Size bu yazımda bir Türk kızından söz etmek istiyorum. Türk müziğini sevenler şarkılarını zevkle dinler. Türk müziğine ilgi duyanlar ise karakteristik özelliğini bilirler. Herkesin gam ve kasavet yuvası diye eleştirdiği Türk müziğinde bir tek o vardır ki, bütün besteleri şen, bestelediği bütün şiirler insana hayatı sevdirir, gamı kasaveti bir yana attırır. Türk müziğinin o dillere pelesenk olmuş “ağıt/ruh karartan/insanın içini kapatan” nitelemeleri, onun için geçerli değildir. O, insanı, insanın ruhunu alır, toprağın karanlığından göğün mavisine, şafağın pembesine çıkarır. Bir hanımefendiden bahsediyorum: Neveser Kökdeş bu bahsettiğim bestekâr. 1900 yılında doğmuş. Her evin kızının bir müzik aleti çalmayı öğrendiği bir devrin çocuğu. Hane dışındaki dünyada neler olup bittiğini bilmeyen bir evin, bu evlerin çoğunlukta olduğu bir devrin çocuğu. Onbeş yaşının ürpertilerini yaşayan, hayatın vadettiği mut ve umutları bekleyen bir tazecik. Müziğe uzak değil. Ağabeyi Cumhuriyet döneminde Türk müziğinin önde gelen düzenleyicilerinden biri. (Adını sormayın. Aklımda değil, ve üstelik, şimdi kalkıp kütüphaneden kaynak arayacak halim de yok! Geçelim.)
Neveser Hanım on beş yaşında görücü usulü ile evlendirilir. 1915 yılının ilkbaharıdır!.. Kocası, yakışıklı, kendi kişisel geleceğini, yok edilme tehlikesi yaşayan vatanının geleceği ile özdeşleştirmiş bir genç yüzbaşıdır. Bu iki güzel çocuk on beş günlük bir evlilik yaşarlar. Bu on beş gün içinde genç damadın görev yaptığı birlik, yeni görev yerine, Çanakkale’ye intikal etmiştir. Damat yüzbaşı da izin bitiminde göreve koşar, VE ORADA ŞEHİT DÜŞER!..
İşte bunları yaşayan o çocuk gelin, kendini, yaşamını, yaşam amacını; o on beş günlük, henüz kokusuna alışamadığı kocasının umutları, amacı, görevleri ile özdeşleştirir. Besteler yapar. Şen, umut dolu, geleceğe bakan besteler yapar.
Şimdi aşağıya onun en bilinen, en sevilen şarkılarından birinin sözlerini yazacağım. Bakın ve düşünün, bu sözlerde o on beş günlük kocaya, (henüz sevgili olmaya vakit bulamamış bir kocaya,) özlem, sevgi ve o on beş günde itirafa utanılan duygular yok mu? Bir şehide özlem yok mu?
Kuş olup uçsam sevgilimin diyarına
Saçından bir tel alsam, koysam canıma
Söylesem sevgimi,kalbimi açsam ona
Aşkının çiçeğini taksam başıma
Sözleri sitemkâr, kıskanır beni yakar
Nazlanır, yalvarır,ah o güzel yar
Söylesem sevgimi, kalbimi açsam ona
Aşkının çiçeğini taksam başıma
Bu yarısı kırık kadın uzun bir ömür yaşadı. Bir çok beste yaptı. Hepsi yaşama sevinci veren sözler üstüne yapılmış bestelerdi. Siz bile, kim bilir kaç kere radyoda dinlediniz onu, farkına varmadan.
Bu büyümemiş, büyümesine tarihin hesabını soranların izin vermediği çocuk kadının yaşamı üzerine yazdıklarım bu kadar. Arkadaşlarımın eleştirilerini saygı ile beklerim.
Neveser Hanım on beş yaşında görücü usulü ile evlendirilir. 1915 yılının ilkbaharıdır!.. Kocası, yakışıklı, kendi kişisel geleceğini, yok edilme tehlikesi yaşayan vatanının geleceği ile özdeşleştirmiş bir genç yüzbaşıdır. Bu iki güzel çocuk on beş günlük bir evlilik yaşarlar. Bu on beş gün içinde genç damadın görev yaptığı birlik, yeni görev yerine, Çanakkale’ye intikal etmiştir. Damat yüzbaşı da izin bitiminde göreve koşar, VE ORADA ŞEHİT DÜŞER!..
İşte bunları yaşayan o çocuk gelin, kendini, yaşamını, yaşam amacını; o on beş günlük, henüz kokusuna alışamadığı kocasının umutları, amacı, görevleri ile özdeşleştirir. Besteler yapar. Şen, umut dolu, geleceğe bakan besteler yapar.
Şimdi aşağıya onun en bilinen, en sevilen şarkılarından birinin sözlerini yazacağım. Bakın ve düşünün, bu sözlerde o on beş günlük kocaya, (henüz sevgili olmaya vakit bulamamış bir kocaya,) özlem, sevgi ve o on beş günde itirafa utanılan duygular yok mu? Bir şehide özlem yok mu?
Kuş olup uçsam sevgilimin diyarına
Saçından bir tel alsam, koysam canıma
Söylesem sevgimi,kalbimi açsam ona
Aşkının çiçeğini taksam başıma
Sözleri sitemkâr, kıskanır beni yakar
Nazlanır, yalvarır,ah o güzel yar
Söylesem sevgimi, kalbimi açsam ona
Aşkının çiçeğini taksam başıma
Bu yarısı kırık kadın uzun bir ömür yaşadı. Bir çok beste yaptı. Hepsi yaşama sevinci veren sözler üstüne yapılmış bestelerdi. Siz bile, kim bilir kaç kere radyoda dinlediniz onu, farkına varmadan.
Bu büyümemiş, büyümesine tarihin hesabını soranların izin vermediği çocuk kadının yaşamı üzerine yazdıklarım bu kadar. Arkadaşlarımın eleştirilerini saygı ile beklerim.
Yorum