Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Kadim
    Senior Member

    • 30-01-2004
    • 4782

    #16
    Konu: Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

    Hadi bende üşenmedim yazdım, Malik İlyas Tanrıbağı'nın kitabından 3-4 sayfa alıntılıyorum. Değerini bilin Bir de lütfen bu alıntıyı Ozmena dışına çıkarmamaya çalışırsanız sevinirim. Zaten konuyla ilgilenenler okuduğunda konuyu silerim. Çünkü alıntı yaptığım bu kitabın yazarından izin almadım. Kendisine saygım büyüktür... Daha sonra da Hz. Muhammed sonrası ehli beyt üzerine biraz değinebilir, isteyen olursa tabi...


    Hz Muhammedin Hayatı ve Nesli (Mekke 571 – Medine 632)

    Hazreti Muhammed MS 571 senesinde “İbrahim dinine bağlı, Hanif inancına tabi” soylu bir ailenin oğlu olarak, ‘Fil’ olayından yaklaşık elli gün sonra, Rebiüllevvel ayının on ikinci (20 nisan) pazartesi günü tan ağarırken Mekke’de doğdu. Abdulmuttalib’in, torununun doğumu için verdiği ziyafette çocuğun adını soranlara ‘Muhammed (övülen) adını verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O’nu hayırla yadetsinler’ dediği rivayet olunur.

    Resulullah 1 rebiülevvel 11H. / 27 Mayıs 632 M. Tarihine rastlayan pazartesi günü öğleden sonra vefat etmiştir. Doğru olduğu kabul edilen tespitlere göre, Hz. Muhammed 63 yaşında vefat etmiştir.

    Genelde bilinen şekliyle Hz. Muhammed’in babası, Abdulmuttalib’in (Şeybe) oğlu Abdullah; annesi ise Vehb’in kızı Amine’dir. Her ikisinin soyu, birkaç kuşak yukarıda, ‘Kilab’da birleşmektedir. Babası Abdullah, Kureyş Kabilesinin Haşimoğulları, annesi Amine ise Zühreoğulları kolundan olup her ikisi de Mekke’lidir. Hz. Muhammed’in soyu; Haşim, Abd-ü Menaf (Muğire), Kusay, Kilab, Mürre, Kab, Lüeyy, Galib, Fihr, Malik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike (Amir), İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan’a kadar gelmektedir.

    Hz. Muhammed, büyük dedelerinden Adnan tarafından İbrahim’in büyük oğlu İsmail’in soyundandır. Soyu Adnan’a kadar kesintisiz devam eder. Adnan ile İsmail arasındaki kuşakların sayısında soy bilginleri ihtilafa düşmüşlerdir. Muhammed’in soyu temiz ve çok şerefli bir zincirdir. Bir hadisinde O, “Ben devirden devire (soydan soya, aileden aileye) seçilerek intikal eden Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduğum ‘Haşimoğulları’ ailesinden geldim’ demiştir.

    Şimdi bir de soy bilginlerinin ihtilaflarına atıfla Hz. Muhammed’in Hz. İbrahim’e çıkan soyunu şu şekilde açalım: ‘Azer, Hz. İbrahim, İsmail, Kaydar, Recil, Bint Avden, Adnan, Maad, Nizar, Müdar, İlyas, Müdrike, Huzeyfe, Subeyre, Devadin, Gonem, Yuammer, Riyab, Kesir, Esad, Mürre, Kinane, Dayil, Müdcel, Gıfar, Melka, Nadr, Kureyş, Kays, Malik, Fahir, Galib, Luvi, Kaab, Merre, Kelal, Kasi, Abd-ü Menaf, Haşim, Abdulmuttalib, Abdullah, Hz Muhammed’dir. Hz. Muhammed, Adnan’ın göbeğine bağlı oruk (yol) olarak geldiğinden ‘yabancı arapt’tır (‘arabi müstaribe).

    Hz. İbrahim, oğlu İsmail’i Hicaz’da Cehrem kabilesine teslim etmişti. İsmail’in bu kabilenin büyüklerinden birisinin kızı ile evlendiği ve 12 oğlu olduğu rivayet edilir. Hz. Muhammed’in soy yolu (oruk) buradan Hz. İbrahim’e bağlanır. Onun “Ben arabım; ama arap benden değildir” hadisi bu anlamda yerine oturur. Çünkü O, köken olarak türktür. Zaten bu gerçek böyle olmasaydı asıl Araplar “Ehlibeyt”e bu kadar zulmün ona karşı koymanın temelinde aslında bu saklı gerçek yatmaktadır.

    Hz. İbrahim’in atalarından Abir, yani Avar sebebiyle ibranidir. İbraniler de Sam’a nispetle Sami’dir. İbrani isminin kökü ‘ibri’dir, bu sözcük de ‘öte taraftan gelen’ anlamındadır. Geldikleri yere nispetle orada bulunanlar tarafından bu şekilde isimlendirilmiş olduklarından İbranilerin, göçle geldikleri ortaya çıkar. Bu göç, doğudan yani Orta Asya’dan başlayan büyük göçten başkası değildir. Bu göç hemen bir anda değil boyların hareketine bağlı olarak yüzyıllarca sürmüştür. Nuh’un üç oğlu, Sam, Ham ve Yafes’tir. Turani olan Türklerin Yafes’ten, İbranilerin Sam’dan Sami’ler olarak geldikleri gerçeği bilinmektedir. Sam ile Yafes aynı baba ve anadan kardeş olduklarına göre Turani yani Türk’tür; çünkü Nuh’un soyu Uygur Türklerinden geliyordu. Şimdi bu gerçeğe göre İbranilerin de Sam’dan dolayı kadim ataları, kökenleri aslında Uygur Türkleri’dir. Uygur Türkleri de kadim devirlerde Mu kıtasından göç eden Mu’luların torunlarıdır. Orta Asya’daki Gobi çölünün altı bu gerçeği saklayan arkeolojik hazine ile doludur.

    Bir de diğer yönden ele alırsak, İbrahim’in babasının ismi Kuran’da “Azer”dir. Tevrat’da “Terah” olarak geçse de aslı “Tarekh”dir. Tarekh’in Arapçası “Azer”dir. Azer ismi Türkçe bir sözcük olup, Azeri Türklerine işaret eder. Kuran’daki babası sözü müsebbibi babası değil de Arap adeti üzere ‘ata, ced’ anlamındadır. Nitekim bunun böyle olduğunu da “Sizi O seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır.” Ayetinden de anlamaktayız. Bu gerçeğe Kuran başka bir ayette yine şöyle işaret eder: “Hem onun(Nuh) neslini baki kalanlar kıldık. Bütün alemler içinde Nuh’a selam olsun. İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. Sonra diğerlerini suda boğduk. Şüphesiz İbrahim de onun kolundandı!””Onun kolundan”, “Onun soyundan geliyor” anlamındadır. Bu ayetten de apaçık anlaşılacağı üzere Hz. İbrahim’in Türklüğü şüphe götürmez olarak ispatlanmaktadır. Yine bunlardan başka olarak, bu konuda Prof. İsmail İzmirli eserinde; ‘Hz. İbrahim’in büyük dedelerinden Abir’e (Avar) nispetle İbrani’dir. İbraniler de Sam’a nispetle Sami’dir diye yazmaktadır. Abir de belli ki ‘Avar Türk’üdür.’ Avar Türkleri, kadim Türk boyudur ve her Türk boyu gibi Orta Asya çıkışlıdır. Avarlar’a Çin kaynaklarında ‘Saçören Türk kavim’ ismi verilmiştir. Bu sözcüğün Çincedeki karşılığı ‘Sotheu’dur ve bir zamanlar Orta Asya Türklerinin büyük bir kısmına izafe edilmiştir. Avarlar, yine Çinliler tarafından tarihi kayıtlarda ‘Juan-Juan ve Apar (Avar)’ olarak da anılmaktadır. Süryaniler ise onları ‘saçlarına göre Avar denilen halk’ olarak tanıtmaktadırlar.

    Neticede Hz. Muhammed’in nesli, Hz. İbrahim’in kökeni Mezopotamya’ya göçen ve Orta Asya’ya dayanan Turani, kadim Uygur Türklerine kadar gitmektedir. Tevrat’a göre Hz. İbrahim Aramidir. Aramiler ise Sümerler gibi Mezopotamya’ya kuzeyden gelerek inmiş Orta Asya’dan göçen Türk boylarıdır. Asuriler, Keldaniler ve Süryaniler Aramilerden çıkmıştır. Mesudi de; ‘Hz. İbrahim Sami oğullarından Abir’e (Avar) (Avar Türkleri) nispet etmektedir. Türklerin büyük atası olan Abur ile Sami evladından olay Abir’in ilk bakışta aynı nesilden olmadığı anlaşılabilir ise de, inceden inceye araştırılırsa, her ikisinin de aynı nesilden olduğu zahir olur’ demektedir. Prof. İsmail İzmirli de: ‘Abur veya Amur’ Orta Asya’dan Mezopotamya’nın kuzeyine gelen Abiro ya da Amur’dan, yani Amra’dan başka ne olabilir? Demektedir. Sümerlerin Türk olduğu bilinmekte; ancak tarih sahnesine aniden nasıl ve nereden gelerek çıktıkları sorusuna yanıt aranmaktadır. Tarih sahnesine aniden çıkış olamaz, bu zamanla birikimlerin kuvvetlenerek çeşitli sebeplerle ön plana çıkılmasıyla olabilir. Nitekim Hz. İbrahim’in doğduğu şehir olarak kabul edilen Ur, bir Sümer şehriydi. Taptıkları tanrıları ise Ay tanrısıydı. Bu ay tanrısının Sümerce ismi “Nanna”, yani Samilerdeki adıyla “Sin”dir. Nitekim Kuran’daki “Sin” suresinin ismi buradan gelmektedir. Çünkü tarihte “Nanna” ve “Sin” adını Sümerlilerden başka birlikte kullanan bir kavim yoktur. Tevrat her ne kadar “Terah”ı soy olarak Sam’a bağlasa da, ismin geliş kökeni olarak Yafes’i isimlere daha çok yakındır. En azından bu bile dil ve isim bilim bakımından önemli bir delildir. Hz. İbrahim soyundan olan İsrail oğulları da Adnaniler’e oradan İshak’a ve Hz. İbrahim’e bağlanarak soy olarak yine kökeninde Türk çıkmaktadırlar. Buna Tevrat’tan şu şekilde delil getiririz: “Adem, Şit(Şiş/Seth), Enoş, Kenan, Mahalalel, Yared, Hanok (İdris/Hermes), Metuşelah, Lamek, Nuh, Sam, Ham ve Yafet (Yafes), Yafet’in (Yafes’in) oğulları; Gomer (Komer) ve Mecuc, ve Maday, ve Yavan, ve Tubal (Tuval), ve Meşek, ve Tiras. Ve Gomerin oğulları; Aşkenaz, ve Difat, ve Togarma. Ve Yava’nın oğulları; Elişa, ve Tarşiş, Kittim, ve Rodanim. Ham’ın oğulları: Kuş, ve Mitsraim, Put, ve Kenan. Sam’ın oğulları: Elam, Aşur, Arpakşad, Lud, Aram, Uts, Hul, Geter, ve Meşek”den sonra “Sam, Arpakşad, Şelah, Eber, Peleg, Reu, Seruc, Nahor, Terah, Abram (İbrahim)” (Tevrah-I.Tarih. Bap 1) olarak kısalttığımızda kimin soyunun ne olduğu ve asıl Turani kökende nasıl birleştiğini görürüz. Bu isimler arasında Sümer dilinden isimler de vardır. Sümer dilinde, ‘agglutinativ’ (bitişken) bir dildir. Türkçede olduğu gibi Sümer dilinde, her kelime değişmeyen, ancak ön ya da son eklerle işlerlik kazanan bir ya da birden fazla hece ile ifade edilir.

    Kuran’da; “Rabb’in Musa’ya mukaddes Tuva vadisinde nida ettiği”(Naziat -16, Taha - 12) yazmaktadır. Tevratta bunun adı “Tanrı dağı Horeb”dir. Kuran’da geçen “Tuva” ismi, Arapça değil, kadim Tuva Türklerinin kullandığı Tuva dilinden gelen Türkçe isimdir.

    Tüm ilahi elçiler evrenseldir, ancak alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’i sadece arap kavmine özel kılarak her yönden Araplaştırmak isteyenlerin bu gerçekleri bilmesinde yarar vardır. Hz. Muhammed ve ailesi köken yani genetik olarak Türk’tür, sadece O değil, gelen tüm ilahi elçiler yukarıda saydığımız soy silsilesi itibariyle turanidir. Arap ve İbrani taraflıları istedikleri kadar bunu saklamaya çalışsalar da güneşi balçıkla sıvayamazlar. İleride bu gerçeğe genetik bilim tarafından da elbet bir delil getirilecektir. Hz. Muhammed ve “Ehli Beyt”in kökenlerinde Türk oldukları onları ne küçültür, ne de büyültür. O’nlar zaten en değerli vasıfları Hakk’tan alarak yücelmişlerdir; ancak Arap milliyetçiliğini, inananlara din diye yutturmaya çalışanlar bu sevdalarından bundan böyle vazgeçmelidirler. Çünkü Türkler bu gerçek karşısında, Hz. Muhammed’in soyundan olmakla tarihlerinden “bir kez daha” şeref duymalıdırlar.

    Mekke’nin havası çok sıcak olduğu için, Mekkeliler yeni doğan çocuklarını çölden gelen süt annelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetişiyor, hem de bozulmamış(fasih) Arapça öğreniyorlardı. Hz. Muhammed de bu adete göre annesi tarafından kısa bir süre emzirildikten sonra süt annesi Halime’ye verildi. Ondan sonra onun devamlı süt annesi Hevazin Kabilesinin Sa’d oğulları kolundan Halime oldu.

    Eldeki bilgilere göre 39-40 yaşlarında Resul oldu. Miladi 610 yılında vermeye başladığı mesajı Kuran, 22 sene 2 ay ve birkaç hafta sonra Miladi 632 senesinde, Maide suresinin 3. ayeti olarak inen, “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım.” Ayeti ile tamamlanmış oldu. Resullüğünün, on üç senesi Mekke’de, on senesi Medine’de geçmiştir. 632 yılında altmış üç yaşında iken Medine’de Hakk’a yürümüştür. Resul’ün babası Abdullah Kureyş kabilesinin ileri gelenlerindendi. Validesi Amine hanımla evlendikten az bir zaman geçtikten sonra ticaret kervanı ile gittiği Şam’dan dönerken yolda hastalandı. Bir aya yakın bir süre Medine’de baba tarafından akrabalarının yanında hasta yattıktan sonra Hakk’a yürüdü. Abdullah vefat ettiği zaman Hz. Muhammed validesinde yüklü, takriben altı aylık bir bebekti.

    Hz. Muhammed’in hayatı, ‘Hayatını anlatan ve İslam Tarihi’ ile ilgili kitaplarda, ‘Resullük öncesi’ ve ‘Resullük devri’ diye iki kısma ayrılarak incelenmiş ve kayı altına alınmıştır: Resullük öncesi hayatı (571-610) ve Resullük devri (610-632). Resullükten önceki hayatı, Çocukluk devresi (8 yaşına kadar olan süre), Gençlik çağı (8-25 yaşına kadar olan devre), Evlilik dönemi (25-40 yaşı arasındaki devre) olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Resullük devri ise Mekke devri(510-622) ve Medine devri(622-632) olarak iki döneme ayrılır. Resul olduktan sonra, ‘Mekke Devri’nde geçen olayları incelerken, başlangıç tarihi olarak, peygamberliğin 1.2. ya da 5. yılı gibi, nübüvvetin(resullüğün) başlangıcını; ‘Medine Devri’ olaylarında ise, Hicretin 1., 2. ya da 3. yılı şeklinde Resul-i Ekrem’in Hicret olayını esas almışlardır.

    Hz. Muhammed, hayatının sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar olan gençlik devresini amcası ve Ali’nin babası Ebu Talib’in yanında geçirmiş, onun himayesi altında olmuştur. Ebu Talib’in akıllı, gönlü zengin ve cömert bir zat olduğu rivayet edilir. Zengin olmamakla beraber, asil, ahlaklı, ve iyi bir insan olması sebebiyle insanlardan çok saygı görüyordu. Yeğeni Hz. Muhammed’i çok sevdiği için hiç yanından ayırmamıştır.

    Oruk: yol(Tofa’ların kadim Uygur ve kadim Oğuz kabile ittifakları terkibine dahil olan Türk kabilelerinden birinin esasında oluşmuştur. Bu dil Tuba, Karakaş, Karagas olarak adlandırılmıştır. Tofa sözü kadim kabile adı olan Dubo sözü ile ilgilidir. Bu dil leksik, fonetik ve gramatik yapı açısından Tuva diline çok yakındır. Tofa dilini Tuva dilinin diyaleği olarak adlandıranlar da vardır. 2- Bu dilin yazısı yoktur. Bu dilde basılmış eser olmadığı gibi onun kadim yazılı abideleri de yoktur. Bu dil veya diyalek demek mümkün ki, tedkik olunmamıştır. 1917 inkılabına kadar bu dil hakkında küçük kayıtlara rastlamak mümkündür. (M.A. Castren, N.F. Katanov). Sovyet devrinde bu dille N.P. Dırenkova meşgul olmuş ve küçük bir makale neşretmiştir. 3- Son yıllarda V.İ. Rassadin bu dilin leksik-fonetik yapısını incelemeye çalışmış ve ilk defa olarak bu dilin monografik tahlilini vermiştir. 4- Türk lehçeleri içerisinde etnik bir gurup teşkil eden Tofaların dilini topu topu 600 kişi konuşur. 5-Tarhien Krasnoyarsk vilayetinde beş ulusta birleşen halkın devamı sayılan Tofalar, bu adları 1930’da oturak(yerleşik) hayata geçene kadar korumuşlardır. 1. Karakaş/Karagas (Sarık Taş), 2. Kantak(kaş), 3. Yugdin(Kara Çogdu), 4. Silpikur(Ak Çogdu), 5. Mancur(Çeptey), 6. Şimdi onlar esasen İrkutsk vilayetinin Nijneudin kazasında toplanmışlardır. Bu dil esasını kadim Oğuz ve kadim Uygur dillerinden almış, sonraları Moğol, Mançur ve Rus dillerinin tesiri altında kalarak muayyen değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklik kendisini daha çok dilin leksik terkibinde gösterir. Prof. Dr. Ferhad Zeynalov) (Orkun Türkçü Dergi 109. Sayı Mart 2007)

    Not: İstanbul'u ilk kez fethetmeye çalışanlar Avarlardır.
    Son düzenleme Kadim; 15-01-2008, 00:51.

    Yorum

    • avþa bayraktar
      Junior Member
      • 26-12-2007
      • 363

      #17
      Konu: Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

      Sevgili Kadim, bu kitabın adı, yayınevi vs bilgi alabilir miyiz?

      Yorum

      • Kadim
        Senior Member

        • 30-01-2004
        • 4782

        #18
        Konu: Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

        Originally posted by avşa bayraktar
        Sevgili Kadim, bu kitabın adı, yayınevi vs bilgi alabilir miyiz?
        Tabiki alabilirsiniz

        Size pm(özel mesaj- sağ üst köşeden ulaşabilirsiniz) olarak bildiriyorum... Esasen sizin okumanızı tavsiye edeceğim başka bir kitap bulunmaktadır. Çünkü sizin ilim derecenize uyacağını düşündüğüm kitap bu kitabın bir üst derecesi olan bir kitaptır... O kitabı malesef yeryüzünde sadece bir yerde bulabilirsiniz, başka bir yerde yok. Nasibi olan ulaşır...

        Yorum

        • Kadim
          Senior Member

          • 30-01-2004
          • 4782

          #19
          Konu: Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

          Yazarın kitabın başlangıcında yazdığı mesajı da yazayım ki ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız sanırım...

          "Müslüman; elinden ve dilinden emin olunan kişidir!"
          Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V)

          'Gerçeğin,
          Ayak basmadığı yer!
          Girmediği düşünce!
          İdrak edilmediği akıl!
          Konuşulmadığı dil!
          Duyurulmadığı kulak!
          Görünmediği göz!
          Uyarmadığı insan!
          Titretmediği kalb kalmasın!'

          'Gerçekler adına insanlığa ithaf olunmuştur...'

          İnsanlığa olan bu hizmetim,
          sevgili Cenab-ı Hakk, Hakeren ve Eren'lerime; sevgi, selam, sadakat ve şükranlarımı arz etmek içindir...

          Fakir, Malik İlyas

          İzmir, 1 Eylül 2007

          Yorum

          • Kadim
            Senior Member

            • 30-01-2004
            • 4782

            #20
            Konu: Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

            Şiirlerinden birini sunmak isterim.

            Şiir: 26

            'Yüce Türk Milleti ile onun Şerefli Türk Silahlı Kuvetlerine'ne ithaf!

            ATATÜRK!

            'ATATÜRK' adı, içi dolu! Sun'i, boş değil!
            'Türk'ün binlerce yıllık anısına sen eğil!

            Türk'ün öz, özet ismi 'Gazi'de oldu anıt!
            Tüm Türklerin adına muhteşem diri kanıt!

            Bu ismin içi dolu! Binlerce yıl tarihle!
            Şan! Şeref! Namus! Şehit! İman ve adaletle!

            'On altı Türk devleti', 'Cumhuriyet' içinde!
            Atalarımız onlar, yerleri şimdi "Sin"de!

            Hepsi dirildi bakın! O Gazi ATATÜRK'de!
            İşte bunun adı "RUH!" Düşmana; bundan ürk' de!

            O ismin içi dolu! Savaş! Kan! Barış! Canla!
            Tek kelimelik özet kimliğimize anla!

            Hiçbir yerden indirme! Özellikle kalbinden!
            "Vicdan"la buluş her an! Gitmek için izinden!

            Soysuzlara sildirme bu "Yüce kutsal ismi!" (1)
            'ATATÜRK'e simgedir! Herbir Türk'ün bak cismi!

            "ALLAH onları sever!" "Onlarda ALLAH'ı der! (1)
            Ayetteki o "toplum" elbette "Türkler" eder!

            "Kınayandan korkmam ben" "HAKK yolunda haklıysam!"
            ALLAH'ın izni ile bana uğramaz ki "sam!" (2)

            Mustafa! Yetkin! Kemal! Kamil! Hakkı bu HAKK'tan!
            Gir "Yüce"nin koluna! Sakın bakma uzaktan!

            Herbir isminin içi dolu! Derin mi derin!
            Bunu anlamak için "Ruh"unuza siz erin!

            Dosta! Düşmana okut! 'ATATÜRK'ün ismini!
            Rahmetle anın onu takip edip izini!

            Fakir Malik İlyas Tanrıbağı
            İzmir, 24.01.2006 (13 beyit)

            Kuran'ı Kerim'den ilgili bağlam ayetleri:
            (1) Maide, 54) (2) (Ahkaf, 25.)
            "Laik Türkiye Cumhuriyeti": Tarihteki tüm Türk Devletlerinin özümsenmiş en son özetidir.
            Sin: göğüs, kalb.
            Son düzenleme Kadim; 15-01-2008, 01:19.

            Yorum

            • rosen
              Junior Member
              • 15-08-2007
              • 87

              #21
              Konu: Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

              Originally posted by Kadim
              Türklük vücudda değildir can, türklük kandadır. Türklük türküm diyebilendedir
              işte milletimizi bu düşünce ayakta tutar .helal olsun sana arkadaşım

              Yorum

              • EMiRDAGLI
                Member
                • 12-03-2005
                • 1614

                #22
                Konu: Kızılderililer Türk mü? İşte her iki dildeki ortak sözcükler..

                Bilgiler icin tesekkurler

                Bir kac yasima daha girdim

                Yorum

                İşlem Yapılıyor