Bakliyeler
Bakliyat taneleri, hem protein hem de karbonhidrat veren değerli gıda maddeleridir. Hayvani mahsullerden sonra insana en fazla protein sağlayan gıdalardır. Hayvani proteinin yetersiz olduğu yerlerde protein kaynağını teşkil ederler.
Tanelerdeki proteinlerin bazı aminoasitleri noksandır. Bu sebeple proteinlerin değeri düşüktür. Bakliyeler, bulgur pilavı ile birlikte yenilirse, bulgurda fazla bulunan aminoasitleri bakliyelerin eksik olan cinsindendir ve eksikliği tamamlamış olur. Bu nedenle kuru bakliyat pişirildiğinde ikinci yemek pirinç pilavı değil bulgur pilavı veya makarna olmalıdır.
Bakliyatın proteini 2. sınıf olup et ve yumurtaya nazaran düşük kalitededir. 100 gr. et veya yumurta, günlük protein ihtiyacının yarısını karşıladığı halde 100 gr. bakliyat günlük protein ihtiyacının ancak %30-32'sini karşılar. Soya fasulyesinin proteini, etten fazladır. Orta ve ileri yaşlarda olanlar, günlük protein ihtiyaçlarının yarısını bunlarla karşılayabilirler. Ancak diğer insanlara 1.sınıf proteinlere yardımcı olarak verilebilir.
Bakliyeler, vücutta hayli üre asidi bırakırlar. Bunun birikmeden atılması ve bakliyelerin kolay hazmı için, bakliye ve pilavın yanında çiğ salata, soğan, turşu olmalıdır. İyi vasıfları yanında bakliyat taneleri, insana dokunan maddelere de sahiptir. Bu sebeple fazla yenilemezler. Fazla yenilirse, bazıları kanda alyuvar miktarını azaltır, bazıları guatra sebep olur. Birçoğu da hazım bozukluğuna yolaçar.
Bakliyeler kuru tane olarak günde 50 gr.'dan çok yenmemeli. Bunlardaki az veya çok bulunan zararlı maddeleri azaltmak için ılık suda 2-3 saat, bol soğuk suda akşamdan sabaha bekletilir. Suda fazla bekletilirse birçok faydalı maddesi de suya geçer ve atılır.
Bakliyeler 1 yıldan fazla bayat olmamalı. Bayat bakliyat, bayat et gibidir. Fayda yerine zarar verirler. Tane, diş ile ortasından kırıldığında kesit cam gibi parlak ise bayattır, tozlu mat görülürse tazedir. Bakliyat taneleri küflüde olmamalıdır.
Bakliyeler, mide ve bağırsakta gaz yapar. Bunun sebebi, proteince ve karbonhidratça zengin olmasındandır. Bu gazı azaltmak için bakliye yemeği ağızda çok iyi çiğnenmeli, yemekler salata veya soğanla birlikte yenilmelidir ve bir öğünde fazla yenilmemelidir.
Kuru Fasulye
Protein bakımından zengindir, vücuda bol kalori ve bol protein verir. Günlük bitkisel protein ihtiyacının karşılanmasında çok işe yarar. Sinirleri kuvvetlendirir. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır.
Kuru fasulye taneleri, kabuğu ile birlikte pişirilip yenilmelidir. Hazmı sağlayan maddelerin çoğu kabuğunda bulunur. Hazmı zordur. Acı biber, karabiber, kekik eklenerek hazmı kolaylaştırılır.
Kuru Bezelye
Kuru fasulye gibi, günlük bitkisel protein ihtiyacını karşılamada istifade edilecek bakliyelerden birisidir. Yüksek derecede protein ve nişasta içerir. Bu nedenle komple bir gıdadır.
Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır. Hem enerji verir hem de proteini ile kasların gelişmesini ve tamirini sağlar.
Günlük miktar 1 çay bardağı (50 gr.)'ı geçmemeli. Yanında mutlaka çiğ salata, soğan, turşu bulunmalıdır.
Mercimek
Kan yapıcı ve süt artırıcıdır. En fazla demir içeren gıdalardandır. Ayrıca B vitaminleri ve fosforu ile de çok faydalıdır. Protein miktarı da yüksektir. Bu nedenle bedenen ve zihnen çalışanlara iyi bir enerji kaynağı ve besleyici bir gıdadır.
Hamile kadınlara, bebeğin kanlı-canlı olmasına yarar. Anneyi de besleyerek zayıf düşmesini önler. Emzikli kadınlar da sütün miktarını ve beslenme değerini yükseltir. Su ve süt ilavesiyle yapılan mercimek çorbası bunlar için çok yararlıdır.
Mercimek, sinirleri kuvvetlendirir. Akşam yemeğinde yenen limonlu mercimek çorbası iyi uyku verir, sinirleri teskin eder, geceleri yıpranmış sinirlerin tamirini sağlar. Mercimek, bağırsaklara hafif yumuşaklık verir ve geçici ishal yapar. Hasta ve zayıf kimselerde bol kan yapımını sağlar.
Ağızda iyi çiğnenmeli ve tükürükle karıştırılmalıdır. Yeterli tükürükle karışmazsa gaz yapar. Yemek üzerine sakız çiğneyerek, mideye tükürük gönderilebilir. Karabiber, zencefil ekerek hazmı kolaylaştırılabilir.
Marul, havuç salatası, soğan, turşu, mercimeğin hazmına yarar ve gaz yapmasını önler. Midesi zayıf olanlar, mercimeği çorba şeklinde yemelidir. Mercimek, toprak veya demir kaplarda pişirilmeli. Günde yenilecek miktar 50 gr.'ı geçmemelidir.
Nohut
Vücudu kuvvetlendirir. Anne sütünü arttırır. Bol idrar söktürür, vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını, fazla yemek tuzunu idrarla dışarı atar. Bol fosfor, B vitaminleri ile beyni ve sinirleri dinlendirir,tamirini ve normal çalışmalarını sağlar. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok fayda verir. Mideyi kuvvetlendirir ve iştah açar. Nohut günde en fazla 50 gr. yenmelidir. Salata, soğan, turşu ile birlikte yenmelidir.
Soya
Uzun yaşamak isteyen herkes mutlaka soya tüketmelidir. Soya; çok kuvvetli (etin 2 misli) proteine sahip bir gıdadır. Bol B vitaminleri ve mineralleri vardır. Hem nişastası ve hem de %30'dan fazla yağı ile çok kuvvetli enerji verir.
Adalelerin, sinirlerin, kemiklerin gelişmesini sağlar. Sahip olduğu ve nadir yiyeceklerde bulunan lesitin maddesi ile beynin çalışmasını artırır. Hazmi kolaydır. Çok kuvvetli olduğu için günde 25 gr. yeterlidir. Yemeklerde, çorba ve garnitür olarak yenilir. Salata, soğan, turşu ile yenilmelidir. Guatrı olanlar veya olmaktan korkanlar yememelidir.
Bal
100 gramı 304 kalori içeren bal, hamileler, soğuk havada dışarıda çalışanlar, sporcular ve emzikli anneler için de eşsiz bir enerji ve besin kaynağı. 100 gram bal, 82,3 gram karbonhidrat, 0.3 gram protein, 5 miligram kalsiyum, 6 miligram fosfor, 0,5 miligram demir, 51 miligram potasyum, 0,04 miligram vitamin B2, 1 miligram vitamin C ve 0.3 miligram niasin içeriyor.
Ancak sahte bal, doğal balda olması gereken özellikleri taşımıyor. Bal denilince anımsanan doğal baldır ve bu bal bozulmaz. Kristalleşme ile şekerlenme karıştırılmamalıdır. Kristalleşen bal rahatlıkla tüketilebilir. Kristalleşen bal, tenekesi ya da kavanozu ile ılık suda bekletilerek doğal görünümüne kavuşturulabilir.
Çikolata
Çikolata; özellikle kan şekerimiz düştüğünde, yani acıktığımızda, hızla kana karışır ve emilir. Ancak hemen ardından negatif feed-back etki ile ilkinden daha fazla acıktığımızı hissederiz. Özellikle kilo muhafaza problemi olanlarda tercih edilmemelidir. Bunun yerine kana daha yavaş karışan meyveler ya da kurutulmuş kuruyemişler tercih edilmelidir.
İyi bir çikolata kendini, kokusu, rengi, parlaklığı ve kadifemsi dokusu ile belli eder. Ne çok acı, ne de çok tatlıdır. Hatta biraz tuz katılmalıdır; diğer bileşenlerin de lezzetini ortaya çıkarmak için. Kırıldığında kenarı düz olmalı, kırılma sesi duyulmalıdır. Ağıza götürüldüğünde kolayca erimeli ve dil, çikolata üstünde hiç pürüz hissetmemelidir.
Böyle bir çikolata bulup, yediğinizde kanın akışkanlığını arttırır, damarları açar, metabolizmanın ürettiği zararlı moleküllerle vücudun savaşma gücünü arttırır. Bunlar kalp hastalıklarına ve kansere yol açan moleküllerdir. Çikolata yapımında kullanılan kakao tanelerinin sağlık için yararlı olduğu, yeni araştırmalar ışığında geçerli ve inandırıcı görünmektedir.
California Üniversitesi tarafından düzenlenen bir araştırmada, gönüllü deneklerden iki aşamada kan örnekleri alındı. Kan örneği, ilk aşamada aç karnına alınırken, ikinci aşamada kakao içtikten sonra alındı. Kakao içtikten sonra alınan kan örneklerinde, kanın pıhtılaşmasında ve kalp hastalıklarının oluşumunda önemli rol oynayan trombositlerin etkinliğinin azaldığı görüldü.
Buenos Aires Üniversitesi'nden Dr. Cesar Fraga, çikolatada bulunan flavonoid denilen bileşimin özelliklerini inceledi. Bunun için gönüllülere 80 gram siyah çikolata verildi. 2 ve 6 saat sonra alınan kan örneklerinde anti-oksidan sayısının arttığı gözlendi. Anti-oksidanlar, metabolizmanın ürettiği ve hücrelere zarar veren serbest radikallerin etkinliklerini önlüyor.
Dr. Fraga, çikolata yiyenlerin damarlarında, serbest radikallerin yol açtığı zararların, çikolata yemeyenlere oranla daha az olduğunu belirtiyor.
California Üniversitesi Kalp Hastalıkları Departmanı'ndan Prof. Tissa Kappagoda'nın hayvanlar üzerinde yürüttüğü bir çalışma da, çikolatanın içinde bulunan flavonoid bileşiminin, damar kaslarını rahatlattığını ortaya koydu; dolayısıyla damarların daha fazla açıldığını tespit etti. Bu sonuç damar sertliği denilen ve kalp hastalıklarına yol açan rahatsızlığın, çikolata ile azalabileceğini göstermesi açısından ilgi çekicidir.
Bütün bu sonuçları değerlendiren Nestle Araştırma Merkezi yetkililerinden Dr. Harold Schmitz, ''Bu klinik bulgular, eski bulgularla birleştirildiği zaman ortaya çok umut verici bir tablo çıkıyor. Bu durumda, çikolatanın kalp hastalıklarını önleyip önlemediğine ilişkin daha ayrıntılı çalışmaların yapılması gerekiyor.''diyerek görüşlerini belirtmektedir.
Araştırmaların belirli bir firma sponsorluğu ile yapılıyor olması daima gözönünde bulundurulmalı ve çikolata konusunda da aşırıya kaçılmamalıdır.
Elma Kanseri Önlüyor
Bilim adamları, elmada bulunan doğal bir maddenin C vitamininden daha etkili olduğunu belirledi. Güney Koreli bilim adamları, C vitamininin, hidrojen peroxidenin hücreler arasındaki iletişimde yarattığı, kansere yol açan madde etkisini bloke ederek kanser riskini azalttığını gözledi.
Şimdiye kadar C vitamininin kanser riskini azalttığını bilen uzmanlar, C vitaminindeki mekanizmanın kanseri önleyici etkisinin nasıl meydana geldiğini araştırıyordu. Aynı araştırmada, elmada bulunan “quercetin” adlı kimyasal maddenin, C vitamininden daha güçlü bir kanser önleyicisi olduğu belirlendi.
C vitamininin vücutta önemli fonksiyonlar yarattığına işaret eden uzmanlar, bu vitaminin yaraların iyileşmesini sağladığını, amino asit sentezi yaptığını, kolesterol ve kandaki yağlar üzerinde etkili olduğunu kaydediyor. C vitamini, vücutta oksidasyon meydana gelmesini önleyerek, serbest radikallerin hücreler ve dokulara zarar vermesini önlüyor.
Balık ve Zekâ
Beslenme uzmanları olumsuz hiçbir yanı bulunmayan balık etini hararetle tavsiye ederler. Balıkta bol miktarda protein, vitamin ve mineral tuzlar vardır. Tuzlu suda yaşamasına rağmen balık etinde çok az tuz vardır. Hatta balıkların birçok türünü doktorlar tuzsuz yemek rejimlerinde önerirler.
Yağlı balıklarda bulunan lipitlerin insan sağlığı üzerine hiçbir zararları olmadığı gibi vücudu kalp ve damar hastalıklarına karşı da korurlar. Bol miktarda balık tüketilen ülkelerde yapılan sağlık ve yaşam süresi istatistikleri de bu görüşü destekler.
19. Yüzyılda iki Alman kimya mühendisi, beynin zihinsel aktivitesini yürütebilmesi için gerekli kimyasal elementin 'fosfor' olduğunu ileri sürdüler. Hatta bu düşüncelerini 'fosfor olmadan bir beyin sağlıklı çalışamaz' diyerek çok iddialı bir biçimde sundular.
Bu arada bir başka bilimci de balık etinin fosfor bakımından çok zengin olduğunu ortaya çıkarınca, bu iki fikir birleşti ve balık etinin beyine dolayısıyla zeka gelişimine çok faydalı olduğu gibi genel bir inanış doğdu.
Aslında fosfor insan organizması için gerçekten gereklidir. Gereken miktar et, süt, tahıllar ve sebzelerin yanında balıklardan da sağlanır. Fosfor vücutta kemiklerde ve dişlerde kalsiyumla birleşmiş halde bulunur. Fosforun eksikliği çocuklarda kol ve bacak kemiklerinde biçim bozukluklarına, yetişkinlerde ise kemik yumuşamasına neden olur.
Eczacılıkta kullanılan fosfor ise beyaz fosfordur. Eskiden fosforlu bitki yağı ve fosforlu balık yağı şeklinde insanlara sinir kuvvetlendirici ilaç olarak verilirdi. Zamanla bu tip ilaçların zehirlenmelere yol açtıkları tespit edildi ve kullanımdan kaldırıldılar.
Günümüze kadar yapılan araştırmalarda fosforun, beynimize gerekli diğer kimyasal elemanların yanında fazladan bir faydasının olduğu ve beynin fonksiyonlarım arttırdığı saptanamamıştır.
Sonuç olarak, balıkta ciddi bir oranda fosfor yoktur, olsa bile fosforun fazlası insan zekasını arttırmaz sadece çok ciddi zehirlenmelere yol açar.
Ahududu
Çileğe benzeyen ahududu adlı meyvelerini yazın ve sonbaharda veren Ahududu bitkisi, Gülgiller'dendir. Asya, Avrupa ve Amerika'nın birçok bölgesinde yetişen ahududunun anayurdu kesin olarak bilinmemekte; ama, bilimsel adındaki "ida" sözcüğü, akla, Ege bölgemizdeki antik Kazdağı yöresini getirmektedir. Bitkinin kütüğü çokyıllık; dikenlerle kaplı olarak l-2 m'ye kadar boylanabilen sürgünleri ikiyıllıktır. Bu sürgünler, ikinci yılının yaz başlarında her koltuk gözünde salkım halinde beyaz renkli çiçeklerini açmaya başlar.
Çiçekler bir yandan olgunlaşıp meyveye dönerken bir yandan da yeni çiçeklerin açması sürer. Ahududunun etli ve sulu üzümcüklerden oluşan toplu meyvesi kırmızı renkli olup üzümcüklerin içinde sert yapılı çekirdekleri yer alır. Ancak beyaz, mor ve siyah renklerde meyve veren, ayrıca sonbahar mevsiminde ikinci kez meyve üreten ahududu türleri de vardır.
Çok hoş tadı ve kokusu olan ahududu meyvesi çabuk bozulur. Bu nedenle tazeyken yenilir. Ama dondurulmaya elverişlidir. Ayrıca ahududu, şurup, meyve suyu, şekerleme, reçel, marmelat, jöle, dondurma ve likörleri de yapılarak tüketilir.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze ahududunun besin değerleri şöyledir: 57 kalori; 1,2 gr. protein; 13,6 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,5 gr. yağ; 3 gr. lif; 22 mgr. fosfor; 22 mgr. kalsiyum; 0,9 mgr. demir; l mgr. sodyum; 168 mgr. potasyum: 20 mgr. magnezyum; 130 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,09 mgr. B2 vitamini; 0,9 mgr. B3 vitamini; 0,09 mgr. B6 vitamini; 5 mgr. folik asit: 25 mgr. C vitamini ve 4,5 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda saydığımız önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Ahududu doku ve damar büzücüdür. Bu özelliğiyle diyareyi keser, peklik verir.
o Aynı niteliği nedeniyle: Kadınlarda beyaz akıntıyı keser; aybaşı dönemindeki aşırı kanamaları azaltır ve aybaşı durumunu düzene sokar. Doğum yapacak kadınlarda rahim kasılmalarını düzeltmede, doğum sancılarını azaltmada ve doğum olayını kolaylaştırmada etkilidir. Ancak, bu dönemlerde düzenli olarak alınmalıdır.
o Ahududu bedeni güçlendirici bir toniktir.
o Terletici, ateş düşürücü ve serinletici etkileri de vardır.
Bütün bu etkileri sağlamak için ahududu bitkisinin körpe yaprakları toplanıp güneşsiz ve havadar bir yerde kurutulur. Olgun meyveler ile kurutulmuş yapraklar karıştırılır. Bu karışımdan 2 tatlı kaşığı alınıp üzerine kaynamış su dökülerek 10-15 dakika bekletilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan istendiği kadar içilebilir.
o Ayrıca ahududu, boğaz ve bademcik ağrılarına, ağız ülserleri ve kanayan dişetlerine iyi gelir.
Bu etkilerinden yararlanmak için yukarıda tanımı verilen infüzyonla ağızda derin derin gargara yapılır.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Tohumdan üretmede, zor da olsa çimlenen ahudududan, ortaya değişik ve istenmeyen nitelikler gösteren yeni bitkiler çıkar. Bitkinin gövdesinden alınan çelikler köklenmez. Sürgünleri çokyıllık olmadığından, aşılama yöntemi de ahududuya uygun değildir.
Bu nedenlerle, ya ahududu bitkisinin kökünden çıkan sürgüler sonbaharda köklü olarak sökülüp fidan olarak kullanılır (kışı çok soğuk geçen yerlerde kök sürgünü ilkbaharda alınır) ya da kök çelikleriyle ahududu bitkisinin üretimi yapılır. Ama, bu işlem pek pratik değildir ve profesyonelce bir çabayı gerektirmektedir.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ahududu, genelde soğuk ılıman bölgelerin bitkisidir. Sonbaharda yapraklarını döküp dinlenme dönemine girdiğinde 7 santigrat derecenin altında en az 800 saatlik bir soğuklama dönemi geçirmelidir. Bitki -20 ila -25 derecelere kadar dayanabilir. Oysa, kışları çok ılık, yazları pek sıcak ve kurak olan yörelerde ahududu yetiştirilemez. Yukarıda tanımlanan, bitkiye uygun sayıları iklim koşullarında yetiştirilen ahududu bitkilerinin, yeterince güneş alması durumunda iyi ürün vereceği burada belirtilmelidir.
Toprak isteği: Ahududu bitkisi, organik madde içeriği zengin, geçirgen ve derin (en az l m.) hafif ve orta bünyeli, su tutma kapasitesi yüksek olan toprağı sever. Toprak sürekli nemli ve reaksiyonu hafif asit ya da nötr (pH: 6-7) olmalıdır. Fazla kireçli ya da tuzlu topraklar ahududu tarımına uygun değildir.
Yurdumuzda Akdeniz Bölgesi kıyıları ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında hemen her yerde ahududu yetiştirilebilir.
Toprak işleme: Ahududu bitkisinin toprağı çapalanarak, büyük bahçelerde traktörle sürülerek işlenir. Yabani otlar böylece ya da uygun ilaçlar kullanılarak yok edilir.
Sulama: Ahududu bitkisinin toprağı sürekli nemli tutulmalıdır. Yağışların yetersiz olduğu dönemlerde bitkiye düzenli su verilir. Çok hafif bünyeli topraklarda daha da sık sulama yapılır.
Gübreleme: Organik madde bakımından fakir topraklarda, ahududu bitkisine, iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Gerekiyorsa bu gübreye fosforlu ve potasyumlu suni gübre de eklenir. Ahududu fidanları 30-40 cm. genişlik ve derinlikteki çukurlara ekilirken her çukura 5-10 kg. çiftlik gübresi verilir. Daha sonra 2-3 yılda bir bitkiye ek gübre verilmelidir.
Budama: Ahududu, bitkiyi iyi tanıyan kişiler tarafından şekil budaması, ürün budaması ve gençleştirme budaması yöntemleriyle üç amaçlı olarak budanır.
Hasat (Derim): Ahududu bitkisinin hasadı, haziran ayı başı ile ortaları arasındaki dönemde başlar ve olgunlaşan meyvelerin zaman zaman toplanması bir-bir buçuk ay kadar sürer. Olgunlaşan meyveler iki-üç günde bir, elin ilk üç parmağı meyve sapına getirerek meyvenin ileri doğru çekilip avuç içine düşürülmesiyle toplanır. Meyve elin içinde kesinlikle sıkılmamak ve örselenmeden toplama kabına konulmalıdır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: öncelikle ahududunun hastalık ve zararlılarından korunması için önlemler alınmalı, ancak gene de bunlar bitkinin başına geldiğinde uzmanlara danışılıp uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, düzenli ve eksiksiz mücadele yapılmalıdır.
Antepfıstığı
Her nedense dilimizde hatalı olarak şamfıstığı diye de adlandırılan leziz fıstıklarını sonbaharda veren Antepfıstığı ağacı, Sakızağacıgiller'dendir (ya da Antepfıstığıgiller).
Anayurdu Ortadoğu olan antepfıstığı, Akdeniz havzasında Türkiye, Iran, Irak, Suriye ile tohumlarının sonradan götürüldüğü Hindistan ve hatta Meksika'da yetiştirilmektedir. Ülkemizde antepfıstığının yetiştirildiği yerler, başta Gaziantep olmak üzere Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır ile Siirt illerimizdir.
Kısa boylu bir ağaç olan antepfıstığının, beş yaprakçıktan oluşan yeşil yaprakları, salkımlar halinde açan küçük çiçekleri vardır. Bu çiçekler olgunlaştığında, 2-2,5 cm. uzunlukta, dışında kırmızımsı ve yumuşak bir kabuğu, bunun içinde sert kabuğu olan ve bunun içinde de yeşil ya da sarı renkli içi bulunan bir meyve (ya da iç) verir.
Yeşil renklileri "daha lezzetli olan için, üzeri de ince bir kabukla örtülüdür. Fıstığın sert kabuğu, kavrulduğunda ya da üzerine sert bir cisimle vurulduğunda çatlar. Elle zorlanan çatlak kabuk ikiye ayrılır. Uzun süre saklanabilen antepfıstığının içi kuruyemiş (çerez) olarak sevilerek yenildiği gibi şekercilikte, pastacılıkta, helvacılıkta ve tatlıcılıkta (özellikle baklava yapımında) kullanılmaktadır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. antepfıstığı içinin içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 594 kalori; 20,8 gr. protein: 51,6 gr. yağ: 16,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 2 gr. lif: 500 mgr. fosfor: 136 mgr. kalsiyum; 7,3 mgr. demir: 1,020 mgr. potasyum: 158 mgr. magnezyum; 66 IU A vitamini; 0,62 mgr. B1 vitamini; 1,45 mgr. B2 vitamini: 0,4 mgr. B6 vitamini; 7 mgr. C vitamini ve 5.2 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayıları çok önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Antepfıstığından yapıları şurup, balgam söktürücüdür, bronşite de iyi gelir: Bunun için fıstık içi bir havanda içine biraz su konularak ezilir. Sonra içine bir miktar daha su ile şeker katılarak kaynatılır. Böylece hazırlanan şuruptan içilir.
o Antepfıstığı, ince bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan sekerinin yükselmesini önler: Bu bakımdan şeker hastalarına fıstık yemeleri öğütlenir.
o Ayrıca antepfıstığı, yapısındaki doymamış yağ oranının yüksekliğiyle kan şekerinin yükselmesi rizikosunu azaltır.
o Kolesterol içermediği gibi, kandaki kolesterol düzeyini düşürücü etkisi de vardır: Böylece koroner kalp yetmezliği rizikosunu da azaltır.
o Antepfıstığının afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri de vardır: Bunun için fıstık içi bolca yenilir ya da içine fıstık içi katılmış besinler tüketilir.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Antepfıstığı ağacı, kavrulmamış çekirdeklerinin (tohumlarının) ekilmesiyle elde edilen çöğürlerle çoğaltılabilir. Ancak, daha dayanıklı bir tür olan sakız (ya da menengiç) ağacı (Pistacia terebinthus) fidanlarının aşılanması daha iyi sonuç verir. Dikimlerde, her türün kendi toprağını kökünde taşıyan fidanları kullanılır. Yılda ortalama 10 kg. kadar ürün veren ağacın ürün oranı, dikiminden 10 yıl kadar sonra artmaktadır.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Antepfıstığı ağacı, sıcak ve kurak iklimlerin bitkisidir. Yüksek sıcaklıklara, kuraklığa ve donlara karşı dayanıklıdır.
Toprak isteği: Ağaç, zayıf nitelikli topraklara 8 m. kadar aralıkla dikilir. Tabanı su tutan topraklarda bu ağaç kurur. Ne yazıktır ki, son zamanlarda en nitelikli topraklara ekilmekte; ayrıca Güneydoğu Anadolu bölgemizde kurulan barajların bu ağaçların ürününü aksatacağından korkulmaktadır.
Toprak isleme: Antepfıstığı ağaçlarının altı, yılda en az 6 kez çapalanır ve yabani otları temizlenir. Büyük bahçelerde toprak işleme traktörlerle yapılır.
Sulama: Antepfıstığı ağaçları sulanmaya gerek duymazlar.
Gübreleme: Antepfıstığı ağaçlarına, ilkbaharda azotlu, sonbaharda fosfatlı fenni gübre verilir. Bu gübrelerin yerine, iyi yanmış çiftlik gübresi de kullanılabilir.
Budama: Antepfıstığı ağaçlarının kuruyan ve aşağı doğru sarkan dalları kesilip çıkarılır.
Hasat (Derim): Antepfıstığı ağaçlarının meyveleri (fıstıklar) türe özgü olgunluğa erişince hasat edilir. Hasatta gecikilirse fıstıklar yere dökülerek ziyan olur. Hasat işlemi, kısa boylu antepfıstığı ağaçlarına, ayaklı merdivenlere tırmanılıp yaklaşılarak elle toplama şeklinde yapılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Antepfıstığı ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Armut
Son zamanlarda gelişen soğuk hava depolarının sağladığı olanak sayesinde yılın her zamanında tazeymiş gibi sevilerek yenilen armut meyvesini veren Armut ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu, Anadolu'muz olan armut ağacının 20 türü ve bilinen 2.000 kadar çeşidi vardır. Bunlardan, ülkemizin hemen hemen her yerinde yetiştirilen armutlar, Pyrus communis bilimsel adıyla anılır.
7-8 m'ye kadar boylanabilen armut ağacının parçasız, yalın biçimli yeşil yapraklarının kenarları çok ince dişlidir. İlkbaharda erken açan beyaz renkli çiçekleri yabani güle benzer. Armut ağaçları, çoğunlukla ikievciklidir. Yani erkek ve dişi çiçek açan ağaçları ayrıdır. Ama, bazı armut türlerinde çiçeklerarası tozlaşma olayı yaşanmadan meyve gelişir ve bu tür meyveler çekirdeksiz olur.
Aslında armut kendine özgü biçimiyle ince kabuklu, yumuşak çekirdekli, eti bol sulu ve lezzetli bir meyvedir. Ancak meyvesinin büyüme koşullarına göre etinde, az ya da çok kum (taş hücresi) topakları bulunur. Yazlık armutlar haziran ayı sonlarında, kışlık armutlar ekim-kasım aylarında hasat edilir. Taze olarak yenildiği gibi reçeli, marmeladı, tatlıları ve meyve suyu yapılarak tüketilen armuttan rakı ve likör de yapılır. Armut ağacının kolay işlenen ve iyi cila tutan kırmızı renkli odunu ince marangozluk işlerinde kullanılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze armutta bulunan besin değerleri şöyle sıralanabilir: 61 kalori; 15.3 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 1.4 gr. lif; 11 mgr. fosfor; 8 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 130 mgr. potasyum: 7 mgr. magnezyum; 20 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini; 0,017 mgr. B6 vitamini; 2.3 mcgr. folik asit: 4 mgr. C vitamini ve 0,5 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayıları besin değerlerinin yanı sıra;
o İçerdiği çok miktarda lif ve kum (taş hücresi) topakları nedeniyle peklik çeken kişiler armut yerse rahatlarlar.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Armut ağacı, tohumuyla (çekirdekleriyle) çoğaltılabilir. Topraktan süren çöğürlerine, istenen armut türü aşılanarak derin topraklarda yetişen yüksek boylu armut ağaçları elde edilir. Daha az derin topraklarda bodur armut ağaçları yetiştirmek için anaç olarak ayva fidanları kullanılıp bunlara armut aşısı uygulanır. Ancak bu tür ağaçlar soğuklara dayanıklı değildir ve fazla sulama isterler.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Armut ağaçları, ılıman iklimlerin bitkisidir. Kış mevsiminde soğuklama gereksinimi yaklaşık 1.200 saattir. -20 derecenin altında geçirdiği toplam süre bundan kısa olursa ağacın çiçeklenmesi gecikir, bazı tomurcukları ölür. Kış donlarına dayanıklı olan armut ağacı, ilkbahar donlarından etkilenir. Ağaçlar, mümkünse böyle don tehlikesi olmayan yerlere dikilmelidir.
Toprak isteği: Armut ağaçları, toprak bakımından çok seçici değildir. Gene de derin, geçirgen, sıcak ve organik madde bakımından zengin yerlerde ağaçların gelişmesi iyi, ürün verimi yüksek olur. Ancak, armut ağacının toprağı kireçli olmamalıdır.
Toprak işleme: Topraktaki yabani otları yok etmek, toprağı havalandırmak, nemi toprağa geçirmek ve toprağın ısınmasını sağlamak için yılda iki kez toprak kazılarak işlemesi yapılır. Sonbahar-kış işlemesi aralık ayı sonuna, ilkbahar işlemesi mart başına kadar ve 8-10 cm. derinlikte olmak üzere uygulanır.
Sulama: Armut ağaçlarının en önemli isteklerinden biri de sulamadır. Susuz kalan ağaçların meyve büyümesi yavaşlar, ürün verimi azalır. Armut ağacı çöğüründen yetişenler (20-30 günde bir), ayva çöğüründen yetiştirilenlere göre (10-20 günde bir) daha seyrek sulanırlar.
Gübreleme: Armut ağaçlarına, üç yılda bir yanmış çiftlik gübresi verilir. Ayrıca her yıl azotlu, fosforlu ve potaslı fenni gübreler ağaç altına serpilerek toprak çapalanır.
Meyve seyreltme: Her bir salkımdaki 3-5 meyve sayısı 1-2'ye indirilirse armut yeterli iriliğe erişir. Seyreltme elle ve olabildiğince erken (meyveler küçükken) yapılmalıdır.
Budama: Armut ağaçlarına kış ve yaz budaması olarak iki ayrı zamanda; dikim budaması, şekil budaması, ürün budaması ve gençleştirme budaması biçiminde dört ayrı biçimde budama uygulanır. Bu işleri, armut ağaçlarından ve budama işinden anlayan kişilerin yapması doğru olur.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Armut ağacının yapraklarına dadanan zararlılarla, uzmanlara danışılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele yapılmalıdır.
Avokado
Bolca yağlı avokado adlı meyvelerini sonbaharda veren Avokado ağacı, Defnegiller'dendir. Anayurdu Orta Amerika olan, ülkemizde Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde yetiştirilen, genellikle yayvan, bazen dikine gelişen, hepyeşil (yapraklarını dökmeyen) avokado ağacı, 6-20 m. kadar boylanabilir.
Koyu yeşil renkli, derimsi dokulu; oval, eliptik ya da mızrağımsı biçimli bol sayıda yaprağı olan gösterişli bir tacı vardır. Yeşil, sarımtırak renkli küçük çiçekleri, salkımlar halinde, ağacın çeşitlerine göre sonbahardan yaz başlarına kadar olan dönemde açar. Bu çiçekler 10 ila 18 ay sonra olgunlaşarak koyu yeşil renkli, 200-600 gr. kadar ağırlıkta armut biçimli sert meyvelere dönüşür.
Meyvenin eti, açık sarı-yeşilimsidir. Her meyvede, iri tek çekirdek bulunur. Meyveler, örselenmeden yapılan hasattan sonra oda sıcaklığında ya da soğuk yerde bekletilir ve tam olgunlaşmaları sağlanır. Normal oda sıcaklığında (21 derecede) 6-12 gün, soğuk hava depolarında (4-7 derecede) 30-40 gün bekletilen meyveler olgunlaşıp yumuşar, rengi siyaha yakın mora döner ve tüketilmeye hazır hale gelir. Genellikle meze olarak yenilen salatalar ile bazı yemeklere katılan bu meyvelerin tatlısı ve reçelleri de yapılır. Ayrıca kozmetik ve ilaç endüstrilerinde kullanılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze avokado meyvesinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 167 kalori: 2,1 gr. protein; 6,3 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 26,3 gr. yağ: 3 gr. lif: 42 mgr. fosfor; 10 mgr. kalsiyum; 0,6 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 604 mgr. potasyum; 45 mgr. magnezyum; 290 IU A vitamini: 0,11 mgr. B1 vitamini; 0,2 mgr. B2 vitamini; 1,6 mgr. B3 vitamini; 0,42 mgr. B6 vitamini; 56.7 mcgr. folik asit: 14 mgr. C vitamini ve 1,2 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayılan değerleriyle avokadonun çok önemli bir besin olduğu görülmektedir. Bu yönden ülkemizde alışılmamış bir meyve sayılan avokadonun sıkça yenilmesinin beden için pek yararlı olacağı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra;
o Lif oranı yüksek olan avokado, peklik (kabızlık) giderici etki taşır; ayrıca kalınbağırsak sorunları ve hemoroit rahatsızlığı çekenler için yararlı olur.
o Yüksek oranda potasyum içerdiğinden, yüksek tansiyonu düşürücü etkiler yapar.
o Avokado ağacının yaprak ve tomurcukları tanen yönünden zengindir: Yılın her zamanında körpe olan yaprak ve tomurcukları alınıp bunların üzerine kaynamış su dökülerek 10-15 dakika bekletilip hazırlanan infüzyon içildiğinde, diyareyi kesmede yararlı olur.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Avokado ağacı, tohumuyla (yani meyvesinin içindeki tek iri çekirdeğiyle) çoğaltılır. Tohumun ekimiyle topraktan çıkan çöğürleri tüplere alınıp geliştirilir. Daha sonra bunlar aşılanarak istenilen nitelikte fidanlar üretilir.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Avokado ağaçları, kışları ılık geçen tropik ve astropik iklimli bölgeleri sever. Kış donlarından, çiçeklenme ve meyve bağlama zamanında düşük sıcaklıktan, ani sıcaklık dalgalanmalarından ve sert rüzgârlardan kötü etkilenir. Düşük sıcaklıklarda etkilenme, türlerine göre -1 ila -6 dereceler arasında değişir. Avokado türleri bu bakımdan limon, portakal gibi narenciye ağaçlarının iklim isteklerine uyar. Yani, güçlü rüzgârlardan nispeten korunmuş, fazla soğuk olmayan yerler avokadoya pek uygundur.
Toprak isteği: Avokado ağacı, hafiften ağıra kadar yapısı değişen birçok toprak tipi üzerinde yetiştirilebilir. Ancak, avokado için en iyi toprak, derin, suyu iyi akıtılmış (süzek), özellikle kumlu-tınlı, alüvyonlu, nötre yakın ya da hafif asit reaksiyonlu (pH 5-7 olan) topraklardır. Taban suyu yüksekliği 1,5-2 m. kadar olmalıdır. Böyle toprakta 60 cm. derinlikte açılan çukurlara ilkbahar başında ve donlar bitince 6 yâ da 7 m. aralıkla fidanları dikilir.
Sulama: Yağmurların yetersiz olduğu mevsimlerde, avokado ağaçlarının sulanması gerekir. Sulama suyu tuzlu ve klorlu olmamalı, saçak kökleri 60-90 santime kadar inen avokadonun yıl boyunca bu köklerinin nemli kalması sağlanmalıdır.
Rüzgârkıran: Avokado ağacının odunu gevrektir. Güçlü rüzgârlarda, hele meyveyle yüklüyse kolayca kırılabilir. Yaz mevsiminde kuru ve sıcak rüzgârlar fazla terlemeye neden olacağından meyve dökülmeleri de ortaya çıkar. Bu sakıncaların giderilmesi için, ağaçları rüzgârdan koruyan rüzgârkıranlar kurulmalıdır. Ülkemizde bu iş için servi (andız) ağaçları kullanılmaktadır.
Gübreleme: Avokado ağaçlarına ilkbaharda azotlu gübre, daha sonra toprak işlemeleri sırasında fosforlu ve potaslı gübreler verilir. Ayrıca bu ağaçların çinko ve demir isteği de ortaya çıkabilir. Ağaçlara çinko haziran -temmuz aylarında, demir ise mayıs-haziran aylarında verilir.
Toprak işleme: Avokado ağaçlarının çevresindeki l m. çapındaki alanda, yabani otlar sık sık temizlenmelidir. Bu otlar, her 1-2 sulamadan sonra çapayla temizlenir. Ancak narenciye ağaçları için yapıldığı gibi, bahçe kesinlikle derin kazılmamalıdır. Toprağa azot kazandırmak için avokadonun çevresinde kışın bakla yetiştirilmesi iyi olur.
Budama: Bahçeye dikilen avokado fidanı, birinci yılı sonunda tepe ucunun 5-7 cm. altından kesilir. Böylece fidanın gövde ve dalları daha iyi gelişir. Dikimin üçüncü yılından başlayarak iyi gelişen fidanlarda, gereksiz obur dalların kesilip çıkarılmasıyla ağacın daha iyi gelişmesi sağlanır. Daha sonra ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından gerekli görülen fazla dallar kesilerek ağacın gelişimine uygun budama yapılır. Budama yapılan yerlere 1-2 gün sonra aşı macunu sürülür.
Meyve seyreltme: Avokado ağacının çok sık meyve verdiği mevsimlerde, meyve çapı 2,5 santime erişince daha iyi ürün elde etmek için meyvelerin bir kısmı koparılıp seyreltilmelidir.
Hasat (Derim): Avokado meyvelerinin hasadı, yani meyvelerin ağaçtan toplanma zamanı, normal boyutlarına erişmiş yeşil renkli meyvelerin sapının sarımsı bir görünüş kazanıp da parlaklığının azaldığı dönemdir. Meyveler toplama sırığıyla örselenmeden hasat edilirken saplarının uzun olmasına dikkat edilir. Sapsız toplanan avokadolarda, sap çukurundan başlayan çürümeler görülür. Toplanan meyveler, yukarıda anlatıldığı gibi oda sıcaklığında ya da soğuk hava deposu veya buzdolabında bekletilerek tam yenme olgunluğuna ulaştırılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Avokado ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Ayçiçeği
Çerez olarak yediğimiz çekirdekleri ile çekirdeklerinden çıkarılan sıvı ve katı yağlarını sıklıkla tükettiğimiz Ayçiçeği bitkisi, Bileşikgiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen ayçiçeği, dünyada soya ve yerfıstığından sonra üçüncü sırayı alan önemli bir yağ bitkisidir. Türkiye'de tarımı oldukça yeni olup giderek yaygınlaşmaktadır. 1,5-3 m. kadar boylanabilen bu biryıllık otsu bitkinin sert bir sapı; parçasız, üçgen biçimli, tüylü, yeşil renkli, sert ve büyük yaprakları vardır.
Bitkinin çiçekliği, çapı 40 cm'e kadar ulaşabilen bir kömeçtir. Bu kömecin ortasında, sayısı 1,500'e kadar çıkan ve daha sonra çekirdekleri oluşturan tüpsü çiçekler ile kömecin çevresinde de altın renkli dil gibi sarkan dilsi çiçekler yer alır.
Ayçiçekleri gri, beyaz ya da siyah renkli çizgili selüloz kabukla örtülü olup bu kabuğun içinde aynı biçimli kabuğa yapışık olmayan yağlı bir tohum bulunur. İşte ayçiçeğinin bu tohumları, dişler arasında kabuk çıtlatılıp çıkarılarak yenilir. Preslerde sıkılan ayçiçeklerinin yağı çıkarılır, bu yağ, yemeklik olarak ya da sabun ve boya endüstrilerinde kullanılır. Kalan küspe de hayvanlara yem olarak verilir.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. kabuklu ayçiçeğinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 528 kalori; 46,5 gr. yağ (linoleik asit ve doymamış yağlar); 21,4 gr. lif: l ,4 mgr. B1 vitamini ve 39,2 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görüleceği gibi, yüksek kalorisiyle çok önemli bir enerji kaynağı olmasının yanı sıra ayçiçeği, doğal besinler arasında en fazla E vitamini içerenidir. Böylece;
o E vitamini ve linoleik asit yönünden zengin olan ayçiçeği, kalbe yararlıdır: Son zamanlarda yapılan araştırmalar, vücuttaki E vitamini düzeyinin düşük oluşunun, kalp krizi geçirme rizikosunu artırdığını ortaya koymaktadır. E vitaminini düşük alan kişiler, angına pectoris denilen kalbin koroner damarları yetmezliğinden oluşan kalp krizi geçirme rizikosunu üç kat fazla yaşarlar. Ayrıca linoleik asit, kötü kolesterol düzeyini düşürür. Damarlarda oluşacak kan pıhtılarının damarları tıkamasını da önler.
o Ayçiçeğinde bulunan E vitamini gibi antioksidan maddelerin fazlalığı, vücudun kansere karşı direncini artırmaktadır: Bu etki, kişinin katarakt olma rizikosunu da düşürür.
o Ayrıca ayçiçeği tohumunun, idrarı artırıcı ve göğsü yumuşatıcı etkileri de vardır. Ayçiçeği tohumları, ezilip yara lapası yapılarak çıbanları olgunlaştırmada da kullanılabilir.
İşte bu etkileri sağlamak üzere ayçiçeği sıvı yağlarının yiyeceklerimizde kullanılması ve çekirdeklerinin (tohumlarının) çerez olarak günde 40-60 gramının tüketilmesinin yararı anlaşılmaktadır.
Dikkat: Aşırı ısıtmadan ya da kötü depolamadan ötürü ekşimiş, kokmuş ya da küflenmiş ayçiçeklerini ya da bozulmuş yağını tüketmek, vücutta istenmeyen zararlı maddelerin oluşmasına yol açabilir.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Ayçiçeği bitkisi, tohumuyla (yani kavrulmamış ayçekirdekleriyle) çoğaltılır. Tohumlar dolgun, hastalıksız, kırıksız ve çimlenme gücünü yitirmemiş olmalıdır. Bu nitelikleri taşıyan tohumların güvenilir kuruluşlardan sağlanması doğru olur. Ayçiçeği tohumları, hava sıcaklığı 8-10 derece olduğu zamanda ekilmelidir.
Ülkemizde Ege ve Akdeniz bölgelerimizde mart başlarında; Trakya ve Marmara bölgelerimizde martın ikinci yarısında; Doğu Anadolu'nun soğuk yerlerinde daha geç ekim yapılır. Ekim küçük bahçelerde elle, tarlalarda makineyle (mibzerle) yapılmaktadır. Ekimde sıradaki tohum aralıkları 25-35 cm. ve tohumun toprağa ekilme derinliği nemli topraklarda 3-4 cm., en çok 7-8 cm. olur.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ayçiçeği, güneşli ortamı seven bir bitkidir. Işığı sevdiği için bulutlu havalardan çok etkilenir. Çiçeklenme ve tohum bağlama dönemlerinde havanın bir ay süreyle kapalı olması tane verimini %30 düşürmektedir. Tohumlarının çimlenmesi için uygun sıcaklık 8-10 derecelerdir. Hava sıcaklığı 15 dereceye çıkarsa çimlenme hızlanır. Çiçeklenme için en uygun sıcaklıklar 21-24 derecelerdir. Daha düşük sıcaklıklarda tane verimi düşer. Tane bağlama dönemindeki çok yüksek sıcaklıklar da yağ oranını düşürüp ürünün niteliğini bozmaktadır.
Toprak isteği: Ayçiçeği bitkisi, iyi nem tutan humuslu toprakları sever. Çünkü iyi çimlenmesi için toprakta yeterince nem bulunmalıdır. Bitki, asiditesi yüksek olan topraklardan hoşlanmaz. Ayrıca bitkinin ekileceği toprakta, üst üste birkaç yıl ayçiçeği ekimi yapılmamış olmalıdır. Çünkü yüksek boylu bitki, topraktan önemli miktarlarda besin maddesi kaldırır. Ayçiçeği ekimi yapılacak toprakta uygulanacak ekim nöbetinde bakla bitkisi ya da diğer baklagiller yer alabilir. Böylece ayçiçeği bitkisinin tane verimi ve niteliğinin düşmesinin önlenmesi sağlanmış olur.
Sulama: Güçlü bir kök sistemine sahip olduğu için ayçiçeği bitkisi kısa süren kuraklıklardan çok etkilenmez. Çiçeklenmeden 20 gün önce başlayıp çiçeklenmeden 20 gün sonraya kadar süren kuraklıklar tane verimini düşürür. Bu nedenle bitkinin kurak yaz günlerinde azar azar sulanması iyi sonuç verir. Taşırma biçiminde sulanırsa ayçiçeği bitkisinin kökleri topraktan çıkabilir ve bitki yana devrilebilir.
Gübreleme: Yukarıda belirtildiği gibi dev bir otsu bitki olan ayçiçeği, topraktan büyük ölçüde besin maddesi kaldırmaktadır. Bu nedenle gübrelenmesi önem kazanır.
Ayçiçeği ekiminin yapılacağı toprağa azotlu ve fosforlu fenni gübreler verilir. Toprağa potaslı gübre verilip verilmeyeceği, yapılacak toprak analizleriyle belirlenmelidir.
Hasat (Derim): Ayçiçeği bitkisinin hasat zamanı ve hasadın yapılış şekli de önemlidir. Hasatta gecikilirse kuşların tanelere vereceği zarar artar ve tane dökülmeleri ortaya çıkar. Hasat erken yapılırsa tanelerde yağ oram düşük olur. Ağustos-eylül aylarında hasat yapılacak bitkilerde, çiçek tabanının (kömecin) kenarındaki sarı çiçekler dökülmüş, tablanın arkası kahverengine dönüşmüş, bitkinin sapındaki yapraklar kurumuş, tablanın dış kenarını kaplayan koruyucu yapraklar da kahverengileşmiştir ve tabla ortasındaki tohumların (çekirdeklerin) kabuğu sertleşmiştir. İşte bu duruma gelen ayçiçekleri, küçük bahçelerde çiçek tablası bıçakla kesilerek, tarlalarda hububat biçerdöverleri kullanılarak hasat edilirler.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Ayçiçeği bitkisinin köklerine yapışıp bitkinin beslenmesine ortak olarak büyük zarar veren canavarotuyla mücadele eden bir sinek türü, Trakya bölgemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu zararlı ota dayanıklı tohum kullanmak da doğru bir yöntemdir. Çünkü bu ota karşı kullanılabilecek bir ilaç mevcut değildir. Ayçiçeği bitkisine dadanacak diğer zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Ayva
Belki de san rengiyle bize sonbaharı ve hüznü anımsatan ama çiği ve pişmişi sevilerek tüketilen ayva meyvesini veren Ayva ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen ayva ağacının yabani örneklerine Iran, Kafkasya, Kırım, Yunanistan ve çevre bölgelerde rastlanmıştır. Dünyanın birçok yerinde ayva ağacı ya hiç üretilmez ya da pek az üretilir.
Türkiye, ayva üretiminde başta gelen ülkelerden biridir. İsteğine uygun topraklarda 50-60 yıl yaşayan ayva ağacı, müstakil olarak 5-6 m. kadar boylanabilirse de çoğu kez bir ocakta yetişen 2,5-3,5 m. boyundaki büyük çalı ya da ağaççık biçiminde gelişme gösterir.
Dalları seyrektir. Kısa saplı yaprakları yuvarlak, yuvarlakça ya da elips biçimli olup üst yüzeyi koyu yeşil, alt yüzeyi açık yeşil renkli ve pamuk gibi ince tüylü, kenarları düzdür. Mart sonu ile nisan başlarında açan açık pembe ve bazen beyaz renkli çiçekleri 4-6 cm. çapında olup yabani güle benzer. Sonbaharda olgunlaşan meyvesi elma ve armudu andırır. Ama daha iri, sarı renkli, çeşidine göre sert ya da gevrek etli, buruk tatlı ve hoş kokuludur.
Yumuşak çekirdeklerinin sayısı 20-40 arasında değişir. Ayva meyvesinin çeşitleri, armut ve elmaya göre çok azdır. Bunun nedeni, ayva çeşitleri üzerinde geniş ıslah çalışmalarının yapılmamış olmasıdır. Önemli ayva çeşitleri, ekmek ayvası, şeker (gevrek) ayvası, limon ayvası, tekkeş ayvası ile bardak ayyaşıdır. Ayva taze olarak ya da külde pişirilerek yenildiği gibi etli yemeği, tatlısı, reçeli, marmeladı ve kompostosu yapılarak da tüketilir. Ayva buzdolaplarında hiç bozulmadan üç ay süreyle saklanabilir.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. dilimlenmiş taze ayvanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 57 kalori; 0,4 gr. protein; 15,3 karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 1.7 gr. lif: 17 mgr. fosfor; 11 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 40 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0,2 mgr. B3 vitamini ve 15 mgr. C vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Ayvanın meyvesi midevidir: Çiğ (pişirilmemiş) olarak yenildiğinde peklik verir. Külde pişirilmiş olarak ya da kompostosu yapılarak yenilirse bu kez ishale (diyare) iyi gelir.
o Ayva meyvesinin çekirdeklerinin sağlığa yararlı etkileri vardır: Bunlardan bolca alınıp suda kaynatıldığında elde edilen dekoksiyon çocuklara içilirse ishali, gargara yapılırsa boğaz ağrılarını geçirir. Haricen kullanıldığında bu dekoksiyon dudak ve meme çatlaklarına, egzamaya iyi gelir.
o Ayvanın çiçekleri kalp çarpıntısını keser: Bunun için ayva ağacının çiçekleri kaynatılarak elde edilen dekoksiyondan günde 2-3 bardak içilir.
o Ayva ağacının yaprakları öksürüğü kesmede yararlı olur: Bunun için ağacın körpe yaprakları kaynatılarak bir dekoksiyon elde edilir ve günde 2-3 bardak içilir. Ayrıca bu dekoksiyonun alımı hafif ateşi düşürür ve aşırı sinirlilik halini yatıştırır.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Ayva ağacının gövde ve dal çelikleriyle üretilmesi çok kolay ve kısa sürede gerçekleştirildiğinden fidan elde edilmesinde ayva çekirdeklerinden çöğür elde etme yöntemi kullanılmaz. Ağacın kışın kesilen odunlaşmış dal ve gövdelerinden sağlanan çelikler ılık yerde tüplerdeki toprağa daldırılarak fidanlar çoğaltılır. Ayrıca ayva ağacının dip sürgünleriyle de fidanları elde edilebilir. Bu yöntemlerle elde edilen fidanlar, armut ağaçlarının anacı olarak da kullanılabilir.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ayva ağacı, deniz kıyısı yörelerin ılıman iklimini yeğler. Ama, denizden uzak iç Anadolu bölgemizin özellikle vadilerinde, güneye bakan tepe yamaçlarında da yetiştirilebilir. Yapraklarını döken bir ağaç olan ayvanın kış mevsiminde soğuklama gereksinimi elma ve armut ağaçlarınınkinden daha kısadır. Ayva ağacı ilkbahar donlarından zarar görmez, çünkü çiçeklerini geç açar. Ancak çok rüzgâr alan yerlerde ayva ağacı yetiştirilmesi tavsiye edilmez.
Toprak isteği: Ayva ağacı değişik toprak tiplerine uyum gösterebilirse de, en iyi, organik madde yönünden zengin, süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu, tınlı, killi, orta derecede nemli ve sıcak topraklarda yetişir. Ağaç, kök yapısı yüzeysel olduğundan çok derin topraklara gereksinmez. Ancak yetiştirildiği toprağın kireci aşırı olmamalı, toprağın pH'ı nötr ya da hafif asit nitelik taşımalıdır.
Toprak isleme: Kökleri yüzeysel olduğu için ayva ağacının toprağı az kazılarak kabartılmalı, böylece havalandırılmalı ve çevresindeki yabani otlar ara sıra yok edilmelidir.
Sulama: Ayva ağaçlarının normal gelişmesi, yeterli meyve bağlaması, bu meyvelerinin irileşmesi ve iyi nitelikler taşıması için sulanması gerekir. Özellikle yaz mevsiminin kurak dönemlerinde ağaçlar sulanmazsa sürgünleri az büyür, meyveleri irileşmez ve meyve şekilleri bozulur. Meyveler kuru ve boğucu olur. Bu nedenle ayva ağaçları 8-20 günde bir, bolca sulanmalıdır.
Gübreleme: Ayva ağaçlarının kökleri yüzeysel olduğundan, toprağın yüzeye yakın tabakaları besin yönünden zengin nitelikli tutulmalıdır. Bu nedenle yapılacak toprak ve yaprak analizlerine göre ayva ağaçlarına iyi yanmış çiftlik gübresi bolca verilir. Yeşil gübreleme yöntemi uygulanır. Ayrıca arada bir ağaçların kök çevresine kompoze fenni gübre de serpilir.
Budama: Ayva ağaçlarının budanması, ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından, şekil ve ürün budaması biçiminde uygulanır. Aşırı budama yapılırsa ayva ağaçlarında obur dallar artar ve ağaçlar zamanından önce yaşlanır. Ürün budamasında her yıl, kuruyan, kırılan ya da ağaçta sıkışıklık yaratan dallar kesilerek dal seyreltmesi yapılır.
Hasat (Derim): Ayva kabuğundaki yeşil rengin sarıya dönüşmesiyle ve kabuğun üzerindeki havın elle kolayca silinebilmesiyle meyvenin olgunlaştığı anlaşılır. Olgunlaşmamış meyveler, genellikle sert, susuz, tatsız ve boğucu olurlar. İşte böylece olgunluğa eriştiği anlaşılan meyveler, sabah çiyi kalktıktan sonraki saatlerde elle koparılarak, makasla ya da keskin bıçakla kesilerek ağaçtaki tüm meyveler bir seferde olmak üzere hasat edilirken meyvelerin zedelenmemesine dikkat edilir. Çünkü, zedelenme yerleri esmerleşir ve buralarda çürümeler başlar.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Ayva ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Badem
İlkbaharda çağlası sevilerek yenilen ve sonbaharda olgunlaşan içi tüm yıl boyunca çeşitli şekillerde tüketilen badem meyvesini veren Badem ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu Iran ve Afganistan yaylaları olan badem ağacı, Eski Yunan ve Romalılar tarafından Akdeniz havzasına getirilmiş ve bölgeye çok iyi uyum sağlamıştır. Şeftali ağacına benzeyen ama daha uzun ömürlü ve daha boylu olan badem ağacı, 50-100 yıl kadar yaşar ve 6-12 m'ye kadar boylanabilir. Ağacın ömrü, boyu, yaprak yoğunluğu ve yapraklarının iriliği, badem çeşitlerine göre değişir.
Yaygın ya da dik dalları; ince uzun, kenarları dişli, oval biçimli yeşil yaprakları vardır. İlkbahar başlarında açan çiçekleri, genelde beyaz, nadiren açık pembe renkli olur. Badem ağacı çiçekliyken önce beyaz, sonra açık pembe renkli görünür ve daha sonra yapraklanarak rengi yeşile döner.
Bu arada gelişen meyveleri çağla olarak yenir. Daha sonra ağustos-eylül aylarında bu meyveler taş-çekirdek biçimini alır. Sert kabuğunun içinde bir ucu sivri, diğer ucu yassı ve geniş bir tohum meydana gelir. Bu tohuma, iç badem ya da badem içi denilir.
Bademler, öncelikle tatlı badem ve acı badem türlerine ayrılırlar. Birçok çeşidi olan tatlı badem çok lezzetli ve değerli bir besindir. Kurutularak çerez olarak yenildiği, şurubu yapıldığı gibi tatlıcılık, şekercilik ve çikolatacılıkta da kullanılır. Ayrıca badem içinden çıkarılan bademyağı da kozmetik ve parfüm endüstrilerinde kullanılmaktadır.
BESİN DEÐERLERİ
Taşçekirdek kabukları yeni çıkarılmış 100 gr. iç bademin içerdiği besin değerleri şunlardır: 612 kalori; 5,5 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 55,8 gr. yağ (ama bunun %87'si doymamış yağlardır); 0,7 gr. lif; 144 mgr. fosfor: 240 mgr. kalsiyum: 1.3 mgr. demir: 780 mgr. potasyum: 77 mgr. magnezyum; 3,2 mgr. çinko; 0,01 mgr. B1 vitamini; 0,26 mgr. B2 vitamini; 1 mgr. B3 vitamini; 0,03 mgr. B6 vitamini; eser miktarda C vitamini ve 2,4 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıdaki değerlerin incelenmesi, iç bademin ne denli zengin bir besin olduğunu ortaya koyar. Bunun yanı sıra;
o Badem, bedenin kolesterol düzeyini indirgemeye yardımcı olur: Yağ bakımından zengin olan bademin içerdiği yağların büyük bölümü yukarıda belirtildiği gibi doymamış yağlardır. Bu nedenle badem özellikle kötü kolesterol düzeyinin düşürülmesinde etkili olur.
o Badem kalp krizi geçirme rizikosunu azaltır: Doğal ve zengin bir E vitamini kaynağı olan badem içerdiği bu antioksidan maddeyle böyle çok önemli bir tıbbi etkiyi sağlar.
o Kan şekeri düzeyini ayarlar: Bedenin kansere yakalanma rizikosunu da azaltır.
o Bademi bolca yemenin afrodizyak etkiler sağladığı ileri sürülmektedir.
o İç bademden çıkarılan bademyağının da sağlığımıza yararlı birçok etkisi vardır: Müshildir, özellikle çocuklarda etkili olur. Yara iyileştiricidir; dıştan yaralara sürülerek uygulanır. Güneş yanıklarına iyi gelir; gene dıştan sürülerek uygulanır. Emzikli annelerde süt gelişini artırır; bunun için sulandırılarak içilir. Öksürük ve boğaz ağrılarına iyi gelir; bağırsakların çalışmasını düzenler. Bu etkileri sağlamak üzere de sulandırılarak içilir.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Eskiden badem ağaçları, tohumundan elde edilen çöğürleriyle çoğaltılırdı. Son yıllarda bu yöntemin yerini bazı anaçların aşılanması yolu almıştır. Badem ağacı üretmek için şeftali ve erik anaçları kullanılır. Bu anaçların profesyonel üreticiler tarafından istenilen badem çeşidine aşılanmasıyla daha dayanıklı ve çeşitli toprak tiplerine daha kolayca uyum sağlayan badem ağacı fidanları elde edilmektedir.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Badem ağaçları, Kuzey Yarıküre'de 30'lu derecelerdeki enlem dairesindeki bölgelerde yetişmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bol yağışlı Akdeniz iklimi, badem ağacı için idealdir. Bademin odunu soğuğa dayanıklıdır, -20 ila -30 derecelere kadar dayanabilir. Oysa çiçek tomurcukları soğuğa karşı pek duyarlıdır. Çiçek açma döneminde yaşanan don olayı büyük zararlara neden olur.
Yapraklarını döken badem ağaçlarının soğuklama gereksinimi oldukça kısadır. Kazık köklü olduklarından kurak iklime kolayca uyum gösterir ve yıllık yağışı 200-300 mm. olan yerlerde bile yetişir. Ama böyle yörelerdeki badem ağaçlarının ürün verimi düşük olur. Çiçek açma döneminde yağan şiddetli yağmurlar da ürüne zarar verir.
Toprak isteği: Çeşitli toprak tiplerine uyum gösterebilen badem ağaçlan, en iyi ürünü, orta derinlikte (1,5-2,5 m.), kumlu ve çakıllı topraklarda verir. Uyum gösteremediği tek toprak tipi, ağır topraklardır. Badem ağaçları, organik madde yönünden zengin topraklarda 8-10 m., zayıf topraklarda 6 m. aralıkla dikilir.
Toprak işleme: Badem ağaçlarının çevresindeki yabani otlar, arada bir toprağı kazılıp havalandırılırken iyice temizlenmelidir. Ancak, sonbahar ve kış mevsimlerinde badem ağaçlarının altı otlu kalır.
Sulama: Badem fidanları, bahçeye dikildikten sonraki aylarda birkaç kez bolca sulanarak fidanların tutması sağlanmaya çalışılır. Yazın yetişkin badem ağaçları arada bir sulanırsa ürün verimi 2-4 kat artırılabilir.
Gübreleme: Dikilen badem fidanlarının tutmasının sağlanması için sulamayla birlikte gübrelenmesi de şarttır. Gelişip de ürün vermeye başlayınca, badem ağaçları topraktan büyük ölçüde azot ve diğer besinleri kaldırdığından başta azot olmak üzere diğer fenni gübreler de her yıl ağaçlara 2-3 defada verilir.
Budama: Badem ağaçlarına, bu ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından şekil verme ve ürün budamaları uygulanır. Ürün veren ağaçlarda her yıl hafif de olsa bir budama yapılmalı, kurumuş, hastalıklı ve kırık dallar kesilip çıkarılmalıdır.
Hasat (Derim): Badem ağaçları, ağustosun ikinci yarısı ile eylülün ilk yarısı arasında, meyveler iyice olgunlaştığında ve dış kabuk kavlanınca hasat edilmeye başlanır. Ağaçların dalları sallanıp dökülen bademler yerden toplanarak derim yapılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Badem ağaçlarına dadanan hastalık ve zararlılarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Bakla
İlkbaharın müjdecisi gibi pazara ve manavlara ilk gelen sebzelerden Bakla'yı veren, Baklagiller'in örnek bitkisidir. Anayurdu Avrupa ve Asya kıtaları olan baklanın, 5.000 yıl kadar önceleri Çin'de yetiştirildiği eski metinlerde görülmektedir. Ülkemizde de bol bol yetiştirilen ve tüketilen bakla, 60-100 cm. boylanabilen biryıllık otsu bitkidir. Toprakta l m. kadar derine inebilen güçlü bir kök yapısı ile dört köşe kesitli içi boş gövdesi vardır.
Uygun koşullarda bitki, birkaç gövde birden oluşturup kardeşlenerek ürününü artırmayı sağlar. Bakla bitkisinin iki türlü yaprağı vardır: Asıl yaprakları yeşil renkli, oval biçimli ve bileşik bir sap üzerinde karşılıklı dizilidir. İkincil derecedeki beyazımsı yaprakları oval ya da mızrak biçimli olup kenarları dişlidir. Bunların üzerinde siyah renkli nektar bezleri bulunur.
Bitkinin erselik özellikler taşıyan çiçekleri beyaz renklidir. Ama, üzerlerinde kırmızımtırak çizgiler ve morumsu veya siyah lekeler görülür. Kendi kendilerini dölleyen bu çiçeklerden bitkinin bakla ya da badıç denilen meyveleri oluşur. Baklalar yeşilin çeşitli tonların dadır. Sapa yakın bölümünde siyah renkli bir külah oluşur. Bu külah, bakla çeşitlerine göre farklı olur. Baklanın içindeki taneler (bakla içi denilen çekirdekleri ya da bitkinin tohumları) de bakla çeşitlerine göre irilik, biçim ve sayı bakımından çeşitlilik gösterir.
Taneler tazeyken yeşildir. Kuruyunca kahverengine dönüşür. Bayat taneler çok koyu kahverengi olur. Taze bakla, zeytinyağlı yemeği yapılarak tüketilir. Taze iç bakla, enginarla birlikte pişirilir. Kurutulmuş ya da dondurulmuş iç baklanın gene zeytinyağlı yemeği ile fava denilen özel bir yemeği yapılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. baklanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 45 kalori; 5 gr. protein; 6 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 3 gr. yağ; 1.5 gr. lif: 22 mgr. fosfor; 20 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 85 mgr. sodyum; 110 mgr. potasyum; 150 IU A vitamini: 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini ve 4 mgr. C vitamini.
100 gr. kurutulmuş baklada, protein 23 gr'a ve karbonhidrat 42 gr'a kadar yükselir. Ayrıca, karbonhidrat ile lesitin ve pektin adlı önemli maddelerinde artmalar görülür.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görülen bazı önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Bakla, baklagillerdeki tüm sebzeler gibi bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.
o Bedenin kötü kolesterol düzeyini düşürür.
o Bakla içerdiği insülinle kan şekerini düzene sokar.
o İçerdiği yüksek orandaki lifle peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelir.
o Bakla ayrıca, hemoroit ve diğer kalınbağırsak sorunlarında da sağlığa yararlı etkiler sağlar.
Bütün bu sağlığımız için faydalı etkilerinden yararlanılmak üzere taze bakla ya da iç baklanın diyetimize katılması ve günlük olarak bir fincan dolusu baklanın yenmesi yeterli olacaktır.
Dikkat: Bakla, bu besine karşı duyarlı kişilerde bakla zehirlenmesine (favizm) yol açabilir. Bu duyarlılık kalıtımsal olup böyle kişiler bakla yememelidir. Ayrıca, çok küçük çocuklara bakla yedirilmemesi yerinde olur.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Bakla bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş taneleriyle) çoğaltılır. Hava ve toprak koşullarının uygun olduğu dönemde taneler, doğrudan doğruya bitkinin yetiştirileceği toprağa ekilir. Kışı ılık geçiren bölgelerde tohumların ekimi, ekim-kasım aylarında; kışı soğuk geçiren bölgelerde mart-nisan aylarında yapılır. Balda bitkisinin ekileceği günde toprak ısısı 9 ve dışarıda hava sıcaklığı 10-14 derece olmalıdır. Tohumlar toprakta sıra üzerine 15-20 cm. aralıklarla ve toprakta 5-6 cm. derine ekilmelidir.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ilık iklimlerin bitkisi olan bakla, uygun koşullarda serin mevsimde de yetiştirilebilen sebzeler arasında yer alır. Bakla, sıcaklardan korkmadığı gibi soğuklara da bir noktaya kadar dayanabilir. Birçok bakla çeşidinin -4 dereceye kadar dayanabildiği saptanmıştır. Ancak, bitkinin en iyi geliştiği ortam, toprakta 9 ve dışarıda 10-14 derece olan sıcaklıklardır.
Toprak isteği: Bakla bitkisi derin, geçirgen ve organik madde bakımından zengin tınlı toprakları sever. Toprağın asiditesine karşı oldukça duyarlı olan bitki için en uygun pH derecesi 6,7-7,5 arasıdır.
Toprak işleme: Bakla fideleri 5-6 cm. kadar boylandığında, birinci çapalama işlemi yapılır. Ama, çapanın yapıldığı günde havanın soğuk olmamasına dikkat edilmelidir. Aksi takdirde bitkinin kökleri soğuktan zarar görebilir. Bitkinin çiçeklenmesinden önce ikinci çapalama işlemi yapılarak yabani ot mücadelesi ve toprağın kabartılması sağlanır. Baklanın çiçekleri çapa işini yapan kişilerce dokunulduğunda zarar göreceği için çiçek açan bakla bitkisine artık çapalama yapılmaz.
Sulama: Kışı ılık geçiren bölgelerde sonbaharda ekilen bakla bitkisine, kış ve ilkbahar mevsimlerinde sulama yapılmaz. Yağışlar bitkiye yeterli olur. Kışı soğuk geçiren ve bakla tanelerinin ilkbaharda ekilmesi zorunlu olduğu bölgelerde tohumlardan çimlenen bitki çapalandıkça; ayrıca havalar sıcak ve kurak gittiği sürece düzenli olarak sulama yapılmalıdır.
Gübreleme: Bakla bitkisinin iyi gelişmesi ve nitelikli bol ürün alınması için düzenli bir gübreleme yapılmalıdır. Tohumlarının ekiminden önce bakla bitkisinin ekileceği toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi verilmeli, ayrıca tohumun ekimiyle birlikte ya da bir hafta önce toprağa bol azotlu fenni gübre atılmalıdır. Ayrıca bakla bitkileri topraktan çok fazla besin maddesi kaldırdığından, fosfatlı ve potaslı fenni gübre verilmesi de gerekir.
Hasat (Derim): Bakla bitkisi yetiştiriciliğinde, taze bakla, taze iç bakla ya da kuru tane alınması isteklerine bağlı olarak hasat zamanları değişir. Taze sebze olarak bakla hasadı için, bitkinin baklalarının normal çeşit iriliğinin 1/3'ü ile 1/2'si arasında bir büyüklüğe ulaşmaları beklenir. Gecikilirse taneler sertleşir ve taze bakla sebze olarak yenilme değerini yitirir.
Bakla bitkisinin gövdesi çok kırılgan olduğundan baklalar elle çekilip koparılmamalı, bunun yerine elle tutulup aşağı doğru sıyrılarak gövdeden ayrılmaları sağlanmalıdır. Toplanan bakla uzun süre üst üste bırakılırsa kararır. Bundan kaçınılmalıdır. Taze iç bakla hasadı için baklaların normal iriliğine erişmeleri beklenir ve hasat bundan sonra yapılır. Kuru iç bakla elde etmek için, baklalar bitkinin üzerine bırakılır ve bitki kuruduğunda sökülen bitkiden baklalar koparılıp alınır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bakla bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılıp uygun tarıma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Bamya
Aslında yaz sebzesi olduğu halde tazesi, konservesi, kurutulmuşu ya da dondurulmuşuyla her mevsimde sofralarımızda layık olduğu yeri bulan Bamya'yı veren bitkisi, Ebegümecigiller'dendir.
Anayurdunun Amerika ve Asya kıtaları olduğu bazı kaynaklarda belirtilmekteyse de, Afrika'da şimdiki Etyopya ile Sudan'da çok uzun yıllar ve hatta Amerika kıtasının keşfinden önce bamyanın tanınıp yetiştirildiği bilinmektedir. Bamya, ılıman iklimlerde biryıllık; tropik ve astropik iklimlerde çokyıllık bir kültür bitkisidir.
Biryıllık bamyalar 60-90 cm. boylanırken çokyıllık olanlar 1,5-2 m'ye kadar boylanıp ağaççık haline gelmektedir. Gelişmesinin ilk aşamasında pamuk bitkisine benzeyen bamyanın yaprakları da pamuğunkileri andırır. Bitkinin yaprak, dal ve meyveleri oldukça sık tüylüdür. Bu tüylerin diplerindeki bezelerde kaşındırıcı bir madde bulunur. Bamyanın pek gösterişli çiçekleri kükürt sarısı rengindedir.
Kendi kendilerini dölleyen erselik özellikli bu çiçeklerden olgunlaşan meyveler, bamyanın çeşidine göre farklı boylarda, piramit ya da yuvarlağa yakın tombulca biçimli ve üzerleri köşeler oluşturan çizgili görünüşte olur. Meyvelerin içinde, saçma iriliğinde yuvarlak ya da hafif basık, çok koyu yeşil renkte tohumları bulunur. Ülkemize özgü üstün nitelikli çeşitleri bulunan bamyaların, sıcak yemek olarak kıymalı bastısı ile asidesi ve zeytinyağlı yemeği yapılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze sebze olarak bamyanın besin değerleri şunlardır: 30 kalori; 2,2 gr. protein; 8,7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 yağ; 1 gr. lif- 5 mgr. fosfor; 17 mgr. kalsiyum; 0,1 mgr. demir; 20 mgr. sodyum; 18 mgr. potasyum; 5 mgr. magnezyum; 60 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,02 mgr. B2 vitamini ve 5 mgr. C vitamini. Bamyanın, başka mineral ve vitaminler içerip içermediği bilinmemektedir.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;
o Sindirimi kolay olduğu için bamya hasta, yaşlı ve diyet yemeği yemek zorunda olan kişilere önerilmektedir.
o Lif oranı yüksek olduğu için bamya peklik (kabızlık) çeken kişilere iyi gelir.
o Bamyanın çiçeklerinin suyla karıştırılıp ezilmesiyle elde edilen sıvının içilmesi göğsü yumuşatır.
o Aynı sıvı, çıbanlara dıştan sürülerek onların olgunlaşmalarını sağlar.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Bamya bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Bahçelerde derince kazılıp 2-3 kez kabartılarak düzeltilen ve gübrelenen yerine tohumlar doğrudan doğruya ekilir. 15-20 cm. aralıklarla açılan çukurlara ilkbaharda, nisan-mayıs aylarında, 2-3 tohum bir arada 2-3 cm. derinlikteki toprağa konmak üzere ekim yapılır. Tohumların bir gece önceden suya yatırılması ya da ıslak bezle sarılması ve buradan çıkarılır çıkarılmaz ekilmesi bitkinin çimlenmesini kolaylaştıracaktır.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Sıcak mevsim sebzesi olan bamya, soğuklara karşı çok duyarlıdır. Özellikle geceleri serin olan yörelerde bitki iyi gelişme gösteremez ve istenilen şekilde ürün veremez. Yaz mevsimi kısa süren yerlerde, bodur boylu ve erkenci çeşitleri yetiştirilebilir. Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgeleri başta olmak üzere Marmara ve Karadeniz bölgelerinde, bir de soğukların etkilemediği yörelerde bamya yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bamya tohumları, hava sıcaklığı 16 derece, toprak sıcaklığı 15 derece olduğunda uygun yetişme ortamı bulur.
Toprak isteği: Bamya bitkisi, ağır karakterli toprak dışında diğer topraklarda rahatlıkla yetişir. Ama bitki, iyi gelişme ve olumlu ürün verimi için yumuşak, derin, geçirgen ve kumlu-tınlı olan toprakları yeğler. Toprakta aşırı nem olmamalıdır. Özellikle tohumlarının ekimi döneminde, aşırı nem tohumları çürütür.
Toprak işleme: Bamya bitkisinin tohumlun çimlenerek 3-4 yapraklı olduklarında, birinci çapalama yapılır. Aynı çukura ekimi yapılan tohumlardan hepsi çimlenmişse, en güçlüsü yerinde bırakılıp ötekiler sökülür ve seyreltme yapılmış olur. Bitki 15-20 cm. boylanınca ikinci, bundan 2-3 hafta sonra da üçüncü çapalama yapılır. Böylece yabani otlar temizlenmiş, toprak kabartılmış ve varsa kaymağı kırılmış olur.
Sulama: Bamya bitkisi bahçede yetiştirilirken ilk çapalamanın ardından sulama işlemine başlanır. Bitkiye haftada 1-2 kez düzenli olarak su verilir.
Gübreleme: Bamya, sebzeler arasında gübreyi fazla istemeyen bir bitki olarak tanınır. Ülkemizde bazı yörelerde hiç gübreleme yapılmadan bamya yetiştirilmektedir. Ancak, bamyanın ekildiği toprağa, bir önceki sonbaharda iyi yanmış çiftlik gübresi ile mümkünse düşük yüzdeli azot, potas ve fosfor içeren kompoze fenni gübre verilmesi yararlı olur. Çiftlik gübresi bulunamazsa, yeşil gübrelemeyle toprağa gereksindiği organik maddeler sağlanır.
Hasat (Derim): Bamya bitkisinin hasat zamanı, meyvelerin çeşit iriliğinin 1/3'üne eriştiği zamandır. Çünkü, çoğu tüketici, minik bamyaları yeğlemektedir. Üstelik, hasatta gecikilirse bamya sertleşir. İçindeki tohumları ağza gelecek biçimde irileşir ve bamya yemeklik değerini yitirmiş olur. Bamyalar elle hafifçe aşağı doğru çekilerek hasat edilir. Yana doğru çekilirse, bitkinin sapı kırılıp zarar görebilir. Bamya çok verimli bir bitkidir.
Her toplamadan sonra yeni meyveleri olgunlaşır. Bu nedenle bitkinin hasadında gecikilmemeli; çıplak elle ürün toplama bitkinin bezelerinde bulunan bir madde nedeniyle kişinin ellerini rahatsız edeceğinden, hasat yapan kişi ellerine eski bir eldiven takmalı ya da bir bez sarmalıdır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bamya bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Bezelye
Bezelye adlı lezzetli ve çok besleyici sebzeyi ilkbaharda ve yazın veren Bezelye bitkisi, Baklagiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen bezelye bitkisi çok eski çağlardan beri Avrasya'da yetiştirilmiştir. Günümüzde dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye' de de bol bol yetiştirilmektedir.
Bahçe bezelyesi (P. sativum) adı verilen bu biryıllık otsu bitkinin birçok çeşidi vardır: Bunlardan bazısı bodur olup en çok 30-40 cm. boylanarak yeşil yapraklarıyla toprağa yayılıp zemini örter. Sırık bezelyesi denilen diğer çeşidi, gövdesinden çıkardığı sülüklerle yüksek boylu ne bulursa ona tutunan tırmanıcı bitkilerdir. Bunların hereklerle desteklenmesi gerekir. Bezelye çeşitlerinden bazılarının yalnızca taneleri yenilir. Oysa kimi bezelyelerin badıcında, parşömen denilen sert tabaka bulunmaz.
Sultani bezelye adı verilen bu çeşit bezelyeler kabuğuyla birlikte yenilir. Bir başka önemli çeşit de, taneleri iri olan araka bezelyesidir. Bezelye taneleri, taze olarak sevilerek çok çeşitli yemekleri yapılıp yenildiği gibi, kurutulup, dondurulup ve konservesi yapılıp ileride tüketmek için saklanmaya da pek elverişlidir. Kurutulmuş bezelyeden yapıları un, pek leziz olan bezelye çorbası ile bazı yemeklerin yapımında kullanılır. Ayrıca yalnızca hayvan yemi olarak kullanılmak üzere yetiştirilen yemlik bezelye çeşitleri de vardır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. çiğ (pişirilmemiş) taze bezelye tanesinin besin değerleri şöyle sıralanabilir: 84 kalori; 6,3 gr. protein; 14.4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 2 gr. lif; 116 mgr. fosfor; 26 mgr. kalsiyum; 1.9 mgr. demir: 2 mgr. sodyum; 316 mgr. potasyum; 35 mgr. magnezyum; 640 IU A vitamini; 0.35 mgr. B1 vitamini; 0.14 mgr. B2 vitamini; 2.9 mgr. B3 vitamini: 0,16 mgr. B6 vitamini; 35.5 mcgr. folik asit; 27 mgr. C vitamini ve 2.1 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görüleceği gibi bezelye önemli oranlarda içerdiği protein, karbonhidrat, fosfor, potasyum ve A vitaminiyle çok önemli bir besin türüdür. Bunun yanı sıra;
o Kolayca çözümlenebilir çeşitli lif maddelerini çok miktarda içerdiğinden, bezelye, özellikle kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürücü etki yapar, kalp krizi geçirme rizikosunu da azaltır.
o Gene bu yüksek orandaki lif, midede uzun süre kalır: Böylece kandaki şeker düzeyi artma ve azalmalarını bir düzene sokarak bedenin enerji düzeyini sabit tutar.
o Yüksek oranda B1 vitamini içeren bezelye, uykuyu da düzene sokar. İştahı açar ve insanın ruhsal durumunu düzelterek neşeli olmasını sağlar.
o Bezelye tüketmenin hayvanlarda kansere yakalanma rizikosunu azalttığı, araştırmalarla saptanmıştır: Aynı etki insanlar üzerinde de araştırılmaktadır.
o Bezelyeyi çok tüketen kişilerde akut apandisite çok az rastlandığı gene araştırma sonuçlarıyla saptanmıştır.
o Bezelyede, gebeliği önleyici bazı maddeler bulunmaktadır: Bu maddeler, hem kadınlar ve hem de erkekler üzerinde nüfus planlamasına yardımcı olacak etkiler yapmaktadır.
Bu önemli tıbbi etkilerinden yararlanılmak üzere bezelyenin bolca yenilmesi yeterli olur.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Bezelye bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş taneleriyle) çoğaltılır. Bu tohumlar, doğrudan doğruya bezelye tarımının yapılacağı bahçe ya da tarlaya ekilir. İlkbaharda hasadı yapılacak bezelyeler ekim-kasım-aralık aylarında, yazın hasadı yapılacak olanlar ilkbahar aylarında ekilir. Bezelye tohumları, kesinlikle soğuk ve yaş toprağa ekilmemeli, aynı toprakta iki yıldan beri bezelye tarımı yapılmamış olmasına özen gösterilmelidir. Ekim elle yapıldığında, tohumların üzeri gübreli harçla sıkıca bastırılmalıdır.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
iklim isteği: Bezelye, ılık, nemli ve serin iklimli yörelerin bitkisidir. Bulunduğu yerde sıcaklık -5 derecenin altına düşerse bitki donar. Bezelye bitkisi, 4-10 dereceler arasında çimlenir ve gelişmeye başlar.
Toprak isteği: Bezelye bitkisi, toprak yönünden fazla seçici değildir. Ama zayıf bünyeli topraklarda bitkiden alınan ürün, düşkırıklığı yaratacak derecede az olur. Bol humuslu, süzek (suyu iyi akıntılı), killi-tınlı ya da milli-tınlı topraklarda bitkiden daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bitki, toprağın asiditesinin yüksek oluşuna karşı duyarlıdır. Toprağının pH'ının 5,5-6,7 arasında olması uygundur.
Sulama: Bezelye yetiştiriciliği yaz aylarına kadar devam ederse yağışsız ve sıcak günlerde toprakta yeterince nem bulunması için bitkinin düzenli olarak sulanması gerekir.
Gübreleme: Bezelye tarımı yapılacak toprağa, ekimden önce çok iyi yanmış çiftlik gübresi ya da potaslı fenni gübre verilir. Baklagiller'den olduğu için azotlu gübreler, bezelye bitkisine faydadan çok zarar verir.
Bitki seyreltme ve toprak işleme: Ekilen bezelyeden çıkan filizler gelişip 5-6 cm. boya erişince, ilk çapalama ve zayıf bitkilerin sökülüp seyreltilmesi işleri yapılır. Daha sonra bitkinin çevresinde yabani otların yetişmesine engel olmak üzere, arada bir yüzlek (yüzeysel) olarak çapalama işi yapılır.
Herekleme: Sırık bezelye gibi bazı çeşitler desteklenmeye gerek duyar. Bunların toprak üzerinde yatması, özellikle sümüklüböceklerin vereceği zararı artırır. Bu çeşit bezelyeler, 10 cm. boylanmasından başlayarak hereklerle desteklenmelidir.
Hasat (Derim): Sonbaharda ekilen bezelyeler, 32 hafta ve ilkbaharda ekilenler ise 12 -16 hafta sonra hasat edilmeye başlanır. Bezelye badıçları taneyle sıkıca dolunca elle toplanır. Taneler arasında hava varsa, bu badıçlar toplanmayıp bir sonraki toplama için bitkide bırakılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bezelye bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir, özellikle sümüklüböceklerle mücadele ihmal edilmemelidir.
Biber
Türk mutfağının vazgeçilmez sebze öğelerinden biri olan Biber'i veren bitkisi, Patlıcangiller'dendir. Anayurdu Güney Amerika' dan tüm dünyaya yayılıp ülkemizde de bol bol yetiştirilen biberin, 700 kadar türü vardır. 50-100 cm. kadar boylanan biryıllık otsu bitki biberin sap ve dalları zamanla odunsulaşır. Bazı yerlerde ikiyıllık bitki olarak gelişmekte ve çalmışı görünüş kazanmakta; hatta tropik bölgelerde ağaççık haline gelmektedir.
Biber bitkisinin türlere göre değişmekle birlikte, uzunca oval biçimli, kenarları düz yapraklarının rengi, yeşilin açıktan koyuya kadar değişen tonlarında olur. Yaz aylarında açan küçük çiçekleri, beyaz ve ender olarak menekşe rengindedir. Biber meyveleri renk, biçim, büyüklük ve tat bakımından türlerine göre büyük farklılıklar gösterir. Meyvenin kabuğu, disk biçimindeki kirli beyaz renkli ufak tohumlarının kümesinden bir boşlukla ayrılır.
Ülkemizde dolmalık, sivri, çarliston, domates, süs vb. türleri yetiştirilmektedir. Biber meyvesi taze olarak salatalara katılır, öylece yenilir; dolması ve turşuları yapılır. Acı biberler baharat olarak sıkça kullanılır. Domates biberinin salçası yapılmakta ve ayrıca biberler, türlü yemeklere katılmaktadır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. dolmalık ya da sivri taze biberin içerdiği besin değerleri şunlardır: 22 kalori; 1,2 gr. protein; 4,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 1.4 gr. lif: 22 mgr. fosfor; 9 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 13 mgr. sodyum; 213 mgr. potasyum: 420 IU A vitamini; 0,08 mgr. B1 vitamini; 0,08 mgr. B2 vitamini; 0,5 mgr. B3 vitamini; 0.26 mgr. B6 vitamini; 9.8 mcgr. folik asit; 128 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini.
Acı kırmızı biberlerin bazı besin değerleri daha da yüksektir. Şöyle ki: 32 kalori; 3.840 mcgr. A vitamini kaynağı betakaroten: 140 mgr. C vitamini ve 0,8 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görülen ve bazıları oldukça yüksek olan besin değerlerinin yanı sıra;
o Biberler, içerdikleri antioksidan ve diğer maddelerle bedenin birçok kanser türüne ve kalp hastalıklarına yakalanma rizikosunu azaltır; felç geçirme ve katarakt illetine tutulma tehlikesini en aza indirger.
o C vitamini yönünden zenginliği sayesinde biberler, bedenin hastalıklara direncini artırır, soğuk algınlığının ilk aşamasında iyileştirici olur.
o Biberler, içerdiği yüksek orandaki lif nedeniyle pekliğe (kabızlığa) iyi gelir.
o Özellikle acı biberler akciğerlerin ilacı olur: Balgam söktürücü işlevleri vardır; kronik bronşit ile anfizemi önler ve hafifletir; solunum zorluklarını giderir.
o Gene acı biber, damarlarda pıhtılaşmış kanı çözer, ağrı geçirir ve hastaların kendisini iyi duyumsamalarını sağlar.
o Ayrıca tüm biberler mideyi uyarır, sindirim salgılarını artırır. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır. İdrarı artırır, tüm bedeni uyana olurlar.
Bütün bu önemli etkilerinden faydalanmak için biber türleri günlük diyete katılmalı ve bol bol tüketilmelidir.
Dikkat: Acı biber aşırı olarak alınırsa, mide ve bağırsaklarda tahrişlere yol açabilir, hatta böbreklerde, karaciğerde rahatsızlanmalara neden olabilir.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Tohumlarıyla çoğaltılan biber bitkisinin üretimi iki aşamada gerçekleştirilir. Birinci aşamada, tohumları sıcak yastık ya da kasalara sıralı olarak veya serpme yoluyla ocak-mart aylarında ekilir. İki hafta içinde çimlenen fideler, gerekiyorsa seyreltilir.
İkinci aşamada, bu şekilde elde edilmiş fideler, bahçemizde önce derin kazılarak gübrelenmiş ve sonra tırmıkla düzeltilmiş yerlerine, sıra üzerinde aralıkları 20-30 cm. ve hatta elverişli olan yerlerde 30-50 cm. aralıklarla ve don tehlikesi tümüyle atlatıldıktan sonra, hava sıcaklığı 15 dereceye ulaştığında dikilir.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Biber, ılık ve sıcak mevsim bitkisidir. Soğuklardan çok korkar. Yetiştirilme evrelerinde sıcaklık -2, -3 derecelere düştüğünde bitki tümüyle yok olur. ilkbaharda fidelerin dikimi don tehlikesi ortadan kalktıktan, toprak ve hava koşulları bu bitkiye uygun sıcaklığa eriştikten sonra yapılmalıdır. Aynı şekilde sonbaharda biber yetiştiriciliği de, bitkinin hasadı ilk donlardan önce bitirilecek biçimde planlanmalıdır. Biberin en iyi gelişme gösterdiği ve en bol ürün verdiği sıcaklıklar 15,5 ila 32,2 derecelerdir.
Toprak isteği: Biber bitkisi en iyi sonucu, derin, geçirgen, su tutma yeteneği yüksek, besin ve organik madde bakımından zengin, tınlı bahçe topraklarında verir. Kumlu-tınlı ya da kumlu-killi topraklarda da turfanda (erkencil) ve iyi ürün almak üzere biber bitkisi yetiştirilebilir. Bitkinin istediği toprak pH'ı 6-6,5'tur.
Toprak işleme: Biber fideleri yerlerine dikildikten yaklaşık 20 gün sonra birinci, bundan 3-4 hafta sonra ikinci ve olanaklar elverirse 3 hafta daha sonra üçüncü çapalama yapılır. Böylece yabani ot mücadelesi ve toprağın kabartılması da gerçekleştirilmiş olur.
Sulama: Biber bitkisi toprağının nemli olmasını ister. İyi gelişmesi ve ürün veriminin yüksek olması için düzenli olarak sulanması gerekir. Bununla birlikte biberlerin aşırı sulanmasından da kaçınılmalıdır. Fazla kurak ve sıcak dönemlerde bitki, mümkünse 2-3 günde bir sulanmalıdır.
Gübreleme: Biber bitkisi, yetiştirildiği toprağın besin maddesi yönünden zengin olmasını ister. Yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre, yetiştirileceği toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfat ve potas içeren kompoze fenni gübreler verilir. Bitkinin gelişmesinde bir durgunluk görüldüğünde, şerbet verilmesi de yararlı olmaktadır.
Hasat (Derim): Tohumlarının ekiminden hasat edilmeye başlanmasına kadar geçen süresi 18 hafta olan biber bitkisi, bölge koşullarına göre mayıs-haziran aylarından başlanarak hasat edilir. Çok verimli bir bitki olan biber, hasat edildikçe yeni ürünler verir.
Bakım ve sulama işlemleri düzenli olarak sürdürülürse, bitki 5-6 ay süreyle ürün vermektedir. Biberler elle toplanarak hasat edilirler. Kırmızı toz biber elde edilmek isteniyorsa, biberler tümüyle kızarana kadar bitkinin üzerinde bırakılır. Sonra toplanan kırmızı biberler güneş altına serilip birkaç gün kurutulur. Özel değirmenlerde çekilerek kırmızı toz biber elde edilir.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Biber bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Bakliyat taneleri, hem protein hem de karbonhidrat veren değerli gıda maddeleridir. Hayvani mahsullerden sonra insana en fazla protein sağlayan gıdalardır. Hayvani proteinin yetersiz olduğu yerlerde protein kaynağını teşkil ederler.
Tanelerdeki proteinlerin bazı aminoasitleri noksandır. Bu sebeple proteinlerin değeri düşüktür. Bakliyeler, bulgur pilavı ile birlikte yenilirse, bulgurda fazla bulunan aminoasitleri bakliyelerin eksik olan cinsindendir ve eksikliği tamamlamış olur. Bu nedenle kuru bakliyat pişirildiğinde ikinci yemek pirinç pilavı değil bulgur pilavı veya makarna olmalıdır.
Bakliyatın proteini 2. sınıf olup et ve yumurtaya nazaran düşük kalitededir. 100 gr. et veya yumurta, günlük protein ihtiyacının yarısını karşıladığı halde 100 gr. bakliyat günlük protein ihtiyacının ancak %30-32'sini karşılar. Soya fasulyesinin proteini, etten fazladır. Orta ve ileri yaşlarda olanlar, günlük protein ihtiyaçlarının yarısını bunlarla karşılayabilirler. Ancak diğer insanlara 1.sınıf proteinlere yardımcı olarak verilebilir.
Bakliyeler, vücutta hayli üre asidi bırakırlar. Bunun birikmeden atılması ve bakliyelerin kolay hazmı için, bakliye ve pilavın yanında çiğ salata, soğan, turşu olmalıdır. İyi vasıfları yanında bakliyat taneleri, insana dokunan maddelere de sahiptir. Bu sebeple fazla yenilemezler. Fazla yenilirse, bazıları kanda alyuvar miktarını azaltır, bazıları guatra sebep olur. Birçoğu da hazım bozukluğuna yolaçar.
Bakliyeler kuru tane olarak günde 50 gr.'dan çok yenmemeli. Bunlardaki az veya çok bulunan zararlı maddeleri azaltmak için ılık suda 2-3 saat, bol soğuk suda akşamdan sabaha bekletilir. Suda fazla bekletilirse birçok faydalı maddesi de suya geçer ve atılır.
Bakliyeler 1 yıldan fazla bayat olmamalı. Bayat bakliyat, bayat et gibidir. Fayda yerine zarar verirler. Tane, diş ile ortasından kırıldığında kesit cam gibi parlak ise bayattır, tozlu mat görülürse tazedir. Bakliyat taneleri küflüde olmamalıdır.
Bakliyeler, mide ve bağırsakta gaz yapar. Bunun sebebi, proteince ve karbonhidratça zengin olmasındandır. Bu gazı azaltmak için bakliye yemeği ağızda çok iyi çiğnenmeli, yemekler salata veya soğanla birlikte yenilmelidir ve bir öğünde fazla yenilmemelidir.
Kuru Fasulye
Protein bakımından zengindir, vücuda bol kalori ve bol protein verir. Günlük bitkisel protein ihtiyacının karşılanmasında çok işe yarar. Sinirleri kuvvetlendirir. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır.
Kuru fasulye taneleri, kabuğu ile birlikte pişirilip yenilmelidir. Hazmı sağlayan maddelerin çoğu kabuğunda bulunur. Hazmı zordur. Acı biber, karabiber, kekik eklenerek hazmı kolaylaştırılır.
Kuru Bezelye
Kuru fasulye gibi, günlük bitkisel protein ihtiyacını karşılamada istifade edilecek bakliyelerden birisidir. Yüksek derecede protein ve nişasta içerir. Bu nedenle komple bir gıdadır.
Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır. Hem enerji verir hem de proteini ile kasların gelişmesini ve tamirini sağlar.
Günlük miktar 1 çay bardağı (50 gr.)'ı geçmemeli. Yanında mutlaka çiğ salata, soğan, turşu bulunmalıdır.
Mercimek
Kan yapıcı ve süt artırıcıdır. En fazla demir içeren gıdalardandır. Ayrıca B vitaminleri ve fosforu ile de çok faydalıdır. Protein miktarı da yüksektir. Bu nedenle bedenen ve zihnen çalışanlara iyi bir enerji kaynağı ve besleyici bir gıdadır.
Hamile kadınlara, bebeğin kanlı-canlı olmasına yarar. Anneyi de besleyerek zayıf düşmesini önler. Emzikli kadınlar da sütün miktarını ve beslenme değerini yükseltir. Su ve süt ilavesiyle yapılan mercimek çorbası bunlar için çok yararlıdır.
Mercimek, sinirleri kuvvetlendirir. Akşam yemeğinde yenen limonlu mercimek çorbası iyi uyku verir, sinirleri teskin eder, geceleri yıpranmış sinirlerin tamirini sağlar. Mercimek, bağırsaklara hafif yumuşaklık verir ve geçici ishal yapar. Hasta ve zayıf kimselerde bol kan yapımını sağlar.
Ağızda iyi çiğnenmeli ve tükürükle karıştırılmalıdır. Yeterli tükürükle karışmazsa gaz yapar. Yemek üzerine sakız çiğneyerek, mideye tükürük gönderilebilir. Karabiber, zencefil ekerek hazmı kolaylaştırılabilir.
Marul, havuç salatası, soğan, turşu, mercimeğin hazmına yarar ve gaz yapmasını önler. Midesi zayıf olanlar, mercimeği çorba şeklinde yemelidir. Mercimek, toprak veya demir kaplarda pişirilmeli. Günde yenilecek miktar 50 gr.'ı geçmemelidir.
Nohut
Vücudu kuvvetlendirir. Anne sütünü arttırır. Bol idrar söktürür, vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını, fazla yemek tuzunu idrarla dışarı atar. Bol fosfor, B vitaminleri ile beyni ve sinirleri dinlendirir,tamirini ve normal çalışmalarını sağlar. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok fayda verir. Mideyi kuvvetlendirir ve iştah açar. Nohut günde en fazla 50 gr. yenmelidir. Salata, soğan, turşu ile birlikte yenmelidir.
Soya
Uzun yaşamak isteyen herkes mutlaka soya tüketmelidir. Soya; çok kuvvetli (etin 2 misli) proteine sahip bir gıdadır. Bol B vitaminleri ve mineralleri vardır. Hem nişastası ve hem de %30'dan fazla yağı ile çok kuvvetli enerji verir.
Adalelerin, sinirlerin, kemiklerin gelişmesini sağlar. Sahip olduğu ve nadir yiyeceklerde bulunan lesitin maddesi ile beynin çalışmasını artırır. Hazmi kolaydır. Çok kuvvetli olduğu için günde 25 gr. yeterlidir. Yemeklerde, çorba ve garnitür olarak yenilir. Salata, soğan, turşu ile yenilmelidir. Guatrı olanlar veya olmaktan korkanlar yememelidir.
Bal
100 gramı 304 kalori içeren bal, hamileler, soğuk havada dışarıda çalışanlar, sporcular ve emzikli anneler için de eşsiz bir enerji ve besin kaynağı. 100 gram bal, 82,3 gram karbonhidrat, 0.3 gram protein, 5 miligram kalsiyum, 6 miligram fosfor, 0,5 miligram demir, 51 miligram potasyum, 0,04 miligram vitamin B2, 1 miligram vitamin C ve 0.3 miligram niasin içeriyor.
Ancak sahte bal, doğal balda olması gereken özellikleri taşımıyor. Bal denilince anımsanan doğal baldır ve bu bal bozulmaz. Kristalleşme ile şekerlenme karıştırılmamalıdır. Kristalleşen bal rahatlıkla tüketilebilir. Kristalleşen bal, tenekesi ya da kavanozu ile ılık suda bekletilerek doğal görünümüne kavuşturulabilir.
Çikolata
Çikolata; özellikle kan şekerimiz düştüğünde, yani acıktığımızda, hızla kana karışır ve emilir. Ancak hemen ardından negatif feed-back etki ile ilkinden daha fazla acıktığımızı hissederiz. Özellikle kilo muhafaza problemi olanlarda tercih edilmemelidir. Bunun yerine kana daha yavaş karışan meyveler ya da kurutulmuş kuruyemişler tercih edilmelidir.
İyi bir çikolata kendini, kokusu, rengi, parlaklığı ve kadifemsi dokusu ile belli eder. Ne çok acı, ne de çok tatlıdır. Hatta biraz tuz katılmalıdır; diğer bileşenlerin de lezzetini ortaya çıkarmak için. Kırıldığında kenarı düz olmalı, kırılma sesi duyulmalıdır. Ağıza götürüldüğünde kolayca erimeli ve dil, çikolata üstünde hiç pürüz hissetmemelidir.
Böyle bir çikolata bulup, yediğinizde kanın akışkanlığını arttırır, damarları açar, metabolizmanın ürettiği zararlı moleküllerle vücudun savaşma gücünü arttırır. Bunlar kalp hastalıklarına ve kansere yol açan moleküllerdir. Çikolata yapımında kullanılan kakao tanelerinin sağlık için yararlı olduğu, yeni araştırmalar ışığında geçerli ve inandırıcı görünmektedir.
California Üniversitesi tarafından düzenlenen bir araştırmada, gönüllü deneklerden iki aşamada kan örnekleri alındı. Kan örneği, ilk aşamada aç karnına alınırken, ikinci aşamada kakao içtikten sonra alındı. Kakao içtikten sonra alınan kan örneklerinde, kanın pıhtılaşmasında ve kalp hastalıklarının oluşumunda önemli rol oynayan trombositlerin etkinliğinin azaldığı görüldü.
Buenos Aires Üniversitesi'nden Dr. Cesar Fraga, çikolatada bulunan flavonoid denilen bileşimin özelliklerini inceledi. Bunun için gönüllülere 80 gram siyah çikolata verildi. 2 ve 6 saat sonra alınan kan örneklerinde anti-oksidan sayısının arttığı gözlendi. Anti-oksidanlar, metabolizmanın ürettiği ve hücrelere zarar veren serbest radikallerin etkinliklerini önlüyor.
Dr. Fraga, çikolata yiyenlerin damarlarında, serbest radikallerin yol açtığı zararların, çikolata yemeyenlere oranla daha az olduğunu belirtiyor.
California Üniversitesi Kalp Hastalıkları Departmanı'ndan Prof. Tissa Kappagoda'nın hayvanlar üzerinde yürüttüğü bir çalışma da, çikolatanın içinde bulunan flavonoid bileşiminin, damar kaslarını rahatlattığını ortaya koydu; dolayısıyla damarların daha fazla açıldığını tespit etti. Bu sonuç damar sertliği denilen ve kalp hastalıklarına yol açan rahatsızlığın, çikolata ile azalabileceğini göstermesi açısından ilgi çekicidir.
Bütün bu sonuçları değerlendiren Nestle Araştırma Merkezi yetkililerinden Dr. Harold Schmitz, ''Bu klinik bulgular, eski bulgularla birleştirildiği zaman ortaya çok umut verici bir tablo çıkıyor. Bu durumda, çikolatanın kalp hastalıklarını önleyip önlemediğine ilişkin daha ayrıntılı çalışmaların yapılması gerekiyor.''diyerek görüşlerini belirtmektedir.
Araştırmaların belirli bir firma sponsorluğu ile yapılıyor olması daima gözönünde bulundurulmalı ve çikolata konusunda da aşırıya kaçılmamalıdır.
Elma Kanseri Önlüyor
Bilim adamları, elmada bulunan doğal bir maddenin C vitamininden daha etkili olduğunu belirledi. Güney Koreli bilim adamları, C vitamininin, hidrojen peroxidenin hücreler arasındaki iletişimde yarattığı, kansere yol açan madde etkisini bloke ederek kanser riskini azalttığını gözledi.
Şimdiye kadar C vitamininin kanser riskini azalttığını bilen uzmanlar, C vitaminindeki mekanizmanın kanseri önleyici etkisinin nasıl meydana geldiğini araştırıyordu. Aynı araştırmada, elmada bulunan “quercetin” adlı kimyasal maddenin, C vitamininden daha güçlü bir kanser önleyicisi olduğu belirlendi.
C vitamininin vücutta önemli fonksiyonlar yarattığına işaret eden uzmanlar, bu vitaminin yaraların iyileşmesini sağladığını, amino asit sentezi yaptığını, kolesterol ve kandaki yağlar üzerinde etkili olduğunu kaydediyor. C vitamini, vücutta oksidasyon meydana gelmesini önleyerek, serbest radikallerin hücreler ve dokulara zarar vermesini önlüyor.
Balık ve Zekâ
Beslenme uzmanları olumsuz hiçbir yanı bulunmayan balık etini hararetle tavsiye ederler. Balıkta bol miktarda protein, vitamin ve mineral tuzlar vardır. Tuzlu suda yaşamasına rağmen balık etinde çok az tuz vardır. Hatta balıkların birçok türünü doktorlar tuzsuz yemek rejimlerinde önerirler.
Yağlı balıklarda bulunan lipitlerin insan sağlığı üzerine hiçbir zararları olmadığı gibi vücudu kalp ve damar hastalıklarına karşı da korurlar. Bol miktarda balık tüketilen ülkelerde yapılan sağlık ve yaşam süresi istatistikleri de bu görüşü destekler.
19. Yüzyılda iki Alman kimya mühendisi, beynin zihinsel aktivitesini yürütebilmesi için gerekli kimyasal elementin 'fosfor' olduğunu ileri sürdüler. Hatta bu düşüncelerini 'fosfor olmadan bir beyin sağlıklı çalışamaz' diyerek çok iddialı bir biçimde sundular.
Bu arada bir başka bilimci de balık etinin fosfor bakımından çok zengin olduğunu ortaya çıkarınca, bu iki fikir birleşti ve balık etinin beyine dolayısıyla zeka gelişimine çok faydalı olduğu gibi genel bir inanış doğdu.
Aslında fosfor insan organizması için gerçekten gereklidir. Gereken miktar et, süt, tahıllar ve sebzelerin yanında balıklardan da sağlanır. Fosfor vücutta kemiklerde ve dişlerde kalsiyumla birleşmiş halde bulunur. Fosforun eksikliği çocuklarda kol ve bacak kemiklerinde biçim bozukluklarına, yetişkinlerde ise kemik yumuşamasına neden olur.
Eczacılıkta kullanılan fosfor ise beyaz fosfordur. Eskiden fosforlu bitki yağı ve fosforlu balık yağı şeklinde insanlara sinir kuvvetlendirici ilaç olarak verilirdi. Zamanla bu tip ilaçların zehirlenmelere yol açtıkları tespit edildi ve kullanımdan kaldırıldılar.
Günümüze kadar yapılan araştırmalarda fosforun, beynimize gerekli diğer kimyasal elemanların yanında fazladan bir faydasının olduğu ve beynin fonksiyonlarım arttırdığı saptanamamıştır.
Sonuç olarak, balıkta ciddi bir oranda fosfor yoktur, olsa bile fosforun fazlası insan zekasını arttırmaz sadece çok ciddi zehirlenmelere yol açar.
Ahududu
Çileğe benzeyen ahududu adlı meyvelerini yazın ve sonbaharda veren Ahududu bitkisi, Gülgiller'dendir. Asya, Avrupa ve Amerika'nın birçok bölgesinde yetişen ahududunun anayurdu kesin olarak bilinmemekte; ama, bilimsel adındaki "ida" sözcüğü, akla, Ege bölgemizdeki antik Kazdağı yöresini getirmektedir. Bitkinin kütüğü çokyıllık; dikenlerle kaplı olarak l-2 m'ye kadar boylanabilen sürgünleri ikiyıllıktır. Bu sürgünler, ikinci yılının yaz başlarında her koltuk gözünde salkım halinde beyaz renkli çiçeklerini açmaya başlar.
Çiçekler bir yandan olgunlaşıp meyveye dönerken bir yandan da yeni çiçeklerin açması sürer. Ahududunun etli ve sulu üzümcüklerden oluşan toplu meyvesi kırmızı renkli olup üzümcüklerin içinde sert yapılı çekirdekleri yer alır. Ancak beyaz, mor ve siyah renklerde meyve veren, ayrıca sonbahar mevsiminde ikinci kez meyve üreten ahududu türleri de vardır.
Çok hoş tadı ve kokusu olan ahududu meyvesi çabuk bozulur. Bu nedenle tazeyken yenilir. Ama dondurulmaya elverişlidir. Ayrıca ahududu, şurup, meyve suyu, şekerleme, reçel, marmelat, jöle, dondurma ve likörleri de yapılarak tüketilir.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze ahududunun besin değerleri şöyledir: 57 kalori; 1,2 gr. protein; 13,6 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,5 gr. yağ; 3 gr. lif; 22 mgr. fosfor; 22 mgr. kalsiyum; 0,9 mgr. demir; l mgr. sodyum; 168 mgr. potasyum: 20 mgr. magnezyum; 130 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,09 mgr. B2 vitamini; 0,9 mgr. B3 vitamini; 0,09 mgr. B6 vitamini; 5 mgr. folik asit: 25 mgr. C vitamini ve 4,5 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda saydığımız önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Ahududu doku ve damar büzücüdür. Bu özelliğiyle diyareyi keser, peklik verir.
o Aynı niteliği nedeniyle: Kadınlarda beyaz akıntıyı keser; aybaşı dönemindeki aşırı kanamaları azaltır ve aybaşı durumunu düzene sokar. Doğum yapacak kadınlarda rahim kasılmalarını düzeltmede, doğum sancılarını azaltmada ve doğum olayını kolaylaştırmada etkilidir. Ancak, bu dönemlerde düzenli olarak alınmalıdır.
o Ahududu bedeni güçlendirici bir toniktir.
o Terletici, ateş düşürücü ve serinletici etkileri de vardır.
Bütün bu etkileri sağlamak için ahududu bitkisinin körpe yaprakları toplanıp güneşsiz ve havadar bir yerde kurutulur. Olgun meyveler ile kurutulmuş yapraklar karıştırılır. Bu karışımdan 2 tatlı kaşığı alınıp üzerine kaynamış su dökülerek 10-15 dakika bekletilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan istendiği kadar içilebilir.
o Ayrıca ahududu, boğaz ve bademcik ağrılarına, ağız ülserleri ve kanayan dişetlerine iyi gelir.
Bu etkilerinden yararlanmak için yukarıda tanımı verilen infüzyonla ağızda derin derin gargara yapılır.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Tohumdan üretmede, zor da olsa çimlenen ahudududan, ortaya değişik ve istenmeyen nitelikler gösteren yeni bitkiler çıkar. Bitkinin gövdesinden alınan çelikler köklenmez. Sürgünleri çokyıllık olmadığından, aşılama yöntemi de ahududuya uygun değildir.
Bu nedenlerle, ya ahududu bitkisinin kökünden çıkan sürgüler sonbaharda köklü olarak sökülüp fidan olarak kullanılır (kışı çok soğuk geçen yerlerde kök sürgünü ilkbaharda alınır) ya da kök çelikleriyle ahududu bitkisinin üretimi yapılır. Ama, bu işlem pek pratik değildir ve profesyonelce bir çabayı gerektirmektedir.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ahududu, genelde soğuk ılıman bölgelerin bitkisidir. Sonbaharda yapraklarını döküp dinlenme dönemine girdiğinde 7 santigrat derecenin altında en az 800 saatlik bir soğuklama dönemi geçirmelidir. Bitki -20 ila -25 derecelere kadar dayanabilir. Oysa, kışları çok ılık, yazları pek sıcak ve kurak olan yörelerde ahududu yetiştirilemez. Yukarıda tanımlanan, bitkiye uygun sayıları iklim koşullarında yetiştirilen ahududu bitkilerinin, yeterince güneş alması durumunda iyi ürün vereceği burada belirtilmelidir.
Toprak isteği: Ahududu bitkisi, organik madde içeriği zengin, geçirgen ve derin (en az l m.) hafif ve orta bünyeli, su tutma kapasitesi yüksek olan toprağı sever. Toprak sürekli nemli ve reaksiyonu hafif asit ya da nötr (pH: 6-7) olmalıdır. Fazla kireçli ya da tuzlu topraklar ahududu tarımına uygun değildir.
Yurdumuzda Akdeniz Bölgesi kıyıları ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında hemen her yerde ahududu yetiştirilebilir.
Toprak işleme: Ahududu bitkisinin toprağı çapalanarak, büyük bahçelerde traktörle sürülerek işlenir. Yabani otlar böylece ya da uygun ilaçlar kullanılarak yok edilir.
Sulama: Ahududu bitkisinin toprağı sürekli nemli tutulmalıdır. Yağışların yetersiz olduğu dönemlerde bitkiye düzenli su verilir. Çok hafif bünyeli topraklarda daha da sık sulama yapılır.
Gübreleme: Organik madde bakımından fakir topraklarda, ahududu bitkisine, iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Gerekiyorsa bu gübreye fosforlu ve potasyumlu suni gübre de eklenir. Ahududu fidanları 30-40 cm. genişlik ve derinlikteki çukurlara ekilirken her çukura 5-10 kg. çiftlik gübresi verilir. Daha sonra 2-3 yılda bir bitkiye ek gübre verilmelidir.
Budama: Ahududu, bitkiyi iyi tanıyan kişiler tarafından şekil budaması, ürün budaması ve gençleştirme budaması yöntemleriyle üç amaçlı olarak budanır.
Hasat (Derim): Ahududu bitkisinin hasadı, haziran ayı başı ile ortaları arasındaki dönemde başlar ve olgunlaşan meyvelerin zaman zaman toplanması bir-bir buçuk ay kadar sürer. Olgunlaşan meyveler iki-üç günde bir, elin ilk üç parmağı meyve sapına getirerek meyvenin ileri doğru çekilip avuç içine düşürülmesiyle toplanır. Meyve elin içinde kesinlikle sıkılmamak ve örselenmeden toplama kabına konulmalıdır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: öncelikle ahududunun hastalık ve zararlılarından korunması için önlemler alınmalı, ancak gene de bunlar bitkinin başına geldiğinde uzmanlara danışılıp uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, düzenli ve eksiksiz mücadele yapılmalıdır.
Antepfıstığı
Her nedense dilimizde hatalı olarak şamfıstığı diye de adlandırılan leziz fıstıklarını sonbaharda veren Antepfıstığı ağacı, Sakızağacıgiller'dendir (ya da Antepfıstığıgiller).
Anayurdu Ortadoğu olan antepfıstığı, Akdeniz havzasında Türkiye, Iran, Irak, Suriye ile tohumlarının sonradan götürüldüğü Hindistan ve hatta Meksika'da yetiştirilmektedir. Ülkemizde antepfıstığının yetiştirildiği yerler, başta Gaziantep olmak üzere Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır ile Siirt illerimizdir.
Kısa boylu bir ağaç olan antepfıstığının, beş yaprakçıktan oluşan yeşil yaprakları, salkımlar halinde açan küçük çiçekleri vardır. Bu çiçekler olgunlaştığında, 2-2,5 cm. uzunlukta, dışında kırmızımsı ve yumuşak bir kabuğu, bunun içinde sert kabuğu olan ve bunun içinde de yeşil ya da sarı renkli içi bulunan bir meyve (ya da iç) verir.
Yeşil renklileri "daha lezzetli olan için, üzeri de ince bir kabukla örtülüdür. Fıstığın sert kabuğu, kavrulduğunda ya da üzerine sert bir cisimle vurulduğunda çatlar. Elle zorlanan çatlak kabuk ikiye ayrılır. Uzun süre saklanabilen antepfıstığının içi kuruyemiş (çerez) olarak sevilerek yenildiği gibi şekercilikte, pastacılıkta, helvacılıkta ve tatlıcılıkta (özellikle baklava yapımında) kullanılmaktadır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. antepfıstığı içinin içerdiği besin değerleri şöyle sıralanabilir: 594 kalori; 20,8 gr. protein: 51,6 gr. yağ: 16,4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 2 gr. lif: 500 mgr. fosfor: 136 mgr. kalsiyum; 7,3 mgr. demir: 1,020 mgr. potasyum: 158 mgr. magnezyum; 66 IU A vitamini; 0,62 mgr. B1 vitamini; 1,45 mgr. B2 vitamini: 0,4 mgr. B6 vitamini; 7 mgr. C vitamini ve 5.2 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayıları çok önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Antepfıstığından yapıları şurup, balgam söktürücüdür, bronşite de iyi gelir: Bunun için fıstık içi bir havanda içine biraz su konularak ezilir. Sonra içine bir miktar daha su ile şeker katılarak kaynatılır. Böylece hazırlanan şuruptan içilir.
o Antepfıstığı, ince bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan sekerinin yükselmesini önler: Bu bakımdan şeker hastalarına fıstık yemeleri öğütlenir.
o Ayrıca antepfıstığı, yapısındaki doymamış yağ oranının yüksekliğiyle kan şekerinin yükselmesi rizikosunu azaltır.
o Kolesterol içermediği gibi, kandaki kolesterol düzeyini düşürücü etkisi de vardır: Böylece koroner kalp yetmezliği rizikosunu da azaltır.
o Antepfıstığının afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri de vardır: Bunun için fıstık içi bolca yenilir ya da içine fıstık içi katılmış besinler tüketilir.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Antepfıstığı ağacı, kavrulmamış çekirdeklerinin (tohumlarının) ekilmesiyle elde edilen çöğürlerle çoğaltılabilir. Ancak, daha dayanıklı bir tür olan sakız (ya da menengiç) ağacı (Pistacia terebinthus) fidanlarının aşılanması daha iyi sonuç verir. Dikimlerde, her türün kendi toprağını kökünde taşıyan fidanları kullanılır. Yılda ortalama 10 kg. kadar ürün veren ağacın ürün oranı, dikiminden 10 yıl kadar sonra artmaktadır.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Antepfıstığı ağacı, sıcak ve kurak iklimlerin bitkisidir. Yüksek sıcaklıklara, kuraklığa ve donlara karşı dayanıklıdır.
Toprak isteği: Ağaç, zayıf nitelikli topraklara 8 m. kadar aralıkla dikilir. Tabanı su tutan topraklarda bu ağaç kurur. Ne yazıktır ki, son zamanlarda en nitelikli topraklara ekilmekte; ayrıca Güneydoğu Anadolu bölgemizde kurulan barajların bu ağaçların ürününü aksatacağından korkulmaktadır.
Toprak isleme: Antepfıstığı ağaçlarının altı, yılda en az 6 kez çapalanır ve yabani otları temizlenir. Büyük bahçelerde toprak işleme traktörlerle yapılır.
Sulama: Antepfıstığı ağaçları sulanmaya gerek duymazlar.
Gübreleme: Antepfıstığı ağaçlarına, ilkbaharda azotlu, sonbaharda fosfatlı fenni gübre verilir. Bu gübrelerin yerine, iyi yanmış çiftlik gübresi de kullanılabilir.
Budama: Antepfıstığı ağaçlarının kuruyan ve aşağı doğru sarkan dalları kesilip çıkarılır.
Hasat (Derim): Antepfıstığı ağaçlarının meyveleri (fıstıklar) türe özgü olgunluğa erişince hasat edilir. Hasatta gecikilirse fıstıklar yere dökülerek ziyan olur. Hasat işlemi, kısa boylu antepfıstığı ağaçlarına, ayaklı merdivenlere tırmanılıp yaklaşılarak elle toplama şeklinde yapılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Antepfıstığı ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Armut
Son zamanlarda gelişen soğuk hava depolarının sağladığı olanak sayesinde yılın her zamanında tazeymiş gibi sevilerek yenilen armut meyvesini veren Armut ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu, Anadolu'muz olan armut ağacının 20 türü ve bilinen 2.000 kadar çeşidi vardır. Bunlardan, ülkemizin hemen hemen her yerinde yetiştirilen armutlar, Pyrus communis bilimsel adıyla anılır.
7-8 m'ye kadar boylanabilen armut ağacının parçasız, yalın biçimli yeşil yapraklarının kenarları çok ince dişlidir. İlkbaharda erken açan beyaz renkli çiçekleri yabani güle benzer. Armut ağaçları, çoğunlukla ikievciklidir. Yani erkek ve dişi çiçek açan ağaçları ayrıdır. Ama, bazı armut türlerinde çiçeklerarası tozlaşma olayı yaşanmadan meyve gelişir ve bu tür meyveler çekirdeksiz olur.
Aslında armut kendine özgü biçimiyle ince kabuklu, yumuşak çekirdekli, eti bol sulu ve lezzetli bir meyvedir. Ancak meyvesinin büyüme koşullarına göre etinde, az ya da çok kum (taş hücresi) topakları bulunur. Yazlık armutlar haziran ayı sonlarında, kışlık armutlar ekim-kasım aylarında hasat edilir. Taze olarak yenildiği gibi reçeli, marmeladı, tatlıları ve meyve suyu yapılarak tüketilen armuttan rakı ve likör de yapılır. Armut ağacının kolay işlenen ve iyi cila tutan kırmızı renkli odunu ince marangozluk işlerinde kullanılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze armutta bulunan besin değerleri şöyle sıralanabilir: 61 kalori; 15.3 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 1.4 gr. lif; 11 mgr. fosfor; 8 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 2 mgr. sodyum; 130 mgr. potasyum: 7 mgr. magnezyum; 20 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,04 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini; 0,017 mgr. B6 vitamini; 2.3 mcgr. folik asit: 4 mgr. C vitamini ve 0,5 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayıları besin değerlerinin yanı sıra;
o İçerdiği çok miktarda lif ve kum (taş hücresi) topakları nedeniyle peklik çeken kişiler armut yerse rahatlarlar.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Armut ağacı, tohumuyla (çekirdekleriyle) çoğaltılabilir. Topraktan süren çöğürlerine, istenen armut türü aşılanarak derin topraklarda yetişen yüksek boylu armut ağaçları elde edilir. Daha az derin topraklarda bodur armut ağaçları yetiştirmek için anaç olarak ayva fidanları kullanılıp bunlara armut aşısı uygulanır. Ancak bu tür ağaçlar soğuklara dayanıklı değildir ve fazla sulama isterler.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Armut ağaçları, ılıman iklimlerin bitkisidir. Kış mevsiminde soğuklama gereksinimi yaklaşık 1.200 saattir. -20 derecenin altında geçirdiği toplam süre bundan kısa olursa ağacın çiçeklenmesi gecikir, bazı tomurcukları ölür. Kış donlarına dayanıklı olan armut ağacı, ilkbahar donlarından etkilenir. Ağaçlar, mümkünse böyle don tehlikesi olmayan yerlere dikilmelidir.
Toprak isteği: Armut ağaçları, toprak bakımından çok seçici değildir. Gene de derin, geçirgen, sıcak ve organik madde bakımından zengin yerlerde ağaçların gelişmesi iyi, ürün verimi yüksek olur. Ancak, armut ağacının toprağı kireçli olmamalıdır.
Toprak işleme: Topraktaki yabani otları yok etmek, toprağı havalandırmak, nemi toprağa geçirmek ve toprağın ısınmasını sağlamak için yılda iki kez toprak kazılarak işlemesi yapılır. Sonbahar-kış işlemesi aralık ayı sonuna, ilkbahar işlemesi mart başına kadar ve 8-10 cm. derinlikte olmak üzere uygulanır.
Sulama: Armut ağaçlarının en önemli isteklerinden biri de sulamadır. Susuz kalan ağaçların meyve büyümesi yavaşlar, ürün verimi azalır. Armut ağacı çöğüründen yetişenler (20-30 günde bir), ayva çöğüründen yetiştirilenlere göre (10-20 günde bir) daha seyrek sulanırlar.
Gübreleme: Armut ağaçlarına, üç yılda bir yanmış çiftlik gübresi verilir. Ayrıca her yıl azotlu, fosforlu ve potaslı fenni gübreler ağaç altına serpilerek toprak çapalanır.
Meyve seyreltme: Her bir salkımdaki 3-5 meyve sayısı 1-2'ye indirilirse armut yeterli iriliğe erişir. Seyreltme elle ve olabildiğince erken (meyveler küçükken) yapılmalıdır.
Budama: Armut ağaçlarına kış ve yaz budaması olarak iki ayrı zamanda; dikim budaması, şekil budaması, ürün budaması ve gençleştirme budaması biçiminde dört ayrı biçimde budama uygulanır. Bu işleri, armut ağaçlarından ve budama işinden anlayan kişilerin yapması doğru olur.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Armut ağacının yapraklarına dadanan zararlılarla, uzmanlara danışılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele yapılmalıdır.
Avokado
Bolca yağlı avokado adlı meyvelerini sonbaharda veren Avokado ağacı, Defnegiller'dendir. Anayurdu Orta Amerika olan, ülkemizde Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde yetiştirilen, genellikle yayvan, bazen dikine gelişen, hepyeşil (yapraklarını dökmeyen) avokado ağacı, 6-20 m. kadar boylanabilir.
Koyu yeşil renkli, derimsi dokulu; oval, eliptik ya da mızrağımsı biçimli bol sayıda yaprağı olan gösterişli bir tacı vardır. Yeşil, sarımtırak renkli küçük çiçekleri, salkımlar halinde, ağacın çeşitlerine göre sonbahardan yaz başlarına kadar olan dönemde açar. Bu çiçekler 10 ila 18 ay sonra olgunlaşarak koyu yeşil renkli, 200-600 gr. kadar ağırlıkta armut biçimli sert meyvelere dönüşür.
Meyvenin eti, açık sarı-yeşilimsidir. Her meyvede, iri tek çekirdek bulunur. Meyveler, örselenmeden yapılan hasattan sonra oda sıcaklığında ya da soğuk yerde bekletilir ve tam olgunlaşmaları sağlanır. Normal oda sıcaklığında (21 derecede) 6-12 gün, soğuk hava depolarında (4-7 derecede) 30-40 gün bekletilen meyveler olgunlaşıp yumuşar, rengi siyaha yakın mora döner ve tüketilmeye hazır hale gelir. Genellikle meze olarak yenilen salatalar ile bazı yemeklere katılan bu meyvelerin tatlısı ve reçelleri de yapılır. Ayrıca kozmetik ve ilaç endüstrilerinde kullanılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze avokado meyvesinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 167 kalori: 2,1 gr. protein; 6,3 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 26,3 gr. yağ: 3 gr. lif: 42 mgr. fosfor; 10 mgr. kalsiyum; 0,6 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 604 mgr. potasyum; 45 mgr. magnezyum; 290 IU A vitamini: 0,11 mgr. B1 vitamini; 0,2 mgr. B2 vitamini; 1,6 mgr. B3 vitamini; 0,42 mgr. B6 vitamini; 56.7 mcgr. folik asit: 14 mgr. C vitamini ve 1,2 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayılan değerleriyle avokadonun çok önemli bir besin olduğu görülmektedir. Bu yönden ülkemizde alışılmamış bir meyve sayılan avokadonun sıkça yenilmesinin beden için pek yararlı olacağı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra;
o Lif oranı yüksek olan avokado, peklik (kabızlık) giderici etki taşır; ayrıca kalınbağırsak sorunları ve hemoroit rahatsızlığı çekenler için yararlı olur.
o Yüksek oranda potasyum içerdiğinden, yüksek tansiyonu düşürücü etkiler yapar.
o Avokado ağacının yaprak ve tomurcukları tanen yönünden zengindir: Yılın her zamanında körpe olan yaprak ve tomurcukları alınıp bunların üzerine kaynamış su dökülerek 10-15 dakika bekletilip hazırlanan infüzyon içildiğinde, diyareyi kesmede yararlı olur.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Avokado ağacı, tohumuyla (yani meyvesinin içindeki tek iri çekirdeğiyle) çoğaltılır. Tohumun ekimiyle topraktan çıkan çöğürleri tüplere alınıp geliştirilir. Daha sonra bunlar aşılanarak istenilen nitelikte fidanlar üretilir.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Avokado ağaçları, kışları ılık geçen tropik ve astropik iklimli bölgeleri sever. Kış donlarından, çiçeklenme ve meyve bağlama zamanında düşük sıcaklıktan, ani sıcaklık dalgalanmalarından ve sert rüzgârlardan kötü etkilenir. Düşük sıcaklıklarda etkilenme, türlerine göre -1 ila -6 dereceler arasında değişir. Avokado türleri bu bakımdan limon, portakal gibi narenciye ağaçlarının iklim isteklerine uyar. Yani, güçlü rüzgârlardan nispeten korunmuş, fazla soğuk olmayan yerler avokadoya pek uygundur.
Toprak isteği: Avokado ağacı, hafiften ağıra kadar yapısı değişen birçok toprak tipi üzerinde yetiştirilebilir. Ancak, avokado için en iyi toprak, derin, suyu iyi akıtılmış (süzek), özellikle kumlu-tınlı, alüvyonlu, nötre yakın ya da hafif asit reaksiyonlu (pH 5-7 olan) topraklardır. Taban suyu yüksekliği 1,5-2 m. kadar olmalıdır. Böyle toprakta 60 cm. derinlikte açılan çukurlara ilkbahar başında ve donlar bitince 6 yâ da 7 m. aralıkla fidanları dikilir.
Sulama: Yağmurların yetersiz olduğu mevsimlerde, avokado ağaçlarının sulanması gerekir. Sulama suyu tuzlu ve klorlu olmamalı, saçak kökleri 60-90 santime kadar inen avokadonun yıl boyunca bu köklerinin nemli kalması sağlanmalıdır.
Rüzgârkıran: Avokado ağacının odunu gevrektir. Güçlü rüzgârlarda, hele meyveyle yüklüyse kolayca kırılabilir. Yaz mevsiminde kuru ve sıcak rüzgârlar fazla terlemeye neden olacağından meyve dökülmeleri de ortaya çıkar. Bu sakıncaların giderilmesi için, ağaçları rüzgârdan koruyan rüzgârkıranlar kurulmalıdır. Ülkemizde bu iş için servi (andız) ağaçları kullanılmaktadır.
Gübreleme: Avokado ağaçlarına ilkbaharda azotlu gübre, daha sonra toprak işlemeleri sırasında fosforlu ve potaslı gübreler verilir. Ayrıca bu ağaçların çinko ve demir isteği de ortaya çıkabilir. Ağaçlara çinko haziran -temmuz aylarında, demir ise mayıs-haziran aylarında verilir.
Toprak işleme: Avokado ağaçlarının çevresindeki l m. çapındaki alanda, yabani otlar sık sık temizlenmelidir. Bu otlar, her 1-2 sulamadan sonra çapayla temizlenir. Ancak narenciye ağaçları için yapıldığı gibi, bahçe kesinlikle derin kazılmamalıdır. Toprağa azot kazandırmak için avokadonun çevresinde kışın bakla yetiştirilmesi iyi olur.
Budama: Bahçeye dikilen avokado fidanı, birinci yılı sonunda tepe ucunun 5-7 cm. altından kesilir. Böylece fidanın gövde ve dalları daha iyi gelişir. Dikimin üçüncü yılından başlayarak iyi gelişen fidanlarda, gereksiz obur dalların kesilip çıkarılmasıyla ağacın daha iyi gelişmesi sağlanır. Daha sonra ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından gerekli görülen fazla dallar kesilerek ağacın gelişimine uygun budama yapılır. Budama yapılan yerlere 1-2 gün sonra aşı macunu sürülür.
Meyve seyreltme: Avokado ağacının çok sık meyve verdiği mevsimlerde, meyve çapı 2,5 santime erişince daha iyi ürün elde etmek için meyvelerin bir kısmı koparılıp seyreltilmelidir.
Hasat (Derim): Avokado meyvelerinin hasadı, yani meyvelerin ağaçtan toplanma zamanı, normal boyutlarına erişmiş yeşil renkli meyvelerin sapının sarımsı bir görünüş kazanıp da parlaklığının azaldığı dönemdir. Meyveler toplama sırığıyla örselenmeden hasat edilirken saplarının uzun olmasına dikkat edilir. Sapsız toplanan avokadolarda, sap çukurundan başlayan çürümeler görülür. Toplanan meyveler, yukarıda anlatıldığı gibi oda sıcaklığında ya da soğuk hava deposu veya buzdolabında bekletilerek tam yenme olgunluğuna ulaştırılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Avokado ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Ayçiçeği
Çerez olarak yediğimiz çekirdekleri ile çekirdeklerinden çıkarılan sıvı ve katı yağlarını sıklıkla tükettiğimiz Ayçiçeği bitkisi, Bileşikgiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen ayçiçeği, dünyada soya ve yerfıstığından sonra üçüncü sırayı alan önemli bir yağ bitkisidir. Türkiye'de tarımı oldukça yeni olup giderek yaygınlaşmaktadır. 1,5-3 m. kadar boylanabilen bu biryıllık otsu bitkinin sert bir sapı; parçasız, üçgen biçimli, tüylü, yeşil renkli, sert ve büyük yaprakları vardır.
Bitkinin çiçekliği, çapı 40 cm'e kadar ulaşabilen bir kömeçtir. Bu kömecin ortasında, sayısı 1,500'e kadar çıkan ve daha sonra çekirdekleri oluşturan tüpsü çiçekler ile kömecin çevresinde de altın renkli dil gibi sarkan dilsi çiçekler yer alır.
Ayçiçekleri gri, beyaz ya da siyah renkli çizgili selüloz kabukla örtülü olup bu kabuğun içinde aynı biçimli kabuğa yapışık olmayan yağlı bir tohum bulunur. İşte ayçiçeğinin bu tohumları, dişler arasında kabuk çıtlatılıp çıkarılarak yenilir. Preslerde sıkılan ayçiçeklerinin yağı çıkarılır, bu yağ, yemeklik olarak ya da sabun ve boya endüstrilerinde kullanılır. Kalan küspe de hayvanlara yem olarak verilir.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. kabuklu ayçiçeğinin içerdiği besin değerleri şunlardır: 528 kalori; 46,5 gr. yağ (linoleik asit ve doymamış yağlar); 21,4 gr. lif: l ,4 mgr. B1 vitamini ve 39,2 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görüleceği gibi, yüksek kalorisiyle çok önemli bir enerji kaynağı olmasının yanı sıra ayçiçeği, doğal besinler arasında en fazla E vitamini içerenidir. Böylece;
o E vitamini ve linoleik asit yönünden zengin olan ayçiçeği, kalbe yararlıdır: Son zamanlarda yapılan araştırmalar, vücuttaki E vitamini düzeyinin düşük oluşunun, kalp krizi geçirme rizikosunu artırdığını ortaya koymaktadır. E vitaminini düşük alan kişiler, angına pectoris denilen kalbin koroner damarları yetmezliğinden oluşan kalp krizi geçirme rizikosunu üç kat fazla yaşarlar. Ayrıca linoleik asit, kötü kolesterol düzeyini düşürür. Damarlarda oluşacak kan pıhtılarının damarları tıkamasını da önler.
o Ayçiçeğinde bulunan E vitamini gibi antioksidan maddelerin fazlalığı, vücudun kansere karşı direncini artırmaktadır: Bu etki, kişinin katarakt olma rizikosunu da düşürür.
o Ayrıca ayçiçeği tohumunun, idrarı artırıcı ve göğsü yumuşatıcı etkileri de vardır. Ayçiçeği tohumları, ezilip yara lapası yapılarak çıbanları olgunlaştırmada da kullanılabilir.
İşte bu etkileri sağlamak üzere ayçiçeği sıvı yağlarının yiyeceklerimizde kullanılması ve çekirdeklerinin (tohumlarının) çerez olarak günde 40-60 gramının tüketilmesinin yararı anlaşılmaktadır.
Dikkat: Aşırı ısıtmadan ya da kötü depolamadan ötürü ekşimiş, kokmuş ya da küflenmiş ayçiçeklerini ya da bozulmuş yağını tüketmek, vücutta istenmeyen zararlı maddelerin oluşmasına yol açabilir.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Ayçiçeği bitkisi, tohumuyla (yani kavrulmamış ayçekirdekleriyle) çoğaltılır. Tohumlar dolgun, hastalıksız, kırıksız ve çimlenme gücünü yitirmemiş olmalıdır. Bu nitelikleri taşıyan tohumların güvenilir kuruluşlardan sağlanması doğru olur. Ayçiçeği tohumları, hava sıcaklığı 8-10 derece olduğu zamanda ekilmelidir.
Ülkemizde Ege ve Akdeniz bölgelerimizde mart başlarında; Trakya ve Marmara bölgelerimizde martın ikinci yarısında; Doğu Anadolu'nun soğuk yerlerinde daha geç ekim yapılır. Ekim küçük bahçelerde elle, tarlalarda makineyle (mibzerle) yapılmaktadır. Ekimde sıradaki tohum aralıkları 25-35 cm. ve tohumun toprağa ekilme derinliği nemli topraklarda 3-4 cm., en çok 7-8 cm. olur.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ayçiçeği, güneşli ortamı seven bir bitkidir. Işığı sevdiği için bulutlu havalardan çok etkilenir. Çiçeklenme ve tohum bağlama dönemlerinde havanın bir ay süreyle kapalı olması tane verimini %30 düşürmektedir. Tohumlarının çimlenmesi için uygun sıcaklık 8-10 derecelerdir. Hava sıcaklığı 15 dereceye çıkarsa çimlenme hızlanır. Çiçeklenme için en uygun sıcaklıklar 21-24 derecelerdir. Daha düşük sıcaklıklarda tane verimi düşer. Tane bağlama dönemindeki çok yüksek sıcaklıklar da yağ oranını düşürüp ürünün niteliğini bozmaktadır.
Toprak isteği: Ayçiçeği bitkisi, iyi nem tutan humuslu toprakları sever. Çünkü iyi çimlenmesi için toprakta yeterince nem bulunmalıdır. Bitki, asiditesi yüksek olan topraklardan hoşlanmaz. Ayrıca bitkinin ekileceği toprakta, üst üste birkaç yıl ayçiçeği ekimi yapılmamış olmalıdır. Çünkü yüksek boylu bitki, topraktan önemli miktarlarda besin maddesi kaldırır. Ayçiçeği ekimi yapılacak toprakta uygulanacak ekim nöbetinde bakla bitkisi ya da diğer baklagiller yer alabilir. Böylece ayçiçeği bitkisinin tane verimi ve niteliğinin düşmesinin önlenmesi sağlanmış olur.
Sulama: Güçlü bir kök sistemine sahip olduğu için ayçiçeği bitkisi kısa süren kuraklıklardan çok etkilenmez. Çiçeklenmeden 20 gün önce başlayıp çiçeklenmeden 20 gün sonraya kadar süren kuraklıklar tane verimini düşürür. Bu nedenle bitkinin kurak yaz günlerinde azar azar sulanması iyi sonuç verir. Taşırma biçiminde sulanırsa ayçiçeği bitkisinin kökleri topraktan çıkabilir ve bitki yana devrilebilir.
Gübreleme: Yukarıda belirtildiği gibi dev bir otsu bitki olan ayçiçeği, topraktan büyük ölçüde besin maddesi kaldırmaktadır. Bu nedenle gübrelenmesi önem kazanır.
Ayçiçeği ekiminin yapılacağı toprağa azotlu ve fosforlu fenni gübreler verilir. Toprağa potaslı gübre verilip verilmeyeceği, yapılacak toprak analizleriyle belirlenmelidir.
Hasat (Derim): Ayçiçeği bitkisinin hasat zamanı ve hasadın yapılış şekli de önemlidir. Hasatta gecikilirse kuşların tanelere vereceği zarar artar ve tane dökülmeleri ortaya çıkar. Hasat erken yapılırsa tanelerde yağ oram düşük olur. Ağustos-eylül aylarında hasat yapılacak bitkilerde, çiçek tabanının (kömecin) kenarındaki sarı çiçekler dökülmüş, tablanın arkası kahverengine dönüşmüş, bitkinin sapındaki yapraklar kurumuş, tablanın dış kenarını kaplayan koruyucu yapraklar da kahverengileşmiştir ve tabla ortasındaki tohumların (çekirdeklerin) kabuğu sertleşmiştir. İşte bu duruma gelen ayçiçekleri, küçük bahçelerde çiçek tablası bıçakla kesilerek, tarlalarda hububat biçerdöverleri kullanılarak hasat edilirler.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Ayçiçeği bitkisinin köklerine yapışıp bitkinin beslenmesine ortak olarak büyük zarar veren canavarotuyla mücadele eden bir sinek türü, Trakya bölgemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu zararlı ota dayanıklı tohum kullanmak da doğru bir yöntemdir. Çünkü bu ota karşı kullanılabilecek bir ilaç mevcut değildir. Ayçiçeği bitkisine dadanacak diğer zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Ayva
Belki de san rengiyle bize sonbaharı ve hüznü anımsatan ama çiği ve pişmişi sevilerek tüketilen ayva meyvesini veren Ayva ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu kesin olarak bilinmeyen ayva ağacının yabani örneklerine Iran, Kafkasya, Kırım, Yunanistan ve çevre bölgelerde rastlanmıştır. Dünyanın birçok yerinde ayva ağacı ya hiç üretilmez ya da pek az üretilir.
Türkiye, ayva üretiminde başta gelen ülkelerden biridir. İsteğine uygun topraklarda 50-60 yıl yaşayan ayva ağacı, müstakil olarak 5-6 m. kadar boylanabilirse de çoğu kez bir ocakta yetişen 2,5-3,5 m. boyundaki büyük çalı ya da ağaççık biçiminde gelişme gösterir.
Dalları seyrektir. Kısa saplı yaprakları yuvarlak, yuvarlakça ya da elips biçimli olup üst yüzeyi koyu yeşil, alt yüzeyi açık yeşil renkli ve pamuk gibi ince tüylü, kenarları düzdür. Mart sonu ile nisan başlarında açan açık pembe ve bazen beyaz renkli çiçekleri 4-6 cm. çapında olup yabani güle benzer. Sonbaharda olgunlaşan meyvesi elma ve armudu andırır. Ama daha iri, sarı renkli, çeşidine göre sert ya da gevrek etli, buruk tatlı ve hoş kokuludur.
Yumuşak çekirdeklerinin sayısı 20-40 arasında değişir. Ayva meyvesinin çeşitleri, armut ve elmaya göre çok azdır. Bunun nedeni, ayva çeşitleri üzerinde geniş ıslah çalışmalarının yapılmamış olmasıdır. Önemli ayva çeşitleri, ekmek ayvası, şeker (gevrek) ayvası, limon ayvası, tekkeş ayvası ile bardak ayyaşıdır. Ayva taze olarak ya da külde pişirilerek yenildiği gibi etli yemeği, tatlısı, reçeli, marmeladı ve kompostosu yapılarak da tüketilir. Ayva buzdolaplarında hiç bozulmadan üç ay süreyle saklanabilir.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. dilimlenmiş taze ayvanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 57 kalori; 0,4 gr. protein; 15,3 karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 1.7 gr. lif: 17 mgr. fosfor; 11 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 4 mgr. sodyum; 40 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0,2 mgr. B3 vitamini ve 15 mgr. C vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayılan önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Ayvanın meyvesi midevidir: Çiğ (pişirilmemiş) olarak yenildiğinde peklik verir. Külde pişirilmiş olarak ya da kompostosu yapılarak yenilirse bu kez ishale (diyare) iyi gelir.
o Ayva meyvesinin çekirdeklerinin sağlığa yararlı etkileri vardır: Bunlardan bolca alınıp suda kaynatıldığında elde edilen dekoksiyon çocuklara içilirse ishali, gargara yapılırsa boğaz ağrılarını geçirir. Haricen kullanıldığında bu dekoksiyon dudak ve meme çatlaklarına, egzamaya iyi gelir.
o Ayvanın çiçekleri kalp çarpıntısını keser: Bunun için ayva ağacının çiçekleri kaynatılarak elde edilen dekoksiyondan günde 2-3 bardak içilir.
o Ayva ağacının yaprakları öksürüğü kesmede yararlı olur: Bunun için ağacın körpe yaprakları kaynatılarak bir dekoksiyon elde edilir ve günde 2-3 bardak içilir. Ayrıca bu dekoksiyonun alımı hafif ateşi düşürür ve aşırı sinirlilik halini yatıştırır.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Ayva ağacının gövde ve dal çelikleriyle üretilmesi çok kolay ve kısa sürede gerçekleştirildiğinden fidan elde edilmesinde ayva çekirdeklerinden çöğür elde etme yöntemi kullanılmaz. Ağacın kışın kesilen odunlaşmış dal ve gövdelerinden sağlanan çelikler ılık yerde tüplerdeki toprağa daldırılarak fidanlar çoğaltılır. Ayrıca ayva ağacının dip sürgünleriyle de fidanları elde edilebilir. Bu yöntemlerle elde edilen fidanlar, armut ağaçlarının anacı olarak da kullanılabilir.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ayva ağacı, deniz kıyısı yörelerin ılıman iklimini yeğler. Ama, denizden uzak iç Anadolu bölgemizin özellikle vadilerinde, güneye bakan tepe yamaçlarında da yetiştirilebilir. Yapraklarını döken bir ağaç olan ayvanın kış mevsiminde soğuklama gereksinimi elma ve armut ağaçlarınınkinden daha kısadır. Ayva ağacı ilkbahar donlarından zarar görmez, çünkü çiçeklerini geç açar. Ancak çok rüzgâr alan yerlerde ayva ağacı yetiştirilmesi tavsiye edilmez.
Toprak isteği: Ayva ağacı değişik toprak tiplerine uyum gösterebilirse de, en iyi, organik madde yönünden zengin, süzek (suyu iyi akıntılı), kumlu, tınlı, killi, orta derecede nemli ve sıcak topraklarda yetişir. Ağaç, kök yapısı yüzeysel olduğundan çok derin topraklara gereksinmez. Ancak yetiştirildiği toprağın kireci aşırı olmamalı, toprağın pH'ı nötr ya da hafif asit nitelik taşımalıdır.
Toprak isleme: Kökleri yüzeysel olduğu için ayva ağacının toprağı az kazılarak kabartılmalı, böylece havalandırılmalı ve çevresindeki yabani otlar ara sıra yok edilmelidir.
Sulama: Ayva ağaçlarının normal gelişmesi, yeterli meyve bağlaması, bu meyvelerinin irileşmesi ve iyi nitelikler taşıması için sulanması gerekir. Özellikle yaz mevsiminin kurak dönemlerinde ağaçlar sulanmazsa sürgünleri az büyür, meyveleri irileşmez ve meyve şekilleri bozulur. Meyveler kuru ve boğucu olur. Bu nedenle ayva ağaçları 8-20 günde bir, bolca sulanmalıdır.
Gübreleme: Ayva ağaçlarının kökleri yüzeysel olduğundan, toprağın yüzeye yakın tabakaları besin yönünden zengin nitelikli tutulmalıdır. Bu nedenle yapılacak toprak ve yaprak analizlerine göre ayva ağaçlarına iyi yanmış çiftlik gübresi bolca verilir. Yeşil gübreleme yöntemi uygulanır. Ayrıca arada bir ağaçların kök çevresine kompoze fenni gübre de serpilir.
Budama: Ayva ağaçlarının budanması, ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından, şekil ve ürün budaması biçiminde uygulanır. Aşırı budama yapılırsa ayva ağaçlarında obur dallar artar ve ağaçlar zamanından önce yaşlanır. Ürün budamasında her yıl, kuruyan, kırılan ya da ağaçta sıkışıklık yaratan dallar kesilerek dal seyreltmesi yapılır.
Hasat (Derim): Ayva kabuğundaki yeşil rengin sarıya dönüşmesiyle ve kabuğun üzerindeki havın elle kolayca silinebilmesiyle meyvenin olgunlaştığı anlaşılır. Olgunlaşmamış meyveler, genellikle sert, susuz, tatsız ve boğucu olurlar. İşte böylece olgunluğa eriştiği anlaşılan meyveler, sabah çiyi kalktıktan sonraki saatlerde elle koparılarak, makasla ya da keskin bıçakla kesilerek ağaçtaki tüm meyveler bir seferde olmak üzere hasat edilirken meyvelerin zedelenmemesine dikkat edilir. Çünkü, zedelenme yerleri esmerleşir ve buralarda çürümeler başlar.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Ayva ağaçlarına dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Badem
İlkbaharda çağlası sevilerek yenilen ve sonbaharda olgunlaşan içi tüm yıl boyunca çeşitli şekillerde tüketilen badem meyvesini veren Badem ağacı, Gülgiller'dendir. Anayurdu Iran ve Afganistan yaylaları olan badem ağacı, Eski Yunan ve Romalılar tarafından Akdeniz havzasına getirilmiş ve bölgeye çok iyi uyum sağlamıştır. Şeftali ağacına benzeyen ama daha uzun ömürlü ve daha boylu olan badem ağacı, 50-100 yıl kadar yaşar ve 6-12 m'ye kadar boylanabilir. Ağacın ömrü, boyu, yaprak yoğunluğu ve yapraklarının iriliği, badem çeşitlerine göre değişir.
Yaygın ya da dik dalları; ince uzun, kenarları dişli, oval biçimli yeşil yaprakları vardır. İlkbahar başlarında açan çiçekleri, genelde beyaz, nadiren açık pembe renkli olur. Badem ağacı çiçekliyken önce beyaz, sonra açık pembe renkli görünür ve daha sonra yapraklanarak rengi yeşile döner.
Bu arada gelişen meyveleri çağla olarak yenir. Daha sonra ağustos-eylül aylarında bu meyveler taş-çekirdek biçimini alır. Sert kabuğunun içinde bir ucu sivri, diğer ucu yassı ve geniş bir tohum meydana gelir. Bu tohuma, iç badem ya da badem içi denilir.
Bademler, öncelikle tatlı badem ve acı badem türlerine ayrılırlar. Birçok çeşidi olan tatlı badem çok lezzetli ve değerli bir besindir. Kurutularak çerez olarak yenildiği, şurubu yapıldığı gibi tatlıcılık, şekercilik ve çikolatacılıkta da kullanılır. Ayrıca badem içinden çıkarılan bademyağı da kozmetik ve parfüm endüstrilerinde kullanılmaktadır.
BESİN DEÐERLERİ
Taşçekirdek kabukları yeni çıkarılmış 100 gr. iç bademin içerdiği besin değerleri şunlardır: 612 kalori; 5,5 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 55,8 gr. yağ (ama bunun %87'si doymamış yağlardır); 0,7 gr. lif; 144 mgr. fosfor: 240 mgr. kalsiyum: 1.3 mgr. demir: 780 mgr. potasyum: 77 mgr. magnezyum; 3,2 mgr. çinko; 0,01 mgr. B1 vitamini; 0,26 mgr. B2 vitamini; 1 mgr. B3 vitamini; 0,03 mgr. B6 vitamini; eser miktarda C vitamini ve 2,4 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıdaki değerlerin incelenmesi, iç bademin ne denli zengin bir besin olduğunu ortaya koyar. Bunun yanı sıra;
o Badem, bedenin kolesterol düzeyini indirgemeye yardımcı olur: Yağ bakımından zengin olan bademin içerdiği yağların büyük bölümü yukarıda belirtildiği gibi doymamış yağlardır. Bu nedenle badem özellikle kötü kolesterol düzeyinin düşürülmesinde etkili olur.
o Badem kalp krizi geçirme rizikosunu azaltır: Doğal ve zengin bir E vitamini kaynağı olan badem içerdiği bu antioksidan maddeyle böyle çok önemli bir tıbbi etkiyi sağlar.
o Kan şekeri düzeyini ayarlar: Bedenin kansere yakalanma rizikosunu da azaltır.
o Bademi bolca yemenin afrodizyak etkiler sağladığı ileri sürülmektedir.
o İç bademden çıkarılan bademyağının da sağlığımıza yararlı birçok etkisi vardır: Müshildir, özellikle çocuklarda etkili olur. Yara iyileştiricidir; dıştan yaralara sürülerek uygulanır. Güneş yanıklarına iyi gelir; gene dıştan sürülerek uygulanır. Emzikli annelerde süt gelişini artırır; bunun için sulandırılarak içilir. Öksürük ve boğaz ağrılarına iyi gelir; bağırsakların çalışmasını düzenler. Bu etkileri sağlamak üzere de sulandırılarak içilir.
AÐACININ ÜRETİLMESİ
Eskiden badem ağaçları, tohumundan elde edilen çöğürleriyle çoğaltılırdı. Son yıllarda bu yöntemin yerini bazı anaçların aşılanması yolu almıştır. Badem ağacı üretmek için şeftali ve erik anaçları kullanılır. Bu anaçların profesyonel üreticiler tarafından istenilen badem çeşidine aşılanmasıyla daha dayanıklı ve çeşitli toprak tiplerine daha kolayca uyum sağlayan badem ağacı fidanları elde edilmektedir.
AÐACININ YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Badem ağaçları, Kuzey Yarıküre'de 30'lu derecelerdeki enlem dairesindeki bölgelerde yetişmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bol yağışlı Akdeniz iklimi, badem ağacı için idealdir. Bademin odunu soğuğa dayanıklıdır, -20 ila -30 derecelere kadar dayanabilir. Oysa çiçek tomurcukları soğuğa karşı pek duyarlıdır. Çiçek açma döneminde yaşanan don olayı büyük zararlara neden olur.
Yapraklarını döken badem ağaçlarının soğuklama gereksinimi oldukça kısadır. Kazık köklü olduklarından kurak iklime kolayca uyum gösterir ve yıllık yağışı 200-300 mm. olan yerlerde bile yetişir. Ama böyle yörelerdeki badem ağaçlarının ürün verimi düşük olur. Çiçek açma döneminde yağan şiddetli yağmurlar da ürüne zarar verir.
Toprak isteği: Çeşitli toprak tiplerine uyum gösterebilen badem ağaçlan, en iyi ürünü, orta derinlikte (1,5-2,5 m.), kumlu ve çakıllı topraklarda verir. Uyum gösteremediği tek toprak tipi, ağır topraklardır. Badem ağaçları, organik madde yönünden zengin topraklarda 8-10 m., zayıf topraklarda 6 m. aralıkla dikilir.
Toprak işleme: Badem ağaçlarının çevresindeki yabani otlar, arada bir toprağı kazılıp havalandırılırken iyice temizlenmelidir. Ancak, sonbahar ve kış mevsimlerinde badem ağaçlarının altı otlu kalır.
Sulama: Badem fidanları, bahçeye dikildikten sonraki aylarda birkaç kez bolca sulanarak fidanların tutması sağlanmaya çalışılır. Yazın yetişkin badem ağaçları arada bir sulanırsa ürün verimi 2-4 kat artırılabilir.
Gübreleme: Dikilen badem fidanlarının tutmasının sağlanması için sulamayla birlikte gübrelenmesi de şarttır. Gelişip de ürün vermeye başlayınca, badem ağaçları topraktan büyük ölçüde azot ve diğer besinleri kaldırdığından başta azot olmak üzere diğer fenni gübreler de her yıl ağaçlara 2-3 defada verilir.
Budama: Badem ağaçlarına, bu ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından şekil verme ve ürün budamaları uygulanır. Ürün veren ağaçlarda her yıl hafif de olsa bir budama yapılmalı, kurumuş, hastalıklı ve kırık dallar kesilip çıkarılmalıdır.
Hasat (Derim): Badem ağaçları, ağustosun ikinci yarısı ile eylülün ilk yarısı arasında, meyveler iyice olgunlaştığında ve dış kabuk kavlanınca hasat edilmeye başlanır. Ağaçların dalları sallanıp dökülen bademler yerden toplanarak derim yapılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Badem ağaçlarına dadanan hastalık ve zararlılarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Bakla
İlkbaharın müjdecisi gibi pazara ve manavlara ilk gelen sebzelerden Bakla'yı veren, Baklagiller'in örnek bitkisidir. Anayurdu Avrupa ve Asya kıtaları olan baklanın, 5.000 yıl kadar önceleri Çin'de yetiştirildiği eski metinlerde görülmektedir. Ülkemizde de bol bol yetiştirilen ve tüketilen bakla, 60-100 cm. boylanabilen biryıllık otsu bitkidir. Toprakta l m. kadar derine inebilen güçlü bir kök yapısı ile dört köşe kesitli içi boş gövdesi vardır.
Uygun koşullarda bitki, birkaç gövde birden oluşturup kardeşlenerek ürününü artırmayı sağlar. Bakla bitkisinin iki türlü yaprağı vardır: Asıl yaprakları yeşil renkli, oval biçimli ve bileşik bir sap üzerinde karşılıklı dizilidir. İkincil derecedeki beyazımsı yaprakları oval ya da mızrak biçimli olup kenarları dişlidir. Bunların üzerinde siyah renkli nektar bezleri bulunur.
Bitkinin erselik özellikler taşıyan çiçekleri beyaz renklidir. Ama, üzerlerinde kırmızımtırak çizgiler ve morumsu veya siyah lekeler görülür. Kendi kendilerini dölleyen bu çiçeklerden bitkinin bakla ya da badıç denilen meyveleri oluşur. Baklalar yeşilin çeşitli tonların dadır. Sapa yakın bölümünde siyah renkli bir külah oluşur. Bu külah, bakla çeşitlerine göre farklı olur. Baklanın içindeki taneler (bakla içi denilen çekirdekleri ya da bitkinin tohumları) de bakla çeşitlerine göre irilik, biçim ve sayı bakımından çeşitlilik gösterir.
Taneler tazeyken yeşildir. Kuruyunca kahverengine dönüşür. Bayat taneler çok koyu kahverengi olur. Taze bakla, zeytinyağlı yemeği yapılarak tüketilir. Taze iç bakla, enginarla birlikte pişirilir. Kurutulmuş ya da dondurulmuş iç baklanın gene zeytinyağlı yemeği ile fava denilen özel bir yemeği yapılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. baklanın içerdiği besin değerleri şunlardır: 45 kalori; 5 gr. protein; 6 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 3 gr. yağ; 1.5 gr. lif: 22 mgr. fosfor; 20 mgr. kalsiyum; 0,4 mgr. demir; 85 mgr. sodyum; 110 mgr. potasyum; 150 IU A vitamini: 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini ve 4 mgr. C vitamini.
100 gr. kurutulmuş baklada, protein 23 gr'a ve karbonhidrat 42 gr'a kadar yükselir. Ayrıca, karbonhidrat ile lesitin ve pektin adlı önemli maddelerinde artmalar görülür.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görülen bazı önemli besin değerlerinin yanı sıra;
o Bakla, baklagillerdeki tüm sebzeler gibi bedenin kansere yakalanma rizikosunu azaltır.
o Bedenin kötü kolesterol düzeyini düşürür.
o Bakla içerdiği insülinle kan şekerini düzene sokar.
o İçerdiği yüksek orandaki lifle peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelir.
o Bakla ayrıca, hemoroit ve diğer kalınbağırsak sorunlarında da sağlığa yararlı etkiler sağlar.
Bütün bu sağlığımız için faydalı etkilerinden yararlanılmak üzere taze bakla ya da iç baklanın diyetimize katılması ve günlük olarak bir fincan dolusu baklanın yenmesi yeterli olacaktır.
Dikkat: Bakla, bu besine karşı duyarlı kişilerde bakla zehirlenmesine (favizm) yol açabilir. Bu duyarlılık kalıtımsal olup böyle kişiler bakla yememelidir. Ayrıca, çok küçük çocuklara bakla yedirilmemesi yerinde olur.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Bakla bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş taneleriyle) çoğaltılır. Hava ve toprak koşullarının uygun olduğu dönemde taneler, doğrudan doğruya bitkinin yetiştirileceği toprağa ekilir. Kışı ılık geçiren bölgelerde tohumların ekimi, ekim-kasım aylarında; kışı soğuk geçiren bölgelerde mart-nisan aylarında yapılır. Balda bitkisinin ekileceği günde toprak ısısı 9 ve dışarıda hava sıcaklığı 10-14 derece olmalıdır. Tohumlar toprakta sıra üzerine 15-20 cm. aralıklarla ve toprakta 5-6 cm. derine ekilmelidir.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Ilık iklimlerin bitkisi olan bakla, uygun koşullarda serin mevsimde de yetiştirilebilen sebzeler arasında yer alır. Bakla, sıcaklardan korkmadığı gibi soğuklara da bir noktaya kadar dayanabilir. Birçok bakla çeşidinin -4 dereceye kadar dayanabildiği saptanmıştır. Ancak, bitkinin en iyi geliştiği ortam, toprakta 9 ve dışarıda 10-14 derece olan sıcaklıklardır.
Toprak isteği: Bakla bitkisi derin, geçirgen ve organik madde bakımından zengin tınlı toprakları sever. Toprağın asiditesine karşı oldukça duyarlı olan bitki için en uygun pH derecesi 6,7-7,5 arasıdır.
Toprak işleme: Bakla fideleri 5-6 cm. kadar boylandığında, birinci çapalama işlemi yapılır. Ama, çapanın yapıldığı günde havanın soğuk olmamasına dikkat edilmelidir. Aksi takdirde bitkinin kökleri soğuktan zarar görebilir. Bitkinin çiçeklenmesinden önce ikinci çapalama işlemi yapılarak yabani ot mücadelesi ve toprağın kabartılması sağlanır. Baklanın çiçekleri çapa işini yapan kişilerce dokunulduğunda zarar göreceği için çiçek açan bakla bitkisine artık çapalama yapılmaz.
Sulama: Kışı ılık geçiren bölgelerde sonbaharda ekilen bakla bitkisine, kış ve ilkbahar mevsimlerinde sulama yapılmaz. Yağışlar bitkiye yeterli olur. Kışı soğuk geçiren ve bakla tanelerinin ilkbaharda ekilmesi zorunlu olduğu bölgelerde tohumlardan çimlenen bitki çapalandıkça; ayrıca havalar sıcak ve kurak gittiği sürece düzenli olarak sulama yapılmalıdır.
Gübreleme: Bakla bitkisinin iyi gelişmesi ve nitelikli bol ürün alınması için düzenli bir gübreleme yapılmalıdır. Tohumlarının ekiminden önce bakla bitkisinin ekileceği toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi verilmeli, ayrıca tohumun ekimiyle birlikte ya da bir hafta önce toprağa bol azotlu fenni gübre atılmalıdır. Ayrıca bakla bitkileri topraktan çok fazla besin maddesi kaldırdığından, fosfatlı ve potaslı fenni gübre verilmesi de gerekir.
Hasat (Derim): Bakla bitkisi yetiştiriciliğinde, taze bakla, taze iç bakla ya da kuru tane alınması isteklerine bağlı olarak hasat zamanları değişir. Taze sebze olarak bakla hasadı için, bitkinin baklalarının normal çeşit iriliğinin 1/3'ü ile 1/2'si arasında bir büyüklüğe ulaşmaları beklenir. Gecikilirse taneler sertleşir ve taze bakla sebze olarak yenilme değerini yitirir.
Bakla bitkisinin gövdesi çok kırılgan olduğundan baklalar elle çekilip koparılmamalı, bunun yerine elle tutulup aşağı doğru sıyrılarak gövdeden ayrılmaları sağlanmalıdır. Toplanan bakla uzun süre üst üste bırakılırsa kararır. Bundan kaçınılmalıdır. Taze iç bakla hasadı için baklaların normal iriliğine erişmeleri beklenir ve hasat bundan sonra yapılır. Kuru iç bakla elde etmek için, baklalar bitkinin üzerine bırakılır ve bitki kuruduğunda sökülen bitkiden baklalar koparılıp alınır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bakla bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılıp uygun tarıma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Bamya
Aslında yaz sebzesi olduğu halde tazesi, konservesi, kurutulmuşu ya da dondurulmuşuyla her mevsimde sofralarımızda layık olduğu yeri bulan Bamya'yı veren bitkisi, Ebegümecigiller'dendir.
Anayurdunun Amerika ve Asya kıtaları olduğu bazı kaynaklarda belirtilmekteyse de, Afrika'da şimdiki Etyopya ile Sudan'da çok uzun yıllar ve hatta Amerika kıtasının keşfinden önce bamyanın tanınıp yetiştirildiği bilinmektedir. Bamya, ılıman iklimlerde biryıllık; tropik ve astropik iklimlerde çokyıllık bir kültür bitkisidir.
Biryıllık bamyalar 60-90 cm. boylanırken çokyıllık olanlar 1,5-2 m'ye kadar boylanıp ağaççık haline gelmektedir. Gelişmesinin ilk aşamasında pamuk bitkisine benzeyen bamyanın yaprakları da pamuğunkileri andırır. Bitkinin yaprak, dal ve meyveleri oldukça sık tüylüdür. Bu tüylerin diplerindeki bezelerde kaşındırıcı bir madde bulunur. Bamyanın pek gösterişli çiçekleri kükürt sarısı rengindedir.
Kendi kendilerini dölleyen erselik özellikli bu çiçeklerden olgunlaşan meyveler, bamyanın çeşidine göre farklı boylarda, piramit ya da yuvarlağa yakın tombulca biçimli ve üzerleri köşeler oluşturan çizgili görünüşte olur. Meyvelerin içinde, saçma iriliğinde yuvarlak ya da hafif basık, çok koyu yeşil renkte tohumları bulunur. Ülkemize özgü üstün nitelikli çeşitleri bulunan bamyaların, sıcak yemek olarak kıymalı bastısı ile asidesi ve zeytinyağlı yemeği yapılır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. taze sebze olarak bamyanın besin değerleri şunlardır: 30 kalori; 2,2 gr. protein; 8,7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 yağ; 1 gr. lif- 5 mgr. fosfor; 17 mgr. kalsiyum; 0,1 mgr. demir; 20 mgr. sodyum; 18 mgr. potasyum; 5 mgr. magnezyum; 60 IU A vitamini; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,02 mgr. B2 vitamini ve 5 mgr. C vitamini. Bamyanın, başka mineral ve vitaminler içerip içermediği bilinmemektedir.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda sayılan besin değerlerinin yanı sıra;
o Sindirimi kolay olduğu için bamya hasta, yaşlı ve diyet yemeği yemek zorunda olan kişilere önerilmektedir.
o Lif oranı yüksek olduğu için bamya peklik (kabızlık) çeken kişilere iyi gelir.
o Bamyanın çiçeklerinin suyla karıştırılıp ezilmesiyle elde edilen sıvının içilmesi göğsü yumuşatır.
o Aynı sıvı, çıbanlara dıştan sürülerek onların olgunlaşmalarını sağlar.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Bamya bitkisi tohumlarıyla çoğaltılır. Bahçelerde derince kazılıp 2-3 kez kabartılarak düzeltilen ve gübrelenen yerine tohumlar doğrudan doğruya ekilir. 15-20 cm. aralıklarla açılan çukurlara ilkbaharda, nisan-mayıs aylarında, 2-3 tohum bir arada 2-3 cm. derinlikteki toprağa konmak üzere ekim yapılır. Tohumların bir gece önceden suya yatırılması ya da ıslak bezle sarılması ve buradan çıkarılır çıkarılmaz ekilmesi bitkinin çimlenmesini kolaylaştıracaktır.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Sıcak mevsim sebzesi olan bamya, soğuklara karşı çok duyarlıdır. Özellikle geceleri serin olan yörelerde bitki iyi gelişme gösteremez ve istenilen şekilde ürün veremez. Yaz mevsimi kısa süren yerlerde, bodur boylu ve erkenci çeşitleri yetiştirilebilir. Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgeleri başta olmak üzere Marmara ve Karadeniz bölgelerinde, bir de soğukların etkilemediği yörelerde bamya yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bamya tohumları, hava sıcaklığı 16 derece, toprak sıcaklığı 15 derece olduğunda uygun yetişme ortamı bulur.
Toprak isteği: Bamya bitkisi, ağır karakterli toprak dışında diğer topraklarda rahatlıkla yetişir. Ama bitki, iyi gelişme ve olumlu ürün verimi için yumuşak, derin, geçirgen ve kumlu-tınlı olan toprakları yeğler. Toprakta aşırı nem olmamalıdır. Özellikle tohumlarının ekimi döneminde, aşırı nem tohumları çürütür.
Toprak işleme: Bamya bitkisinin tohumlun çimlenerek 3-4 yapraklı olduklarında, birinci çapalama yapılır. Aynı çukura ekimi yapılan tohumlardan hepsi çimlenmişse, en güçlüsü yerinde bırakılıp ötekiler sökülür ve seyreltme yapılmış olur. Bitki 15-20 cm. boylanınca ikinci, bundan 2-3 hafta sonra da üçüncü çapalama yapılır. Böylece yabani otlar temizlenmiş, toprak kabartılmış ve varsa kaymağı kırılmış olur.
Sulama: Bamya bitkisi bahçede yetiştirilirken ilk çapalamanın ardından sulama işlemine başlanır. Bitkiye haftada 1-2 kez düzenli olarak su verilir.
Gübreleme: Bamya, sebzeler arasında gübreyi fazla istemeyen bir bitki olarak tanınır. Ülkemizde bazı yörelerde hiç gübreleme yapılmadan bamya yetiştirilmektedir. Ancak, bamyanın ekildiği toprağa, bir önceki sonbaharda iyi yanmış çiftlik gübresi ile mümkünse düşük yüzdeli azot, potas ve fosfor içeren kompoze fenni gübre verilmesi yararlı olur. Çiftlik gübresi bulunamazsa, yeşil gübrelemeyle toprağa gereksindiği organik maddeler sağlanır.
Hasat (Derim): Bamya bitkisinin hasat zamanı, meyvelerin çeşit iriliğinin 1/3'üne eriştiği zamandır. Çünkü, çoğu tüketici, minik bamyaları yeğlemektedir. Üstelik, hasatta gecikilirse bamya sertleşir. İçindeki tohumları ağza gelecek biçimde irileşir ve bamya yemeklik değerini yitirmiş olur. Bamyalar elle hafifçe aşağı doğru çekilerek hasat edilir. Yana doğru çekilirse, bitkinin sapı kırılıp zarar görebilir. Bamya çok verimli bir bitkidir.
Her toplamadan sonra yeni meyveleri olgunlaşır. Bu nedenle bitkinin hasadında gecikilmemeli; çıplak elle ürün toplama bitkinin bezelerinde bulunan bir madde nedeniyle kişinin ellerini rahatsız edeceğinden, hasat yapan kişi ellerine eski bir eldiven takmalı ya da bir bez sarmalıdır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bamya bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Bezelye
Bezelye adlı lezzetli ve çok besleyici sebzeyi ilkbaharda ve yazın veren Bezelye bitkisi, Baklagiller'dendir. Anayurdu bilinmeyen bezelye bitkisi çok eski çağlardan beri Avrasya'da yetiştirilmiştir. Günümüzde dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye' de de bol bol yetiştirilmektedir.
Bahçe bezelyesi (P. sativum) adı verilen bu biryıllık otsu bitkinin birçok çeşidi vardır: Bunlardan bazısı bodur olup en çok 30-40 cm. boylanarak yeşil yapraklarıyla toprağa yayılıp zemini örter. Sırık bezelyesi denilen diğer çeşidi, gövdesinden çıkardığı sülüklerle yüksek boylu ne bulursa ona tutunan tırmanıcı bitkilerdir. Bunların hereklerle desteklenmesi gerekir. Bezelye çeşitlerinden bazılarının yalnızca taneleri yenilir. Oysa kimi bezelyelerin badıcında, parşömen denilen sert tabaka bulunmaz.
Sultani bezelye adı verilen bu çeşit bezelyeler kabuğuyla birlikte yenilir. Bir başka önemli çeşit de, taneleri iri olan araka bezelyesidir. Bezelye taneleri, taze olarak sevilerek çok çeşitli yemekleri yapılıp yenildiği gibi, kurutulup, dondurulup ve konservesi yapılıp ileride tüketmek için saklanmaya da pek elverişlidir. Kurutulmuş bezelyeden yapıları un, pek leziz olan bezelye çorbası ile bazı yemeklerin yapımında kullanılır. Ayrıca yalnızca hayvan yemi olarak kullanılmak üzere yetiştirilen yemlik bezelye çeşitleri de vardır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. çiğ (pişirilmemiş) taze bezelye tanesinin besin değerleri şöyle sıralanabilir: 84 kalori; 6,3 gr. protein; 14.4 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 2 gr. lif; 116 mgr. fosfor; 26 mgr. kalsiyum; 1.9 mgr. demir: 2 mgr. sodyum; 316 mgr. potasyum; 35 mgr. magnezyum; 640 IU A vitamini; 0.35 mgr. B1 vitamini; 0.14 mgr. B2 vitamini; 2.9 mgr. B3 vitamini: 0,16 mgr. B6 vitamini; 35.5 mcgr. folik asit; 27 mgr. C vitamini ve 2.1 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görüleceği gibi bezelye önemli oranlarda içerdiği protein, karbonhidrat, fosfor, potasyum ve A vitaminiyle çok önemli bir besin türüdür. Bunun yanı sıra;
o Kolayca çözümlenebilir çeşitli lif maddelerini çok miktarda içerdiğinden, bezelye, özellikle kandaki kötü kolesterol düzeyini düşürücü etki yapar, kalp krizi geçirme rizikosunu da azaltır.
o Gene bu yüksek orandaki lif, midede uzun süre kalır: Böylece kandaki şeker düzeyi artma ve azalmalarını bir düzene sokarak bedenin enerji düzeyini sabit tutar.
o Yüksek oranda B1 vitamini içeren bezelye, uykuyu da düzene sokar. İştahı açar ve insanın ruhsal durumunu düzelterek neşeli olmasını sağlar.
o Bezelye tüketmenin hayvanlarda kansere yakalanma rizikosunu azalttığı, araştırmalarla saptanmıştır: Aynı etki insanlar üzerinde de araştırılmaktadır.
o Bezelyeyi çok tüketen kişilerde akut apandisite çok az rastlandığı gene araştırma sonuçlarıyla saptanmıştır.
o Bezelyede, gebeliği önleyici bazı maddeler bulunmaktadır: Bu maddeler, hem kadınlar ve hem de erkekler üzerinde nüfus planlamasına yardımcı olacak etkiler yapmaktadır.
Bu önemli tıbbi etkilerinden yararlanılmak üzere bezelyenin bolca yenilmesi yeterli olur.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Bezelye bitkisi, tohumlarıyla (kurutulmuş taneleriyle) çoğaltılır. Bu tohumlar, doğrudan doğruya bezelye tarımının yapılacağı bahçe ya da tarlaya ekilir. İlkbaharda hasadı yapılacak bezelyeler ekim-kasım-aralık aylarında, yazın hasadı yapılacak olanlar ilkbahar aylarında ekilir. Bezelye tohumları, kesinlikle soğuk ve yaş toprağa ekilmemeli, aynı toprakta iki yıldan beri bezelye tarımı yapılmamış olmasına özen gösterilmelidir. Ekim elle yapıldığında, tohumların üzeri gübreli harçla sıkıca bastırılmalıdır.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
iklim isteği: Bezelye, ılık, nemli ve serin iklimli yörelerin bitkisidir. Bulunduğu yerde sıcaklık -5 derecenin altına düşerse bitki donar. Bezelye bitkisi, 4-10 dereceler arasında çimlenir ve gelişmeye başlar.
Toprak isteği: Bezelye bitkisi, toprak yönünden fazla seçici değildir. Ama zayıf bünyeli topraklarda bitkiden alınan ürün, düşkırıklığı yaratacak derecede az olur. Bol humuslu, süzek (suyu iyi akıntılı), killi-tınlı ya da milli-tınlı topraklarda bitkiden daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bitki, toprağın asiditesinin yüksek oluşuna karşı duyarlıdır. Toprağının pH'ının 5,5-6,7 arasında olması uygundur.
Sulama: Bezelye yetiştiriciliği yaz aylarına kadar devam ederse yağışsız ve sıcak günlerde toprakta yeterince nem bulunması için bitkinin düzenli olarak sulanması gerekir.
Gübreleme: Bezelye tarımı yapılacak toprağa, ekimden önce çok iyi yanmış çiftlik gübresi ya da potaslı fenni gübre verilir. Baklagiller'den olduğu için azotlu gübreler, bezelye bitkisine faydadan çok zarar verir.
Bitki seyreltme ve toprak işleme: Ekilen bezelyeden çıkan filizler gelişip 5-6 cm. boya erişince, ilk çapalama ve zayıf bitkilerin sökülüp seyreltilmesi işleri yapılır. Daha sonra bitkinin çevresinde yabani otların yetişmesine engel olmak üzere, arada bir yüzlek (yüzeysel) olarak çapalama işi yapılır.
Herekleme: Sırık bezelye gibi bazı çeşitler desteklenmeye gerek duyar. Bunların toprak üzerinde yatması, özellikle sümüklüböceklerin vereceği zararı artırır. Bu çeşit bezelyeler, 10 cm. boylanmasından başlayarak hereklerle desteklenmelidir.
Hasat (Derim): Sonbaharda ekilen bezelyeler, 32 hafta ve ilkbaharda ekilenler ise 12 -16 hafta sonra hasat edilmeye başlanır. Bezelye badıçları taneyle sıkıca dolunca elle toplanır. Taneler arasında hava varsa, bu badıçlar toplanmayıp bir sonraki toplama için bitkide bırakılır.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Bezelye bitkisine dadanacak zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir, özellikle sümüklüböceklerle mücadele ihmal edilmemelidir.
Biber
Türk mutfağının vazgeçilmez sebze öğelerinden biri olan Biber'i veren bitkisi, Patlıcangiller'dendir. Anayurdu Güney Amerika' dan tüm dünyaya yayılıp ülkemizde de bol bol yetiştirilen biberin, 700 kadar türü vardır. 50-100 cm. kadar boylanan biryıllık otsu bitki biberin sap ve dalları zamanla odunsulaşır. Bazı yerlerde ikiyıllık bitki olarak gelişmekte ve çalmışı görünüş kazanmakta; hatta tropik bölgelerde ağaççık haline gelmektedir.
Biber bitkisinin türlere göre değişmekle birlikte, uzunca oval biçimli, kenarları düz yapraklarının rengi, yeşilin açıktan koyuya kadar değişen tonlarında olur. Yaz aylarında açan küçük çiçekleri, beyaz ve ender olarak menekşe rengindedir. Biber meyveleri renk, biçim, büyüklük ve tat bakımından türlerine göre büyük farklılıklar gösterir. Meyvenin kabuğu, disk biçimindeki kirli beyaz renkli ufak tohumlarının kümesinden bir boşlukla ayrılır.
Ülkemizde dolmalık, sivri, çarliston, domates, süs vb. türleri yetiştirilmektedir. Biber meyvesi taze olarak salatalara katılır, öylece yenilir; dolması ve turşuları yapılır. Acı biberler baharat olarak sıkça kullanılır. Domates biberinin salçası yapılmakta ve ayrıca biberler, türlü yemeklere katılmaktadır.
BESİN DEÐERLERİ
100 gr. dolmalık ya da sivri taze biberin içerdiği besin değerleri şunlardır: 22 kalori; 1,2 gr. protein; 4,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; 1.4 gr. lif: 22 mgr. fosfor; 9 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 13 mgr. sodyum; 213 mgr. potasyum: 420 IU A vitamini; 0,08 mgr. B1 vitamini; 0,08 mgr. B2 vitamini; 0,5 mgr. B3 vitamini; 0.26 mgr. B6 vitamini; 9.8 mcgr. folik asit; 128 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini.
Acı kırmızı biberlerin bazı besin değerleri daha da yüksektir. Şöyle ki: 32 kalori; 3.840 mcgr. A vitamini kaynağı betakaroten: 140 mgr. C vitamini ve 0,8 mgr. E vitamini.
SAÐLIÐIMIZA YARARLARI
Yukarıda görülen ve bazıları oldukça yüksek olan besin değerlerinin yanı sıra;
o Biberler, içerdikleri antioksidan ve diğer maddelerle bedenin birçok kanser türüne ve kalp hastalıklarına yakalanma rizikosunu azaltır; felç geçirme ve katarakt illetine tutulma tehlikesini en aza indirger.
o C vitamini yönünden zenginliği sayesinde biberler, bedenin hastalıklara direncini artırır, soğuk algınlığının ilk aşamasında iyileştirici olur.
o Biberler, içerdiği yüksek orandaki lif nedeniyle pekliğe (kabızlığa) iyi gelir.
o Özellikle acı biberler akciğerlerin ilacı olur: Balgam söktürücü işlevleri vardır; kronik bronşit ile anfizemi önler ve hafifletir; solunum zorluklarını giderir.
o Gene acı biber, damarlarda pıhtılaşmış kanı çözer, ağrı geçirir ve hastaların kendisini iyi duyumsamalarını sağlar.
o Ayrıca tüm biberler mideyi uyarır, sindirim salgılarını artırır. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır. İdrarı artırır, tüm bedeni uyana olurlar.
Bütün bu önemli etkilerinden faydalanmak için biber türleri günlük diyete katılmalı ve bol bol tüketilmelidir.
Dikkat: Acı biber aşırı olarak alınırsa, mide ve bağırsaklarda tahrişlere yol açabilir, hatta böbreklerde, karaciğerde rahatsızlanmalara neden olabilir.
BİTKİSİNİN ÜRETİLMESİ
Tohumlarıyla çoğaltılan biber bitkisinin üretimi iki aşamada gerçekleştirilir. Birinci aşamada, tohumları sıcak yastık ya da kasalara sıralı olarak veya serpme yoluyla ocak-mart aylarında ekilir. İki hafta içinde çimlenen fideler, gerekiyorsa seyreltilir.
İkinci aşamada, bu şekilde elde edilmiş fideler, bahçemizde önce derin kazılarak gübrelenmiş ve sonra tırmıkla düzeltilmiş yerlerine, sıra üzerinde aralıkları 20-30 cm. ve hatta elverişli olan yerlerde 30-50 cm. aralıklarla ve don tehlikesi tümüyle atlatıldıktan sonra, hava sıcaklığı 15 dereceye ulaştığında dikilir.
BİTKİSİNİN YETİŞTİRİLMESİ
İklim isteği: Biber, ılık ve sıcak mevsim bitkisidir. Soğuklardan çok korkar. Yetiştirilme evrelerinde sıcaklık -2, -3 derecelere düştüğünde bitki tümüyle yok olur. ilkbaharda fidelerin dikimi don tehlikesi ortadan kalktıktan, toprak ve hava koşulları bu bitkiye uygun sıcaklığa eriştikten sonra yapılmalıdır. Aynı şekilde sonbaharda biber yetiştiriciliği de, bitkinin hasadı ilk donlardan önce bitirilecek biçimde planlanmalıdır. Biberin en iyi gelişme gösterdiği ve en bol ürün verdiği sıcaklıklar 15,5 ila 32,2 derecelerdir.
Toprak isteği: Biber bitkisi en iyi sonucu, derin, geçirgen, su tutma yeteneği yüksek, besin ve organik madde bakımından zengin, tınlı bahçe topraklarında verir. Kumlu-tınlı ya da kumlu-killi topraklarda da turfanda (erkencil) ve iyi ürün almak üzere biber bitkisi yetiştirilebilir. Bitkinin istediği toprak pH'ı 6-6,5'tur.
Toprak işleme: Biber fideleri yerlerine dikildikten yaklaşık 20 gün sonra birinci, bundan 3-4 hafta sonra ikinci ve olanaklar elverirse 3 hafta daha sonra üçüncü çapalama yapılır. Böylece yabani ot mücadelesi ve toprağın kabartılması da gerçekleştirilmiş olur.
Sulama: Biber bitkisi toprağının nemli olmasını ister. İyi gelişmesi ve ürün veriminin yüksek olması için düzenli olarak sulanması gerekir. Bununla birlikte biberlerin aşırı sulanmasından da kaçınılmalıdır. Fazla kurak ve sıcak dönemlerde bitki, mümkünse 2-3 günde bir sulanmalıdır.
Gübreleme: Biber bitkisi, yetiştirildiği toprağın besin maddesi yönünden zengin olmasını ister. Yapılacak toprak analizi sonuçlarına göre, yetiştirileceği toprağa iyi yanmış çiftlik gübresi ile azot, fosfat ve potas içeren kompoze fenni gübreler verilir. Bitkinin gelişmesinde bir durgunluk görüldüğünde, şerbet verilmesi de yararlı olmaktadır.
Hasat (Derim): Tohumlarının ekiminden hasat edilmeye başlanmasına kadar geçen süresi 18 hafta olan biber bitkisi, bölge koşullarına göre mayıs-haziran aylarından başlanarak hasat edilir. Çok verimli bir bitki olan biber, hasat edildikçe yeni ürünler verir.
Bakım ve sulama işlemleri düzenli olarak sürdürülürse, bitki 5-6 ay süreyle ürün vermektedir. Biberler elle toplanarak hasat edilirler. Kırmızı toz biber elde edilmek isteniyorsa, biberler tümüyle kızarana kadar bitkinin üzerinde bırakılır. Sonra toplanan kırmızı biberler güneş altına serilip birkaç gün kurutulur. Özel değirmenlerde çekilerek kırmızı toz biber elde edilir.
Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Biber bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülmelidir.
Yorum