VATAN GAZETESİ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Washington yolunda çantasındaki ağır gündemi gazetecilere anlattı
Tayfun DEVECİOÐLU / WASHINGTON
*PKK oradan atılsın, Türkiye’nin Irak’a yönelik yardımları 10 misli hatta daha da fazla artar
*ABD herhangi bir müttefikimiz değil, en önemli müttefikimiz
Gündemi çok yoğun önemli bir seyahat
Buraya yapılan seyahatler her zaman önemlidir. Türkiye-ABD arasındaki ilişkiler herhangi iki ülkenin ilişkilerinin çok ötesindedir. Bu ilişkilerin ikili olmanın ötesinde de bölgeye, çevreye, hatta dünyaya yansıyan neticeleri var. Önem verdiğimiz bir müttefikimiz. Herhangi bir müttefikimiz değil, en önemli müttefikimiz.
ABD ile önceki sıkıntılar aşılmış görünüyor...
Geçen seneler içinde Türk-ABD ilişkilerinde bazı sıkıntılar oldu ama bugün geldiğimiz duruma baktığımızda, bu sıkıntıların aşıldığı, tekrar güven ortamının oluşturulduğu bir dönemdeyiz. (1 Mart tezkeresi sonrası başlayan gerginliği kastediyor) Bu aslında geçen seneki ziyaretten de önce gerçekleşmişti. Hatırlayacaksınız 2007 başında yaptığım gezide dışişleri bakanları olarak ortak vizyon belgesi kabul etmiştik. Önemli geziydi. Son dönemde Ermeni konusunun Kongre’de yönetimin katkılarıyla aşılması, PKK terörü ile mücadelede gelinen yeni safha ve Irak’taki gelişmeler. Bunları dikkate aldığınızda, Türk-ABD ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamak üzere olduğunu görüyoruz.
Davet Amerikan tarafından mı gelmişti?
Başkan Bush’un davetine icabet ediyoruz. Seçildikten sonra beni arayan ilk lider Bush oldu. Sayın Sezer’i yolcu ettikten 2-3 dakika sonra aradı. Seyahatteymiş, uçaktan aradı ve tebrik etti. O görüşmede beni ülkesine davet etti. Ziyaret böyle planlandı.
Bush dışında yapacağınız görüşmelere yönelik eleştiriler var
Dışişleri Bakanı Rice da ziyaretin öncesinde kahvaltı etmek istedi. Eski dostluğumuz var, memnuniyetle kabul ettim. Savunma Bakanı da görüşmek istedi, kabul ettim. Cheney de öyle. Cheney ABD siyasetinde önemli bir konumda. Özellikle enerji politikalarında çok etkin. Böyle gezilerde ne kadar çok görüşme yapılırsa o kadar iyidir. Bugüne kadar Turgut Bey’in ve Süleyman Bey’in gezilerinde de bu kadar kapsamlı bir görüşme trafiği yok. Ben dış ziyaretlere ne kadar çok faydalanabiliriz diye bakarım. Fırsatları değerlendirmek lazım. ABD’lilerle görüşmelerde şunu gördüm. Bildiğinizi inanarak anlatır, arkasında durursanız, onlar da dinliyorlar. Onlara çok aykırı gelen düşüncelerde de ısrar ettim. “İyi ki ısrar ettin” dedikleri oldu.
Bush’la görüşmenin kısa
süreceği öğle yemeğinin “fast food”a benzediği yönünde de eleştirenler oldu...
Gezi fast-food mu? Ortada bir program var, görüşmeler belli, yemek belli. İlla ısrar edenler varsa göreceğiz! Bakalım, hamburger mi Pizza Hut mı ikram edecekler! Bu iddiaları ABD basınına dayandıranlar oldu, baktım bir gazetede (Washington Times) bir Türk gazetecinin imzasıyla yazı çıkmış. (Tülin Daloğlu) O hanım, Cumhurbaşkanlığı adaylığım sürecinde de çok şeyler yazmıştı. Fast food değil de “quick lunch” yazmış. Pakistan seyahatim de turistik değildi. Müşerref askeri üniformayı çıkardıktan sonra ilk ziyaret eden ben oldum. Butto ile Navaz Şerif’i orada ilk kez bir araya getirdik. 6 birbirine düşman grupla otelde görüştüm, altısı da birbirini görmedi. Silahlarını apıda bırakarak geldiler.
Görüşmelerde Irak konusu önemli yeri tutuyor herhalde...
Irak konusundaki politikalarımızda daha önceki yıllarda çeşitli tereddütler varken şimdi politikalarımız çakışıyor. Irak’ın birliğinin, bütünlüğünün korunması yönündeki çabalar var. ABD ile politikalarımızın detaylarında farklılıklar olabilir, ancak Irak’ın siyasi birliğinin, toprak bütünlüğünün Amerikalılar tarafından da birinci mesele olarak görülmesi önemli. Türkiye baştan beri çok güçlü ve ısrarlı bir şekilde “bir Irak” dedi. NATO’da, Amerikalılar’la her seviyede yapılan görüşmelerde Irak’ın bölünmesinin en kötü durum olacağını söyledik. Bu sadece Irak’ta kalmaz bütün bölge etkilenir dedik. Türkiye bu konularda sesini en güçlü yükselten ülke oldu.
Bölgede şu andaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bölgeyi en doğru okuyan da biziz. Bildiklerimizi en güçlü şekilde anlatmanın fırsatı oluyor bu geziler. Yapıcıyız. Irak meselesi bitmedi. Hâlâ konuşulacak çok şey var. Irak kendi kendini idare ediyor hale geldi demiyoruz. İşler arzu istediğimiz istikamette gitmeye başladı. Dolayısıyla daha çok konuşabileceğimiz, işbirliği yapabileceğimiz alanlar var. Özellikle terör örgütünün aradan çıkartılması, Irak’tan atılması Türkiye’nin Irak’a yapacağı katkıları, yardımları 10 misli, hatta daha da fazla artırabilecektir. Irak’ın kuzeyi de dahil olmak üzere bütün Irak’a Türkiye’nin yapacaklarının sınırı yok neredeyse. Hem siyasi, hem ekonomik, hem güvenlik anlamında geniş işbirliği alanı var. Bizim kadar etki edebilecek bir başkası yok. İran tabii farklı. Savaş sırasında Bağdat büyükelçiliğini kapatmayan tek Müslüman ülkeyiz. Hatta büyükelçimize saldırı oldu buna rağmen kapatmadık.
Türkiye Filistin sorununda da etkili şekilde devreye girdi...
Orta Doğu barış sürecine baktığınızda da, biz seyreden bir ülke olmanın ötesindeyiz. Yanlış anlama olmasın, meseleleri halledici gücüz demiyorum ama biz herkesin dikkate aldığı bir ülkeyiz. Sadece Filistin meselesi değil, Lübnan’da da öyle... Herkes biliyor ki Annapolis toplantısına Türkiye’nin büyük katkısı olmuştur. Bunların ötesinde bir şey daha var... ABD ile ilişkilerimizin sağlamlığı, daha sağlam olması birtakım değerler üzerindedir... Bu değerler demokrasi, özgürlükler, insan hakları, serbest piyasa ekonomisidir. Bütün bu değerlerin tüm bölgede yayılmasını, geçerli olmasını çok arzu ederiz.
Terörle mücadelede ABD’nin de desteğiyle önemli mesafeler alınmaya başlandı...
PKK ile mücadelede ABD desteği açısından yeni bir evreye geçtik. Son dönemdeki gelişmeler dönüm noktası oldu. Biliyorsunuz Dağlıca olayından sonra hükümetle, askerlerle, ilgili tüm kesimlerle görüştüm. Başbakan’la onun ABD ziyaretinden önce görüştüm. Aslında aldığımız kararlar belliydi. Burada önemli olan şu: ABD çok büyük bir makine. Dünyanın her yeriyle uğraşmak durumunda. Onu oraya, sizin istediğiniz bir konuya dahil etmek kolay olmuyor. Bu sayın Başbakan’ın gezisinde oldu. Böylece bir dönem noktalandı. Son şehitlerimizi verdik. (Dağlıca baskını türü çatışmaları kastediyor) Bu bizim için hayat memat meselesidir. Hedef terörü bitirmektir. Terör örgütünün bitirilmesinde bütün yollar devrede olur. Silahla karşınızda olursa, siz de daha kuvvetli silahla onun karşısına çıkarsınız.
Askeri önlemler dışında da çalışmalar var mı?
Geniş kapsamlı çalışılıyor. Hangi araç nerede kullanılır, ne zaman kullanılır bu uzmanlık işidir. Meselenin ekonomik, siyasi, sosyal, psikolojik yönleri üzerinde çalışılıyor. Bir şehit annesi daha eklenmesin, bir gazi daha eklenmesin, hedefimiz bu. Cumhurbaşkanı olarak bölgeye gidişim de bunun bir parçası. Gördüğüm tablo Türkiye açısından gurur ve umut vericiydi.
Yoğun bir program uyguluyorsunuz, kitap okumaya vakit buluyor musunuz?
Kitap okuma alışkanlığı olan mutlaka kitap okur. Rahat kitapları yatakta okuyorum. Şu anda eski cumhurbaşkanlarının anılarını, mesela Turgut Bey’le ilgili şeyleri okuyorum. Daha zor kitapları da seyahatlerde veya çalışma ofisimde okuyorum. Marksist sistemden çıkan Orta Asya Cumhuriyetlerinde, Rusya’da son dönemde ortaya çıkan zenginliğin kaynağını merak ederdim. Düşünün, sermaye olmayan bir sistemden dünyanın en büyük zenginleri çıkıyor. (1990’larda Rus devlet şirketlerini çok ucuza satın alıp dolar milyarderi olan Abramoviç ve Oleg Deripaska gibi işadamlarını kastediyor) Çok meşgul etti bu soru. Mehmet Şimşek’e (Devlet Bakanı) bunu sordum, o da “Bunun kitabı yazıldı” deyip bana o kitabı yolladı. “Sale of the Century” O kitabı da okuyorum.
Hediyelerle ilgili bir polemik sürüyor...
Anlamsız tartışma. Hediyeleri Kayseri’de müze kurup orada sergileyeceğim. Tek tek kaydediyor.
Siz açıklamayınca tartışma daha da alevleniyor...
Her ziyarette, bakayım kim ne getirdi diye soracak halimiz yok.
17 yıl önce Erbakan’la ilk ABD seyahati ve Gül’ün şakayla karışık siyasete girişi
Washington yolunda, Cumhurbaşkanı Gül ile 1 saate yakın sohbetin ardından ANA uçağındaki gazeteciler okurlarla ancak Salı günü buluşacak yazılarının başına oturdular. Uçak Norveç’in güney kıyıları üzerinde, 9 küsür bin metrede süzülüyor. Gül’ün gündemi yüklü. PKK terörü, Irak’ın bütünlüğü, Filistin-İsrail sorunu, ziyaretinin ardından Butto suikastıyla sarsılan Pakistan’ın geleceği... Ziyaret önemli. Gül’e göre 1991’de Turgut Özal’ın yaptığı ziyaretin ardından ABD’ye bu kadar kapsamlı ve hacimli bir gezi yapılmamış.
Cumhurbaşkanı Gül, uçakta bizlerle sohbeti sırasında yukarıda saydığım hayati meseleler konusunda önemli bir ufuk turu çizdi. Söylediklerini özetlemeye çalışacağım. Ama önce bana daha orijinal gelen bir konuyu yazmak istedim: Gül’ün kendi hayat çizgisiyle ilgili anlattıklarını.
Gül sohbetin başlarında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e dönerek “Hatırlıyor musunuz? 1991’de Erbakan Hoca’yla ABD’ye gelmiştim. Siz ve rahmetli Ufuk Güldemir Washington’da görev yapıyordunuz. National Press Club’ta bir toplantıya katılmıştık. Bitiminde sohbet ederken rahmetli Güldemir ”Bu Erbakan Hoca çok değişik bir adam. Almanlar’a benziyor “ demişti. Hoca tabii lacivert elbisesi ve Versace kravatıyla...” diye 17 yıl önceki anısını aktardı.
Yarım saat kadar süren terör, Irak gibi konuların ardından Sedat Ergin yine 17 yıl öncesine döndü ve Gül’e sordu: “1991’deki o gezi ABD’ye ilk gidişiniz miydi?” Gül bir süre tereddüt ettikten sonra şöyle cevap verdi:
“Evet. İlk gidişimdi. Erbakan Hoca’yla gitmiştim.”
*17 yıl sonra bu ülkeye Türkiye Cumhurbaşkanı olarak geleceğinizi düşünür müydünüz?
“17 yıl sonra bu ülkeye Cumhurbaşkanı olarak gelmeyi düşünmek şöyle dursun, o zaman milletvekili seçileceğimi bilseydim aday olmazdım. 91’de seçilemem diye düşünerek aday oldum, eşimi de öyle ikna ettim. İslam Kalkınma Bankası’nda çok iyi bir işim vardı, iyi kazanıyordum, diplomatik statüm vardı. 1983’te bankaya girdiğimde ilk maaşımla bir Honda Accord otomobil almıştım. 1991’de siyasetle ilgili durum çıkınca bankadan 1 ay izin alıp Türkiye’ye geldik. Yaz tatilini geçirmek gibi bir şeydi.”
* Ama seçildiniz...
“Evet. Kayseri’de iyi bir sonuç çıktı. Hiç beklemiyordum. Bilseydim aday olmazdım.”
* Yani seçileceğimi bilseydim aday olmaz bu işlere girmezdim diyorsunuz?
“Evet. İyi bir hayatımız vardı. Bilseydim aday olmazdım.”
* Başbakan’ken ABD seyahatiniz olmadı galiba.
“Olmadı. Ama 3 Kasım öncesi Tayyip Bey’le ABD’ye gelmiştik.”
* AKP’yi, kendinizi tanıtmak için miydi?
“Evet. Road show benzeri bir geziydi.”
Sizi bilmem ama bana ilginç geldi. 17 yıl önce tatil eğlencesi gibi bulaştığı siyaset nedeniyle hayatında ilk kez ABD’ye giden biri, bugün aynı ülkeye Cumhurbaşkanı sıfatıyla gidiyor. Nasıl olsa seçilemem diye girdiği siyasette devletin bir numaralı koltuğuna yükseliyor. Siyasi fikirlerine katılırsınız, katılmazsınız ayrı da, doğrusu ilginç bir hikaye bu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Washington yolunda çantasındaki ağır gündemi gazetecilere anlattı
Tayfun DEVECİOÐLU / WASHINGTON
*PKK oradan atılsın, Türkiye’nin Irak’a yönelik yardımları 10 misli hatta daha da fazla artar
*ABD herhangi bir müttefikimiz değil, en önemli müttefikimiz
Gündemi çok yoğun önemli bir seyahat
Buraya yapılan seyahatler her zaman önemlidir. Türkiye-ABD arasındaki ilişkiler herhangi iki ülkenin ilişkilerinin çok ötesindedir. Bu ilişkilerin ikili olmanın ötesinde de bölgeye, çevreye, hatta dünyaya yansıyan neticeleri var. Önem verdiğimiz bir müttefikimiz. Herhangi bir müttefikimiz değil, en önemli müttefikimiz.
ABD ile önceki sıkıntılar aşılmış görünüyor...
Geçen seneler içinde Türk-ABD ilişkilerinde bazı sıkıntılar oldu ama bugün geldiğimiz duruma baktığımızda, bu sıkıntıların aşıldığı, tekrar güven ortamının oluşturulduğu bir dönemdeyiz. (1 Mart tezkeresi sonrası başlayan gerginliği kastediyor) Bu aslında geçen seneki ziyaretten de önce gerçekleşmişti. Hatırlayacaksınız 2007 başında yaptığım gezide dışişleri bakanları olarak ortak vizyon belgesi kabul etmiştik. Önemli geziydi. Son dönemde Ermeni konusunun Kongre’de yönetimin katkılarıyla aşılması, PKK terörü ile mücadelede gelinen yeni safha ve Irak’taki gelişmeler. Bunları dikkate aldığınızda, Türk-ABD ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamak üzere olduğunu görüyoruz.
Davet Amerikan tarafından mı gelmişti?
Başkan Bush’un davetine icabet ediyoruz. Seçildikten sonra beni arayan ilk lider Bush oldu. Sayın Sezer’i yolcu ettikten 2-3 dakika sonra aradı. Seyahatteymiş, uçaktan aradı ve tebrik etti. O görüşmede beni ülkesine davet etti. Ziyaret böyle planlandı.
Bush dışında yapacağınız görüşmelere yönelik eleştiriler var
Dışişleri Bakanı Rice da ziyaretin öncesinde kahvaltı etmek istedi. Eski dostluğumuz var, memnuniyetle kabul ettim. Savunma Bakanı da görüşmek istedi, kabul ettim. Cheney de öyle. Cheney ABD siyasetinde önemli bir konumda. Özellikle enerji politikalarında çok etkin. Böyle gezilerde ne kadar çok görüşme yapılırsa o kadar iyidir. Bugüne kadar Turgut Bey’in ve Süleyman Bey’in gezilerinde de bu kadar kapsamlı bir görüşme trafiği yok. Ben dış ziyaretlere ne kadar çok faydalanabiliriz diye bakarım. Fırsatları değerlendirmek lazım. ABD’lilerle görüşmelerde şunu gördüm. Bildiğinizi inanarak anlatır, arkasında durursanız, onlar da dinliyorlar. Onlara çok aykırı gelen düşüncelerde de ısrar ettim. “İyi ki ısrar ettin” dedikleri oldu.
Bush’la görüşmenin kısa
süreceği öğle yemeğinin “fast food”a benzediği yönünde de eleştirenler oldu...
Gezi fast-food mu? Ortada bir program var, görüşmeler belli, yemek belli. İlla ısrar edenler varsa göreceğiz! Bakalım, hamburger mi Pizza Hut mı ikram edecekler! Bu iddiaları ABD basınına dayandıranlar oldu, baktım bir gazetede (Washington Times) bir Türk gazetecinin imzasıyla yazı çıkmış. (Tülin Daloğlu) O hanım, Cumhurbaşkanlığı adaylığım sürecinde de çok şeyler yazmıştı. Fast food değil de “quick lunch” yazmış. Pakistan seyahatim de turistik değildi. Müşerref askeri üniformayı çıkardıktan sonra ilk ziyaret eden ben oldum. Butto ile Navaz Şerif’i orada ilk kez bir araya getirdik. 6 birbirine düşman grupla otelde görüştüm, altısı da birbirini görmedi. Silahlarını apıda bırakarak geldiler.
Görüşmelerde Irak konusu önemli yeri tutuyor herhalde...
Irak konusundaki politikalarımızda daha önceki yıllarda çeşitli tereddütler varken şimdi politikalarımız çakışıyor. Irak’ın birliğinin, bütünlüğünün korunması yönündeki çabalar var. ABD ile politikalarımızın detaylarında farklılıklar olabilir, ancak Irak’ın siyasi birliğinin, toprak bütünlüğünün Amerikalılar tarafından da birinci mesele olarak görülmesi önemli. Türkiye baştan beri çok güçlü ve ısrarlı bir şekilde “bir Irak” dedi. NATO’da, Amerikalılar’la her seviyede yapılan görüşmelerde Irak’ın bölünmesinin en kötü durum olacağını söyledik. Bu sadece Irak’ta kalmaz bütün bölge etkilenir dedik. Türkiye bu konularda sesini en güçlü yükselten ülke oldu.
Bölgede şu andaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bölgeyi en doğru okuyan da biziz. Bildiklerimizi en güçlü şekilde anlatmanın fırsatı oluyor bu geziler. Yapıcıyız. Irak meselesi bitmedi. Hâlâ konuşulacak çok şey var. Irak kendi kendini idare ediyor hale geldi demiyoruz. İşler arzu istediğimiz istikamette gitmeye başladı. Dolayısıyla daha çok konuşabileceğimiz, işbirliği yapabileceğimiz alanlar var. Özellikle terör örgütünün aradan çıkartılması, Irak’tan atılması Türkiye’nin Irak’a yapacağı katkıları, yardımları 10 misli, hatta daha da fazla artırabilecektir. Irak’ın kuzeyi de dahil olmak üzere bütün Irak’a Türkiye’nin yapacaklarının sınırı yok neredeyse. Hem siyasi, hem ekonomik, hem güvenlik anlamında geniş işbirliği alanı var. Bizim kadar etki edebilecek bir başkası yok. İran tabii farklı. Savaş sırasında Bağdat büyükelçiliğini kapatmayan tek Müslüman ülkeyiz. Hatta büyükelçimize saldırı oldu buna rağmen kapatmadık.
Türkiye Filistin sorununda da etkili şekilde devreye girdi...
Orta Doğu barış sürecine baktığınızda da, biz seyreden bir ülke olmanın ötesindeyiz. Yanlış anlama olmasın, meseleleri halledici gücüz demiyorum ama biz herkesin dikkate aldığı bir ülkeyiz. Sadece Filistin meselesi değil, Lübnan’da da öyle... Herkes biliyor ki Annapolis toplantısına Türkiye’nin büyük katkısı olmuştur. Bunların ötesinde bir şey daha var... ABD ile ilişkilerimizin sağlamlığı, daha sağlam olması birtakım değerler üzerindedir... Bu değerler demokrasi, özgürlükler, insan hakları, serbest piyasa ekonomisidir. Bütün bu değerlerin tüm bölgede yayılmasını, geçerli olmasını çok arzu ederiz.
Terörle mücadelede ABD’nin de desteğiyle önemli mesafeler alınmaya başlandı...
PKK ile mücadelede ABD desteği açısından yeni bir evreye geçtik. Son dönemdeki gelişmeler dönüm noktası oldu. Biliyorsunuz Dağlıca olayından sonra hükümetle, askerlerle, ilgili tüm kesimlerle görüştüm. Başbakan’la onun ABD ziyaretinden önce görüştüm. Aslında aldığımız kararlar belliydi. Burada önemli olan şu: ABD çok büyük bir makine. Dünyanın her yeriyle uğraşmak durumunda. Onu oraya, sizin istediğiniz bir konuya dahil etmek kolay olmuyor. Bu sayın Başbakan’ın gezisinde oldu. Böylece bir dönem noktalandı. Son şehitlerimizi verdik. (Dağlıca baskını türü çatışmaları kastediyor) Bu bizim için hayat memat meselesidir. Hedef terörü bitirmektir. Terör örgütünün bitirilmesinde bütün yollar devrede olur. Silahla karşınızda olursa, siz de daha kuvvetli silahla onun karşısına çıkarsınız.
Askeri önlemler dışında da çalışmalar var mı?
Geniş kapsamlı çalışılıyor. Hangi araç nerede kullanılır, ne zaman kullanılır bu uzmanlık işidir. Meselenin ekonomik, siyasi, sosyal, psikolojik yönleri üzerinde çalışılıyor. Bir şehit annesi daha eklenmesin, bir gazi daha eklenmesin, hedefimiz bu. Cumhurbaşkanı olarak bölgeye gidişim de bunun bir parçası. Gördüğüm tablo Türkiye açısından gurur ve umut vericiydi.
Yoğun bir program uyguluyorsunuz, kitap okumaya vakit buluyor musunuz?
Kitap okuma alışkanlığı olan mutlaka kitap okur. Rahat kitapları yatakta okuyorum. Şu anda eski cumhurbaşkanlarının anılarını, mesela Turgut Bey’le ilgili şeyleri okuyorum. Daha zor kitapları da seyahatlerde veya çalışma ofisimde okuyorum. Marksist sistemden çıkan Orta Asya Cumhuriyetlerinde, Rusya’da son dönemde ortaya çıkan zenginliğin kaynağını merak ederdim. Düşünün, sermaye olmayan bir sistemden dünyanın en büyük zenginleri çıkıyor. (1990’larda Rus devlet şirketlerini çok ucuza satın alıp dolar milyarderi olan Abramoviç ve Oleg Deripaska gibi işadamlarını kastediyor) Çok meşgul etti bu soru. Mehmet Şimşek’e (Devlet Bakanı) bunu sordum, o da “Bunun kitabı yazıldı” deyip bana o kitabı yolladı. “Sale of the Century” O kitabı da okuyorum.
Hediyelerle ilgili bir polemik sürüyor...
Anlamsız tartışma. Hediyeleri Kayseri’de müze kurup orada sergileyeceğim. Tek tek kaydediyor.
Siz açıklamayınca tartışma daha da alevleniyor...
Her ziyarette, bakayım kim ne getirdi diye soracak halimiz yok.
17 yıl önce Erbakan’la ilk ABD seyahati ve Gül’ün şakayla karışık siyasete girişi
Washington yolunda, Cumhurbaşkanı Gül ile 1 saate yakın sohbetin ardından ANA uçağındaki gazeteciler okurlarla ancak Salı günü buluşacak yazılarının başına oturdular. Uçak Norveç’in güney kıyıları üzerinde, 9 küsür bin metrede süzülüyor. Gül’ün gündemi yüklü. PKK terörü, Irak’ın bütünlüğü, Filistin-İsrail sorunu, ziyaretinin ardından Butto suikastıyla sarsılan Pakistan’ın geleceği... Ziyaret önemli. Gül’e göre 1991’de Turgut Özal’ın yaptığı ziyaretin ardından ABD’ye bu kadar kapsamlı ve hacimli bir gezi yapılmamış.
Cumhurbaşkanı Gül, uçakta bizlerle sohbeti sırasında yukarıda saydığım hayati meseleler konusunda önemli bir ufuk turu çizdi. Söylediklerini özetlemeye çalışacağım. Ama önce bana daha orijinal gelen bir konuyu yazmak istedim: Gül’ün kendi hayat çizgisiyle ilgili anlattıklarını.
Gül sohbetin başlarında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e dönerek “Hatırlıyor musunuz? 1991’de Erbakan Hoca’yla ABD’ye gelmiştim. Siz ve rahmetli Ufuk Güldemir Washington’da görev yapıyordunuz. National Press Club’ta bir toplantıya katılmıştık. Bitiminde sohbet ederken rahmetli Güldemir ”Bu Erbakan Hoca çok değişik bir adam. Almanlar’a benziyor “ demişti. Hoca tabii lacivert elbisesi ve Versace kravatıyla...” diye 17 yıl önceki anısını aktardı.
Yarım saat kadar süren terör, Irak gibi konuların ardından Sedat Ergin yine 17 yıl öncesine döndü ve Gül’e sordu: “1991’deki o gezi ABD’ye ilk gidişiniz miydi?” Gül bir süre tereddüt ettikten sonra şöyle cevap verdi:
“Evet. İlk gidişimdi. Erbakan Hoca’yla gitmiştim.”
*17 yıl sonra bu ülkeye Türkiye Cumhurbaşkanı olarak geleceğinizi düşünür müydünüz?
“17 yıl sonra bu ülkeye Cumhurbaşkanı olarak gelmeyi düşünmek şöyle dursun, o zaman milletvekili seçileceğimi bilseydim aday olmazdım. 91’de seçilemem diye düşünerek aday oldum, eşimi de öyle ikna ettim. İslam Kalkınma Bankası’nda çok iyi bir işim vardı, iyi kazanıyordum, diplomatik statüm vardı. 1983’te bankaya girdiğimde ilk maaşımla bir Honda Accord otomobil almıştım. 1991’de siyasetle ilgili durum çıkınca bankadan 1 ay izin alıp Türkiye’ye geldik. Yaz tatilini geçirmek gibi bir şeydi.”
* Ama seçildiniz...
“Evet. Kayseri’de iyi bir sonuç çıktı. Hiç beklemiyordum. Bilseydim aday olmazdım.”
* Yani seçileceğimi bilseydim aday olmaz bu işlere girmezdim diyorsunuz?
“Evet. İyi bir hayatımız vardı. Bilseydim aday olmazdım.”
* Başbakan’ken ABD seyahatiniz olmadı galiba.
“Olmadı. Ama 3 Kasım öncesi Tayyip Bey’le ABD’ye gelmiştik.”
* AKP’yi, kendinizi tanıtmak için miydi?
“Evet. Road show benzeri bir geziydi.”
Sizi bilmem ama bana ilginç geldi. 17 yıl önce tatil eğlencesi gibi bulaştığı siyaset nedeniyle hayatında ilk kez ABD’ye giden biri, bugün aynı ülkeye Cumhurbaşkanı sıfatıyla gidiyor. Nasıl olsa seçilemem diye girdiği siyasette devletin bir numaralı koltuğuna yükseliyor. Siyasi fikirlerine katılırsınız, katılmazsınız ayrı da, doğrusu ilginç bir hikaye bu.
Yorum