı 750 mm'yi geçen bölgelerde erik ağaçları sulanmadan yetiştirilebilir. Bu miktardan daha az yağış alan yörelerde erik ağaçlarının bolca sulanması gerekir. Çünkü, az önce denildiği gibi bu ağaçların kökü yüzeyseldir. Az yağışlı ve sıcak bölgelerimizde erik ağaçlarının 8-12 günde bir bolca sulanması yararlı olur.

    Gübreleme: Erik ağaçlarına verilecek gübrenin cinsi ve miktarı, topraktaki besin maddesinin durumuna, toprağın tipine, ağaçların türüne, yaşına, gelişme durumuna ve alınan ürün miktarına göre değişir. Ağaçlara verilecek gübrenin, yapılacak toprak ve yaprak analizleri sonuçlarına göre saptanması doğru olur.

    Budama: Erik ağaçlarına, düzenli olarak şekil ve ürün budamaları uygulanmalıdır. Bu işlemlerin erik ağaçlarını iyi tanıyan kişiler tarafından yapılması doğru bir yoldur.

    Meyve seyreltme: Erik çeşitlerinde meyve tutumu genellikle istenenden çok gerçekleşir. Böyle durumlarda meyvelerin elle ya da büyük bahçelerde kimyasal yöntemlerle seyreltilmesi gerekir. Caneriklerinde olgunlaşan meyveler ara ara toplandığından, bu işlem seyreltme yerine geçer. Erik ağaçlarında kimyasal ilaçlarla seyreltme işlemi çoğu kez başarılı sonuç vermemektedir.

    Hasat (Derim): Erik meyvelerinin hasadı için en uygun zaman, meyvelerin ağaçta tam iriliğini, rengini ve tadını aldıkları, etlerinin gevrekleştiği dönemdir. Hasada, geciktirilmeden bu dönemde başlanır. Uzak yerlere gönderilecek erikler için hasada biraz erken başlanmalıdır.

    Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Erik ağaçlarına dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun ilaçlar kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

    Yorum

    • orbay
      Senior Member
      • 11-02-2005
      • 5871

      #3
      Konu: Besinler ve Özellikleri

      Fasulye

      Tazesiyle kurusuyla mükemmel bir besin olan ve sağlığa yararlı birçok etkisi bulunan Fasulye'leri veren bitkiler, Baklagiller'dendir. Anayurdu Amerika kıtası olan ve on altıncı yüzyılda Avrupa'ya getirilip oradan tüm dünyaya yayılarak yetiştirilmeye başlanan fasulyeler, genellikle biryıllık sarılgan otsu bitkilerdir. Birçok türü bulunan fasulyeler, sırık fasulyeleri ve bodur fasulyeler olarak iki ana gruba ayrılır.

      Sırık fasulyelerinin çalı, ayşekadın, şeker ve barbunya gibi türleri; bodur fasulyelerin yer ve ferasetsiz adı verilen türleri vardır. Önceki yıllarda soya ve börülceler fasulye grupları içinde sayılırken son zamanlarda kendi özel başlıkları altında tanıtılmaktadır. Sırık fasulyeleri 3 m'ye kadar boylanabilirken yer fasulyelerinde boylanma çok daha az olur. Fasulye bitkilerinin yuvarlak kesitli dayanıklı gövdeleri; türlere göre rengi yeşilin tonlarında değişen, sapları farklı uzunlukta olan ve uçları sivri yaprakları vardır.

      Fasulyenin yaprakları güneşten fazla hoşlanmadığı için, yaprak sapının gövdeye bağlandığı yerdeki şişkinlikler sapları hareket ettirerek yaprağın güneşe karşı meyilli durmasını sağlar. Fasulye bitkisinin çiçekleri türlere göre beyaz, sarı, kırmızı ve morumsu renk tonlarında olur. Erselik özellik de taşıyan bu çiçekler, kendi kendini döller. Döllenen çiçekler bir badıç (bakla) oluşturur. Bu badıcın içinde bitkinin tohumları, çeşitli türlere göre sayıları 4-10 arasında değişerek oluşur.

      Fasulye tohumları (çekirdekleri) gene türlere göre beyaz, bej, siyah, kahverengi, kırmızı ya da vişne renginde veya çok değişen renklerde lekeli olur. Fasulye bitkisinin taze sebze olarak tüketilen badıcında göz önüne alınan en önemli özellik, badıcın yanlarında gömülü olarak uzanan kılçığıdır. Bitkinin ıslah çalışmalarında, kılçığın en ince hale getirilmesi amaçlanır.

      Fasulyenin kurumuş badıcı ayıklandığında ortaya çıkan tohumları kuru sebze olarak tüketilir. Taze ve kurusuyla fasulye, Türk mutfağının vazgeçilmez sebzelerinin başında gelmektedir.

      BESİN DEÐERLERİ

      Çeşitli türlerdeki taze fasulyelerin 100 gramının içerdiği ortalama besin değerleri şöylece sıralanabilir: 25-103 kalori; 1,6-8,4 gr. protein; 5,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 1-6.7 gr. lif; 37 mgr. fosfor; 37-50 mgr. kalsiyum; 0,6-2,5 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 151-420 mgr. potasyum; l mgr. çinko; 540 IU A vitamini; 0,07 mgr. B1 vitamini; 0,9 mgr. B2 vitamini; 0,5 mgr. B3 vitamini; 42 mcgr. folik asit ve 12 mgr. C vitamini.

      Oysa, kuru fasulyenin besin değerleri çok yüksektir. 100 gr. kuru fasulyenin ortalama besin değerleri şöyle sıralanabilir: 340 kalori: 23 gr. protein: 21.2 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 1,6 gr. yağ; 1,5 gr. lif; 148 mgr. fosfor: 144 mgr. kalsiyum: 7,8 mgr. demir: 416 mgr. potasyum: 0.65 mgr. B1 vitamini: 0,22 mgr. B2 vitamini: 2,4 mgr. B3 vitamini ve 1.1 mgr. E vitamini. İşte bu nedenle uzmanlar, kuru fasulyenin sıkça tüketilmesini öğütlemektedir.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      o Fasulyeler kandaki kötü kolesterol düzeyini önemli ölçüde düşürürler. ABD'de son zamanlarda yapılan bilimsel araştırmalarda, diyetlerinde düzenli olarak çeşitli fasulyelere yer veren kişilerin, üç haftalık böyle bir diyetten sonra kötü kolesterol düzeylerinde %19'lara varan düşüşlerin yaşandığını saptamıştır.

      o Potasyum oram yüksek olan fasulyelerin düzenli olarak alımı, yüksek tansiyonu düşürmektedir.

      o Zengin lif içeriğiyle fasulyeler, peklik (kabızlık) çeken kişilere iyi gelir, ayrıca kalınbağırsak ve hemoroit sorunları çekenler de fasulyelerden yararlanmalıdır.

      o Fasulyeler, yüksek oranlı demir içeriğiyle kansızlığı ve folik asit içeriğiyle gebe kadınların spina bifida (omurganın bir yanının açık olması) hastalığına yakalanmış çocuk doğurma rizikosunu en aza indirir.

      o Fasulyeler, ensülin ve kan sekeri düzeyini kontrol altında tutarak seker hastalarına yardımcı olurlar.

      o Fasulyeler, yüksek oranlı antioksidan içeriğiyle bedenin kansere yakalanması rizikosunu azaltır: Bu bağlamda, özellikle kadınlarda meme kanserleri ve genellikle kalınbağırsak kanserleri sayılabilir.

      İşte sağlığa yararlı bu pek önemli etkilerinden faydalanılmak üzere kuru fasulyelerin günde 55-60 gr. ve taze fasulyelerin 100-120 gr'lık bir miktarının günlük diyetimize katılarak alınması uzmanlarca öğütlenmektedir.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Fasulye bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş çekirdekleriyle) çoğaltılır. Tohumlar ilkbaharda ve iklimin uygun olduğu yörelerde ikinci ekim olarak sonbaharda doğrudan doğruya bahçemizde hazırlanacak yerlerine ekilir. Bitkinin çimlenmesi için havanın 18-30 derece sıcaklıkta ve toprağın nemli olması gerekir. Bu nedenle uygun sıcaklıklarda tohumların birkaç gün önceden sulanıp tava gelmiş toprağa ekilmesi doğru olur. Tohumlar sıralara ekilir ve sıra üzerindeki aralıklar sırık fasulyeler için 20-30, bodur fasulyeler için 15-20 cm.; ekilecek toprak derinliği 3-5 cm. olmalıdır.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Fasulye, ılık iklimlerin bitkisidir. Donlardan çok korkar. İlkbahar ve sonbahar arasındaki dönemde rahatlıkla yetiştirilebilir. Sıcaklık -2, -3 derecelere düştüğünde bitki büyük ölçüde zarar görür. Ülkemizde ılık bölgelerde ilkbahar ve sonbaharda ekimi yapılarak yılda iki kez yetiştiriciliği sürdürülebilir. Bitkinin en iyi gelişimi ve yüksek ürün verimi 15,5-21 derecelerde gerçekleşmektedir.

      Toprak isteği: Fasulyeler ıslah edilmiş kumlu topraklardan orta ağır topraklara kadar pek çok toprak tipinde yetiştirilebilir. Ancak derin, geçirgen, su tutma yeteneği yerinde olan ve organik madde yönünden zengin toprakları yeğler. Fasulyeler fazla asitli toprakları sevmez. Bitki için toprak pH'ı 5,5-6,7 olmalıdır. Toprak asiditesi yük****e, fasulye yetiştiriciliği için toprağa sönmüş kireç katılması gerekir.

      Toprak işleme: Tohumlarının ekiminden 7-10 gün kadar sonra fasulyeler çimlenmeye başlar. Çimlenme böylece başladıktan sonra toprağın kabartılması, yabani ot mücadelesinin yapılması ve toprak yüzeyinde yağış ve sulamalar nedeniyle oluşan kaymak tabakasının kırılması amaçlarıyla toprağın düzenli olarak çapalanması gerekir. Sert kaymak tabakasını kırıp toprak yüzeyine çıkamayan fideler için toprağın kaymağının, fideleri zedelemeden bir sopayla kırılması iyi olur.

      Bazı üreticiler fasulyenin yetiştirildiği toprağa bir miktar kompost (yaprak çürüntüsü) dökerek bu sorunu çözer. Fideler çimlenip toprak üzerinde görününce, yapılan ilk çapalama işleminden sonra ikinci çapa yapılır ve bitkinin boğazı hafifçe doldurulur. Bundan sonra bitki iyice gelişinceye kadar 2-3 hafta aralıklarla çapalama işlemleri yinelenerek sürdürülür.

      Sulama: Fasulyelerin iyi gelişmesi, bol ve iyi nitelikli ürün alınması için bitkilerin sulanmaları büyük önem taşır. Fasulyelerde ilk meyveler görülünceye kadar su verilmesinden kaçınılırsa da, havalar çok sıcak ve kurak gidiyorsa bitkiye bir-iki kez makul düzeyde su verilmesi gerekir. Fasulye bitkisi iyice çiçeklenip ürün vermeye başlayınca, sulama işi de artık düzenle sürdürülür. Hava durumuna göre, 4-5 günde bir yeterli miktarda sulama yapılırsa ürün miktarı ve niteliği yükselir.

      Gübreleme: Tüm baklagillerde olduğu gibi, fasulyelerde de bitkinin kökünde havadaki serbest azotu tutan yumrucuklar vardır. Bunlar hem bitkinin kendisi hem de aynı toprağa daha sonra ekilecek bitkiler için bir avantaj oluşturur. Böylece havanın azotunu alarak çimlenen fasulyeler için daha sonra gene azot ile potas ve fosfatların verilmesi gerekir. Yapılacak toprak analizine göre saptanan miktar ve oranlarda fenni kompoze gübre, üç parti halinde ve çapalama işlemlerinden sonra verilmelidir. Ancak, fenni gübreler fasulye bitkisinin kökünden en az 5 cm. uzağa dökülmelidir.

      Herekleme: Sarılgan ve yüksek boylu bir bitki olan sırık fasulyelerinin yetiştiriciliğinde yerine getirilmesi gereken önemli bakım işlerinden biri de bitkinin bir askıya alınarak desteklenmesidir. Ülkemizde bu iş, genellikle herek adı verilen 1,5-2 m. uzunlukta ve 3-4 cm. kalınlıkta ağaç dalları, kargı kamışları ya da özel madeni direkler kullanılıp bunların bitkinin yanına dikilmesiyle gerçekleştirilir. Herekleme işinde ekonomi sağlamak üzere, sıra üzerindeki iki fasulye bitkisinin ortasına bir herek dikilerek iki bitkinin aynı direğe bağlanması sağlanır.

      Hasat (Derim): Fasulyelerin hasadında en iyi zaman, badıçların gerçek büyüklüğünün 1/3'ü ya da en çok 1/2'sine ulaşıldığı zamandır. Bu zaman geçirilirse badıçlar selülozlaşma sonucu sertleşir, tanelerin yenilmesi keyfi yitirilir ve özellikle kılçıklı türlerde sertleşen kılçıklar yemeği yeme sırasında insanın sinirlerini bozacak hale gelir. Fasulye bitkisinin hasadı, badıçların elle koparılarak toplanması şeklinde yapılır.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Fasulye bitkilerine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

      Fındık

      Sonbaharda tazesini ve yıl boyunca kurutulmuşunu çerez olarak severek yediğimiz fındık meyvesini veren Fındık bitkileri, Huşgiller'dendir. Anayurdu ülkemizin kuzeydoğu bölgeleri olan fındık bitkileri, Antik dönemde Yunanistan'a götürülmüş ve oradan Avrupa'ya yayılmıştır. On yedi önemli türü olan fındığın günümüzdeki üretimi, yabani fındık (C. avellana), badem fındık (C. maxima) ile tombul fındığın (C. pontica) melezlenmeleriyle yapılmaktadır.

      Türkiye'de yetişen fındık bitkileri, 3-5 m kadar boylanırken yurtdışında yetişen yabani fındık bitkileri 10-20 ve hatta 40 m'ye kadar boylanabilmektedir. Fındık yaprakları genelde kalp biçimli, kısa saplı, almaşık dizili, kenarları dişli, üst düzeyi yeşilin çeşitli tonlarında ve parlak, alt yüzü hafif tüylü ve mattır.

      Fındığın kış mevsiminde açmaya başlayan tekevcikli çiçekleri, aynı bitkinin üzerinde ayrı ayrı yerlerde bulunur. Dişi çiçek toplulukları kasım ayından itibaren görülür. Erkek çiçekler çok daha geç ve mayıs ayında gelişir. Dişi çiçek döllendikten sonra bir kadehçik oluşturur. Meyve bu kadehçiğin içinde gelişir ve sonbaharda hasat edilir.

      Fındık meyvesi, kahverengi sert bir dış kabuk ile bunun içinde açık kahverengi bir kabukla sarılı olan fındık içi ya da iç fındık denilen bir tohumdan oluşur, iç fındığın eti sarımsı ya da kirli beyaz renkli ve lezzetlidir. Fındıklar bitkiden hasat edildikten sonra yere serilip kurutulur ve kadehçiklerinden çıkarılır. Daha sonra özel fabrikalarında sert kabuğu kırılıp içi çıkarılır. Fındık tazeyken kadehçikleriyle ya da sert kabuğuyla satılır ve çerez olarak yenilir. İçi çıkarılan fındık, tuzlu ya da tuzsuz olarak kavrulur ve gene çerez olarak tüketilir. Ayrıca fındık içi çikolata, şekerleme ve pastacılık sektörlerinde kullanılır. Fındık ülkemizin en önemli dışsatım ürünlerinden biridir.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. çiğ (pişirilmemiş) fındık içinin besin değerleri şunlardır: 181 kalori: 3,6 gr. protein; 5 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 17,8 gr. yağ bunun büyük bölümü doymamış yağlardır; 0.5 gr. lif; 96 mgr. fosfor; 59,7 mgr. kalsiyum; 0.9 mgr. demir: 0,5 mgr. sodyum; 201 mgr. potasyum: 52 mgr. magnezyum; 0,13 mgr. B1 vitamini; 0.2 mgr. B3 vitamini: 0.16 mgr. B6 vitamini: 17,7 mcgr. folik asit; 24 mgr. E vitamini ve çinko minerali.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yukarıda görülen pek önemli besin değerlerinin yanı sıra;

      o Fındık; ceviz, badem, antepfıstığı, kestane vb. sert kabuklu meyvelerde olduğu gibi, bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.

      o Fındık, kalbimizin ve kaslarımızın dostudur: içerdiği yüksek orandaki E vitaminiyle kalp ve kas sağlığımızda etkili olan fındık, aynı nedenle hücre yıkılmalarını (ölümünü) da önler.

      o Fındık, içerdiği yüksek orandaki doymamış yağlarla kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardımcı olur: Bedenin ısısının korunmasını ve yağda eriyen vitaminlerin bedenin en uzak noktalarına taşınmasını sağlar.

      o Fındık, yüksek oranlardaki B vitaminleri ve demir mineraliyle kan yapımını destekler: Aynı öğeleri nedeniyle alyuvarların parçalanmasını önler, kansızlığa karşı koruyucu işlev yapar ve çocukların beslenmelerine yardımcı olur.

      o Fındık, yüksek oranlarda içerdiği tüm maddelerle bedensel ve zihinsel yorgunlukları giderir, bedene güç katar, hastaların iyileşme dönemim kısaltır ve gebe kadınlara da yararlı olur.

      o İçerdiği çinko mineraliyle bedenin büyümesinde ve cinsel hormonlarının üretilmesinde rol oynar. Afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri olduğu da savunulmaktadır.

      Bütün bu yaşamsal değerdeki etkilerinden yararlanmak üzere, fındığın günlük diyetimize katılması, fındık içinin ya da fındıktan üretilmiş besinlerin tüketilmesi uzmanlarca ısrarla öğütlenmektedir.

      Dikkat: Yağ yönünden zengin olduğu için yüksek tansiyonu olanlar ya da damar sertliği rahatsızlığını çekenler fındığı az yemelidir.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Fındık, kök sürgünü (piç) oluşturan bir bitkidir. Üretimi, belli kurallara uyularak bu sürgünlerinden yapılmaktadır. Sürgünler bol güneş gören, hastalıksız ve 1-2 yaşında olmalı; üzerlerinde iyi oluşmuş tomurcuklar bulunmalı ve anaç bitkinin kök yapısı sağlam olmalıdır. İşte bu koşullara uyan sürgünler, köklerine zarar verilmeden topraktan sökülür.

      Dikimleri genellikle sonbaharda, kışı sert yaşayan yörelerde ilkbahar mevsiminde yapılır. Fındık fidanları, bazı üreticilerin tersini savunmalarına karşın, kesinlikle sık dikilmemelidir. Uzmanlara göre 5 m. aralıkla dikim yapılması fındık bitkileri için en iyisidir.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Dünyanın hemen hemen her yerinde yabani örneklerine rastlanan fındık, ekonomik ve iyi nitelikli ürün veren bir bitki olarak ılıman ve nemli yerlerde yetiştirilmektedir. Ülkemizde diğer bazı yörelerde yetiştirilmekte ise de, fındık yetiştiriciliği için iklimi en uygun bölgemiz, Karadeniz'in kıyı şerididir. Bu bölgede de en iyi bitki gelişimi, kıyıdan 35-40 km. içeriye kadar ve denizden 500 m. yüksekliğe kadar olan alanlarda gerçekleşmektedir.

      Fındık, yıllık ortalama sıcaklığı 13-16 derece olan, en düşük sıcaklık -8, -10 dereceye indiği ve en yüksek sıcaklığın 36-37 dereceyi geçmediği yerlerde en iyi yetişir. Kışın açan çiçekleri -10 dereceye kadar zarar görmez. -15 derecede zarar görme oranı artıp -20 derecelerde tüm çiçekleri ölür. Fındık bitkisi için havanın nemi de büyük önem taşır:

      Haziran-temmuz-ağustos aylarında havanın nem oranı %60'ın altına düşmemelidir.

      Toprak isteği: Fındık bitkileri toprak bakımından aşırı seçici olmamakla birlikte en iyi, organik madde yönünden zengin, humuslu, tınlı, tınlı-killi ve derin toprakta gelişme gösterir ve bol ürün verirler. Fındık, toprağın pH'ı 6-7 arasında olan yerleri sever. Taşlı, kumlu çakıllı ve ağır topraklar ile taban suyunun yüksek (yani yüzeye yakın) olduğu yerlerden hoşlanmaz, kireçli topraklarda yetiştirilemez.

      Sulama: Fındık bitkilerinin ekonomik olarak yetiştirilebilmesi için bölgede yıllık yağış ortalaması en az 700 mm. olmalı ve yağışlar aylara göre dengeli olarak dağıtmalıdır. Ama yıllık yağış ortalamasının 1.200-1.300 mm. olduğu yerlerde dahi, bazı sıcak ve kurak yıllarda haziran-temmuz aylarında bitkinin sulanması gerekmektedir.

      Gübreleme: Fındık fidanlarının dikiminden başlayarak sağlıklı olarak gelişmesi, iyi taçlanma göstermesi ve verime yattıktan sonra iyi ürün vermesi için gübreleme büyük önem taşımaktadır. Bitkiye gerekli besin maddelerinin saptanmasında, kesenkes toprak ve yaprak analizleri yapılmalıdır. Bu analizlerin sonuçlarına göre fındık bitkilerine azotlu, fosfatlı ve potaslı fenni kompoze gübreler verilir. Ayrıca analiz sonuçlarına göre kalsiyum, magnezyum, demir, mangan, çinko, bor ve bakır gibi mineral besin maddeleri de verilmelidir.

      Fenni gübrelerden gayrı toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi verilmesi, ürün veriminin artmasında etkili olur. Bu gübrenin, ahırda 80 cm. kalınlıktaki tabakalar halinde 6 ay-1 yıl kadar bekletilmiş ve tabakalara fosforlu gübre ile kireç katılarak iyi yanmalarının sağlanmış olması gerekmektedir.

      Budama: Fındık yetiştiriciliğinde budama, yapılması gereken işlerin başında gelir. Budama zamanında yapılmaz ya da eksik kalırsa büyük ürün kayıplarına yol açar. Fındıkta esas budamalar sonbahar ya da kış mevsimlerinde yapılır. Tamamlayıcı budama ilkbahar mevsiminde yapılmaktadır. Fındık bitkilerinde şekil, ürün ve gençleştirme budamaları yapılır. Ayrıca bitkilerin yetiştirildiği ocaklarda kök ve dip sürgünü temizlikleri yapılmalıdır. Bütün bu uygulamaların fındık bitkilerini iyi tanıyan kişiler tarafından, kurallarına uygun ve özenli şekilde yapılması çok olumlu sonuçlar verir.

      Hasat (Derim): Fındık bitkilerinin hasadından en az 5-10 gün önce bitkilerin altı iyice temizlenir. Fındıkların hasat olgunluğuna geldiği; kadehçiklerin iyice sararıp kızarması, fındık tanelerinin kadehçik içinde oynamaya başlaması, sert meyve kabuğunun kızarması ve fındık içinin kendine özgü sertlik ve tadı alması ve bir de dallar sallandığında meyvelerin 3/4'ünün dökülmesiyle anlaşılır.

      Zamanından erken yapılan hasatta, fındık içi kabuğu doldurmaz, buruşukluk ve verim düşüklüğü başlar, meyvenin niteliği düşer. Hasat, bölgelere göre ağustos ayı içinde ve eylül ayı başlarında yapılır. Fındıklar elle teker teker, dallar sıyrılmadan ve kırılmadan özenle yapılmalı, fındığı alınan dal yavaşça yerine bırakılmalıdır. Dallarda hoyratça yapılan toplamada meydana gelen örselemeler, ertesi yılın verimini kötü yönde etkilemektedir.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Fındık bitkilerine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, aksatılmadan ve eksiksiz mücadele sürdürülmelidir.

      Greyfurt

      Yaz dışında üç mevsim boyunca acımsı tatlı ama çok şifalı suyunu sıkarak keyifle içtiğimiz greyfurt adlı meyvesini veren Altıntop ağacı, Turunçgiller'dendir (Narenciye). Anayurdu Karayipler denizindeki Jamaika adası olan altıntop ağaçları, oradan 17. yüzyılda dünyanın sıcak bölgelerine getirilmiş ve daha sonra ülkemizde, özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde de yetiştirilmeye başlanmıştır.

      4-6 m. kadar boylanabilen altıntop ağacının, toprakta derinlere inebilen sağlam kök bir yapısı ile dik ve düz bir gövdesi vardır. Çok iyi yapılı dallarında, koyu yeşil renkli, sert, parlak ve pürüzsüz yüzeyli iri yaprakları pek sık olarak yer alır. Kışın yaprağını dökmeyen altıntop ağacı, ilkbaharda beyaz renkli, hoş kokulu iri çiçeklerini salkımlar halinde açar.

      Sonbaharda olgunlaşan ve portakaldan iri olan greyfurt meyvesi, alt ve üstten basık yuvarlak biçimli, kanarya sarısı renginde, kalın kabuklu ve çeşitlerine göre sarı, kırmızı ya da pembe etlidir. Etinin tadı acımsı olan bu meyve genellikle yenilmez. Suyu sıkılıp ya öylece ya da içine şeker veya taze sıkılmış portakal suyu katılarak içilir.

      BESİN DEÐERLERİ

      200 gr. taze greyfurtun içerdiği besin değerleri şunlardır: 82 kalori; 1,1 gr. protein; 21.2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,4 gr. lif; 32 mgr. fosfor; 32 mgr. kalsiyum; 0,8 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 270 mgr. potasyum: 24 mgr. magnezyum; 160 IU A vitamini (kırmızı etlisinde 880 IU A vitamini); 0,08 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,4 mgr. B3 vitamini; 0,64 mgr. B6 vitamini; 4,4 mcgr. folik asit; 76 mgr. C vitamini ve 0,6 mgr. E vitamini.

      Tadlandırılmak üzere içine şeker ya da portakal suyu katılan greyfurt suyunun kalorisi doğallıkla artmaktadır.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yukarıda saydığımız önemli besin değerlerinin yanı sıra;

      o Greyfurt sağlığımız için şaşırtıcı derecede önemli bir ilaç gibidir: Çünkü, özellikle kötü kolesterolü düşürücü etkisi vardır. Kılcal damarlarımızdaki kan dolaşımını hızlandırır. Damarlarımızı hastalıklardan korur.

      o Greyfurt, kansere yakalanma rizikomuzu azaltır: Yapılan araştırmalarda, greyfurtun özellikle mide ve pankreas kanserlerine yakalanma riskini önemli ölçüde azalttığı saptanmıştır.

      o Greyfurt yüksek orandaki C vitaminiyle bedenin hastalıklara karşı direncim artırır.

      o Ayrıca greyfurt, zengin potasyum içeriğiyle yüksek tansiyonu kontrol altında tutar.

      Bütün bu sağlığa yararlı önemli etkilerinden faydalanmak ve özellikle kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürmek için greyfurtun meyve suyu şeklinde tüketilmesi değil, aynen portakal gibi dilimlenip etiyle birlikte istenildiği kadar yenmesi öğütlenmektedir.

      Dikkat: Yüksek tansiyon, artrit (eklem enfeksiyonu), sedef hastalığı, organ nakli, AIDS ve epilepsi (sara) tedavisi görenler, kullandıkları güçlü ilaçların yan etkilerini artırması rizikosu nedeniyle greyfurt meyvesini yememeli ve suyunu içmemelidir.

      ALTINTOP AÐACININ ÜRETİLMESİ

      Çarşı ve pazarda meyvesinin greyfurt diye adlandırılmasına karşın, üretici bu meyveyi veren ağacı, altıntop ya da kimi zaman kızmemesi olarak adlandırmaktadır. Altıntop ağacı, turunç ağacı anaçlarına istenen çeşidi aşılanarak üretilir.

      Çokyıllık ve değerli bir ağaç olan altıntopu bahçemizde yetiştirmeye niyetlenmişsek bizim için tutulacak doğru yol, herhangi bir üreticiden değil, inanılır ve güvenilir fidan üreticisi kurumlardan, çeşidi belli ve sağlıklı altıntop fidanı satın almak ve soğuklardan zarar görmemesi için özellikle ilkbaharda toprak sıcaklığı 13 dereceye ulaştığında bahçemizde 8 m. aralıklarla açılacak 25-30 cm. genişlik ve derinlikteki ocaklara bu fidanları dikmektir.

      ALTINTOP AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Tüm turunçgiller gibi, altıntop ağacının da en önemli isteği sıcak bir iklim ortamında yetiştirilmesidir. Altıntop ağacı yetiştiriciliği yapılan yerde sıcaklıkların -2, -3 derecenin altına düşmemesi iyi olur. Çünkü, -9, -10 derecenin altına düşen sıcaklıklarda ağaç donarak ölebilir. Dayanamadığı en yüksek dereceler ise, 45 ve daha yüksek sıcaklıklardır. Altıntop ağaçlarının gelişmesi, 12-13 derecelerde başlar; en hızlı gelişme, 25-31 derecelerde olur ve 37-39 derecelerde gelişme durur.

      Meyve bağlaması için en uygun sıcaklık 21 derecedir. Sıcak ve soğuk rüzgârlar, altıntop ağaçlarını kötü biçimde etkilediğinden bulunduğu yerde hâkim rüzgârlara karşı ağaçları korumak için rüzgârkıranlar kurulmalıdır. Ayrıca altıntop ağaçları havanın nispi nem oranından etkilenir. Düşük nem oranındaki hava, ağacın gelişimi ve meyve verimini kötü yönde etkiler.

      Toprak isteği: Tüm turunçgiller gibi, altıntop ağaçları da en iyi bol humuslu, derin, süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu-tınlı, tınlı ya da killi-tınlı topraklarda yetişir. İyice derine inen köklerinin oksijen gereksinimi fazla olduğundan, altıntop ağacı kesinlikle ağır topraklarda yetiştirilmemelidir. Taban suyunun da genelde toprak yüzeyinin 1,5 m. altında olması istenir. Aksi takdirde toprakta drenaj yapılması gerekir. Toprağın kireç oranına karşı duyarlı olan altıntop ağacı için en uygun pH derecesi, 5,5-6 olmalıdır.

      Toprak işleme: Tüm turunçgiller gibi, altıntop ağaçlarının da çok derine inen kökleri vardır. Ama, ağacın köklerinin %90'ı, toprağın 0-90 cm. derinliğindeki yüzlek tabakasındadır. Bu nedenle altıntop ağacının toprak işlemesi, daha derine inilince ağacın kökü kesinlikle parçalanacağından 10 cm. derinlikte yapılmalıdır. Altıntop yetiştiriciliği yapılan bahçenin 15-20 gün aralıklarla yılda 4 kez çapalanması ya da büyük bahçelerde sürülmesi yeterli ve yararlı olur. Yalnız sürme işinde pulluk, derin kazacağından kesinlikle kullanılmamalıdır. Ağacın çevresindeki yabani ot mücadelesi böyle çapalamalarla sağlandığı gibi, herbisit (ot öldürücü) ilaçlarla da yapılabilir.

      Sulama: Tüm turunçgiller gibi, altıntop ağaçlarının yıllık su gereksinimi de toprak, iklim ve ağacın gelişme durumuna göre, 800-1.200 mm. arasında değişir. Sulama dönemi olan nisan ayı ortası ile ekim ayı ortası arasındaki 7 aylık sürede, havaların çok sıcak ve kurak olduğu zamanlarda ağaçlara 600-700 mm. arasında değişen miktarda suyun verilmesi gerekir.

      Sulama yetersiz olursa ağaç su bulabilmek için köklerini yayar; gelişimi yavaşlar, ürünün verimi ve niteliği düşer. Aşırı sulamada kökleri havasız kalacağından, kök çürüklüğü hastalığı oluşur. Gene meyve verimi ve niteliği düşer. Altıntop ağacının sulama zamanının gelip gelmediği, en kolayca şöyle anlaşılır: Ağacın yaprakları akşam saatlerinde güneş batmadan önce solgunluk gösteriyor ve geceleyin canlanıyorsa ağacın sulama zamanı gelmiş demektir. Öğle saatlerinde meydana gelen geçici solgunluğa aldanmamalıdır.

      Gübreleme: Tüm turunçgiller gibi, hepyeşil altıntop ağaçları da topraktan yıl boyunca fazla besin kaldırdığından gübreye gereksinimleri çoktur. Ağaçlara, bulunduğu ortama, yaşına ve gelişmesine uygun olan dengeli gübrelemeyi yapmak için bütün bu faktörlerin ortak etkisini ortaya koyan yaprak ve toprak analizleri yapılmalıdır.

      Alınacak sonuçlara göre, ağaçlara verilecek azotlu, potaslı ve fosfatlı fenni kompoze gübre miktarları saptanır. Ayrıca eksikliği duyuluyorsa magnezyum, demir, mangan ve çinko mineralleri verilir. Altıntop ağacına, bu mineral gübrelerden başka 2-3 yılda bir iyi yanmış çiftlik gübresi verilmesi de yarar sağlar.

      Budama: Tüm turunçgiller gibi, altıntop ağaçlarına da şekil ve ürün budamaları uygulanır ve genellikle ağaçlara kâse biçimi kazandırılır. Şekil budamasına, ağaçların ürün vermesiyle birlikte başlanır. Turunçgillerde ağaçların budanması ustalık isteyen bir iştir. Bu nedenle budamanın, ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından yapılması iyi sonuç verir. Ağaçlarda kurumuş, ezilmiş, hastalanmış, yaralanmış berelenmiş, yaşlanmış dallar kesilip çıkarılmalıdır. Ayrıca obur dalların da ayıklanıp budanması gerekir.

      Hasat (Derim): Tüm turunçgiller gibi altıntop ağaçlarının meyvelerinin hasadına da ekim-kasım aylarında başlanır. Ancak, altıntop ağaçları daha erken ve meyve yeşilken hasat edilmeye de başlanabilir. Meyve toplama açık, kuru, güneşli ve ılık havalarda yapılmalı, meyvelerin üzerinde çiy ve kırağı varsa bunların kuruması beklenmelidir. Meyveler ya elle tutulup döndürülerek ve sapı bükülerek kopardır ya da keskin bir bıçakla kesilerek hasat edilir. Hasat sırasında ağaçların dalları kesenkes kırılmamalıdır.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Tüm turunçgiller gibi altıntop ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla ilgili de uzmanlara danışılarak, uygun tarım ilacı kullanılıp zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

      Havuç

      Besinlerimiz arasında belki de bedenimize en yararlı sayılan ve sözgelişi Belçika'da çocukları yemeleri konusunda yüreklendirmek için meyve sınıfına sokulan Havuç'u veren bitkisi, Maydanozgiller'dendir. Anayurdunun Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika olduğu savunulan havuç, günümüzde dünyanın pek çok yeri ile Türkiye'de bol bol yetiştirilmektedir. Bugün makbul sayılan havucun, birçok yabani türünün yıllarca süren seleksiyonları sonucunda elde edilmiş 8 önemli çeşidi vardır.

      50-100 cm. kadar boylanan havuç, ikiyıllık bir kültür bitkisidir. Birinci yılında toprak altında bulunan ve yenilen etki kökleri ile toprak üstü yaprak ve saplarını geliştirir. İkinci yılında bitkinin çiçek ve tohumları oluşur. Bazı yabani havuçlarla birkaç kültür türünde bitki biryıllık olarak gelişmekte, aynı yıl içinde bitkinin tüm bölümleri oluşabilmektedir. Bitkinin besin yönünden pek zengin etli, şişkin kökü, çeşitli biçim, renk ve büyüklüklerde olur. Kökün ortasında bulunan ve halk arasında odun denilen özü de çeşitli çaplarda ve özelliklerdedir. Bu tür, özün bulunmadığı havuç türü elde edilememiştir.

      Havuç köklerinin rengi genellikle sarı, turuncu ya da çeşitli tonlarıyla pembedir. Ülkemizde Hatay ilimizin Samandağı yöresinde, koyu vişne çürüğü renkli pek nadir görülen havuçlar yetiştirilmektedir. Havuç bitkisinin oluklu gövdesi ve dereotununkine benzeyen ince yaprakları vardır. Erselik özellikli çiçekleri, 60-100 cm. uzunluktaki sapın ucunda şemsiye biçiminde oluşur. Beyaz ya da ender olarak yeşilimtırak renklidir.

      Havuç tohumları küçük, sarımtırak kurşuni renkli ve hafif çengellidir. Havuç kökleri çiğ (pişirilmemiş) olarak yenildiği gibi yemeklere ve salatalara katılarak, suyu çıkarılarak, tatlıları ile turşusu yapılarak bol bol tüketilir.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. taze havucun içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 30-42 kalori; 1,1 gr. protein; 9,7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; l gr. lif; 36 mgr. fosfor; 37 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 47 mgr. sodyum; 341 mgr. potasyum: 23 mgr. magnezyum; 8.115-11.000 IU A vitamini: 0,06 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0.6 mgr. B3 vitamini: 0.15 mgr. B6 vitamini: 7,6 mcgr. folik asit: 6-8 mgr. C vitamini ve 0,6 mgr. E vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yukarıda sayılan gerçekten çok dirimsel besin değerlerinin yanı sıra;

      o Havuç, düzenli olarak yenildiğinde, sigara içen kişileri de içermek üzere, bedenin akciğer kanserine yakalanma rizikosunu en aza indirgemektedir: Ayrıca havucu sık ve bol tüketen kişilerin gırtlak, mesane (idrar kesesi), rahmin boyun bölümü, kalınbağırsak, prostat ve yemek borusu kanserlerine yakalanma rizikosunun %50 oranında; menopoz döneminin sonrasını yaşayan kadınlarda, göğüs kanserlerine yakalanma rizikosunun %20 oranında azaldığı yapılan araştırmalar sonucunda saptanmıştır.

      o Kalbin dostu da olan havuç, kandaki kolesterol düzeyini düşürmenin en kolay yoludur.

      Araştırmalar, havuç yemenin kolesterolde önemli düşmelere neden olduğunu, havuç yemeyi bırakan kişilerde kısa sürede kolesterolün eski düzeyine yükseldiğini göstermiştir.

      o Havuç bazı türden gıda zehirlenmelerini önler.

      o Ayrıca, yapılan araştırmalar, havucun menenjit ve ansefalit (beyin iltihabı) ile gebelikte fetüse geçerek düşüğe neden olan listerya adlı maddenin etkilerini yok ettiğini göstermiştir.

      o Havuç, içerdiği yüksek lif oranıyla peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelmektedir.

      o Kaynatılarak içilen havucun suyu diyareye iyi gelir.

      o Ayrıca halk arasında, havucun sindirimi kolaylaştırıcı, gaz söktürücü, idrarı artırıcı, kurt düşürücü, aybaşı olayını kolaylaştırıcı ve hatta gebeliği önleyici, afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri bulunduğuna uzun yıllardır inanılmaktadır.

      Bütün bu dirimsel önem taşıyan etkilerinden yararlanılmak üzere kişiler özgürce ve bol bol havuç yemelidir. Piyasada toz şeklinde de satılan havucun günlük diyetimizde sıklıkla yer alması, sağlığımıza büyük fayda sağlayacaktır.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Havuç bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Tohumlar bölgenin iklim koşullarına göre, şubattan kasıma kadar ya önce yastıklara ekilip fideleri yetiştirilip daha sonra bu fideler havucun asıl yatağına şaşırtılır ya da ekim, iklim ve toprak koşullarının uygun olduğu zamanda doğrudan doğruya bitkinin asıl yatağına yapılır. Hafif çengelli olan havuç tohumları birbirine takıldığından, ekimden önce bunlar bir torba ya da avuç içinde ovalanarak birbirinden ayrılmalıdır.

      Havuç tohumları toprakta kesinlikle 2 cm'den derine ekilmemelidir. Sıralara ekilen tohumlar çimlendikten sonra, zayıf fideler sökülerek seyreltilir. Fide ekiminde, sıra üzerinde fide aralığı 5-10 cm. olarak bırakılır.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      Mim isteği: Havuç, ılıman serin iklimlerin bitkisidir. Kısa gün bitkisi olarak da kabul edilen havuç az ışık, yüksek toprak nemi ve nispeten düşük sıcaklıklarda en iyi gelişmeyi gösterip yüksek ürün verimi sağlamaktadır. En uygun havuç rengi 15,5-21 derece sıcaklıklarda oluşmakta, bunun altı ve üstü sıcaklık derecelerinde ürün kötü bir renk almaktadır. Belirtilen bu sıcaklık derecelerinde ayrıca en uzun kökler oluşmaktadır.

      Toprak isteği: Havuç bitkisi derin, gevşek bünyeli, geçirgen, organik madde yönünden zengin, uygun oranda kireç içeren kumlu-tınlı ya da tınlı-kumlu topraklarda en iyi sonucu verir. Yüksek toprak asiditesine karşı oldukça duyarlıdır. En uygun toprak pH'ı 6,5-7,5 arasıdır. Kireci fakir topraklara yeterli oranda sönmüş kirecin verilmesi gerekir.

      Toprak işleme: Havucun yetiştirildiği toprak derin kazılmalı ve çok dikkatle işlenmelidir. Aksi takdirde çatallaşan havuç kökleri ürün değerini yitirir. Havucun toprağındaki yabani otlar elle ya da çapalamayla temizlenmelidir.

      Sulama: Havuç bitkisi makul düzeyde suyu sever. Çimlenmeye başlamasından hasat sonuna dek, belli aralıklarla düzenli olarak, ayrıca her çapalamadan sonra mutlaka sulanmalıdır.

      Gübreleme: Öncelikle potas ve ikinci derecede fosfora gereksinim duyan havuç bitkisi, özellikle taze çiftlik gübresinden hiç hoşlanmaz. Böyle gübre verilirse ürün verimi düşer ve bitki birinci yılında tohuma kalkma (yani çiçek açıp bitki verme ve kökünü ikmal etme) eğilimi gösterir.

      Hasat (Derim): Havuç bitkisi, köklerinin sertleşmesine olanak tanınmadan hasat edilmelidir. En rahat yenilen havuçları elde etmek için, köklerin normal iriliğinin 1/3 ve en çok 1/2'sine ulaşıldığında hasadın yapılması gerekir. Hasat, bir gün önce sulanan topraktaki bitkilerin elle sökülmesiyle yapılır. Sokumun ardından hemen kökün üst kısmı kesilip çıkarılır.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Gelişme döneminde havuç bitkisinde zararlı ve hastalıklar görüldüğünde, bunlarla, tarım uzmanlarına danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

      Hıyar

      Körpesi salataların vazgeçilmez öğesi olan ve de tek başına keyifle kıtır kıtır yenilen Hıyar'ı veren bitkisi, Kabakgillerdendir. Anayurdu Hindistan ile Uzakdoğu'dur. Biryıllık sürüngen otsu bitki hıyarın toprağın üzerinde bir-iki metre uzayabilen gövdesi; yeşil renkli, geniş parçalı, sert ve kaba yapraklan; sarı renkli çiçekleri ve dallarında tutunucu sülükleri vardır.

      Çiçeklerinin olgunlaşmasıyla yaz aylarında, yüzeyi az ya da çok pütürlü, tüylü ya da hafif dikenli olukları bulunan meyvelerini verir. 20-25 cm. uzunlukta, kabuğu koyu yeşil renkli olan hıyar meyvesinin eti gevrek, sulu ve serinleticidir. Ortasında bol sayıda çekirdeği bulunur. Taze olarak yenildiği gibi salatalara katılır, özellikle kornişon denilen ufak boylu çeşitlerinin turşuları yapılıp sevilerek tüketilir.

      Hıyarın birçok çeşidi ve acur (C. melo Var. Flexuosus) adı verilen değişik bir türü vardır. Acurun meyveleri hıyardan daha sert ve üzeri tüylüdür. Üzerindeki boydan boya olukları, beyazdan yeşile kadar değişen renklerdedir. 20-100 cm. uzunluktaki bu meyveler, düz ya da yarım daire biçiminde eğri olurlar. Acur tazeyken hıyar gibi yenilir ama hıyardan lezzetsiz olduğundan daha çok turşusu yapılarak tüketilir.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. taze hıyarın içerdiği besin değerleri şunlardır: 15 kalori; 0,9 gr. protein; 3,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,5 gr. lif; 27 mgr. fosfor; 25 mgr. kalsiyum; 1.1 mgr. demir; 6 mgr. sodyum; 160 mgr. potasyum; 11 mgr. magnezyum; 250 IU A vitamini: 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,2 mgr. B3 vitamini; 0,042 mgr. B6 vitamini; 67 mcgr. folik asit ve 11 mgr. C vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

      o Hıyarın hafif yatıştırıcı bir etkisi vardır.

      o Cildi yumuşatıcı etkileri de bulunan hıyar yüz maskelerinin ve çeşitli güzellik ürünlerinin bileşimine girer. Salt dilimlenilip sulu yüzeyinin yüze sürülmesinin bile teni yumuşattığı savunulmaktadır.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Hıyar bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş çekirdekleriyle) ve bunların doğrudan doğruya bahçede hazırlanmış yerlerine ekilmesiyle çoğaltılır. Bu çekirdekler bir gece önceden suya yatırılırca daha çabuk çimlenir. Çimlenme süreleri 8-9 gün ve hasat verme dönemi 12-14 haftadır.

      Son zamanlarda bahçedeki yatağı yerine tüp ya da küçük plastik saksılarda, korumalı yerlerde çimlendirilen hıyar fideleri, zamanı gelince bahçeye şaşırtılmaktadır. Hıyarların bahçedeki dikim aralığı 40 cm'dir.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Hıyar, sıcak ve ılık iklimlerin bitkisidir. Soğuktan çok korkar, don olayına dayanamaz. İyi bir çimlenme olabilmesi için toprak ısısı 10-12 derece olmalıdır. Bahçede ekildiği yerin de soğuk rüzgârlardan korunmalı olması gerekir.

      Toprak isteği: Hıyar bitkisi organik madde yönünden zengin, humuslu, süzek (suyu iyi akıntılı); kumlu-tınlı ya da tınlı-kumlu toprakları sever. Bitki için en uygun toprak pH'ı 5,5-6,7 arasında olmalıdır.

      Toprak işleme: Tohumları çimlenip 3-4 yapraklı olduğunda, ilk çapalama ve zayıf bitkiler sökülerek seyreltilmesi yapılır, ilk çapalamadan sonra hızla gelişen hıyar fideleri bir-iki kez daha çapalanır ve böylece yabani ot mücadelesi de yapılmış olur.

      Sulama: Hıyar suyu seven bir bitkidir. Yeterli ve düzenli sulanmazsa meyveleri acılaşır. Hava ve toprak koşullarına bakılarak hasat döneminde bitkinin 2-3 günde bir yeterli biçimde sulanması gerekir.

      Gübreleme: Hıyar bitkisinin yetiştirileceği toprak hazırlanırken iyi yanmış çiftlik gübresinin yanı sıra toprağa azotlu, potaslı ve fosfatlı kompoze fenni gübre verilir. Ayrıca meyveleri görününce bitkiye biraz daha azotlu gübre verilmesi yarar sağlar.

      Hasat (Derim): Yetiştirilmesi hayli güç olan hıyarlar erken hasat edilmemeli, meyvenin en büyük haline erişmesi beklenmelidir. Böylece bitkinin yeni meyveler vermesi de teşvik edilmiş olur. Hıyarlar kesinlikle elle çekilip koparılmamalı, hasat keskin bıçakla meyvenin kesilmesi biçiminde gerçekleştirilmelidir.

      Hindiba

      Yaprakları salata olarak sevilip yenilen Hindiba'yı veren bitkisi, Bileşikgiller'dendir. Çeşitli kaynaklarda bitkinin anayurdunun Hindistan, Endonezya ya da Mısır olduğu belirtilmektedir. Ülkemizde yakın yıllara kadar yabanilerinden yararlanılırken son zamanlarda kültüre alınmış ve daha iyi nitelikli hindibalar yetiştirilmeye başlamıştır.

      Hindiba, 50-100 cm. kadar boylanabilen iki-yıllık otsu bitkidir. Birinci yılında, toprak üzerinde rozet şeklinde yayılan açık yeşil renkli yaprakları; ikinci yılında, bu rozetin orta yerinden uzayan çiçek saplarının üzerinde açan çiçekleri görülür. Açık mavi renkli çiçekleri, pek ilginç şekilde sabah erken saatlerde açar ve açışından tam beş saat sonra kapanır. Biyolojik yönden erselik olan bu çiçekler, kendi kendini döller ve içinde tek tohumu bulunan meyvesini oluşturur.

      Bitkinin çok sağlam bir kazık kökü ile toprak yüzeyine yakın saçak kökleri vardır. Yabani hindiba (C. intybus) da yukarıda sayılan benzeri özellikleri taşır. Hindibaların, birinci yılında oluşturduğu rozet şeklindeki körpe yaprakları topraktan sökülür, kökleri kesilip atılarak ve bozulmuş yaprakları çıkarılarak salatası yapılır.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. taze hindibanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 20 kalori; 1,7 gr. protein; 4,1 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0.9 gr. lif: 54 mgr. fosfor; 81 mgr. kalsiyum; 1.7 mgr. demir; 14 mgr. sodyum; 294 mgr. potasyum: 10 mgr. magnezyum; 3.300 IU A vitamini; 0,17 mgr. B l vitamini; 0,14 mgr. B2 vitamini; 0,5 mgr. B3 vitamini: 0,02 mgr. B6 vitamini; 63.7 mcgr. folik asit: 10 mgr. C vitamini ve 2 mgr. E vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yenilebilen yabanilerine yol, bahçe ve tarla kenarlarında, otların arasında bile rastlanan hindibanın yukarıda gösterilen ve dikkati çekecek kadar yüksek besin değerleri vardır. Bunun yanı sıra;

      o Hindiba, içerdiği yüksek orandaki demir vb. maddelerle kansızlığı önler, yüksek oranlı lifiyle pekliğe iyi gelir: Bu etkilerinden yararlanmak için hindibanın, diyete katılıp bolca yenilmesi öğütlenmektedir.

      o Hindiba, bedeni güçlendirici bir toniktir. İştahı açar. İdrar söktürücüdür, kam temizler, müşkil etkisi de vardır: Bu etkilerinden yararlanılmak üzere hindibanın kazık kökü sonbaharda topraktan sökülür, temizlenip gölgede kurutulur. Kuru kök parçalarından 2-3 tatlı kaşığı alınıp bir bardak suda kaynama noktasına kadar ısıtılır. Sonra ateş kısılarak 15-20 dakika daha ısıtma sürdürülür. Böylece elde edilen dekoksiyondan günde iki-üç bardak içilir.

      o Hindiba, bedende oluşan yangıları hafifletir: Bunun için bitkinin toprak üstü yeşil bölümleri toplanır, ezilerek yara lapası hazırlanır ve dıştan yangılı yerlere uygulanır.

      Dikkat: Oturduğumuz büyük kentte hemşerilerimizin, en fazla trafiği taşıyan caddelerden birinin refüjündeki çimlerin arasında kendiliğinden yetişen yabani hindibaları bilinçsizce söküp salata yapmak üzere evlerine götürüşlerine rastlıyoruz.

      Böyle bitkilerin yoğun egzoz gazı nedeniyle yenilemez nitelik taşıdıklarını kendilerine anımsattığımızda, kimi kişilerin bitkileri oraya bırakıp hemen çekildiklerine, kimi kişilerin de hiçbir şey duymamış gibi yabani hindibaları toplamayı sürdürdüklerine tanık oluyoruz. Sağlığımız için yararlı bu tür bitkileri her zaman, trafikten uzak sakin kırsal alanlarda toplamak doğru olacaktır. Anımsatırız...

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Hindiba bitkisi, tohumlarıyla çoğaltılır. Üretim iki evrede gerçekleştirilir: Birinci evrede soğuk yastıklara tohumlar, sonbaharda hasat edilecekler için temmuz-ağustos aylarında; kışı ılık geçen yerlerde aralık-ocak aylarında, sırada aralıkları 15-25 cm. bırakılarak ekilirler.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim ve toprak isteği, sulama ve gübreleme: Marulda olduğu gibidir.

      Toprak işleme: Hindiba bitkisinin yetiştirildiği topraktaki yabani otlar ayıklanmalı, yetiştirme döneminde toprak birkaç kez çapalanıp kabartılmalıdır. Bazı yetiştiriciler daha iyi nitelikli ve oldukça toplu hindiba başları üretmek için yaprak uçlarına yakın yerden bitkiyi hafifçe bağlar. Hasattan 2-3 hafta önce yapılan bu işlem daha gevrek ve hoşa giden renkte hindiba yapraklarının elde edilmesini sağlamaktadır.

      Hasat (Derim): Çeşidine göre normal iriliğine ulaşmış hindibalar, elle ya da çapayla sökülür, kökü kesilerek ve sararmış yaprakları koparılarak temizlenip hasat edilir.

      Hurma

      Ramazanda iftar sofralarımızın vazgeçilmez tatlı yiyeceği hurma meyvesini veren Hurma bitkisi, Palmiyegiller'dendir. iki yüz kadar çeşidi bulunan ve anayurdu Kuzey Afrika ile Arap Yarımadası olan hurma ağaçları, günümüzde Akdeniz havzasının güneyi, Ortadoğu, Kaliforniya ve Avustralya ile ülkemizde Ege ve özellikle Akdeniz bölgemizin kıyı şeridinde yetiştirilmektedir. Ayrıca, ülkemizde yetişen Datça (Girit) hurması ve Gölköy hurması adlı iki alt türü bulunmaktadır. Bu iki türün meyveleri Arap hurmasınınkiyle aynı lezzettedir ama eti azdır.

      15-24 m. kadar boylanan hurma ağacının dalı olmayan yalın gövdesinin kalınlığı 30 cm'yi geçer. Dibinden piçler çıkaran ağacın sert, gri-yeşil renkli ve gösterişli bileşik yapraklarının uzunluğu, ağacın büyüklüğüne göre 2-4 m. arasında değişir. Ağacın üst kısmında, her yaprak koltuğunda bir tomurcuk yer alır. Bu tomurcuktan, başak halinde açan bir çiçek topluluğu doğar.

      İkievcikli olan hurma ağaçlarının erkek çiçekleri dişi çiçeklerin üzerine getirilip sallanarak ya da erkek ve dişi çiçek açan hurma ağaçları birbirine yakın dikilerek dişi çiçeklerin döllenmesi sağlanır. Döllenen dişi çiçeklerden, sonbahara doğru 6 cm. uzunlukta oval, sarı-turuncu ya da koyu kırmızı-kahverengi hurma meyveleri oluşur.

      Hurma, ortasında zarımsı bir kabukla sarılı tek çekirdek halinde tohumu bulunan çok tatlı etli ve besleyici bir meyvedir. Taze ya da kurutulmuş olarak yenildiği gibi pastacılıkta da kullanılır. Şekerlemesi ve şarabı yapılır. Bazı hurma çeşitleri daha az tatlıdır. Bunların, kurutulup öğütülerek unu çıkarılır.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. doğal şekilde kurutulmuş hurma meyvesinin içerdiği besin değerleri şöyledir: 274 kalori: 2,2 gr. protein; 72,9 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,5 gr. yağ; 2.3 gr. lif; 63 mgr. fosfor; 59 mgr. kalsiyum; 3 mgr. demir: 1 mgr. sodyum; 648 mgr. potasyum: 58 mgr. magnezyum; 50 IU A vitamini; 0,09 mgr. B1 vitamini; 0,1 mgr. B2 vitamini; 2.2 mgr. B3 vitamini: 0,153 mgr. B6 vitamini ve 24,9 mcgr. folik asit.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yukarıdaki değerlerde görüldüğü ve sık sık yinelendiği gibi hurma çok besleyici bir meyvedir. Bunun yanı sıra;

      o İçerdiği yüksek orandaki lifi nedeniyle hurma, peklik çekenlere iyi gelmektedir.

      AÐACININ ÜRETİLMESİ

      Hurma ağaçları tohumlarıyla (yani, hurma meyvesinin içindeki tek çekirdekleriyle) üretilir. Birçok tohumun tersine bu tohum soğuklamaya gereksinmez. İyi çimlenme için hurma tohumunun taze olması gerekir. Dikilecek tohum üzerinde meyvenin etli kısmı ve zarımsı kabuğu çıkarılıp tohum yıkanmalıdır. Bunlar tohumdan uzaklaştırılmadıkça çimlenme olmaz. Tohumlar ithal torfla perlit ya da volkan tüfü (ponza taşı) karışımının içine ekilebilir.

      Tohum ekilirken uzun ekseni yatay olacak şekilde yatırılır. Üzeri 6-10 mm. kalınlığında yukarıda sözü edilen karışımla kapatılır. Çimlenme için en uygun sıcaklıklar 25-32 derecelerdir. Hurma tohumları birkaç hafta içinde çimlenir. Çimlenen fideler kökleri kırılmadan ve yukarı bükülmeden bir saksı ya da geniş bir tüp içine alınır, bahçemizdeki yerlerine şaşırtılacağı büyüklüğe erişinceye kadar özenle bakılır.

      AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Hurma ağaçları sıcak ve kurak iklime gereksinir. Ülkemizde Akdeniz ikliminin yaşandığı yöreler hurma ağaçlarının gelişimine çok uygundur. Kışın sıcaklık O derecenin altına indiğinde hurma ağacının gelişimi durur. -10 derecede büyük zarar gören ağaç -12 derecede donup ölür.

      Hurma ağaçlarının, kış mevsiminde soğuk rüzgârların hâkim olarak estiği yöne kapalı yerde yetiştirilmeleri doğru olur. Böylece sıcak ortamlı mini klimalarda yetiştirilen ağaçlar dondan korunur. Hurma ağaçları yüksek sıcaklıklara çok dayanıklıdır. Bu nedenle çöllerdeki vahalarda rahatlıkla yetişip gelişirler.

      Çok nemli ortamları sevmeyen hurma ağaçları, tropikal iklimlerin yaşandığı yerlerde yeterince gelişemez. Ama, ülkemizde tropikal iklimi yaşayan yöre bulunmadığından, hurma ağaçlarının yetiştirilmesi için bu yönden sorun yaşamayız. Ancak Ege bölgemizde İzmir'de ve hatta daha güneyinde bazı yörelerde hurma ağaçları yetiştiği halde ağaçlar yeterince sıcak ortamda bulunmadıkları için meyve bağlamazlar.

      Toprak isteği: Hurma ağaçları diğer palmiye türleri gibi, çeşitli toprak tiplerine uyum sağlayabilir. İyi drenajı bulunmayan (süzek olmayan) topraklarda dahi yetişebilir. Ancak iyi hazırlanmış topraklarda hurma ağaçlarının özellikle ilk yıllarında gelişimi çok hızlı ve verimli olur. Bu nedenle hurma ağacı yetiştirilecek bahçe toprağına humus, torf ve çam kabukları katılmalıdır. Killi ve ağır topraklar, dere kumu, humus, torf ve perlit eklenerek hafifletilebilir. Hurma ağaçları besinlerini genellikle toprakta yüzeyden sağladığından toprağın yüzeyden ilk 30 cm'lik bir tabakasının bu ağaçlar için hazırlanması yeterli olmaktadır.

      Sulama: Hurma ağaçlan, doğası gereği kuraklığa dayanıklıdır. Ülkemizde yetiştiriciliğinin yapıldığı Akdeniz bölgemizde, yaz mevsimini hiç sulanmadan geçirebilir. Ancak bu ağaçların ideal görünümde olmasını ve büyüyüp gelişmesini istiyorsak, toprağın nem durumuna göre yazın hurma ağaçlarını sulamamız doğru olur. Ancak, topraktaki taban suyu yük****e ve ağaçların kök düzeyine yakınsa hurma ağaçlarını sulamaya gerek kalmaz.

      Gübreleme: Hurma ağaçları için elbette bol organik madde içeren iyi yanmış çiftlik gübresiyle gübrelenmek en iyisidir. Bu gübre, ağacın köklerine değdirilmeden, yaprakların izdüşümüne göre ağacın çevresine yayılarak verilmelidir. Böyle bir çiftlik gübresini sağlayamadığımız takdirde, piyasadan temin edeceğimiz kompoze fenni gübreleri hurma ağaçlarımıza verebiliriz.

      Hurma ağaçları için potas, azot, fosfat ve magnezyum içeren ve ambalajında 20.20.20 ya da 15.15.15 sayılarıyla gübre konsantrasyonunu gösteren dengeli bir fenni gübre kullanılması uygundur. Bu gübrenin yanında ağaçlarımıza, iz elementler (ya da iz halinde bulunan -oligoe-lementler denilen demir, bakır, mangan, çinko, bor, kükürt ve molibden de verilmeli, bütün bu gübreleme etkinlikleri ilkbahar ve yaz mevsimlerinde yapılıp bitirilmelidir.

      Budama: Hurma ağaçlarının dalları olmadığından gerçek bir budamadan söz edilemez. Arap hurması ve Datça hurmasında dipten ve bazen gövdeden süren sürgün ve piçler, istenmediği takdirde hemen kesilip çıkarılmalıdır. Bunun dışında hurma ağaçlarında kuruyan, ölen ya da aşırı derecede bozulan yapraklar estetik kaygısıyla kesilir. Budamayı yapacak kimsenin, ellerine zarar gelmemesi için eldiven takması, keskin bir testere kullanması ve yaprak sapını gövdeye yapıştığı yerden kesmesi gerekir. Aksi takdirde gövdede kalan sivri yaprak sapları tehlike yaratabilir.

      Hasat (Derim): Hurma ağaçları sonbaharda, meyveleri kendine özel rengi ve tadı kazandığında geciktirilmeden hasat edilir. Bunun için hurma meyvesi salkımları, ağaçta, yaprak koltuğuna yapıştığı yerden testereyle kesilir. Daha sonra bu salkımlar güneş görmeyen havadar bir yere asılarak meyveler kurutulur ve yenilecek kıvamına getirilir.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Genelde hurma ağaçları, hastalık ve zararlılara karşı çok dayanıklıdır. Özel bir hastalıkları yoktur. Ama, palmiyeleri tutan "öldürücü sarılık hastalığı" bulunan bölgelerde, hurma ağaçları da bu hastalığa yakalanarak ölebilir. Tanrıya şükürler olsun, sözü geçen hastalık bugüne kadar ülkemizde görülmemiştir.

      Ispanak

      Ünlü çizgi film kahramanı Temel Reis sayesinde çocukların en sevdiği sebze durumuna gelen Ispanağı veren, Ispanakgiller'in örnek bitkisidir. Anayurdu Kafkasya, Iran, Afganistan ve Türkmenistan olan ıspanağın yabani örneklerine o bölgelerde rastlanmakta ve bunlar yerli halk tarafından yemeklik olarak kullanılmaktadır.

      Ispanak, dünyada ve ülkemizde bol bol üretilen ve tüketilen sebzelerden biridir. Pek çok çeşidi bulunan ve oldukça kolay yetiştirilen ıspanak, biryıllık otsu bitkidir. Güçlü bir kazık kökü ile buna bağlı toprağın yüzeyine yakın gelişen ince saçak kökleri vardır. Yapraklarının biçim, renk, etliliği bakımından ve bir de yaprak ayasının düz ya da kıvırcık olması yönünden ıspanaklar çeşitli tiplere ayrılır.

      Bitkinin çiçekleri salkım şeklinde olup her salkımda, sayısı 6-12 arasında değişen çiçekleri yer alır. Ispanağın tohumları da, dikenli ya da pürüzsüz olmak üzere iki tipte olur. Türk mutfağında önemli yeri bulunan ıspanağın körpe olanları, salatalara katılarak çiğken yenildiği gibi çorbası, kavurması, püresi, sotesi, kıymalısı, kuşbaşı etlisi, yumurtalısı ve börekleri pişirilip beğenilerek yenilir. Ispanak dondurularak İleriki kullanımlar için saklanabilir.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. taze sebze ıspanağın içerdiği besin değerleri şunlardır: 25 kalori; 3 gr. protein; 3,6 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,3 gr. yağ; 2.1 gr. lif; 38 mgr. fosfor; 170 mgr. kalsiyum; 2.2 mgr. demir: 50 mgr. sodyum; 500 mgr. potasyum: 8.100 IU A vitamini: 0,07 mgr. B l vitamini; 0,14 mgr. B2 vitamini; 0.5 mgr. B3 vitamini: 150 mcgr. folik asit; 28 mgr. C vitamini ve 1,7 mgr. E vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yukardaki değerler dikkatlice incelendiğinde ıspanağın insanlar için ne denli önemli ve mükemmel bir besin kaynağı olduğu ortaya çıkar. Bunun yanı sıra;

      o Ispanak, bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır: Yapılan araştırmalar ıspanağı bolca tüketen kişilerde deri, akciğer, prostat ve idrar torbası (mesane) kanserlerine yakalanma oranlarının çok düşük olduğunu göstermiştir.

      o Ispanak, yüksek oranda A, C ve E vitamini gibi antioksidan maddeleri içerdiğinden, kişilerin kalp krizi geçirme, felç olma ve katarakt illetine yakalanma tehlikesini de azaltmaktadır.

      o Ispanak, 'Yaşlılık Körlüğü' de denilen Makula dejeneresansına iyi gelmektedir: Ispanağı bolca tüketen kişilerde, sonu körlükle noktalanan bu tür görme bozukluğu hastalığının en aza indirgendiği saptanmıştır. Son zamanlarda ıspanağın proteiniyle l voltluk bir elektrik akımı üretilmekte ve bununla gözlere canlılık kazandırılmaktadır. Bu konuda fareler üzerinde deneylere başlanmıştır. Olumlu sonuçların insanlar için de bir umut kaynağı oluşturması en büyük dileğimizdir.

      o Potasyum yönünden çok zengin olan ıspanak, yüksek tansiyonu düşürmektedir.

      o Demir yönünden de zengin olan ıspanağın yüksek oranda oksalat içermesi demir alımını engeller gibi görünürse de, yapılan araştırmalar iki günde bir ıspanak yiyenlerde demir oranının başlangıçta biraz düştüğünü, ancak altı haftadan sonra yükselen düzeylere ulaştığını göstermiştir.

      o Yüksek oranda folik asit içeren ıspanak, gebe kadınların spina bifida (omurganın bir yanının açık olması) hastalığıyla sakat çocuklar doğurma rizikosunu en aza indirir.

      o Ispanak, zengin oranlı lifiyle peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelmektedir.

      o Ayrıca ıspanağın, idrarı artırıcı, müshil, tonik (bedeni güçlendirici) ve yatıştırıcı etkileri de bulunmaktadır.

      Bu denli çok dirimsel önemi bulunduğu halde yüksek oranda oksalat içermesi nedeniyle ıspanağın her gün değil, haftada iki kez yenilmesi yararlı olur. Taze olmayan ıspanakları yemektense, dondurulmuş ıspanakların tüketilmesi daha iyidir. Ancak, teneke kutularda saklanan ıspanak, folik asidini yitirmektedir.

      Dikkat: Gut hastalığı, safra ve böbrek taşı rahatsızlıkları çekenler yüksek oranda oksalat içeren ıspanağı yememelidir.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Ispanak bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Ülkemizde genellikle ilkbahar ve sonbaharda, ıspanak tohumları doğrudan doğruya bitkinin yetiştirileceği toprağa ekilmektedir. Ekim, ya serpme yöntemiyle ya da toprakta hazırlanan sıralara yapılır. Serpme yönteminde, daha sonra çimlenen bitkiler seyreltilir. Sıra üzerinde tohumlar 10-12 cm. aralıkla ve toprak yüzeyinin 2-3 cm. altına ekilir. Bu aralıklar bırakıldığında bitkinin seyreltilmesi de gerekmez.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Ispanak, ılık ve ılıman serin iklimlerin bitkisidir. Serin hava koşullarıyla birlikte uygun bir nem ortamının bulunmasını ister. 10-15 derece sıcaklıklarda iyi sonuç ve ürün verir. Kışı yumuşak geçen yerlerde mükemmel yetiştirilir. Bitki fazla sıcaklıkları sevmez, bu durumda hemen tohuma kalkar.

      Toprak isteği: Ispanak bitkisi, toprak bakımından fazla seçici olmamakla birlikte geçirgen, gevşek bünyeli, organik madde yönünden zengin tınlı topraklarda en iyi sonucu verir. Bitki için en uygun toprak pH'ı 6-7 arasıdır. Asit karakterli topraklara karşı duyarlı olan ıspanağın, bu gibi yerlerde yetişebilmesi için toprağa sönmüş kireç verilmesi gerekir.

      Toprak işleme: Tohumlarının ekiminden 10-15 gün sonra çimlenen ıspanak bitkilerinin yaprakları tümüyle toprak yüzünü örtene kadar, yabani otları ayıklamak, topraktaki kaymağı kırmak ve yüzeyi kabartmak için birkaç kez toprağı çapalama işi yapılır.

      Sulama: Havaların yağış durumuna göre, ıspanak bitkisinin aksatılmadan sulanması gerekir.

      Gübreleme: Ispanak kısa gelişme döneminde topraktan oldukça fazla besin çeker. Bu nedenle yeterli derecede olmak üzere iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfor ve potasyum içeren kompoze fenni gübre verilmesi gerekir. Eğer çiftlik gübresi sağlanamazsa, yerine yeşil gübreleme yapılmalıdır.

      Hasat (Derim): Ispanak bitkisinin hasadı, tohumlarının ekiminden 2-2,5 ay kadar sonra başlar. Ülkemizde hasat işi genellikle bitkilerin bahçede seyreltilmesi, istenilen niteliğe erişmiş bitkilerin topraktan olduğu gibi çekilip çıkarılması şeklinde yapılır. Böylece bahçede kalan öteki bitkiler daha rahat bir gelişme ortamına kavuşmuş olur.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Ispanak bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

      İncir

      Tazesini yazın, kurutulmuşunu yılın her zamanında severek yediğimiz incir adlı meyveyi veren incir ağacı, Dutgiller'dendir. Kısmen yaprak döken, kısmen hepyeşil ağaç, ağaççık ya da çalı formunda 750 kadar türü olan incirin anayurdu Önasya ile Akdeniz havzasıdır. Yurdumuzda özellikle Ege bölgesi ile diğer ılık yörelerde incir ağacı yetiştirilmektedir. 8-10 m'ye kadar boylanabilen incir ağacının odunu yumuşaktır.

      Koyu yeşil renkli, derin girintili beş loplu, bir tür süt salgılayan yaprakları; yazın açan, genelde tek eşeyli yeşil renkli çiçekleri vardır. Yaz başlarından ekim sonlarına kadar değişen zamanlarda olgunlaşan etli ve küçük çekirdekli lezzetli meyvelerini geliştirmesi için tek eşeyli ağaçlarda, baba incir denilen erkek çiçek açan ağaçlarda yaşayan zarkanatlı ilek adlı bir böceğin, dişi çiçekli ağaçların üzerine bırakılması gerekir.

      Bazı incir ağaçları iki eşeyli çiçek açar ve bu işleme gerek duyulmaz. İncir ağaçlarından iki çeşit meyve elde edilir. Bunlardan ilki, soluk sarı renkli sultan ya da lop inciridir. Bu incirler taze olarak yenildiği gibi kurutulmaya da elverişlidir. İkinci çeşit morumsu renkli incirlere, siyah incir ya da patlıcan inciri denilir. Bunlar taze olarak tüketilir. Taze ya da kurutulmuşunu, yenilmesinin yanı sıra incir, reçeli, pekmezi, ezmesi ve tatlıları yapılarak da tüketilir.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. taze incirin içerdiği besin değerleri şöyledir: 80 kalori: 1,2 gr. protein; 20,3 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,3 gr. yağ; 1,2 gr. lif; 22 mgr. fosfor; 25 mgr. kalsiyum; 0,6 gr. demir; 2 mgr. sodyum; 194 mgr. potasyum: 20 mgr. magnezyum; 80 IU A vitamini; 0,06 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0,4 mgr. B3 vitamini; 0,113 mgr. B6 vitamini; 6.7 mcgr. folik asit ve 2 mgr. C vitamini.

      İncirin kurutulmuşunun yani kuru incirin besin değeri daha da artar. Bunları şöylece sıralayabiliriz; 217 kalori: 4 gr. protein; 55.3 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 1,2 gr. yağ; 6.7 gr. lif: 163 mgr. fosfor: 138 mgr. kalsiyum: 4,2 mgr. demir: 640 mgr. potasyum: 91,5 mgr. magnezyum; 0,073 mgr. B1 vitamini ve 0,072 mgr. B2 vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      o Taze ve özellikle kuru incirin yenilmesiyle insan bedeninin hücreleri yenilenir. İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besindir. Sözgelişi, 100 gr. kuru incir yenilirse bedenin günlük gereksinimlerinden kalsiyumun %17'si, demir ve magnezyumun %30'u, fosforun %20'si, B1 vitamininin %5'i ve B2 vitamininin %4'ü alınmış olur.

      o İncir, içerdiği yüksek orandaki liflerle bedene giren kolesterolün kana karışmadan atılmasını sağlar.

      o Sindirimi kolaylaştıran incirin, bedeni bakterilere karşı koruyan etkileri de vardır.

      o İncir içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler: incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir. Süt içemeyen kişilerin incir yemeleri öğütlenir.

      o İncir, içerdiği 'benzaldehit' adlı maddeyle kanserli hücrelerin büyümesini önler, kansere karşı etkili olur.

      o Kuru incirden hazırlanan infüzyon, özellikle çocuklarda korkusuzca kullanılabilen etkili bir müshildir: Bunun için iki -üç kuru incir doğranır. Üzerine kaynar su dökülerek 10-15 dakika demlendirilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan günde 2-3 bardak içilir.

      o Körpe incir yapraklarının sütü siğile karşı etkilidir: Bu etkiyi sağlamak için körpe incir yaprağından sızan süt siğile sürülür.

      o Körpe incir yapraklarının ezilmesiyle hazırlanan yara lapası, çıbanların olgunlaştırılması ve baş verip delinmesinde etkili olur.

      o Kurutulmuş incir yapraklarıyla hazırlanan dekoksiyon, hemoroit (basur) ve çıbanlara karşı etkilidir: Körpe incir yaprakları, havadar ve güneş görmeyen bir yerde kurutulur. Bu yapraklar parçalanır. 2-3 tatlı kaşığı kurumuş yaprak bir bardak suda 30 dakika kadar kaynatılır. Böylece hazırlanan dekoksiyonla ıslatılan bez basur memesine sürülür ya da çıbanlara sarılır. Hemoroite karşı bu dekoksiyondan günde 2-3 bardak içilir.

      AÐACININ ÜRETİLMESİ

      İncir ağacı, gövde çelikleriyle ya da baladız adı verilen dip sürgünleriyle çoğaltılabilir. Ancak bu şekillerde üretilen ağaçlar meyveye geç yattığından ve bol bol dip sürgünü verdiğinden yeğlenmez. Bunların yerine profesyonellerin ürettiği, türü bilinen fidanlar alınarak sonbaharda yaprak dökümünden sonra bahçelerde derin kazılan toprağa, düz yerlerde 7-8 m. ve yamaçlarda 6-7 m. aralık verilerek dikilmelidir.

      AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: incir ağacı ılık bölgelerin bitkisidir. Yıllık ortalama sıcaklığın 18-20 derece olduğu yerlerde iyi yetişir. Ekim-kasım aylarında -3 derece; kışın ağacın dinlenme döneminde -7 ile -9 dereceler ve ilkbaharda -l derece sıcaklıklar ağaca zarar verir.

      Toprak isteği: incir ağacı, toprak yönünden fazla seçici değildir. Ama derin, kumlu -killi, organik madde yönünden zengin, yüksek oranda kirece sahip ve su tutma kapasitesi iyi olan topraklarda ürün verimi ile niteliği artar. İncir ağacı çok nemli topraklar ile yüksek taban suyundan zarar görür.

      Sulama: incir ağacının yıllık yağış isteği 550-600 mm'dir. Yağışlar bu miktarın altına düşerse, özellikle ağacın sürgün dönemi olan nisan-mayıs aylarında yağış yetersizse sulama gerekir. Ama, meyvenin olgunlaşma döneminde ağaçlara su verilmez. Aksi takdirde meyveler çatlar ve zarar görür.

      Gübreleme: incir ağacının toprağına, yanmış çiftlik gübresi ile noksanlığı varsa tarım kireci verilmesi yararlı olur. Gübreleme için toprak ve yaprak analizi yaptırılmalıdır.

      Toprağın işlenmesi: İncir ağaçlarının toprağı, havalandırma, yağışlardan iyi yararlanma ve yabani otların kontrolü ile ürüne hazırlanması amacıyla yılda üç kez (ilkbahar, haziran ayı ve sonbaharda) işlenir. Çok eğimli alanlarda erozyona neden olacağı için sonbahar işlemesi yapılmaz.

      Budama: İncir ağaçları önce şekil, sonra ürün budaması ve ağaç yaşlanınca gençleştirme budaması ister. Bu işleri, ağacı tanıyan kişiler yapmalıdır.

      Hasat (Derim): Taze olarak yenilecek incirler, tadı ve görünüşü çeşide uygun tam kıvama eriştiğinde elle toplanır. Taze olarak hasat edilmeyen incirler, ağaç üzerinde su yitirip buruşur ve kendiliğinden yere dökülür. İşte bunlar kurutulacaksa, toprak üzerinde uzun süre kalmaması için her gün, günde iki kez olmak üzere toplanır ve ayrıca bunlara kurutma işlemi uygulanır. Ancak, kurutma işleminden önce sağlam ve bozulmuş incirler seçilerek ayıklanmalıdır.

      Kabak

      Nefis yaz sebzelerinden biri olan Kabağı veren, Kabakgillerin örnek bitkisidir. Anayurdunun Kuzey Amerika olduğu sanılmakta ve Amerikan İngilizcesindeki kabak sözcüğünün Kızılderililerin dilinden alındığı savunulmaktadır. Ülkemizin hemen her yerinde yetiştirilen otsu kabak bitkisinin, boyu birkaç metre uzayabilen köşe kesitli sürüngen bir gövdesi vardır. Bu gövdenin üzerinde, diken gibi sert tüyler ile bitkinin tutunmasına yarayan sülükleri bulunur. Bitkinin yaprakları iri, kaba ve diken gibi tüylerle kaplıdır. Tekevcikli sarı renkli çiçeklerinde, çanak ve taç yapraklarının dibi bitişiktir.

      Bitkinin kabak adı verilen meyvesi etli ve suludur. İçinde kabak çekirdeği denilen tohumları yer alır. Taze sebze olarak çeşitli sadeyağlı, zeytinyağlı ve etli yemekleri yapılan bu meyvenin iyice olgunlaşmış olan tohumları çıkarılıp kavrularak çerez olarak tüketilir. Ayrıca bazı yörelerde kabağın erkek çiçekleri toplanıp dolma yapımında asma yaprağı gibi kullanılır.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. taze kabağın içerdiği besin değerleri şunlardır: 14 kalori; 0,5 gr. protein; 3,1 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,6 gr. lif; 25 mgr. fosfor; 25 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; l mgr. sodyum; 141 mgr. potasyum; 390 IU A vitamini: 0,05 mgr. B1 vitamini; 0,08 mgr. B2 vitamini; 0,8 mgr. B3 vitamini ve 10 mgr. C vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Kolay sindirilebilen bir sebze olduğu için hasta ve yaşlı kişilerin diyetinde sıkça yer alan kabağın yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

      o Özellikle başta akciğer kanseri olmak üzere, bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltan etkileri vardır: Elimizdeki çok inanılır kaynaklara göre kabak, yemek borusu, mide, mesane (idrar torbası), gırtlak ve prostat kanserlerine yakalanma rizikosunu en aza indirgemektedir. Bu etkisinden yararlanmak için kabağın günlük diyetimize katılması ve bolca yenmesi yeterli olur.

      o Kabağın olgun ve taze çekirdekleri, aynen tatlı kabaklarınınki gibi hiçbir zehirli madde içermedikleri halde bedendeki tenya ve diğer kurtları düşürücü etkiler taşımaktadır: Bunun için kabuğu soyulmuş ama kavrulmamış çekirdeklerinden yetişkinlere günde 50-100 gr., çocuklara 30-40 gr. aç karnına yedirilir.

      Alınmasını kolaylaştırmak için bu çekirdekler kabukları soyularak havanda dövülür. Bal ya da şekerle karıştırılıp macun haline getirilir. Bağırsak asalaklarını atabilmek üzere kişiye, çekirdekleri yedirdikten bir saat sonra müshil içirilir.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Kabak bitkisi tohumlarıyla (kavrulmamış çekirdekleriyle) çoğaltılır. Bunun için iki yöntem kullanılır. Zamandan kazanmak üzere, ilkbaharda ya tohumları sıcak yastıklara veya orta boy saksılara ekilip elde edilen fideler don tehlikesi ortadan kalktıktan sonra bahçemizde hazırlanmış asıl yerlerine şaşırtılır. Ya da toprak ve hava koşulları izin verir vermez gene ilkbaharda tohumları bahçedeki yerine doğrudan doğruya ekilirler. Kabak fidelerinin ya da çekirdeklerinin bahçemizdeki sıra aralıkları 60 cm. ve çekirdeklerin toprakta dikilme derinliği 3-5 cm'dir. Bu çekirdekler ekildikten sonra üzerleri bastırılıp can suyu verilir.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Kabak, ılık ve sıcak iklimlerin bitkisidir. Soğuklardan korkar. Sıcaklık -2, -3 derecelere düştüğünde donar ve ölür. Kabak tohumlarının normal çimlenme gösterebilmesi için toprak sıcaklığı 10-12 derece olmalıdır. Kabak bitkisi yazın çok sıcak ve kurak hava koşullarından da hoşlanmaz. İlkbahar ekiminde tohumları geciktirilmeden yerlerine ekilmeli, hasat dönemi çok sıcaklara bırakılmamalıdır. Sonbahar ekimi ise, ağustos içinde ya da eylül başında yapılmalıdır.

      Toprak isteği: Kabak bitkisi, çok aşırı nitelikleri içermediği sürece birçok toprak tipinde yetiştirilebilir. Ancak, bitkiye en uygunu derin, geçirgen, su tutma yeteneği yerinde, humuslu ve organik madde yönünden zengin topraklardır.

      Toprak işleme: Kabak bitkilerinin bahçeye ekiminden sonra, 3-4 yapraklı olduklarında yabani ot mücadelesi ve toprağın kabartılması amacıyla ilk çapalaması yapılır. Bundan 3 hafta sonra ikinci çapalama, gerekiyorsa aynı aralıklarla üçüncü ve dördüncü çapalamalar yapılır.

      Sulama: Kabak bitkilerine, ilk meyveleri görülünceye kadar su verilmesinden kaçınılır. Bu dönemde havalar çok kuraksa aşırıya kaçmamak koşuluyla 1-2 kez sulama yapılır. Bitkilerde meyve görüldükten sonra, sulama düzenli ve yeterli olarak yapılmalıdır. 2-4 gün arayla bitkiye su verilmesi, ürün verimini artırır.

      Bitkinin yaprakları sabah ve akşamları porsuyup sarkıyorsa bitkinin suya gereksindiği anlaşılır. Aslında bu duruma meydan verilmeden sulama aralıksız sürdürülmelidir. Son olarak şunu da ekleyelim, kabak bitkileri sulanırken yapraklarına kesenkes su sıçratılmamalıdır.

      Gübreleme: Kabak bitkisi gübreyi çok sever. Çünkü, gelişme ve ürün verme dönemlerinde topraktan çok miktarda besin kaldırmaktadır. Bu nedenle kabak bitkisine iyi yanmış çiftlik gübresiyle azot, potas ve fosfatlı kompoze fenni gübre verilir.

      Hasat (Derim): Kabak, tohumları bahçeye ekildikten ortalama 10-14 hafta sonra hasat edilir. Normal büyüklüğüne erişen kabak meyveleri, keskin bir bıçak kullanılarak kesilir. Bitkinin gövdesine zarar vermemek için meyveler zorlanarak elle koparılmamalıdır.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kabak bitkisinin iyi gelişmesi, bol ve iyi nitelikli ürün vermesi için üzerlerinde hastalık ve zararlıları görülünce uzmanların direktiflerine göre uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak bunlarla zamanında, aksaksız ve yeterli mücadele sürdürülmelidir.

      Karnabahar

      Pek lezzetli yemek ve salatalarıyla sonbahar, kış ve ilkbahar sofralarımızı zenginleştiren Karnabahar, Turpgiller'dendir. 20-40 cm. kadar boylanabilen ikiyıllık otsu karnabaharın anayurdu Akdeniz havzasının doğu kesimidir. Ülkemizde de bol bol yetiştirilen karnabahar bitkisinin koyu yeşil renkli, beyaz damarlı iri yaprakları lahananınkine çok benzer.

      Karnabaharın yenilen kısmı; başını (kellesini) oluşturan çiçeklik ve çiçekleridir. En makbul karnabaharlar başı sıkı olanlardır. Güzlük karnabaharın başı orta irilikte, sıkı ve beyaz çiçekli; kışlık karnabaharın başı iri, sıkı ve beyaz çiçekli ve mart karnabaharının başı ise küçük, sıkı ve beyaz çiçekli olur. Gevşek başlı ve sarımsı çiçekli karnabaharlar makbul sayılmaz. Ancak, son zamanlarda Batı ülkelerinde pembe, mor ve sarı çiçekli karnabahar çeşitleri de yetiştirilmiştir. Karnabahar; çorbası, kızartması, sade ve zeytinyağlı musakkası ile salataları yapılarak tüketilir.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. karnabaharın içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 27 kalori; 2,7 gr. protein; 5,2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; l gr. lif: 56 mgr. fosfor; 21 mgr. kalsiyum; 0.7 mgr. demir: 295 mgr. potasyum: 60 IU A vitamini; 0,09 mgr. B1 vitamini; 0,08 mgr. B2 vitamini; 0,6 mgr. B3 vitamini ve 55 mgr. C vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Başta potasyum minerali olmak üzere, beden için yararlı önemli besin maddelerini bolca içermesinin yanı sıra;

      o Karnabahar, tüm Turpgiller'deki sebzeler gibi bedenin kansere yakalanma rizikosunu aza indirger: Özellikle kalınbağırsak ve mide kanserlerine karşı etkilidir.

      o Antioksidan madde yönünden de zengin olduğu için kalp hastalıklarına yakalanma, kalp krizi geçirme ve katarakt illetine tutulma rizikosunu da azaltır.

      o Karnabahar, demir minerali oranı yüksek olduğu için kansızlığı önler.

      o Potasyum minerali yönünden zengin olduğu için de yüksek tansiyonu düşürür, tansiyonu belli düzeyde tutar.

      Dikkat: Bu etkilerinden yararlanmak için karnabahar haftada 2-3 kez yenilir. Ancak, tüm Turpgiller'deki sebzelerde olduğu gibi karnabahar da bedenin iyot emilimini azaltır, özellikle içme suyunda iyodun az olduğu yörelerde sıkça karnabahar yiyenler iyotlu besinler ya da iyotlu tuz almaya özen göstermelidir.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Bitkinin üretimi iki aşamalı olarak yapılır: Birinci aşamada, tohumlar, yanmış çiftlik gübresi karıştırılmış sıcak tavalara sonbahar mevsiminde soğuk havada serpme ya da ikişer cm. aralıkla sıralı olarak yüzeysel biçimde ekilir. Tohumların üzeri 1-2 cm. kalınlıkta gene gübreli toprakla örtülüp süzgeçle sulanır.

      Tohumlar, ortalama 10-24 sıcaklıklarda çok sayıda ve çabuk çimlenir. Fideler 5-6 yapraklı hale gelince asıl yerlerine şaşırtılmaya hazır olur. ikinci aşamada fidelerin çevresi dikkatle sulanır. Kökleri zedelenmeden yerlerinden sökülür. Bahçe ya da tarlamızın güneş gören, kış donlarını uzun süre yaşamayan bölümünde önceden işlenerek hazırlanmış yerlerine, 50-60 cm. aralıkla dikilir.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Karnabahar, ılık iklimli yörelerin bitkisidir. Çok sıcak havaları sevmez. Sıcak ve kurak hava koşullarında sıkı baş bağlamaz. Bitki ilkbaharda çiçek açtığında, don olayından büyük zarar görür. Aynı dönemde havalar yağışlı ve sisli geçerse tohum da bağlamaz.

      Toprak isteği: Karnabahar bitkisi toprak bakımından seçici değildir. Her türlü toprakta yetiştirilebilir. Ama, su tutma yeteneği yüksek olan derin, kumlu-tınlı ve killi-tınlı toprakları yeğler. Karnabahar üretiminde en yüksek verim, pH'ı 5,5-6,6 olan topraklarda alınır. Fidelerin dikiminden birkaç ay önce toprağı bir-iki kez kazılır. Kesekleri kırılıp yabancı maddeleri temizlenir.

      Sulama ve toprak işleme: Karnabahar bitkisi kesinlikle susuz bırakılmamalıdır. Özellikle fidelerin dikiminden sonra 2 ya da 3 günde bir sulanır. Üçüncü sulamadan sonra toprağı tava geldiğinde çapalanır. Daha sonra, birkaç sulamayı takiben bir çapalama daha yapılır ve gerektikçe bitkinin toprağındaki yabani otlar derin kazılmadan çapayla temizlenir.

      Gübreleme: Karnabahar bitkisinin iyi gelişmesi için toprağının yeterince gübrelenmesi gerekir. Toprağının yeterli organik madde içermesini sağlamak üzere fidelerin dikiminden önce aynı toprakta bakla ve yonca gibi bitkiler yetiştirilip sonra bunlar toprağa gömülerek yeşil gübreleme yapılır. Fidelerin dikiminden önce, toprağa yanmış çiftlik gübresi verilir. Daha sonra bitkinin sulanması sırasında arada bir azotlu, fosfatlı ve potaslı kompoze fenni gübreler de verilir.

      Hasat (Derim): Karnabahar bitkisi, dikimden 40-50 hafta geçtikten sonra yeterli büyüklük ve olgunluğa erişince geciktirilmeden hasat edilir. Bunun için bitkinin başında çiçek açma belirtilerinin görünmesi beklenmemelidir. Hasat, sabahleyin bitkinin üzerinde çiy varken yapılır. Ama, hava dona çekmişse öğleye kadar beklenir.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Karnabahar bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilacı kullanılarak düzenli, eksik ve aksatılmadan mücadele sürdürülür.

      Karpuz

      Serinletici ve lezzetli bir meyve olan karpuzu yaz mevsimi ile sonbaharda veren Karpuz bitkisi, Kabakgillerdendir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen bitkinin yabani türlerine Kuzey Afrika ile Sudan'da rastlanmaktadır. Ülkemizde karpuz üretimine en uygun yerler Çukurova ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyıya yakın yöreleridir.

      Toprak üzerine yatarak 3-5 m. kadar boylanabilen karpuz bitkisinin iri yaprakları parçalı, küçük çiçekleri sarı renklidir. 5-10 kg. ağırlığa kadar çıkan meyveleri yuvarlak, oval, silindirik ve son zamanlarda üretilenleri dikdörtgen biçimli; kalın kabuğu koyu yeşil düz, açık ve koyu yeşil çizgili ya da benekli olur. Genellikle kırmızı ve pembe, bazen sarı renkli olan eti (özü) çok sulu, serinletici ve meyve iyice olgunlaştığında tatlıdır.

      Meyvenin içinde dağınık olarak yer alan tohumları (çekirdekleri) irice ya da ufaktır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar sonucunda, kısır (çekirdeksiz) karpuz türleri de elde edilmiştir. Karpuz, ülkemizde çok sevilerek çiğ olarak yenilmekte, ayrıca kabuğundan reçel yapılarak tüketilmektedir.

      BESİN DEÐERLERİ

      100 gr. dilimlenmiş karpuzun besin değerleri şöyle sıralanabilir: 26 kalori; 0,5 gr. protein; 0,3 gr. lif; 0 kolesterol; 10 mgr. fosfor; 7 mgr. kalsiyum; 0,5 mgr. demir; 320 mgr. potasyum: 590 IU A vitamini ve 7 mgr. C vitamini.

      SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

      Yukarıdaki değerlerin incelenmesinden görüleceği gibi karpuz özellikle potasyum minerali ve A vitamini yönünden yararlı bir besindir. Bunun yanı sıra;

      o Kanı temizler, böbreklerdeki kum ve taşların atılmasını sağlar: Çünkü içerdiği sıvı oranı nedeniyle karpuz, idrarı büyük oranda artırır.

      BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

      Karpuz bitkisi, tohumlarının (yani meyvenin içinde bol miktarda bulunan çekirdeklerinin) toprağa 50-60 cm. aralıkla ekilmesiyle üretilebilir. Ama, naylon tüplerde serada ya da naylon örtü altında yetiştirilmesiyle erkenciliği sağlanır ve bitki son ilkbahar donlarından korunmuş olur. Tüplerde üretilen fideler, uygun havada (toprak sıcaklığı 12 dereceye ulaştığında), bahçeye ya da tarladaki yerine, gene 50-60 cm. aralıkla açılan çukurlara (ocaklara) şaşırtılarak ekilir.

      BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

      İklim isteği: Karpuz, ılık ve sıcak bölgelerin bitkisidir. Özellikle meyvesinin gelişmesi için çok sıcağa gereksinir.

      Toprak isteği: Karpuz bitkisi derin, geçirgen, süzek (suyu iyi akıntılı) ve yine de biraz nem tutan kumlu-tınlı ve tınlı-kumlu topraklarda iyi yetişir. Ağır bünyeli killi topraklar karpuz üretimine uygun değildir. Hafif bünyeli topraklarda ancak çok iyi gübreleme yapılırsa istenen sonuç alınır. Karpuz yetiştirilecek alanda taban suyu seviyesi l m'den yukarı çıkmamalıdır.

      Sulama: Diğer pek çok üründe olduğu gibi, karpuz bitkisinden de iyi verim alabilmek için kök çevresinde toprak nemi yeterli olmalıdır. Bu nemin oranı düşünce sulama yapılması gerekir. Karpuz bitkisine verilen su, tuzlu ve kirli olmamalıdır. Sulamada yeraltı suyu kullanılıyorsa su bekletilip havalandırılmalıdır.

      Karpuz bitkisi geliştikçe, su gereksinimi artar. Ancak meyve irileşene kadar sulamada aşırıya kaçılmamalıdır. Çünkü bu aşamada fazla sulama, meyvenin değil de bitkinin irileşmesine ve kolayca mantar hastalıkları kapmasına yol açar. Tüm kabakgillerde olduğu gibi sulama sırasında bitkinin yaprak, çiçek ve meyveleri ıslatılmamalıdır.

      Gübreleme: Karpuz bitkisinin ekileceği toprak, sonbaharda derin kazılarak hazırlanır, kesekleri parçalanır ve yanmış çiftlik gübresi bu toprağa karıştırılır. İkinci kez ocak-şubat aylarında toprak işlenirken taban gübresi verilir. Fosfatlı gübre bu sırada, azotlu ve potaslı gübreler ise üçe bölünerek dikim sırasında, bitki çiçeklendiğinde ve meyveler ceviz kadar irileştiğinde partiler halinde verilir.

      Toprak işleme: Karpuz üretiminde, bitkiler arasında çıkan ve gelişen yabani otlarla, çapayla (ve büyük tarlalarda traktörle) yüzeysel olarak kazılarak mücadele edilmelidir. Karpuz bitkisinin yüzlek (yüzeysel) olan kökleri bu işlemler sırasında özenle korunmalıdır. İlk toprak işleme, dikimden 20-25 gün sonra yüzeysel; ikinci işleme, 20-25 gün daha geçtikten sonra biraz derince yapılır, bunun ardından toprağa azotlu ve potaslı gübre verilir.

      Hasat (Derim): Karpuz bitkisinde hasat zamanının geldiği, meyvelerinde şu olgunluk belirtilerinin görülmesiyle anlaşılır: Olgunlaşan karpuzlar, kavunların tersine hafifler. Kabukları parlak bir görünüş kazanır. Karpuzun kabuğu tırnakla kolayca sıyrılabilir. Meyve sapındaki kulakçıkları kurur.

      Karpuzu dalına bağlayan tüylü sapı da kurur. Olgun karpuz sapından kolayca kopar. Parmakla karpuzun kabuğuna vurulduğunda meyveden kendine özgü tok bir ses çıkar. Makbul bir yöntem olmamakla birlikte, avuçlar arasına alınan karpuz sıkıldığında meyvenin içinden bir ses geldiği duyulur. Bu belirtiler görülüp algılanınca hasada geçilebilir. Böylece karpuz, keskin bir bıçakla sapı kesilerek hasat edilir.

      Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Karpuz bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan ciddi bir mücadele sürdürülmelidir.

      Yorum

      • freespirit
        Member
        • 05-03-2007
        • 853

        #4
        Konu: Besinler ve Özellikleri

        emeğine sağlık @orbay :rolleyes:

        Yorum

        • orbay
          Senior Member
          • 11-02-2005
          • 5871

          #5
          Konu: Besinler ve Özellikleri

          Kavun

          Aslında meyvesi yazın ve sonbaharda olgunlaştığı halde gelişen seracılıkla neredeyse tüm mevsimler boyunca yenilebilen kavunu veren Kavun bitkisi, Kabakgiler'dendir. Biryıllık sürüngen gövdeli otsu bitki kavunun anayurdu Önasya'dır. Ülkemizde, çok soğuk olan bazı yöreler dışında hemen her yerde yetişebilmektedir.

          Bitkinin gövdesi toprağın üzerinde 3-5 m. uzayabilir. Yaprakları oldukça iri, yürek biçiminde ve belli belirsiz köşelidir. Sarı renkli erkek ve dişi birevcikli çiçekleri, aynı bitki üzerinde yaprak koltuklarında yer alır. Tozlaşma, böcekler ve özellikle halanları sayesinde olur. 80-120 gün içinde olgunluğa erişen kavun adlı meyveleri 1-6 kg. ağırlıkta olur.

          Eti turuncu renkli, bol sulu ve hoş kokulu olan bu meyveler, erkenci ve kış kavunu olarak iki ana gruba ayrılır. Erkenci kavunların iki önemli çeşidi, topatan ve son zamanlarda ülkemizde bolca üretilmeye başlanan kantalup adlı sarı renkli 2-3 kg. ağırlıktaki ince kabuklu kavunlardır. Geç olgunlaşanlar ise, altınbaş ve hasanbey kavunlarıdır.

          Altınbaş kavunu, sarı ve yeşil karışık renkli kabuklu, eti turuncu renkli, çok lezzetli ve hoş kokuludur. Ağırlığı 1-6 kg. arasında değişir. Hasanbey kavunu, 3-4 kg. ağırlıkta, koyu yeşil buruşuk kabuklu olup uzun süreler saklanmaya elverişlidir. Serinletici bir meyve olan kavun, taze olarak tüketilmektedir.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. dilimlenmiş kavunun besin değerleri şöyle sıralanır: 30 kalori; 0,7 gr. protein; 7,5 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,3 gr. lif; 16 mgr. fosfor; 14 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 12 mgr. sodyum; 251 mgr. potasyum: 16 mgr. magnezyum; 3.400 IU A vitamini: 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0,6 mgr. B3 vitamini; 0,86 mgr. B6 vitamini; 8.4 mcgr. folik asit: 33 mgr. C vitamini ve 0,1 mgr. E vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Özellikle yüksek değerde A vitamini ve potasyum minerali içermesinin yanı sıra;

          o Kavunun, kandaki pıhtılaşma ve dolayısıyla damarlardaki tıkanmayı engelleyen önemli etkileri vardır: Bunun için bol bol yenilmesi öğütlenir. Günümüzde Batı ülkelerindeki insanlar, sabah kahvaltısında kantalup ve diğer kavun türlerini yiyerek güne sağlıklı başlamaya özen göstermektedir.

          o Kavun, kanseri önleyebilen maddeler yönünden çok zengindir: Birçok kanser türüne karşı bedeni savunduğu uzmanlarca öne sürülmektedir.

          BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

          Kavun bitkisi, meyvesinin (yani kavun un) ortasında yüzlercesinin yer aldığı tohumlarıyla (çekirdekleriyle) çoğaltılır. Erkenci kavunlar, çekirdeği, serada ya da naylon örtü altında naylondan yapılmış tüplere veya saksılara ekilerek üretilir. Çimlenip biraz gelişen bitki daha sonra uygun havada bahçe ya da tarladaki son yerine şaşırtılır. Bu sayede bitki, geç ilkbahar donlarından korunmuş olur.

          Geççi kavun türleri, doğrudan bahçe ve tarlada kavun için kural olarak verilen l m. arayla çapayla açılmış çukurlara (ocaklara), 4-5 çekirdeği bir arada olmak üzere ekilir. Bu tohumların 24 saat önceden ıslatılması durumunda çimlenmeleri kolaylaşır.

          BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Kavun, sıcak ve ılık iklimli bölgelerin bitkisidir. Uzun yetişme dönemi boyunca güneşli, sıcak ve kuru hava ister. Nemli yerlerde yetiştirilebilirse de oralarda mantar hastalıklarına daha çok yakalanır, meyve niteliği de düşük olur. Kavun bitkisi, gelişme evrelerinin tümünde soğuktan kolayca etkilenir ve ölür. Yetiştirilme dönemi boyunca don olayını yaşamamalıdır.

          Toprak isteği: Çamurlu, asitli ve ağır bünyeli topraklar kavun üretimine uygun değildir. Kavun için toprağın pH'ı 6-8 arasında olmalıdır. Süzek (suyu iyi akıntılı), bol gübre verilmiş ve yine de biraz nem tutan topraklarda kavun bitkisinden iyi sonuç alınır. Erkenci kavunlar için kumlu-tınlı, milli-tınlı; geççi kavunlar için daha ağırca bünyeli topraklar uygundur.

          Sulama: Kavun bitkisi, büyüme ve meyvenin olgunlaşması dönemlerinde bol suya gereksinir. Toprakta yeterli su varsa sulama yapılmaz. Aksi takdirde bitkiye gerekli su verilmelidir. Kavun bitkisi ilk meyve tutana dek sulanmaz. Ama sonra, meyvenin büyümesi durunca ya da bitkide solgunluk görülünce ilk sulama yapılmalı ve 10-15 gün arayla sulama yinelenmelidir. Meyvenin olgunlaşması döneminde kavun bitkisine çok aşırı miktarda su verilmez. Kavun bitkisinin yaprak ve meyveleri sulama sırasında kesinlikle ıslatılmamalıdır. Aksi takdirde mantar hastalıkları ortaya çıkar.

          Gübreleme: Kavun bitkisi organik madde yönünden zengin toprakları sever. Şaşırtma işlemi ya da tohumlarının ekiminden önce toprağa bolca yanmış çiftlik gübresi verilmesi veya toprakta yeşil gübreleme yapılmış olması iyi sonuç verir. Elde uygun çiftlik gübresi bulunmuyorsa, yonca, bezelye, bakla ya da soya gibi ürünleri aynı tarla veya bahçede yetiştirip sonra bunları toprağa gömerek yeşil gübreleme yapılır. Bu gübrelerin yanı sıra kavun bitkisine azotlu, fosfatlı ve potaslı kompoze fenni gübreler de verilir.

          Toprak işleme, bitki ve meyve seyreltme: Kavun bitkisinin kökleri çok yüzlek olduğu için toprak işleme yüzeysel olarak yapılmalı, her ocaktaki kavun bitkilerinin gerçek yaprakları çıkınca en çok 3'ü bırakılarak diğerleri kökünden sökülmeden, toprak yüzeyinde makasla kesilip çıkarılmalıdır. Daha sonra kalan bitkilerin boğazları toprakla doldurulur. Kavun bitkisinin meyveleri gelişmeye başlayınca köke yakın en sağlıklı bir-iki meyve bırakılıp diğerlerinin koparılmasıyla iri ve iyi nitelikli ürün edilmesi sağlanır.

          Hasat (Derim): Kavun bitkisinde hasat zamanının geldiği, meyvelerinde oluşan şu değişmelerle anlaşılır: Olgunlaşan kavun, karpuzun tersine, ağırlaşır. Meyve saplarının dibindeki kulakçıklar kurur. Meyve sapları da kurur ve dalından kolayca kopar. Meyvenin dip kesimi hafifçe yumuşar.

          Meyvenin kendine özgü kokusu kolaylıkla duyumsanır, özellikle kavunun dip kısmı hoş kokar. Çeşide özgü iriliğe ulaşılmıştır. İşte bu belirtileri gösteren kavunlar hasada hazırdır. Hasat işlemi elle, kavun, sapı çevresinde döndürülüp koparılarak ama daha doğrusu sapı keskin bir bıçakla kesilerek yapılır.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kavun bitkisinin yetiştirilmesinde sayısı hayli olan hastalık ve zararlılarla mücadele önemli yer tutar. Bu mücadele, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan sürdürülmelidir.

          Kayısı

          Yaz ortasında soframızda taze meyve olarak sevilip yendiği gibi kurusu, hoşafı, kompostosu, reçeli, marmeladı, şurubu, meyve suyu, şekerlemesi, pestili ve tatlısı da makbul sayılan kayısı meyvesini veren Kayısı ağacı, Gülgiller'dendir. Kimi kaynaklarda anayurdunun Çin, kimilerinde de Doğu Anadolu'da bir dönem Ermenilerin yaşadığı bölge olduğu belirtilen kayısı ağacı, Akdeniz havzası ülkelerinden, Kaliforniya'ya ve hatta Avustralya'ya kadar uzanan geniş coğrafyada yetiştirilmektedir.

          4-6 m. boylanan ağacının dalları, yayılarak ya da dikine uzar. Yeşil yaprakları yürek biçimini andırır. İlkbaharda pembemsi beyaz renkli irice çiçekleri, yapraklarından önce açar. Temmuz ayında olgunlaşmaya başlayan meyveleri, sarı-turuncu renkli, etinden kolay ayrılan acı ya da tatlı tek taş çekirdekli, eti az tatlı ve hoş kokulu olur. Ülkemizde yetiştirilen çeşitleri içinde önde geleni tazesi ve kurusuyla büyük ticari önem taşıyan Malatya (ya da Darende) kayısısıdır. Zerdali ise, boyca daha ufak ve ekşimsi tatlı meyveler veren türüne denir.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. taze kayısının içerdiği besin değerleri şunlardır: 51 kalori; 1 gr. protein; 2,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,6 gr. lif; 23 mgr. fosfor; 17 mgr. kalsiyum; 281 mgr. potasyum: 12 mgr. magnezyum; 270 IU A vitamini: 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,6 mgr. B3 vitamini; 0,07 mgr. B6 vitamini; 10 mgr. C vitamini; 0,5 mgr. E vitamini ile bir miktar folik asit...

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

          o Betakaroten denilen A vitamini kaynağı maddeler yönünden çok zengin olan kayısı, kalp hastalıklarına yakalanma, kalp krizi geçirme, katarakt ve bazı kanser türlerine yakalanma rizikosunu aza indirger. Kayısı özellikle akciğer kanserini yakalanma rizikosunu azaltır, bu özelliğiyle sigara içenlere kayısı yemeleri öğütlenir.

          o Kuru kayısı, potasyum yönünden çok zengin bir besindir: 100 gramında potasyumu 1.080 mgr'a çıkar. Bu içeriğiyle yüksek tansiyonu düşürür, tansiyonu düzene sokar.

          o Kayısının kurusu, yüksek oranda, çözülebilen lifi de içerir: 100 gr. kuru kayısı 8 gr. gibi yüksek lif oranıyla kan şekerini düzene sokarken aynı zamanda bağırsaklarda pekliğe iyi gelir. Ayrıca kolesterol düzeyini de düşürür.

          o Kayısı kurusu yüksek oranda demir içerir: 100 gr'ında 4 mgr. gibi yüksek oranda demir vardır. Bu nedenle kansızlığa iyi gelir.

          İşte bütün bu nedenlerle taze ya da özellikle kuru kayısının bolca yenilmesi uzmanlarca öğütlenmektedir.

          AÐACININ ÜRETİLMESİ

          Kayısı ağaçları, kendi anacından gayrı anaçlar aşılanmaya uygun değildir. Bu yüzden kayısı çekirdekleri, sonbaharda iyi yanmış çiftlik gübresiyle zenginleştirilmiş topraklara ekilerek ertesi ilkbaharda çöğürleri elde edilir. Bu çöğürlere, istenen çeşitteki kayısının aşısı yapılır. Aşının tutup tutmadığı zaman zaman kontrol edilir. Böylece elde edilen fidanlar dikime hazır olur. Bizim için en doğrusu, güvenilir profesyonel üreticilerinin hazırladığı fidanları alıp bahçemize dikmektir.

          AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Kayısı ağacı, yarı sıcak ve kurak iklimlerde, tepelerin güneye bakan yerlerini sever. Kışın kayısı ağaçlarının gövde ve dalları -35 dereceye kadar düşen sıcaklıklara dayanır. Oysa, kayısı çiçekleri, ancak -l dereceye dayanabilmektedir. Bu nedenle çiçek açtığında don olursa bu, kayısı ürününe büyük zararlar verir.

          Toprak isteği: Kayısı ağacı derin, su tutmayan, az meyilli ve hafif kireçli toprakları yeğler. Buralarda ağaçlar iyi gelişir. Hastalıksız, parlak yüzeyli, tatlı, lezzetli ve hoş kokulu ürünler verir. Fidanların dikimi, bölgelere göre değişik tarihlerde yapılır ve ağaçlar arasında 5-6 m. aralık bırakılır.

          Sulama: Kayısı ağaçları genel olarak sulanmaktan hoşlanmaz. Ancak, meyvelerinin geliştiği yaz mevsiminde sulanmaları gerekir. Kışları soğuk geçen yörelerde mayıs ile eylül ayları arasında yirmi günde bir; yazı sıcak ve kurak geçiren yerlerde 15-20 günde bir (yani yaz mevsimi boyunca 5-6 kez) sulanmaları gerekir. Ama, kayısı ürünü hasadından 10 gün önce, ağaçlar son kez sulanmış olmalıdır.

          Gübreleme: Kayısı ağaçları, bulundukları toprağın niteliğine göre değişen gübrelere gereksinir. Bunun için yapılan toprak analizi sonuçlarına göre, ağaçlara ilkbaharda iyi yanmış çiftlik (ahır) gübresi ya da bolca azot ile fosfor ve potasyum içeren kompoze fenni gübreler verilir.

          Budama: Kayısı ağaçlarına, toprağa dikildikleri yıllarda, tacına biçim vermek için şekil budaması yapılır. Ağaçlar ürün vermeye başladıktan sonra bu tür budama bırakılır. Yalnızca hastalık ve don nedeniyle kurumuş dalları kesilir.

          Toprak işleme: Kayısı ağaçlarının altındaki yabani otların yok edilmesi, gübrenin toprağa iyi karışması, ağaç köklerinin solunumunun sağlanması, toprağın havalanması ve diğer bazı amaçlarla, kayısı ağaçlarının altı 15-20 cm. derinlikte olmak üzere belle kazılır.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kayısı ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

          Kereviz

          Kimimize hoş gelen, kimimizin nahoş bulduğu kokusu nedeniyle sevilen ya da nefret edilen Kereviz adlı kış sebzesi, Maydanozgiller'dendir. Anayurdu Akdeniz havzası ile Kafkasya olan yabani kereviz adlı bitkinin ayıklanması ve ıslahıyla kültüre alınmıştır. 30-100 cm. boylanabilen, her bölümü keskin kokulu ve ikiyıllık otsu bitki olan kerevizin kökü ve/veya yaprakları sebze olarak tüketilmektedir.

          Bitkinin ilk yılında yumrusu (kökgövdesi) gelişir. İkinci yılında sapları gelişip çiçek açar ve tohum verir. Kerevizin yumru kökü gelişkin olanlarına kök kereviz, çok parçalı ve sapı oluklu yaprakları olanlarına yaprak ya da sap kereviz adı verilir. Kereviz, kişilerin yeğlemesine göre, bu kök ve/veya yapraklarının sadeyağlı ya da zeytinyağlı yemekleri yapılarak tüketilir. Batı ülkelerinde sap kerevizin yaprakları salatalara bolca katılır.

          Bitkinin körpe yaprakları, güneşsiz ve havadar bir yerde kurutularak havanda ezilip toz haline getirilir ve bazı yiyeceklere, çeşni vermesi için serpilir. Bitkinin tohumları da kurutulup ezilerek kereviz tuzu olarak bazı yiyeceklere katılır. Tuzsuz rejimlerde sofra tuzu yerine kullanılır.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. sap ya da yaprak kerevizin besin değerleri şöyledir: 17 kalori; 0,9 gr. protein; 3,9 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,6 gr. lif; 29 mgr. fosfor; 39 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 126 mgr. sodyum; 341 mgr. potasyum: 240 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0.3 mgr. B3 vitamini: 0,06 mgr. B6 vitamini; 8 mcgr. folik asit; 9 mgr. C vitamini ve 0,5 mgr. E vitamini.

          100 gr. kök kerevizin yukarıdakilerden farklı besin değerleri şunlardır: 40 kalori; 1,8 gr. protein; 8,5 gr. karbonhidrat; 100 mgr. sodyum ve 300 mgr. potasyum.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra, kerevizin sağlığımıza yararlı etkileri bitkiyi şifalı (tıbbi) otlardan saydıracak kadar çoktur. Bunları da şöyle özetleyebiliriz:

          o Güçlü bir idrar söktürücüdür: içerdiği apiol adlı maddeyle idrar yollarını ve kanı temizler. Bedende şikâyetlere neden olan bazı durumlara (sözgelişi, eklemlerdeki gut hastalığı gibi) iyi gelir.

          o Sinirleri yatıştırıcı etkisi vardır. Aşırı sinirlilik durumunu yok eder.

          o Bedene yararlı diğer etkileri de şunlardır: Uyarıcıdır. Bedeni güçlendirici toniktir. Gaz söktürücüdür. iştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır.

          o Çok eski çağlardan beri, kerevizin cinsel gücü artırıcı (afrodizyak) etkileri bulunduğu ileri sürülegelmiştir.

          Bu etkileri sağlamak üzere, kereviz, yemeklerde ve salatalarda bolca tüketilir. Ya da piyasadan satın alınan kurutulmuş kereviz tohumlarından 1-2 tatlı kaşığının üzerine bir bardak kaynar su dökülüp 10-15 dakika demlendirilerek elde edilen infüzyondan günde üç kez birer bardak içilir.

          BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

          Kereviz bitkisi, minik tohumlarıyla çoğaltılır. 1.000 tanesi 0,50 gr. kadar gelen açık kahverengi (esmer) tohumları, şubat-nisan ayları arasında, toprağı iyi nitelikli yanmış çiftlik gübresiyle karıştırılmış tavalara derine gitmeyecek şekilde ekilir. Tokmakla bastırılıp süzgeçle sulanır. Böylece 15-20 gün içinde gelişen fideler bahçelerdeki yerine 50-60 cm. aralıkla şaşırtılır.

          BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Kereviz, ılık ve serin iklimli yörelerin bitkisidir. Çok kurak ve sıcak havalardan hoşlanmaz. Soğuğa oldukça dayanıklıdır. Bitki, aylık sıcaklık ortalaması 15-21 derece olan ortamda iyi gelişir. Bitkinin güneşli ve sert rüzgârlardan korunmalı yerlerde iyi geliştiği görülmektedir.

          Toprak isteği: Süzek (suyu iyi akıntılı) olmak koşuluyla tınlı-kumlu, humuslu (dolayısıyla bitek) ve nemli toprakları seven kereviz bitkisi ağır, killi topraklardan hoşlanmaz. Toprakta su birikmeleri olursa bitki çürür. Toprağının, pH'ı 5,5-6,7 arasında ve iyi işlenmiş olması gerekir.

          Sulama: Kereviz bitkisi, yazın havalar sıcak ve kurak olduğu sürece, toprağı yeterince nemli olacak şekilde sulanmalıdır.

          Toprak işleme ve gübreleme: Arada bir toprağı çapalanıp temizlendikten sonra kereviz bitkisine iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfat ve potaslı kompoze fenni gübreler verilir. Sap kereviz yetiştirilirken bitkiye azotlu gübre bolca verilmelidir.

          Sap kerevizin özelliklerinden biri, saplarının beyaz renkte olmasıdır. Bunu sağlamak için hasattan 6-7 hafta önce bitkinin sap kısmına, kazılan toprak bastırılarak boğaz doldurma işlemi uygulanır. Ayrıca sapların kâğıtla sarılması da yararlı olur.

          Hasat (Derim): Kök kerevizin hasadı, bitkinin fidesinin dikiminden 6-7 ay sonra yapılır. Bunun için kök kerevizler topraktan çapa ya da büyük tarlalarda makineyle sökülür. Sap kerevizler ise, bitkiler istenen uzunluk, kalınlık ve dolgunluk durumuna geldiğinde zaman geçirilmeden hasat edilir.

          Kestane

          Sonbahar mevsiminde piyasaya çıkıp da kebap edilmişiyle, haşlanmışıyla, şekerlemesiyle, pastalarıyla ve bazı yemeklerdeki garnitürünü severek tükettiğimiz kestane adlı meyvesini veren Kestane ağacı, Kayıngiller'dendir.

          Dünyada üç kıtada, yani Asya, Afrika ve Amerika'da yetişen kestane ağaçlarının 12 türü vardır. Bunlardan en sevilen meyveleri veren Anadolu kestanesinin (C. sativa) anayurdu ülkemizdir. Bu tür, boyu 30 m'yi ve gövde çapı l m'yi aşabilen ulu ağaçlardır. Kısaca kestane diye adlandıracağımız bu türün genç ağaçları dikine büyür. Ağaç yaşlandıkça tacı yayvanlaşır. Gövdesi dik ve düzgündür. Gövde kabuğu önce düzgünken ağaç yaşlandıkça çatlar ve kırışıklarla kaplanır.

          Toprakta derine inen sağlam kök yapısıyla kayalık yerlerde bile yetişen kestane ağacı, erozyonları önleme bakımından büyük öneme sahiptir. Sık dalları olan kestane ağacının genç dalları kızıl kahverengidir. Bir yaşını aşan dalların rengi açılır ve üzerleri parçalı, girintili çıkıntılı kabukla örtülür.

          Ağacın yaprakları uzun, mızrak biçimli, ucu sivri ve çok koyu yeşil renklidir. Ağacın yapraklanmasından sonra açan erkek ve dişi çiçekleri, biryıllık dalların üzerinde ve birbirlerine yakın olarak yer alır. Dişi çiçeklerin döllenmesinden 150-170 gün kadar sonra kestane meyveleri, dikenli bir kabuk içinde 1-7 adet olarak olgunlaşır.

          Kestanenin, dip tarafı açık, diğer tarafları koyu kahverengi, kalınca sert bir dış kabuğu ile açık kahverengi, ince ve yumuşak bir iç kabuğu vardır. Meyvenin eti, açık sarı renkli ve oldukça serttir. İyi nitelikli bir kestane 2,5 cm. genişlikte ve 15-20 gr. ağırlıkta olur. Ancak, kuzu kestanesi denilen türlerin genişliği ve ağırlığı bu ölçülerden daha küçüktür.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. kestanenin içerdiği besin değerleri şunlardır: 194 kalori: 2,9 gr. protein; 42,1 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 1,5 gr. yağ; 1 gr. lif; 88 mgr. fosfor: 27 mgr. kalsiyum; 1,7 mgr. demir: 6 mgr. sodyum; 454 mgr. potasyum: 0,22 mgr. B1 vitamini; 0,22 mgr. B2 vitamini ve 0,6 mgr. B3 vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan yüksek besin değerlerinin yanı sıra;

          o Kestane, kandaki yüksek kolesterolü düşürür.

          o Kan şekeri düzeyini kontrol altında tutar: Bu bakımdan şeker hastalarına yararlı olur.

          o Hayvanlarda, kansere yakalanma rizikosunu azaltmaktadır: Bu etki insanlar üzerinde de araştırılmaktadır.

          AÐACININ ÜRETİLMESİ

          Kestane ağacı, doğada, tohumundan kendiliğinden yetişir. Ülkemizde ağaçların çoğu bu yolla yetişmiştir. İkinci üretme yolu, çeşitli yaşlardaki ağaçların aşılanmasıdır. Ancak kestane ağaçlarının aşılanması profesyonelce yapılan bir uygulama olduğundan, bizim için en doğrusu, kestaneye uygun koşullarda ağacı yetiştirmek üzere profesyonel üreticiler tarafından çeşitli yöntemlerle aşılanarak hazırlanmış çeşidi belli ve sağlıklı fidanları alıp bahçemize dikmek olacaktır. Dikimde fidanlar için açılacak ocaklar 60 cm. genişlikte ve derinlikte, dikim aralıkları 10 ile 15 m. arasında olmalıdır.

          AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Kestane ağacı ılıman, nemli ve serin bölgelerin bitkisidir. Kış mevsiminde -35 derece soğuklara dayanabilir. Çiçeklenmesi geç olduğundan ilkbahar donlarından zarar görmez. Yaz mevsiminde aşırı sıcaklardan etkilenir ve meyvelerinin içi boşalır. Kestane ağacı yetiştirilirken çok soğuk yörelerde güneye bakan; sıcak yörelerde kuzeye bakan yerlere ağaçlar dikilmelidir. Kestane, ışığı ve açıklık alanları sever. 1.200 m. yüksekliğe kadar olan yerlerde yetiştirilebilir. Ovalarda yetiştirilmesi iyi sonuç vermez. Kış mevsiminde soğuklama ve dinlenme süresi oldukça kısadır.

          Toprak isteği: Kestane ağacı hafif, geçirgen, serin ve derin toprakları sever. Topraktaki kirece karşı duyarlıdır. %1 kireç oranı kestane için idealdir. Kireç oranı %6'yı geçen yerde kestane ağaçları kuruyabilir. Kestanenin hiç hoşlanmadığı toprak türü, ağır ve killi olanlardır. Bu tür topraklarda yetiştirilen ağaçlar mantar hastalıklarına yakalanır. Genelde kestane ağaçlarının, altı kazılıp işlenmez. Ancak, zaman zaman ağaçların altının, yaprak vb. döküntülerden temizlenmesi yararlı olur.

          Sulama: Kestane ağacı, yıllık yağışı 1.000 mm'yi geçen yerlerde yeterli suyu almış olur. Özellikle sonbahar mevsimi çok kurak geçerse, meyvenin dikenli kabuğunun çatlaması durur. Bu nedenle, kurak ve sıcak geçen yıllarda ürünün nitelik ve verimini artırmak için temmuz-ağustos ve eylül ayında ağaçların sulanması gerekir.

          Gübreleme: Ülkemizde kestane ağaçları pek seyrek olarak gübrelenmekte ve ağaçlara 3 yılda bir iyi yanmış çiftlik gübresi verilmektedir. Yeşil gübreleme yapılması da ağaçlara yarar sağlar.

          Budama: Kestane ağaçlarına, tacı yayvan şekli alacak biçim budaması yapılması uygundur. Fidanlarının dikiminden sonra her yıl obur dal ve fazla sürgünleri budanır. Ağaçlar belli büyüklüğe ve forma ulaşınca ürün budaması yapılmaya başlanır. Ürün budaması, kırılmış, kurumuş ya da hastalanmış dallar ile gölge ve sıkışıklık yaratan sürgünlerin kesilip çıkarılması şeklinde olur. Budama, kestane ağaçlarının gelişim ve ürün verimini büyük oranda etkilediğinden, budamanın bu ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından uygulanması doğru olacaktır.

          Hasat (Derim): Kestane meyvelerinin hasadı, ağaçların silkelenmesi ya da uzun sırıkların, dalları kırmayacak şekilde hafifçe vurulması yoluyla meyveler yere döktürülerek olur. Bu iş yapılmadan önce ağaçların altı iyice süpürülmeli, topraktaki taş ve iri maddeler temizlenmelidir. Böylece dökülen kestaneler daha kolayca fark olunur ve ürün kaybının önüne geçilir.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kestane ağaçlarına dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

          Kiraz

          İlkbahar sonu ile yaz mevsiminin en hoş meyvelerinden birini veren Kiraz ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu Kuzey Anadolu olan kiraz ağacı, antik dönemde Yunanistan'a götürülmüş ve oradan Avrupa'ya yayılmıştır. Yabani kiraz ağaçları 20-25 m'ye kadar boylanabilirken bahçe kirazı (Prunus: Cerasus avium) daha kısa boylu bir ağaçtır. Düz ve dik gövdeleri grimsi siyah ya da donuk siyah renkli ve enine çizgilidir.

          Dalları düzgün olan kiraz ağacının yaprakları vişneninkinden daha iri, oval biçimli, yaprak ayası buruşuk, alt yüzü tüylü, ucu sivri ve kenarları testere gibi dişlidir. Çiçekleri tek tek değil, bazen altıya kadar değişen sayılarda ve pembe-beyaz renkte, ilkbahar mevsiminde ağacın yeşil renkli yapraklarından daha önce açar. Bu çiçeklerden oluşan ve adına kiraz denilen meyveleri tek tohumlu (sert çekirdekli) olur.

          Kiraz meyvesi, ağacın bulunduğu bölgeye ve çeşidine göre nisan sonu ile temmuz başı arasında olgunlaşır. Rengi siyah, kırmızı, sarı ya da beyazımsı olan bu meyveler, 1-3 cm. çapında, yuvarlak biçimli, etli, sulu, az lifli, lezzetli ve hoş aramalıdır. Taze olarak çok beğenilerek yenildiği gibi pastacılıkta, şekerlemecilikte ve içki yapımında kullanılır. Reçeli de yapılır.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. taze kiraz meyvesinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 70 kalori; 1,3 gr. protein; 17.5 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,3 gr. yağ; 0,4 gr. lif; 19 mgr. fosfor; 22 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 191 mgr. potasyum; 110 IU A vitamini: 0,05 mgr. B1 vitamini; 0,06 mgr. B2 vitamini; 0,4 mgr. B3 vitamini; 0,032 mgr. B6 vitamini ve 10 mgr. C vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

          o Kiraz, bedendeki ürik asit düzeyini düşürerek gut hastalarına yararlı olur: Bunun için kiraz serbestçe ve istendiği kadar yenilebilir.

          o Kiraz diş çürümelerini engelleyen bazı maddeleri içerir.

          o Kiraz (ve vişne) meyvesinin saplarının sağlığımıza yararlı şu etkileri vardır: idrar söktürücüdür. İçerdiği mineral ve öteki maddelerle bedenin su dengesini düzenler ve pekliği (kabızlığı) giderir. Ayrıca bedeni güçlendirici tonik etkileri vardır: Bu önemli etkilerinden yararlanılmak üzere, taze ya da kurutulmuş kiraz (veya vişne) saplarından 2-3 tatlı kaşığı dolusu alınır, bir bardak suda kaynama noktasına kadar ısıtılır. Daha sonra ateş kısılıp 10-15 dakika ısıtma işlemi sür-
          durulur. Böylece elde edilip süzülen dekoksiyondan günde üç bardak içilir.

          AÐACININ ÜRETİLMESİ

          Kiraz ağacı, tohumlarının (çekirdeklerinin) ekiminden oluşan çöğürleriyle ve bunların aşılanmasıyla çoğaltılır. Ancak bu yöntemle yapılan fidan üretimi uzun sürdüğünden uygulamada yabani kiraz ya da idris (mahlep) ağacının fidanları anaç olarak kullanılmakta ve bunların istenen kiraz çeşitlerine aşılanmasıyla kiraz ağacı elde edilmektedir. Bizim için en doğru yol, profesyonel ve inanılır üreticilerin yetiştirdiği, türü belli, sağlıklı fidanları alıp bahçemize 7-8 m. aralıklarla dikmek olacaktır.

          AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Kiraz ağacı, ılıman iklimlerin bitkisidir. Sıcak ve soğuklara karşı vişne ağacından daha çok duyarlıdır. Ülkemizde, genellikle kuzeyde kıyılara yakın bölgelerde ve iç Anadolu'da vadilerde yetiştirilmektedir. Meyvenin olgunlaşması döneminde yaşanan serin havalar ağaçlardan en iyi nitelikli ürün elde edilmesini sağlamaktadır. Kiraz ağaçları, sıcaklığın -20 derecenin altına indiği yörelerde yetiştirilmemelidir. -2 derece ve altında, kiraz çiçekleri donar. Yapraklarını döken kiraz ağaçları dinlenir ve soğuklama gereksinimlerini giderir. Kiraz ağaçlarının 7,2 derecenin altındaki ortalama soğuklama süreleri 1.100-1.300 saattir.

          Toprak isteği: Kiraz ağaçları, vişnenin tersine, toprak bakımından çok seçicidir. Süzek (suyu iyi akıntılı), derin, verimli, havalandırılmaya uygun, organik madde yönünden zengin ve yaz aylarında sulanabilen topraklar, kiraz yetiştiriciliği için uygundur. Süzek olmayan, çok nemli, soğuk ve ağır yapılı toprakları sevmeyen kiraz ağaçları, bu özellikleri taşıyan topraklarda yetiştirilirse kısa sürede ürün verimi düşer, ağaçlar hastalanır ve ölür.

          Toprakta taban suyu yük****e kiraz ağaçlarının kökleri yüzeyde kalır. Böyle ağaçlar, yaz kuraklığına ve kış soğuğuna karşı duyarlı olurlar. Çok kurak, kumlu ve kireçli topraklar da kiraz ağaçlarına uygun değildir. Bu gibi topraklarda ağacın meyveleri küçük olur. Ağır topraklarda iyi gelişemeyen kiraz ağaçlarının meyve niteliği düşer. Meyveler olgunlaşamadan dökülür. Ayrıca ağaçlarda zamklanmalar da görülür.

          Sulama: Yıllık yağışların 600 mm'yi aştığı yerlerde yetişmiş kiraz ağaçlarının sulanmasına gerek yoktur. Yağış oranı bu miktarın altındaysa, kiraz ağaçları yaz mevsiminde 2-3 kez bolca sulanarak gelişmelerine, çiçek tomurcuğu oluşturmalarına ve meyve tutmalarına yardımcı olunur.

          Gübreleme: Kiraz fidanları bahçemize dikilirken iyi yanmış çiftlik gübresi ile fosfat ve gerekiyorsa potaslı gübre verilir. Sonraki 4-5 yılda, kiraz ağaçlarına gübre verilmez. Çünkü, kiraz orman ağacı olup kuvvetle gelişir, yüksek boylu ağaçlar meydana getirir. Bu arada meyve vermeyi geciktirir. İlk yıllarda özellikle kiraz ağacına azotlu gübre verilmesinden kaçınılmalıdır. Sonraki yıllarda yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre, iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfat, potas ve ayrıca demir, magnezyum, bor ve çinko içeren kompoze fenni gübreler verilir.

          Budama: Vişne ağaçları gibi kiraz ağaçları da meyve veren bitkiler arasında en az budama isteyen ağaçlardır. Ancak kuruyan, kırılan, birbirini ve ağacın tacını sıkıştıran, çok zayıf ve bir de obur olan dallar kesilip çıkarılmalıdır.

          Hasat (Derim): Kiraz ağacının meyveleri, tam hasat olgunluğuna eriştiğinde toplanarak hasat edilir. Bu dönem, meyvenin normal irilik, renk ile çeşide özgü tat ve aromasına ulaştığı zamandır. Kiraz ağaçları, genellikle bir defada hasat edilir. Hasat işlemi sabah ya da akşam serinliğinde yapılır. Hasat elle, meyvenin sapının, baş ve işaret parmağı arasında tutulup yukarı itilerek daldan ayrılması şeklinde yapılır. Bu arada meyveyi taşıyan dalcığın kırılmamasına ve meyvenin berelenmemesine dikkat edilir.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kiraz ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak eksiksiz, zamanında ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

          Kivi

          Kivi adlı, ülkemizde yeni yeni tanınan ve C vitamini yönünden çok zengin olan, meyvesini ekim-kasım aylarında bol bol veren Kivi asması, Aktinidyagiller'dendir. Anayurdu Çin olmasına karşın bu bitkiyi ve meyvesini, ülkesinin haberci kuşu Kiwi adıyla dünyaya tanıtan Yeni Zelanda'dır.

          Kivi asması, yaprağını döken, tırmanıcı ve sarılıcı, üzüm asmasına benzeyen, güçlü bir bitkidir. Ağaçlara ve insan eliyle yapılmış desteklere tırmanarak 5-7 m. kadar boylanabilir. Ekonomik ömrü 20-30 yıldır. Ana gövdesi 20 cm'ye kadar kalınlaşabilir. Genç sürgünleri (dalları), parlak kırmızı renkte tüylerle kaplıdır. Asma gibi sülük çıkarmayıp yatay uzayan bu sürgünlerin, desteklere dayandırılması gerekir. 20-30 cm. çaplı, kalp biçiminde, üst yüzü parlak ve canlı yeşil renkli, kenarları dişli yaprakları vardır.

          Kivi asması, ikievcikli bir bitkidir. Yaz başında sarımsı beyaz ya da pembemsi renklerde açan ve ayrı ayrı biçimlerdeki dişi ve erkek çiçekleri, ayrı ayrı asmaların üzerinde yer alır. Sonbaharda olgunlaşan kivi meyveleri 40-100 gr. ağırlıkta, oval biçimli, 4-7,5 cm. uzunlukta ve 3-4,5 cm. kalınlıkta, yeşilimsi kahverengi, üzeri kolayca silinip çıkabilen kahverengi tüylerle kaplıdır. Meyvenin eti zümrüt yeşili ya da kahverengi, sulu, yumuşak dokulu, hoş kokulu ve tatlıdır.

          Normal bir meyve, 100-1.200 adet minik çekirdek taşır. Bu meyveler hasat edildikten sonra, oda sıcaklığında (20 santigrat derecede) 7-15 gün bekletilir. Böylece olgunlaşan meyve, taze olarak dilimlenip öylece ya da üzerine krema konularak yenilir. Salatalara konulduğunda çeşni ve renk katar. Meyve suyu yapılır ve pastacılıkta sıkça kullanılır.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. taze kivi meyvesinin besin değerleri şöyle sıralanabilir: 66 kalori; 17.5 gr. karbonhidrat; 0,79 gr. protein; 0,07 gr. yağ; 0 kolesterol; 0,45 gr. lif; 64 mgr. fosfor; 0,51 mgr. demir; 16 mgr. kalsiyum; 226 mgr. potasyum: 30 mgr. magnezyum: 175 IU A vitamini: 100-400 mgr. C vitamini: 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0,50 mgr. B3 vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan değerlerden görüleceği gibi kivi, çeşitli maddeler yönünden zengin bir besindir. Üstelik;

          o C vitamini yönünden çok zengin olduğu için 1/3 adet kivi yenilmesi bedenin günlük C vitamini gereksinimini karşılar.

          o Kivinin, zengin C vitamini ve türlü enzimler içermesi nedeniyle insan bedenini gençleştirdiği bilim adamlarınca ileri sürülmektedir.

          ASMASININ ÜRETİLMESİ

          Kivi asması, özenle uygulanması gereken birtakım işlemler sonucu profesyonel üreticiler tarafından tohumuyla ya da gövde veya dal çelikleriyle veya daldırma yoluyla çoğaltılır. Bizim için doğru olanı, inanılır üreticiden dişi ve erkek kivi asması fidanlarını alıp derin kazılmış ve gübrelenmiş uygun toprağa ve on dişiye bir erkek bitki hesabıyla 5 x 5 m. aralıklarla dikmektir.

          ASMASININ YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Çok yağış alan, nemli, rüzgârdan korunmalı, kışın soğuk olan ve orta yoğunlukta güneş alan çevreleri seven kivi asması, kış mevsiminde -6 dereceye kadar dayanabilir. Ama genç bitkiler -6 derecenin altındaki sıcaklıktan zarar görür. Yapraklarını döken bir bitki olan kivi asması, kışın dinlenme mevsiminde, 400-500 saatlik bir soğuklama devresi geçirmek ister.

          Toprak isteği: Kivi asması derin, geçirgen ve gevşek bünyeli, organik madde yönünden zengin, asit ya da nötr karakterli (pH'ı 5-7) olan topraklarda iyi gelişir. Toprakta en çok %8 kireç bulunmalıdır. Killi, ağır (su tutan) ve taban suyu yüksek olan topraklarda olumsuz sonuçlar alınır. Kivi asması toprak işlemesi istemez.

          Rüzgârkıran isteği: ilkbaharda sert esen rüzgârlar kivi asmasının genç sürgünlerini kıracağı için böyle rüzgârların estiği alanlarda kivi asmasının korunması için rüzgârkıran oluşturulması gerekir. Bu iş için servi (andız) ağaçları kullanılır.

          Sulama isteği: Kivi asmasının kök yapısı yüzlek olduğu için ülkemizde Doğu Karadeniz bölgesi dışındaki alanlarda, yağış durumuna göre mayıs-eylül aylarında bitkinin sulanması gerekir. Sulanma aralığı 2-7 gün olup çok sıcak ve kurak havalarda günaşırı sulanabilir. Bitkiye, tuzsuz su verilmelidir.

          Gübreleme: Kivi asmaları, her yıl topraktan fazlaca besin kaldırır. Bu nedenle toprağının düzenli olarak gübrelenmesi gerekir. Dikimden önce toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi verilirken daha sonra yılda iki kez, mart ve haziranda azot, fosfor ve potasyum içeren kompoze fenni gübreler, serpme yoluyla verilir.

          Herekleme: Kivi asması, gövdesi artan ağırlığı taşıyamadığı için herek, direk ya da tellerle desteklenmelidir. Bir asma 30-40 kg. meyve ve bir o kadar da sürgün ve yaprak ağırlığı taşıyacağından, her bitkiye sağlam bir herek, direk veya gergin bir tel sistemi gerekir.

          Budama: Kivi asması yetiştirilirken yapılacak en önemli işlemlerden biri de budamadır. Budama, kış ve yaz mevsimlerinde olmak üzere yılda iki kez, üzüm asmalarının-kine benzer biçimde uygulanır. Budama işleminin, bu işten anlayan kişiler tarafından yapılması doğru olur.

          Hasat (Derim): Kivi asmalarının tam çiçeklenmesinden 140-160 gün kadar sonra meyve hasat edilir. Ancak, bu meyveler asmalardan toplandıktan sonra, yukarıda belirtildiği gibi, oda sıcaklığında bekletilip tam olgunluğa ulaşmaları sağlanır ve daha sonra tüketilir. Kivi meyvesinin hasadı, elle toplama yöntemiyle yapılır. Meyvelerin sapı dalında bırakılır. Meyveler örselenmeden ve sapsız olarak toplanır.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kivi asmalarında, periyodik ilaçlamayı gerektirecek hastalık ve zararlılar bulunmaz. Yine de çevrelerindeki konukçu (zararlı barındıran) bitkilerden gelebilecek ya da toprakta bulunacak zararlılara karşı dikkatli olunması, seyrek de olsa ilaçlama yapılması gerekebilir.

          Kuşkonmaz

          Sağlığımıza çok yararlı etkileri olduğu halde ülkemizde ne yazık ki pek az tanınan ve tüketilen kuşkonmaz adlı sebzesini veren Kuşkonmaz bitkisi, Zambakgiller'dendir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen kuşkonmazların 150 kadar türü vardır. Bunlardan bazısı pek ince yapraklı süs bitkisiyken, bazısı da Ege ve Akdeniz bölgemizin kıyı kesimlerinde doğal olarak yetişen ve halk tarafından toplanıp sarmaşık adıyla sebze gibi değerlendirilen türdür.

          Burada konumuza giren ve sofralık sebze olarak tüketilen, tıbbi kuşkonmaz ya da kültür kuşkonmazı (A. officinalis) türüdür. Bu çokyıllık bitkinin toprak altında 50-100 cm. kadar uzayan güçlü bir rizomu (kökgövdesi) ve toprak üzerinde 50-150 cm. kadar boylanıp sebze olarak tüketilen gövde sürgünleri vardır.

          Kuşkonmaz bitkisinin yaprak oluşumları, gövde üzerinde üçgen biçimli pulcuklar halinde, küçük ve önemsizdir. Yaprak işlevini, iğne biçimindeki sürgünleri yapar. Kuşkonmaz, genelde ikievcikli bir bitkidir. Erkek çiçekleri ayrı bitkide, dişi çiçekleri de ayrı bitkide yer alır.

          Dişi çiçekli bitkiler daha kalın ve güçlü gövde sürgünleri verirken erkek çiçekli bitkiler ince ama daha yüksek ürün verimi sağlayan sürgün verir. İşte kuşkonmaz bitkisinin sözü edilen bu sürgünlerinin tazesi, dondurulmuşu veya konserve edilmişi Batı ülkelerinde makbul bir sebze türü olarak benimsenmektedir. Bu sürgünler, soyulup suda haşlanarak ve üzerinde tereyağı gezdirilip maydanoz serpilerek sıkça yenmektedir.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. çiğ (pişirilmemiş) kuşkonmazın besin değerleri şöyle sıralanabilir: 13-16 kalori; 2,2 gr. protein; 3,6 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,7 gr. lif; 50 mgr. fosfor; 21 mgr. kalsiyum; 0,6 mgr. demir; 1 mgr. sodyum; 110 mgr. potasyum; 900 IU A vitamini: 0,16 mgr. B1 vitamini; 0,15 mgr. B2 vitamini; 1.4 mgr. B3 vitamini: 26 mgr. C vitamini ve 0,56 mgr. E vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıki değerler incelendiğinde kuşkonmazın kalorisi düşük olduğu halde fosfor ve potasyum gibi minerallerle özellikle A vitamini ve öteki vitaminler yönünden yararlı bir besin olduğu ortaya çıkar. Bunun yanı sıra; o Kuşkonmaz, güçlü bir idrar söktürücüdür: Bedende kalp yetmezliği nedeniyle oluşan ödemlerin atılmasına yardımcı olur. Kalbi güçlendirir. Bedende bulunan fazla sıvıların atılmasını sağlar. Kanı temizler. Kum dökücü etkisi de vardır.

          o Kuşkonmaz sindirimi kolaylaştırır.

          o Kuşkonmazın yatıştırıcı ve afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri olduğu öteden beri savunulmaktadır.

          Bütün bu tıbbi etkilerinden yararlanmak için kuşkonmazın körpe sürgünleri bol bol yenilmelidir.

          Dikkat: Gut hastalığı çekenler kuşkonmazı hiç yememelidir. Böbrek rahatsızlığı olanlar ise, kuşkonmazı seyrek ve az yemelidir.

          BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

          Kuşkonmaz bitkisinin üretilmesi oldukça zahmetli ve diğer sebze türlerinden çok farklıdır. Ancak bir kez yetiştirilen ve iyi bakılan bitki, 15-20 yıl süreyle ürün verir. Bu sürenin ilk iki yılı ürünsüz geçer, daha sonra bitkiden ürün alınmaya başlanır. Bitkinin üretilmesi ya tohumla ya da vejetatif yöntemlerle olur.

          Her iki yöntem de birkaç yıl süreli, zahmetli ve profesyonelce çalışmalar gerektirir. Bu şekilde yapılan çalışmaların sonucu elde edilen ve pençe adı verilen toprakaltı rizomu (kök-gövdesi), bitkinin yetiştirileceği bahçe ya da tarlada dikim hendeği adı verilen, sıra arası 150-180 cm., derinliği 25-30 cm. ve eni 30 cm. olan boydan boya bir hat halinde açılmış çukurlara dikilir.

          Dikim hendekleri bölgedeki hâkim rüzgârlar yönünde kazılırsa bitki yeterince havalanır, aşırı nemden kurtulur. Bu hendeklere kuşkonmaz pençelerinin dikimi ilkbaharda, toprak tava geldiğinde ve havalar ısınmaya başladığında, sıralar üzerinde 35-40 cm. dikim aralığı bırakılarak yapılır.

          BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Kuşkonmaz, iklim isteği ve özellikle sıcaklık bakımından uyum yeteneği fazla olan bir bitkidir. Kış soğukları ve yaz sıcaklıklarından olumsuz yönde etkilenmez. Toprak altında kalan pençesi, aşırı soğuklara bile dayanır. Bu nedenle çok soğuk bölgelerde bile kuşkonmaz bitkisi yetiştirilebilir.

          Sürgün gelişmesi 12 derecede başlar, bitki, 18 derecede en fazla etkinliğe erişir. Hasat döneminde ise, sıcaklık 15-18 dereceler arasında olmalıdır. Hasattan sonra havanın 35-40 derecelere çıkması bile bitkinin gelişmesinde sorun yaratmaz.

          Kuşkonmaz bitkisi, belli bir soğuklama dönemini de yaşamak ister. Bitkiyi ilgilendiren bir başka iklim konusu da, hasat zamanında uzun süreli ve şiddetli yağışları yaşamamasıdır. Aksi takdirde bitkide sürgün gelişmesi yavaşlar ve sürgünlerin niteliği düşer. Bu bakımdan kuşkonmaz bitkisinin üretimine en uygun yerler, 1.200 m. yüksekliğe kadar çıkabilen geniş plato ve ovalardır.

          Toprak isteği: Kuşkonmaz bitkisi, farklı toprak bünyelerine de kolayca uyum göstererek kumlu topraklardan ağır killi topraklara kadar farklı yapıdaki topraklarda yetiştirilebilir. Yine de toprak yüzeyi ve alt toprak yapısı, bitkinin gelişmesini, sürgün verimini ve niteliğini etkileyeceğinden, bitkinin yetiştirileceği toprağın dikkatle incelenmesi gerekir.

          Kuşkonmaz bitkisinin toprağı geçirgen yapılı, 80-100 cm. derinlikli ve taban suyu seviyesi 60 cm. derinde olmadır. Hafif bünyeli, kumlu, kumlu-tınlı, tınlı-kumlu ve hafif kireçli topraklar kuşkonmaz bitkisine pek uygundur. Bitki, asitli topraklara dayanamaz. Toprağının pH'ı 6,5-6,8'in altına düşmemelidir. Asidite yükselirse yanmış kireç dökülerek durum düzeltilebilir.

          Sulama: Kuşkonmazların fidesi yetiştirilirken sık ve az su verilerek bitkinin su gereksinimi karşılanır. Aşırı sulama, mantar hastalıklarına neden olur. Pençelerin hendeklere dikiminden sonra, yazları kurak geçen bölgelerde kuşkonmaz, yağmurlama yöntemiyle ya da sıralara yüzeysel verilecek suyla sulanır. Bu döneminde de bitkiyi sık ama az sulamak daha yararlıdır.

          Gübreleme: Kuşkonmaz bitkisinin yetiştirildiği bahçe ya da tarla organik madde içeriği yönünden yetersizse düzenli gübreleme yapılması gerekir. Bitkinin ilk gübrelemesi, nisan-mayıs aylarında yalnızca azotlu gübre verilerek yapılır. Haziranda bir kez daha azotlu gübre verilir. Bitkiye, sonbaharda iyi yanmış çiftlik gübresi ile daha sonra da süperfosfat fenni gübre verilmelidir.

          Toprak işleme ve diğer bakım işlemleri: Pençelerin dikiminden sonra dikim hendekleri toprakla doldurularak kuşkonmaz bitkisinin normal sıraları ortaya çıkar. İşte bu bitki sıraları arasında yetişen yabani otlarla, gerektikçe çapalama yapılarak mücadele sürdürülmeli; bitkinin ilk iki yılında hasat edilmeyen sürgünleri sonbaharda sararıp kuruyunca, bunlar kesilip bahçe dışına atılmalı, mümkünse yakılıp yok edilmelidir. Böylece bitkiye dadanacak zararlı ve hastalıkların yok edilmesine yardımcı olunur.

          Hasat (Derim): Kuşkonmaz bitkisinden, ilk iki yılında kesinlikle ürün alınmaz. Bitkiden ürün alınmaya üçüncü yılında başlanır. Ancak, bitkiyi fazla yormamak için ürün alma işi kısa tutulur. Ürün alma yıllarının başlamasıyla bitkiden düzgün, beyaz, kartlaşmamış ve iyi nitelikli ürün alınması için kuşkonmaz bitkisi sıralarının üzerine yumuşak topraklar çekilip örtülür.

          Bu işleme kümbetleme denir. Ilık bölgelerde mart ayının ikinci yarısında, daha serin bölgelerde nisan ayının başında sürgünler uyanmaya başladığından, kümbetleme işi bu sırada yapılıp bitirilmelidir. Gecikilirse sürgünler erkenden toprak yüzüne çıkar, kısa kalır ve renkleri yeşile döner.

          Kuşkonmaz bitkisinden hasat ilkbaharda yapılır. Belirli bir süre sürgünler kesildikten sonra hasat işlemi durdurulur. Bitkiye, besin maddesi yapması ve pençelerinde depolaması için izin verilir. İlk ürün alma yılında (bitkinin üçüncü yılı), her bitkiden 2-3 sürgün, sonraki yıllarda 7-8 sürgün, bitki çok güçlüyse 9-10 sürgün alınır. Ürün yani sürgünler kesilir kesilmez nemli bir ortama alınmalıdır. Üzeri nemli bir bezle örtülü bir sepet bu işe yarayabilir.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kuşkonmaz bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilacı kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele edilmelidir.

          Lahana

          Sağlığımıza pek önemli etkileri bulunduğu ve leziz bir kış sebzesi olduğu halde belki de sindirimin güçlüğü nedeniyle sofralarımızda hak ettiği yeri alamayan Lahana' yi veren bitkisi, Turpgiller'dendir.

          Anayurdu bilinmeyen, yabani örneklerine Güney Avrupa'da rastlanan ve ülkemizin hemen her bölgesinde yaygın olarak yetiştirilen lahana, iki-yıllık otsu bir bitkidir. Birinci yılında yenilen kısımlarını, ikinci yılında çiçek ve tohumlarını oluşturur. Kabarık, içe doğru bükülme özelliği taşıyan damarları (bitkinin, bu damar özelliğiyle yaprakları içe doğru bükülüp baş bağlar) olan, kırışık ve dalgalı yüzeyli, kalın, iri yaprakları vardır.

          En önemli ve konumuzu ilgilendiren türü, ağırlığı 5-6 kg'a kadar çıkan baş ya da beyaz lahanadır (B. oleraceae Var. Alba). Lahananın yapraklarındaki antosiyanın oranı artırılarak kırmızı lahana (B. oleraceae rubra) ve yaprak tomurcukları başçıklar şeklinde geliştirilerek Brüksel lahanası (B. oleraceae gemmifera) melezleme yoluyla ve insan eliyle elde edilip üretilmiştir.

          Bir başka önemli lahana türü de özellikle Karadeniz bölgemizde çok yetiştirilen karalahanadır (B. oleraceae acephala). Baş lahana taze olarak salatalara katıldığı gibi kapuska adlı yemeği, dolması ve turşusu yapılarak da tüketilir. Kırmızı lahana salatalara katılır. Karalahananın da çeşitli yemekleri yapılmaktadır.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. taze sebze lahananın içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 26 kalori; 1,3 gr. protein; 4,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,8 gr. lif: 29 mgr. fosfor; 52 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 20 mgr. sodyum; 270 mgr. potasyum: 13 mgr. magnezyum; 130 IU A vitamini; 0,05 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0.3 mgr. B3 vitamini; 0,16 mgr. B6 vitamini; 75 mcgr. folik asit: 50 mgr. C vitamini ve 0,2 mgr. E vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

          o Lahana, içerdiği antioksidan ve diğer bazı maddeleriyle bedenin hastalıklara karsı direncini artırır: Yapılan araştırmalar, lahanayı sık yiyen kişilerde özellikle mide, kalınbağırsak, akciğer ve deri kanserlerine pek seyrek rastlandığı sonucunu ortaya koymuştur.

          o Lahana ayrıca içerdiği antioksidan maddeleriyle kalp hastalıklarına yakalanma, felç geçirme ve katarakt illetine tutulma rizikolarını azaltmaktadır.

          o Lahananın sıkılmasıyla elde edilen suyu, Batı ülkelerinde mide ülserleri için geleneksel bir tedavi yöntemi olmuştur: Yapılan deneyler, lahana suyunun mide ülserlerini önlediğini ve iyileştirdiğini ortaya koymaktadır.

          o Lahana, bedenin bağışıklık sistemini uyarmakta, bazı bakteri ve virüs türlerini yok etmektedir.

          o Bedenin gelişme etkinliğini uyarıp destekleyen lahana, içerdiği zengin folik asitle kadınların spina bifida (omurganın bir yanının açık olması) hastalığına yakalanmış çocuk doğurma rizikosunu en aza indirir.

          o Mayalandırılmış lahana hazımsızlığa ve gut hastalığına iyi gelir.

          Bütün bu önemli etkilerinden yararlanmak için lahananın diyetimize katılması ve daha sık yenilmesi uzmanlarca öğütlenmektedir.

          Dikkat: Lahana tüm Turpgiller gibi bedenin iyot emilimini azaltır. Haftada 2-3 kezden çok lahana yiyen kişiler, iyotlu besin ya da iyotlu tuz almayı ihmal etmemelidir, özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde durum böyledir.

          BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

          Lahana bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Soğuk yastıklara ekilen tohumlarından çimlenen fideler, 5-7 hafta içinde ve 4-5 yapraklı olduklarında asıl yataklarına şaşırtılmaya hazır hale gelirler. Şaşırtma işlemi yapılırken lahana, ilkyastığındaki toprağından kökleriyle birlikte olabildiğince toprağı dökülmeden çıkarılmalı ve bitkinin yeni yerine fideler bu toprakla birlikte, 50 cm. aralıklarla dikilmelidir.

          BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Lahana bitkisi, daha çok serin ve nemli yerlerde iyi sonuç verir. Bu nedenle kışları soğuk olmayan yerlerde sonbahar ile ilkbahar mevsimleri arasında yetiştirilir. Yapılan araştırmalara göre, lahana bitkisi için en uygun hava sıcaklıkları 15,5-21,5 dereceler arasıdır. Bu derecelerin altındaki ve üstündeki sıcaklıklarda, lahanalarda gelişme yavaşlamaktadır. Tohumların en yüksek oranda çimlenmesi ise, 12-15 derecelerde olmaktadır.

          Toprak isteği: Lahana bitkisi, iyi gelişmek üzere organik madde yönünden zengin toprakları yeğler. Bitki için en uygun toprak pH'ı 6,5-7,5'tur. Lahana bitkisinden iyi sonuç almak için, fideleri aynı toprağa üç yıldan daha sık dikilmemelidir.

          Toprak işleme: Fidelerin asıl yataklarına şaşırtılmasından 1-3 hafta sonra ilk çapala-ma, 3-4 hafta daha sonra da ikinci çapalama yapılır. İkinci çapalamadan l ay kadar sonra, gerekiyorsa bir çapalama daha yapılabilir. Lahananın toprağı olabildiğince yüzeysel işlenmeli, bitkinin toprağının sertlik ve bütünlüğü de olabildiğince bozulmamalıdır.

          Sulama: Fidelerin asıl yataklarına şaşırtılmasıyla birlikte tutma oranlarını artırmak için sık sık ve bol bol sulama yapılmalıdır. Toprak ve hava koşullarına göre, çapalama işlemlerinden sonra sulama aksatılmadan sürdürülür.

          Gübreleme: Lahana bitkisinden iyi sonuç alınması için toprağına, iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfat ve potaslı kompoze fenni gübre verilmelidir.

          Hasat (Derim): Lahana bitkisi, fidelerinin yataklarına dikiminden 25-35 hafta kadar sonra, iyice dolgunlaşıp sıkılaşmış olan başlarının keskin bıçakla kesilmesiyle hasat edilir.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Lahanalar, özellikle baş bağladıktan sonra, yaprak bitlerinin hücumuna uğrar. Bunlarla ve diğer hastalık ve zararlılarıyla mücadele edilmezse lahana sofra değerini yitirir. Bu nedenle lahanalara dadanan zararlı ve hastalıklarla, hiç zaman geçirilmeden, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan ciddi bir mücadele sürdürülmelidir.

          Limon

          Geliştirilen saklama teknikleri ve yatak limonculuğu sayesinde, yılın her zamanında limon adlı meyvesini piyasada bulabildiğimiz Limon ağacı, Turunçgiller'dendir (Narenciyeler). Anayurdu Hindistan ile Uzakdoğu ülkeleri olan limon ağacı, 12. yüzyılda Sicilya'ya getirilmiş, oradan Akdeniz havzasına ve daha sonra tüm sıcak ılıman iklimli bölgelere yayılmıştır.

          Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgelerinde bolca yetiştirilen limon ağacı, 3-6 m. kadar boylanır ve kışın yapraklarını dökmez. Gövde ve dallarının kabuğu koyu gridir. Almaşık dizili, açık yeşil renkli, elips biçimli iri yapraklarının dokusu sert ve ucu sivri olur. Bazı limon çeşitlerinde ağacın yaprak koltuklarında sivri dikenler bulunur.

          İlkbahar aylarında tek tek ya da birkaçı bir arada açan çiçeklerinin dışı pembemsi, içi beyaz renklidir. "Yediveren" limon çeşitleri, neredeyse yıl boyunca çiçek açar ve meyve vermeyi sürdürür. Genelde sonbahar mevsiminde olgunlaşan dışı açık sarı renkli limon meyvesi yumurta biçimli, bir ucu sivri çıkıntılı, içi sekiz-on bölümlü eti çok ekşi tatlı ve bol suludur.

          Meyvenin içinde beyaz tohumları (çekirdekleri) yer alır. Bu tohumların biçimi oval ve bir ucu sivridir. Limon meyvesinin sıkılmasıyla elde edilen suyu, bazı çorba, yemek ve salatalara katılır. Limonatası yapılıp serinletici olarak içilir. Kimi sebze yemekleri ve reçeller yapılırken kararmamaları için içine limon suyu eklenir. Limon kabuğundan elde edilen esans, kozmetik maddeleri ve içki yapımında kullanılır.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 mi. taze sıkılmış limon suyunun içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 7 kalori; 0,3 gr. protein; 1,6 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; eser miktarlarda yağ ve lif; 10,3 mgr. fosfor; 0,4 mgr. kalsiyum; 0,14 mgr. demir; 1,5 mgr. sodyum; 142 mgr. potasyum; 6,6 mgr. magnezyum; 0,02 mgr. B1 vitamini; eser miktarda B2 vitamini; 0.1 mgr. B3 vitamini: 0,06 mgr. B6 vitamini; 7 mcgr. folik asit ve 50 mgr. C vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda saydığımız besin değerlerinin yanı sıra;

          o Limon, zengin C vitamini içeriğiyle iskorbüt hastalığını önler ve iyileştirir: Bu etkisinden yararlanmak için diyete bolca limon suyu katılır.

          o Gene yüksek C vitamini oranı sayesinde birdenbire yükselen tansiyonun düşürülmesine yardıma olur: Bunun için yarım limon meyvesi bir bardak suyun içine sıkılır ve bu su içilir.

          o Limon, içerdiği antioksidan maddelerle bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.

          o İdrar söktürücüdür. İdrar yollarını temizler. Bu etkisinden yararlanmak için her şekliyle bolca limon suyu alınması yeterli olur.

          AÐACININ ÜRETİLMESİ

          Limon ağaçlan, tohumuyla (çekirdekleriyle) üretilebilir. Ancak bu yolla elde edilen çöğürden fidan ve ağaç elde edilebilmesi çok uzun zaman aldığından, genellikle limon ağacı, turunç anaçlarına istenen limon çeşitlerinin aşılanmasıyla çoğaltılmaktadır.

          Oldukça uzun ömürlü ve üretken bir ağaç olan limonun fidanlarını karşımıza çıkan ilk üreticiden, çeşidini ve sağlık durumunu bilmeden satın almamız yanlış bir davranış olur. Bunun yerine inanılır ve güvenilir fidan üreticilerinden çeşidi belli ve sağlıklı fidanları almak gerekir. İlkbahar mevsiminde tüp içinde satılan böyle limon fidanlarım, hava sıcaklığı yükselip de toprak sıcaklığı 13 dereceye ulaştığında, bahçemizde açacağımız 30-35 cm. genişlik ve derinlikteki ocaklara dikmeliyiz. Limon ağaçları için ocak aralığı 7 m. olmalıdır.

          AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Tüm turunçgiller gibi, limon ağacının da önde gelen isteği, sıcak iklimli bir yerde yetiştirilmektir. Limon ağaçlarının yetiştirildiği yerde, hava sıcaklığının O derecenin altına düşmemesi iyi olur. Çünkü -8, -9 derecelerin altına düşen sıcaklıklarda, limon ağaçları donar ve ölür. Dayanamadığı en yüksek sıcaklıklar ise, 45 derece ve üzeridir.

          Limon ağaçlarının gelişmesi 12 derece sıcaklıkta başlar. Ortalama 23 derece, limonun en hızlı geliştiği sıcaklıktır. 37-39 dereceden sonra limon ağacının gelişmesi durur. Soğuk ya da sıcak esen rüzgârlar limon ağaçlarını kötü yönde etkiler. Yörede esen hâkim rüzgârlara karşı rüzgârkıranlar kurulması yararlı olur. Ayrıca limon ağaçları, bulundukları yerin havasının nem oranından da etkilenir. Düşük nem oranları da limon ağaçlarının gelişim ve ürün verimini kötü yönde etkiler.

          Toprak isteği: Tüm turunçgiller gibi limon ağaçları da en iyi, bol humuslu, derin, süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu-tınlı ya da killi tınlı topraklarda yetiştirilir. İyice derinlere inen köklerinin oksijen gereksinimi fazla olduğundan, limon ağacı kesinlikle ağır topraklarda yetiştirilmemelidir. Limonun yetiştirildiği yerde taban suyunun, yüzeyden 1,5 m. aşağıda olması gerekir. Aksi takdirde toprakta drenaj işlemi yapılmalıdır. Toprağın kirecine karşı da duyarlı olan limon ağaçları için en uygun toprak pH'ı 5,5-6 olmalıdır.

          Toprak işleme: Tüm turunçgiller gibi, limon ağaçlarının çok derinlere inen kökleri vardır. Ama, kök yapısının %90'ı, 0-90 cm. derinlikteki yüzlek toprak tabakasında yer alır. Bu nedenle toprak işlemesi yüzeyden 10 cm. derinliğe kadarki tabakada yapılmalı ve limonun kökleri kesinlikle parçalanmamalı-dır. Bahçenin, ilkbahardan başlayarak yılda dört kez, 15-20 gün aralıklarla çok yüzeysel olarak çapalanması yeterli olur. Böylece yabani ot mücadelesi sürdürülür. Ayrıca bu amaçla yabani ot öldürücü (herbisit) ilaçlar da kullanılabilir.

          Sulama: Tüm turunçgiller gibi, limon ağaçlarının yıllık su gereksinimi de toprak ve iklim durumu ile ağaç gelişmesine bağlı olarak 800-1.200 cm. arasında değişir. Sulama dönemi olan nisan ortalarından ekim ayı ortalarına kadarki yedi aylık sürede, havaların kurak, sıcak ve yağışsız olduğu zamanlarda ağaçlara toplam 600-700 mm. su verilmesi gerekir.

          Sulama yetersiz yapılırsa, limon ağacı köklerini toprakta yayar. Gelişimi yavaşlar, ürün verim ve niteliği düşer. Aşırı sulamada kökler havasız kalacağından kök çürüklüğü hastalığı oluşur. Yine ağacın meyve verimi ve niteliği düşer. Limon ağacının sulama zamanının gelip gelmediği en kolay şöyle anlaşılır: Ağacın yaprakları akşam saatlerinde güneş batmadan önce solgunluk gösteriyor ve gece canlanıyorsa sulama zamanı gelmiş demektir, öğle zamanında meydana gelen geçici solgunluğa aldanılmamalıdır.

          Gübreleme: Tüm turunçgiller gibi, hepyeşil yapraklı limon ağacı da topraktan fazla besin kaldırdığından, gübreye gereksinimi çok olur. Ağaçlara, bulunduğu ortam, yaş ve gelişmelerine uygun ve dengeli gübreleme yapmak için bütün bu faktörlerin ortak etkisini ortaya koyan yaprak ve toprak analizleri uygulanmalı; buna göre verilecek azotlu, fosfatlı ve potaslı kompoze fenni gübre miktarları saptanmalıdır.

          Ayrıca limon ağaçlarına, eksikliği duyuluyorsa magnezyum, demir, mangan ve çinko da verilir. Limon ağacına, mineral gübrelerden başka, gerek görülürse iyi yanmış çiftlik gübresinin 2-3 yılda bir verilmesi de büyük yararlar sağlar.

          Budama: Tüm turunçgiller gibi, limon ağaçlarına da şekil ve ürün budaması uygulanır ve genellikle bu ağaçlara kâse biçimi verilir. Şekil budaması ağaçların ürünlenmesiyle birlikte başlar. Turunçgillerden olan ağaçların budanması ustalık isteyen bir iştir. Bu nedenle budamanın, ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından uygulanması olumlu sonuçlar verir. Ağaçların kurumuş, kırılmış, ezilmiş, hastalanmış, yaralanmış ve berelenmiş, yaşlanmış dalları kesilip çıkarılmalıdır. Ayrıca obur dalların da ayıklanıp çıkarılması gerekir.

          Hasat (Derim): Tüm turunçgiller gibi, limon ağaçları da sonbaharda başlayıp ilkbahara kadar meyveler tam olgunlaştıkça hasat edilir. Hasatta meyveler elle tutulup sapı bükülerek kopardır ya da daha iyisi meyve sapı keskin bir bıçakla kesilir. Hasat sırasında dal uçları kesinlikle kırılmamalı; meyve toplama işi açık, kuru, güneşli ve ılık havalarda yapılmalıdır. Meyvelerin üzerinde çiy ve kırağı varsa bunların kuruması beklenmelidir.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Limon ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, en yakın tarım kurumuna danışılıp tavsiyeleri alınarak ve uygun koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

          Mandalina

          Erkenci türleriyle sonbaharın başlarında piyasaya çıkan ve kış ortasında son turfandaları yenilen mis kokulu, hoş tatlı mandalina meyvesini veren Mandalina ağacı, Turunçgiller'dendir (Narenciyeler). Anayurdu büyük olasılıkla Çin ya da Laos olan mandalina ağacı, ülkemizde başta Akdeniz ve Ege bölgelerinin kıyı şeridi olmak üzere Karadeniz ve Marmara bölgelerinin bazı kesimlerinde yetiştirilmektedir.

          5-8 m'ye kadar boylanabilen bu hepyeşil ağacın, toprakta derine uzayan sağlam bir kök yapısı, ince ama dikine boylanan bir gövdesi vardır. Düzgün yapılı dallarında koyu yeşil renkli, portakalınkinden küçük ve sivri, üzeri parlak ve düz olan yaprakları yer alır. ilkbaharda ağacın biryıllık sürgünlerinin ucunda ya da yaprak koltuklarında açan çiçekleri beyaz renkli ve çok hoş kokuludur. Bu çiçekler, mandalin türlerine göre sonbahar başı, ortası ve sonunda olgunlaşıp mandalina meyvesine dönüşür.

          Genelde portakaldan küçük olan bu meyveler, üstten ve alttan basık yuvarlak biçimli, turuncu renkli kabuğu gevşek, bol kokulu ve sulu eti hoş tatlı olur. Yurdumuzda yetiştirilen önemli çeşitleri içinde soğuğa en dayanıklı olan ve erken olgunlaşanı satsuma (Rize) mandalinasıdır.

          Satsumadan sonra olgunlaşan klemantin çeşidi, ince kabuklu, az çekirdekli, güzel kokulu, bol sulu ve az çekirdekli olur. Yerli (Bodrum) mandalinaları ise geç olgunlaşır ve bol çekirdekli olur. Bunlardan başka, daha az oranda üretilen mandalina türleri de vardır. Mandalina meyvesi genelde taze olarak yenildiği gibi, reçeli, marmeladı, meyve suyu ve şerbeti yapılarak da tüketilir. Kabuğundan esansı çıkarılır.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. taze mandalinanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 46 kalori; 0,8 gr. protein; 11.6 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,5 gr. lif; 18 mgr. fosfor; 49 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 126 mgr. potasyum: 7,8 mgr. magnezyum; 420 IU A vitamini: 0,06 mgr. B1 vitamini; 0,2 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini; 0,067 mgr. B6 vitamini; 7,4 mcgr. folik asit ve 31 mgr. C vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

          o Mandalina, içerdiği zengin ve doğal C vitaminiyle, bedenimizin hastalıklara karşı direnme gücünü artırır.

          o Yüksek orandaki potasyum içeriğiyle yüksek tansiyonu düşürmeye yardımcı olur.

          o İçerdiği antioksidan maddelerle bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.

          o Kalp hastalıklarına karşı şaşırtıcı bir ilaç olma özelliği taşır: Çünkü kötü kolesterol düzeyini düşürür. Kılcal damarlardaki kan dolaşımını hızlandırır. Damar hastalıklarına karşı bedeni korur.

          Sağlığa yararlı bütün bu önemli etkilerinden yararlanmak için mandalinanın taze olarak istendiği kadar yenilmesi öğütlenir.

          AÐACININ ÜRETİLMESİ

          Mandalina ağacı, turunç ağacı anaçlarına aşılanma yöntemiyle üretilir. Çokyıllık ve değerli bir ağaç olan mandalinayı bahçemizde yetiştirmek istiyorsak, bizim için doğru olan, karşımıza çıkan ilk üreticiden olur olmaz mandalina fidanlarını almamaktır. Bunun yerine, inanılır ve güvenilir fidan üreticilerinden, çeşidi belli ve sağlıklı fidanları almak yerinde olur.

          Alacağımız bu mandalina fidanlarını soğuklardan korumak üzere ilkbaharda, toprak sıcaklığı 13 dereceye ulaştığında bahçemizde açacağımız 25-30 cm. çap ve derinlikteki çukurlara, klemantinleri 6 m., satsumaları 5 m. ve yerli mandalinaları 7 m. aralıklarla dikmemiz gerekir.

          AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Tüm turunçgiller gibi, mandalina ağaçlarının da en önemli isteği sıcak bir ortamda yetiştirilmektir. Bu ağacın yetiştiriciliğinin yapıldığı yerde sıcaklıklar -3, -4 derecenin altına düşmemelidir. -9, -10 derecenin altına düşen sıcaklıklarda mandalina ağaçları donup ölebilir. Dayanamayacağı en yüksek sıcaklıklar ise, 45 derece ve üzeridir.

          Mandalina ağaçlarının gelişmesi 12, 13 derece sıcaklıkta başlar; 25-31 dereceler, gelişmenin en hızlı olduğu sıcaklıktır ve 37-39 derecelerde ağaçların gelişmesi durur. Meyve bağlamaları için en uygun sıcaklık 21 derecedir. Soğuk ve sıcak olarak sert esen rüzgârlar mandalina ağaçlarını kötü yönde etkilediğinden, bulundukları yerde hâkim esen rüzgârlara karşı rüzgârkıranlar kurulmalıdır. Ayrıca mandalina ağaçlarının meyve dökümü ve meyvelerinin niteliği, havanın nem oranından etkilenir. Düşük nem oranlı hava, ağacın gelişimini ve meyve verimini kötü yönde etkilemektedir.

          Toprak isteği: Tüm turunçgiller gibi, mandalina ağaçları da en iyi, bol humuslu, derin, süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu-tınlı, tınlı ya da killi-tınlı topraklarda yetişir. İyice derine inen köklerinin oksijen gereksinimi fazla olduğundan, mandalina ağacı kesinlikle ağır topraklarda yetiştirilmemelidir. Taban suyunun da genelde toprak yüzeyinden 1,5 m. kadar altta olması istenir. Aksi takdirde toprakta iyi bir drenaj yapılması gerekir. Toprağın kireç oranına karşı da duyarlı olan mandalina ağaçları için en uygun toprakların pH'ı 5,5-6 olmalıdır.

          Toprak işleme: Tüm turunçgiller gibi, mandalina ağaçlarının da çok derinlere inen kökleri vardır. Ama, köklerinin %90'ı, 0-90 cm. derinlikteki yüzlek topraklardadır. Bu nedenle toprak işlemesi 10 cm. derinliğe kadar yapılmalı ve ağacın köklerine zarar verilmemelidir. Bahçemizin, yılda 4 kez, ilkbahar ve yaz mevsimlerinde 15-20 gün aralarla çapalanması yeterli ve yararlı olacaktır. Yabani ot temizliği, böyle çapalamalarla olabileceği gibi, herbisit (ot öldürücü) ilaçlarla da yapılabilir.

          Sulama: Tüm turunçgiller gibi mandalina ağaçlarının yıllık su gereksinimi de toprak tipi, iklim ve ağacın gelişimine bağlı olarak 800-1.200 mm. arasında değişir. Sulama dönemi olan nisan ayının ortasından ekim ortalarına kadarki 7 aylık sürede, havaların kurak ve sıcak olduğu zamanlarda, ağaçlara 600-700 mm. kadar su verilmesi gerekir.

          Sulama yetersiz kalırsa ağaç köklerini yayar, gelişimi yavaşlar, ürün verimi ve niteliği düşer. Aşırı sulamada ağaçların kökleri havasız kalacağından, kök çürüklüğü hastalığı başlar. Yine ağaçların meyve verimi ve niteliği düşer. Mandalina ağacının sulama zamanının gelip gelmediği, en kolay şekilde şöyle anlaşılır: Ağacın yaprakları akşam saatlerinde güneş batmadan önce solgunluk gösteriyor ve gece canlanıyorsa, ağacın sulama zamanı gelmiş demektir. Öğle zamanı gelen geçici yaprak solgunluğuna aldanılmamalıdır.

          Gübreleme: Tüm turunçgiller gibi, hep yeşil yapraklı mandalina ağacı da topraktan çok fazla besin maddesi kaldırdığından gübreye gereksinimi de çoktur. Ağaçlara, bulunduğu ortam, yaş ve gelişmelerine uygun ve dengeli gübreleme yapmak için bütün bu faktörlerin ortak etkisini ortaya koyan yaprak ve toprak analizleri uygulanmalı; buna göre verilecek azotlu, fosfatlı ve potaslı kompoze fenni gübre miktarları saptanmalıdır. Ayrıca eksikliği duyuluyorsa magnezyum, demir, mangan ve çinko da verilir. Mandalina ağaçlarına bu mineral gübrelerden başka, 2-3 yılda bir, iyi yanmış çiftlik gübresi verilmesi de yararlı olur.

          Budama: Tüm turunçgiller gibi, mandalina ağaçlarına da şekil ve ürün budamaları uygulanır ve genellikle ağaçlara kâse şekli verilir. Şekil budamasına, ağaçların ürün vermesiyle başlanır. Turunçgillerin budanması ustalık isteyen bir iştir. Budamanın, ağaçları iyi tanıyan kişiler tarafından yapılması olumlu sonuçlar verir. Mandalina ağaçlarında kurumuş, ezilmiş, kırılmış, hastalanmış, yaralanmış, berelenmiş ve yaşlanmış dallar kesilip çıkarılmalıdır. Ayrıca obur dalların kesilip ayıklanması da gerekir.

          Hasat (Derim): Mandalina hasadına, meyve çeşitlerinin olgunlaşma dönemine ve meyvelerin olgunluğuna bakılarak sonbaharın çeşitli zamanlarında başlanır. Meyveler ya elle tutulup sapı döndürülür ve bükülerek koparılır ya da daha iyisi keskin makasla kesilerek hasat edilir. Hasat sırasında kesinlikle ağaçların dalları kırılmamalı, meyve toplama işi açık, kuru, güneşli ve ılık havada yapılmalıdır. Meyve üzerlerinde çiy ve kırağı varsa bunların kuruması beklenmelidir.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Mandalina ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, en yakın yetkili kuruma danışılarak alınacak uygun tarım koruma ilaçları kullanılmak suretiyle zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

          Marul

          Yılın her mevsiminde salatalarımızın gevrek, lezzetli ve besleyici öğesi Marul ve benzeri baş salataları veren bitkiler, Bileşikgiller'dendir. Anayurdu Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika olan marul ve benzeri salatalar, günümüzde dünyanın pek çok yeri ile ülkemizde yaygın şekilde yetiştirilmekte ve bol bol tüketilmektedir. Marulların, toprakta oldukça derine inen kazık kökü ile bunun çevresinde gelişen çok sayıda saçak kökü vardır.

          Marullar, yapraklarının renk, biçim, irilik, uzunluk, genişlik ve etlilik özellikleriyle düz ya da kıvırcık yüzeyli oluşu bakımından çeşitlerine göre farklılıklar gösterir. Bitkinin üzerinde, yaprakların arasında uzayan birden çok sayıda çiçek sapı bulunur. Saplar, 60-120 cm'ye kadar boylanabilir ve çiçekler bu çiçek saplarının üzerinde demetler halinde dizilidir. Her demette, 15-25 ve hatta daha çok sayıda sarı ya da kırmızımsı sarı çiçek bulunur.

          Erselik özellikler taşıyan bu çiçekler, güneşli havada sabahleyin erkenden açar, kendi kendini döller, kapanır ve bir daha açılmazlar. Daha sonra bu çiçekler, tek tohumlu meyvecikleri oluşturur. Uzunca biçimli ufak tohumların üzerinde, uzunlamasına hafif çizgiler görülür. Tohumlar, marul çeşitlerine göre gümüşi, gri, kahverengi, siyah ya da krem renkli olurlar. Marulların göbekli, göbeksiz, kıvırcık salata, aysberk vb. pek çok çeşidi bulunmaktadır.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. marul vb. salataların içerdiği ortalama besin değerleri şunlardır: 14 kalori; 0,9 gr. protein; 2,9 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,9 gr. yağ; 0,5-0,8 gr. lif; 22 mgr. fosfor; 20 mgr. kalsiyum; 0,5-0,7 mgr. demir; 9 mgr. sodyum; 175-220 mgr. potasyum; 330-355 IU A vitamini: 0,06 mgr. B1 vitamini; 0,06 mgr. B2 vitamini; 0,3 mgr. B3 vitamini; 0,005 mgr. B6 vitamini; 10-55 mcgr. folik asit; 5-6 mgr. C vitamini ve 0,2-0,57 mgr. E vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda görülen ve bazıları cidden yüksek olan besin değerlerinin yanı sıra;

          o Marul vb. salatalar, özellikle mide kanseri başta olmak üzere, bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.

          o İçerdikleri A, C ve E vitamini gibi antioksidan maddeler sayesinde kişileri, kalp krizi geçirme, felç ve katarakt illetine yakalanma tehlikesinden korur.

          o Demir ve folik asit içerdiklerinden kansızlığı önler ve gebe kadınların spina bifida (yani omurganın bir yanının açık oluşu) hastalığı taşıyan çocuklar doğurma rizikosunu en aza indirir.

          o Marul vb. salatalar, sindirim sistemini uyarır. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırıcı etkiler yapar.

          o Marul vb. salataların bedeni yatıştırıcı etkisi vardır; bu nedenle uykusuzluğa iyi gelir.

          İşte sağlığa yararlı bütün bu önemli etkilerinden faydalanmak için marul vb. salata çeşitlerinin bol bol yenmesi uzmanlarca öğütlenmektedir. Ama, bunlarla yapılacak salatalara terbiye olarak konulacak yağların miktar ve nitelikleri göz ardı edilmemelidir.

          BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

          Marul vb. salatalar tohumlarıyla üretilir. Bu bitkiler kısa yetiştiricilik dönemi yaşadıklarından,ilkbahar ve sonbaharda, kışı sert geçmeyen bölgelerde kış mevsiminde ve iyi bakım ve sulama yapılarak yazın; yani bütün bir yıl boyunca yetiştirilebilir. İşte bu durum göz önüne alınarak bitkilerin yetiştirileceği dönemde tohumları, önce soğuk yastıklara serpme yöntemiyle ya da sıralara dizili olarak ekilir.

          Serpme yönteminde çimlenen fideler seyreltilir. Sıralı ekimde sıra araları 8-10 cm. bırakılır. Ekilen tohumların üzerine l cm. kalınlığında harç örtülür ve süzgeçli kovalarla sulanır. 9-12 gün içinde çimlenen bitkilerin çevresindeki yabani otlar elle ayıklanır ve gerekirse sulanır. Fideler iyice gelişip 8-10 cm. boylanınca bu kez bahçede hazırlanmış asıl yataklarına şaşırtılır. Sıralara diken marul vb. salata fidelerinin arasında, 15-25 cm. aralık bırakılmalıdır.

          BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Marul vb. salatalar, soğuğa kısmen dayanıklı serin iklimlerin bitkisidir. Kısa bir yetiştiricilik döneminde gelişmelerini tamamladığından Türkiye'nin hemen her yerinde rahatlıkla yetiştirilebilir. Özellikle yazları serin geçen bölgelerde yaz yetiştiriciliği ve kışları sert geçmeyen yörelerde kış yetiştiriciliği de mümkündür.

          Sıcak ve kurak dönemlerde bu bitkiler gelişme dönemini kısa zamanda tamamlayıp hemen tohuma kalkarlar. Bu da yapraklarında kartlaşma ve acılaşmalara neden olur. Marul vb. salataların tohumları, toprak sıcaklığının 4-25 derece olduğu dönemlerde normal çimlenme gösterir. Hava sıcaklıkları ortalamasının 12,8 derece olduğu zamanda, bu bitkiler çok iyi gelişme gösterip bol ve iyi nitelikli yaprak ürünü verirler.

          Toprak isteği: Marul vb. salatalar, toprak bakımından pek seçici bitkiler değildir. Hafif topraklardan killi ve ağır topraklara kadar birçok toprak tipinde yetiştirilebilir. Ancak derin, humusça zengin, su tutma yeteneği yüksek, kumlu-tınlı ya da tınlı-kumlu toprakları yeğler. Marul vb. salata bitkileri için en uygun toprak pH'ı 6-7,2'dir. Bu bitkiler toprağın asiditesine oldukça duyarlıdır. Bu nedenle asitli topraklarda yetiştirilmek istenirse, toprağa sönmüş kireç katılması gerekir.

          Toprak işleme: Marul vb. salata bitkilerinin toprağı, yabani ot mücadelesi için ve toprağın kabartılması amaçlarıyla birkaç kez çapalanmalıdır.

          Sulama: Marul vb. salata bitkileri, suyu ve nemli toprağı sever. İlkbahar ve sonbaharda yağışlar yeterli olduğu sürece, yetiştiriciliği sulama gerekmeden sürdürülebilir. Kışları sert yaşamayan bölgelerde de birkaç kez ürün alınacak şekilde yetiştiriciliği susuz yapılabilir. İlkbahar ve sonbahar yetiştiriciliğinde yağışsız dönemlerde, yaz yetiştiriciliğinde sıcak ve kurak zamanlarda marul vb. salataların kısa aralıklarla ve düzenli olarak sulanmaları ve toprağının nemli tutulması gerekmektedir. Özellikle her çapalamadan sonra bu bitkilere su verilmesi doğru olur.

          Gübreleme: Marul vb. salata bitkileri kısa sürede geliştiklerinden gübre gereksinimleri de çok olur. Bunlara, yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre, iyi yanmış çiftlik gübresiyle azot, fosfat ve potas içeren fenni kompoze gübreler verilir. Ayrıca marul vb. salata bitkilerinin ürünü olan yapraklarının niteliğinde azotlu gübrelerin önemli etkisi bulunduğundan belirli aralıklarla bu bitkilere 1-2 kez azot içeren şerbet verilmesi iyi olur.

          Hasat (Derim): Marul vb. salataların yapraklarının kartlaşmasına izin verilmemelidir. Bunun için yapraklar, gevrek ve niteliği iyiyken hasat işlemine başlanır. Hasat, bu bitkilerin elle topraktan çekilip sökülmesi şeklinde yapılacağından işlem sırasında toprağın nemli olması gerekir. Bu yüzden bitkiler hasattan bir-iki gün önce son kez sulanmalıdır.

          Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Marul vb. salata bitkilerine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

          Maydanoz

          Eski Yunan ve Romalılar döneminden beri sofraları süsleyen, sebze olmadığı halde birçok yemekle salatalara çeşni vermesi için yaprakları katılan Maydanoz, Maydanozgiller'in örnek bitkisidir. Anayurdu Akdeniz havzası olan, dünyada ve ülkemizde yaygın şekilde yetiştirilen maydanoz, ikiyıllık otsu bir bitkidir.

          Birinci yılında 30-40 cm. kadar boylanabilen bitki, bol yapraklı bir rozet oluşturur. İkinci yılında gövdeleri oluşarak bunların aralarından 80-100 cm. kadar uzayan saplarının ucunda, şemsiye biçiminde baş oluşturan ufak, sarı renkli pek çok çiçek açar.

          Maydanozun gövdesi ve sapları yuvarlak kesitli, içi dolu ve hoş kokuludur. Yaprakları çok parçalı, üzeri koyu yeşil ve altı daha açık yeşil renkli olur. Bitkinin ikinci yılında olgunlaşan çiçeklerinden meydana gelen minik tohumları, esmer renkli ve orak biçimlidir. Maydanozun yaprakları çiğ olarak yenildiği gibi bazı yemeklere tencere ocaktan indirilmeden önce son dakikada eklenerek ve salatalara da katılarak bolca tüketilir.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. taze maydanozun içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 34 kalori; 7,7 mgr. demir; 760 mgr. potasyum; 200 mg. kalsiyum. 4.040 mcgr. A vitamini kaynağı betakaroten: 10 mgr. folik asit ve 190 mgr. C vitamini.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda sayılan bazıları çok önemli besin değerlerinin yanı sıra;

          o Maydanoz güçlü bir idrar, balgam ve safra söktürücüdür: Günde yalnızca 25 gramlık maydanoz alımı, bedendeki aşırı sıvı birikimlerini yok eder. (Ama, ödemlerin nedeni konusunda uzman doktorlara başvurulmalıdır.) Bu işleviyle maydanoz gut hastalığı tedavisi ile böbreklerin yavaş çalışmasının hızlandırmaya yardımcı olur. Maydanoz, C vitamini ile A vitamini kaynağı betakaroten gibi antioksidan maddeler yönünden çok zengindir. Bu nedenle maydanozu bolca tüketen kişilerin kanser, kalp hastalıkları ve katarakta yakalanma; felç olma rizikosu azalmaktadır.

          o Maydanoz, içerdiği yüksek orandaki demir, folik asit ve C vitamini ile kansızlığı önler, bedeni güçlendirici etkiler yapar.

          o Maydanoz çok zengin ve doğal bir kalsiyum kaynağıdır.

          o Ayrıca maydanozun, sağlığa yararlı su etkileri de vardır: Kadınların aybaşı ağlarını azaltır, aybaşı dönemini düzene sokar. İştahı açıp sindirimi kolaylaştırır. Mide ve bağırsaklardaki aşırı gazı söktürür. Karın ağrılarını hafifletir. Soluğun kötü kokusunu yok eder. Grip hastalığının atlatılmasına yardımcı olur. Afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri olduğu da ileri sürülmektedir.

          Bütün bu çok yararlı etkileri sağlamak üzere körpe maydanozların gündelik diyetimize katılması ve günde 25 gr. alınması yeterli olur.

          Dikkat: Maydanoz dölyatağını (rahmi) uyardığından, gebelikte aşırı miktarda alınmamalıdır.

          BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

          Maydanoz bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Bu tohumların taze olmaları gerekir. Bahçemizde derince kazılan ve düzeltilen yerlerine bu tohumlar, ilkbaharda havalar ısındığında, günün öğle saatlerinde serpilerek ve üzerleri ince toprakla örtülerek ya da daha iyisi 15-20 cm. aralıklarla birkaç tohum bir arada olmak üzere, 1-1,5 cm. derinliğe elle dikilir.

          Tohumların çabuk çimlenmesi için bir gün önce, geceden suya yatırılması yararlı olur. Toprağa ekilmiş tohumların açgözlü karıncalar tarafından devşirilmemesi için süzgeçle sıkça sulanmaları ve çimlenme başlayıncaya dek toprağın ıslak kalması da doğru olur.

          BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

          İklim isteği: Aslında Akdeniz havzasının bitkisi olan maydanoz, dünyada ılıman iklimli bütün bölgelerde yetiştirilmektedir. Maydanoz bitkisi, güneşli ve özellikle yarı gölge yerleri çok sever. Balkonlarda kutu biçimindeki saksılarda bile yetiştirilebilir.

          Sulama: Maydanoz, suyu çok seven bir bitkidir. Toprağı sürekli olarak nemli tutulursa bitki çok iyi gelişir, yaprakları iri ve canlı olur. Sulama yetersiz kalırsa bitki bodurlaşır, yaprakları ufalır ve sararır.

          Gübreleme: Maydanoz bitkisine yılda bir -iki kez iyi yanmış çiftlik gübresi verilmesi ya da kompoze fenni gübre serpilmesi yararlı olur.

          Hasat (Derim): Maydanoz bitkisinin yaprakları, tohumlarının ekiminden iki ay kadar sonra, irileştikçe saplarıyla birlikte koparılarak hasat edilir. Ancak her seferinde bitkinin üzerinde birkaç yaprak bırakılarak bitkinin canlılığı ve sürekliliği sağlanır. Maydanozun ikinci yılında uzayan çiçek sapları koparılıp atılırken aynı yerde, yeni bitkilerin üremesi için birkaç çiçek şemsiyesi bırakılıp ongunlaşmasına olanak tanınır.

          Mercimek

          Kırmızı tanelileriyle yapılan çorbasını severek içtiğimiz; yeşil taneleriyle hazırlanan salata, yemek ve köftesini keyifle yediğimiz doğal protein kaynağı Mercimek bitkisi, Baklagiller'dendir. Anayurdu Akdeniz havzası ve Anadolu olan biryıllık tarım bitkisi mercimek, buradan dünyanın öteki kesimlerine de yayılmıştır.

          Türkiye, mercimek üretiminde dünyada başta gelen ülkelerden biridir. Kısa boylu, sarılgan, gösterişsiz bir bitki olan mercimeğin sapında, karşılıklı dizili birleşik yapraklan, yaprak saplarında sülükleri ve beyaz renkte açan çiçekleri vardır. Bu çiçeklerin döllenmesi ve olgunlaşmasıyla büyüyen geniş ama kısa boylu badıcın içinde, ikişer adet tohumu oluşur.

          İşte bu ufak, yassı ve yuvarlak biçimli tohumlara mercimek denir, iki önemli çeşidi olan mercimeklerin kırmızı tanelileri daha küçük, yeşil tanelileri biraz daha büyük ama ince olurlar. Kuru sebze olarak sıkça tüketilen mercimeğin protein bakımından zengin olan tüm bitkisi, taneleri hasat edildikten sonra hayvanlara yem olarak verilir.

          BESİN DEÐERLERİ

          100 gr. kuru mercimeğin içerdiği besin değerleri şunlardır: 340 kalori; 24.7 gr. protein; 22 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 1,1 gr. yağ; 1,5 gr. lif: 145 mgr. fosfor; 79 mgr. kalsiyum; 6,8 mgr. demir; 6,8 mgr. sodyum; 370 mgr. potasyum; 60 IU A vitamini; 0,37 mgr. B1 vitamini; 0,32 mgr. B2 vitamini; 2 mgr. B3 vitamini ve yüksek oranda folik asit.

          SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

          Yukarıda görüldüğü gibi yüksek oranlı besin değerleri olan mercimek, bu özelliğinin yanı sıra;

          o Kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürür: Böylece kalp krizi geçirme rizikosunu azaltır; kalp dostu bir besin olduğunu kanıtlar.

          o Yüksek oranda lif içermesi nedeniyle mercimek, şeker hastaları için değerli bir besindir: Çünkü insülin ve kan şekerini düşürür.

          o Yüksek lif içeriğiyle pekliğe iyi gelir ve kalın bağırsakların çalışmasını düzene sokar. Hemoroit ve diğer kalın bağırsak sorunlarında iyileştirici etkiler yapar.

          o Mercimek, içerdiği yüksek orandaki demir ve folik asit nedeniyle kansızlığı önler.

          o Zengin potasyum içermesi nedeniyle yüksek tansiyonu düşürücü etkiler yapar.

          o Mercimek içerdiği maddelerle bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.

          Sağlığımızı destekleyici bütün bu önemli etkilerinden yararlanmak üzere, mercimeğin günlük diyetimize katılması, olabildiğince sıkça ve bolca yenilmesi öğütlenmektedir.

          KISACA BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ VE YETİŞTİRİLMESİ

          Toprak bakımından seçici olmayan, ılıman ve kurak iklimlerin bitkisi mercimek, tohumlarıyla (bayat olmayan mercimek taneleriyle) çoğaltılır. Güneydoğu Anadolu bölgemizde kırmızı mercimek, kışlık ekim olarak kasım ayında; Orta Anadolu ve ara bölgelerde yeşil mercimek, yazlık ekim olarak mart ayında daha önceden hazırlanmış tarlalara mibzerle ya da serpme şeklinde ekilir. Kurak bölgelerde yağmura dayalı olarak yetişen mercimek baklagillerden olduğu için gübre olarak azota gereksinmez. Bitkiye fosfatlı fenni gübre verilir.

          Mercimek fide döneminde çok yavaş gelişir ve yabani otlarla rekabet edemez. Yabani ot mücadelesi yapılmazsa verimi çok düşer. Yabani otlarla en iyi mücadele şekli, bu otların elle yolunmasıdır. Mercimek tohumları olgunlaşıp bitki sarardığında, bitki sabahın erken saatlerinde elle yolunarak hasat edilir. Sökülen bitkiler 5-6 gün tarlada bırakılarak kurutulur. Çok geniş tarlalarda hasat, biçerdöverlerle yapılır. Mercimek bahçe bitkisi olmadığı, tarımı tarlalarda ve geniş alanlarda yapıldığı için bu kadar bilgi vermekle yetiniyoruz.

          Yorum

          • orbay
            Senior Member
            • 11-02-2005
            • 5871

            #6
            Konu: Besinler ve Özellikleri

            Mısır

            Yaz mevsiminde kebap edilmişini ya da haşlanmışını, kışın patlatılmışını çerez olarak zevkle yediğimiz mısırı veren Mısır bitkisi, Buğdaygiller'dendir. En çok 3-4 m'ye kadar boylanabilen biryıllık bu iri tarım bitkisinin anayurdu Güney Amerika'dır. Oradan denizciler tarafından Avrupa, Afrika, Çin ile Hindistan'a getirilmiş ve daha sonra tüm dünyada yaygın biçimde yetiştirilmeye başlamıştır.

            Ülkemizde, Mısır'dan getirildiği için bitkiye bu adın verildiği sanılmaktadır. Mısır bitkisinin 4 cm. çapa erişen sert ve dik gövdesi, boğumlu ve bu boğumlar arasında gövdenin içi boştur. Gövde üzerinde, almaşık dizili yeşil renkli, üstü paralel çizgiler şeklinde damarlı, şerit biçimli yapraklarının ucu sivridir. Bitkinin iki farklı çiçeği vardır: Erkek çiçekleri bitkinin üst ucunda salkım başak biçiminde, dişi çiçekleri yaprak koltuğundan çıkan ve olgunlaştığında 25 cm. uzunluğa erişen koçanlar üzerinde yer alır. Dişi çiçeklerin yaz mevsiminde olgunlaşmasıyla meydana gelen mısır tohumları (taneleri), kalın bir sap olan bu koçanlar üzerinde düzgün sıralar halinde dizilmiştir.

            Koçan, yapraksı bir bürgüyle sıkıca sarılıyken tanelerin arasında uzayan esmer kahverengi ipliksi uzantılar (stigmalar) burgunun ucundan çıkar. Bunlara da mısır püskülü adı verilir. Mısırın taneleri, yukarıda belirttiğimiz gibi çerez olarak yenildiği gibi; yağı çıkarılarak; unu, irmiği ve nişastası yapılarak; haşlanıp yemeklere katılarak ve dondurulup saklanarak tüketilir. Çok besleyici olduğundan, kökü dışında bütün kısımları hayvanlara yem olarak verilmektedir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. mısır tanesinin besin değerleri şöyle sıralanabilir: 83 kalori; 3,2 gr. protein; 18,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,7 gr. lif; 89 mgr. fosfor; 3 gr. kalsiyum; 0,6 mgr. demir; 165 mgr. potasyum; 400 IU A vitamini: 0.11 mgr. B1 vitamini: 0,1 mgr. B2 vitamini: 1.3 mgr. B3 vitamini ve 7 mgr. C vitamini.

            Tanelerin ezilmesiyle yapılan mısır ununun kalorisi 368 grama, karbonhidratı 76 grama ve yağı 3 grama yükselmektedir. Bu undan yapılan ekmek ve diğer hamur işleri, Karadeniz bölgemizde sıkça tüketilmektedir.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda verilen değerlerin incelenmesinde de görüleceği gibi mısır kalorisi, karbonhidratı ve potasyum minerali yüksek oranlara erişen yararlı bir besindir. Bunun yanı sıra;

            o Mısırdan elde edilen mısırözü yağı, damar sertliğini önleyici etkiye sahiptir: Çünkü doymamış bir yağdır. Kullanmaya alışkın özellikle yaşlı kişilerin, yüksek kan kolesterolünü düşürerek sağlığına büyük yarar sağlamaktadır.

            o Mısır, kanseri önleyici maddeler içermektedir: Etkili olduğu kanser türleri arasında kalınbağırsak, göğüs (meme) ve prostat kanserleri sayılabilir.

            o Mısır püskülünün sağlığımıza yararlı birçok etkisi vardır: Bu etkileri şöyle sıralayabiliriz: Bedeni güçlendirici toniktir. Sakinleştiricidir. İdrar söktürücüdür. Mesane taşlarını düşürür. Çocuklarda böbrek sorunlarının atlatılmasına yardımcı olur. Üretrit (idrar yolları enfeksiyonu), sistit (mesane enfeksiyonu), prostatit (prostat bezi enfeksiyonu) ile romatizmanın tedavilerinde etkili olur.

            Bütün bu yararlı etkileri sağlamak üzere mısır koçanındaki döllenme olayının gerçekleşmesinden önce (yani koçanın tam olgunlaşmasından önce) ortaya çıkan mısır püskülleri alınır. Kurutulduğunda birtakım etkilerini yitireceğinden bunların taze olarak kullanılması daha iyidir. 2 tatlı kaşığı taze ya da kurutulmuş mısır püskülünün üzerine bir bardak kaynar su döküp 10-15 dakika demlendirilerek elde edilen infüzyondan günde iki-üç bardak içilir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Mısır bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş taneleriyle) çoğaltılır. Bitkinin ekileceği toprağın daha önceden kazılmış, iyi yanmış çiftlik gübresiyle gübrelenmiş, kesekleri kırılmış ve tesviye edilmiş olması gerekir. İşte bitki tohumları, doğrudan doğruya, toprağı böylece hazırlanmış bahçe ya da tarlaya sıralar halinde ekilir.

            Sıra üzerinde ekim aralığı 40-50 cm'dir. Buralara yan yana ikişer tohum ekilir, daha sonra 10-15 cm. boya erdiğinde zayıf olanı sökülerek bitki seyreltilmiş olur. ilkbaharda ekimin yapılacağı günde sıcaklık 10 derecenin üzerinde olmalıdır. Bu da, Türkiye'nin çeşitli bölgelerine göre ekimin şubat ayından mayıs ortalarına kadar yapılacağı anlamına gelir.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Ilıman bölgelerin bitkisi olan mısır, gelişme döneminde sıcak havaları sever. Ülkemizde hemen her yerde bolca yetiştirilmektedir. Ancak bitkinin çiçeklerinin döllenme döneminde sıcak ve kuru rüzgârlar tane tutma oranını düşürmekte, ayrıca yan yatmasına da neden olarak bitkinin verimini azaltmaktadır. Şu halde mısır bitkilerini bahçe ve tarlalarımızda uzun süreler güneş alan ve rüzgârdan korunmalı yerlere ekmemiz iyi olacaktır.

            Toprak isteği: Mısır bitkisi, tarıma elverişli olan her türlü toprakta yetiştirilebilir. Ama, süzek (suyu iyi akıntılı) ve organik madde yönünden zengin bol humuslu toprakta bitkiden daha iyi ürün alınır. Toprak pH'ı nötr ya da hafif asitli olmalıdır. Ancak, çok asitli topraklarda toprağa sönmüş kireç eklenerek yüksek asidite oram düşürülebilir. Çok hafif ya da çok ağır bünyeli topraklarda mısır bitkisinden iyi sonuç alınmaz.

            Sulama: Mısır bitkisi, gelişme süresince toprakta bol su bulunmasını ister. Özellikle bitkinin boy atması, çiçeklenme ve tanelenme dönemlerinde yaz yağışları yeterli olmalıdır. Sıcak ve kurak geçen bu dönemlerinde mısır bitkisi sulanarak su isteği karşılanır.

            Gübreleme: Ekiminden önce toprağa verilen iyi yanmış çiftlik gübresine ek olarak mısır bitkisine gelişme dönemlerinde azotlu, fosfatlı ve potaslı kompoze fenni gübre verilmesi yararlıdır. Bu gübreler verilirken bitkinin yapraklarına değdirilmemeli, gübre, hafif çapalamayla toprağa karıştırılmalıdır.

            Toprak işleme ve yabani otlarla mücadele: Mısır bitkisi ilk gelişme döneminde, çevresindeki yabani otlardan büyük zarar görür. Ancak, bu dönemi atlattıktan sonra yabani otların bitkiye verdiği zarar azalır. Öyleyse, ilk dönemde bahçelerimizde çapalamayla, tarlalarda yabani ot öldürücü ilaçlarla ot mücadelesi yapılması gerekmektedir.

            Hasat (Derim): Mısır bitkisinin hasadı için mısır koçanlarında olgunluğun belirtisi, tanelerin koçana bağlandığı yerde siyah lekenin oluştuğunun görülmesidir. Hasat, olgunlaşmış koçanların, sapına yakın yerden elle tutulup bükülmesi ve bitkinin gövdesinden koparılmasıyla yapılır.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Mısır bitkisine dadanan hastalık ve zararlılarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Muz

            Genellikle diğer meyvelerden daha pahalı olduğu halde lezzetli oluşu ve besleyiciliği nedeniyle yeğlenerek tüketilen meyvelerini sonbahardan başlayarak bazı yıllarda nisan ayına kadar veren Muz, Muzgiller'in örnek bitkisidir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen, dünyanın sıcak yerlerinde ve ülkemizde Akdeniz bölgesinde yetiştirilen muz bitkisinin 40 türü ve 250 kadar çeşidi bulunmaktadır. 1-15 m. kadar boylanan, ödünsüz iri gövdeli, geniş yapraklı çokyıllık otsu bir bitkidir.

            Gerçek gövdesi soğan biçiminde ve toprağın altındadır. Yaprakların iç içe geçmiş kınları, toprak üstünde muzun "yalancı gövde"sini oluşturur. Yalancı gövdenin ortasından ve yaprak demetinin arasından çıkan çiçek topluluğu da bir demet oluşturur. Bu demetin dibinde önce beliren çiçekler dişi karakterdedir. Daha sonra demetin tepesinde erkek çiçekler ortaya çıkıp yere doğru eğilir. Dişi çiçeklerin tozlaşıp olgunlaşmasıyla hevenk biçiminde meydana gelen meyve kümeleri, yukarı doğru dikilir.

            Bu meyve hevenkleri üç ay içinde olgunlaşmalarını tamamlayıp kurur ya da üretici tarafından kesilerek hasat edilir. Muz meyvesi taze olarak yenildiği gibi pastacılıkta, tatlıcılıkta ve dondurma yapımında kullanılır. Likörü de yapılır.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. soyulup dilimlenmiş taze muzun içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 85 kalori: 1,1 gr. protein; 22.2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,5 gr. lif; 26 mgr. fosfor; 8 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; l mgr. sodyum; 370 mgr. potasyum: 33 mgr. magnezyum; 190 IU A vitamini: 0,05 mgr. B1 vitamini; 0,06 mgr. B2 vitamini; 0,7 mgr. B3 vitamini; 0,5 mgr. B6 vitamini; 7 mgr. C vitamini; 10 mcgr. folik asit: 7 mgr. C vitamini ve 0,4 mgr. E vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıdaki değerlerin incelenmesinden görüleceği gibi, muz, bedene yararlı bir besindir. Muzun besin değeri, meyve olgunlaştıkça artar. Sözgelişi, ham bir muz yenildiğinde meyvenin içindeki karbonhidrat kolayca şekere dönüşerek, bitkinliğe karşı bedene hızlı enerji sağlar. Oysa, olgun muz yenildiğinde, bedene daha yavaş ama uzun süreli hareketlilik verir. Bunun yanı sıra;

            o Muz içerdiği büyük orandaki potasyumla yüksek tansiyonu önler ve tansiyonu belli düzeyde tutar.

            o Ham muz kabızlığa, olgun ve tatlı muz diyareye iyi gelir.

            o Olgun muzun yenilmesi, kişiyi psikolojik yönden güçlendirir, daha sonra da uykuyu düzene sokar.

            o Muz, ülseri önler ve ülser yaralarının tedavisine yardımcı olur.

            o Muzun, yüksek kolesterolü düşürücü etkisi vardır.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Muz fidanları, yaşlı muz bitkisinin budanması sırasında bitkinin toprakaltı gövdesinden süren 40-50 cm. boyunda dar (kılıç) yapraklarının topraktan köklü olarak sökülmesiyle elde olunur. Bu sokum sırasında kök, gövde ve yaprak fazla hasar görmemeli, bitkinin hastalık taşımadığından emin olunmalıdır, işte böyle elde edilen fidanlar, mart-mayıs ayında sökülüp muz tarımı yapılacak bahçede 3-4 m. aralıkla kazılacak ocaklara (çukur) dikilir.

            Ocak, 1-1,5 m. çapında ve 60-70 cm. derinlikte kazılır. Ocaklara, fidanın dikiminden önce 40-50 kg. kadar iyi yanmış kaliteli çiftlik gübresi ile 350'şer gr. azotlu, fosforlu ve potaslı kompoze fenni gübreler konulur. Bahçe toprağının niteliğine göre bu gübreler iki katına kadar artırılabilir.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Muz, tropikal iklimli bölgelerin bitkisidir. Yıl boyunca 26-27 derece ortalama sıcaklık ister. Bitkinin gelişmesi, 15-16 derece sıcaklığın altında geriler. O derecenin altında, toprak üstü bölümleri ölür. -4 derecenin altında, toprakaltı gövdesi de büyük zarar görür. Yaz mevsiminde 35 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda da bitki gelişememektedir.

            Ayrıca muz üretimi yapılan bölgedeki havanın nemi de önemli olup nem oranı %60'ın altına düşmemelidir. Türkiye'de muz üretimine en uygun yöreler Akdeniz kıyılarımızdaki Alanya, Gazipaşa ve Anamur ilçeleridir. Buralarda da zaman zaman don olayı yaşandığından, yetiştirilen muz bitkisini korumak üzere büyük zahmetlere girilip yüksek harcamalar yapılmaktadır. Bu nedenle son yıllarda Türkiye'deki muz üretimi seralarda yapılmaya başlanmış ve bu alanda başarılar kazanılmıştır.

            Rüzgârkıran isteği: Muz genellikle güneye bakan hafif eğimli yerlerde yetiştirilmektedir. Buralarda hâkim olarak sert rüzgârlar esiyorsa, bitkinin geniş yapraklarının parçalanmasını önlemek üzere o yönü kapamak için iyi nitelikli meyve vermeyen yüksek boylu muzlar sıkça ekilerek bir rüzgârkıran oluşturulur.

            Toprak isteği: Muz yetiştiriciliğine en uygun topraklar derin, geçirgen, hafif bünyeli (kumlu-tınlı), organik madde yönünden zengin ve hafif alkali karakterde olmalıdır.

            Sulama: Pek yüksek boylu gövdesi ve geniş yapraklı oluşu nedeniyle muz bitkisi çok miktarda su tüketmektedir. Bu nedenle toprağının sürekli olarak nemli tutulması gerekir. Ülkemizde mayıs-haziran aylarından ekim-kasım aylarına kadar sulama yapılmalıdır. Ancak, aşırı sulama da bitkiye zarar verir. Bu nedenle muz bitkisinin, damlama yöntemiyle sulanması tavsiye edilir.

            Gübreleme: Muz bitkisi topraktan çok fazla besin kaldırdığı için ilk dikiminden sonra da düzenli olarak ama aşırıya kaçılmadan toprağının gübrelenmesi gerekir. Bunun için ilgili tarım kuruluşlarına yaprak ve toprak analizleri yaptırılır. Bu analizler sonucu olarak o kuruluşların tavsiyelerine uyularak budama (mart-nisan), çiçeklenme (haziran) ve hasat öncesi dönemi (kasım) olmak üzere 3 seferde muz bitkisine gübre verilir.

            Budama: Muz bitkisi yetiştirilirken ocak ayı içinde bitkinin bulunduğu ocak açılarak birinci yılında gelişmiş, ikinci yılında meyve vermiş, ikinci yılını doldurmuş gövdeler kesilip çıkarılarak ocakta, o yıl meyve verebilecek 2-3 sağlıklı gövde bırakılır. Yapılan işleme, muz üreticiliğinde "onarma" ya da "imar" denilmektedir. Bu işleri yapan kişiler, özel yeteneği ve deneyimi olanlar arasından seçilmelidir.

            Budama işi çok soğuk, sıcak ya da rüzgârlı günlerde yapılmaz. Bu nedenle bazı yıllarda mart-nisan ve hatta mayıs ayına kadar ertelenebilir. Budama, iyice temizlenmiş özel aletlerle yapılır. Ayrıca istenenler dışında bitkinin kökünden oluşan öteki sürgünler yaz aylarında kesilerek çıkarılır.

            Toprak işleme: Muz bitkisinin kökleri çok yüzlek (yani, toprak yüzeyine pek yakın) olduğu için yabani ot mücadelesi el aletleriyle ve dikkatle yapılır. Ya da yalnızca bu otları öldüren herbisit ilaçları kullanılır.

            Hasat (Derim): Muz meyveleri, hiçbir zaman yeme olgunluğuna erişinceye kadar dalında tutulmaz. Aksi takdirde meyvelerin kabuğu çatlar, meyve hastalık ve zararlıların akımına uğrar. Doğallıkla bu durumda, piyasa değeri iyice düşer.

            Muzların hasadı, meyvenin şekli köşeliden silindirik duruma dönüştüğünde (yani kabuk içi etle tamamen dolduğunda) ve muz salkımlarının (hevenklerinin) kabuk rengi koyu yeşilden normal ya da açık yeşile dönüştüğünde yapılır. Salkımlar sapından keskin bıçakla kesilerek bitkiden ayrılır. Bu sırada ve daha sonraki işlemlerde muz meyveleri kesinlikle örselenmemelidir.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Muz yetiştiriciliğinde bitkilere dadanan zararlı ve hastalıklarla mücadele yapmak için mutlaka uzman kişi ya da kuruluşlara başvurulmalı, onların önereceği tarım koruma ilaçlarıyla zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Nane

            Sebze olmadığı halde bazı yemek ve besinlere özel çeşnisini vermesi için yaprakları katılan Nane bitkisi, Maydanozgiller'dendir. Dünyanın ılıman bölgelerinde yetişen Mentha cinsi 25 çeşit bitkinin genel adı nane olup burada konumuzu ilgilendiren Bahçe nanesi'nden (M. piperita) söz edecek ve bitkiyi kısaca nane diye adlandıracağız.

            Ülkemizde de bol bol yetiştirilen bu nane, 30-40 cm. kadar boylanabilen çokyıllık otsu bir bitkidir. Dört köşe kesitli, kırmızımsı renkli gövdesi ve dalları; karşılıklı dizilen kenarları dişli, keskin ama hoş kokulu koyu yeşil yaprakları vardır.

            Bitki temmuz-ağustos aylarında leylak, pembe ya da beyaz renklerdeki küçük çiçeklerini açar. Bu çiçeklerden minik taneli, küremsi biçimli minik tohumları oluşur. Nanenin taze ya da kurutulmuş yapraklan, bazı yemek ve besinlere katıldığı gibi ilaç, besin ve parfümeri endüstrilerinde de kullanılır. Likörü yapılarak içilir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. kuru nanenin içerdiği besin değerleri şunlardır: 245 kalori: 15.1 gr. protein: 29,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 4,9 gr. yağ; 755 mgr. kalsiyum: 30.2 mgr. demir: 52 IU A vitamini; 0,49 mgr. B1 vitamini; 0,98 mgr. B2 vitamini ve 3,7 mgr. B3 vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

            o Nane, midemizin dostu olan bitkilerden biridir. Çünkü, sindirim salgılarını artırarak mide ve bağırsaklardaki sindirim işlemini kolaylaştırır. Ayrıca, mide ve bağırsaklardaki gazı söker. Mide bulantılarını keser. Gebelikte ve yolculukta oluşan kusma reflekslerini yok eder.

            o Bağırsaklardaki kolit yaralarını iyileştirici etkisi vardır.

            o Bedeni güçlendirici bir toniktir.

            o Grip sırasında oluşan yüksek ateşin düşürülmesine yardımcı olur.

            Bu etkileri sağlaması için nanenin yaprakları bitki çiçek açmadan önce toplanır. Çok sıkmadan demet halinde bağlanır. Gölge ve havadar bir yere asılarak kurutulur. Kuruyan yapraklar elle ezilerek parçalanır. İşte böylece kurutulmuş ve ezilmiş yapraklarından bir tutam alınıp üzerine bir bardak kaynar su dökülerek 10 dakika demlendirilir. Bu şekilde elde edilen infüzyon, hiçbir yan etkisi olmadığı için istendiği kadar içilebilir. Ya da aynı etkileri sağlamak üzere, piyasada satılan naneruhundan alınıp 2-10 damlası bir kesme şekerin üzerine damlatılarak bu şeker emilir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Nane, tohumlarıyla ya da bitkinin kökten bölünüp daldırılmasıyla kolayca çoğaltılır. Nane bitkisi isteklerine uygun koşullarda yetiştirildiğinde, döktüğü tohumlarla bulunduğu yerde o denli sıklaşır ki, arada bir sıklık yaratan ve zayıfça olan bitkilerin sökülmesi gerekir. İşte kökleriyle sökülen bu bitkiler de uygun yere ekilip bolca sulanırsa tutar ve iyi gelişir.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Ilıman iklimleri seven nane bitkisi, yarı gölge, serin ve nemli yerlerde çok iyi yetişir ve gelişir. Tam gölge yerlerde bitkinin gövde ve dalları cılızlaşır, yaprakları azalır ve ufalır.

            Toprak isteği: Asitli toprakları sevmeyen nane bitkisi, organik madde yönünden zengin, humuslu ve iyi yanmış çiftlik (özellikle inek) gübresi verilmiş toprakta iyi gelişir. Bitki toprağı çok sardığından çapalanması olanaksızlaşır. Bu nedenle yetiştirildiği yerdeki yabani otlar elle sökülüp temizlenmelidir. İşte böyle topraklarda, 15 cm. derinlikte kazılmış ve düzeltilmiş yerlerine, daha çabuk yetişmesi için kökünden bölünmüş naneler 20 cm. aralıkla ilkbaharda ve havalar ısındığında dikilir.

            Sulama: Nane, suyu çok seven bir bitkidir. Kurak ve sıcak havalarda toprağının, sürekli nemli kalacak şekilde sıkça ve bolca sulanması gerekir.

            Gübreleme: Bitkiye, Toprak isteğinde sözü edilen gübreden yılda bir-iki kez verilirse nanelerin gelişimi ve ürün verimi artar.

            Hasat (Derim): Nanenin yaprakları irileştikçe bitki örselenmeden koparılırsa ve iyi bakım sürdürülürse, bitkinin yeni yaprak üretmesi teşvik edilmiş olur.

            Nar

            Kutsal kitaplarda adı sıkça anılan ve sonbahar mevsiminde sevilerek yenilen nar meyvesini veren Nar ağacı, Nargiller'in örnek bitkisidir. Çeşitli kaynaklarda narın anayurdunun, Anadolu'yu da içermek üzere Batı Asya'nın çeşitli ülkeleri olduğu belirtilmektedir.

            Çekirdeklerinin kuşların dışkısıyla taşınmasıyla günümüzde pek çok ülkede, ülkemizde ise başta Ege ve Akdeniz bölgeleri olmak üzere iklimi uygun birçok yörede nar ağacı yetiştirilmektedir. Ekonomik ömrü 30-50 yıl olan ve 4-5 m'ye kadar boylanabilen nar ağacının, 100 yıl kadar yaşayabilen güçlü bir kök sistemi vardır.

            Bitkinin ince, eğri ve toprak düzeyinden başlayarak birçok sürgün vererek dallanan gövdesi, âdeta bir çalı görünümünde olur. Üst yüzeyi yeşil ya da koyu yeşil renkli yaprakları ince, uzun ve mızrak biçimli olarak dallarda karşılıklı dizilidir. Nisan-mayıs aylarında açmaya başlayan özel nar kırmızısı ve ender olarak sarı ve beyaz renkli çiçekleri, sürgünlerin uçlarında 1-5 adet olarak bulunur. 50-70 gün kadar çiçekli kalan ve bir süs bitkisi gibi güzel olan nar ağacının meyvesinin gelişme dönemi 120-160 gündür.

            Sonbaharda olgunlaşan nar, üstten basık küre biçiminde ve iri portakal büyüklüğünde olup 1-5 mm. kalınlığında sarı, yeşil-sarı ya da kırmızı renkli derimsi yapılı bir kabukla kaplıdır. Bu kabuğun altında, her meyvede ortalama 1.000 adet olan ve yenilen nar taneleri bulunur.

            Taneler, kabuğun içe doğru uzantısıyla oluşan odacıklarda yer alır. içlerinde, meyvenin tohumu olan çekirdekleri vardır. Olgunlaşan narlar tatlı, mayhoş ya da ekşi tatta olup tazeyken yenilir ya da sıkılıp suyu çıkarılarak, meyve suyu, şurubu ve şerbeti yapılarak tüketilir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. taze narın içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 63 kalori; 0,5 gr. protein; 16 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,3 gr. yağ; çekirdekleriyle birlikte yenilirse yüksek oranda lif; 8 mgr. fosfor; 3 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 3 mgr. sodyum; 259 mgr. potasyum; eser miktarda A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0.3 mgr. B3 vitamini ve 4 mgr. C vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıdaki değerlerin incelenmesinden görüleceği gibi nar, özellikle potasyum ve karbonhidrat yönünden değerli bir besindir. Bunun yanı sıra narın, sağlığımıza yararlı şu etkileri de vardır:

            o Nar meyvesinin kabuklan, doku büzücü etkisiyle peklik vericidir: Bunun için nar kabukları iyice kıyılıp bunlardan 2-3 tatlı kaşığı alınarak üzerine bir bardak kaynar su dökülür. 10-15 dakika kadar demlendirilerek bir infüzyon elde edilir. Bu infüzyondan günde iki kez, sabah ve akşamları birer bardak içilir.

            o Yukarıda tanımı verilen infüzyonun aynı dozda içilmesi, bedende tenya düşürücü etki de yapar.

            o Nar kabuklan, aynı etkilen nedeniyle şiddetli diyare ve dizanteriye karşı da kullanılır: Bu etkiyi sağlamak için narın taze ya da güneşsiz, havadar bir yerde kurutulmuş kabuklarından 2-3 tatlı kaşığı alınıp bir bardak suyun içinde kaynama noktasına kadar ısıtılır. Daha sonra kısık ateşte ısıtma 10-15 dakika daha sürdürülüp bir dekoksiyon elde edilir. Bu dekoksiyondan günde iki kez, sabah ve akşamları birer bardak içilir.

            o Kurutulmuş ve öğütülmüş nar kabukları, yine aynı etkisi nedeniyle yaralara serpilerek kanı kesici olarak kullanılır.

            o Olgun nar tanesinin sıkılıp suyunun içilmesi ya da nar taneciklerinin bolca yenilmesi idrar söktürücü, sindirimi kolaylaştırıcı ve tonik (bedeni güçlendirici) etkiler yapar.

            AÐACININ ÜRETİLMESİ

            Nar ağaçları tohumuyla, obur dallarından alınan çelikleriyle, daldırılmasıyla, dip sürgünleriyle ya da aşılanma yoluyla çoğaltılır. Bizim için en doğrusu, inanılır profesyonel üreticiden türü belli ve sağlıklı fidanları alıp bahçemize dikmek olacaktır.

            AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Nar ağacı için, uzun süren sıcak ve kurak yaz mevsimi ile ılık ve yağışlı

            kış mevsimi geçiren bölgeler uygundur. -10 dereceye kadar düşen sıcaklığa dayanabilen nar ağacı, -20 derece sıcaklıkta bütünüyle ölür. Yazın yağan yağmurlar, meyve kalitesinin bozulmasına neden olur, kurak geçen yazlar, iyi ürün alınmasını sağlar. Ancak, nar ağacı, kesenkes bol güneş gören yerleri yeğler.

            Toprak isteği: Nar ağacı toprak yönünden seçici değildir. Silisli, çakıllı, kumlu, kireçli, killi ve hatta ağır killi, asitli ya da alkali topraklarda yetişebilen nar ağacı, tuzluluğa da orta derecede dayanıklıdır.

            Sulama: Nar ağacı, yıllık ortalama 50 mm'lik yağışı yeterli bulmakla birlikte uzun süren kuraklık dönemlerine de dayanabilir. Ama, böyle durumlarda meyve veriminde ve kalitesinde çok düşme görülür. Genel olarak ağacın odun gözlerinin sürüm dönemi olan şubat-mart aylarından eylül-ekim aylarına kadar, ağacın toprağının nemli tutulmasına önem verilmelidir. Ancak meyvelerin olgunlaşmasından 10-15 gün kadar önce sulama kesilmezse kabuklarında çatlamalar görülür ve ürünün değeri düşer.

            Gübreleme: Nar ağaçlarına, ilkbahar ve sonbaharda, bütün kök bölgesini kaplayacak ve toprakla karıştırılacak şekilde çok iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Ağaçların altına bakla ekilmesi ve ürün alındıktan sonra tüm bitkinin, kökleriyle birlikte toprağa gömülmesi de yeşil gübre ve azot desteği olarak ağaca yarar sağlar. Ayrıca nar ağaçlarının altına fosfor ve azotça zengin kompoze fenni gübreler de serpilir.

            Budama: Tüm meyve ağaçlarına olduğu gibi nar ağaçlarına da şekil, ürün ve gençleştirme budaması olarak üç tür budama uygulanır. Bu işlerin, ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından yapılmasında yarar vardır.

            Hasat (Derim): Nar meyveleri, çeşidine özgü iriliğe ulaştığı, kabuğun zemin rengi yeşilden sarıya döndüğü ya da kırmızı narlar tam kırmızı rengini aldığı zaman ve meyve üzerindeki erkek organ ipçikleri kuruduğu dönemden başlayarak hasat edilir.

            Hasat işlemi keskin bir bıçakla, meyvenin kabuğu çizilmeden ve örselenmeden, özellikle meyve yere düşürülmeden yapılır. Ağaçtaki meyvenin olgunlaşması farklı zamanda gerçekleşebileceğinden, hasat işlemi 2-3 seferde bitirilir. Olgunlaşmış narların kabuğu, ilk yağıştan sonra çatlar ve meyve pazarlama değerini yitirir. Bu nedenle yağışlardan önce hasat yapılıp bitirilmelidir. Meyveler makasla, üzerlerinde 1-2 mm. uzunlukta sapı bırakılacak şekilde kesilmeli, hasat yapılırken sapla birlikte kesinlikle meyvenin kabuğu sıyrılıp kabartılmamalıdır.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Nar ağaçlarına dadanan hastalık ve zararlılarla, tarımsal kurumlara başvurularak edinilen bilgi ve ilaçlarla düzenli ve eksiksiz mücadele yapılmalıdır. Hele ürün toplama zamanı tatlı narlara dadanan sıçanla mücadele hiç aksatılmamalıdır.

            Pancar

            Yemeklik pancar diye de nitelendirilen Pancar'ı veren bitkisi, Ispanakgiller'dendir. Pancarların, aralarında konumuzu ilgilendiren yemeklik kırmızı pancardan başka, şekerpancarı ile hayvanlar için yem pancarı da dahil olmak üzere 15 kadar türü vardır. Çiçek saplarıyla l-15 m. kadar boylanabilen ve anayurdu Avrupa kıtası olan kırmızı pancar, ülkemizde de bolca yetiştirilen ikiyıllık otsu bir bitkidir.

            Birinci yılı içinde bitkinin toprakaltı yumrularıyla topraküstü yeşil kısımları, ikinci yılında çiçek sapı, çiçek ve tohumları gelişir. Bazı koşullarda bütün bu gelişimlerin hepsi aynı yıl içinde tamamlandığından bitki bir-yıllık da sayılmaktadır. Kırmızı pancarın yaprakları etli ve koyu yeşil renklidir.

            Çiçekleri erselik olup kendi kendini döller. Ama, dışarıdan döllenen çiçekli çeşitleri de vardır. Bitkinin meyvesi leblebi büyüklüğündedir ve içinde tohumu yer alır. Kırmızı pancarın bizim için önemli olan ve yenilen kökü yuvarlak, yuvarlağa yakın hafif basık ya da uzunca biçimlidir. Kabuk ve eti koyu siklamen (ya da vişneçürüğü) rengindedir.

            Islah edilmiş çeşitlerde beyaz damarların bulunmaması ve pancar etinin düzgün, koyu siklamen renginde olması yeğlenir. Kırmızı pancar; salatası, turşusu, mayonezle karıştırılarak mezesi ve konservesi yapılıp sevilerek tüketilir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. pişirilmiş ve suyu süzülmüş kırmızı pancarın içerdiği besin değerleri şunlardır: 32 kalori; 1,1 gr. protein; 7,2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,8 gr. lif; 23 mgr. fosfor; 14 mgr. kalsiyum; 0,5 mgr. demir; 43 mgr. sodyum; 208 mgr. potasyum; 23 mgr. magnezyum; 20 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; OJ5 mgr. B3 vitamini ve 6 mcgr. folik asit.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda görülen besin değerlerinin yanı sıra;

            o Kırmızı pancar yüksek oranda potasyum içerdiği için yüksek tansiyonu düşürücü etki yapar.

            o İçerdiği yüksek oranlı lifiyle pekliğe (kabızlığa) iyi gelir.

            o İştah açıcıdır.

            Dikkat: Oksalat içerdiği için böbrek taşı rahatsızlığı çekenler kırmızı pancarı yememelidir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Kırmızı pancar bitkisi, tohumlarıyla çoğaltılır. Kışları yumuşak geçen bölgelerde tohumları sonbaharda ekilir ve ürün ilkbaharda alınır. Kışları sert yaşayan yerlerde ekim ilkbaharda, mart-nisan aylarında yapılır. Genelde tohumları, doğrudan doğruya bitkinin yetiştirileceği toprağa ekilir. Sıra üzerinde tohumları ekme aralığı 5 cm'dir. Toprakta tohumlar 2-3 cm. derinliğe ekilir.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Kırmızı pancar, ılıman serin iklimlerin bitkisidir. Pek şiddetli soğukları yaşamayan bölgelerde, serin hava koşullarında mükemmelen yetiştirilebilir. İlkbaharda ekilip yazın yetiştirilebilirse de, serin mevsimde yetiştirilenleri renk ve nitelik yönünden daha üstün nitelikli olur. Bitkinin yetiştirilme döneminde erken ve zamansız olarak sıcaklıklar yükselirse, bitki hemen çiçeğe kalkar ve kökü yemeklik değerini yitirir.

            Toprak isteği: Kırmızı pancar, toprak bakımından fazla seçici değildir. Ama oldukça derin, gevşek bünyeli, süzek (suyu iyi akıntılı), organik madde yönünden zengin tınlı ve kumlu-tınlı topraklarda en iyi sonuç alınır. Ağır karakterli topraklarda, ürünün şekil ve niteliği bozulduğundan kırmızı pancar yetiştirilmemelidir.

            Toprak işleme: Kırmızı pancarın yetiştirileceği toprak önceden pek iyi hazırlanmalı, gübrelenip derin kazılarak kabartıldıktan sonra yüzeyi çok iyi düzeltilmelidir. Bu düzeltme işi tırmıkla yapılır. Aksi takdirde, gelişigüzel hazırlanan toprakta kırmızı pancardan iyi sonuç alınmaz. Çimlenen bitkiler 3-4 yapraklı olunca hafif bir çapalama yapılır ve bitkiler aralarında 10'ar cm. aralık bırakılacak şekilde seyreltilir. Kırmızı pancar bitkileri 5-6 yapraklı olunca ikinci bir çapalama daha yapılarak hem toprak kabartılır hem de yabani ot mücadelesi yapılmış olur.

            Sulama: Yaz mevsiminde havaların sıcak ve kurak gittiği dönemde kırmızı pancar bitkileri düzenli olarak ve özellikle her çapalamadan sonra kesenkes sulanmalıdır.

            Gübreleme: Kırmızı pancar bitkilerinin iyi gelişmesi ve yüksek nitelikli ürün vermesi için, toprakta azot, fosfat ve potasın her zaman yeterli miktarlarda bulunması gerekir. Denemeler, bitkinin iyi yanmış ve çürümüş çiftlik gübresini çok sevdiğini göstermiştir. Bunun için tohumlarının ekiminden önce yapılacak toprak analizi sonuçları dikkate alınarak bitkiye bu tür gübre verilir. Eğer istenen nitelikte çiftlik gübresi sağlanamazsa toprakta yeşil gübreleme yapılmalı, ayrıca analiz sonuçlarına göre azot, fosfat ve potas oranları belirlenen kompoze fenni gübre toprağa verilmelidir.

            Hasat (Derim): Kırmızı pancar bitkisi, tohumlarının ekiminden yaklaşık 3 ay kadar sonra hasat edilmeye başlanır. Genellikle kök yumrularının çapı 3-4 cm. olunca hasat edilen bitkinin standart çeşitlerinde kök çapı 5 cm'yi aştığında ürünün niteliği bozulmaktadır. Bu nedenle hasat, zaman geçirilmeden yapılmalıdır. Hasat işlemi, bitkinin elle ya da çapayla sökülmesiyle gerçekleştirilir.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Kırmızı pancar bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Patates

            Nişastaca zengin patates adlı yumruları insan yiyeceği ve hayvan yemi olarak kullanılmak üzere yetiştirilen Patates bitkisi, Patlıcangiller'dendir. Anayurdu Güney Amerika'daki And dağları bölgesi olan patates, 16. yüzyılda Avrupa'ya ve iki yüz yıl önce ülkemize getirilmiştir. Önce Doğu Anadolu bölgemizde yetiştirilen bitki, yüz yıl kadar önce Batı illerimizde de yaygınlaşmaya başlamıştır.

            Biryıllık otsu bitki olan ve 50-100 cm. kadar boylanabilen patatesin zayıf bir kök yapısı vardır. Bitkinin gövdesi üç bölümden oluşur: Toprak üzerine çıkan sapları üç köşe kesitlidir. Toprak altındaki yumrularında bulunan gözlerden yan dallar (ya da daha yaygın deyişle stolonlar) sürer. Stolonların uç noktaları genişleyip şişerek gene yumrular oluşturur.

            Toprak üzerine çıkan stolonlar, bitkinin yeşil kısımlarını meydana getirir. Patates bitkisinin sapı üzerinde yer alan yapraklarında, 3-13 adet yaprakçık bulunur. Yaprakçıklar yaprak ekseninin üzerinde karşılıklı çifter çifter sıralanır. Uçta öteki yaprakçıklardan büyük olan tek ve ucu sivri bir yaprakçık yer alır. Yeşil renkli yaprağın yüzü düz, kabartılı ya da buruşuk olur.

            Her dalın ucunda açan mor-pembe renkli çiçeklerindeki erkek organ altın sarısı renklidir. Döllenen dişi organ yeşil, mor ya da koyu renkli domatesi andıran meyveler verir. Fındık ya da ceviz büyüklüğündeki bu meyvelerde tohumlar meydana gelir. Patatesin yeşil kısımlarında, renksiz filizlerinde ve hatta yeşil yumrularında solanin adlı hafif zehirli bir alkoloid bulunduğundan, bu kısımları yenmez.

            Patatesin, yalnızca sarı ya da özel renkli toprakaltı yumruları yenilir. Birçok çeşidi bulunan; kabuk rengine göre sarı, kırmızı ya da pembe patates diye adlandırılan yumruların, bir de tatlı patates diye adlandırılan türü vardır. Patates, etli ve kızartma yemekleri, salataları yapılarak; birçok yemeğe garnitür olarak ya da püresi katılarak her mevsimde bolca tüketilir.

            BESİN DEÐERLERİ

            Kabuğuyla haşlanmış 100 gr. patatesin içerdiği besin değerleri şunlardır: 93 kalori; 2,6 gr. protein; 21,2 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,6 gr. lif; 65 mgr. fosfor; 9 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 503 mgr. potasyum; 23 mgr. magnezyum; eser miktarda A vitamini; 0,1 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 1.7 mgr. B3 vitamini ve 20 mgr. C vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda görülen bazı önemli besin değerlerinin yanı sıra;

            o Patates, içerdiği maddelerle bazı virüsleri yok eder ve ayrıca bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.

            o Patates hazımsızlığı giderir ve sindirime yardımcı olur: Bu etkisi nedeniyle gastrit, ülser ve kolit rahatsızlığı çekenlere patates yemeleri öğütlenmektedir.

            Dikkat: Patates, içerdiği nişastalı maddelerle bedende insülin ve şeker düzeyini hızla yükseltir. Bu nedenle yenmesi, bazı şeker hastalarına kısıtlanabilir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Patates bitkisi tohumuyla üretebilirse de genellikle yumrularıyla çoğaltılmaktadır. Bunun için yumrularına "ön filizlendirme" işlemi uygulanır. Uzun süre düşük sıcaklıkta saklanmış yumrular önce karanlıkta 3-4 gün süreyle 18-20 derecede bekletilir. Sonra bulundukları ortamın sıcaklığı 10 dereceye düşürülerek aydınlık ve havadar yere çıkarılır. Böylece yumrular üzerinde 1-2 cm. uzunlukta, koyu renkli sağlam sürgünler elde edilir. Bu şekilde patates, hem sağlıklı hem de 10-15 gün erken ürün verir.

            Filiz vermeyen, ipliksi filiz verip de sağlıklı olmayan yumrular ayıklanmış olur. Genellikle patates yumrularının kesilerek tohumluk olarak dikilmesi uzmanlarca önerilmemektedir.

            Patateslerin dikimi, toprak sıcaklığının yükselip 8-10 dereceye ulaştığı zamanda yapılır. Bu da ülkemizde bölgelere göre ocak-şubat aylarından nisan-mayıs aylarına kadar dikim zamanının değişmesi anlamına gelir. Sıralarda 35-40 cm. aralıklarla ekilen patateslerin üzerine, 10-15 cm. kalınlıkta toprak tabakası örtülmelidir.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Patates, ılıman serin iklimlerin bitkisidir. Yetiştirme mevsimi boyunca 15-18 derecelik sıcaklık ortalaması en iyidir. Gece boyunca hava sıcaklıkları da önemli olup en uygunu 10-14 derecelerdir. Bitkinin gelişmesinin başlangıcında, -2 derece sıcaklık bitkiyi dondurabilir. 21 derecenin üzerindeki sıcaklıklar da patates bitkisinin verimini olumsuz yönde etkiler.

            Toprak isteği: Patates bitkisi derin, hafif, havadar, süzek (suyu iyi akıntılı) topraklarda çok iyi gelişir. Taban suyu yüksek (yani yüzeye yakın) olan ve ağır yapılı topraklarda patatesin kök yapısı zayıflar ve yumruları çürür. Toprağın asilliği nötr ya da hafif asit; pH'ı 5,5-6 olduğu koşullar patates için en iyisidir.

            Toprak işleme: Patates bitkisi, daha küçük ve 2-4 yapraklı iken boğaz doldurma denilen işlemle çevresindeki toprak çapayla kabartılır ve bitkinin gövdesine bastırılır. Bu işlem, aynı zamanda yabani otlarla mücadeleyi de sağlamaktadır.

            Sulama: Patates, kuraklığa dayanabilen bir bitki değildir. Yetiştirme mevsiminde aylara düzenli olarak dağılan 300-450 mm'lik yağış ya da buna eşdeğerde sulama ister. Hava neminin %70 olduğu bölgelerde çok iyi gelişir. Patates bitkisi hafif topraklarda yetiştiriliyorsa 8-12, ağır topraklarda 15-20 günde bir sulanır.

            Bitkinin suya gereksindiği, alt yapraklarının sararıp solmasıyla belli olur. Ancak ilk sulama için bu belirti beklenmemelidir. Patates bitkilerine düzenli olarak su verilmesi, ürün verimini ve niteliğini yükseltir. Ama, hasattan 15-20 gün kadar önce, yumruların olgunlaşması ve kabuğunun pişkinleşmesi için sulama kesilmelidir.

            Gübreleme: Patates, bütün çapa bitkileri gibi çiftlik gübresinden hoşlanır. Toprakta organik madde oranını yükseltmek, toprak yapısını düzeltmek ve ürün verimini artırmak için bir önceki sonbahar mevsiminden patates ürününün yetiştirileceği toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Bunun için önceden toprak analizi yapılıp analiz sonuçlarına göre verilecek gübre miktarı saptanır. Ayrıca bu analiz sonuçlarına göre patates bitkisine verilecek azotlu, fosfatlı ve potaslı kompoze fenni gübre miktarları da belirlenir.

            Hasat (Derim): Patates bitkisinin yaprak ve sapları kahverengileşip kuruduğu, yumruları ana bitkiden ayrıldığı ve yumru kabuğunun sertleşip pişkinleştiği zaman hasat işlemine başlanır. Hasattan 15-20 gün önce kesilen sulama, hasat işleminin kolaylaşması için hasattan 2 gün önce son kez yinelenir. Hasat küçük bahçelerle elle, büyük bahçelerde pulluk ya da sokum makineleriyle yapılır.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Patates bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan uygun ilaçlar kullanılarak yapılacak mücadele, yüksek nitelikli ve verimi tam ürün almamızı sağlar.

            Patlıcan

            Besleyici değeri çok fazla olmadığı halde Türk mutfağında hazırlanan nefis yemekleri pek beğenilerek yenilen Patlıcan'ı veren, Patlıcangillerin örnek bitkisidir. Anayurdu Hindistan olan otsu patlıcan bitkisi, normal koşullarda 45-75 cm., bitkiye çok uygun koşullarda 1,5 ve hatta 2 m. kadar boylanabilir. Uzun ve sağlam bir kazık kökü ile buna bağlanan yan kökleri vardır. Yuvarlak kesitli otsu gövdesi, kısa sürede sertleşip odunlaşır. Kenarları düz olan yeşil renkli yaprakları ufak, ince ve uzun ya da büyük ve geniş olur.

            Bitkinin erselik özellik taşıyan mor renkli çiçekleri kendi kendisini döller. Ancak balansı ya da diğer böcekler aracılığıyla yabancı patlıcan çiçekleriyle de döllenebilir. Patlıcanın, rengi ve biçimi çeşitlere göre değişen meyvelerinin kabuğu serttir. Kabuğunun rengi koyu mordan siyaha kadar değişirse de açık renkli ve hatta kırmızı patlıcan çeşitleri de vardır.

            Biçim olarak ülkemizde en çok yetiştirilenleri, ince uzun kemer patlıcanı, orta boy ve ucu sivri halkapınar patlıcanı ile yuvarlak ve küt olan bostan patlıcanı çeşitleridir. Patlıcan bitkisinin tohumları, meyve etinin içine yerleşmiş durumda küçük, hafif yassı ve parlak sarımtırak kahverengidir.

            Bir patlıcanda, ortalama 500-5.000 adet tohum bulunur. Patlıcan çeşitlerinden kemer ve halkapınar patlıcanıyla sade ve zeytinyağlı yemekler; bostan patlıcanıyla kızartma ve salataları yapılır. Ayrıca patlıcanın reçel ve turşuları da yapılıp tüketilmektedir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. taze patlıcanın içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 24 kalori; 1,1 gr. protein; 5,5 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 2 gr. yağ; l gr. lif; 37 mgr. fosfor; 15 mgr. kalsiyum; l mgr. demir: l mgr. sodyum; 15 mgr. potasyum: 30 IU A vitamini; 0,05 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,05 mgr. B3 vitamini; 0,081 mgr. B6 vitamini ve 5 mgr. C vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

            o Patlıcan, damarları yüksek kolesterolün yarattığı kötü etkilerden korur.

            o Patlıcan yedirilen hayvanlarda, özellikle mide kanserine çok seyrek rastlandığı gözlenmiştir: insanlarda da aynı etkiyi yapıp yapmadığı araştırılmaktadır.

            o Patlıcan, istemsiz kas kasılmalarını önleyen maddeler içermektedir.

            o Patlıcan, içerdiği yüksek orandaki lifiyle pekliğe (hazımsızlığa) iyi gelir.

            Sağlığımıza yararlı bu etkilerinden faydalanmak için patlıcan diyetimize katılmalı ve tüketilmelidir.

            Dikkat: Olgunlaşmamış patlıcanda solanin adlı bir madde bulunur. Böyle patlıcanları çiğ olarak yemek, bu madde nedeniyle zehirlenmelere yol açabilir. Ancak patlıcan pişirildiğinde bu madde parçalanarak yok olur. Ayrıca, güç sindirilen bir besin olduğundan çocuklara, patlıcan yemesi için ısrar edilmemelidir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Patlıcan bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Üretim, iki aşamada gerçekleştirilir: Birinci aşamada, patlıcan tohumları sıcak yastıklara sıralı olarak ekilir. 15-25 günde çimlenen fideleri 3-4 yapraklı olunca ikinci aşamada, bahçedeki önceden hazırlanmış yerlerine şaşırtılır.

            Bizim için uygun olan, profesyonel üreticiler tarafından üretilmiş böyle fideleri alıp ilkbahar donlarının bittiği garantili dönemde, bahçemizde önceden hazırlanmış yataklarına, sıralarda aralıkları 50-60 cm. olan çukurlara dikmektir. Dikimin yapıldığı günlerde don olayı yaşanırsa fidelerimizin donması ve elden çıkması olayıyla karşılaşabiliriz.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Patlıcan, sıcak iklimlerin bitkisidir, soğuklardan çok korkar. Yetiştirilme döneminde sıcaklık -l, -2 derecelere düşerse tüm bitki donar ve yok olur. Patlıcan bitkilerinden iyi gelişme sonucu nitelikli ürün alınması için altı ay süreyle ortalama 15-35 derecelerde geçecek bir yetiştirilme dönemine gerek vardır. Bu derecelerin altındaki sıcaklıklarda patlıcan bitkisinden yeterli verim alınamaz. Sıcak iklimde ve iyi bakım görmeleri durumunda, patlıcan bitkisi küçük bir ağaççık haline gelip birkaç yıl yaşayarak düzenli ürün verebilir.

            Toprak isteği: Patlıcan bitkisi, toprak bakımından oldukça seçicidir. Killi topraklardan hiç hoşlanmaz. Böyle ağır ve nemli topraklarda, bitkide hemen kök çürüğü başlar. Patlıcan en iyi sonucu derin, yumuşak, geçirgen ve organik madde yönünden zengin, tınlı topraklarda verir.

            Toprak işleme: Fidelerin dikimi ve can suyu verilmesinden sonraki 10-15 gün içinde patlıcan bitkisine su verilmez ve toprak tava geldiğinde hemen çapalama işlemi yapılır. Bu çapadan 8-10 gün sonra bir kez daha sulanan bitkinin daha sonra ikinci çapası yapılır. Böylece bitkinin toprağı kabartılmış ve yabani ot mücadelesi de yapılmış olur.

            Sulama: Patlıcan bitkisi suyu çok sever. Yetiştirilme döneminde düzenli olarak sulanması gerekir. Aksi takdirde bitkinin gelişmesi yavaşlar. Ürünü azalır ve meyvelerde acılaşma başlar. Ama, fidelerin ekiminden sonra çiçeklenme başlayıp da bitki üzerinde meyveler görününceye kadar bitki sulanmaz. Bu kurala uymayıp da sulanan bitkiler boya kaçar (yani, gereğinden fazla boylanır) ve çiçeklerini döker. Meyveleri göründükten sonra hava koşullarına göre belirli aralıklarla patlıcanlara düzenli olarak su verilmesi ve her hasattan sonra bitkilerinin kesenkes sulanması gerekir.

            Gübreleme: Patlıcan bitkisi gübreyi çok sever. Toprağına, hazırlık aşamasında, iyi yanmış çiftlik gübresi ve daha sonra yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre yardımcı olarak azotlu, fosfatlı ve potaslı fenni kompoze gübreler verilmesi gerekir. Ayrıca bazı üreticiler, hasat döneminin sonuna doğru bitkiyi biraz budayıp çiftlik gübresiyle hazırlanan bir şerbet de verirler. Böylece bitkiden, son olarak, biraz kısa boylu ama lezzetli turşuluk bir son ürün alınması olanağı doğmaktadır.

            Hasat (Derim): Patlıcan bitkisinden ilk ürün, gerçek meyve boyunun 1/3'üne ulaşıldığında alınır. Hasatta gecikilirse meyveler kartlaşır, rengi acılaşır ve tohumları (çekirdekleri) sertleşen patlıcan, yenme niteliğini yitirir. Bitki üzerinde ilk meyveler alttan başlayarak alınır ve zamanla yukarıya doğru çıkılır. Hasat, keskin bir bıçakla patlıcanların sapıyla birlikte kesilmesi şeklinde yapılır.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Patlıcan bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Pazı

            Kış ya da yaz mevsimlerinde yaprakları beğenilip sebze olarak yenilen Pazı bitkisi, Ispanakgiller'dendir. Anayurdu Akdeniz havzası, Anadolu, Kafkasya ve Ortadoğu olan bitkinin yabani örneklerine ülkemizdeki kırlarda rastlanmaktadır. Bunlar, fakir halk tarafından toplanır ve yaprakları yenilir. Kültür bitkisi olarak pazı, ülkemizde sıkça yetiştirilmektedir.

            Bir metre kadar boylanabilen ikiyıllık otsu bitkidir, iri, genişçe, kalın damarlı uzun yapraklan, pazı çeşitlerine göre koyu veya açık yeşil renklidir. Yaprak sapları da çeşitlere göre yeşil ya da bazen kırmızı renkli olur. Yaprak kenarları düz ya da dalgalı, yaprak ayaları kıvırcık veya düz yapılıdır.

            Bitkinin ikinci yılında açan çiçekleri, açık yeşil veya yeşilimtırak sarı renklidir. Tohumları da esmer renkte küçük yumaklar halinde oluşur. Pazının yaprakları ıspanak gibi pişirilerek, kavurması yapılarak ya da etli dolması hazırlanarak tüketilir.

            BESİN DEÐERLERİ

            Pazı, A vitamini kaynağı betakaroten, C vitamini ve folik asit yönünden zengin bir bitkidir. Özellikle yaprak sapları kırmızı renkli olan pazılarda A vitamini oranı yüksek olur. Pazının diğer besin değerleri ıspanağınkine çok yakındır.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Besin değerleri ıspanağınkine benzeyen gösterişsiz pazı bitkisi, önemli bir besindir. Bunun yanı sıra;

            o Pazı yaprakları bedeni güçlendirici (tonik) etkiler taşımaktadır.

            o Pazı yaprakları, içerdiği demir ve folik asitle kansızlığı önler. Ayrıca pazının yenilmesi gebe kadınların spina bifida (omurganın bir tarafının açık olması hastalığı) taşıyan çocuklar doğurma rizikosunu en aza indirir.

            o Pazının tohumları, geleneksel olarak halk hekimliğinde yarı lapası şeklinde ve kan kesici olarak kullanılagelmiştir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Pazı bitkisi, yetiştirileceği bölgenin iklim koşullarına göre ilkbahar ve sonbaharda tohumları ekilmek üzere çoğaltılır. Üretim, genelde doğrudan tohumların bahçede hazırlanan yataklarında, sıralara 30 cm. aralıkla ekimiyle yapılmaktadır.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Pazı, tipik bir Akdeniz iklimi bitkisidir. Ancak ülkemizde çok soğuk olmayan yörelerde yazın yetiştirilebilmektedir.

            Toprak isteği: Toprak bakımından seçici olmayan pazı bitkisi, diğer pek çok sebze türü gibi en iyi sonucu killi-kumlu topraklarda verir. Kireci sever. Erken yetiştiriciliği yapılmak istenirse kumlu-tınlı topraklar yeğlenir.

            Toprak işleme: Pazı bitkisi, tohumlarının ekiminden 8-15 gün sonra çimlenmeye başlar. Çimlenmeyle birlikte çevresindeki yabani otlar elle yolunmaya başlanmalı, hasat sonuna kadar birkaç kez yapılacak çapalamayla yabani ot temizliği ve toprağının kabartılması gerçekleştirilmelidir.

            Sulama: ilkbaharda ekilen tohumlarından çimlenen pazılar, daha sonra havalar kurak ve sıcak gittiğinde düzenli olarak sulanır. Sonbaharda ekilen pazı bitkisine su verilmesi gerekmez.

            Gübreleme: Pazı bitkisi, iyi yanmış çiftlik (ahır) gübresini sever. Bu gübre, bitkinin yeri hazırlanırken, toprağa karıştırılır. Ayrıca azot, fosfat ve iyot içeren fenni kompoze gübrelerin şerbet halinde bitkiye verilmesi öğütlenmektedir.

            Hasat (Derim): Normalde tohumlarının ekiminden 2-2,5 ay kadar sonra gelişen pazı yaprakları kesilerek hasat işlemine başlanır. Yaprak büyüklükleri dikkate alınarak pazı bitkisinin hasadı birkaç partide (en çok 4-5 kez olarak), keskin bıçaklarla yaprakları kesilerek yapılır.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Pazı bitkisine dadanacak hastalık ve zararlılarla, uzmanlara başvurularak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Pırasa

            Aslında makbul bir kış sebzesi olduğu halde yaz mevsiminde de zaman zaman pazarlarda görebildiğimiz pırasayı veren Pırasa bitkisi, Zambakgiller'dendir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen pırasa bitkisinin yabani örneklerine Akdeniz havzasında rastlanmaktadır, l m'ye kadar boylanabilen bu ikiyıllık otsu bitki, ülkemizde bol bol üretilip tüketilmektedir.

            Pırasa bitkisi, soğanın çok yakın akrabasıdır. Ancak kökünden oluşan soğanının gömleği, çok uzayarak toprağın üzerinde 40-45 cm'lik beyaz bölümü oluşturur. Bu gömleğin üst tarafından bitkinin yeşil kısmı (yaprakları) çıkarak 40-50 cm. kadar uzar.

            Tüm bölümleri keskin kokulu olan pırasanın, beyaz ve yeşil kısımlarıyla zeytinyağlı ve sadeyağlı yemekleri, yalnızca beyaz kısımlarıyla dolması, mücveri ve paça denilen özel yemeği yapılır. Pırasa, sebze çorbalarına katılır, börek içi olarak da kullanılır.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. çiğ (pişirilmemiş) pırasanın içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 25 kalori; 1,8 gr. protein; 4,6 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 1.3 gr. lif: 27 mgr. fosfor; 60 mgr. kalsiyum; 2 mgr. demir; 6,4 mgr. sodyum; 278 mgr. potasyum: 12,5 mgr. magnezyum; 0,07 mgr. B1 vitamini; 0,4 mgr. B3 vitamini ve 15 mgr. C vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda görüleceği gibi, içerdiği potasyum, demir, kalsiyum mineralleri ve özellikle yüksek orandaki lifi nedeniyle önemli bir besin maddesi oluşunun yanı sıra;

            o Pırasa şurubu göğsü yumuşatır ve öksürüğe iyi gelir. Güçlü bir balgam söktürücüdür: Bunun için pırasanın beyaz ve yeşil kısımları ince ince kıyılarak suda iyice kaynatılıp süzülür. Böylece elde edilen şuruptan günde 2-3 bardak içilir.

            o Ayrıca pırasa idrar söktürücüdür. Sindirimi kolaylaştırır: Bu etkilerinden yararlanmak için bolca pırasa yenilmelidir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Pırasa bitkisinin tohumları, mart-mayıs aylarında, önceden hazırlanmış soğuk yastıklara sıkça ekilir. Üzerleri 1-1,5 cm. kalınlıkta gübreli toprakla örtülüp bastırılır. Süzgeçle sulanır. 10-12 gün sonra filizlenme başlar. Zayıf filizlenen fideler sökülerek seyreltme yapılır. Fideler 15-20 cm. kadar boylanıp kurşun kalem kadar kalınlaştığında, bahçe ya da tarladaki asıl yerlerine şaşırtılmaya hazır olur. Fideler, kışın iyice kazılarak düzeltilmiş ve gübrelenmiş toprağa, 15-20 cm. aralıkla dikilir.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Pırasa, ılık iklimli bölgelerin bitkisidir. Serin ama çok soğuk olmayan yörelerde de yetiştirilebilir. Ancak, bitkinin iyi gelişmesi için yetiştirildiği yer bol bol güneş görmelidir.

            Toprak isteği: Pırasa bitkisi, toprak isteği yönünden yakın akrabası soğan kadar seçici değildir. Çok ağır bünyeli ve su tutan topraklar dışında her türlü toprakta yetişir. Ama, toprak organik madde yönünden çok zayıfsa pırasa bitkisinden alınan ürün düşkırıcı olur. Şu halde en iyi sonuç, iyi işlenmiş, süzek (suyu iyi akıntılı) ama biraz nem tutma yeteneği bulunan tınlı topraklarda alınır.

            Sulama: Pırasa bitkisi, sıcak ve kurak havalarda, toprağı yeterince nemli kalacak biçimde sulanmalıdır.

            Gübreleme: Pırasa bitkisinin yetiştirileceği toprak, kışın iki kez kazılarak düzeltilir ve iyi yanmış çiftlik gübresi ya da kompoze fenni gübreyle gübrelenir. Daha sonra bitkinin gövde yapısının kalınlaşması için arada bir gübre ya da şerbet verilir. Ancak bu gübreleme işi ağustos ayı sonuna kadar sürdürülür, daha sonra bitkiye gübre verilmez.

            Toprak isleme: Pırasa bitkisinin çevresinde yetişen yabani otlarla, çapalama yapılarak mücadele edilir. Bu arada bitkinin bozuk görünüşlü, sararmış ve kurumuş yaprakları kesilip çıkarılır. Bitkinin beyaz kısmının iyice aklaşması için boğaz doldurma işlemi yapılır.

            Hasat (Derim): Ekiminden 30-45 hafta kadar sonra olgunlaşan pırasa bitkisi, çok kalınlaştığında lezzeti azalacağından, gövde kalınlığı 2-3 cm'ye erişince topraktan elle sökülerek hasat edilir. Hasattan önce toprağının sulanması, bitkinin sökülmesini kolaylaştırır. Pırasa hasat edilirken bitki hiçbir zaman zorlanıp koparılmamalı ve sokum işinde gerekirse küçük çapa kullanılmalıdır.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Pırasa bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Pirinç

            Beslenmemizde çok önemli yeri bulunan pirinci veren tarım bitkisi Pirinç (ya da üreticinin deyişiyle çeltik), Buğdaygiller'dendir. Yirmi kadar türü bulunan ve anayurdu kesin olarak bilinmeyen, ancak dünyanın ılıman sıcak bölgelerinde çok yaygın olarak yetiştirilen çeltik bitkisinin tarımı, ülkemizde de geniş ölçüde yapılmaktadır.

            50-80 cm. kadar boylanabilen bu biryıllık bitkinin her başakçığında, altı erkek organı bulunan bir çiçek açar. Döllenen çiçekle olgunlaşan taneye, pirinç ya da çeltik adı verilir. Kurutulup tüketime sunulan pirincin geniş bir kullanım alanı vardır: Çorbası, çeşitli pilavları ve sütlacı yapılarak; dolma ve diğer yemeklerle besinlere katılarak tüketilir. Çeltik bitkisinin hasattan geriye kalan sapları taze olarak hayvanlara yedirilir ya da yeşil gübre olarak kullanılır.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. pişirilmiş beyaz pirincin besin değerleri şunlardır: 109 kalori: 2,4 gr. protein; 24,2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,1 gr. lif; 28 mgr. fosfor; 10 mgr. kalsiyum; 0,2 mgr. demir; 374 mgr. sodyum; 28 mgr. potasyum; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,01 mgr. B2 vitamini ve 0.4 mgr. B3 vitamini.

            Esmer pirinç denilen türün besin değerleri, beyazınkinden daha yüksektir ve 100 gr. pişirilmiş esmer pirincin besin değerleri şöyle sıralanabilir: 282 kalori; 3,6 gr. protein; 26.7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 3, l gr. yağ; 1.6 gr. lif; 94 mgr. fosfor; 98 mgr. kalsiyum; l mgr. demir; 71 mgr. sodyum; 177 mgr. potasyum: 220 mgr. magnezyum; 1.4 mgr. çinko; 110 IU A vitamini; 0,3 mgr. B1 vitamini ve 0,04 mgr. B2 vitamini.

            Bu değerlerin kıyaslanmasından sonra, tüketilmek üzere esmer pirincin seçilmesi çok doğal olacaktır.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Dünyadaki insanların yarısının ana yiyeceği olan pirinç, değerli bir besin oluşunun yanı sıra;

            o Yüksek tansiyonu düşürür.

            o Kan şekeri düzeyini sabit tutar: Şöyle ki, pirinç, ekmek ve patatese göre kan şekerini biraz daha fazla yükseltir. Ama, pirinç alımı, kanda kararlı bir şeker düzeyi ve dengeli bir enerji kaynağı sağlar. Bu enerjiyle hareketlenen şeker hastalarına yararlı olup onların kilo almalarını önler.

            o Pirinç, böbrek taşı oluşumunu önler: Son zamanlarda Japonya'da yapılan araştırmalar, günde iki kez onar gram pirinç kepeği yenmesinin böbrek taşları oluşumunu engellediğini ortaya koymuştur.

            o Pirinç, içerdiği maddelerle bedenin kansere yakalanması rizikosunu azaltır: Bunun için gene pirinç kepeği alımı yeterli olmaktadır.

            o Pirincin lapa olarak yenilmesi, yüzyıllardır geleneksel olarak diyarenin giderilmesinde kullanılagelmektedir.

            o Kilo düşmek için pirinçle yapılan diyetlerde uzun yıllar boyunca yapılan ilaç tedavisiyle iyileştirilemeyen ve sedef hastalığı yüzünden pullanan deri bölgelerinin temizlendiği gözlemlenmiştir.

            o Ekmeğin içerdiği glütenden ötürü alerji çekenler için pirinç seçenek bir nişastalı besini oluşturur.

            Bütün bu sağlığımızı destekleyici önemli etkilerinden ötürü özellikle esmer pirincin diyetimize katılması ve sıkça tüketilmesi uzmanlarca öğütlenmektedir.

            KISACA ÇELTİK BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ VE YETİŞTİRİLMESİ

            Pirinci üreten çeltik bitkisi, hemen her toprakta ve sıcak ılıman bölgelerde yetişebilir. Su geçirgenliği az ve organik madde yönünden zengin topraklarda ürün verimi artar. Çeltik tohumu hastalıksız, temiz; içinde yabancı ot tohumları ile kırmızı çeltik (kart tohum) bulunmayan nitelikte ve sertifikalı olmalıdır. İyi tohum kullanılması, ürün verimini %20-25 artırabilir.

            Çeltiğin çimlenme ve fide döneminde en uygun sıcaklıklar 18-23 derecelerdir. Ekim için havaların erken ısınmasına aldanılmamalıdır. Ülkemizde genel olarak çeltik ekimi mayıs ayında, tarlalarda ikinci ürün nöbeti olarak 15 hazirana kadar yapılmaktadır. Tarlaya çeltik ekimi serpme, mibzer ya da fideleme yöntemleriyle yapılır.

            Çeltik bitkisi suyu çok sever. Ekildiği tavalara devamlı su akışı yapılırsa gelişmesine büyük katkı sağlanır. Çeltik bitkisine azotlu ve fosfatlı gübreler verilir. Yabani ot mücadelesi, herbisit ilaçlarla yapılır.

            Çeltik bitkisinin hasadı, çiçeklenmeden 40-50 gün kadar sonra, bitkinin sararmaya başlamasıyla yapılır. Çeltik bitkileri elle, orak kullanılarak ya da biçerdöverlerle hasat edilir.

            Portakal

            Portakal adlı meyvelerini sonbahardan ilkbahar sonuna kadar severek yediğimiz, sıkma meyve suyunu neredeyse yıl boyunca kana kana içtiğimiz Portakal meyvesini veren ağaç, Turunçgiller'dendir (Narenciyeler). Anayurdu Himalayalar'ın güneyindeki ülkelerden Çin'e kadar uzanan bölgeler olan portakal ağaçları, ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgelerinin kıyı şeridinde bol bol yetiştirilmektedir.

            10 m'ye kadar uzayan boyuyla portakal ağacı, Turunçgiller içinde en yüksek ağaç ve en uzun yaşayandır. Sağlam kök yapısı, dikine uzayan düz bir gövdesi ile düzgün bir dal yapısı vardır. Koyu yeşil renkli deri gibi sert ve dayanıklı olan yapraklarının kenarı düzdür.

            İlkbaharda açan beyaz renkli mis kokulu çiçekleri incedir. Bu çiçekler olgunlaştığında, çeşitlerine göre sonbahar ortasından kış sonlarına kadar portakal meyvesini verirler. Önemli portakal çeşitlerinden Vaşington, erkenci, sulu, lezzetli ve çekirdeksizdir. Yafa, orta mevsim çeşidi olup çekirdeksiz ve üstün nitelikler taşıyan bir çeşittir.

            Valensiya portakalı, geç mevsimde olgunlaşıp ağaçta uzun süre kalabilir. Az çekirdekli ve bol suludur. Bunlardan gayrı kan portakalı adlı eti ve suyu kırmızı renkli olan çeşit ile diğer yuvarlak ve küçük boylu yerli portakal çeşitleri giderek önemini yitirmekte, yalnızca sıkmalık portakal olarak değerlendirilmektedir. Portakal, taze meyve olarak bolca yenildiği gibi reçeli, marmeladı, konservesi, tatlıları ve meyve suları yapılarak da tüketilir. Kabuğundan ve suyundan çıkarılan esans, parfümericilikte kullanılır.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. taze portakalın içerdiği besin değerleri şunlardır: 49 kalori; 1,2 gr. protein; 12.2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0,5 gr. lif; 20 mgr. fosfor; 41 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; l mgr. sodyum; 200 mgr. potasyum: 11 mgr. magnezyum; 200 IU A vitamini: 0,1 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,04 mgr. B3 vitamini; 0,03 mgr. B6 vitamini; 5 mcgr. folik asit; 50 mgr. C vitamini ve 0,2 mgr. E vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

            o Portakal, bazı kanser türlerine yakalanma rizikosunu en aza indirger: Portakalı bolca tüketen kişiler, yapılan bilimsel araştırma sonuçlarına göre mide ve pankreas kanserlerine yakalanma riskini en az taşıyan grubu oluşturmaktadır.

            o Portakal, içerdiği yüksek orandaki C vitaminiyle bedenin hastalıklara karsı direncini artırmaktadır: Çünkü bazı virüs türleri üzerinde öldürücü etkisi vardır.

            o İçerdiği pektin adlı maddeyle kötü kolesterol düzeyini düşürmektedir.

            o Portakal, kılcal damarları güçlendirmekte, bu damarların oluşturduğu sistemdeki kan dolaşımını hızlandırmakta, ayrıca damar tıkanıklıklarını önlemektedir: Bu ve yukarıda sözü edilen kolesterol düşürücü etkisiyle portakal, kalbimizin dostudur.

            o Ayrıca içerdiği zengin potasyumla yüksek tansiyonun düşürülmesine yardımcı olur.

            Bütün bu etkileri sağlamak üzere portakalın taze meyve olarak bolca ve istendiği kadar yenmesi gerekir. Portakalın suyu, C vitamini, potasyum ve folik asit yönünden pek zenginse de bunu içmek taze meyveyi yemenin yerini tam olarak tutamaz.

            AÐACININ ÜRETİLMESİ

            Portakal ağaçları, genellikle turunç ağacı anaçlarının istenen portakal çeşitlerine aşılanmasıyla üretilmektedir. Uzun ömürlü, çokyıllık pek değerli ve üretken bir ağaç olan portakalın fidanlarının, ilk karşılaşılan üreticiden, çeşit ve niteliği belirlenmeden satın alınması yanlış bir davranış olur. Bunun yerine inanılır ve güvenilir fidan üreticilerinden, çeşidi belli ve sağlıklı fidanları almak gerekir.

            Tüp içinde ilkbaharda satılan bu fidanları, hava sıcaklığı yükselip de toprak sıcaklığı 13 dereceye vardığında, bahçemizde açılacak 30-35 cm. genişlik ve derinlikte ocaklara dikmeliyiz. Ocak aralığı Vaşington çeşidi için 7 m. ve yafa ile valensiya çeşitleri için 8 m. olmalıdır.

            AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Tüm turunçgiller gibi, portakal ağacının da önde gelen isteği, sıcak iklimli bir yerde yetiştirilmektir. Portakal ağacının yetiştirildiği yerde sıcaklığın -2 derecenin altına düşmemesi iyi olur. Çünkü -9 derecenin altına düşen sıcaklıklarda ağaç donar ve ölebilir. Dayanamadığı en yüksek sıcaklıklar ise, 45 derece ve üzeridir.

            Portakal ağaçlarının gelişme sıcaklığı 12 derecede başlar, ortalama 23 derece, gelişmenin en hızlı gerçekleştiği sıcaklıktır. 37-39 derecelerde, portakal ağaçlarının gelişmesi durur. Soğuk ve sıcak esen rüzgârlar da portakal ağaçlarını kötü yönde etkiler. Yörede esen hâkim rüzgârlara karşı rüzgârkıran kurulması doğru olur. Ayrıca portakal ağaçları, bulundukları yerin havasının nem oranından da etkilenir. Düşük nem oranlı hava da portakal ağaçlarının gelişimini ve ürün verimini kötü yönde etkiler.

            Toprak isteği: Tüm turunçgiller gibi, portakal ağaçları en iyi; bol humuslu, derin, süzek (suyu iyi akıntılı) kumlu-tınlı, tınlı ya da killi-tınlı topraklarda yetiştirilir, iyice derinlere inen köklerinin oksijen gereksinimi fazla olduğundan portakal ağacı kesinlikle ağır topraklarda yetiştirilmemelidir. Portakal ağacının yetiştirildiği yerde taban suyunun yüzeyden 1,5 m. aşağıda olması gerekir. Aksi takdirde toprakta drenaj işlemi yapılmalıdır. Toprağın kirecine karşı da duyarlı olan portakal ağaçları için en uygun toprak pH'ı 5,5-6 olmalıdır.

            Toprak işleme: Tüm turunçgiller gibi, portakal ağaçlarının çok derine inen kökleri vardır. Ama, kök yapısının %90'ı 0-90 cm. derinlikteki yüzlek toprak tabakasındadır. Bu nedenle toprak işlemesi 10 cm. derinliğe kadar yapılmalı ve ağaçların kökleri kesinlikle parçalanmamalıdır. Bahçenin ilkbahardan başlayarak yılda dört kez 15-20 gün aralarla çapalanması yeterli olur. Yabani ot mücadelesi böyle çapalamalarla sağlandığı gibi ot öldürücü (herbisit) ilaçlarla da yapılabilir.

            Sulama: Tüm turunçgiller gibi, portakal ağaçlarının da yıllık su gereksinimi toprak, iklim ve ağacın gelişmesine bağlı olarak 800-1.000 mm. arasında değişir. Sulama dönemi olan nisan ortaları ile ekim ortasındaki yedi aylık sürede, havaların çok sıcak ve kurak olduğu zamanlarda ağaçlara toplam 600-700 mm. su verilmesi gerekir.

            Sulama yetersiz yapılırsa ağaç su bulabilmek için köklerini toprakta yayar. Gelişimi yavaşlar, ürün verimi ve niteliği düşer. Aşırı sulamadaysa kökler havasız kalacağından kök çürüğü hastalığı oluşur. Gene ağacın meyve verimi ve niteliği düşer. Portakal ağacının sulama zamanının gelip gelmediği en kolay şöyle anlaşılır: Ağacın yaprakları akşam saatlerinde güneş batmadan önce solgunluk gösteriyor ve gece canlanıyorsa sulama zamanı gelmiş demektir. Öğle zamanında meydana gelen geçici solgunluğa aldanmamalıdır.

            Gübreleme: Tüm turunçgiller gibi, hepyeşil portakal ağaçları da topraktan çok fazla besin kaldırdığından gübreye gereksinimleri çok olur. Ağaçlara, bulunduğu ortam, yaş ve gelişmelerine uygun ve dengeli gübreleme yapmak için bütün bu faktörlerin ortak etkisini ortaya koyan yaprak ve toprak analizleri uygulanmalı, buna göre verilecek azotlu, fosfatlı ve potaslı kompoze fenni gübre miktarları saptanmalıdır. Ayrıca eksikliği duyuluyorsa ağaçlara magnezyum, demir, mangan ve çinko da verilmelidir. Portakal ağaçlarına, bu mineral gübrelerden başka 2-3 yılda bir, iyi yanmış çiftlik gübresi verilmesi de büyük yarar sağlar.

            Budama: Tüm turunçgiller gibi, portakal ağaçlarına da şekil ve ürün budamaları uygulanır ve genellikle ağaçlara yuvarlak bir biçim verilir. Şekil budaması, ağaçların ürünlenmesiyle başlar. Turunçgillerden olan ağaçların budanması ustalık isteyen bir iştir. Bunun için budamanın, portakal ağaçlarını iyi tanıyan kişiler tarafından uygulanması olumlu sonuçlar verir. Ağaçlarda kurumuş, kırılmış, ezilmiş, hastalanmış, yaralanmış ve berelenmiş, yaşlanmış dallar kesilip çıkarılmalıdır. Obur dalların da ayıklanıp çıkarılması gerekir.

            Hasat (Derim): Tüm turunçgiller gibi, portakal ağaçları da çeşitlerine göre sonbahardan başlayıp kış sonlarına kadar, meyveler tam olgunlaştıkça hasat edilir. Hasatta, meyveler elle tutulup sapı bükülerek koparılır ya da daha iyisi keskin bir makasla kesilir. Hasat sırasında kesinlikle dal uçları kırılmamalı; meyve toplama işi açık, kuru, güneşli ve ılık havalarda yapılmalıdır. Meyvelerin üzerinde çiy ve kırağı varsa bunların kuruması beklenmelidir.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Portakal ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, en yakın tarım kurumuna başvurularak tavsiyeleri alınıp uygun koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Semizotu

            Bahçelerde yetiştirilen kültür çeşitleri ile doğada kendiliğinden yetişen yabanileri sebze olarak yenilen mayhoş tatlı Semizotu'nu veren, Semizotugiller'in örnek bitkisidir. Anayurdu Hindistan olan semizotu, tüm dünya ile ülkemizde yaygın olarak yetişmekte ve yetiştirilmektedir.

            Semizotu, en çok 30 cm. kadar boylanabilen bir ya da çokyıllık otsu bir bitkidir. Yuvarlağa yakın oval biçimli, yeşil renkli etli ve sulu yaprakları vardır. Bu yapraklar ile yine etli ve sulu olan yaprak sapları yenilir.

            Bitkinin küçük çiçekleri genellikle sarı, bazen eflatun, pembe ya da kırmızı renkli olur. Erselik özellikler taşıyan çiçeklerinin döllenmesiyle olgunlaşan küçük kapsül durumundaki meyvelerinin içinde çok sayıda siyah renkli minik tohum bulunur. Kültür çeşitlerinin yaprakları daha irice ve yabanilerininki küçük olan semizotunun kıymalı ve pirinçli yemeği yapılır. Ayrıca semizotu yapraklan, çiğ olarak öylece ya da salatalara katılarak yenilir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. taze semizotunun besin değerleri şunlardır: 32 kalori; 2 gr. protein; 3,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 1,4 gr. lif: 4 mgr. fosfor; 40 mgr. kalsiyum; 0,2 mgr. demir; 80 mgr. sodyum; 45 mgr. potasyum; 180 IU A vitamini; 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0,03 mgr. B6 vitamini ve 8 mgr. C vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

            o Semizotu, içerdiği yüksek oranlı lifiyle peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelir.

            o Yaşlı, hasta ve diyet yapan kişiler için çok uygun bir sebzedir.

            o Semizotunun içerdiği omega 3 doymamış yağlar, balıklarınkiyle kıyaslanabilecek düzeydedir: Geleneksel olarak gut hastalığına, baş ağrısı ve bedendeki diğer ağrılara iyi geldiğine inanılmaktadır. Günümüzde yapılan bilimsel araştırmalar, semizotunun sağlığa yararlı bu etkisinin varlığını doğrulamaktadır.

            Sayılan bütün bu etkileri için semizotu, diyete katılıp bolca yenilmelidir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Semizotu bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Bahçemizde derince kazılıp tırmıkla düzeltilerek hazırlanan tavalara tohumları serpme yöntemiyle biraz seyrekçe ekilir ya da 20 cm. aralıklı sıralara seyrekçe ekim yapılır. Toprak, tohumlarının derine inmemesi için ekimden sonra hafifçe karıştırılır. Ardından süzgeçli kovayla su verilir. Tohumlar 15 gün içinde çimlenir ve bitki toprakta görülmeye başlar.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Semizotu, ılık iklim bitsidir. Soğuktan ve kırağıdan korkar. Kışı ılık geçen bölgelerde, sonbahar ve ilkbahar arasında da yetiştirilebilir.

            Toprak isteği: Toprak bakımından fazla seçici olmayan semizotu bitkisi, ağır karakterli ve fazla nemli topraklardan hoşlanmaz. Hafif karakterli ve organik madde yönünden zengin kumlu ya da kumlu-tınlı topraklarda bitkilerden en iyi sonuç alınır.

            Toprak işleme: Semizotu bitkisinin tavasındaki yabani otlar, elle ya da hafif çapalamayla ayıklanmalıdır.

            Sulama: Yaz mevsiminde, sıcak ve kurak havalarda, semizotunun düzenli olarak sulanması gerekir.

            Gübreleme: İyi yanmış çiftlik gübresi ile kompost gübre, semizotu için en uygun olanlardır. Ancak, bir miktar fenni kompoze gübre ile bitkinin yaprak verimi düşükse şerbet verilerek desteklenmesi semizotuna yararlı olur.

            Hasat (Derim): Semizotu tohumları yerine ekildikten 60-70 gün kadar sonra, bitkinin hasadı başlar. Batı ülkelerinde, bitkinin yaprak ve sapları kesilip hasat edilmektedir. Bizde, yakın zamanlara kadar, bitki, kökleriyle sökülüp hasat edilmekte ve piyasaya da öyle çıkarılmaktaydı. Günümüzde yalnızca saplı yapraklarının kesilerek satışa çıkarıldığına tanık olmaktayız.

            Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Semizotu bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Sarmısak

            Sert ve keskin kokusu, acı tadıyla bazı yiyeceklerimize benzersiz bir çeşni ve lezzet katması amacıyla kullanılan Sarmısak'ı veren bitkisi, Zambakgiller'dendir. Anayurdu Asya kıtası olan sarmısak, ülkemizde bol bol yetiştirilip tüketilmektedir.

            Soğanın yakın akrabası olan ve l m'ye kadar boylanabilen sarımsak, ikiyıllık otsu bir bitkidir. Birinci yılında toprak içindeki birçok 'diş'ten oluşan 'baş' kısmı ile toprak üzerindeki yapraklarını; ikinci yılında soğanda olduğu gibi çiçek sapı ile bunun ucundaki çiçeklerini oluşturur. Sarımsağın soğandan farkı, çiçeklerde tohum meydana gelmemesidir. Ama, bazı durumlarda çiçekler, ebesoğanı denilen küçük başçıkları oluşturur. Bu başçıklar tohumluk olarak işe yarasalar da, uygulamada tohumluk olarak kullanılmazlar.

            Sarmısak bitkisinin kın biçimindeki düz yapraklan, bitkinin toprak altında gelişen baş adlı bitki soğanından uzarlar. Baş, sayıları 5-30 arasında değişen ve yan yana birbirinin üzerine yığılarak gelişen diş adlı soğancıklardan meydana gelmiştir. Bu dişler sarmısak yetiştiriciliğinde tohumluk olarak kullanıldığı gibi, Türk mutfağında koku ve tadıyla çeşni katması için birçok yemek, meze, turşu vb'ye katılarak tüketilmektedir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. (diş) sarmısakta 90 kalori: 5,3 gr. protein; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 1.1 gr. lif; 13,3 mgr. fosfor; 38 mgr. kalsiyum; 1.4 mgr. demir: 0,2 mgr. B1 vitamini; 0.8 mgr. B2 vitamini: 0.3 mgr. B3 vitamini ile 8 mgr. C vitamini vardır. Ama, sarmısak az miktarlarda tüketildiğinden, bedenin enerji, vitamin ile mineral gereksinimlerinin pek az bir bölümünü karşılar. Ortalama 9 gr. gelen irice iki adet sarmısak dişinin bedene sağladığı yalnızca 9 kaloridir.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda belirtildiği gibi, tüketilen sarımsağın besin değeri ihmal edilecek değerde olmasına karşın, sağlığımıza yararlı etkileri çok fazladır. Şöyle ki;

            o Sarmısak, bedenin bağışıklık sistemini uyarır, yani antibiyotiklere benzer etkiler yaparak bedendeki enfeksiyonlara karşı savaşır: Bu bağlamda nezle, soğuk algınlığı, uçuk; mide, bağırsak ve mantar iltihapları, arpacık gibi bakteri, virüs ve mantarların oluşturduğu enfeksiyonlar sayılabilir.

            o Kandaki kolesterol düzeyini düşürür: Yapılan araştırmalar, günde iki diş sarımsak yiyen kişilerin kolesterol düzeyinde, kısa dönemde %10'luk düşüşlerin gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

            o Sarmısak, kanı sulandırır ve kan dolaşımını hızlandırır: Bu sayede sarmısak, kalp krizi ya da felç geçirmeye neden olabilecek damar tıkanıklıklarını önler.
            o Yüksek tansiyonu düşürür: Araştırmalar, makul düzeyde sarmısak alımının bile bu etkiyi sağladığını göstermektedir.

            o Sarmısak, kan sekerinin düzeyini düşürür: Bu sayede bazı şeker hastalarına sarmısak yemenin iyi geldiği yapılan bilimsel araştırmalarla saptanmıştır.

            o Bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır. Yapılan araştırmalarda sarmısak tüketen kişilerde, özellikle mide kanserine yakalanma tehlikesinin azaldığı belirlenmiştir.

            o Sarmısak kronik bronşiti önler, etkisini azaltır.

            o Balgam, idrar, safra ve gaz söktürücüdür.

            o İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır.

            o Sarmısağın, afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri bulunduğu, Doğu ve Batı kültürlerinde savunulmaktadır.

            Sağlığımıza yararlı bu etkilerinden faydalanmak için, sarımsağın diyetimize katılması ve günde iki diş sarmısak yenmesi gerekir. Daha fazla tüketilmesi sarımsağın yararını artırmaz. Ayrıca sarımsağın yüksek sıcaklıklarda pişirilmesi sağlığa yararlı etkilerini azaltmaktadır. Kokusundan şikâyetçi olanlar için piyasada sarmısak kapsüllerinin satılmakta olduğunu da anımsatırız.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Sarmısak bitkisi, başını oluşturan dişlerin teker teker ayrılarak bunlardan tohumluğa elverişli olanlarının bahçemizde önceden hazırlanmış yerlerine ekilmesiyle çoğaltılır. İlkbaharda elle yapılacak ekimde, toprakta hazırlanan sıraların aralarında 8-10 cm. aralık bırakılmalı, derinlik 3-4 cm. olmalıdır.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Sarımsak, ılık iklimlerin bitkisidir. Fazla soğuk ve nemli ortamları sevmez. Ülkemizde yetiştiriciliğinin yapıldığı söz gelişi Kastamonu'nun Taşköprü ilçesi gibi yerler, sarmısak üretimi için iklim bakımından en uygun olan yörelerdir.

            Toprak isteği: Sarmısak bitkisi, tınlı-kumlu bahçe topraklarını sever. Yetiştirildiği toprağın oldukça serin, geçirgen ve organik madde yönünden de zengin olmasını ister. Ağır karakterdeki killi ve ıslak topraklardan hiç hoşlanmaz. Böyle topraklarda sarımsağın başları hemen çürür. Ancak, sarmısak çok kuru topraklarda da iyi baş bağlayamaz, başları küçük ve cılız kalır.

            Toprak işleme: Sarmısak dişleri ekildikten bir hafta kadar sonra çimlenir, toprak yüzüne fideler çıkmaya başlar. Bunlar 5-6 cm. kadar olunca hafif çapalamayla yabani ot mücadelesi yapılır. Bu işlemden 2-3 hafta sonra, ikinci ve 3 hafta sonra da üçüncü çapalama işlemi yapılır.

            Sulama: Sarmısak bitkisi, aynen soğan gibi suyu fazla sevmez. Gereksiz sulama yapılırsa, sarımsakların başları çürür. Ancak, ikinci çapa işleminden sonra havalar çok sıcak ve kuraksa aşırıya kaçılmadan bitkinin sulanması yararlı olur. Ülkemizde sarmısak yetiştiriciliği susuz (sulama yapılmadan) yapılmaktadır.

            Gübreleme: Sarmısak bitkisi, taze çiftlik gübresinden kesinlikle hoşlanmaz. İyi yanmış çiftlik gübresi ise, sarımsağın ekileceği toprağın hazırlanması aşamasında verilir. Ayrıca yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre azot, fosfat ve potas içeren fenni kompoze gübrelerin verilmesi de yararlı olur.

            Hasat (Derim): Ülkemizde genellikle ilkbaharda dişleri ekilen sarımsağın hasadı, normal koşullarda haziran sonu, temmuz ortası ve en geç ağustos başlarında yapılır. Bitkinin yapraklarının 1/3'ü ve daha iyisi 1/2'si kuruduğunda yapraklar kırılır. Bu iş için ya çıplak ayakla sarımsakların üzerinde gezinilir ya da boş bir fıçı bitkilerin üzerinde yuvarlanır. Daha sonra kırılan bu yapraklar kuruyunca, kurumuş yaprağın boyun noktaları tutulup çekilerek, elle veya bu işe uygun çapalarla bitkinin sökülmesiyle hasat gerçekleştirilir. Bu işlem sırasında kesinlikle sarmısak başları zedelenmemelidir.

            Nemli havada sökülen başlarda kısa zamanda çürümeler başlayacağından, hasat, kuru ve güneşli havalarda yapılmalıdır. Daha sonra sökülen başlar güneş altında 3-4 gün süreyle kurutulmalıdır.

            Soğan

            Yemeklerimiz ile salatalarımıza çeşni katan, sağlığımıza yararlı pek çok etkileri bulunan acı sebze soğanı veren Soğan bitkisi, Zambakgiller'dendir. Anayurdunun Güneydoğu Asya olduğu sanılmaktadır. Birçok türü olan soğan bitkilerinden sofralık soğan (A. cepa), dünyanın pek çok yeri ile Türkiye'de yetiştirilmekte, ürünü olan kuru ve yeşil soğanlar bol bol tüketilmektedir.

            Soğan, 40-80 cm. kadar boylanabilen ikiyıllık otsu bir bitkidir. Birinci yılında, 40 cm'ye kadar yükselen içi boş koyu yeşil yapraklarını verir. İkinci yılında bu yapaklardan daha uzun bir sapın tepesinde beyaz ya da bazen leylak rengi küçük çiçeklerden oluşan top biçiminde bir çiçek salkımını oluşturur.

            Bitkinin birinci yılının ortalarında yaprakların dip bölümü şişkinleşerek toprağın altında bir baş meydana getirmeye başlar. Bu haliyle topraktan sökülürse özellikle salatalarda kullanılan yeşil soğan denilen taze soğan ürünü elde edilir. Sökülmeyip toprakta kalan başlar, bitkinin ikinci yılında sökülüp kurutularak bu kez kuru soğan elde edilir.

            Soğan, salataların yanı sıra çeşitli yemeklere, krem peynirlere ve hamburgerlere katılır, çorba ve yahni gibi sevilen yemekleri yapılır. Mutfakların vazgeçilmez bir öğesidir.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. çiğ (pişirilmemiş) kuru soğanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 38 kalori; 1,5 gr. protein; 9 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,6 gr. lif; 56 mgr. fosfor; 27 mgr. kalsiyum; 0,5 mgr. demir; 10 mgr. sodyum; 157 mgr. potasyum: 12 mgr. magnezyum; 40 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,2 mgr. B3 vitamini: 0,l mgr. B6 vitamini: 10 mcgr. folik asit: 10 mgr. C vitamini ve 0,3 mgr. E vitamini.

            Yeşil soğanın bazı besin değerleri kuru soğandan daha yüksek, bazıları da daha düşüktür. Yeşil soğanın besin değerleri şöyle sıralanabilir: 45 kalori; 10,5 gr. protein; 1 gr. karbonhidrat; yağ ve lifi eser miktarlarda; 40 mgr. kalsiyum; 5 mgr. sodyum; 231 mgr. potasyum; 20 IU A vitamini ve 25 mgr. C vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

            o Soğan, bedenin savunma sistemini güçlendirir: Soğuk algınlığı, öksürük, bronşit ve gastrit gibi enfeksiyon hastalıklarına iyi gelen ve geleneksel olarak bu nedenle tüketilen bir besindir.

            o Soğan, yağlı yemeklerin yenmesinden sonra bedende kolesterol yükselmesi ve kanın pıhtılaşması olaylarını önler: Çok fazla yağlı yemek yiyen kişilerde meydana gelen bu gibi sakıncalı durumlar, yemeklerde bol soğan bulunması halinde ortadan kalkar.

            o Soğan bedende bulunan kötü kolesterolü ve yüksek tansiyonu düşürür, ama iyi kolesterol düzeyini artırır.

            o Bol bol soğan yemenin, bedenin kansere yakalanması rizikosunu azalttığı savunulmaktadır.

            o Son zamanlarda yapılan bazı bilimsel araştırmalara göre, soğanın kalbi güçlendirdiği ve koroner damarları genişlettiği ileri sürülmektedir.

            o Soğan idrar söktürücüdür: Bu etkisiyle bedendeki toksinlerin atılmasına ve kanın temizlenmesine yardımcı olur.

            o Soğan midevidir: iştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır. Ayrıca müshil etkisi de vardır.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

            Yetiştirilmesi kolay bir bitki olan soğan, şu dört yöntemle çoğaltılabilir:

            1. Bitki, tohumları bahçe ya da tarlaya serpme veya sıraya ekme yoluyla çoğaltılabilir.

            2. Soğan tohumları önceden toprağı hazırlanmış tavalara ekilir. Burada filizlenen soğan fideleri, daha sonra bahçe ya da tarlaya şaşırtılarak bitki çoğaltılmış olur.

            3. İlkbaharda ekilen soğan tohumlarından oluşan ve arpacık soğanı denilen küçük soğanlar, ağustos ayı içinde toplanır. Bunlar daha sonra bahçe ya da tarladaki yerlerine sıralı olarak ekilir.

            4. Baş soğanlar da toprağa ekilerek yeniden soğan bitkisi elde edilebilir.

            BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

            İklim isteği: Soğan serin ılıman bölgelerin bitkisidir. Soğuklardan hoşlanmaz ama donlara dayanabilir. Fide döneminde serin, başının olgunlaştığı dönemde sıcak havaya gereksinir. Bu sıcaklıklar 7 ila 30 derecelerdir.

            Toprak isteği: Soğan bitkisi, süzek (suyu iyi akıntılı), pH'ı 6-6,5 olan, kumlu, milli, killi ve organik madde yönünden zengin topraklarda yetiştirilebilir. Toprağın asiditesinin yüksek olmasından hoşlanmaz. Bu durumu düzeltmek için toprağa sönmüş kireç katılması gerekir. Soğan üretiminde en iyi sonuç, bol güneş gören gevşek yapılı ve su tutma kapasitesi yüksek topraklarda alınır. Ayrıca soğan bitkisi her yıl topraktan fazla besin kaldırdığı için üst üste aynı yere ekimi yapılmamalı, yıllık nöbetler halinde ekim yeri değiştirilmelidir.

            Sulama: Çok sıcak ve kurak yaz günlerinde toprakta yeterli nemi bulundurmak için bitki sulanır.

            Gübreleme: Soğan bitkisine, iyi yanmış çiftlik gübresi ile fosfatlı ve azotlu kompoze fenni gübreler verilir.

            Toprak isleme ve bitki seyreltme: Çevresinde yetişen yabani otlar soğan bitkisini fena halde etkileyeceğinden, bunlarla, çapalama yapılarak mücadele edilir. Ayrıca zayıf gelişmiş soğan bitkileri de sökülerek bitki seyreltmesi uygulanır. Baş bağlaması için soğan bitkisinin çiçek sapları da kopardır.

            Hasat (Derim): Yeşil soğanlar, mart-eylül ayları arasında, bitkinin yaprakları yeterli büyüklüğe ulaşınca, bitki yerinden sökülerek hasat edilir. Baş soğanların hasadı için yapraklarının dörtte üçü sararınca bitkinin boynu kesilir ve yaprakları çıkarılır. Böylece başların daha da irileşip besin toplaması sağlanır. Bu işlemden 3-4 hafta sonra, soğanlar elle ya da büyük tarlalarda patates hasat makinesiyle yerinden sökülerek hasat edilir. Daha sonra bu soğan başları çuvalların üzerine konularak kurutulur.

            Zararlı ve hastalıklarıyla mücadele: Soğan bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarıma koruma ilacı kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

            Soya

            Sağlığımıza yararlı nice önemli etkileri olduğu halde, ne yazıktır ülkemizde pek az tanınan ve tüketilen soya fasulyesini veren Soya bitkisi, Baklagiller'dendir. Anayurdu Çin ve Japonya olan en az 3.000 yıldır üretilen soya, biryıllık tarım bitkisidir. En çok Uzakdoğu'da, daha sonra ABD ile Brezilya' da ve çok sınırlı miktarda ülkemizde yetiştirilmektedir.

            Soya, dikine 1-1,5 m. kadar boylanabilen, çok dallı, az çok sarılıcı otsu bir bitkidir. Üç yaprakçıktan oluşan yeşil renkli, oval biçimli ve sivri uçlu yaprakları vardır. Tamamı ince tüylü olan bitkinin çiçekleri, menekşe ve sarı renklidir. Meyvesi hafif kıvrık bir badıç halindedir. Bu badıcın içinde, 2-5 tane küre biçimli, beyaz renkli ve pürtüksüz yüzeyli tohumu yer alır. Tohumların bir yanında kara bir leke bulunur.

            Soyanın bu tohumundan çeşitli soya ürünleri elde edilir: Yüksek oranda doymamış yağ içerdiğinden, tohumun %20'sini oluşturan yağlar margarin yapımında kullanılır. Yağı alındıktan sonra geriye kalan küspe bol miktarda protein içerdiğinden, iyi bir hayvan yemi olur. Ayrıca soya tohumundan elde edilen undan ekmek, kurabiye, pasta, çocuk mamaları, çeşitli soslar ve hatta yapay et, süt ve peynirler yapılmaktadır.

            BESİN DEÐERLERİ

            100 gr. çiğ (pişirilmemiş) soya fasulyesinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 141 kalori: 14 gr. protein; 10,1 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 17,3 gr. yağ (bunun %84'ü doymamış yağlardır); 1.4 gr. lif: 191 mgr. fosfor; 83 mgr. kalsiyum: 3 mgr. demir: 510 mgr. potasyum; 0,9 mgr. çinko; 660 IU A vitamini; 0,31 mgr. B1 vitamini; 0,13 mgr. B2 vitamini; 1,2 mgr. B3 vitamini: 54 mcgr. folik asit: 17 mgr. C vitamini ve 1,1 mgr. E vitamini.

            SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

            Yukarıda sayılan çok önemli besin değerlerini yanı sıra;

            o Soya kalbimizin dostudur, kalp hastalıklarıyla baş etmemize yardımcı olur: Yapılan araştırmalarda, günlük diyete soya katıldığında, birkaç hafta içinde kolesterol düzeyinin düştüğü gözlemlenmiştir. Bunun nedeni, soyanın içerdiği doymamış yağlar, linoleik asitler, omega 3 yağ asitleri ve yüksek orandaki liflerdir.

            o Soya yüksek tansiyonu düşürür: Bunun nedeni, yüksek oranda potasyum, kalsiyum ve demir içermesidir.

            o İçerdiği kolay çözülen ve çözülmeyen yüksek orandaki lifleriyle kabızlığı ve diğer kalınbağırsak rahatsızlıklarını geçirir.

            o Soya kan şekeri düzene sokar: Bu bakımdan şeker hastaları için değerli bir besindir.

            o Soya kadınlarda, menopozun oluşturduğu sıkıntıları hafifletir: Yapılan araştırmalar, günde 45 gr. soya unu ya da ezmesi yiyen menopoz dönemindeki kadınların, bu diyete başlamasından 6-12 hafta sonra ateş basması ve gece terlemelerini atlattığını göstermiştir.

            Soya bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır: Soya fasulyesinin içeriğinde bulunan bazı maddeler, tümörlerin gelişmesini önleyerek göğüs, yumurtalık ve prostat kanserine yakalanma rizikosunu en aza indirgemektedir. Soya kemiklerimizin de dostudur: İçerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve diğer maddeleriyle kemik yoğunluğunun azalması (yani, Osteopoz: Kemik erimesi) illetini önlemektedir.

            o Soya değerli bir kas yapıcısıdır: içerdiği yüksek orandaki protein ve aminoasitler gibi maddeleriyle soya, sporcuların vazgeçmemesi gereken bir besin maddesidir.

            Bütün bu etkilerinden yararlanılabilmesi için, Batı ülkelerinde olduğu gibi, soyanın günlük diyetimize katılarak bolca tüketilmesi en içten dileğimizdir.

            BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ VE YETİŞTİRİLMESİ

            Tohumuyla çoğaltılan soya fasulyesi, soğuk ılıman bölgelerin kısa gün bitkisidir. Ancak, ülkemizde de yetiştirilmektedir. Bitki, milli ya da killi-kumlu toprakları sever. Ama, çok kumlu toprakların dışındaki her tipteki toprağa uyum gösterebilir. Soya fasulyesine en uygun toprak pH'ı 6-6,5'tur.

            Soya, birinci ürün olarak ilkbaharda, nisan ortalarında ve toprak sıcaklığı 10-12 dereceye yükseldiğinde ekilir. İkinci ürünün ekim zamanı temmuz ayında olup tohumlar buğdayın hasadından sonra aynı yere ekilir. Yetiştirilmesi fasulyeye çok benzeyen soya, yukarıda belirttiğimiz gibi bir tarım bitkisidir. Bahçelerde değil, geniş tarlalarda ve büyük boyutlarda üretimi yapılır. Bu nedenle soyanın üretimi ve yetiştirilmesiyle ilgili olarak kitabımızda bu kadar bilgi vermekle yetineceğiz.

            Yorum

            • orbay
              Senior Member
              • 11-02-2005
              • 5871

              #7
              Konu: Besinler ve Özellikleri

              Şalgam

              Hafif acımsı-tatlımsı kökleri sebze olarak yenilen Şalgam'ı veren bitkisi, Turpgiller'dendir. Anayurdunun Kuzey Avrupa ile Kuzey Asya olduğu sanılan şalgam, ikiyıllık otsu bir bitkidir. 50-120 cm. kadar boylanabilen ve ülkemizde de yetiştirilen bitkinin birinci yılında kökü ve toprak üstü yeşil kısımları; ikinci yılında çiçek sapı, çiçekleri ve tohumları oluşur.

              Bitkinin sebze olarak değerlendirilen bölümü, şişkin kökleridir. Basık, yuvarlağımsı ya da uzun silindirik biçimlerde olan kökün sertçe etinin rengi beyaz ya da mavimtıraktır. Ama, kökün toprak yüzeyine yakın kısmı kırmızı, mor, beyaz, sarı veya yeşil renklerde olabilir. Bitkinin oval biçimli yaprakları yeşil renkli, yaprak kenarları düz ya da testere gibi dişlidir.

              Şalgamın çiçek sapları 50-120 cm. kadar uzar. Erselik özellikli çiçekleri, parlak sarı ve bazen beyaz renkte olur. Tohumları lahananınkilere çok benzediğinden, satın alırken aldanmamaya dikkat edilmelidir. Şalgam, günümüzde hem insanlar hem de hayvanlar için üretilmektedir. İnsan yiyeceği olarak yetiştirilenleri yumuşak etli, hayvan yemi olanları ise sert etlidir. Şalgam, bazı çorba ve soslara katılır, yemeklerde garnitür olarak kullanılır. Bazı yörelerimizde suyu sevilerek içilir.

              BESİN DEÐERLERİ

              100 gr. taze şalgamın içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 23 kalori; 0,8 gr. protein; 4,9 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 0.9 gr. lif: 24 mgr. fosfor; 35 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 34 mgr. sodyum; 188 mgr. potasyum: 20 mgr. magnezyum; eser miktarda A vitamini; 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0,3 mgr. B3 vitamini ve 22 mgr. C vitamini.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Şalgam, patates yaygınlaşana değin, büyük önem verilerek tüketilen bir sebzeydi. Günümüzde geri plana itilmiş olan şalgama, içerdiği yüksek besin değerleri nedeniyle layık olduğu önem verilmelidir. Şalgam, söz konusu besin değerlerinin yanı sıra;

              o Tüm Turpgiller gibi, bedenin kansere yakalanma rizikosunu en aza indirgeyen bir besindir.

              o Zengin potasyum içeriğiyle yüksek tansiyonu düşürmektedir.

              o İçerdiği zengin orandaki lifi sayesinde peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelir.

              o Ayrıca şalgam, halk hekimliğinde bedene dinçlik sağlayan, mide ve siyatik ağrılarına iyi gelen bir besin olarak bilinmektedir.

              BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

              Şalgam bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Tohumlar, doğrudan doğruya bitkinin yetiştirileceği yere ekilir. Ekim zamanı, ilkbaharda mart-nisan; sonbaharda ağustos sonları ile eylül aylarıdır. Tohumlar ya serpme yoluyla ekilir ve sonra fidelerde seyreltme yapılır. Ya da sıralar üzerinde tohumlar, 15-25 cm. aralıkla ve 1-2 cm. derinliğe ekilir.

              BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Şalgam, ılık ve serin mevsimlerin bitkisidir. Ancak, soğuklara karşı diğer sebzelerden daha dayanıklı olduğu için, ülkemizde soğukça bölgelerde de rahatlıkla yetiştirilebilir. Bitki, sıcaktan ve kuraklıktan hiç hoşlanmaz.

              Toprak isteği: Toprak bakımından pek seçici olmayan şalgam bitkisi, çok hafif ve çok ağır topraklar dışında, her tip toprakta yetiştirilebilir. Ama, bitkiden en iyi sonuç derin, geçirgen, organik madde yönünden zengin kumlu-tınlı ya da killi-tınlı topraklarda alınır. Şalgam bitkisinin toprak hazırlığı ve toprak işlemesi aynen havuçunki gibidir.

              Sulama: Şalgam, suyu çok seven bir bitkidir. Yaz mevsiminde havalar sıcak ve kurak gittiği zamanlarda, düzenli olarak sulanması gerekir.

              Gübreleme: Şalgam bitkisinin, iyi gelişmesi ve bitkiden yüksek ürün verimi sağlanması için iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot ve fosfat içeren kompoze fenni gübrelere gereksinimi vardır. Şalgamın potas gereksinimi, diğer kök sebzelerinkinden daha azdır.

              Hasat (Derim): Şalgam bitkisi, tohumlarının ekiminden yaklaşık 3-4 ay sonra hasat edilecek duruma gelir. Bitkinin kökleri, elle çekilerek ya da çapayla kazılarak hasat edilir.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Şalgam bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak eksiksiz, zamanında ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

              Şeftali

              Yaz mevsiminde hazirandan eylüle kadar pek sevilen meyveleri Şeftali ve Nektarin'i veren ağaçları, Gülgiller'dendir. Anayurdu Doğu Asya ve Çin olan şeftali ağaçları, 3-5 m. kadar boylanabilir.

              Çok sayıda olan ve ağacı örten yaprakları, sapında 2-5 adet balozu bezi bulunan kenarları dişli, yeşil renkli ve ok ucu biçimlidir. İlkbaharda erkenden ve yaprağından önce açan pembe renkli çiçekleri yabani güle benzer. Çeşitlerine göre hazirandan eylül ayına kadar olgunlaşan şeftali meyvelerinin pek çok çeşidi (Türkiye'de 64 çeşit) vardır.

              Meyve sarı, krem ya da yeşil üzerine morumsu kırmızı renkli, ince tüylü ve ince kabukludur. Beyaz, kırmızı (kana benzer lekeli) ya da sarı renkli olan eti bol sulu, tatlı ve hoş kokuludur. Meyvenin eti, ortasındaki iri ve sert çekirdeğine yapışık (et şeftalisi) ya da çekirdeğinden ayrı (yarma şeftali) cinsinde olur. Şeftali, taze olarak ya da derin dondurucuda dondurularak yenildiği gibi meyve suyu, şurubu, dondurması reçeli, marmeladı ve kompostosu yapılarak da tüketilir. Pastacılıkta da yeğlenerek kullanılır.

              Nektarin, türlü doğal değişimler (mutasyonlar) sonucu, insan eliyle şeftaliden elde edilmiş tüysüz şeftali türüdür. 13 çeşidi vardır. Günümüzde taze olarak ve yeğlenerek tüketilmektedir.

              BESİN DEÐERLERİ

              100 gr. taze şeftalinin içerdiği önemli besin değerleri şöyle sıralanabilir: 38 kalori; 0,6 gr. protein; 9,7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,6 gr. lif; 19 mgr. fosfor; 9 mgr. kalsiyum; 0,5 gr. demir; 1 mgr. sodyum; 202 mgr. potasyum: 10 mgr. magnezyum; 1.330 IU A vitamini; 0.02 mgr. B1 vitamini; 0,05 B2 vitamini; 1 mgr. B3 vitamini; 0,024 mgr. B6 vitamini; 2.3 mcgr. folik asit ve 28 mgr. C vitamini. Beyaz etli şeftalinin A vitamini içeriği düşüktür.

              100 gr. nektarinin içerdiği önemli besin değerleri ise şöyledir: 46 kalori; 11,4 karbonhidrat; 0 kolesterol; l gr. lif; 22 mgr. fosfor; 3,6 mgr. kalsiyum; 0,42 mgr. demir; 8,4 mgr. sodyum; 247 mgr. potasyum: 11,6 mgr. magnezyum; 1.650 IU A vitamini; 0,02 mgr. B6 vitamini; 20,1 mcgr. folik asit ve 23,1 mgr. C vitamini.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;

              o Şeftalinin çiçek ve yapraklarının, yumuşatıcı (hafif müşkil) ve hafif yatıştırıcı etkileri vardır: Bu etkileri sağlamak için şeftali ağacının körpe yaprakları ve çiçekleri alınıp karıştırılarak kıyılır. Bu karışımdan 3-4 tatlı kaşığı alınıp üzerine bir bardak kaynar su dökülerek 10-15 dakika süreyle demlendirilir. Böylece elde edilen infüzyondan günde 2-3 bardak içilir.

              o Nektarinin bazı besin değerleri şeftaliden daha yüksek olduğu için hastalık sonu nekahet döneminde, güçlenme diyeti yapan kişilere ve çocuklara yemeleri tavsiye edilir.

              o Şeftali (ve nektarinin) cinsel isteği artırıcı (afrodizyak) etkileri olduğu ileri sürülmektedir: Bunun için sabahları aç karnına bu meyvelerin bolca yenilmesi tavsiye edilir.

              AÐACININ ÜRETİLMESİ

              Şeftali (ve nektarin) ağaçlan, tohumuyla (yani çekirdeklerinin ekilmesiyle) çoğaltılabilir. Ancak bu yolla üretimde, ağacın meyve verme süresi uzar. Bunun yerine erik, badem ya da kayısı anaçlarına aşı yapılarak üretilir. Bizim için doğrusu, inanılır profesyonel fidan üreticisinden, türü belli ve sağlıklı fidanları alıp bahçemize 3-5 m. aralıklarla dikmektir.

              AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Şeftali (ve nektarin) ağaçlan, ılıman iklimlerin bitkisidir. Bu ağaçların yetiştiriciliği, Türkiye'de bir-iki il dışında her yerde yapılabilir. Kış sıcaklığının -18 ila -20 dereceye düştüğü zamanlarda, ağaçların göz ve sürgünleri; sıcaklık -25 dereceye düştüğünde ise, tüm ağaç donar. Şeftali ağaçlarının kış mevsiminde soğuklama isteği çeşitlere göre 250 ila 1.250 saat arasında değişir.

              Toprak isteği: Şeftali (ve nektarin) ağaçları süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu, killi, tınlı, milli, çakıllı, derin ve çabuk ısınan alüvyonlu toprakları sever. Yetiştiği toprağın pH'ı 6-7 arasında olmalıdır.

              Sulama: Çoğu meyve ağaçlarında olduğu gibi, şeftali (ve nektarin) ağaçları da yaz mevsiminde, yağışların çok yetersiz olduğu kurak günlerde, toprağı nemli kalacak şekilde yeterince sulanmalıdır.

              Gübreleme: Şeftali (ve nektarin) ağaçları çabuk büyür ve çok verimli olur. Bu nedenle iyi beslenmeleri gerekir. Ağaçlara ilkbaharda iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Kışın ağaç altına bakla ekilerek bakla ürünü alındıktan sonra tüm bitki, kökleriyle birlikte ağaçların altına yatırılır. Çapalanarak toprağa gömülür. Böylece yeşil gübreleme yapılmış olur. Ayrıca ağaçlara azot, fosfor ve potaslı kompoze fenni gübreler de verilir.

              Budama: Şeftali (ve nektarin) ağaçları, diğer meyve ağaçlarına göre daha çok budama ister. Bunun nedeni, meyvelerinin bir yaşındaki dallarda oluşmasıdır, iyi budamayla, ağacın verimli ve uzun ömürlü oluşu sağlanır. Budama, yaz ve kış mevsimlerinde, şekil ve ürün budaması olarak bu işten anlayan kişiler tarafından uygulanır.

              Meyvelerin seyreltilmesi: Şeftali (ve nektarin) ağaçları çok sık meyve tutar. Bunların hepsi ağaçta kalırsa meyve irileşmez. Bu nedenle meyve seyreltmesi, büyük bahçelerde kimyasal maddelerle, küçük bahçelerde elle yapılır. Elle seyreltmede, her dalda 15-20 cm'de bir tek meyve bırakılır.

              Zararlı ve hastalıklarıyla mücadele: Şeftali (ve nektarin) ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak eksiksiz ve aksaksız mücadele yapılmalıdır.

              Tatlı Kabakları

              Türleri: Balkabağı ve Helvacıkabağı ya da Kestanekabağı

              Genellikle tatlıları yapılıp beğenilerek yenilen bu iki kışlık Tatlı Kabak türü, Kabakgiller'dendir. Balkabağının anayurdu Amerika, helvacıkabağı ya da kestanekabağının anayurdu Asya ve Amerika kıtalarıdır.

              Tatlı kabakları, biryıllık otsu bitkilerdir. Birkaç metre boylanabilen ve bitki yapısı daha iri olmak koşuluyla genelde yemeklik kabaklara benzeyen tatlı kabakları, dünyanın birçok yeri ile ülkemizde bol bol yetiştirilmektedir. İki önemli kabak türünün iri meyveleri, biçim ile kabuk ve et rengi yönünden birbirinden çok farklıdır.

              Balkabağı (C. moshata), silindiriğe yakın ya da yuvarlakça basık biçimlidir. Kabuk ve et rengi turuncudur. Üzerleri uzunlamasına hafif oluklu olan balkabaklarının ağırlığı, 15-25 kg. kadardır. Helvacıkabağı ya da kestanekabağı (C. maxima), yuvarlağa yakın hafif basık biçimli, kabuğu kurşunimtırak beyaz, eti sarı renkli ve çok lezzetlidir.

              Uygun koşullarda iyice irileşenleri, 30-50 kg. kadar gelebilir. Günümüzde helvacıkabağı ülkemizde daha çok yetiştirilmekte, her iki tatlı kabak türü, genellikle tatlı ve bazen börek yapımında kullanılmaktadır.

              BESİN DEÐERLERİ

              Besin değerleri birbirine oldukça yakın olan bal ve helvacıkabaklarının ortalama 100 gramının içerdiği besin değerleri şöyledir: 33 kalori; 1 gr. protein; 7,9 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,3 gr. yağ; 1.3 gr. lif; 26 mgr. fosfor; 25 gr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 280 mgr. potasyum: 6.400 IU A vitamini: 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0.6 mgr. B3 vitamini: 15 mgr. C vitamini ve 1,8 mgr. E vitamini.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda görülen önemli besin değerlerinin yanı sıra;

              o Yüksek oranlarda A, C ve E vitamini gibi antioksidan maddeleri içerdiğinden, tatlı kabakları bedenin kansere yakalanma, kalp krizi geçirme ve katarakt illetine tutulma rizikosunu en aza indirger: Bu kanser türleri arasında özellikle akciğer kanseri başta gelmektedir. Bu etkisinden yararlanmak için günde yarım çay fincanı büyüklüğünde tatlı kabağın yenilmesi yeterli olur.

              o Tatlı kabaklan, yüksek oranda lif içerdiğinden peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelir.

              o Tatlı kabaklarının çekirdekleri, erkeklerde, prostat bezinin büyümesinin yarattığı idrar yapma zorlukları, idrar miktarı ve idrara çıkma aralıkları konusunda kişilere büyük rahatlama sağlar. Bu etkisinden yararlanmak için günde 25 gr. çiğ çekirdek içinin iyice çiğnenerek yenmesi öğütlenmektedir.

              o Tatlı kabaklarının çekirdekleri, böbrek taşlarının oluşumunu önler ve taş düşürmeye yardımcı olur: Bunun için de günde 25 gr. çiğ kabak çekirdeği yenmesi öğütlenir.

              o Tatlı kabaklarının çekirdekleri, içerdikleri çinko mineraliyle (25 gr. çekirdekte 1,6 mgr. çinko vardır), bedenin bağışıklık sistemini güçlendirir ve yine bedenin gelişmesini destekler: Bu etkilerinden yararlanmak için günde 50 gr. çiğ kabak çekirdeği yenmesi öğütlenmektedir.

              o Tatlı kabaklarının çekirdekleri hiçbir türden zehir içermedikleri halde, bağırsak asalaklarına karşı kullanılır: Bu etkisinden yararlanmak üzere de, iki gün üst üste 30-40 gr. kadar tatlı kabak çekirdeğinin çiğ olarak yenmesi ve asalakların düşürülmesinin hızlandırılması için ardından bir saat sonra müshil içilmesi tavsiye edilmektedir.

              BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

              Tatlı kabağı bitkileri, tohumlarıyla (pişirilmemiş çekirdekleriyle) çoğaltılır. Bunun için derin kazılıp düzeltilmiş toprakta 2-3 m. aralıkla açılacak 30-40 cm. genişlik ve 10-15 cm. derinlikteki ocaklara kompost konulur ve her ocağa 3-4 adet tohum bırakılır. Üzerleri yine kompost ve toprakla kapatılır ve bastırılır. Bu tohumlar 8-10 gün içinde çimlenir ve 3-4 yapraklı hale gelince, her ocakta l ya da 2 güçlü kök bırakılıp diğerleri sökülerek seyreltme yapılır. Bu işlem, bitkinin birinci çapalamasında gerçekleştirilir.

              Birinci çapalamada aşırı olmamak koşuluyla bitkiye hafif bir boğaz doldurma işlemi yapılması da yararlı olur. Birinci çapalamadan 3 hafta kadar sonra, tatlı kabaklarının ikinci çapası yapılır. Böylece bitkinin yabani ot mücadelesi ve toprağının yüzeyinin kabartılması da sağlanmış olur.

              BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği, toprak isteği ve gübreleme: Aynen yazlık kabaklardaki (sakızkabağı) gibidir.

              Sulama: Tatlı kabaklarına, uygulamada ilk meyveleri görülene değin su vermekten kaçınılmalıdır. Daha sonra havaların kuraklık ve sıcaklık durumuna bağlı olarak birkaç kez bolca su verilmesi, bitkinin gelişmesine ve meyvelerinin irileşmesine yardımcı olur. Ancak ülkemizde tatlı kabakları yetiştiriciliği, çoğunlukla bitki sulanmaksızın yapılmaktadır.

              Hasat (Derim): Tatlı kabakları, iyice irileşip olgunlaşıncaya, başka bir deyişle çekirdekleri tam olarak oluşuncaya kadar bahçede kökü üzerinde bırakılır. Çoğu kez bitkinin dal ve yaprakları kurur, yalnızca ortada kabaklar kalır. Ama, soğuklar başlamadan önce kabaklar toplanmalıdır.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Tatlı kabaklarına dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

              Tere

              Baharlı çeşnisinden ötürü yaprakları yemek ve salatalara katılarak ya da öylece yenilen Tere bitkisi, Turpgillerdendir. Anayurdu Asya kıtası olan ve 20-50 cm. kadar boylanabilen biryıllık otsu tere bitkisi ülkemizde bolca yetiştirilmekte, Anadolu'da yabani örneklerine kırlarda rastlanmaktadır.

              Bitkinin, yeşil renkli çok parçalı yaprakları ve beyaz ya da pembe renkli çiçekleri vardır. Yapraklarının tadı biraz acı ve yakıcıdır. Kokusu da hoş olmadığı halde vitamin ve mineraller yönünden çok zengin ve iştah açıcı olan bu yapraklar, salatalara çeşni vermesi için katılır. Kemikli kuzu ya da koyun etiyle, tere kebabı adı verilen özel bir yemeği yapılır.

              BESİN DEÐERLERİ

              100 gr. taze terenin içerdiği besin değerleri şunlardır: 32 kalori; 2,6 gr. protein; 5,5 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,7 gr. yağ; 1,1 gr. lif; 76 mgr. fosfor; 81 mgr. kalsiyum; 13 mgr. demir; 14 mgr. sodyum; 606 mgr. potasyum: 930 IU A vitamini; 0,08 mgr. B1 vitamini; 0.26 mgr. B2 vitamini; l mgr. B3 vitamini: 0.24 mgr. B6 vitamini: 69 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Hiç önemsenmeyen ve hatta küçümsenen tere bitkisi, yukarıda görüldüğü gibi çok önemli oranlarda doğal vitamin ve mineral içermektedir. Bunun yanı sıra;

              o Tere iştah açıcı bir besindir.

              o Lif oranı yüksek olduğu için peklikten şikâyetçi olan kişilere iyi gelir.

              BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

              Yetiştirilmesi oldukça kolay bir bitki olan tere, tohumlarıyla çoğaltılır. Yaz mevsiminde hasat edilecek tereler, derin kazılmış ve iyi gübrelenmiş tereliklere (tere yatağı), mart ayında tohumları serpilerek ekilir ve üzerleri ince bir toprak tabakasıyla kapatılır.

              Kısa zamanda çimlenen bitki, zayıf olanları sökülerek seyreltilir. Ya da tohumlar başlangıçta 30 cm. aralıklı sıralara yan yana ekilir. Çimlendikten sonra gene seyreltme yapılır. Kış mevsiminde hasat edilecek tere tohumlan, sonbaharda yukarıda açıklanan şekilde ekilir.

              BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Ilıman iklimlerin bitkisi olan tere, yarıgölge ve gölge yerleri sever. Tere, yaz mevsiminde yakıcı güneşten korunmalıdır.

              Toprak ve gübreleme isteği: Tere, bol humuslu ve organik madde yönünden zengin bahçe toprağını sever. Bu nedenle terelik hazırlanırken derin kazılmış toprağa, bol bol iyi yanmış çiftlik gübresi ya da kompost gübre verilmelidir.

              Sulama: Suyu seven bitki olan tere, yazın sıkça sulanır ve toprağının nemli olmasına özen gösterilir.

              Hasat (Derim): Tere, tohumlarının ekilmesinden 8 hafta kadar sonra hasat edilecek hale gelir. Genç bitkilerde önce dış yapraklar, yaşlı bitkilerde ortadaki yapraklar koparılarak hasat edilir.

              Trabzonhurması

              Bilimsel adındaki (Latince) Diospyros sözcüğü Tanrıların Yiyeceği anlamına gelen, tadı hamken buruk olup olgunlaşınca tatlanan trabzonhurması adlı meyvesini veren Trabzonhurması ağacı, Abanozgiller'dendir. Anayurdu Japonya ile Çin olan, ama Akdeniz havzası ile Türkiye'de çok iyi gelişen ve kışın yapraklarını döken bu ağaç, 12 m'ye kadar boylanabilir.

              Gri renkli gövdesinin kabuğu levhalar halinde çatlak çatlaktır. Açık yeşil renkli sürgünleri, yaşlandıkça griye dönüşerek ağacın dallarını oluşturur. Gene açık yeşil renkli, tüylü, kalın, kısa saplı, kenarları düz, ucu sapa doğru çekik, yeşil renkli damarları belirgin yaprakları, dallara iki sıra halinde almaşık dizili ve 6-15 cm. uzunluktadır.

              Bu süs bitkisi kadar güzel olan bu ağacın çiçekleri sarımsı beyaz renkte olup döllendikten 140-160 gün sonra, sonbahar mevsiminde olgunlaşır, ufak bir portakal büyüklüğünde turuncu renkli, düzgün yüzeyli meyve haline gelir. İyice tatlandığında taze meyve olarak yendiği gibi, dondurularak ya da kurutularak, tatlıları ve reçeli yapılarak da tüketilir.

              BESİN DEÐERLERİ

              100 gr. taze trabzonhurmasının içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 77 kalori: 19,7 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 1.69 gr. lif: 26 mgr. fosfor; 6 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 6 mgr. sodyum; 174 mgr. potasyum: 8 mgr. magnezyum; 2.710 IU A vitamini: 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,02 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini: 66 mgr. C vitamini.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Özellikle A vitamini yönünden pek zengin bir besin olmasının yanı sıra;

              o Trabzonhurması, tanen y önünden de zengin olduğundan, damar büzücüdür; bu niteliğiyle diyarenin iyileştirilmesinde etkili olur: Söz konusu etkisinden yararlanılması için bolca yenmesi tavsiye olunmaktadır.

              AÐACININ ÜRETİLMESİ

              Trabzonhurması ağacı, yabani türlerinin tohumlarının (yani çekirdeklerinin) ayrıntılı işlemlerle meyveden çıkarılıp özenle çimlendirilmesi sonucu elde edilen çöğürleriyle çoğaltılır. Ancak profesyoneller tarafından elde edilebilen bu çöğürler, sonbaharda fidanlıktaki yerlerine dikilir.

              İlkbahar mevsiminde çöğürlere çeşitli yöntemlerden biriyle aşı yapılarak istenen çeşitte fidanlar elde edilmiş olur. Bizim için, böyle ayrıntılı işlemler sonucu elde edilen çeşidi belli sağlıklı fidanları inanılır üreticiden satın alıp bahçemize dikmek en doğrusudur.

              AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Trabzonhurması aslında astropik iklimlerin ağacı olduğu halde, sıcak ılıman iklim koşullarına da uyum sağlamıştır. Yapraklarını döken bir ağaç olduğu için düşük sıcaklıklara dayanabilir. Türlerine göre -12 ila -18 dereceye kadar dayanabilmektedir. Kışın dinlenme isteği 7,2 derecenin altında 200-400 saattir.

              Toprak isteği: Trabzonhurması ağacı için en uygun toprak tipi, orta ağır bünyeli, organik madde yönünden zengin, suyu iyi akıntılı ve pH'ı 6,5-7 olan topraklardır. Ancak ağaç, çok hafiften çok ağır bünyeliye kadar değişen topraklara da uyum sağlayabilir. Toprağın kireç oranı %20 kadar olabilir. Organik maddeler yönünden çok fakir topraklarda trabzonhurması ağacı yetiştirilemez. Yukarıda anlatılan şekilde üretimi yapılmış fidanlar sağlandığında, bitkinin isteğine uygun toprak tipinde 6-7 m. aralıkla açılan 60-70 cm. derinlikteki çukurlara fidanlar dikilir.

              Sulama: Nemli ortamları seven trabzonhurması ağaçlarının iyi gelişmesi ve bol ürün vermesi için topraktan yeterli suyu alması gerekir. Bu nedenle ilkbahar ve yaz mevsimlerinde yağışların yetersiz olduğu havalarda, ağaçlara düzenli ve yeterince su verilmelidir. Sulama yetersiz olursa ağaç meyve döker, düzensiz sulamada meyveler çatlar. Meyvenin rengi yeşilden sarıya döndüğünde sulama kesilir. Ancak, derimden (hasattan) sonra kurak giden havalarda, sonbahar ve hatta kışın ağaçlara daha seyrek aralıklarla su verilmelidir.

              Gübreleme: Trabzonhurması ağaçları, azotlu gübreye fazlaca gereksinim duyar. Azotlu gübre ilkbaharda, ama aşırıya kaçılmadan verilir. Ağaçlara fosforlu ve potaslı gübre kasım-aralık aylarında verilirken gene aşırıya kaçılmamalıdır. Bütün bu fenni gübreler yerine, ağaçlara, iyi yanmış çiftlik gübresi de verilebilir. Gübre, ağacın izdüşümüne (yani tacın genişliğindeki daire biçimli bir alana) serpilir ve hemen çapalanarak toprağa karışması sağlanır.

              Toprak işleme: Küçük bahçelerde çapayla ya da belle, büyük bahçelerde pullukla yapılır. Böylece yabani ot temizliği, yağmur suyunun toprağa kolay işlemesi ve toprağın havalanması sağlanmış olur.

              Budama: Trabzonhurması fidanının dikimini izleyen üç yıl içinde şekil budaması uygulanır. Daha sonraki yıllarda ağaçtaki çatal ve obur dallar ile çok zayıf sürgünler çıkarılıp atılır. Budama işinin, bu ağaç türünden iyi anlayan kişilerce yapılmasında yarar vardır.

              Hasat (Derim): Trabzonhurması meyveleri, tam iriliğini ve kabuğundaki yeşil renk kaybolup çeşidine özgü turuncu ya da koyu turuncu rengi aldığı zaman ve sertken toplanmalıdır. Tadı buruk olan meyveler yumuşayıncaya, yani yenilecek olgunluğa gelene kadar uzun süreler ağaçların üzerinde kalabilir. Ama, bu durumda böcek ve kuşların vereceği zararlara karşı önlem alınması gerekir.

              Trabzonhurmalarının hasadı iki seferde yapılmalı, rengini almamış meyveler ikinci derime bırakılmalıdır. Çünkü erken toplanan meyveler buruşup kalır. Hasatta, meyve dalından çekilip koparılmamalı, meyveli dal sol elle tutulmalı, meyve, sağ elle, örselenmeden ve dalı kırılmadan koparılmalı ya da daha iyisi makasla sapı kesilmelidir. Toplanan meyveler kabına yavaşça konulmalıdır.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Trabzonhurması ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun koruma ilaçları kullanılarak düzenli ve eksiksiz mücadele sürdürülmelidir.

              Turp

              Değişik çeşnileriyle iştah açıcı Turp adlı kök sebzesini veren, Turpgiller'in örnek bitkileridir. Anayurduna ilişkin çeşitli görüşler ileri sürülen ve bu konuda Eski Mısır'dan Çin ve Japonya'ya kadar pek çok yerin adı sayılan, ülkemizin hemen hemen her yerinde bol bol yetiştirilebilen Turpların birçok türü ve çeşidi vardır.

              60-90 cm'ye kadar boylanabilen çiçek saplarıyla turplar, çeşitlerine göre bir ya da ikiyıllık otsu bitkilerdir. Taşıdıkları birçok özelliğe göre sınıflandırılan turpları en pratik sınıflandırma yöntemi, yetiştirilme mevsimlerine göre ayrılmalarıdır. Buna göre turplar ilkbahar çeşitleri, yaz çeşitleri ve kışlık çeşitler olarak ayrılırlar. Genelde turp bitkisinin alt yaprakları yayvan ve genişçe, üst yaprakları tırtıklı ya da çentikli olur. Çiçekleri mor, beyaz veya sarı renklerde açar.

              Turpun meyvesi, hardalınkine benzer: Küçük, küremsi biçimli, kırmızımtırak kahverengi ve yakıcı kokuludur. Yabani turpların kökü kazık biçimindeyken yenebilen bahçe turplarının kökü yumru biçimindedir, işte bu kökler, yılın çeşitli mevsimlerinde yetiştirilebildiği, baharlı ve lezzetli olduğu ve zamanında hasat edildiği takdirde önemli besin değerlerinin yanı sıra gevrek ve iştah açıcı özellikler taşıdığı için sofralarımızda çerez olarak ve beğenilerek yer alırlar. En tanınmış turp türleri kırmızı turp ile kara turptur (bayırturpu).

              BESİN DEÐERLERİ

              100 gr. taze turpun içerdiği besin değerleri şunlardır: 15 kalori; 1 gr. protein; 2,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; eser miktarda yağ; 0,7 gr. lif; 27 mgr. fosfor; 43,7 mgr. kalsiyum; 1.9 mgr. demir: 59 mgr. sodyum; 241 mgr. potasyum: 11 mgr. magnezyum; eser miktarda A vitamini; 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,02 mgr. B2 vitamini; 0,2 mgr. B3 vitamini; 0,1 mgr. B6 vitamini; 10 mcgr. folik asit ve 25 mgr. C vitamini.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda sayılan ve bazıları çok önemli oranlara varan besin değerlerinin yanı sıra;

              o Turp, familyasındaki diğer sebzeler gibi, bedenin bazı kanser hastalıklarına yakalanma rizikosunu en aza indirger: Bu kanser türleri arasında akciğer ve kalınbağırsak kanserleri sayılabilir.

              o Yüksek oranda içerdiği antioksidan maddelerle kalp hastalığına yakalanma, felç geçirme ve katarakt illetine tutulma rizikolarını da önemli ölçülerde azaltır.

              o Turp, içerdiği yüksek oranda demir ve folik asidiyle, kansızlığı ve ayrıca gebe kadınların spina bifida (omurganın bir yanının açık olması) hastalığı taşıyan çocuk doğurma rizikosunu en aza indirir.

              o Turp, içerdiği yüksek orandaki potasyumla, yüksek tansiyonu düşürür.

              o Turpun halk hekimliğinde geniş bir uygulama alanı bulunmaktadır: Bu uygulamaları şöylece özetleyebiliriz: Böbrek ve safra kesesinden taş düşürmede, ses kısıklığında, bademcik enfeksiyonunda, romatizma yangılarının hafifletilmesinde ve emzikli kadınlarda süt gelişini artırmada kişilerin bolca turp yemeleri öğütlenmektedir. Ayrıca sıkılarak elde edilmiş turp suyu, öksürüğe ve bronşite iyi gelir.

              Dikkat: Turpgiller familyasındaki diğer sebzeler gibi, turp da bedenin iyot emilimini azaltır. Haftada 3-4 kezden daha sık turp yiyen kişilerin, iyotça zengin besinler ve iyotlu tuz almalarında yarar vardır. Özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde bu durum dikkate alınmalıdır.

              BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

              Tüm turp çeşitleri tohumlarıyla çoğaltılır. Tohumlar, bitkinin yetiştirileceği yere doğrudan doğruya serpme yöntemiyle ekilir ve çimlendikten sonra zayıf fideler seyreltilir. Ya da sıra üzerine ufak köklü turpların tohumları 5-10 cm., iri köklü turpların tohumları 10-20 cm. aralıkla ekilir.

              Tohumların ekimi toprak tavındayken yapılmalı, bu gerçekleşemezse ekilen tohumlara can suyu verilmelidir. Turp bitkilerinin ekileceği toprak derince kazılmış ve gübrelenmiş olmalıdır.

              BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Turp, ılık ve serin iklim bitkisidir. Fazla soğuk havalardan korktuğu gibi, aşırı sıcaklardan da hoşlanmaz. İlkbahar ve sonbahar arasındaki sıcak ve kurak dönemde düzenli olarak sulanmazsa ürün niteliği bozulacağı gibi, bitki hızla çiçeğe kalkar. Bu bakımdan turp bitkisi, yazın yüksek yörelerde ve bahçelerin serin köşelerinde yetiştirilmelidir.

              Toprak isteği: Turp bitkisi derin, geçirgen, serin ve organik madde yönünden zengin toprakları sever. Erkenci çeşitleri için hafif karakterli topraklar, özellikle kumlu, kumlu -tınlı ve bitek milli topraklar yeğlenmelidir. Ancak, tümüyle kum olan ya da ağır karakterli topraklar turpa uygun değildir. İri turp çeşitleri, genelde tınlı ve hafif killi-tınlı topraklarda iyi sonuç verir.

              Sulama: Yukarıda da belirtildiği gibi, turp bitkisi yaz mevsiminde kurak ve sıcak dönemlerde düzenli olarak bol bol sulanmalıdır.

              Gübreleme: Taze çiftlik gübresinden hiç hoşlanmayan turpa böyle gübreler verilirse bitki istenen nitelikte kök ürünü vermek yerine, toprak üstünde çok sayıda güçlü yeşil bölümlerini geliştirir. Şu halde turpa, çok iyi yanmış çiftlik gübresi ile azotu az, potaslı ve fosfatlı kompoze fenni gübreler verilmelidir.

              Hasat (Derim): Turp bitkileri, tohumlarının ekiminden başlayarak, yazlık çeşitleri 3-6 hafta, kışlık çeşitleri 10-12 hafta içinde hasat edilecek duruma gelir. Bitkinin hasadı tam zamanında, kökler çeşidin normal büyüklüğüne ulaştığında geciktirilmeden yapılmalıdır. Aksi takdirde köklerin içi koflaşır, liflenerek kökün yenilme değerini yitirmesine neden olur. Hasat halindeki bitkinin toprağı son kez sulanıp nemli tutulacağından, bitki elle çekilerek kökü kolayca çekilip çıkarılır ve kök hasat edilmiş olur.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Turp bitkilerine dadanacak zararlı ve hastalıklara karşı, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak eksiksiz, zamanında ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

              Üzüm

              Tazesi yaz mevsimi sofralarında yaygın şekilde yer alan, kurusu yıl boyunca çeşitli şekillerde tüketilen üzüm meyvesini veren Üzüm asması, Fundagiller'dendir. Dünyanın beş kıtasında elmayla birlikte meyve üretimi için en çok kültürü yapılan bitkilerden biri olan üzüm asmasının anayurdu Anadolu'dur. Burada İÖ 3000 yıllarında bağcılık yapıldığına ilişkin bulgulara rastlanmıştır.

              Binlerce çeşidi bulunan, yapraklarını döken çokyıllık tırmanıcı bir bitki olan asmaların, kökgövde, yan kökler, dip kökler ve kılcal köklerden oluşan sağlam ve ayrıntılı bir kök yapısı vardır. Kökgövdesinin uzantısı gibi görünen gövdesi toprak yüzeyinden başlayıp bitkinin tacında sona erer. Gövde, her yıl enine doğru gelişerek kalınlaşır.

              Bitkinin kol, sürgün yaprak ve meyve ağırlığını taşıyacak duruma gelmesi 3-5 yıl alır. Bitkinin, taç kısmında iki ya da daha çok yaşlı organları olan ve yapısıyla gövdeye çok benzeyen kolları bulunur. Bunlar biryıllık çubukları, göz ve sürgünleri taşır. Bitkinin yeşil sürgünleri, kollardaki gözlerin sürmesiyle oluşur; günde birkaç santim büyüyerek gelişme sezonu sonunda metrelerce uzunluğa ulaşır.

              Üzüm bitkisinin yaprak, sülük (tutunma organı) ve çiçek salkımlarını yeşil sürgünler taşır. Asma yaprakları, genellikle beş parçalı, üstü mumsu tabakayla örtülü ve yeşil renklidir. Çiçek salkımları, yeşil sürgünün 4.-6. boğumlarında ve bir yaprağın karşısında yer alır. Erdişi olan asmada, erkek ve dişi çiçekler aynı bitki üzerinde bulunur.

              Salkım halindeki çiçeklerin olgunlaşmaya başlaması için sıcaklığın 16 dereceye yükselmesi gerekir. 18-21 derece sıcaklıklarda tam olgunlaşan çiçeklerde tozlaşma başlar. Böylece döllenen dişi çiçek salkımlarının %50'si tane tutar, döllenmeyen çiçekler kuruyup dökülür.

              Salkımlar halinde olgunlaşan üzüm meyvesinin kabuğu, bitkinin çeşidine göre beyaz, siyah ya da bu iki rengin farklı tonlarındadır. Gene üzüm çeşitlerine göre ince ya da kalın olan kabuk, rengin yanı sıra meyvenin koku ve tanen maddesini taşımaktadır.

              Meyvenin ortasında, sayısı 0-4 arasında değişen çekirdeği yer alır. Taze üzüm sofralık olarak pek makbul bir meyve olduğu gibi, kurutularak hoşaf, çeşitli tatlı, kek, çikolata ve pastaların yapımında kullanılır. Ayrıca çok geniş bir kullanım alanı olan üzüm çeşitleri şaraplık olarak değerlendirildiği gibi sucuk, pekmez, bulama, meyve suyu, şıra, sirke ve rakı ile diğer alkollü içkilerin yapımında kullanılmaktadır.

              BESİN DEÐERLERİ

              100 gr. taze üzümün besin değerleri şunlardır: 69 kalori; 1,3 gr. protein; 15,7-20 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; l gr. yağ; 0,6 gr. lif; 12 mgr. fosfor; 16 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 3 mgr. sodyum; 158 mgr. potasyum: 13 mgr. magnezyum; 100 IU A vitamini; 0,05 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B 2 vitamini; 0.3 mgr. B3 vitamini: 0,08 mgr. B6 vitamini; 5.6 mcgr. folik asit; 4 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini.

              Yukarıdaki ortalama değerlerin çok geniş ürün yelpazesi olan üzüm çeşitlerine göre farklılık göstermesi doğaldır.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;

              o Üzüm, geleneksel inanışlara göre midevidir; sindirim sorunu olanlara iyi gelir.

              o İçerdiği tanen ve diğer maddelerle bazı virüs ve bakterilerle savaşır, onları yok eder.

              o Üzüm, diş çürümelerini engeller.

              o İçerdiği yüksek orandaki bazı maddelerle bedenin kansere yakalanması rizikosunu azaltır.

              o Son zamanlarda yapılan bazı bilimsel araştırma sonuçlarında, üzüm çekirdeğinin sağlığa pek çok yararı olduğu ileri sürülmüştür.

              Bütün bu etkilerinden yararlanmak için, taze ve kuru üzüm, günlük diyete katılarak bolca tüketilmelidir.

              Dikkat: Çok şekerli bir besin olduğu için, şeker hastaları üzüm yeme konusunda uzman doktorlara danışmalıdır.

              ASMASININ ÜRETİLMESİ

              Üzüm asmaları, odunlaşmış gövde çeliklerinin köklendirilmesiyle çoğaltılır. 19. yüzyılın ortalarında Kuzey Amerika'dan Avrupa'ya yayılan filoksera zararlısı, asmalara büyük zararlar vermiş, özellikle yerli anaçları etkisi altına almıştır. Asmaların kökleriyle beslenen bu zararlıyla, ilaç kullanılarak mücadele edilemez. Bu nedenle filokseraya en çok dirençli Amerikan kökenli asma anaçlarının kullanılması yeğlenir. Günümüzde üzüm asması üretimi, böyle anaçlardan alınan çeliklerle yapılmaktadır.

              ASMASININ YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Dünyada bağcılığın yaygın olduğu ülkeler, içinde Türkiye'nin de bulunduğu kuşakta yer alır. Yurdumuzun hemen her yeri, iklim bakımından bağcılığa uygundur. İklim öğeleri yönünden sıcaklık en önemlisidir. Bağcılık yapılabilmesi ve üzümlerin olgunlaşması için sıcaklık en az, ortalama 10 derece olmalıdır.

              Üzüm asmalarında sürgünlerin gelişmesi 10 derece ve daha yüksek sıcaklıklarda gerçekleşir. Güneşleme süresi de üzüm verimi, niteliği ve olgunlaşmasını etkiler. Asma, güneşi çok seven bir bitkidir. Yılda en az 1.300 saat güneşli hava ister. Güneşi gördükçe, asmaların şeker ve nişasta verimi artar. -12 dereceye kadar dayanan asmalarda, daha da düşen sıcaklıkta zarar görme giderek artar ve -18 derecede asmalar tümüye donar.

              Toprak isteği: Üzüm asması, toprak bakımından fazla seçici değildir. Diğer kültür bitkilerinin yetiştirilemediği topraklarda bile yetişip gelişir. Çok farklı toprak tiplerinde, sorun çıkmadan bağcılık yapılabilir. Akarsu kıyılarındaki kumlu alanlardan killi topraklara, 50-60 cm. derinlikteki yüzlek topraklardan çok derin topraklara, taşlı ve fakir topraklardan verimli topraklara kadar farklı tipteki topraklarda asmalar gelişebilir. Ancak, çok ağır, süzek olmayan, tuzlu ve toksik (zehirli) topraklarda bağcılık yapılmamalıdır.

              Asmaların en çok sevdiği topraklar ise derin, iyi havalanan, süzek ve kolay ısınan topraklardır. Bu topraklar genellikle tınlı ve kumlu-tınlıdır. 100 yıldan uzun yaşayan ve ürün veren uzun ömürlü ve üretken bitki olan asmaların fidanları ilkbaharda dikilmeden önce, toprağı 40-50 cm. derinlikte kazılmalıdır. Dikiminden önce 24 saat suyun içinde bekletilen fidanlar, 2,5-3 m. arayla dikilir.

              Toprak işleme: Bu işlemden amaç, asmanın yetiştiği topraktaki yabani otları yok etmektir. Ayrıca bağda çiğneme ile sertleşen toprağı yumuşatmak için toprağın yüzeyinin kazılarak kabartılması su alımını artırır, toprak altındaki bazı zararlıları kontrol altında tutmayı kolaylaştırır ve yeşil gübreleme yapmayı mümkün kılar.

              Toprak işlemeye, kış yağmurlarının bittiği ve toprak tava geldiği zamanda başlanır ve küçük bahçelerde bellemeyle, büyük bağlarda pullukla yapılır. Bir ürün mevsiminde 2-3 kez toprak işlemesi yeterli olur. Toprak işlemesi yapılmadan herbisit (ot öldürücü) ilaçlarla da yabani ot mücadelesi sürdürülebilir.

              Sulama: Üzüm asmalarının su isteğinin karşılanmasında yağış olayı çok etkilidir: Asmalar, yılda 450-500 mm. düzenli yağış alan alanlarda yetiştirilir. Yapraklı olduğu dönemde 300-350 mm'lik yağış ister. Bu nedenle yazın kurak geçtiği yıllarda asmaların sulanması gerekir. Asmaların sulanması gerekliliği şöyle anlaşılır: Yaşlı toprakların rengi önce gri-yeşil olur, sonra sararma ve dökülmeler başlar. Bitkinin sülükleri porsur ve dökülür. Sürgün uçları kurur. Yaprakların kenarı aşağı doğru bükülür. Meyve taneleri ufalır, renkleri matlaşır ve güneş yanığına duyarlılaşır.

              Gübreleme: Asmalar, topraktaki ve havadaki besinlere ek olarak organik, yeşil ve fenni gübrelerle beslenir. Organik gübre, iyi yanmış çiftlik gübresi olup bitkinin dibine değil, çevresine verilir ve kazılan toprakla üzeri kabartılıp toprak altında bırakılır.

              Yeşil gübreleme, baklagillerden bakla, bezelye, yonca vb. bitkilerin, asmaların arasına ekilmesi ve bu bitkiler çiçek açtığında dipleri kazılarak toprağa gömülmesiyle yapılır. Kompoze fenni gübrelerle asmalara azot, fosfor, potasyum, kalsiyum ve magnezyum gibi ana elementler ile demir, manganez, çinko, bakır, bor, molibden ve klor gibi iz elementler verilir. Bu tür gübrelerin verilmesi için toprak ve yaprak analizleri yapılır ve sonuçlara göre verilecek kompoze fenni gübre miktarı saptanır.

              Herekleme: Asmalar, genellikle yerden 40-120 cm. yükseklikte taçlanır. Bu nedenle gövdeye bir ya da kolların altına birkaç çatal herek konularak asmalar desteklenmelidir. Son yıllarda, sıra halinde dikilmiş asmalar boyunca direkler dikilip aralarına tel çekilerek ve asmalar bu tellere bağlanarak desteklenmeye başlamıştır.

              Budama: Üzüm asmalarının kol, çubuk, sürgün ve yaprak gibi organlarının kesilip çıkarılması demektir. Asmalar her yıl yoğun bir budama işleminden geçirilmelidir. Öyle ki, kış budamasında, asmanın bir önceki yıl oluşturduğu çubukların %85-98'i kesilip çıkarılır. Bu budama işlemi, asmaların yaprak dökmesi ile ilkbaharda gözlerinin uyanması arasındaki bitkinin dinlenme döneminde gerçekleştirilir.

              Yazın yapılan budamada ise, genellikle obur sürgünler kesilip çıkarılır. Diğer pek çok bitki türünde de belirttiğimiz gibi, asmaların budanması profesyonelce yapılan bir uğraşı gerektirir. Bu nedenle budama, üzüm asmasını iyi tanıyan kişiler tarafından, dikkat ve özenle yapılmalıdır.

              Hasat (Derim): Üzüm taneleri olgunlaştıkça, salkım sapının rengi üzüm çeşidine göre yapraktan daha açık yeşil ya da sarı veya açık kahverengiye dönüşür. Böylece hasat zamanının geldiği anlaşılan üzümlerde tat, renk ve doku gibi özellikler derime en uygun hali almış olur. Salkımlar keskin bir bıçak kullanılarak kesilir. Hasat sırasında, taneleri çürükçül mantarların üremesinden koruyan tane üzerindeki pusların silinmemesine dikkat edilmelidir.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Üzüm asmalarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

              Vişne

              Vişne adlı kirazdan ekşi meyvelerini yaz ortalarında veren Vişne ağaçları, Gülgiller'dendir. Anayurdu Anadolu ve Balkanlar olan vişne ağaçları, 5-7 m. kadar boylanabilir; 4 yaşındayken meyve vermeye başlar ve 40-50 yıl yaşar.

              Vişne ağacı, yuvarlak taçlı ve kiraza göre daha çalımsı görünüşlüdür. Gövdesi kırmızımtırak gri benekli, donuk ya da parlak renklidir. Dalları kirazınkinden ince ve yay gibi olup sarkıktır. Yaprakları da kirazınkinden daha küçük, ayası düz, parlak yeşil renkli ve tüysüzdür. İlkbaharda erken açan çiçekleri beyaz renklidir. Bir salkımında birden fazla ve altıya kadar değişen sayıda çiçek açar. Temmuz ayı ortalarında olgunlaşmaya başlayan meyveleri, kirazdan biraz basıkçadır. Olgun vişneler, bol sulu ve siyaha yakın kırmızı renklidir.

              Ülkemizde iki önemli vişne ağacı türü yetiştirilmektedir. Bunlardan meyvesi her tür kullanıma elverişli olan Kütahya vişnesi, uzun saplı, iri boyda, ucu hafif sivrice, koyu kırmızı ince kabuklu, çok sulu, ekşi ve kırmızı etli meyveler verir. Macar vişnesi ise, kısa saplı, ince, koyu kırmızı renkli kalınca kabuklu, ekşi ve kırmızı etli meyve vermektedir. Her iki türün ağaçları da, temmuz ayından başlayarak bol ürün verir.

              Vişne meyvesi, sofralıktan çok meyve suyu, şurubu, reçeli, marmeladı, kompostosu, likörü ile diğer bazı içkileri, pasta ve tatlıları yapılarak tüketilir. Ayrıca kurutularak da yenir.

              BESİN DEÐERLERİ

              Vişnenin besin değerleri kirazınkine benzer. Ancak şeker oranı daha düşük olduğundan, vişnenin tadı ekşi ya da mayhoş olur. Aynı nedenle kalorisi de kirazınkinden düşüktür.

              Ortalama 100 gr. taze vişnede, 58 kalori ile 14,3 gr. karbonhidrat vardır. Oysa, vişnenin A vitamini yüksek olup 1.000 lU'ya kadar varır. Vişnenin diğer besin değerleri kirazınkine çok yakındır.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Bedenimize yararlı besin değerlerinin yanı sıra;

              o Vişne meyvesinin taze ya da kurutulmuş saplan, aynen kiraz sapları gibi sağlığımıza yararlı etkiler yapar.

              AÐACININ ÜRETİLMESİ

              Vişne ağacı, tohumunun (çekirdeğinin) toprağa ekilip çöğürlerinin elde edilmesiyle ya da ağacın köklerinden toprakta süren filizlerinin köküyle birlikte çıkarılıp başka yere şaşırtılması ve sonra bunların büyüdüklerinde aşılanmasıyla çoğaltılabilir. Ancak bu yolla, ağacın meyve vermesi gecikir.

              Daha iyisi gene Gülgiller'den yabani kiraz ya da idris (mahlep) fidanlarının yetiştirilmesi, bunların daha sonra istenen vişne türüyle aşılanmasıyla elde edilen ağaçlardır. Böylece profesyonel üreticiler tarafından üretilen, türü belli ve sağlıklı yetişkin fidanları alıp bahçemize dikmemiz bize yıllar kazandırır.

              AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Vişne, serin ve ılık iklimlerin ağacıdır. Sıcaklara, soğuğa, kırağıya ve hava değişikliklerine, kiraza göre daha dayanıklıdır. Ülkemizde Karadeniz, Orta Anadolu bölgeleri ile Ege bölgesinin iç kesimlerinde iyi yetişir. Ege bölgesinin güneyi ve Akdeniz bölgesi vişne yetiştirilmesine uygun değildir. Çünkü vişne ağacı, yılda yaklaşık l.200 saat kadar soğuklama dönemini yaşamak ister.

              Toprak isteği: Vişne ağacı toprak bakımından fazla seçici değildir. Süzek (suyu iyi akıntılı) olmak koşuluyla pek çok toprak tipine kolaylıkla uyum sağlar. Ancak, en çok yeğlediği toprak, nötr ya da hafif alkalin nitelikli (pH:7.0) olanlardır. Erken açan çiçeklerinin zarar görmemesi için o dönemde don yaşamayan yerlerde fidanları 4-5 m. aralıkla dikilir.

              Sulama: Vişne ağaçları yetiştirilirken bolca sulanır. Daha sonra ağaç haline geldiklerinde ve meyve bağladıklarında, kurak havalarda düzenli olarak sulanmaları gerekir. Susuz bırakılan ağaçlara, birdenbire aşırı miktarda su verilmemelidir. Aksi takdirde ağacın meyvelerinin çatlayıp yarılması durumuyla karşılaşılır.

              Gübreleme: Vişne ağaçlarına şubat-mart aylarında yanmış çiftlik gübresi ile daha sonraki dönemde bol azot, fosfor ve potasyum içeren kompoze fenni gübreler verilir.

              Budama: Meyve ağaçları arasında vişne ağacı, (kiraz gibi) en az budama isteyen türlerdendir. Yine de ilkbaharda vişne ağaçlarına su yürümeden önce dalları piramit biçimini alacak şekilde budanır. Burada genç sürgünlerin, yaşlı dalların yerini alacak şekilde ağaçta bırakılmasına dikkat edilir. Yaşlanmış ağaçlarda bitkinin ortası artık meyve vermeyeceğinden ana dallarının boyu 1/3'e inecek kadar kısaltılır ve yaşam dolu dalların onların yerine gelişmesi sağlanır. Budama işleminde ağaçtaki kesik yerler bir-iki gün sonra aşı macunuyla örtülür.

              Hasat (Derim): Vişne ağaçlarının meyveleri, tam hasat olgunluğuna eriştiğinde toplanarak hasat edilir. Bunun anlamı, meyvelerin normal irilik, renk ile çeşide özgü tat ve aromaya ulaştığı zamandır. Vişne ağaçları genellikle bir defada hasat edilir. Hasat işlemi, sabah ya da akşam serinliğinde yapılır. Hasat elle, meyvenin sapı baş ve işaret parmağı arasında tutulup yukarı itilerek daldan sapın ayrılması şeklinde yapılmalı, bu arada meyveyi taşıyan dalcığın kırılmamasına ve meyvenin örselenmemesine dikkat edilmelidir.

              Zararlı ve hastalıklarıyla mücadele: Vişne ağacına dadanan hastalık ve zararlılarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak düzenli ve eksiksiz mücadele sürdürülmelidir.

              Yenidünya

              İlkbahar ve yaz meyvelerinin müjdecisi sayılan etli, sulu, mayhoş ya da tatlı ve iri çekirdekli meyvelerini mart ayından başlayarak hazirana kadar bizlere cömertçe sunan Yeni-dünya ağaçlan, Gülgiller'dendir. Anayurdu Japonya, Çin ve Hindistan olan yenidünyalar, Çin ve Japon kökenli iki ana grup içinde sınıflandırılır.

              Çin grubu ağacın meyvesi iri, armut biçiminde ve koyu portakal renkli sıkı etli olup geç olgunlaşır. Japon grubunun daha erken olgunlaşan meyveleri soluk sarı renkli, daha küçük boylu ve beyazımsı yumuşak etlidir.

              Yenidünya ağaçları 5-10 m. kadar boylanabilir. Biryıllık dalları tüylerle kaplı ve gevrek yapılıdır. Dalları yaşlandıkça tüyleri dökülür ve yapısı sertleşir. 12-30 cm. uzunlukta ve 5-8 cm. genişlikteki iri yapraklarının üst yüzü koyu yeşil, alt yüzü kül-rengimsi, kabarık damarlı ve tüylüdür. Hep-yeşil (yapraklarını dökmeyen) olan bu ağaç, güzel yaprakları ve gösterişli yapısı nedeniyle bazı yerlerde süs bitkisi olarak da benimsenir.

              Yenidünya ağaçları ekim ayı sonu ile kasım ayında çiçek açmaya başlar ve neredeyse kış boyunca çiçekli kalır. Bileşik salkımlar halindeki krem ve beyaz renkli çiçekleri güzel kokulu olup balozu (nektar) bakımından zengindir. Bu nedenle halanlarını kendine çeker. İlkbahara doğru olgunlaşan çiçekler, salkımlar halinde meyvelerini verir.

              Yenidünya ağaçları, genellikle aşılandıktan 2-3 yıl sonra meyve vermeye başlar. 23-25 yaşına kadar en yüksek verimle meyve verir. 30 yaşından sonra ekonomik ömrü sona ererse de ağaçlar 60 yıl kadar yaşayabilir. Bu ağaçların odunu, çalgı aletlerinin yapımı için makbul sayılır.

              BESİN DEÐERLERİ

              Yenidünya meyvesi, yüksek oranda A vitamini içerir. Eti ve kabuğunun rengi, meyvenin A vitamini kaynağı karoten yönünden zengin olduğunu gösterir. Ayrıca B ve C vitaminleri; fosfor, potasyum ve kalsiyum gibi mineral maddeler ve şeker yönünden de zengindir.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda açıkladığımız gibi yenidünya meyvesi, pek değerli besin maddelerini içermektedir. Bunun yanı sıra;

              o Ağacın yaprakları tanen içerir ve peklik vericidir: Bu tıbbi etkiyi sağlamak üzere ağacın taze ya da güneş ışığı almayan havadar bir yerde kurutulmuş yapraklarının üzerine kaynar su dökülüp 10-15 dakika kadar demlendirilerek bir infüzyon hazırlanır. İshal durumunda, tehlikesiz ve etkili olan bu infüzyondan günde 2-3 su bardağı içilebilir.

              AÐACININ ÜRETİLMESİ

              Yenidünya ağacı, tohumuyla (yani meyvesindeki iri çekirdekleriyle) üretilebilir. Çekirdekler toprağa ekilince kolayca çimlenir, çöğürleri çabuk büyür. Ancak bu yolla ağacın meyve vermesi uzun zaman alır. Ağaç, gövde çelikleriyle çoğaltılırsa da en uygun yöntem, aşılanma yoluyla üretilmesidir. Bunun için, meyvenin çekirdeğinden yetişen çöğürlere ya da ayva veya akdiken bitkilerinin anaçlarına istenen yenidünya çeşidi aşılanır.

              AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Yenidünya ağaçları, astropikal iklimi olan yerleri sever. Ülkemizde Akdeniz iklimini yaşayan yöreler bu ağacın yetiştirilmesi için çok uygundur. -3 derecenin altına düşen sıcaklıklarda ağacın çiçek ve meyveleri zarar görmeye başlar.

              Toprak isteği: Yenidünya ağaçları, suyu iyi akıntılı (süzek), derin, killi-kumlu ve organik madde yönünden zengin toprakları sever. Toprak niteliği nötr ya da nötre yakın; taban suyunun yüzeye uzaklığı 1,5-2 m. kadar olmalıdır.

              Toprak işleme: Yukarıda niteliği verilen topraklarda 7-8 m. aralıkla ekilen ağaçların altı, ilkbaharda yüzlek olarak çapalanır. Yaz boyunca ağacın altında biten otlar elle yolunarak temizlenir.

              Sulama: Yenidünya ağaçları gelişmesi ve iyi ürün vermesi için tüm meyve ağaçları gibi, havanın kuraklık durumuna göre, nisan ayından başlanarak yaz boyunca fidan durumundakiler 7-10 gün, gelişmiş olanlar 15-20 gün arayla bolca sulanır. Ancak sıcaklık ve kuraklık artarsa sulama daha da sıklaştırılır.

              Gübreleme: Yenidünya fidanlarına ilk üç yılında azotlu gübreden, her sulamadan önce ağaçların altına serpilerek verilir. Ağaca, dördüncü yılından başlanarak ek olarak fosfor ve potasyumlu kompoze fenni gübreler de verilir.

              Budama: Yenidünya ağaçları mart ayında, yeni çıkan sürgünleri ağaç merkezini sıkıştırmayacak ve ağaçta dengeli bir taç oluşacak şekilde budanır. Kurumuş, kırılmış ve hastalıklı dallar kesilerek çıkarılır. Ağaçta kesilen yerlere, 1-2 gün sonra aşı macunu sürülür.

              Hasat (Derim): Yenidünya meyveleri, çeşidine özgü büyüklük ve rengi alınca hasat edilmeye başlanır. En uygun hasat şekli, meyve üzerinde belirli uzunlukta (2-3 mm'lik) bir sapı kalacak şekilde makasla kesilerek yapılan toplama biçimidir.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Yenidünya ağaçlarına dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

              Yerelması

              Yeraltındaki yumruları ekim-nisan ayları arasında topraktan sökülerek kış sebzesi olarak yenilen Yerelması, Bileşikgiller familyasındandır. Anayurdu Amerika kıtası ve özellikle Kanada olan bu çokyıllık dayanıklı otsu bitki, 17. yüzyılda Avrupa'ya getirilmiş ve oradan dünyaya yayılmıştır. 1,5-2 m. kadar boylanabilen yerelması bitkisi ayçiçeğine benzer; ama, yaprak ve çiçekleri daha küçüktür. Yazın açan sarı çiçekleri iri papatyaları andırır.

              Bitkinin topraküstü kesimleri hayvanlara yedirilir. Bizim için önemli olan ve hafif topraksı kokmakla birlikte tadı biraz enginara benzeyen yumru köksaplarıdır. Bej, kahverengi ya da bazen pembe-turuncu renkli olan bu yumrular, dış görünüş yönünden patatese benzer ancak patates kadar düzgün yapılı değildir.

              Yerelması yumrularından mayalandırılarak alkol elde edilebilir. Türk mutfağında yerelmasının en makbul yemeği zeytinyağlı olarak pişirilmekte, ayrıca kış türlülerine de yerelması katılmaktadır.

              BESİN DEÐERLERİ

              Yerelması yumruları, büyük oranda inülin adlı madde ile meyve şekeri (glikoz) içerir. Bu nedenle tatlı bir lezzeti vardır ve çok besleyicidir. Nişasta içermediğinden kalorisi pek düşüktür.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda sayılan kimisi önemli besin değerlerinin yanı sıra yerelması;

              o Emzikli annelerde süt gelişini artırır.

              o İdrar söktürücüdür. Böbreklerin çalışmasını hızlandırır.

              o Safra kesesini etkileyerek safra özsuyu gelişini artırır.

              o Müşkil etkisi vardır.

              o Cildi güzelleştirir.

              o Cinsel gücü artırma (afrodizyak) etkisi bulunduğu ileri sürülmektedir.

              o Bedenin direncini artırırken kan şekerini yükseltmediği için şeker hastalarına her zaman tavsiye edilen bir besindir.

              BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Yerelması bitkisi, iklim konusunda hiç de seçici değildir. Her türlü iklimde kolaylıkla yetişebilir.

              Toprak isteği: Toprak konusunda da seçici olmayan yerelması bitkisi, zayıf nitelikli topraklarda bile yetişir. Bitkinin bu konuda tek isteği, toprağın kış mevsiminde uzun süreler su tutmamasıdır. Sonbaharda 30 cm. aralıklarla ve 10-15 cm. kadar derine, bıçakla dörde bölünerek ekilen yerelması yumruları, zamanla ekildiği toprağı sarar ve çevresine yayılır. Bitkinin ekiminden 40-50 hafta kadar sonra yeni yumrular ürün olarak sökülse de toprakta kalan minik yumrulardan, sonraki mevsimde yeni yerelması bitkileri türer. Ekildiği toprağı yerelmasından kurtarmak güçtür.

              Sulama: Yerelması bitkisi, yalnızca havalar çok kurak gittiğinde ve makul oranda sulanır. Bitkiden iyi ürün almak için yazın açan sarı çiçekleri koparılmalıdır.

              Gübreleme: Bitki ekilirken kazılan toprağına bir miktar fosforlu gübre konulur. Ara sıra biraz hayvan gübresi verilirse bitkiden bol verim alınır.

              Toprak işleme: Mayıs ayı başında bitkinin çevresi çapalanarak patateste olduğu gibi kabartılmalı, bitkinin etrafına tepe şeklinde toprak yığılarak boğaz doldurma işlemi yapılmalıdır.

              Hasat (Derim): Yerelması bitkisi, ağustos -eylül aylarında pek gösterişli çiçekler açar. Bundan bir süre sonra bitkinin toprak üstü kısımları çürümeye başlar. Bitkinin hasadına genellikle ekim ayında başlanır. Hasat işlemine geçmeden önce birkaç ocağı çapalanıp açılarak yumrular kontrol edilir.

              Yerelmalarının istenen niteliğe ulaştığı görülünce, topraküstü kısımları tümüyle kesilerek bahçe iyice temizlenir. Daha sonra çapayla ocaklar kazılarak yumrular toprak üzerine çıkarılır. İyice yıkanan yumrular çuvallara konularak hasat gerçekleştirilmiş olur.

              Zararlılarıyla mücadele: Yerelması bitkisinin hastalığı ve zararlısı yok gibidir. Yalnızca seyrek de olsa bitkiye dadanan sümüklüböceklerle, uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak mücadele edilmelidir.

              Yerfıstığı

              Konuşma dilinde kısaca fıstık dediğimiz ve tohumu ülkemizde kuruyemiş olarak sıkça tüketilen Yerfıstığı, Baklagillerden aynı adı taşıyan biryıllık otsu bitkinin meyvesidir. 20-70 cm. kadar boylanabilen ve birçok türü olan yerfıstığının anayurdu Güney Amerika'dır.

              Bitkinin karşılıklı ve ikili olarak dizilmiş yeşil renkli küçük yaprakları, sarı renkli ufak çiçekleri vardır. Bu çiçekler döllendikten sonra yere doğru eğilerek oluşan meyvelerini toprağa gömer. Bolca ürün veren yerfıstığı bitkisi, küçük bahçelerde yapılan aile tarımı için pek uygundur.

              Kuruyemiş olarak tüketilmesinin yanı sıra özellikle Batı ülkelerinde, yemeklik olarak ve sabun yapımında kullanılan yağı çıkarılır. Preslerde yağı alınan tohumun küspesi azot bakımından çok zengin olduğu için hayvanlara yem olarak yedirilir. Ayrıca ürün alındıktan sonra toprakta kalan bitkinin sap ve yaprakları da iyi bir hayvan yemi olur. Batı ülkelerinde yerfıstığı, tatlıcılıkta ve çikolatacılıkta da kullanılmaktadır.

              BESİN DEÐERLERİ

              Yağ ve protein yönünden pek zengin bir besin olan yerfıstığının 30 gramının tuzla kavruluşundan sonra içerdiği besin değerleri şunlardır: 167 kalori: 7.4 gr. protein: 5,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 14.2 gr. yağ; 0,7 gr. lif; 114.6 mgr. fosfor; 21,5 mgr. kalsiyum; 119 mgr. sodyum: 193 mgr. potasyum; 50 mgr. magnezyum; 0,09 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini ve 5 mgr. B3 vitamini.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda saydığımız, bazıları cidden yüksek besin değerlerinin yanı sıra;

              o Yerfıstığı, kandaki yüksek kolesterol düzeyini düşürür.

              o Kan şekeri düzeyini kontrol altında tutar, bu nedenle seker hastalarına yardımcı olur.

              o Yerfıstığının hayvanlarda kanseri önleyici etkileri saptanmıştır: Aynı etkileri insanlarda gösterip göstermediği araştırılmaktadır.

              BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ

              Yerfıstığı bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Bitkinin kavrulmamış kalın ve sert kabuklarından çıkarılmış tohumları, ilkbahar mevsiminde doğrudan doğruya bahçelerde derin kazılarak düzeltilip iyi hazırlanmış yerine, sıralar üzerinde 30-40 cm. aralıkla ve toprakta 5 cm. derine ekilir.

              BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Yerfıstığı, sıcak ve ılık iklimli bölgelerin bitkisidir. Soğuk yerlerde yetişirse de fıstık tanesi (tohumu) küçük ve az yağlı olur. Ülkemizde Güney Ege ile Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, iklim bakımından yerfıstığı tarımına çok uygundur.

              Toprak isteği: Yerfıstığı bitkisi hafif bünyeli, süzek (suyu iyi akıntılı), gevşek yapılı, kumlu-tınlı, kalsiyum ve organik madde yönünden zengin toprakları sever. Ağır topraklarda yetişirse de böyle yerlerde bozuk biçimli fıstıklar oluşur. Ayrıca bitkinin hasadında güçlük ve ürün kaybıyla karşılaşılır.

              Toprak işleme: Yerfıstığı bitkisi doğrudan doğruya yerine ekilip çimlenince ve iyi bakımla fideler 30 cm. boyunda bitkiler haline gelince, bitkinin çevresi çapalanıp patates, yerelması ve diğer bazı bitkilerde olduğu gibi boğaz doldurma işlemi uygulanır. Ayrıca bitki ürün verene kadar 2-3 kez çapalanmalı, toprağı kabartılıp yabani ot mücadelesi de yapılmalıdır.

              Sulama: Yerfıstığı bitkisi ekildiğinde, çimlenene kadar havalar yağışlı değilse iki günde bir sulanır. Daha sonra kurak ve yağışsız havalarda duruma göre bitkinin 7-20 günde bir sulanması yeterli olur.

              Gübreleme: Yerfıstığı bitkisi Baklagiller'den olduğu için fazla azotlu gübreye gereksinim duymaz. Bitkiye, genelde azot oranı düşük ama, fosfat ve potas oranı normal düzeylerde olan kompoze fenni gübreler verilir. Bu gübreleme işi, ürün alınana dek iki-üç seferde yapılır.

              Hasat (Derim): Yerfıstığı bitkisinde hasat zamanının belirlenmesi pek önemlidir. Bitkinin yaprakları sarardığı, kapsüllerinin (sert kabuklu fıstıkların) içi dolup sertleştiği ve pembeleştiği zaman hasat işlemine başlanır. Geciken hasatta fındık içlerinde çürümeler başlar.

              Erken yapılan hasatta ise, buruşuk ve niteliği düşük ürün elde edilir. Hasat işlemi küçük bahçelerde çapayla, bitkilerin sökülmesi ve kapsüllerin üste gelecek şekilde toprak üzerine yatırılması biçiminde olur. Daha sonra kapsüller elle toplanır. Raflarda kurutulmak üzere bekletilir.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Yerfıstığı bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

              Zeytin

              Kahvaltılarımızda vazgeçilmez katığımız olan zeytini ve en sağlıklı bitkisel yemeklik yağ olan zeytinyağını veren Zeytin ağacı, Zeytingiller familyasının örnek bitkisidir. Anayurdu Anadolu olup buradan tüm Akdeniz havzası ülkelerine yayılmıştır. Önemli türü, Avrupa zeytinidir (O. europea).

              12-15 m. kadar boylanabilen bu ağaç çok uzun ömürlü olup 1.000 yıl kadar yaşayabilir. 7-8 yaşında zeytin denilen meyvesini vermeye başlayan ağacın, 35'inci yaşına kadar verimi artar. Sonra, meyve veriminde azalma görülür. 100 yaşındaki zeytin ağaçlarının yenilenmesi gerekir.

              Hepyeşil (yaprağını dökmeyen) bitkilerden olan zeytin ağacının oval biçimli, ince uzunca yapraklarının üstü koyu yeşil ve altı gümüşi renktedir. Yaşlanan gövdesinin aldığı ilginç biçimler ve yapak renginin güzelliğiyle pek gösterişli bir bitki olan zeytin ağacının beyazımsı yeşil renkli küçük çiçekleri, yaprak koltuklarında, salkımlar halinde ilkbaharda açar. Bu çiçekler genelde kasım ayına kadar olgunlaşarak oval biçimli, uzunca, siyaha çalan koyu yeşil renkli, taş çekirdekli ve tadı acı meyveler verir.

              Zeytin meyveleri, özel yöntemlerle salamura edilerek sofralar için hazırlanır. Yağı çıkarılacak zeytinler ocak ayına kadar ağacında bekletilip rengi iyice karalaştığında toplanır. Fabrikalarda preslerle sıkılarak yağı alınır. Ayrıca zeytin ağacının san renkli, esmer dalgalı olan çok sert odunu marangozlukta kullanılır.

              BESİN DEÐERLERİ

              100 gr. salamura yeşil zeytin 30 kalori; 0 kolesterol; 3,1 gr. yağ; 3 gr. lif; 4.8 mgr. fosfor; 26 mgr. kalsiyum; 6.2 mgr. demir: 639 mgr. sodyum: 26 mgr. potasyum; 17,4 mgr. magnezyum; eser miktarlarda A, B1 ve B2 ile 0,01 mgr. B6 vitamini, ayrıca folik asit ve E vitamini içerir.

              Salamura (kalamata) siyah zeytinin besin değerleri yukarıdakilerden biraz daha da yüksektir.

              SAÐLIÐIMIZA YARARLARI

              Yukarıda sayılan kimisi cidden yüksek besin değerlerinin yanı sıra;

              o Zeytinden elde edilen zeytinyağı kalp dostudur: Zeytinyağı kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürür. Damar tıkanıklıklarını önlemede yardımcı olur. Tansiyonun kontrol altında tutulmasında önemli rol üstlenir. Zeytinyağını bol bol tüketen Ege bölgemizin insanında, özellikle Ayvalık ve civarında kalp hastalığı riskinin düşük olması bir rastlantı değildir.

              o Zeytin ile zeytinyağı, kanseri önleyici maddeler içermektedir.

              o Zeytin ve zeytinyağının yüksek tansiyonu düşürücü etkilen de vardır.

              o Zeytinyağı, bedenin yaşlanmasını geciktirir: Besinler bedenimizde enerjiye çevrilirken oksidan denilen bazı maddeler ortaya çıkar. Zeytinyağı, içerdiği çok sayıdaki antioksidan maddeyle hücrelerimizi yeniler, doku ve organlarımızın yaşlanmasını geciktirir. Bedenimizdeki kireçlenmeleri önler.

              o Zeytinyağı, sindirimi kolaylaştırır: Sindirim için gerekli olan mide asitlerini azaltmaz. Sindirime yardımcı olan salgıları destekler. Safra kesesini kolesterolden temizler. Kabızlığı önleyerek bağırsakların daha düzgün çalışmasını sağlar.

              o Zeytinyağı, çocukların beslenmesinde dirimsel rol oynar: Bu yağın içerdiği yağ asitleri ana sütününkine eşdeğerli olup çocuklarda kemikleri güçlendirir. Zeytinyağının içerdiği E vitamini, çocukların sağlıklı büyümelerini sağlar.

              o Zeytinyağı, güzelliğimize katkıda bulunur: Cildimizi ve saçlarımızı besleyen zeytinyağı, cildin genç görünmesini ve saçlarımızın gürleşip parlamasını sağlar.

              o Son olarak zeytinyağı ağacının yaprağı ile eczacılıkta tansiyon düşürücü ilaçlar yapılmaktadır.

              AÐACININ ÜRETİLMESİ

              Zeytin ağacı, tohumun (yani salamura edilmemiş çekirdeklerinin) ekimiyle ya da gövde çelikleriyle çoğaltılır. Tohumundan elde edilen ve adına 'delice' denilen yabani zeytin çöğürlerinin aşılanması gerekir. Bizim için en doğru olan yol, her zamanki gibi, profesyonel ve inanılır zeytin ağacı üreticilerinden, çeşidi belli ve sağlıklı fidanları almak ve bahçemizde 5-7 m. aralıklarla dikmektir.

              AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ

              İklim isteği: Zeytin ağacı, kışın sıcaklığı -7 derecenin altına düşmeyen yerlerde yetiştirilir. Deniz düzeyinden 800 m'den yüksek alanlarda zeytin ağaçları pek ender olarak görülür.

              Toprak isteği: Zeytin ağacı toprak bakımından fazla seçici değildir. Eğimli, kireçli, taşlı, zayıf nitelikli ve sulaması olmayan topraklarda bile yetiştirilir. Ama kalkerli-kumlu ve besin maddesi yönünden zengin topraklarda en iyi sonucu verir. Zeytin ağacının yetiştirildiği yerde taban suyu yüksek (yani yüzeye yakın) olmamalı, ağaç, killi ve ağır bünyeli topraklara dikilmemelidir.

              Sulama: Zeytin ağacının yıllık yağış isteği 700-800 mm'dir. Yazın sıcak ve kurak geçen dönemlerde sulanırsa ağaçların meyve verimi artar. Ancak, zeytin ağaçları belirgin olarak iki yılda bir daha çok ürün verir.

              Gübreleme: Yapılacak toprak analizleri sonuçlarına göre, miktarları belirlenecek gübrelerden, zeytin ağaçlarına fazla azotlu gübre verilmemelidir. Oysa, fosfat ve potaslı kompoze fenni gübreler normal oranlarında verilir.

              Budama ve seyreltme: Zeytin ağaçlarına, normal olarak şekil, ürün ve gençleştirme budamaları uygulanır. Ağaçlar nemli ve yağışlı havalarda budanmamalı, budamada kullanılan aletlerin sık sık mikrobu kırılmalıdır. Kuruyan zeytin dalları kesilip yakılmalı, sıkışık zeytinlikler seyreltilmeli, kümeleşmiş ağaçlar ayıklanmalı ve çevreleri açılmalıdır. Bütün bu budama işlemleri, zeytin ağaçlarını iyi tanıyan kişiler tarafından yapılmalıdır.

              Hasat (Derim): Zeytin meyveleri, sofralık ve yağlık olarak değerlendirilir. Sofralık olarak kullanılacaksa, zeytinler yeşil ya da siyah olgunluk dönemlerinde hasat edilir. Yeşil zeytin hazırlanacaksa, meyvenin rengi yeşilden sarımsı yeşile döndüğünde meyveler toplanır. Bu hasat işleminin zamanı, bölgelere göre eylül-ekim aylarıdır.

              Siyah zeytin hazırlanacaksa zeytinin çeşidine göre olgunluk rengini alması beklenir. Kararma, zeytinin kabuğundan etine geçmiş olmalıdır. Bu hasat işlemi de kasım-aralık aylarında yapılır. Yağlık zeytin toplamasında, ağaçta yeşil zeytin kalmamalı, meyvedeki yağ oranı en yüksek düzeyine ulaşmalı ve iki parmak arasına alınıp sıkılan zeytinin çekirdeği etinden kolayca ayrılmalıdır. Bu hasadın zamanı da genellikle kasım-aralık aylarıdır.

              Zeytin meyvesinin hasadı en iyi olarak elle toplamayla, bu mümkün değilse sırıkla dallara vurulup zeytinlerin yere dökülmesiyle gerçekleştirilmektedir. Dallara sırık vurulmasıyla yapılan hasatta dallar kırılmakta, ağacın bir yerindeki kanser öteki dallara da bulaşmaktadır. Eğer hasadı bu biçimde yapmak zorunlu ise kısa sırıklar kullanılmalı, vuruşlar iç dallardan dış dallara doğru yapılmalıdır. Bu tür hasatta ağaçların altına örtü örtülmesi de işi kolaylaştırır.

              Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Zeytin ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.

              Yorum

              İşlem Yapılıyor