Anadolu'nun en eski halkı Luviler (Işık insanları)

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Kadim
    Senior Member

    • 30-01-2004
    • 4782

    Anadolu'nun en eski halkı Luviler (Işık insanları)

    Anadolu’nun Hititlerden önceki halkına tabletlerde “Hatti” deniliyor. Büyük bir olasılıkla halk da kendisini böyle adlandırmıştır. Yaklaşık iki bin yıl boyunca Anadolu “Hatti ülkesi” olarak anılmıştır.
    Hatti’ler Anadolu’nun bilinen ilk halkıdır. Çok erken çağlarda M.Ö. 3000 yıllarının ortalarına doğru siyasi organizasyonlarını tamamlamışlar, krallıklar ve beylikler halinde örgütlenmişlerdir. Hatti halkının daha çok Kapadokya/Kızılırmak yayı ile Güney Doğu Anadolu’da yaşadığı anlaşılmaktadır. Hatti ülkesin de hattiler , luviler ve palalar yaşıyorlardı. Hititler Anadolu’ya geldiler ve yerli halk olan Hattiler, luviler ve palalar arasında, zamanla güç kazanarak Hitit devletini kurdular. Hititler Orta Anadolu’da, yani Hatti ülkesinde varolan köklü birikime sahip çıkarak ve diğer yakındoğu uygarlıklarından etkilenerek yeni bir kültür bireşimi oluşturdular.
    Hitit Uygarlığının Başlıca Dilleri Filoloji çalışmalarının verdiği sonuçlara göre Anadoluda Hitit Uygarlığı döneminde başlıca üç Hind-Avrupa iki de azyanik dili konuşuluyordu. Hind-Avrupa dilleri; Nesi, Luvi ve Pala dilleri idi. Hitit dili Indo Avrupa dilerinin en eskisidir Hitit Alfabesi Akad alfabesi ile aynidir.Hititler kendi dillerini "DEPABILII" olarak lanse ederlerdi. Kendi ulke halkini ise "NESILI" olarak cagirirlardi. Dinsel ve onemli belgesel yazilari Luvi dili ile yazarlardi. Luvi dili Hitit diline benziyordu. Hint-Avrupa dillerinin en eskisi Hititçe’den başka, yine aynı dil grubuna ait Luvi ve Pala dillerinin, ayrıca Hurrice, Hattice ve Akadca’ nın yazı dili olarak kullanıldığını göstermektedir.
    Çivi yazısı ile yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler. Hititlerin kullandığı bir başka yazı türü de Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıdır. Hititlerin kullandığı ve Mısır hiyeroglifinden tamamen farklı olan bu hiyeroglifte, heceler hatta kelimeler tek bir işaretle temsil edilebiliyordu. Hiyeroglif daha çok mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda tercih edilmekteydi. Hititlerde okur yazarlık yalnızca çok küçük bir gruba ait bir beceri olarak kabul edilirdi. Çivi yazısını kralların da (LUGAL.GAL) okuyamadıkları, aldıkları mektupların sonunda yer alan ve yazıcıya hitap ettiği anlaşılan “sesli oku” ibaresinden anlaşılır. Çiviyazısı ile kullanılan dil genelde Hititçe, resimyazısında kullanılan dil ise genelde Hititçe’nin yakın akrabası olan Luvice'dir. Bu gözlemle, o çağda pek çok halka ev sahipliği yapan Orta Anadolu’da Luvilerin en kalabalık etnik grup olduğu düşünülebilir.
    İlk olarak 1946’da keşfedilen Anadolu’nun en eski dili olan Luvi dilinin ve lehçelerinin çözülmesi durumun ve kültürel gelişimin Sümer, Sami veya Yunan yarımadasından Anadolu’ya değil tam tersi şekilde Anadolu’dan daha güneye ve batıya doğru yayıldığını kanıtlar, örnek vermek gerekirse kayıtlara geçen Anadolu’lu “Palasuit” halkının, Troya’nın müttefiklerinden biri olarak şehrin düşmesinden sonra batıdan gelen istiladan kaçarak Doğu Akdeniz tarafına göç ettiği ve buraya yerleşip “Palastine” kentini kurdukları yazılıdır. (Hitit tabletlerinde) (Ayrıca hepimizin bildiği Troya’nın anaerkil Anadolu’yu temsil ediyordu) Anatanrıça inancını beraberlerinde götürmeleri sonucu Hurri ve Palasuit halkının “Kupapa/Kibele”si Kepat-Hepat olur. Etimolojik kökende ileriye gidildiğindeyse “Hepat-Hepa-Hebe-Heve” ve son halinde Suriye üzerinden Filistin’de “Havva” şeklini alır. Aynı şekilde bir çok yer ve deity adı gene Luvi dili esas alınarak çözümlenebilir, özellikle yunan dilinin daha sonradan orijinal dile eklenen -ys –iaea -ion –ios -os takıları çıkarıldığında, geriye eski Yunanca'da anlamı olmayan ana kelimenin kökü kalır. İzmir, Amasya, Antalya, Halikarnas, Girit, Didim, Milet gibi yer adları ve Demeter, Kibele, Afrodit, Apollon ve Artemis gibi tanrı ve tanrıçaların isimleri hep aynı Luvi kökenden türetilmiştir. Bu dil kısmen 1946’da çözümlenebildiğinden bu tarihten önce Batıda yazılmış kaynaklar eksiksiz ve tam değildir.

    Kibele luvice kuwawa ku(wa)+aba+ula yani akarsu ve koruların kutsal annesi demektir. İslamiyet öncesi Arap yarımadasında Mekke’nin kutsal ilahesi Hübel-Übel’in ve şehrin bir başka koruyucu tanrıçası olan Lat’ın da Lykia kökenli Leto’nun devamı olduğundan hareketle Halikarnas Balıkçısı islamiyetteki ay sembolizmi ve 5 sayısına verilen önemi daha önceki dönemin anaerkil etkileşimine bağlar. Kıble ve kabe sözcüklerinin de Kibele sözcüğünden türetildiği, hatta “Abdullah” özel adının ilk şeklinin “Abdullat”-lat’a tapan olduğu bilinmektedir. Arap panteonunda bir ağaç kütüğüyle sembolize edilirdi, bu simge “xanon” olarak en eski devirlerden beri Anadolu’da tanrıçayı betimlemek için kullanılır, tarihsel açıdan bakıldığında Sümer, Mezopotamya ve Yakın-Doğuda Anatanrıça kültü m.ö.2500-3500 arası tarihlenirken (Avrupa’daki tarihler de bu civardadır) Anadolu’da bu tarih çok daha geriye gitmektedir, kelimelerin etimolojik geriye gidişi de aynı noktaya işaret eder.

    Ege'deki eski yerleşimlerin adlarını araştırdığımız zaman karşımıza KASURA ve KUMADRULA kent isimleri çıkıyor . ( Prof. Bilge Umar , Türkiye'deki Tarihsel Adlar . İstanbul – 1993 )
    İngiliz Arkeolog James Mellart'a göre , Anadolu'ya Balkanlardan , Boğazlar üzerinden gelmişler ve Troya 1 ' i yıkıp , Troya 2'yi kurmuşlardır . M.Ö. 2300 yıllarında Menderes Vadisine yerleşenler ise Yortan ve Kusuru Kültürünü meydana getirmişlerdir . Luvi'lerin konuştukları dil "Luvi Dili" olarak adlandırılır .
    F. Schachermayer , Luvice'ye " Ege Dilleri" adını vermiştir . Hititçe ile akrabalığı bulunan Luvice'deki tanrı , şahıs ve yer adlarının Helenistik Devirlerle aynı olması ise bunların menşelerinin Luvice olduğuna da hiç şüphe bırakmaz . ( Prof. Dr. Firuzan Kınal , "Luvi'ler" Türk Ansiklopedisi XXIII Ankara 1976 , sayfa 106 .)
    MÖ. 2300 yıllarında yöreye yerleşen Luvi'lerin , Efes , Kolophon , Teos , ve Smyrna'da yaşayan Halkın Ataları olduğunu iddia etmek , Arkeoloji Bilimine ters düşmemektedir . Luvice'de ismi geçen KASURA'da mutlaka bir yerleşim yeri ve bu yerleşimde yaşayan bir Halk olmalıdır .
    Bu bilgileri pekiştirmek için Mübahat S. Kütükoğlu'nun "XV ve XVI . Asırlarda İzmir Kazası " adlı kitabının 61. sayfasında " Türklerden önceki Yerleşme Yerleri adları " bölümünde KESRİ ile ilgili bölümü inceleyelim ;
    " Kuşadası Körfezinde sahile yakın bir yerleşme yeri olup , bu günkü adı ÖZDERE'dır . Osmanlı Döneminde tepede olan köy , zamanla ovaya inmiştir ."
    Prof. Dr. Bilge Umar tarafından KESRİ adının eski çağlarda var olduğu , ve muhtemelen Luvi dilinde tapınak anlamı taşıyan "KAS" ile yine aynı dilde ulu , yüce anlamına gelen "URA" kelimesinden meydana gelen ve "YÜCE TAPINAK" manasındaki KASURA'dan üretilme olduğu tahmin edilmektedir .
    Gerçektende burada Roma Devrinde bir ZEUS TAPINAÐI olmalıdır .
    İsmi "YÜCE TAPINAK" anlamında olan beldemizde Zeus Tapınağının da Roma Çağında olması Kesri isminin etimolojisini doğrulamaktadır .
    Yine Helenistik ve Roma çağında ismi "Dioshieron" olan yerleşim bize göre mutlaka sahilde olmalıdır . Antik çağlarda KASURA , DİOSHİERON olmuştur. Tüm tarihi kayıtlar bunu doğrulamaktadır .
    Efes , Klaros , Teos yol güzergahı çok önemlidir . Teos'ta , Antik Çağlarda Asya Olimpiyatlarının yapılması , Lebedos'un ( Gümüldür ) Dionysos sanatçıları , Dioshieron'daki ( Özdere ) Zeus Tapınağı , Klaros'ta ( Ahmetbeyli ) devrin en önemli kahinlerinin yaşaması , Ephesos'ta ( Selçuk) Artemis Mabedinin bulunması, Bülbül Dağında Meryem Ananın yaşaması , St. Jean Kilisesi , Kuşadası Körfezinin Antik Çağlardaki önemini belli eden eser ve kayıtlardır .
    Peki bu kadar önemli eserlerin hepsi ortaya çıkmışken beldemizdeki ZEUS TAPINAÐI nerededir ?
    Unutmamalıyız ki bölgemiz , önemli bir deprem bölgesidir . MÖ. 304 , MÖ. 36 ve MS. 176 yıllarında meydana gelen depremler , Smyrna ( İzmir ) , Ephesos
    ( Selçuk) , Klaros ( Ahmetbeyli ) , ve Teos ' u ( Seferihisar ) yerle bir etmiştir. Muhtemel ki Dioshieron'daki Zeus Tapınağı deniz kıyısında olması dolayısıyla sular altında kalmış olmalıdır .
    Yine bölgemize yakın yerleşim alanlarından Kemalpaşa ( Nif ) , Karabel ve Manisa yakınlarındaki Niobe Kaya Kabartmaları da Hititlerin akraba kavmi Luvi'lere aittir. Demek ki Luvi'ler Ege'de MÖ. 2300 – 1200 yıllarında yaşadılar .

    Günümüzde , Özdere Belediye Başkanı Haldun Ertok ' un desteği ile yapılan Liman çalışmalarında denizden çıkarılan sütun ve sütun başlıkları ve mimari kalıntılar buradaki yerleşim yerinin muhtemelen depremler sırasında tahrip olduğunu ve sular altında kaldığını göstermektedir .
    Günümüz Arkeolog ve sanat Tarihçilerine en değerli kaynağı sunan Anadolulu ünlü Coğrafyacı ve Gezgin Strabon MÖ. 60 yıllarında yazdığı 17 ciltlik Seyahatnamesinde bölgemizden şöyle bahsetmektedir ;
    " Ephesos , Klaros , Kolophon , Dioshieron , Lebedos , Myonnesos , ve Teos dönemin önemli yerleşim alanlarıdır . Kolophon'dan 120 stadia (eski uzaklık birimi) uzaklıkta olan Lebedos'a gelinir .
    Burası Hellas Pontus'tan itibaren İyonya'daki bütün Dionisiac sanatçılarının bir araya geldikleri ve oturdukları ve ayni zamanda her yıl , Dionysos ( Şarap ve Eğlence Tanrısı ) onuruna düzenlenen oyunların yapıldığı , genel festivalin toplandığı yerdir . Onlar evvelce , Kolophon'dan sonra ve İyonyalı'ların şehri olan Teos'ta yaşarlardı . Fakat burada bir iç ayaklanma çıkınca , kaçarak , Ephesos'a sığındılar . Bergama Kralı Attalos , onları Teos'la , Lebedos arasında bulunan Myonnesos'a ( Doğanbeyli ) yerleştirdiği zaman , Teoslular , Myonnesos'un kendilerine karşı tahkim edilmesine izin verilmemesi ricasında bulunmak üzere Romalılar'a bir elçi heyeti gönderdiler ve Lebedos'a göç ettiler . Burada oturanlar nüfuslarının azlığından ötürü kendilerini memnuniyetle kabul ettiler .
    Teos'ta keza , Lebedos'tan 120 stadia uzaklıktadır .
    Bu iki Yerleşim Alanı arasında bazıları tarafından Akannesos olarak adlandırılan ASPİS Adası vardır . Myonnesos yarımada şeklinde bir yükseklik üzerine iskan edilmiştir . "
    Aynı yazar , bölgemiz hakkında verdiği bilgilere şöyle devam etmektedir ;
    ( Strabon , sayfa 26 . ) " Kolophon'da sonra , Karakios Dağına , Artemis'e ( Baş Tanrı Zeus'un kızı , Bereket Tanrıçası ) tahsis edilmiş bir Ada'ya gelinir . Kıyıdan Adaya , Dişi Geyiklerin yüzerek geçtiğine , ve burada yavruladıklarına inanılırdı . Bundan sonra , Kolophon'dan , Klaros üzerinden 120 stadia uzaklıkta , Lebedos'a gelinir . "
    Özdere , kayıtlara göre , Hititlerin akrabası luviler'in yaşadığı dönemde Yüce Tapınağın bulunduğu , Helenistik Çağdan sonra , Roma Devrinde ise Baş Tanrı Zeus'un adına yapılmış Tapınağın bulunduğu yerleşim alanıdır .
    . Milattan binlerce yıl önce bu gün " Bayraklı , Tepekule ve Limantepe ( Urla ) " adıyla andığımız yüksek tepeler üzerinde ilk kentleri kuranların , yapılan kazılar neticesinde Luvi – Leleg yani Hititler olduğunu biliyoruz .

    Antik çağda Muğla sınırlarının büyük bölümü, Karia bölgesi olarak anılıyordu. Karia’nın sınırları, kuzeyde Büyük Menderes ile güneyde Dalaman çayı arasındaki bölgeyi içine alıyordu. Bu bölgede bugünün Muğla merkezi, Kavaklıdere, Yatağan, Ula, Marmaris, Köyceğiz, Ortaca, Bodrum ve Milas ilçeleri bulunmakta. Karia bölgesinin doğusu Frigya, kuzeyi Lydia, güneydoğusu Lykia ile çevrelenmişti. Muğla’nın Dalaman ve Fethiye ilçeleri Lykia Bölgesi sınırları içindeydi.
    Karia adı Kar’lardan geliyor. Bölgenin yerli halkı Luvi’ler. Luvi’lerin MÖ 2000’lerden beri bu bölgede yaşadıkları biliniyor. Luvi dilinde Kar, doruk-uç anlamında kullanılıyor. Karia ise Helen ağzında "doruklar ülkesi"ni tanımlıyor.

    Doğu Karadeniz bölgesindeki Trabzon, Samsun, Amasya, Giresun, Ordu’nun eski ismi olan Kotyora, Sümela gibi isimler Yunanca olmayıp Luvice diye bir dil olduğuna göre demek ki bu bölgede ilk yerleşim yerlerini kuranlar Luvilerdir diyebiliriz

    Anadolu’da Bilge Umar’ın “Yaban Sürüleri” dediği ve M.Ö. XII.yüzyılda batıdan geldiği ileri sürülen istila ve yağmacılık hareketleri sonucunda Hitit İmparatorluğu yıkılınca, bu imparatorlukta sağ kurtulabilenler kaçmak zorunda kalmıştır. Kaçanlar genelde kuzeye ve güneye gitmişlerdir. Güneye gidenler oradaki Mezopotamya medeniyetindeki devletler içerisinde kalmışlar,arada erimişler, bazıları belli bölgelerde toplandıklarından “Genç Luviler” denen şehir krallıkları kurmuşlardı. Ancak kuzeye gidenler, buralarda devlet olmaması ve buraların dağlık yapısı nedeniyle güvende olmuşlardır. Dolayısıyla bölgeye Luvi ve Hitit adlarının kalmasının nedenlerinden birini ancak bu olayla açıklamak mümkündür.

    M.Ö.2000 yıllarından önce Hurriler ve Luviler ile başlayan göç hareketleri, M.Ö.1250 den sonra dağılan Hitit kalıntıları ile devam eder.M.S.1. yüzyıldan buralara büyük bir Laz kütlesi göç eder.
    Hititlerin Luvi nüfusunun yoğun olduğu Kuzey Suriye'ye de ki isimlerde luvicedir. Halpa (Halep), Kargamış, Samal (Zincirli), Hattina (Amuk), Gurgum (Maraş), Hamat (??).

    Görüldüğü gibi, Anadolu’nun en eski halkı Luvilerin, izleri aramızda yaşıyor.
  • ozanilo
    Junior Member
    • 13-03-2008
    • 4

    #2
    Konu: Anadolu'nun en eski halkı Luviler (Işık insanları)

    Tebrik ediyorum.
    Emeğinize ve kaleminize selâm.

    Yorum

    • cemal344
      Senior Member
      • 03-11-2005
      • 3977

      #3
      Konu: Anadolu'nun en eski halkı Luviler (Işık insanları)

      Emeğinize sağlık.

      Yorum

      İşlem Yapılıyor