Genel Bilgiler
İLİN ADI : AÐRI
İL TRAFİK KODU: 04
Yüzölçümü: 11376
Nüfus : 530.879 (2007)dır.Bu nüfusun %44’ü il ve ilçe merkezlerinde, % 56’sı kırsal alanlarda Yaşamaktadır.
1650m. yüksekliğindeki bir yaylada yer alan Ağrı ili, adını yanındaki görkemli dağdan almaktadır. Türkiye'ye en tepeden bakabileceğimiz ve ülkenin doğuya açılan kapısı konumundaki Ağrı, tarih boyunca çok sayıda kavim ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ağrı ili, yazın dağcılık, ve doğa yürüyüşüne, kış mevsimine kayak sporuna elverişli parkurlara sahip efsanevi dağı ile Doğu Anadolu Bölgesi'nin turizm merkezleri arasındadır.
Ağrı ilinin tarihi, Paleolitik Çağ'a kadar uzanmaktadır. Daha geç dönemlerde bu bölge ile Mezopotamya arasında kültürel ilişkiler olduğunu gösteren Tunç Çağı araç gereçleri bulunmuştur. Ağrı ve çevresine yerleşen en eski topluluklardan biri Hurrilerdir. M.Ö. 14 yüzyılda Hititlerin Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki etkinlerini yitirmeleriyle yöre önce Hurrilerin, ardın da Urartu, Pers, Makedon, Roma, Bizans'ın egemenliğine girmiştir. M.S. 7.yy ortalarında Arapların eline geçen ve stratejik konumu nedeniyle istilalara uğrayan Ağrı'yı 11. yüzyılda Selçuklular egemenlikleri altına almışlardır. Selçukluların aralıklarla süren egemenlikleri Moğol akınlarıyla son bulmuştur. Sonradan İlhanlılar, Celayirliler, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmiştir. I. Dünya Savaşı'nda Ruslar tarafından işgal edilen bölge, 1921 yılında yapılan Kars Antlaşması ile Türkiye'ye iade edilmiştir.
Coğrafi Konumu
Ağrı ilinin doğusunda İran, kuzeyinde Kars ve Iğdır, batısında Muş, kuzeyinde Bitlis ve Van illeri bulunmaktadır.
İklimi
İklim bakımından Türkiye’nin en sert karasal iklimine sahiptir. Kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır.
Ulaşım
Ağrı iline karayolu ve havayolu ile ulaşım sağlanmaktadır.
İlçeler ve Uzaklıkları
Ağrı - Diyadin 60 km
Ağrı - Doğubayazıt 95 km
Ağrı - Eleşkirt 35 km
Ağrı - Hamur 12 km
Ağrı - Taşlıçay 32 km
Ağrı - Tutak 42 km
Ağrı - Patnos 78 km
Yerel Etkinlikler
Âşıklar Bayramı Merkez / 1-3 Ocak
Halk Oyunları Gösterileri Merkez / 15 Ocak
Tutak İlçesinin Kurtuluşu Tutak / 14 Nisan
Diyadin İlçesinin Kurtuluşu Diyadin / 14 Nisan
Hamur İlçesinin Kurtuluşu Hamur / 14 Nisan
Patnos İlçesinin Kurtuluşu Patnos / 14 Nisan
Doğubayazıt ilçesinin Kurtuluşu Doğubayazıt / 14 Nisan
At Yarışları Merkez / 1-7 Ağustos
Taşlıçay İlçesinin Kurtuluşu Taşlıçay / 14 Nisan
Sünnet Şöleni Merkez / 15-22 Ağustos
Nasıl Gidilir
Karayolu: Karayolu ile çevre il ve ilçelerden Ağrı ya, Ağrıdan çevre il ve ilçelere düzenli karayolu ulaşımı olduğu gibi büyük şehirlerede hergün karşılıklı otobüs seferleri vardır.
Otogar Tel: (+90-472) 212 09 63
Demiryolu
İstasyon Tel: (+90-472) 2l3 79 l9
Havayolu: Havalimanının kent merkezine uzaklığı 7 km.dir.
Havalimanı Tel: (+90-472) 216 04 02 - 216 04 00
Turizm Tesisleri
TESİS YATAK SAYISI
1998 1999 2000 2001
AÐRI Tesis 5 5 4 4
Yatak 409 409 573 569
TÜRKİYE Tesis 1 954 1 874 1 824 1.980
Yatak 314 215 311 480 325 168 364.779
Turizm İşletmesi Belgeli Tesisleri
Tesis Türü Sayı
Otel 4
Turizm Yatırımı Belgeli Tesisler
Tesis Türü Sayı
Otel 5
Pansiyon 1
Belediye Belgeli Tesisler
TESİS VE YATAK SAYISI
1998 1999 2000
AÐRI Tesis 19 19 19
Yatak 863 863 863
TÜRKİYE Tesis 7 975 7 975 7 975
Yatak 344 551 344 551 344 551
Yapmadan Dönme
- Geçmişe şefkat açıp kucağında uygarlıklar büyüten Ağrı ilimiz; 4000 yıl sonra bugün çağdaş yaşamın tüm huzur ve heyecan boyutlarında var olduğunu söylüyor ve diyor ki;
- 200 yıl öncesinin İshak paşa sarayı ile 3000 yıl öncesinin Doğubeyazıt Kalesinin yanyana ister bir gün batımı kızıllığında ister tabiatın baştan ayağa bir dua kesildiği daha ilk gün ışıkları doğmadan panoramik bir tablo gibi yaşadığın takvimin çerçevesiyle seyret.
- İster, gökyüzünün mavisine sınırlarını çizen Meya vadisinin yem yeşil sessizliğinde otur ve tepende dikili 3000 yıllık kaya evlerine bakarak hafızanda en diri efsanelerle tüm zamanların yorgunluğunu at.
- İstersen gel, Kutsal kitapların adından bahsettiği bir Nuh Tufanı sonrası Varoluşun esrarı olan gemiye. Cudi Dağının eteklerinde tanık ol.
- Yada istersen rengarenk ışıklarla parıldayan buzdan dikit ve sarkıtların oluşturduğu Buz mağarasında tabiatın bir harikasını gör.AÐRI DAÐI...
- Ya da Adem ile Havva’nın elmayı yemeden önceki cennetini gör...
- İstersen gel, yeryüzünün en büyük aşkını Keşişin Bahçesinde gör ve “Bu yerde mi kül oldular” de..
- Gel göllerin en yükseğine çık ve Güzelliklerin güzelliğinin nasıl olduğunu gör.
- İstersen kartallara yuva olmuş yüksek kayalıklarla çevrili kanyonlar arasında kıvrıla kıvrıla akan elli millik Murat suyunda rafting yapmanın heyecanı yaşa.
- Ya da istersen uzun etekli dağlarımızın beyaz karlarında uçmaya denk, kaymanın heyecanını yaşa...
BEKLİYORUZ...
Lüzumlu Telefonlar
AÐRI VALİLİÐİ 0 472 215 10 01
BELEDİYE BAŞKANLIÐI 0 472 215 10 23
İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 37 30
EMNİYET MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 23 56
POLİS İMDAT 155
JANDARMA İMDAT 156
İL ÖZEL İDARE MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 17 90
MİLLİ EÐİTİM MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 52 15
SAÐLIK MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 01 26
DEVLET HASTANESİ 0 472 215 10 56
İL JANDARMA KOMUTANLIÐI 0 472 215 10 07
AÐRI EÐİTİM FAK. 0 472 215 92 48
PTT 0 472 215 55 55
İL HALK KÜTÜPHANESİ MÜD. 0 472 215 13 33
GÜRBULAK TURİZM DANIŞMA MÜD. 0 472321 21 09
DOÐUBAYAZIT İLÇE HALK KÜT.MEM. 0 472 31260 33
İSHAK PAŞA SARAYI 0 472 312 60 09
HAMUR İLÇE HALK KÜTÜPHANESİ MÜD 0 472 451 21 09
PATNOS İLÇE HALK KÜTÜHNASE MÜD. 0 472 616 13 88
TUTAK İLÇE HALK KÜTÜPHANESİ MEM 0 472 411 34 37
ELEŞKİRT İLÇE HALK KÜT. MEM 0 472 711 42 04
İLETİŞİM BİLGİLERİ
İl Kültür Müdürlüğü
Tel: (472) 213 76 00-01
Faks: (472) 215 39 18
İl Turizm Müdürlüğü
Tel: (+90-472) 215 37 30
Turizm Danışma Müd.
Tel: (+90-472) 321 20 09
Önemli Telefonlar
Valilik: (+90-472) 215 77 66
Belediye: (+90-472) 215 10 23
Hastane: (+90-472) 215 30 96
Polis: (+90-472) 215 28 93
Jandarma: (+90-472) 213 71 83
Sınır Mülki İdare Amirliği: (+90-472) 321 24 54
Kültürel Detaylar
Ağrı’da Yetişmiş Halk Şairleri
-Hacı İsa Bey (Kılıç) (Tutak İsaabat köyünden)
-Yekmallı Derviş Ağğ (Merkez Çukurçayır köyünden)
- Aşık İlyas Başaran (Taşlıçay Yukarı Toklu köyünden)
- İhsan Kılıç (Divani)(Tutak İsaabat köyünden)
- Turan Şahbazoğlu(Mihmani)(Merkez Yolugüzel köyünden)
- İsmet Öztürk (Doğubayazıt Merkezinden)
- Aşık Cevdet Kaya (Seyrani) (Merkez Özbaşı köyünden)
- Memduh Kılıç (Çağlayan) (Tutak İsaabat köyünden)
- Abdulkadir Kılıç (Gamgüder) (Tutak İsaabat köyünden)
- Kasım Aras (Tutak Suvar köyünden)
- Hasan Altay (Taşlıçay Geçitveren köyünden)
- Behman İşlek( Merkez Yığıntepe köyünden)
- Mehmet Ali Gökhan(Merkez Cumaçay Mollaali köyünden)
- Binali Kılıç (Tutak Sincan köyünden)
- Aşık Müslüm Işık (Merkez Yazılı köyünden)
- Aşık Kerem Kılıç(Doğubayazıt merkezinden)
- Hamit Yalçın (Nadan) Tutak Palandöken köyünden)
- Aşık Mehmet Beyazhan(Merkez Yazılı köyünden)
- Aşık Bayram (Taşlıçay Geçitveren köyünden
- Aşık sefer Taşkıran (Firgani) (Merkez yolluyazı köyünden)
- Abdurrezak Akın (Efgani) (Merkez ilçeden)
- Budak Yemiş (Tutak Bayındır köyünden)
Dil
Ağrı bir sınır ili olması nedeniyle değişik dönemlerde değişik toplumların yönetiminde kalmıştır. İlde Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe, Ermenice, Azerice ve Farsça kullanılmıştır.Bölgenin zaman zaman el değiştirmesi ve halkların birbirleriyle yakın ilişkileri nedeniyle kullanılan dile bu dillerden birçok kelime geçmiştir.İslam dininin etkisiyle Arapça kelimeler de yaygınlaşmıştır.
Ağrı yöresinde kullanılan fakat Türkçe sözlükte bulunmayan kelime ve terimlerden örnekler.
Aynoyun : Eşya, öteberi
Boylu : Gebe kadına verilen ad
Cığız : Oyun bozan
Cindar: Fala bakan,sihirbaz
Dayaz: derin olmayan
Dellek: Sünnetçi
Dester: El deyirmeni
Direj: Uzun, uzun boylu
Düyü: Pirinç
Endirme: Merdiven
Erdek : Bir çeşit hamur tatlısı
Eyme: Kurut yapmak için bez torbada biriktirilen yoğurt
Eze: Teyze
Farmaş: Halı ve kilim motifleri ile süslenerek yapılmış ve içine yatak konulan eşya
Fehle : Amele, işçi
Geleme: Kavak fidanı
Gödek: kısa, uzun olmayan
Günorta:Öğle vakti
Gürgüre: Şelale
Keyveni: Kadın hizmetçi
Künde: Pişirilecek hamurun elde yuvarlatılmış şekli
Leçek: Tülbetten yapılmış kadın başörtüsü
Payız: Sonbahar
Pürçüklü:Havuç
Sako: Kalın Palto
Şepe: Fırtınanın biriktirdiği kar yığını
Ulam:Başkasına bedava iş yapma
Yazağzı: İlkbahar başlangıcı
Edebiyat
Ağrı edebiyatı İl’e adını veren Ağrı dağı ve çevresinin çarpıcı tabiat görünümleriyle yansır.Edebiyat ürünlerinin pek çoğunda onun adına rastlamak mümkündür.
Ağrı ile ilgili ilk efsane Adem ile Havva’dan başlar.Söylendiğine göre:
Allahın yarattığı ilk insanlar olan Adem ile Havva Cennet’ten kovulmadan önce Ağrı dağının kuzeyinde Aras nehri kıyısında yaşamışlardır. Havva anamız yasak meyveyi yemeden önce Adem babamızla Ağrı dağı yöresindeki Cennet’te mutlu bir hayat sürüyorlarmış.
Diğer bir rivayet de şöyledir:
Adem ile Havva, Cennet’te şeytanın sözü ile yasak meyvayı yiyip kovulduktan sonra, Ağrı dağının güneyindeki Erem (İrem) bahçelerine inmişler.İnsan nesli buralarda çoğalıp yeryüzüne dağılmış.”
Tevrat ve İncilde anlatılan Nuh Tufanı’nda adı geçen ararat dağının Ağrı dağı olduğu üzerinde en çok gayri müslümler durmuşlardır.Kuran-ı Kerim’in Hüd,Kamer ve Mü’minun sürelerinde anlatılan Nuh Tufanı’nın özellikle Hüd suresinin 44.ayetinde adı geçen ve Hazreti Nuh’un gemisini demirlediği dağın Ağrı dağı olduğu iddia edilmektedir.Böylece Ağrı dağı yüzyıllardan beri dini yorumlara,mitoloji ve efsanelere konu olagelmiş, edebiyat ürünlerinde canlandırılmıştır.
Aşık Kerem,Erncişli Emrah, Karacaoğlan Ağrı için güzel şiirler söylemişlerdir.
Anadoluda çok sevilen Kerem ile Aslı hikayesi’nin bir bölümü Ağrı’da geçer; dumanda yolunu şaşıran Kerem, türkü ile ağrı dağından yol ister, birdenbire murat suyu karşısına çıkıp ta önünü kestiğinde ondanda geçit vermesini talep eder. Eski Doğubayazıt’ta geçen bölümü şöyledir.
Aslı’nın peşinde diyar diyar gezen Kerem, onun izini bir gün Bayazıt’ta bulur. Aslı Keşiş’in Bahçesinde saklanmıştır.Kerem bir yolunu bulup keşişin karısı ile görüşür, Kerem Aslı ile konuşabilmek için keşişin karısının ileri sürdüğü teklifleri kabul eder. Aslının yüzünü görebilmek , onunla konuşabilmek için 32 dişini sırayla çektirir. Sonradan elini sürdüğünde tüm dişleri eskisi gibi olur.
Başka bir anlatım:
Keşiş’in bağında Aslı ile Kerem buluşur.Fakat kızın üzerinde sihirli bir entari vardır.Kerem türkü söyledikçe, düğümlerden biri açılırken, diğeri kapanmaktadır. Aynı durum sabaha kadar devam eder. Sonunda Kerem öyle bir ah çeker ki, ağzından çıkan alevle tutuşup yanar. Bu külün başında günlerce bekleyen Aslı, külü saçı ile süpürürken tutuşur, o da yanar. Külleri birbirine karışır.
Erkek Giysileri
1.Frenk gömleği
2.Yelek
3.Pantolon-Şalvar
4.Kaytan
5.Dizleme-Çorap
6.Çarık
7.Külah-Papak-Şapka
8.Köstek
9.Cepken
10.Kuşak
Kadın Giysileri
1.Entari
2.Yelek
3.Palaska
4.Önlük
5.Kolçak
6.Çorap
7.Kemerli Ayakkabı
8.Kefi-Hotoz-Eşarp
9.Şalvar
10.Cepken
Geleneksel Oyunlar
Ağrı Sallaması:
Köy düğünlerinde en fazla oynanan oyundur. Oyuna davul-zurna eşlik eder. Figürleri basit olduğundan herkes tarafından kolaylıkla oynanır. Oyunun süresi belli değildir.
Basso (Besra):
Davul ve zurna ile oynanır. Bu oyunun kaynağının Besra adlı güzel bir kızın yeteneklerini öven hareketler olduğu sanılmaktadır. Kız erkek birlikte en az 4 kişiyle oynanır.
Laççi:
Ağır ve hızlı olmak üzere iki bölümden oluşan ve 6 kişiyle oynanan bir kız halayıdır. Oyundaki figürlerin ceylanı canlandırdığı söylenir. Oyuna davul-zurna eşlik eder.
Zeyno:
Davul-zurna eşliğinde, en az 6 kişiyle oynanan orta hızda bir kız oyunudur. Geçmişi XlX.yy’a dayanmaktadır.
Çep:
6 kişiyle davul-zurna eşliğinde oynanan ağırlama niteliğinde bir kız halayıdır. Taşlıçay, Diyadin ve Doğubeyazıt yörelerinde oynanır.
Koffi:
6 kişiyle davul-zurna eşliğinde oynanan orta hızda bir kız oyunudur.
Sarma:Tutak ve Patnos yöresinde an az 6 kişiyle, davul-zurna eşliğinde oynanan bir kız halayıdır.
Hessike:
Tulum ve davul-zurna eşliğinde kadın ve erkeklerin birlikte oynadığı bu oyun, ağırlama ve hoplatma bölümlerinden oluşmuştur.
Çimen-i Çiçek:
Ağırlama ve hoplatma bölümlerinden oluşan, en az 6 kızın oynadığı sözlü bir oyundur. Çalgı olarak davul-zurna, bazen de akerdeon kullanılır.
Meyriko:
Kadınların oynadığı bir oyundur. Baştaki oyuncu, müzik eşliğinde tek başına bazı figürler yapar, öbür oyuncular da el çırparak onu coştururlar. Daha sonra toplu olarak oyuna geçilir.
Çoban Eli:
İki kişinin elde sopalarla oynadığı bu oyun ağırlama ve hoplatma bölümlerinden oluşur. Oyuncular sopaları kılıç gibi kullanırlar. Bu oyun Doğubeyazıt, Cumaçay ve Diyadin yöresinde oynanır.
Ömer Ağa:
Davul-zurna eşliğinde 6 erkeğin oynadığı bir oyundur. Yeldirme ve hoplatma bölümlerinden oluşur. Zedikan, Eleşkirt, Toprakkale ve Kösedağ da oynanır.
Ağrı Gülüm:
Altı erkeğin oynadığı hızlı bir oyundur. Oyuna davul-zurna, bazen de klarnet eşlik eder. Doğubeyazıt, Diyadin ve Aladağ yörelerinde yaygındır.
Bunların dışında, Tıllara, Dümme, Gelin Gel Bara, Nuray, Köylü Kızı, Hene, Nare, Daldala ve Lurke gibi halaylar vardır.
Serhat Barı:
Erkeklerin oynadığı bir bardır. Oyuncular birbirlerine çok yakındırlar. Omuzlar bitişik, eller ya bele sarılmış ya da aşağıdan birleştirilmiştir. Tutak ve Hamur çevresinde yaygın olan ve davul-zurna eşliğinde oynanan bu oyunda yiğitlik ve mertlik figürleri yer alır.
Koçaklama Barı:
Ağır ağır başlayan ve hızı giderek artan bir erkek barıdır. Davul-zurna eşliğinde 6 kişiyle oynanır.
Yüksel Barı:
Altı kişiyle oynanan hızlı bir erkek barıdır.
Sürgün Barı:
Ağırdan hızlıya geçen ve çeşitli ayak figürleriyle belirgin olan bir erkek oyunudur. Doğubeyazıt ve Patnos yörelerinde oynanır
Ata Barı:
Altı kişiyle oynanan hızlı bir oyundur.
Ülker Barı:
Kadın barıdır. Altı kişiyle oynanır. Ağırlama ve yellenme bölümleri vardır.
Ağrı ilindeki halk oyunları içinde köy orta oyunu niteliğindeki Köse Gelin Oyunu ayrı bir yer tutar. Anadolu seyirlik oyunlarına iyi bir örnek olan Köse Gelin Oyunu, kırsal kesimdeki toplumsal yaşamı renklendiren köy orta oyunlarının en yaygınıdır.
Giyim, Geleneksel Sanatlar Zanaatlar, Halk Resmi:
Giyim: Halk giyiminin en iyi örneği köylerde görülür. Şehirlerde, dış etkilerle giysiler, yerlerini çağdaş kıyafete bırakmıştır. Erkekler büyük ölçüde günlük giyimi kullanırken, genellikle evinde olan kadınlar milli ve geleneksel giyimden uzaklaşmak istememektedir. Elle örülmüş yünlü giyeceklerin yaygınlığı, iklim şartlarından ve hayvancılığın başlıca geçim kaynağından olmasındandır.
1940’ lı yıllara kadar halk giyimi daha sınırlı ve ekseri kendi yaptıklarından ibaret olmuştur. Doğudan (İran) gelen çeşitli kumaşlar ve yüne dayalı giyecekler yaygın olarak kullanılmış, ayakkabı yerine herkesin kendi yaptığı çarık ve az da olsa lastik giyilmiştir. 1950’ den sonra ülke genelinde ekonominin ve sosyal hayatın canlanmasıyla, fabrika ve atölye ürünü giyecekler ilde yaygınlaşmıştır.
Kıyafetler il genelinde ortak özelliklere sahip olduğu halde, Patnos ve Tutak ilçelerinin güney illerle komşuluğu sebebiyle, buralarda ufak- tefek ayrıcalıklar görülmektedir.
Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur. Köyde çalışma zamanları ve sıcak günler hariç, her erkek ceket ve pantolonla dolaşır. Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar , alttan uzun don(tuman) ve fanila giyerler. Soğuk günlerde buna birde pijama eklenir. Pantolon, işlik, gömlek ve kazak bunların üstüne geçirilir. Gömleğin üzerine ceket giyilmez, arada mutlaka yelek veya kazak vardır. Baştaki şapka bütün giyecekleri tamamlar. Yaşlılar şapka yerine fes ya da papak giymeyi tercih ederler.
Sonbahar ve kış mevsimlerinde yün ve tiftikten örülmüş papak, çorap, eldiven ve kazak giyenler çok olur. En üste sako (palto) giyilir.
Köylerde kadınların giysileri daha milli ve mahallidir. Kadın giyeceğine entari egemendir. Kadın ve kızlar gelişigüzel, açık- saçık giyemezler. En alta can gömleği ve iç tuman giyilir. Üst üste entari giyme, eski alışkanlıktan ve iklim şartlarından ileri gelmektedir. Entarilerin üzerine hırka veya kazak geçirilir. İş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır. En üstteki entarinin kadife, ipek veya simli olmasına dikkat edilir. Gümüş madeni ve öteki kemerler bunun üzerine bağlanır. Ayakta çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır.
Halk Hekimliği
İlde halkın yüzyıllar boyu dışa kapalı ve büyük şehirlerden uzak yaşayışı, onun sağlığını da büyük ölçüde etkilemiştir. Coğrafi konum ve aylarca soğuklu kış hayatının yaşanması, halkı; sağlık, hastalık, ilaç ve tedavi konularında kendi kendine yöntem geliştirmeğe zorlamıştır. Böylece geleneğe, tecrübeye ve çevrenin özelliğine bağlı halk hekimliği (geleneksel tıp/ halk tababeti) gelişmiştir. Sağlığa dayalı zengin bir folklorun oluşu bundandır. Halk hekimliğinde, halkın tutum ve inanışı, kültürel değerler egemen olduğunda, hastalık ve tedavilerinde bunların izleri görülür. Kasabalarda yaşayanlar dahil, halk istese de doktor, ilaç ve hastane bulmada zorluk çekmiş, ancak çaresiz kalınınca uzak yerlere gidilmiş veya ilaç getirtilmiştir. Son elli beş yıla, yani 1950’ li yıllara kadar bu durum devam etmiştir.
Günümüzde halk hekimliği yöntemi ile tedavi olma ve ilaç kullanma az görülmektedir. Sayıları gittikçe azalmakla birlikte, bugün ilin pek çok köyünde, kasabalarında, insan ve hayvan sağlığı konusunda etkili olan köy hekimi, kırık çıkık cerrahı ve çocuk uzmanı (kadın) vardır.
Bunlar ilaçlarını genel olarak hayvan ürünlerinden, yörede yetişen bitkilerden ve yakın çevrede bulunan diğer maddelerden yaparlar. Halk inanışında en iyi derman, çiçek, ot ve yiyeceklerden yapılandır.
Hayvancılık yaygın olduğu için, diğer ilaçlarla birlikte, beslenme de hep hayvan ve hayvan ürünlerine bağlı olmuştur. Süt, yoğurt, yumurta gibi hayvan ürünleri günlük beslenmede sürekli kullanılmakla birlikte; sindirim rahatsızlıkları, solunum yolları enfeksiyonları, zehirlenme, kırık, sıcak ve soğuk unsurlu hastalıklarda birçok rahatsızlıklarda ilaç yerine kullanılmıştır.
Bazı hastalıklarda kan alma yöntemine de başvurulur ki, sülük yapıştırma, hacamat, damardan kan akıtma teknikleri uygulanır. Bunlar cilt yaraları, pis kanı temizleme, inak, sarılık, zehirlenme v.s. hallerinde görülür.
Doğum, çocuk sağlığı ve bakımında kendi kendini yetiştiren ve tecrübeye dayalı uygulamalar yapan köy ebeleri; yaşlı bilgili ve tecrübeli kadınlar, bu alandaki boşluğu doldurmuşlardır. Doğumda al karısının lohosaya zarar vermesi ve çocuğu değiştirmemesi inancına bağlı kalınarak özen gösterilmekte, çocuğu nazardan kollamak için çeşitli tedbirler alınmaktadır. Böyle olduğu için çocuk hastalıklarının bir çoğunun sebebi, korkuya ve nazara bağlanmıştır.
Davranış bozukluğu (aklını oynatma, saat geçmesi , delirme vb.) hallerin nedenleri genelde nazar ve korkuya dayandırılmaktadır. Nazar; çocuğa, gence, yakışıklıya, güzele ve zengine değer.
Zorunlu durumlar dışında, artık eski tedavi yöntemlerine günümüzde pek itibar edilmemektedir. Zaten eski halk hekimlerinin sayısı gün geçtikçe azalmaktadır.
Halk Takvimi
İlde günümüzde bile zamanın hesaplanması ve birçok işlem, halk takvimi ile yapılmaktadır. Yakın yıllara kadar halk hep bu takvimi kullanmıştır. Her yıl, bir hayvan üzerinedir.
Halk takviminin günlük hayatta etkili olmasının en önemli öğeleri kış, kar, soğuk ve geçim kaynağının hayvancılık oluşudur. Zira ilde kışlar uzundur ve halk yaşayışını çok yönlü etkiler. Aylarca süren, bitmek bilmeyen kış ve ilkbahar, günleri bir bir sayılarak bitirilir. Hemen hemen her günün, her haftanın bir adı vardır. Hayvanları yaza çıkarmak için günleri, haftaları, ayları saymak gerekir. Özellikle ilkbahar günleri sayılıdır ve zorluklarla geçer.
Küçük çile 21 aralık -31 ocak (40 gün)
Büyük çile 1-20 Şubat (20 gün)
Kış mevsiminin en soğuk günleri küçük çilede görülür. Koyunun yüzü şubatın 2.-3. haftasına rastladığından, köse bezeme (köse gelin) bu günlerde olur.
Boz Ay: 21 Şubat- 21 Mart
Cemreler düşer. Yirmibir marta (Nevruz) en yakın Çarşamba, kara çarşambadır. Bu gecede gençler gelecekleri ve sevdaları hakkında niyet tutar, kapı ve bacaları dinlerler. Hıdır nebi ve yedi günlük kocakarı fırtınası bu aydadır.
Camışkıran: 21 Mart (nevruz) ile başlar 28 gün devam eder. Bu ay köylüler, çiftçiler ve hayvan besleyenler için en kritik aydır. Camışkıranın ilk on gününe “Kernavut” denir. Onuncu günün akşamı “yer nefes verir” (30 Mart), toprak ısınmaya başlar, kernavutun son günü, “Kürtoğlunun kayada kalışıdır.” “Site-i Sevir ve Berdelecüz (10-17 Nisan) de bu aydadır.
Abrel: 20 Nisan- 20 Mayıs.
Karlar dağlara doğru çekilir, toprak canlanır. Nağır kovan (sığırların otlamaya çıkması), Hıdırellez (6 Mayıs) ve yazlık ekinler bu ayda olur. Havaların günü gününe uymaması, halka şu öğüt şiiri söylemiştir.
“Korkma zemherinin kışından
Sen kork Abrel’ in beşinden
Güvenme güneşe, havaya
Öküzü ayırır eşinden.”
Yaz ayı Yaz başı) 20 mayıs 20 haziran.
Halkın ve hayvanların rahata kavuştuğu aydır. Yaza yani yay’a geçiş ayı olan bu ayın sonunda gün dönümü olur ve gündüzler kısalmaya başlar. Yaylaya çıkılır. Herik bu ayda ekilir; ekin yonca ve çayırlar bu ayda sulanır.
Sonbahar: (güz/ payız) (21 eylül- 20 aralık)
Yazlık ekinlerin biçildiği, harman sonu olan mevsimdir. Yayladan inilir, güzlük tohum ekilir, koç katılır. Nahır govan, çobanların çıkması, kışlık hizmetçilerin tutulması, güz sonuna doğru olur.
Koç katımı sonbaharın 40-45. günleri arasındadır. 5-10 gün sonra kar yağar.
Halk Müziği
Ağrıda Halk müziği geleneksel kültürün önemli bir parçasıdır. Halk müziği oyunlara paralel olarak gelişmektedir. Halk müziği denince düğün türküleri ve halk oyunları akla gelir.Kullanılan belli başlı halk müziği araçları Davul,zurna,kaval, tef, tulum, gayda, düdük ve bağlama’dır. Türküler konusunda en çok emeği geçen ve derleme yapan sanatçılar,başta İsmet ÖZTÜRK ve İsmet KOÇKAR olmak üzere Talat BAYDAR, Şinasi HATUNOÐLU,Burhan ÇAÇAN ve Ali Haydar GÜL’dür.
Ağrı Türkülerinin en yaygın olanları şunlardır.
-Ağrı Dağından uçtum
-Ağrı Dağı buzludur
-Ağrı Dağının tipisine
-Oy Eleşkirt
-Konma Bülbül Konma
-Eleşkirt’in Önü Ova
-Murat Neden Bulanık akar
-Küpkıran Ovaları
Doğum
Hamile kadının yiyeceğine dikkat etmek gerekir. Zira hamilelikte yenilen yemekler, çocuğun hal ve hareketlerine etki eder. Çocuk henüz doğmadan ona ad vermek, cinsiyetini tahmin etmek, adettendir. Doğum sırasında mutlaka bir sağlık kuruluşuna götürmeğe, ebe çağırmaya gerek yoktur. Köylülere göre bunu daha çok şehirliler yapar. Doğumların çoğunu bilgili ve tecrübeli kadınlar gerçekleştirir. Doğuran kadına “Kuymak” yemeği yedirilir.
Doğumdan sonra, özellikle erkek çocuk haberi verene, babası bahşiş verir. Yeni doğan çocuğa akraba ve komşular hediye götürür. Kırkı çıkmayan çocuk gelene- gidene fazla gösterilmez. Yeni doğan çocuk kırk gün boyunca yalnız bırakılmaz. Çocuk yalnız kalırsa, al karısı onu değiştirir. Al karısı lohusa kadını bile boğar veya ciğerini söküp götürür.
Çocuğun kırkı, çimdirilirken başına kırk kaşık su dökülerek çıkarılır. Nazar değmemesi için dualar okunur, altında üzerlik yakılır, üzerine muska, kurşun, mavi boncuk vs. dikilir. Çocuğun dişi çıkınca hedik pişirilir; komşu ve akrabalara dağıtılır.
Sünnet
Erkek çocukların oyun çağında “kendini bilmeden” sünnet ettirilmesi görüşü yaygındır. Aile, kirve tutacağı kişinin sayılı ve varlıklı birisi olmasını ister. İlde kirvelik önemlidir ve akraba sınıfına girer. Çünkü kirve kirvenin dostudur, birbirinin hayrına şerrine koşarlar. Sünnetten bir hafta önce kirve tutulan kişiye koç, teke, tosun gibi hayvan veya bunlara eşdeğer hediye gönderilir. Kirve de çocuğa/ çocuklara hediye alır, masrafların bir kısmını karşılar.
Sünnet davul çaldırılarak yapıldığı gibi, mevlit okutturularak da yapılır. Sünnetten hemen sonra yemek yenir ve davetlilerin getirdikleri hediyeler, ad söylenerek orta yerde tepsi içerisinde toplanır. Hediye yerine para da atılır. Tören sona ereceği sırada çocuk babası ortaya çıkarak bütün malını, servetini “Kirve ye hediye ettiğini söyler. Kirve de basit bir hediye alarak “ötekini kirveme bağışlıyorum” der. Artık bunlar birbirlerine kirve diye hitap ederler ve birbirlerinin eteklerine kan döktükleri için kız almamaya çalışırlar.
Ölüm
Ölüm haberi, Anadolu’ nun her yerinde olduğu gibi, İlde de üzücü olur ve çabuk yayılır. Konu komşu, akraba ve yakınlar hemen yardıma koşarlar. Herkes durumuna ve yapabileceği işe göre ölü evine yahut ölü sahibine yardımcı olmaya çalışır. Ağrı’ nın her yerinde ölünün yıkanması, kefenlenmesi cenaze namazı ve ölünün mezara konulması İslam esaslarına göre yapılır. Cenaze defnedildikten sonra topluca ölü evine gidilerek Fatiha okunur, elhükmüllah” denip başsağlığı verilir. Erkekler odada, kadınlar varsa başka bir odada, oda yoksa aşhane gibi yerde toplanır. Başsağlığına gelenler “ başınız sağ olsun”, Allah rahmet eylesin”, Allah gittiği yerde utandırmasın”, geride kalanlar sağ olsun” gibi cümleler söyleyerek taziyede bulunurlar. Ölü sahibi gelenlere çay ve sigara ikram eder. Köyün veya mahallenin imamı devamlı ölü evinde bulunur; Fatiha okunmasına yardım ve öncülük eder. Ölüm sebebi, ahiret ve hayatın geçiciliği hakkında bilgi verir, ara- sıra Kur’an okur.
Yakın komşular, akrabalar başsağlığına gelenleri evlerine götürür, çay ve yemek ikram ederler. Köylerde bir ölüm olduğunda, köyün ileri gelenleri dışarıdan, başka köylerden geleçekleri kendi aralarında taksim ederler. Herkes gelecekleri bilir ve kim hangi köylüleri misafir edecekse, hazırlığını ona göre yapar ve başsağlığı bittikten sonra misafirlerini götürür. Uzak yerden gelinmişse ve gece kalınacaksa, o adamın evinde konaklanır.
Hediyelik Eşya ve El Sanatları
Ağrı’da küçükbaş hayvancılığın fazla yapılması nedeniyle halıcılık en önemli el sanatıdır. Bunun yanında kilim, kazak, keçe ve çorap gibi el sanatları da vardır.
Atasözleri
Acı işletme(çalıştırma) toku söyletme.
Ağır taşı kimse yerinden oynatamaz.
Akıllı düşman, ahmak dosttan iyidir.
Anası olmayanın ağzının tadı,yüreğinin yağı yoktur.
Anası ne ise danası da odur.
Atın yürüyüşüne yiğidin yiyişine bak.
Ayıplı ayıbını bilse çulu başına çeker.
Baş kesen, yaş kesen iflah olmaz.
Bayram kemiği ile it tavlanmaz.
Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun.
Büyük konuşma ki büyük belaya çatarsın.
Çocuğu belekte, tulayı demekte korkut.
Değirmeni rdolanan ununu tez öğütür.
Dul avrat ile eski mala para veren daima zarardadır.
Dünya gör götür dünyasıdır.
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sürtünür.
Ev danası ev öküzünden korkmaz.
Ev hırsızı yakalanmaz.
Haram para ya binayadır ya zinaya.
Her şeyin tazesi dostun eskisi.
İki yana bakan şaşı olur.
İt nedir ki damızlığı da ne ola.
İyilik eden evinde ölmez.
Kara yüze is gerekmez.
Kışın taşa, yazın yaşa, mecliste başa oturma.
Kurdun sebebine kuş da dolanır.
Kurt yuvasından kemik eksik olmaz.
Malı ya babası ölenden ya da avrat alandan alacaksın.
Ne kadar paşa olsan işin poşaya düşecek.
Ot saklayacağına et sakla.
Tamarzıdan al,dadanmışsa ver.
Yalancının torbası hep deliktir.
Yazın yatanı kışın bövelek tutar.
Yetim eli uzanınca mor koyun bile sütten kesilir.
Yılan yavrusu zehirsiz olmaz.
Yüz dediğin ettendir, çoğu zaman utanır sözden.
Deyimler
Adamı ağzından soymak.
Alem duydu Halam duymadı mı?
At ölünce itin bayramı olurmuş.
Ayağıma yer edim, gör başına ne edim.
Babanın evine gelin gelsin.
Benim elim, senin eteğin.
Canın boğazına yığmak.
Çerçi öldü boncuğu sana kaldı.
Çıra ile gezip bulamamak.
Deliye yel ver eline bel ver.
Deveden kulak.
El geçen köprüden sende geç
Evde yüze sürülecek un yok.
Eve gelmeyen danayı kurt yer.
Gözünde ip eğirmek.
Her öküz aynı ağaçla sürülmez.
İki suyun arasında kalmak.
Mezhebi geniş.
Merek yandıysa sıçana da kalmadı.
Suya susuz götürüp susuz getirmek.
Şeytan ayrı, cin ayrı.
Yangır yungur konuşmak.
Yılanın akına da karasına da lanet.
Dualar
Allah, birini bin etsin.
Allah evini şen etsin.
Allah muradını versin.
Allah seni imandan Kurandan ayırmasın.
Atana rahmet.
Atan anan cennetlik olsun.
Bahtın açık olsun.
Balan sağ olsun.
Elini toprağa at, altın olsun.
Hiç evlat derdi görmeyesin.
Kazancın artık olsun.
Ömrün su gibi uzun olsun.
Tuttuğun altın olsun.
Yerin cennet olsun.
Yolcuyken Hızır’a yoldaş ol.
Beddualar
Adın batsın
Adın kara yerden çağrıla
Allah seni elimden alsın
Azarın kökü
Boyun yere girsin
Canına kurt düşsün
Cemdeğin yerde çürüsün
Çıra kimi sönesin
Dermansız derde düş
Emeğin sağdıç emeğine dönsün
Evin- ocağın yığılsın
Gidişin ola, gelişin olmaya
Işıklı dünyaya hasret kalasın
İki gözün avucuna gele
İyi gün görmeyesin
Kapına kara kilit asıla
Karnına azar dolsun
Seni yılan vura
Sol böğründen vurulasın
Üzün gülmesin
Yastığın taş olsun
Yığdığını yorgan altında yiyesin
Yöre Mutfağı ( Gastronomi)
Ağrı yöresinde hayvancılığın büyük çapta olması nedeniyle hayvan ürünleri büyük miktarda kullanılmaktadır. Ağrı zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Saç kavurma en meşhur yemeğidir. Keşkek, lajerun, haside, eğirdek, emo çevirme, cano çöreği, gırar gibi yöreye özgü yemekleri vardır.
Abdigor Köftesi:
En tanınmış yemeği Abdigor Köftesi’dir. Doğubeyazıt’ta yaygın olan bu köfte, içli köfteye benzer. Etin dövülerek yumruk büyüklüğüne getirilmesi sonunda pişirilir.
Goşteberg; Et:
Tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.
Selekeli(Saç Kavurma):
Taze oğlak veya kuzu etinin tereyağında kazırtıldıktan sonra üzerine sarmısaklı yoğurt dökülmesiyle hazırlanan ber et yemeği çeşididir,
Haşıl;
Çaşır otu, kabuğu alınmış buğday(çiğ den) suda kaynatılır. Kaynatılma süresince un ilave edilir. Pişirildikten sonra üzerine yağ veya pekmez dökülerek yenir.
Toprağın ve iklimin sebze tarımına fazla elverişli olmaması yüzünden sebze üretimi yetersizdir. Onun için Ağrı mutfağında tahıl önemli bir yer tutar. Tahıla dayalı olarak yapılan yemeklerin başlıcaları şunlardır;
Hengel, haşıl, erişte, kuymak, kete, bişi, erdek, hasude, bulgur pilavı, yalancı köfte, ekmek aşı,lalanga, ayran aşı, halise,çiriş ketesi, murtuğa ve ağızyakan ve deveci çorbası.
Uğur
Evden ayrılanın, gurbete çıkanın arkasından su dökmek, ayna tutmak uğur getirir.
Hıdırellez’ de ve Kara Çarşambada bekarlar niyetlerine uygun şeyler görür veya duyarlarsa, istekleri yerine gelir.
Kurak zamanlarda dodu gezdirilir, eşek başı yıkanır ve şehit mezarının toprağından suya serpilirse, yağmur yağar.
Gelin eve girerken (attan indirilirken) ayağının altında tahta kaşık veya kırılacak kab- kacak koyulur, gelin bastığında bunları kırarsa, gelin eve uğur ve bereket getirecektir.
Uğursuzluk
Yolculuğa çıkarken kedi, köpek ve sevilmeyen birinin “ uğura çıkması” hayra yorulmaz
Komşulara maya, ipliksiz iğne, anahtar gibi şeyler ödünç vermek iyi değildir.
Baykuşun bir evin üzerinde ötmesi uğursuzluktur. Devamlı öterse, o evden ölü çıkacaktır.
Yağmur yağarken ve şer vakti (güneşin battığı an) kapı ağzında durmak iyi değildir.
Kadın ya da kızların iki minder üzerinde oturması iki kocaya gideceği anlamına gelir.
Geceleyin karanlıkta aynaya bakmak, tırnak kesmek iyi değildir.
Köpeklerin sürekli ve topluca uluması, felaket haberidir.
Şiirler
AÐRI DESTANI
Hakkımdır yurdumu tarif edeyim, Kılayım bir türlübeyanın Ağrı, Yolumu düşeydi de keşke gitseydim, Söylesin işitim duanın Ağrı Doğubayazıt’tır en baş kazası Sürüler besler serin yaylası, Hele Diyadin’in o kaplıcası, En iyi gezilecek seyranın Ağrı.
Bu vasfın yeni bir Türk ocağının, Mesutça şenlenen öz ocağının Sığınmış bağrına Ağrı Dağı’nın O sebepten olmuş ünvanın Ağrı. Şehrinde namlı, kar eyletir dağı, Kışı süreklidir yetişmez bağı, Ak koyun peyniri,mor inek yağı, Dolar istif olur meydanın Ağrı.
Soğuk bir rüzgar eser iniler, Bulutu güneşin yüzünden siler, Dallar gazel döker, buz tutar sular, Geldi mi sonbahar mevsimin Ağrı. Nür-u Feyz fışkırır Murat boyunda, Çıkarlar yalaya köyler yayında, Haziran,Ağustos, Temmuz ayında, Değişmem şerbete ayranın Ağrı.
Teşrinde bulutlar birbirine kovar, Bazen bir metreden fazla kar yağar, Hava açılınca el ayak donar, Çöker düz ovaya dumanın Ağrı. Eleşkirt’te Kösedağ’ın eteği, Bol ve bereketli her bir biteği, Bahçelerde uğuldaşır peteği, Doluben boşalır kovanın Ağrı.
İşlemez vesait tipi var diye, Gündüzler benzer ıssız geceye, Sakın buradan bir kuş uçurman! Verirsin dağlara fermanın Ağrı. Çok güzergah yerdir Patnos’un yeri, Sanki çayırları savan diyarı, Diye, Ekilse yetişir şeker pancarı, Çok iyi olur burada bostanın Ağrı.
Martta yağar yağmur karların erir, Coşar coşkun sular ovayı bürür, Ne insan,ne hayvan, ne kağnı yürür, Güç olur yollarda revanın Ağrı. Tutak kazasının Antep ovası, Gayet meşhur olur arpa,buğdayı, Sergiler kazanır inek boğası, Yetişir çok güzel Hayvanın Ağrı.
Nisan’da kuruyup açılır beller Azalır kabına sığmayan seller, Ötüşür bülbüller açılır güller, O zaman olayım mihmanın Ağrı. Çok nadir bulunan var küheylanın, Kimi al, kimi dor,kır küheylanın, Bilir şad gününde her küheylanın, Kalmaz hiçbir tane yayanın Ağrı.
Cansız, hasta yüze kan gelir, Yeniden her nebata can gelir, Her daldan bir güzel seda yükselir, Afaka yükselir teranın Ağrı. Dolar ambarı ihtiyatta tutar, Yazın kamyonetler kışın da katar, Taşır ülkelere ihracat yapar, Olmaz hiçbir zaman buhranın Ağrı.
Ağaçlar dal takar gayet börk olur, Çatı zirveleri ancak fark olur; Bahçelerin al-yeşil gark olur, Cenneti andırır her yanın Ağrı. Dağ kadimi büken çağın gelmese, Ağarıp saçların benzin solmasa, Şu beni kocaltan kışınolmasa, En güzel yerisin dünyanın Ağrı.
Halkı cesur hep fedakar insandır Tarlalara koştukları sabandır, Biçim tırpan, harmanında döğendir, Makinadan vardır noksanın Ağrı. Gayretin terakki yolunu açtı Son hız ile emeline kavuştu, Çok asırlık şehirleri savuştu; Herkes olmuş senin hayranın Ağrı.
Nüfus seyrek,vardır dört-beş kazası, Böyle sıralanmış varlık hizası, Her biri ayrı bir gelir gözesi, Bunlardır her şeyden gümanın Ağrı. Bu naçiz Çağlayan seni arz etti; Mihman olup, dört köşeni seyretti. Yazıp bir yadigar armağan etti, Okunsun her yerde distanın Ağrı.
Memduh Kılıç (Çağlayan - 1964)
AÐRI
Nuh tufanından evveldir yaşın,
Tarihlerden belli volkandır başın,
Alaca bulaca çatlamış kaşın,
Öyle bir devranın var senin Ağrı.
Bir zamanlar denizdi şu ovası
Dağları bin bir renk çiçek yuvası,
Hamur vadisinde akar deryası,
Böyle bir tarihin var senin Ağrı.
Kösedağ Ağrı birbirine bakar,
Muratçay coşar çağlar, durmaz akar,
Yaylalarda lale-sümbül,gül kokar
Böyle bir seyranın var senin Ağrı.
İnsanları gerçekleri konuşur
Emmioğlu kardeş diye danışır,
İlim,kitap vicdanına danışır,
Böyle bir ahlakın var senin Ağrı.
Mehmet Ali Gökhan
Anlatmalar
Ağrı Dağı Efsanesi
Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemal’in 1970 yılında yazılan romanına ad olmuştur. Adı Efsane olmasına rağmen, kitapta anlatılanlar aslında efsane değil,tarihi izler taşıyan bir aşk hikayesidir.
Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesinde Halk Edebiyatından geniş ölçüde yararlanmıştır. Hikayede at, kutsal meşe ağacı, demirci gibi destansı; sofi, kervan şeyhi, paşanın kızını vermek için Ahmet ‘in dağın doruğuna çıkıp ateş yakması gibi hikaye ve masal motifleri yer almaktadır.Hikayenin konusu kısaca şöyledir.
18 inci yüzyılda Beyazıt bir sancak Merkezidir. Beyazıt Paşası Mahmut Han’dır. Mahmut Han’ın atı, şimdi İran sınırları içinde kalan ,Gürbulak Açık Pazar Yeri ve Meteor çukurunun karşısındaki Sorik köyünden Ahmet’in kapısına gelir .Töreye göre at onun olmalıdır. Mahmut Han,Ahmet’in atı vermemesine kızar ve onu hapsettiirir. Ahmet’te Paşanın kızı Gülbahara sevdalanır. Gülbahar’ı aynı zamanda zindancıbaşı Memo da sevmektedtir.Gülbahar Ahmet ile görüşmek için saçından bir tutam Memo’ya veerir.Memo Ahmet’le Gülbahar’ı görüştürdükten sonra canına kıyar .olaylar gelişir,araya çeeşitli engeller girer. sonunda Paşa, Ahmet’i bir şartla serbest bırakir: Ahmet Ağrı Dağına çıkıp başında ateş yakacaktır.Bu istek yerine getirilir. Ahmet,Gülbahar’ı alarak Ağrı’ya gider. Gülbahar’ın zindancıbaşı Memo’yu canı pahasına zindanı nasıl açtırdığından şüphelenir.Gülbahardan bunun nasıl olduğunu öğrenmek ister. Ahmet Ağrı dağının zirvesine yakın bir yerde oluşmuş Küp gölünün derinliklerinde boğularak kaybolur.
Kara Diken (Siyabent)
Derler ki, Süphan dağı’nın eteğine kurlmuş Patnos kentinde bir zamanlar bir koca ağa, bu ağanın Haco (Hacer) adında güzel mi güzel, bir kızı varmış. Hacer’in güzelliği dillerde... Her delikanlının gönlü onda; O nun gönlü ise çobanları sirbent te .
Sirbent ile Hacer’in sevgisi yıllarca gizli kalır. Sevgi bu, günün birinde anlaşılır. Aşk söylentileri dilden kulağa çabuk ulaşır nedense. Derken koca ağa’nın da kulağına varır. Ağa kovar sirbent’i . Sirbent’e dağda mağaralar ev olur. Hacer’e çoban arkadaşları ile yollar haberleri. Patnos yöresinde bir de kara Ağa varmış. Ağaların üç evlenme yaşı vardır derler. 20,40 ve 60. Yaşlar .Kara ağa ikinci evlenme yaşında (40 imiş).
Hacer’in güzelliğini duyan Kara Ağa dururmu? Varmış Koca Ağa’nın konağına. Diz çökmüş keçesine... İstemiş kızı.
Babası vermiş Hacer’i Kara Ağa’ya. Haber kıza, ondan da Sirbent’e ulaşmış. Sirbent deliye dönmüş.Almış tüfeğini eline, çıkagelmiş eski ağasının kapısına. Köpekler tanırmış bu eski çobanı. Sessiz-sedasız girmiş Hacer’in odasına. El ele verir, Sirbent ile Hacer. Gecenin karanlığında ulaşırlar Suphan dağına.
İki aşık Süphan’ın sarp kayalıklarında mutlu günlerini yaşarken, bir gün, üç geyik(*) sekerek gelip yakınlarında durur.Geyiklerden ikisi erkek, birisi dişidir. Erkek geyiklerden biri yaşlı, öteki genç görünümünde. Yaşlı geyik daha iri ve güçlü olduğu için, genç geyiği yaklaştırmazmış dişi geyiğe. sirbent yaşlı geyiği öldürmeye aht eder.
-Vuracağım onu. O da “Kara Ağa) olmuş sanki....
Sirbent çeker tetiği, vurur yaşlı geyiği. Kesmeye uğraşırken,geyik çırpınır,bir boynuz darbesiyle sirbent’i kayalıklardan aşağı, uçuruma yuvarlar. Sirbent sırt üstü düşer. Bir ağaç dalı sırtını deelip göysünden çıkar. Sevgilisinin kanlar içinde cansız yatışına dayanamaz Hacer,kendini atıverir. Bir ağaç dalı da bunun göysünden .batıp sırtından çıkar.Ölümde birleşirler.
Kara ağa iz süre süre bulur mağarayı.Vaaarır uçurum kenarına. Bir haftalık sözlüsü ile onu kaçıran aşığının yanyana yatışlarını uzun uzun seyreder.Nişan alır Sirbent’i ateş edeceği sırada gözleri kararır,yuvarlaanır,uçurumun kayalarına çarpa çarpa Hacer ile Sirbent’in arasına düşer.
Koca ağa’nın adamları, süphan dağının vadisinde üç mezar kazarlar.Sirbent ile Hacer’ein arasına Kara Ağa’yı gömerler...
O günden beri, her yılın baharında Hacer’in mezarında kırmızı gül,Sirbent’in mezarında ise beyaz gül açar.Güller eğilip biribirlerine kavuşacakları sırada Kara Ağa’nın mezarında bir kara diken yükselir ayırır gülleri.
Mayıs ayı gelince görülmeyen bir kuş öter “Sirbent uçurumu”nda. İnsan sesine yakın bir ötüş şöyle der gibi .
“Siz siz olun, değmeyin
İki taş arasına girin,
İki gönül arasına girmeyin.”
Taşkın Baba
IV.Murad, İran Seferi dönüşünde ordusu ile birlikte Patnos yakınlarında konaklamıştır. Karşıda tüm heybetiyle duran Süphan dağı dikatini çekmektedir;ikide-bir gözleri bu dağa takılır. Merakını gidermek için,dağ hakkında çeşitli bilgiler alır. Çevresindekiler, Süphanın yabani hayvanlarla dolu olduğunu söylerler.Padişah, canının geyik yoğurdu istediğini bildirir. Kim suphan dağındaki geyiklerin sütünden yapılmış yoğurt getirirse her isteğinin karşılanacağı sözü verilir. Hemen araştırma yapılır. Bu işi çevrede tanınan Taşkın Baba’nın başarabileceği kanaatine varılır. Taşkın Baba emri alır almaz, Süphan Dağı’na çıkar; Geyiklerden süt sağıp yoğurt yapar. İstenen yoğurdu Sultan Murad’a vermek için yola koyulur.
Sultan Murad yoğurt getirme işinin mümkün olmayacağını düşünerek,orduyu hareket ettirmiş, murat nehrinin batı yakasına geçmiştir .Seyyar köprüler sökülmüş yakınlarda başka köprü ve geçit kalmamıştır. Murat azgın ve coşkun... Fil dahi geçmeye çalışsa vurup devirecek. Ama Taşkın Baba verdiği sözü yerine getirmek ve Sultan’a ulaşmak arzusunda... Taşkın Baba sanki düz bir yolda yürüyormuş gibi murat nehrinin üzerine basarak karşıya geçmek ister. Bunu gören lV.Murat, heyecanlanıp;
-Gelme, gelme !.. Su coşkun, seni bir köpük gibi alır götürür, boğulur gidersin, diye bağırır.
Taşkın Baba suyu yara yara hem yürür,hem karşılık verir:
-Hünkarım,meraklanma. Su coşkunsa, gelen de Taşkın’dır...
Ve Taşkın Baba karşıya geçip yoğurdu Sultan Murad’a sunar. O kocaman azgın nehri, küçük bir dereyi geçer gibi çıkagelen bu adam karşısında, askerler ve Sultan dona kalmıştır. Sultan Murad çok memnun olur. Ona :
-Dile benden, dileğin nedir? Der.
Taşkın Baba, şimdimi taşkın köyünün bulunduğu yerin kendisine verilmesini ister. İsteği yerine getirilir. Oraya yerleşir. Ölünceye kadar burada yaşar. Bu köye de “Taşkın” adı verilir.
İki Bacı
Ağrı Dağı’nın bulunduğu yer bir zamanlar ova imiş. Burada yaşayan bir köylünün iki kızı varmış. Bir gün bu iki kardeş odun toplamaya gitmişler. Yeterince odun topladıktan sonra , abla odun dengini küçük kardeşin sırtına yüklemiş ve yola koyulmuşlar. Biraz gidince yorulan ve beli ağrıyan küçük kız ablasına ;
- Belim çok ağrıdı abla, ne olur biraz da sen taşı diye seslenmiş.
Ablası kulak asmamış.Biraz daha gitmişler , küçük kız yine ablasına seslenmiş, ablası hiç oralı olmamış.Küçük kız sonunda dayanamamış:
- Abla abla , demiş. Senin gibi ablam olacağına olmaz olsun .Dağ olasın,taş olasın,uzun uzun kış olasın belimdeki ağrı adın, seller yağmurlar muradın olsun diye beddua etmiş.
Ablası durur mu ? O da vermiş veriştirmiş:
- Senin gibi kardeşim olacağına taş olsun saçların çayır, eteklerin bayır olsun.Başın dilin gibi sivri, yamacın boynun gibi eğri, adın da benim gibi ağrı olsun.
Derken bir gürültü kopmuş, bir toz bulutu kaplamış ortalığı.Biraz sonra ovada iki yüce dağ sivrilmiş.... Biri Küçük Ağrı, diğeri Büyük Ağrı. Böylece iki geçimsiz kardeşin ikisi di birer dağ olmuş.
Turizm Aktiviteleri
Mağara Turizmi
Küçük Ağrı Dağı eteğinin bittiği düzlükte bulunmaktadır. Doğubayazıt-Gürbulak transit yolunda Hallaç köyü yolu sapağına 3 km. mesafededir. Örneğine çok az rastlanılabilecek doğal bir anıt durumundaki mağara toprağın 15-20 m. derinliğinde yer almakta olup 100 m. uzunluğa ve 50 m. genişliğe sahiptir. Mağara içinde insan büyüklüğünde buzdan dikitler yer almakta ve bu dikitler ışık altında farklı renklere bürünmektedir.
Balık Gölü
Doğubayazıt'a 60 km. mesafede, Suluçam nahiyesi sınırları içinde, alabalıkları ile ünlü bir göldür. Göle yılın her mevsiminde ulaşmak mümkündür. Bir set gölü olan Balık Gölü 2241 m. yükseklikte olup Türkiye’nin en yüksek göllerinden biridir. 24 km2’lik bir alana yayılmış olan göl, Ağrı Dağı'ndan kaynaklanan bir akarsuyun önünü lavların tıkaması ile oluşan bir set gölüdür. Yılın büyük kısmında donan göle en kısa yol, Taşlıçay üzerindendir.
Gölyüzü Gölü ve Saz Gölü
Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarının güney eteklerinde bulunan havzada, düzlüğün bozulmuş olduğu yerlerde küçük göller bulunur. Gölyüzü Gölü ile Saz Gölü bunlar arasında en önemlileridir.
Dağ ve Doğa Yürüyüşü
AÐRI DAÐI
Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı jeolojik konumu ve Büyük Tufandan sonra Nuh'un gemisine ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağdır. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağının farklı dillerde bir çok ismi vardır. Başlıcaları, Ararat, Kuh - i Nuh, Cebel ül Haristir.
Marco Polonun hiç bir zaman çıkılamayacak dediği Dağa ilk tırmanışı, kayıtlara göre 9 Ekim 1829 yılında Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. İkinci kış tırmanışı ise ilk tırmanıştan çok sonra 21 Şubat 1970' de Dağcılık Federasyonu eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. 1980'li yıllarda binlerce dağcı Ağrı Dağını ziyaret etti. Ağrıya tırmanışa 1990 yılında yasaklandı.1998 de Dağcılık Federasyonunun bir grup dağcıya izin vermesiyle bu yasak kaldırıldı.
Yükseklik 5165 m.
Konumu Doğu Anadolu'da İran sınırları yakınında yükselir. (Aras-Murat Nehirleri arası)
Tırmanış Zamanı Tırmanışlar İçin En Uygun Zaman Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarıdır. Kış tırmanışları zorlu ancak zevklidir.
Özellikleri Ağrı dağı(5165 m.), Anadolu Yarımadası ve Avrupa'nın en yüksek doruğudur. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır. Doğu yüzünde Serdarbulak yaylası ve 3896 m. yükseklikteki Küçük Ağrı Dağı yer alır. Ağrı dağı yüksekliği, buzulları, insanları, değişik yapısal görünümleri, kar sınırına kadar kaplı otlukları ve dağ çayırları ile ilginç ve çekici bir görünüme sahiptir.
Ulaşım ve Konaklama Trabzon-Erzurum-Tahran Uluslararası kara yolları Ağrı eteklerini dolanarak İran'a uzanır. Ankara-Erzurum arasında düzenli olarak hava, demir ve karayolu bağlantısı mevcuttur. Dağa en yakın merkez Doğubeyazıt'tır. Buraya Ağrı ve Erzurum'dan ulaşmak mümkündür. Kent ve çevresinde konaklama ve lokanta tesisleri vardır.
Tırmanışlar
Malzemeler Krampon, İp (11 mm), Buz Kazması, Emniyet Malzemeleri (Perlon, Buz Burgusu vb)
Yaz çıkışlarında (-5, -10 ºC'ye) dayanaklı uyku tulumu, anorak, rüzgarlık, diğer kamp malzemeleri ile gerekli ihtiyaçlar, Dağcıların çıkışları izne tabi olan Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarına tırmanışlarında şu noktalarından hareket etmeleri zorunludur. * Ağrı dağına çıkışlar Doğubeyazıt - Topçatan köyü - Eli Çiftliği güzergahından olmak şartıyla yalnızca dağın Doğubeyazıt sınırları içinde kalan cephesinden yapılmaktadır. * Küçük Ağrı Dağına ise yalnızca kuzeybatı güzergahından çıkış yapılmaktadır. Ağrı Dağı doruğuna tırmanmak için haberleşme, taşıma güvenlik ve tırmanma açısından en rahat ve sık kullanılan rota güney rotasıdır. * Doğubeyazıt'ta konaklayan dağcılar tırmanış için gerekli hazırlıkları burada tamamlayarak oto mobil ile Eli köyüne ulaşırlar. Burada su ikmali yapıldıktan sonra 7-8 saatlik bir yürüyüşle 2800 m. yükseklikteki ilk kamp yerine varılır ve burada geceleme yapılır. 2. gün 4-6 saatlik bir tırmanışla 4200 m. dolaylarında ikinci kamp yerine ulaşılır. Doruk tırmanışı için krampon, buz kayması
ve ip alınması zorunludur. 8-10 saatlik tırmanışla doruğa ulaşılır ve birinci kamp yeri olan 2800 m. ye dönüş yapılır.
Ağrı
Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı, dağcılık ve dağ turizmi açısından büyük ilgi toplamaktadır. Efsaneye göre büyük tufandan sonra Nuh’un gemisinin burada olduğuna inanılır ve aynı zamanda kutsal kitaplarda da adı geçmektedir.
Marco Polo’nun hiçbir zaman çıkılamayacak dediği dağa ilk tırmanış, kayıtlara göre 9 Ekim 1929 yılında Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. İkinci kış tırmanışı ise ilk tırmanıştan çok sonra 21 Şubat 1970’te Dağcılık Federasyonu eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi.
Karın hiç eksik olmadığı Ağrı Dağı, çeşitli ülkelerden her yıl çok sayıda turist çekmektedir. Gerek yerli gerekse yabancı ekipler tarafından her yıl yaz aylarında dağ eteklerinde kamplar kurulmakta ve tırmanma turları düzenlenmektedir. Ağrı Dağı’nın özelliklerini ve tırmanış yollarını bilen dağcılık eğitimi almış rehberler, turistlere yardımcı olmaktadırlar. Büyük ve Küçük Ağrı dağlarını, 2678 m. yüksekliğindeki Serbulak Geçidi ayırmaktadır. İlin güneyinde yer alan Süphandağı, Aladağ ve Tendürek Dağları dağcılık ve doğa yürüyüşleri için büyük potansiyele sahiptir.
Meteor Çukuru
Alaska’daki meteor çukurundan sonra dünyanın 2. büyük göktaşı çukurudur. Gürbulak Hudut Kapısı ile Sarıçavuş köyü arasında, İran sınırına 2 km. kadar mesafededir. 70-80 yıl önce düşen bir Göktaşı tarafından oluşturulan meteor çukuru 35 m. genişliğinde ve 60 m. derinliğindedir.
Nuh'un Gemisinin İzi
Türkiye-İran transit yoluna 3.5 km. uzaklıkta, Ağrı Dağı’nın güneyinde Telçeker ile Meşar köyleri arasında yer alan doğal bir anıttır. Bu anıt gemiye benzer bir siluettedir. Başta Amerikalı araştırmacı James Irwin olmak üzere birçok araştırmacı büyük tufandan sonra Nuh’un gemisinin buraya oturduğu yönündeki iddiaları araştırmak üzere kutsal geminin kalıntılarını bulmak için 1983 yılından itibaren çalışmalara girişmişlerdir. Kültür Bakanlığı gemi kütlesine benzeyen bu jeomorfolojik yapının “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı” özelliği taşıması münasebetiyle 1987’de 3657 sayılı kararı ile burayı doğal SİT alanı ilan etmiştir.
Kuş Gözlem Alanı
Kuş Gözetleme
Balık Gölü ve Ağrı Dağı eteklerindeki kırsal alanda Doğubayazıt Sazlığı ve Patnos’ta bulunan Sarısu Ovası’nda kuş gözetleme potansiyeli vardır.
Balık Gölü
Çevresindeki dağlardan gelen küçük dereler, kıyısındaki pınarlar ve yeraltı suyu ile beslenen Türkiye’nin en yüksek rakımlı göllerinden birisidir. Göl üzerindeki adada kuluçkaya yatan kadife ördek popülasyonu ile önemli kuş alanı statüsü kazanır. Göl içme ve kullanma suyu koruma sahası statüsüne de sahiptir.
Doğubayazıt Sazlığı
Türkiye’deki önemli kuş alanlarından olan alan, Türkiye’nin en yüksek dağı olan Büyük Ağrı Dağı’nın (5165 m.) eteklerinde yer alan iki gölü ve bunların arasında uzanan geniş taşkın ovalarıyla bataklıkları kapsar. Alanda önemli sayıda çayır delicesi (10 çift) ürer. Üreyen diğer kuşlar arasında erguvani balıkçıl, boz ördek, pasbaş patka, turna, kılıçgaga ve kılıçbacak sayılabilir. Elde olan sınırlı verilere dayanarak alanın geçmiş yıllarda burada barınan kuşlar açısından daha önemli olduğu söylenebilir. Eski yıllarda (1970) burada telli turna ürediği bilinmektedir.
Sarısu Ovası
Türkiye’nin en yüksek dördüncü dağı Süphan Dağı’nın (4058 m.) kuzeyinde yer alan, yüksek rakımlı bu ovada nemli otlaklar, çayırlıklar, birkaç tatlı su gölü ve sazlıklar bulunmaktadır. Önemli kuş alanı statüsü kazanmasının nedeni bu alanda turnanın üreyebilmesidir.
İLİN ADI : AÐRI
İL TRAFİK KODU: 04
Yüzölçümü: 11376
Nüfus : 530.879 (2007)dır.Bu nüfusun %44’ü il ve ilçe merkezlerinde, % 56’sı kırsal alanlarda Yaşamaktadır.
1650m. yüksekliğindeki bir yaylada yer alan Ağrı ili, adını yanındaki görkemli dağdan almaktadır. Türkiye'ye en tepeden bakabileceğimiz ve ülkenin doğuya açılan kapısı konumundaki Ağrı, tarih boyunca çok sayıda kavim ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ağrı ili, yazın dağcılık, ve doğa yürüyüşüne, kış mevsimine kayak sporuna elverişli parkurlara sahip efsanevi dağı ile Doğu Anadolu Bölgesi'nin turizm merkezleri arasındadır.
Ağrı ilinin tarihi, Paleolitik Çağ'a kadar uzanmaktadır. Daha geç dönemlerde bu bölge ile Mezopotamya arasında kültürel ilişkiler olduğunu gösteren Tunç Çağı araç gereçleri bulunmuştur. Ağrı ve çevresine yerleşen en eski topluluklardan biri Hurrilerdir. M.Ö. 14 yüzyılda Hititlerin Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki etkinlerini yitirmeleriyle yöre önce Hurrilerin, ardın da Urartu, Pers, Makedon, Roma, Bizans'ın egemenliğine girmiştir. M.S. 7.yy ortalarında Arapların eline geçen ve stratejik konumu nedeniyle istilalara uğrayan Ağrı'yı 11. yüzyılda Selçuklular egemenlikleri altına almışlardır. Selçukluların aralıklarla süren egemenlikleri Moğol akınlarıyla son bulmuştur. Sonradan İlhanlılar, Celayirliler, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmiştir. I. Dünya Savaşı'nda Ruslar tarafından işgal edilen bölge, 1921 yılında yapılan Kars Antlaşması ile Türkiye'ye iade edilmiştir.
Coğrafi Konumu
Ağrı ilinin doğusunda İran, kuzeyinde Kars ve Iğdır, batısında Muş, kuzeyinde Bitlis ve Van illeri bulunmaktadır.
İklimi
İklim bakımından Türkiye’nin en sert karasal iklimine sahiptir. Kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır.
Ulaşım
Ağrı iline karayolu ve havayolu ile ulaşım sağlanmaktadır.
İlçeler ve Uzaklıkları
Ağrı - Diyadin 60 km
Ağrı - Doğubayazıt 95 km
Ağrı - Eleşkirt 35 km
Ağrı - Hamur 12 km
Ağrı - Taşlıçay 32 km
Ağrı - Tutak 42 km
Ağrı - Patnos 78 km
Yerel Etkinlikler
Âşıklar Bayramı Merkez / 1-3 Ocak
Halk Oyunları Gösterileri Merkez / 15 Ocak
Tutak İlçesinin Kurtuluşu Tutak / 14 Nisan
Diyadin İlçesinin Kurtuluşu Diyadin / 14 Nisan
Hamur İlçesinin Kurtuluşu Hamur / 14 Nisan
Patnos İlçesinin Kurtuluşu Patnos / 14 Nisan
Doğubayazıt ilçesinin Kurtuluşu Doğubayazıt / 14 Nisan
At Yarışları Merkez / 1-7 Ağustos
Taşlıçay İlçesinin Kurtuluşu Taşlıçay / 14 Nisan
Sünnet Şöleni Merkez / 15-22 Ağustos
Nasıl Gidilir
Karayolu: Karayolu ile çevre il ve ilçelerden Ağrı ya, Ağrıdan çevre il ve ilçelere düzenli karayolu ulaşımı olduğu gibi büyük şehirlerede hergün karşılıklı otobüs seferleri vardır.
Otogar Tel: (+90-472) 212 09 63
Demiryolu
İstasyon Tel: (+90-472) 2l3 79 l9
Havayolu: Havalimanının kent merkezine uzaklığı 7 km.dir.
Havalimanı Tel: (+90-472) 216 04 02 - 216 04 00
Turizm Tesisleri
TESİS YATAK SAYISI
1998 1999 2000 2001
AÐRI Tesis 5 5 4 4
Yatak 409 409 573 569
TÜRKİYE Tesis 1 954 1 874 1 824 1.980
Yatak 314 215 311 480 325 168 364.779
Turizm İşletmesi Belgeli Tesisleri
Tesis Türü Sayı
Otel 4
Turizm Yatırımı Belgeli Tesisler
Tesis Türü Sayı
Otel 5
Pansiyon 1
Belediye Belgeli Tesisler
TESİS VE YATAK SAYISI
1998 1999 2000
AÐRI Tesis 19 19 19
Yatak 863 863 863
TÜRKİYE Tesis 7 975 7 975 7 975
Yatak 344 551 344 551 344 551
Yapmadan Dönme
- Geçmişe şefkat açıp kucağında uygarlıklar büyüten Ağrı ilimiz; 4000 yıl sonra bugün çağdaş yaşamın tüm huzur ve heyecan boyutlarında var olduğunu söylüyor ve diyor ki;
- 200 yıl öncesinin İshak paşa sarayı ile 3000 yıl öncesinin Doğubeyazıt Kalesinin yanyana ister bir gün batımı kızıllığında ister tabiatın baştan ayağa bir dua kesildiği daha ilk gün ışıkları doğmadan panoramik bir tablo gibi yaşadığın takvimin çerçevesiyle seyret.
- İster, gökyüzünün mavisine sınırlarını çizen Meya vadisinin yem yeşil sessizliğinde otur ve tepende dikili 3000 yıllık kaya evlerine bakarak hafızanda en diri efsanelerle tüm zamanların yorgunluğunu at.
- İstersen gel, Kutsal kitapların adından bahsettiği bir Nuh Tufanı sonrası Varoluşun esrarı olan gemiye. Cudi Dağının eteklerinde tanık ol.
- Yada istersen rengarenk ışıklarla parıldayan buzdan dikit ve sarkıtların oluşturduğu Buz mağarasında tabiatın bir harikasını gör.AÐRI DAÐI...
- Ya da Adem ile Havva’nın elmayı yemeden önceki cennetini gör...
- İstersen gel, yeryüzünün en büyük aşkını Keşişin Bahçesinde gör ve “Bu yerde mi kül oldular” de..
- Gel göllerin en yükseğine çık ve Güzelliklerin güzelliğinin nasıl olduğunu gör.
- İstersen kartallara yuva olmuş yüksek kayalıklarla çevrili kanyonlar arasında kıvrıla kıvrıla akan elli millik Murat suyunda rafting yapmanın heyecanı yaşa.
- Ya da istersen uzun etekli dağlarımızın beyaz karlarında uçmaya denk, kaymanın heyecanını yaşa...
BEKLİYORUZ...
Lüzumlu Telefonlar
AÐRI VALİLİÐİ 0 472 215 10 01
BELEDİYE BAŞKANLIÐI 0 472 215 10 23
İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 37 30
EMNİYET MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 23 56
POLİS İMDAT 155
JANDARMA İMDAT 156
İL ÖZEL İDARE MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 17 90
MİLLİ EÐİTİM MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 52 15
SAÐLIK MÜDÜRLÜÐÜ 0 472 215 01 26
DEVLET HASTANESİ 0 472 215 10 56
İL JANDARMA KOMUTANLIÐI 0 472 215 10 07
AÐRI EÐİTİM FAK. 0 472 215 92 48
PTT 0 472 215 55 55
İL HALK KÜTÜPHANESİ MÜD. 0 472 215 13 33
GÜRBULAK TURİZM DANIŞMA MÜD. 0 472321 21 09
DOÐUBAYAZIT İLÇE HALK KÜT.MEM. 0 472 31260 33
İSHAK PAŞA SARAYI 0 472 312 60 09
HAMUR İLÇE HALK KÜTÜPHANESİ MÜD 0 472 451 21 09
PATNOS İLÇE HALK KÜTÜHNASE MÜD. 0 472 616 13 88
TUTAK İLÇE HALK KÜTÜPHANESİ MEM 0 472 411 34 37
ELEŞKİRT İLÇE HALK KÜT. MEM 0 472 711 42 04
İLETİŞİM BİLGİLERİ
İl Kültür Müdürlüğü
Tel: (472) 213 76 00-01
Faks: (472) 215 39 18
İl Turizm Müdürlüğü
Tel: (+90-472) 215 37 30
Turizm Danışma Müd.
Tel: (+90-472) 321 20 09
Önemli Telefonlar
Valilik: (+90-472) 215 77 66
Belediye: (+90-472) 215 10 23
Hastane: (+90-472) 215 30 96
Polis: (+90-472) 215 28 93
Jandarma: (+90-472) 213 71 83
Sınır Mülki İdare Amirliği: (+90-472) 321 24 54
Kültürel Detaylar
Ağrı’da Yetişmiş Halk Şairleri
-Hacı İsa Bey (Kılıç) (Tutak İsaabat köyünden)
-Yekmallı Derviş Ağğ (Merkez Çukurçayır köyünden)
- Aşık İlyas Başaran (Taşlıçay Yukarı Toklu köyünden)
- İhsan Kılıç (Divani)(Tutak İsaabat köyünden)
- Turan Şahbazoğlu(Mihmani)(Merkez Yolugüzel köyünden)
- İsmet Öztürk (Doğubayazıt Merkezinden)
- Aşık Cevdet Kaya (Seyrani) (Merkez Özbaşı köyünden)
- Memduh Kılıç (Çağlayan) (Tutak İsaabat köyünden)
- Abdulkadir Kılıç (Gamgüder) (Tutak İsaabat köyünden)
- Kasım Aras (Tutak Suvar köyünden)
- Hasan Altay (Taşlıçay Geçitveren köyünden)
- Behman İşlek( Merkez Yığıntepe köyünden)
- Mehmet Ali Gökhan(Merkez Cumaçay Mollaali köyünden)
- Binali Kılıç (Tutak Sincan köyünden)
- Aşık Müslüm Işık (Merkez Yazılı köyünden)
- Aşık Kerem Kılıç(Doğubayazıt merkezinden)
- Hamit Yalçın (Nadan) Tutak Palandöken köyünden)
- Aşık Mehmet Beyazhan(Merkez Yazılı köyünden)
- Aşık Bayram (Taşlıçay Geçitveren köyünden
- Aşık sefer Taşkıran (Firgani) (Merkez yolluyazı köyünden)
- Abdurrezak Akın (Efgani) (Merkez ilçeden)
- Budak Yemiş (Tutak Bayındır köyünden)
Dil
Ağrı bir sınır ili olması nedeniyle değişik dönemlerde değişik toplumların yönetiminde kalmıştır. İlde Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe, Ermenice, Azerice ve Farsça kullanılmıştır.Bölgenin zaman zaman el değiştirmesi ve halkların birbirleriyle yakın ilişkileri nedeniyle kullanılan dile bu dillerden birçok kelime geçmiştir.İslam dininin etkisiyle Arapça kelimeler de yaygınlaşmıştır.
Ağrı yöresinde kullanılan fakat Türkçe sözlükte bulunmayan kelime ve terimlerden örnekler.
Aynoyun : Eşya, öteberi
Boylu : Gebe kadına verilen ad
Cığız : Oyun bozan
Cindar: Fala bakan,sihirbaz
Dayaz: derin olmayan
Dellek: Sünnetçi
Dester: El deyirmeni
Direj: Uzun, uzun boylu
Düyü: Pirinç
Endirme: Merdiven
Erdek : Bir çeşit hamur tatlısı
Eyme: Kurut yapmak için bez torbada biriktirilen yoğurt
Eze: Teyze
Farmaş: Halı ve kilim motifleri ile süslenerek yapılmış ve içine yatak konulan eşya
Fehle : Amele, işçi
Geleme: Kavak fidanı
Gödek: kısa, uzun olmayan
Günorta:Öğle vakti
Gürgüre: Şelale
Keyveni: Kadın hizmetçi
Künde: Pişirilecek hamurun elde yuvarlatılmış şekli
Leçek: Tülbetten yapılmış kadın başörtüsü
Payız: Sonbahar
Pürçüklü:Havuç
Sako: Kalın Palto
Şepe: Fırtınanın biriktirdiği kar yığını
Ulam:Başkasına bedava iş yapma
Yazağzı: İlkbahar başlangıcı
Edebiyat
Ağrı edebiyatı İl’e adını veren Ağrı dağı ve çevresinin çarpıcı tabiat görünümleriyle yansır.Edebiyat ürünlerinin pek çoğunda onun adına rastlamak mümkündür.
Ağrı ile ilgili ilk efsane Adem ile Havva’dan başlar.Söylendiğine göre:
Allahın yarattığı ilk insanlar olan Adem ile Havva Cennet’ten kovulmadan önce Ağrı dağının kuzeyinde Aras nehri kıyısında yaşamışlardır. Havva anamız yasak meyveyi yemeden önce Adem babamızla Ağrı dağı yöresindeki Cennet’te mutlu bir hayat sürüyorlarmış.
Diğer bir rivayet de şöyledir:
Adem ile Havva, Cennet’te şeytanın sözü ile yasak meyvayı yiyip kovulduktan sonra, Ağrı dağının güneyindeki Erem (İrem) bahçelerine inmişler.İnsan nesli buralarda çoğalıp yeryüzüne dağılmış.”
Tevrat ve İncilde anlatılan Nuh Tufanı’nda adı geçen ararat dağının Ağrı dağı olduğu üzerinde en çok gayri müslümler durmuşlardır.Kuran-ı Kerim’in Hüd,Kamer ve Mü’minun sürelerinde anlatılan Nuh Tufanı’nın özellikle Hüd suresinin 44.ayetinde adı geçen ve Hazreti Nuh’un gemisini demirlediği dağın Ağrı dağı olduğu iddia edilmektedir.Böylece Ağrı dağı yüzyıllardan beri dini yorumlara,mitoloji ve efsanelere konu olagelmiş, edebiyat ürünlerinde canlandırılmıştır.
Aşık Kerem,Erncişli Emrah, Karacaoğlan Ağrı için güzel şiirler söylemişlerdir.
Anadoluda çok sevilen Kerem ile Aslı hikayesi’nin bir bölümü Ağrı’da geçer; dumanda yolunu şaşıran Kerem, türkü ile ağrı dağından yol ister, birdenbire murat suyu karşısına çıkıp ta önünü kestiğinde ondanda geçit vermesini talep eder. Eski Doğubayazıt’ta geçen bölümü şöyledir.
Aslı’nın peşinde diyar diyar gezen Kerem, onun izini bir gün Bayazıt’ta bulur. Aslı Keşiş’in Bahçesinde saklanmıştır.Kerem bir yolunu bulup keşişin karısı ile görüşür, Kerem Aslı ile konuşabilmek için keşişin karısının ileri sürdüğü teklifleri kabul eder. Aslının yüzünü görebilmek , onunla konuşabilmek için 32 dişini sırayla çektirir. Sonradan elini sürdüğünde tüm dişleri eskisi gibi olur.
Başka bir anlatım:
Keşiş’in bağında Aslı ile Kerem buluşur.Fakat kızın üzerinde sihirli bir entari vardır.Kerem türkü söyledikçe, düğümlerden biri açılırken, diğeri kapanmaktadır. Aynı durum sabaha kadar devam eder. Sonunda Kerem öyle bir ah çeker ki, ağzından çıkan alevle tutuşup yanar. Bu külün başında günlerce bekleyen Aslı, külü saçı ile süpürürken tutuşur, o da yanar. Külleri birbirine karışır.
Erkek Giysileri
1.Frenk gömleği
2.Yelek
3.Pantolon-Şalvar
4.Kaytan
5.Dizleme-Çorap
6.Çarık
7.Külah-Papak-Şapka
8.Köstek
9.Cepken
10.Kuşak
Kadın Giysileri
1.Entari
2.Yelek
3.Palaska
4.Önlük
5.Kolçak
6.Çorap
7.Kemerli Ayakkabı
8.Kefi-Hotoz-Eşarp
9.Şalvar
10.Cepken
Geleneksel Oyunlar
Ağrı Sallaması:
Köy düğünlerinde en fazla oynanan oyundur. Oyuna davul-zurna eşlik eder. Figürleri basit olduğundan herkes tarafından kolaylıkla oynanır. Oyunun süresi belli değildir.
Basso (Besra):
Davul ve zurna ile oynanır. Bu oyunun kaynağının Besra adlı güzel bir kızın yeteneklerini öven hareketler olduğu sanılmaktadır. Kız erkek birlikte en az 4 kişiyle oynanır.
Laççi:
Ağır ve hızlı olmak üzere iki bölümden oluşan ve 6 kişiyle oynanan bir kız halayıdır. Oyundaki figürlerin ceylanı canlandırdığı söylenir. Oyuna davul-zurna eşlik eder.
Zeyno:
Davul-zurna eşliğinde, en az 6 kişiyle oynanan orta hızda bir kız oyunudur. Geçmişi XlX.yy’a dayanmaktadır.
Çep:
6 kişiyle davul-zurna eşliğinde oynanan ağırlama niteliğinde bir kız halayıdır. Taşlıçay, Diyadin ve Doğubeyazıt yörelerinde oynanır.
Koffi:
6 kişiyle davul-zurna eşliğinde oynanan orta hızda bir kız oyunudur.
Sarma:Tutak ve Patnos yöresinde an az 6 kişiyle, davul-zurna eşliğinde oynanan bir kız halayıdır.
Hessike:
Tulum ve davul-zurna eşliğinde kadın ve erkeklerin birlikte oynadığı bu oyun, ağırlama ve hoplatma bölümlerinden oluşmuştur.
Çimen-i Çiçek:
Ağırlama ve hoplatma bölümlerinden oluşan, en az 6 kızın oynadığı sözlü bir oyundur. Çalgı olarak davul-zurna, bazen de akerdeon kullanılır.
Meyriko:
Kadınların oynadığı bir oyundur. Baştaki oyuncu, müzik eşliğinde tek başına bazı figürler yapar, öbür oyuncular da el çırparak onu coştururlar. Daha sonra toplu olarak oyuna geçilir.
Çoban Eli:
İki kişinin elde sopalarla oynadığı bu oyun ağırlama ve hoplatma bölümlerinden oluşur. Oyuncular sopaları kılıç gibi kullanırlar. Bu oyun Doğubeyazıt, Cumaçay ve Diyadin yöresinde oynanır.
Ömer Ağa:
Davul-zurna eşliğinde 6 erkeğin oynadığı bir oyundur. Yeldirme ve hoplatma bölümlerinden oluşur. Zedikan, Eleşkirt, Toprakkale ve Kösedağ da oynanır.
Ağrı Gülüm:
Altı erkeğin oynadığı hızlı bir oyundur. Oyuna davul-zurna, bazen de klarnet eşlik eder. Doğubeyazıt, Diyadin ve Aladağ yörelerinde yaygındır.
Bunların dışında, Tıllara, Dümme, Gelin Gel Bara, Nuray, Köylü Kızı, Hene, Nare, Daldala ve Lurke gibi halaylar vardır.
Serhat Barı:
Erkeklerin oynadığı bir bardır. Oyuncular birbirlerine çok yakındırlar. Omuzlar bitişik, eller ya bele sarılmış ya da aşağıdan birleştirilmiştir. Tutak ve Hamur çevresinde yaygın olan ve davul-zurna eşliğinde oynanan bu oyunda yiğitlik ve mertlik figürleri yer alır.
Koçaklama Barı:
Ağır ağır başlayan ve hızı giderek artan bir erkek barıdır. Davul-zurna eşliğinde 6 kişiyle oynanır.
Yüksel Barı:
Altı kişiyle oynanan hızlı bir erkek barıdır.
Sürgün Barı:
Ağırdan hızlıya geçen ve çeşitli ayak figürleriyle belirgin olan bir erkek oyunudur. Doğubeyazıt ve Patnos yörelerinde oynanır
Ata Barı:
Altı kişiyle oynanan hızlı bir oyundur.
Ülker Barı:
Kadın barıdır. Altı kişiyle oynanır. Ağırlama ve yellenme bölümleri vardır.
Ağrı ilindeki halk oyunları içinde köy orta oyunu niteliğindeki Köse Gelin Oyunu ayrı bir yer tutar. Anadolu seyirlik oyunlarına iyi bir örnek olan Köse Gelin Oyunu, kırsal kesimdeki toplumsal yaşamı renklendiren köy orta oyunlarının en yaygınıdır.
Giyim, Geleneksel Sanatlar Zanaatlar, Halk Resmi:
Giyim: Halk giyiminin en iyi örneği köylerde görülür. Şehirlerde, dış etkilerle giysiler, yerlerini çağdaş kıyafete bırakmıştır. Erkekler büyük ölçüde günlük giyimi kullanırken, genellikle evinde olan kadınlar milli ve geleneksel giyimden uzaklaşmak istememektedir. Elle örülmüş yünlü giyeceklerin yaygınlığı, iklim şartlarından ve hayvancılığın başlıca geçim kaynağından olmasındandır.
1940’ lı yıllara kadar halk giyimi daha sınırlı ve ekseri kendi yaptıklarından ibaret olmuştur. Doğudan (İran) gelen çeşitli kumaşlar ve yüne dayalı giyecekler yaygın olarak kullanılmış, ayakkabı yerine herkesin kendi yaptığı çarık ve az da olsa lastik giyilmiştir. 1950’ den sonra ülke genelinde ekonominin ve sosyal hayatın canlanmasıyla, fabrika ve atölye ürünü giyecekler ilde yaygınlaşmıştır.
Kıyafetler il genelinde ortak özelliklere sahip olduğu halde, Patnos ve Tutak ilçelerinin güney illerle komşuluğu sebebiyle, buralarda ufak- tefek ayrıcalıklar görülmektedir.
Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur. Köyde çalışma zamanları ve sıcak günler hariç, her erkek ceket ve pantolonla dolaşır. Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar , alttan uzun don(tuman) ve fanila giyerler. Soğuk günlerde buna birde pijama eklenir. Pantolon, işlik, gömlek ve kazak bunların üstüne geçirilir. Gömleğin üzerine ceket giyilmez, arada mutlaka yelek veya kazak vardır. Baştaki şapka bütün giyecekleri tamamlar. Yaşlılar şapka yerine fes ya da papak giymeyi tercih ederler.
Sonbahar ve kış mevsimlerinde yün ve tiftikten örülmüş papak, çorap, eldiven ve kazak giyenler çok olur. En üste sako (palto) giyilir.
Köylerde kadınların giysileri daha milli ve mahallidir. Kadın giyeceğine entari egemendir. Kadın ve kızlar gelişigüzel, açık- saçık giyemezler. En alta can gömleği ve iç tuman giyilir. Üst üste entari giyme, eski alışkanlıktan ve iklim şartlarından ileri gelmektedir. Entarilerin üzerine hırka veya kazak geçirilir. İş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır. En üstteki entarinin kadife, ipek veya simli olmasına dikkat edilir. Gümüş madeni ve öteki kemerler bunun üzerine bağlanır. Ayakta çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır.
Halk Hekimliği
İlde halkın yüzyıllar boyu dışa kapalı ve büyük şehirlerden uzak yaşayışı, onun sağlığını da büyük ölçüde etkilemiştir. Coğrafi konum ve aylarca soğuklu kış hayatının yaşanması, halkı; sağlık, hastalık, ilaç ve tedavi konularında kendi kendine yöntem geliştirmeğe zorlamıştır. Böylece geleneğe, tecrübeye ve çevrenin özelliğine bağlı halk hekimliği (geleneksel tıp/ halk tababeti) gelişmiştir. Sağlığa dayalı zengin bir folklorun oluşu bundandır. Halk hekimliğinde, halkın tutum ve inanışı, kültürel değerler egemen olduğunda, hastalık ve tedavilerinde bunların izleri görülür. Kasabalarda yaşayanlar dahil, halk istese de doktor, ilaç ve hastane bulmada zorluk çekmiş, ancak çaresiz kalınınca uzak yerlere gidilmiş veya ilaç getirtilmiştir. Son elli beş yıla, yani 1950’ li yıllara kadar bu durum devam etmiştir.
Günümüzde halk hekimliği yöntemi ile tedavi olma ve ilaç kullanma az görülmektedir. Sayıları gittikçe azalmakla birlikte, bugün ilin pek çok köyünde, kasabalarında, insan ve hayvan sağlığı konusunda etkili olan köy hekimi, kırık çıkık cerrahı ve çocuk uzmanı (kadın) vardır.
Bunlar ilaçlarını genel olarak hayvan ürünlerinden, yörede yetişen bitkilerden ve yakın çevrede bulunan diğer maddelerden yaparlar. Halk inanışında en iyi derman, çiçek, ot ve yiyeceklerden yapılandır.
Hayvancılık yaygın olduğu için, diğer ilaçlarla birlikte, beslenme de hep hayvan ve hayvan ürünlerine bağlı olmuştur. Süt, yoğurt, yumurta gibi hayvan ürünleri günlük beslenmede sürekli kullanılmakla birlikte; sindirim rahatsızlıkları, solunum yolları enfeksiyonları, zehirlenme, kırık, sıcak ve soğuk unsurlu hastalıklarda birçok rahatsızlıklarda ilaç yerine kullanılmıştır.
Bazı hastalıklarda kan alma yöntemine de başvurulur ki, sülük yapıştırma, hacamat, damardan kan akıtma teknikleri uygulanır. Bunlar cilt yaraları, pis kanı temizleme, inak, sarılık, zehirlenme v.s. hallerinde görülür.
Doğum, çocuk sağlığı ve bakımında kendi kendini yetiştiren ve tecrübeye dayalı uygulamalar yapan köy ebeleri; yaşlı bilgili ve tecrübeli kadınlar, bu alandaki boşluğu doldurmuşlardır. Doğumda al karısının lohosaya zarar vermesi ve çocuğu değiştirmemesi inancına bağlı kalınarak özen gösterilmekte, çocuğu nazardan kollamak için çeşitli tedbirler alınmaktadır. Böyle olduğu için çocuk hastalıklarının bir çoğunun sebebi, korkuya ve nazara bağlanmıştır.
Davranış bozukluğu (aklını oynatma, saat geçmesi , delirme vb.) hallerin nedenleri genelde nazar ve korkuya dayandırılmaktadır. Nazar; çocuğa, gence, yakışıklıya, güzele ve zengine değer.
Zorunlu durumlar dışında, artık eski tedavi yöntemlerine günümüzde pek itibar edilmemektedir. Zaten eski halk hekimlerinin sayısı gün geçtikçe azalmaktadır.
Halk Takvimi
İlde günümüzde bile zamanın hesaplanması ve birçok işlem, halk takvimi ile yapılmaktadır. Yakın yıllara kadar halk hep bu takvimi kullanmıştır. Her yıl, bir hayvan üzerinedir.
Halk takviminin günlük hayatta etkili olmasının en önemli öğeleri kış, kar, soğuk ve geçim kaynağının hayvancılık oluşudur. Zira ilde kışlar uzundur ve halk yaşayışını çok yönlü etkiler. Aylarca süren, bitmek bilmeyen kış ve ilkbahar, günleri bir bir sayılarak bitirilir. Hemen hemen her günün, her haftanın bir adı vardır. Hayvanları yaza çıkarmak için günleri, haftaları, ayları saymak gerekir. Özellikle ilkbahar günleri sayılıdır ve zorluklarla geçer.
Küçük çile 21 aralık -31 ocak (40 gün)
Büyük çile 1-20 Şubat (20 gün)
Kış mevsiminin en soğuk günleri küçük çilede görülür. Koyunun yüzü şubatın 2.-3. haftasına rastladığından, köse bezeme (köse gelin) bu günlerde olur.
Boz Ay: 21 Şubat- 21 Mart
Cemreler düşer. Yirmibir marta (Nevruz) en yakın Çarşamba, kara çarşambadır. Bu gecede gençler gelecekleri ve sevdaları hakkında niyet tutar, kapı ve bacaları dinlerler. Hıdır nebi ve yedi günlük kocakarı fırtınası bu aydadır.
Camışkıran: 21 Mart (nevruz) ile başlar 28 gün devam eder. Bu ay köylüler, çiftçiler ve hayvan besleyenler için en kritik aydır. Camışkıranın ilk on gününe “Kernavut” denir. Onuncu günün akşamı “yer nefes verir” (30 Mart), toprak ısınmaya başlar, kernavutun son günü, “Kürtoğlunun kayada kalışıdır.” “Site-i Sevir ve Berdelecüz (10-17 Nisan) de bu aydadır.
Abrel: 20 Nisan- 20 Mayıs.
Karlar dağlara doğru çekilir, toprak canlanır. Nağır kovan (sığırların otlamaya çıkması), Hıdırellez (6 Mayıs) ve yazlık ekinler bu ayda olur. Havaların günü gününe uymaması, halka şu öğüt şiiri söylemiştir.
“Korkma zemherinin kışından
Sen kork Abrel’ in beşinden
Güvenme güneşe, havaya
Öküzü ayırır eşinden.”
Yaz ayı Yaz başı) 20 mayıs 20 haziran.
Halkın ve hayvanların rahata kavuştuğu aydır. Yaza yani yay’a geçiş ayı olan bu ayın sonunda gün dönümü olur ve gündüzler kısalmaya başlar. Yaylaya çıkılır. Herik bu ayda ekilir; ekin yonca ve çayırlar bu ayda sulanır.
Sonbahar: (güz/ payız) (21 eylül- 20 aralık)
Yazlık ekinlerin biçildiği, harman sonu olan mevsimdir. Yayladan inilir, güzlük tohum ekilir, koç katılır. Nahır govan, çobanların çıkması, kışlık hizmetçilerin tutulması, güz sonuna doğru olur.
Koç katımı sonbaharın 40-45. günleri arasındadır. 5-10 gün sonra kar yağar.
Halk Müziği
Ağrıda Halk müziği geleneksel kültürün önemli bir parçasıdır. Halk müziği oyunlara paralel olarak gelişmektedir. Halk müziği denince düğün türküleri ve halk oyunları akla gelir.Kullanılan belli başlı halk müziği araçları Davul,zurna,kaval, tef, tulum, gayda, düdük ve bağlama’dır. Türküler konusunda en çok emeği geçen ve derleme yapan sanatçılar,başta İsmet ÖZTÜRK ve İsmet KOÇKAR olmak üzere Talat BAYDAR, Şinasi HATUNOÐLU,Burhan ÇAÇAN ve Ali Haydar GÜL’dür.
Ağrı Türkülerinin en yaygın olanları şunlardır.
-Ağrı Dağından uçtum
-Ağrı Dağı buzludur
-Ağrı Dağının tipisine
-Oy Eleşkirt
-Konma Bülbül Konma
-Eleşkirt’in Önü Ova
-Murat Neden Bulanık akar
-Küpkıran Ovaları
Doğum
Hamile kadının yiyeceğine dikkat etmek gerekir. Zira hamilelikte yenilen yemekler, çocuğun hal ve hareketlerine etki eder. Çocuk henüz doğmadan ona ad vermek, cinsiyetini tahmin etmek, adettendir. Doğum sırasında mutlaka bir sağlık kuruluşuna götürmeğe, ebe çağırmaya gerek yoktur. Köylülere göre bunu daha çok şehirliler yapar. Doğumların çoğunu bilgili ve tecrübeli kadınlar gerçekleştirir. Doğuran kadına “Kuymak” yemeği yedirilir.
Doğumdan sonra, özellikle erkek çocuk haberi verene, babası bahşiş verir. Yeni doğan çocuğa akraba ve komşular hediye götürür. Kırkı çıkmayan çocuk gelene- gidene fazla gösterilmez. Yeni doğan çocuk kırk gün boyunca yalnız bırakılmaz. Çocuk yalnız kalırsa, al karısı onu değiştirir. Al karısı lohusa kadını bile boğar veya ciğerini söküp götürür.
Çocuğun kırkı, çimdirilirken başına kırk kaşık su dökülerek çıkarılır. Nazar değmemesi için dualar okunur, altında üzerlik yakılır, üzerine muska, kurşun, mavi boncuk vs. dikilir. Çocuğun dişi çıkınca hedik pişirilir; komşu ve akrabalara dağıtılır.
Sünnet
Erkek çocukların oyun çağında “kendini bilmeden” sünnet ettirilmesi görüşü yaygındır. Aile, kirve tutacağı kişinin sayılı ve varlıklı birisi olmasını ister. İlde kirvelik önemlidir ve akraba sınıfına girer. Çünkü kirve kirvenin dostudur, birbirinin hayrına şerrine koşarlar. Sünnetten bir hafta önce kirve tutulan kişiye koç, teke, tosun gibi hayvan veya bunlara eşdeğer hediye gönderilir. Kirve de çocuğa/ çocuklara hediye alır, masrafların bir kısmını karşılar.
Sünnet davul çaldırılarak yapıldığı gibi, mevlit okutturularak da yapılır. Sünnetten hemen sonra yemek yenir ve davetlilerin getirdikleri hediyeler, ad söylenerek orta yerde tepsi içerisinde toplanır. Hediye yerine para da atılır. Tören sona ereceği sırada çocuk babası ortaya çıkarak bütün malını, servetini “Kirve ye hediye ettiğini söyler. Kirve de basit bir hediye alarak “ötekini kirveme bağışlıyorum” der. Artık bunlar birbirlerine kirve diye hitap ederler ve birbirlerinin eteklerine kan döktükleri için kız almamaya çalışırlar.
Ölüm
Ölüm haberi, Anadolu’ nun her yerinde olduğu gibi, İlde de üzücü olur ve çabuk yayılır. Konu komşu, akraba ve yakınlar hemen yardıma koşarlar. Herkes durumuna ve yapabileceği işe göre ölü evine yahut ölü sahibine yardımcı olmaya çalışır. Ağrı’ nın her yerinde ölünün yıkanması, kefenlenmesi cenaze namazı ve ölünün mezara konulması İslam esaslarına göre yapılır. Cenaze defnedildikten sonra topluca ölü evine gidilerek Fatiha okunur, elhükmüllah” denip başsağlığı verilir. Erkekler odada, kadınlar varsa başka bir odada, oda yoksa aşhane gibi yerde toplanır. Başsağlığına gelenler “ başınız sağ olsun”, Allah rahmet eylesin”, Allah gittiği yerde utandırmasın”, geride kalanlar sağ olsun” gibi cümleler söyleyerek taziyede bulunurlar. Ölü sahibi gelenlere çay ve sigara ikram eder. Köyün veya mahallenin imamı devamlı ölü evinde bulunur; Fatiha okunmasına yardım ve öncülük eder. Ölüm sebebi, ahiret ve hayatın geçiciliği hakkında bilgi verir, ara- sıra Kur’an okur.
Yakın komşular, akrabalar başsağlığına gelenleri evlerine götürür, çay ve yemek ikram ederler. Köylerde bir ölüm olduğunda, köyün ileri gelenleri dışarıdan, başka köylerden geleçekleri kendi aralarında taksim ederler. Herkes gelecekleri bilir ve kim hangi köylüleri misafir edecekse, hazırlığını ona göre yapar ve başsağlığı bittikten sonra misafirlerini götürür. Uzak yerden gelinmişse ve gece kalınacaksa, o adamın evinde konaklanır.
Hediyelik Eşya ve El Sanatları
Ağrı’da küçükbaş hayvancılığın fazla yapılması nedeniyle halıcılık en önemli el sanatıdır. Bunun yanında kilim, kazak, keçe ve çorap gibi el sanatları da vardır.
Atasözleri
Acı işletme(çalıştırma) toku söyletme.
Ağır taşı kimse yerinden oynatamaz.
Akıllı düşman, ahmak dosttan iyidir.
Anası olmayanın ağzının tadı,yüreğinin yağı yoktur.
Anası ne ise danası da odur.
Atın yürüyüşüne yiğidin yiyişine bak.
Ayıplı ayıbını bilse çulu başına çeker.
Baş kesen, yaş kesen iflah olmaz.
Bayram kemiği ile it tavlanmaz.
Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun.
Büyük konuşma ki büyük belaya çatarsın.
Çocuğu belekte, tulayı demekte korkut.
Değirmeni rdolanan ununu tez öğütür.
Dul avrat ile eski mala para veren daima zarardadır.
Dünya gör götür dünyasıdır.
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sürtünür.
Ev danası ev öküzünden korkmaz.
Ev hırsızı yakalanmaz.
Haram para ya binayadır ya zinaya.
Her şeyin tazesi dostun eskisi.
İki yana bakan şaşı olur.
İt nedir ki damızlığı da ne ola.
İyilik eden evinde ölmez.
Kara yüze is gerekmez.
Kışın taşa, yazın yaşa, mecliste başa oturma.
Kurdun sebebine kuş da dolanır.
Kurt yuvasından kemik eksik olmaz.
Malı ya babası ölenden ya da avrat alandan alacaksın.
Ne kadar paşa olsan işin poşaya düşecek.
Ot saklayacağına et sakla.
Tamarzıdan al,dadanmışsa ver.
Yalancının torbası hep deliktir.
Yazın yatanı kışın bövelek tutar.
Yetim eli uzanınca mor koyun bile sütten kesilir.
Yılan yavrusu zehirsiz olmaz.
Yüz dediğin ettendir, çoğu zaman utanır sözden.
Deyimler
Adamı ağzından soymak.
Alem duydu Halam duymadı mı?
At ölünce itin bayramı olurmuş.
Ayağıma yer edim, gör başına ne edim.
Babanın evine gelin gelsin.
Benim elim, senin eteğin.
Canın boğazına yığmak.
Çerçi öldü boncuğu sana kaldı.
Çıra ile gezip bulamamak.
Deliye yel ver eline bel ver.
Deveden kulak.
El geçen köprüden sende geç
Evde yüze sürülecek un yok.
Eve gelmeyen danayı kurt yer.
Gözünde ip eğirmek.
Her öküz aynı ağaçla sürülmez.
İki suyun arasında kalmak.
Mezhebi geniş.
Merek yandıysa sıçana da kalmadı.
Suya susuz götürüp susuz getirmek.
Şeytan ayrı, cin ayrı.
Yangır yungur konuşmak.
Yılanın akına da karasına da lanet.
Dualar
Allah, birini bin etsin.
Allah evini şen etsin.
Allah muradını versin.
Allah seni imandan Kurandan ayırmasın.
Atana rahmet.
Atan anan cennetlik olsun.
Bahtın açık olsun.
Balan sağ olsun.
Elini toprağa at, altın olsun.
Hiç evlat derdi görmeyesin.
Kazancın artık olsun.
Ömrün su gibi uzun olsun.
Tuttuğun altın olsun.
Yerin cennet olsun.
Yolcuyken Hızır’a yoldaş ol.
Beddualar
Adın batsın
Adın kara yerden çağrıla
Allah seni elimden alsın
Azarın kökü
Boyun yere girsin
Canına kurt düşsün
Cemdeğin yerde çürüsün
Çıra kimi sönesin
Dermansız derde düş
Emeğin sağdıç emeğine dönsün
Evin- ocağın yığılsın
Gidişin ola, gelişin olmaya
Işıklı dünyaya hasret kalasın
İki gözün avucuna gele
İyi gün görmeyesin
Kapına kara kilit asıla
Karnına azar dolsun
Seni yılan vura
Sol böğründen vurulasın
Üzün gülmesin
Yastığın taş olsun
Yığdığını yorgan altında yiyesin
Yöre Mutfağı ( Gastronomi)
Ağrı yöresinde hayvancılığın büyük çapta olması nedeniyle hayvan ürünleri büyük miktarda kullanılmaktadır. Ağrı zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Saç kavurma en meşhur yemeğidir. Keşkek, lajerun, haside, eğirdek, emo çevirme, cano çöreği, gırar gibi yöreye özgü yemekleri vardır.
Abdigor Köftesi:
En tanınmış yemeği Abdigor Köftesi’dir. Doğubeyazıt’ta yaygın olan bu köfte, içli köfteye benzer. Etin dövülerek yumruk büyüklüğüne getirilmesi sonunda pişirilir.
Goşteberg; Et:
Tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.
Selekeli(Saç Kavurma):
Taze oğlak veya kuzu etinin tereyağında kazırtıldıktan sonra üzerine sarmısaklı yoğurt dökülmesiyle hazırlanan ber et yemeği çeşididir,
Haşıl;
Çaşır otu, kabuğu alınmış buğday(çiğ den) suda kaynatılır. Kaynatılma süresince un ilave edilir. Pişirildikten sonra üzerine yağ veya pekmez dökülerek yenir.
Toprağın ve iklimin sebze tarımına fazla elverişli olmaması yüzünden sebze üretimi yetersizdir. Onun için Ağrı mutfağında tahıl önemli bir yer tutar. Tahıla dayalı olarak yapılan yemeklerin başlıcaları şunlardır;
Hengel, haşıl, erişte, kuymak, kete, bişi, erdek, hasude, bulgur pilavı, yalancı köfte, ekmek aşı,lalanga, ayran aşı, halise,çiriş ketesi, murtuğa ve ağızyakan ve deveci çorbası.
Uğur
Evden ayrılanın, gurbete çıkanın arkasından su dökmek, ayna tutmak uğur getirir.
Hıdırellez’ de ve Kara Çarşambada bekarlar niyetlerine uygun şeyler görür veya duyarlarsa, istekleri yerine gelir.
Kurak zamanlarda dodu gezdirilir, eşek başı yıkanır ve şehit mezarının toprağından suya serpilirse, yağmur yağar.
Gelin eve girerken (attan indirilirken) ayağının altında tahta kaşık veya kırılacak kab- kacak koyulur, gelin bastığında bunları kırarsa, gelin eve uğur ve bereket getirecektir.
Uğursuzluk
Yolculuğa çıkarken kedi, köpek ve sevilmeyen birinin “ uğura çıkması” hayra yorulmaz
Komşulara maya, ipliksiz iğne, anahtar gibi şeyler ödünç vermek iyi değildir.
Baykuşun bir evin üzerinde ötmesi uğursuzluktur. Devamlı öterse, o evden ölü çıkacaktır.
Yağmur yağarken ve şer vakti (güneşin battığı an) kapı ağzında durmak iyi değildir.
Kadın ya da kızların iki minder üzerinde oturması iki kocaya gideceği anlamına gelir.
Geceleyin karanlıkta aynaya bakmak, tırnak kesmek iyi değildir.
Köpeklerin sürekli ve topluca uluması, felaket haberidir.
Şiirler
AÐRI DESTANI
Hakkımdır yurdumu tarif edeyim, Kılayım bir türlübeyanın Ağrı, Yolumu düşeydi de keşke gitseydim, Söylesin işitim duanın Ağrı Doğubayazıt’tır en baş kazası Sürüler besler serin yaylası, Hele Diyadin’in o kaplıcası, En iyi gezilecek seyranın Ağrı.
Bu vasfın yeni bir Türk ocağının, Mesutça şenlenen öz ocağının Sığınmış bağrına Ağrı Dağı’nın O sebepten olmuş ünvanın Ağrı. Şehrinde namlı, kar eyletir dağı, Kışı süreklidir yetişmez bağı, Ak koyun peyniri,mor inek yağı, Dolar istif olur meydanın Ağrı.
Soğuk bir rüzgar eser iniler, Bulutu güneşin yüzünden siler, Dallar gazel döker, buz tutar sular, Geldi mi sonbahar mevsimin Ağrı. Nür-u Feyz fışkırır Murat boyunda, Çıkarlar yalaya köyler yayında, Haziran,Ağustos, Temmuz ayında, Değişmem şerbete ayranın Ağrı.
Teşrinde bulutlar birbirine kovar, Bazen bir metreden fazla kar yağar, Hava açılınca el ayak donar, Çöker düz ovaya dumanın Ağrı. Eleşkirt’te Kösedağ’ın eteği, Bol ve bereketli her bir biteği, Bahçelerde uğuldaşır peteği, Doluben boşalır kovanın Ağrı.
İşlemez vesait tipi var diye, Gündüzler benzer ıssız geceye, Sakın buradan bir kuş uçurman! Verirsin dağlara fermanın Ağrı. Çok güzergah yerdir Patnos’un yeri, Sanki çayırları savan diyarı, Diye, Ekilse yetişir şeker pancarı, Çok iyi olur burada bostanın Ağrı.
Martta yağar yağmur karların erir, Coşar coşkun sular ovayı bürür, Ne insan,ne hayvan, ne kağnı yürür, Güç olur yollarda revanın Ağrı. Tutak kazasının Antep ovası, Gayet meşhur olur arpa,buğdayı, Sergiler kazanır inek boğası, Yetişir çok güzel Hayvanın Ağrı.
Nisan’da kuruyup açılır beller Azalır kabına sığmayan seller, Ötüşür bülbüller açılır güller, O zaman olayım mihmanın Ağrı. Çok nadir bulunan var küheylanın, Kimi al, kimi dor,kır küheylanın, Bilir şad gününde her küheylanın, Kalmaz hiçbir tane yayanın Ağrı.
Cansız, hasta yüze kan gelir, Yeniden her nebata can gelir, Her daldan bir güzel seda yükselir, Afaka yükselir teranın Ağrı. Dolar ambarı ihtiyatta tutar, Yazın kamyonetler kışın da katar, Taşır ülkelere ihracat yapar, Olmaz hiçbir zaman buhranın Ağrı.
Ağaçlar dal takar gayet börk olur, Çatı zirveleri ancak fark olur; Bahçelerin al-yeşil gark olur, Cenneti andırır her yanın Ağrı. Dağ kadimi büken çağın gelmese, Ağarıp saçların benzin solmasa, Şu beni kocaltan kışınolmasa, En güzel yerisin dünyanın Ağrı.
Halkı cesur hep fedakar insandır Tarlalara koştukları sabandır, Biçim tırpan, harmanında döğendir, Makinadan vardır noksanın Ağrı. Gayretin terakki yolunu açtı Son hız ile emeline kavuştu, Çok asırlık şehirleri savuştu; Herkes olmuş senin hayranın Ağrı.
Nüfus seyrek,vardır dört-beş kazası, Böyle sıralanmış varlık hizası, Her biri ayrı bir gelir gözesi, Bunlardır her şeyden gümanın Ağrı. Bu naçiz Çağlayan seni arz etti; Mihman olup, dört köşeni seyretti. Yazıp bir yadigar armağan etti, Okunsun her yerde distanın Ağrı.
Memduh Kılıç (Çağlayan - 1964)
AÐRI
Nuh tufanından evveldir yaşın,
Tarihlerden belli volkandır başın,
Alaca bulaca çatlamış kaşın,
Öyle bir devranın var senin Ağrı.
Bir zamanlar denizdi şu ovası
Dağları bin bir renk çiçek yuvası,
Hamur vadisinde akar deryası,
Böyle bir tarihin var senin Ağrı.
Kösedağ Ağrı birbirine bakar,
Muratçay coşar çağlar, durmaz akar,
Yaylalarda lale-sümbül,gül kokar
Böyle bir seyranın var senin Ağrı.
İnsanları gerçekleri konuşur
Emmioğlu kardeş diye danışır,
İlim,kitap vicdanına danışır,
Böyle bir ahlakın var senin Ağrı.
Mehmet Ali Gökhan
Anlatmalar
Ağrı Dağı Efsanesi
Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemal’in 1970 yılında yazılan romanına ad olmuştur. Adı Efsane olmasına rağmen, kitapta anlatılanlar aslında efsane değil,tarihi izler taşıyan bir aşk hikayesidir.
Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesinde Halk Edebiyatından geniş ölçüde yararlanmıştır. Hikayede at, kutsal meşe ağacı, demirci gibi destansı; sofi, kervan şeyhi, paşanın kızını vermek için Ahmet ‘in dağın doruğuna çıkıp ateş yakması gibi hikaye ve masal motifleri yer almaktadır.Hikayenin konusu kısaca şöyledir.
18 inci yüzyılda Beyazıt bir sancak Merkezidir. Beyazıt Paşası Mahmut Han’dır. Mahmut Han’ın atı, şimdi İran sınırları içinde kalan ,Gürbulak Açık Pazar Yeri ve Meteor çukurunun karşısındaki Sorik köyünden Ahmet’in kapısına gelir .Töreye göre at onun olmalıdır. Mahmut Han,Ahmet’in atı vermemesine kızar ve onu hapsettiirir. Ahmet’te Paşanın kızı Gülbahara sevdalanır. Gülbahar’ı aynı zamanda zindancıbaşı Memo da sevmektedtir.Gülbahar Ahmet ile görüşmek için saçından bir tutam Memo’ya veerir.Memo Ahmet’le Gülbahar’ı görüştürdükten sonra canına kıyar .olaylar gelişir,araya çeeşitli engeller girer. sonunda Paşa, Ahmet’i bir şartla serbest bırakir: Ahmet Ağrı Dağına çıkıp başında ateş yakacaktır.Bu istek yerine getirilir. Ahmet,Gülbahar’ı alarak Ağrı’ya gider. Gülbahar’ın zindancıbaşı Memo’yu canı pahasına zindanı nasıl açtırdığından şüphelenir.Gülbahardan bunun nasıl olduğunu öğrenmek ister. Ahmet Ağrı dağının zirvesine yakın bir yerde oluşmuş Küp gölünün derinliklerinde boğularak kaybolur.
Kara Diken (Siyabent)
Derler ki, Süphan dağı’nın eteğine kurlmuş Patnos kentinde bir zamanlar bir koca ağa, bu ağanın Haco (Hacer) adında güzel mi güzel, bir kızı varmış. Hacer’in güzelliği dillerde... Her delikanlının gönlü onda; O nun gönlü ise çobanları sirbent te .
Sirbent ile Hacer’in sevgisi yıllarca gizli kalır. Sevgi bu, günün birinde anlaşılır. Aşk söylentileri dilden kulağa çabuk ulaşır nedense. Derken koca ağa’nın da kulağına varır. Ağa kovar sirbent’i . Sirbent’e dağda mağaralar ev olur. Hacer’e çoban arkadaşları ile yollar haberleri. Patnos yöresinde bir de kara Ağa varmış. Ağaların üç evlenme yaşı vardır derler. 20,40 ve 60. Yaşlar .Kara ağa ikinci evlenme yaşında (40 imiş).
Hacer’in güzelliğini duyan Kara Ağa dururmu? Varmış Koca Ağa’nın konağına. Diz çökmüş keçesine... İstemiş kızı.
Babası vermiş Hacer’i Kara Ağa’ya. Haber kıza, ondan da Sirbent’e ulaşmış. Sirbent deliye dönmüş.Almış tüfeğini eline, çıkagelmiş eski ağasının kapısına. Köpekler tanırmış bu eski çobanı. Sessiz-sedasız girmiş Hacer’in odasına. El ele verir, Sirbent ile Hacer. Gecenin karanlığında ulaşırlar Suphan dağına.
İki aşık Süphan’ın sarp kayalıklarında mutlu günlerini yaşarken, bir gün, üç geyik(*) sekerek gelip yakınlarında durur.Geyiklerden ikisi erkek, birisi dişidir. Erkek geyiklerden biri yaşlı, öteki genç görünümünde. Yaşlı geyik daha iri ve güçlü olduğu için, genç geyiği yaklaştırmazmış dişi geyiğe. sirbent yaşlı geyiği öldürmeye aht eder.
-Vuracağım onu. O da “Kara Ağa) olmuş sanki....
Sirbent çeker tetiği, vurur yaşlı geyiği. Kesmeye uğraşırken,geyik çırpınır,bir boynuz darbesiyle sirbent’i kayalıklardan aşağı, uçuruma yuvarlar. Sirbent sırt üstü düşer. Bir ağaç dalı sırtını deelip göysünden çıkar. Sevgilisinin kanlar içinde cansız yatışına dayanamaz Hacer,kendini atıverir. Bir ağaç dalı da bunun göysünden .batıp sırtından çıkar.Ölümde birleşirler.
Kara ağa iz süre süre bulur mağarayı.Vaaarır uçurum kenarına. Bir haftalık sözlüsü ile onu kaçıran aşığının yanyana yatışlarını uzun uzun seyreder.Nişan alır Sirbent’i ateş edeceği sırada gözleri kararır,yuvarlaanır,uçurumun kayalarına çarpa çarpa Hacer ile Sirbent’in arasına düşer.
Koca ağa’nın adamları, süphan dağının vadisinde üç mezar kazarlar.Sirbent ile Hacer’ein arasına Kara Ağa’yı gömerler...
O günden beri, her yılın baharında Hacer’in mezarında kırmızı gül,Sirbent’in mezarında ise beyaz gül açar.Güller eğilip biribirlerine kavuşacakları sırada Kara Ağa’nın mezarında bir kara diken yükselir ayırır gülleri.
Mayıs ayı gelince görülmeyen bir kuş öter “Sirbent uçurumu”nda. İnsan sesine yakın bir ötüş şöyle der gibi .
“Siz siz olun, değmeyin
İki taş arasına girin,
İki gönül arasına girmeyin.”
Taşkın Baba
IV.Murad, İran Seferi dönüşünde ordusu ile birlikte Patnos yakınlarında konaklamıştır. Karşıda tüm heybetiyle duran Süphan dağı dikatini çekmektedir;ikide-bir gözleri bu dağa takılır. Merakını gidermek için,dağ hakkında çeşitli bilgiler alır. Çevresindekiler, Süphanın yabani hayvanlarla dolu olduğunu söylerler.Padişah, canının geyik yoğurdu istediğini bildirir. Kim suphan dağındaki geyiklerin sütünden yapılmış yoğurt getirirse her isteğinin karşılanacağı sözü verilir. Hemen araştırma yapılır. Bu işi çevrede tanınan Taşkın Baba’nın başarabileceği kanaatine varılır. Taşkın Baba emri alır almaz, Süphan Dağı’na çıkar; Geyiklerden süt sağıp yoğurt yapar. İstenen yoğurdu Sultan Murad’a vermek için yola koyulur.
Sultan Murad yoğurt getirme işinin mümkün olmayacağını düşünerek,orduyu hareket ettirmiş, murat nehrinin batı yakasına geçmiştir .Seyyar köprüler sökülmüş yakınlarda başka köprü ve geçit kalmamıştır. Murat azgın ve coşkun... Fil dahi geçmeye çalışsa vurup devirecek. Ama Taşkın Baba verdiği sözü yerine getirmek ve Sultan’a ulaşmak arzusunda... Taşkın Baba sanki düz bir yolda yürüyormuş gibi murat nehrinin üzerine basarak karşıya geçmek ister. Bunu gören lV.Murat, heyecanlanıp;
-Gelme, gelme !.. Su coşkun, seni bir köpük gibi alır götürür, boğulur gidersin, diye bağırır.
Taşkın Baba suyu yara yara hem yürür,hem karşılık verir:
-Hünkarım,meraklanma. Su coşkunsa, gelen de Taşkın’dır...
Ve Taşkın Baba karşıya geçip yoğurdu Sultan Murad’a sunar. O kocaman azgın nehri, küçük bir dereyi geçer gibi çıkagelen bu adam karşısında, askerler ve Sultan dona kalmıştır. Sultan Murad çok memnun olur. Ona :
-Dile benden, dileğin nedir? Der.
Taşkın Baba, şimdimi taşkın köyünün bulunduğu yerin kendisine verilmesini ister. İsteği yerine getirilir. Oraya yerleşir. Ölünceye kadar burada yaşar. Bu köye de “Taşkın” adı verilir.
İki Bacı
Ağrı Dağı’nın bulunduğu yer bir zamanlar ova imiş. Burada yaşayan bir köylünün iki kızı varmış. Bir gün bu iki kardeş odun toplamaya gitmişler. Yeterince odun topladıktan sonra , abla odun dengini küçük kardeşin sırtına yüklemiş ve yola koyulmuşlar. Biraz gidince yorulan ve beli ağrıyan küçük kız ablasına ;
- Belim çok ağrıdı abla, ne olur biraz da sen taşı diye seslenmiş.
Ablası kulak asmamış.Biraz daha gitmişler , küçük kız yine ablasına seslenmiş, ablası hiç oralı olmamış.Küçük kız sonunda dayanamamış:
- Abla abla , demiş. Senin gibi ablam olacağına olmaz olsun .Dağ olasın,taş olasın,uzun uzun kış olasın belimdeki ağrı adın, seller yağmurlar muradın olsun diye beddua etmiş.
Ablası durur mu ? O da vermiş veriştirmiş:
- Senin gibi kardeşim olacağına taş olsun saçların çayır, eteklerin bayır olsun.Başın dilin gibi sivri, yamacın boynun gibi eğri, adın da benim gibi ağrı olsun.
Derken bir gürültü kopmuş, bir toz bulutu kaplamış ortalığı.Biraz sonra ovada iki yüce dağ sivrilmiş.... Biri Küçük Ağrı, diğeri Büyük Ağrı. Böylece iki geçimsiz kardeşin ikisi di birer dağ olmuş.
Turizm Aktiviteleri
Mağara Turizmi
Küçük Ağrı Dağı eteğinin bittiği düzlükte bulunmaktadır. Doğubayazıt-Gürbulak transit yolunda Hallaç köyü yolu sapağına 3 km. mesafededir. Örneğine çok az rastlanılabilecek doğal bir anıt durumundaki mağara toprağın 15-20 m. derinliğinde yer almakta olup 100 m. uzunluğa ve 50 m. genişliğe sahiptir. Mağara içinde insan büyüklüğünde buzdan dikitler yer almakta ve bu dikitler ışık altında farklı renklere bürünmektedir.
Balık Gölü
Doğubayazıt'a 60 km. mesafede, Suluçam nahiyesi sınırları içinde, alabalıkları ile ünlü bir göldür. Göle yılın her mevsiminde ulaşmak mümkündür. Bir set gölü olan Balık Gölü 2241 m. yükseklikte olup Türkiye’nin en yüksek göllerinden biridir. 24 km2’lik bir alana yayılmış olan göl, Ağrı Dağı'ndan kaynaklanan bir akarsuyun önünü lavların tıkaması ile oluşan bir set gölüdür. Yılın büyük kısmında donan göle en kısa yol, Taşlıçay üzerindendir.
Gölyüzü Gölü ve Saz Gölü
Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarının güney eteklerinde bulunan havzada, düzlüğün bozulmuş olduğu yerlerde küçük göller bulunur. Gölyüzü Gölü ile Saz Gölü bunlar arasında en önemlileridir.
Dağ ve Doğa Yürüyüşü
AÐRI DAÐI
Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı jeolojik konumu ve Büyük Tufandan sonra Nuh'un gemisine ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağdır. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağının farklı dillerde bir çok ismi vardır. Başlıcaları, Ararat, Kuh - i Nuh, Cebel ül Haristir.
Marco Polonun hiç bir zaman çıkılamayacak dediği Dağa ilk tırmanışı, kayıtlara göre 9 Ekim 1829 yılında Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. İkinci kış tırmanışı ise ilk tırmanıştan çok sonra 21 Şubat 1970' de Dağcılık Federasyonu eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. 1980'li yıllarda binlerce dağcı Ağrı Dağını ziyaret etti. Ağrıya tırmanışa 1990 yılında yasaklandı.1998 de Dağcılık Federasyonunun bir grup dağcıya izin vermesiyle bu yasak kaldırıldı.
Yükseklik 5165 m.
Konumu Doğu Anadolu'da İran sınırları yakınında yükselir. (Aras-Murat Nehirleri arası)
Tırmanış Zamanı Tırmanışlar İçin En Uygun Zaman Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarıdır. Kış tırmanışları zorlu ancak zevklidir.
Özellikleri Ağrı dağı(5165 m.), Anadolu Yarımadası ve Avrupa'nın en yüksek doruğudur. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır. Doğu yüzünde Serdarbulak yaylası ve 3896 m. yükseklikteki Küçük Ağrı Dağı yer alır. Ağrı dağı yüksekliği, buzulları, insanları, değişik yapısal görünümleri, kar sınırına kadar kaplı otlukları ve dağ çayırları ile ilginç ve çekici bir görünüme sahiptir.
Ulaşım ve Konaklama Trabzon-Erzurum-Tahran Uluslararası kara yolları Ağrı eteklerini dolanarak İran'a uzanır. Ankara-Erzurum arasında düzenli olarak hava, demir ve karayolu bağlantısı mevcuttur. Dağa en yakın merkez Doğubeyazıt'tır. Buraya Ağrı ve Erzurum'dan ulaşmak mümkündür. Kent ve çevresinde konaklama ve lokanta tesisleri vardır.
Tırmanışlar
Malzemeler Krampon, İp (11 mm), Buz Kazması, Emniyet Malzemeleri (Perlon, Buz Burgusu vb)
Yaz çıkışlarında (-5, -10 ºC'ye) dayanaklı uyku tulumu, anorak, rüzgarlık, diğer kamp malzemeleri ile gerekli ihtiyaçlar, Dağcıların çıkışları izne tabi olan Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarına tırmanışlarında şu noktalarından hareket etmeleri zorunludur. * Ağrı dağına çıkışlar Doğubeyazıt - Topçatan köyü - Eli Çiftliği güzergahından olmak şartıyla yalnızca dağın Doğubeyazıt sınırları içinde kalan cephesinden yapılmaktadır. * Küçük Ağrı Dağına ise yalnızca kuzeybatı güzergahından çıkış yapılmaktadır. Ağrı Dağı doruğuna tırmanmak için haberleşme, taşıma güvenlik ve tırmanma açısından en rahat ve sık kullanılan rota güney rotasıdır. * Doğubeyazıt'ta konaklayan dağcılar tırmanış için gerekli hazırlıkları burada tamamlayarak oto mobil ile Eli köyüne ulaşırlar. Burada su ikmali yapıldıktan sonra 7-8 saatlik bir yürüyüşle 2800 m. yükseklikteki ilk kamp yerine varılır ve burada geceleme yapılır. 2. gün 4-6 saatlik bir tırmanışla 4200 m. dolaylarında ikinci kamp yerine ulaşılır. Doruk tırmanışı için krampon, buz kayması
ve ip alınması zorunludur. 8-10 saatlik tırmanışla doruğa ulaşılır ve birinci kamp yeri olan 2800 m. ye dönüş yapılır.
Ağrı
Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı, dağcılık ve dağ turizmi açısından büyük ilgi toplamaktadır. Efsaneye göre büyük tufandan sonra Nuh’un gemisinin burada olduğuna inanılır ve aynı zamanda kutsal kitaplarda da adı geçmektedir.
Marco Polo’nun hiçbir zaman çıkılamayacak dediği dağa ilk tırmanış, kayıtlara göre 9 Ekim 1929 yılında Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. İkinci kış tırmanışı ise ilk tırmanıştan çok sonra 21 Şubat 1970’te Dağcılık Federasyonu eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi.
Karın hiç eksik olmadığı Ağrı Dağı, çeşitli ülkelerden her yıl çok sayıda turist çekmektedir. Gerek yerli gerekse yabancı ekipler tarafından her yıl yaz aylarında dağ eteklerinde kamplar kurulmakta ve tırmanma turları düzenlenmektedir. Ağrı Dağı’nın özelliklerini ve tırmanış yollarını bilen dağcılık eğitimi almış rehberler, turistlere yardımcı olmaktadırlar. Büyük ve Küçük Ağrı dağlarını, 2678 m. yüksekliğindeki Serbulak Geçidi ayırmaktadır. İlin güneyinde yer alan Süphandağı, Aladağ ve Tendürek Dağları dağcılık ve doğa yürüyüşleri için büyük potansiyele sahiptir.
Meteor Çukuru
Alaska’daki meteor çukurundan sonra dünyanın 2. büyük göktaşı çukurudur. Gürbulak Hudut Kapısı ile Sarıçavuş köyü arasında, İran sınırına 2 km. kadar mesafededir. 70-80 yıl önce düşen bir Göktaşı tarafından oluşturulan meteor çukuru 35 m. genişliğinde ve 60 m. derinliğindedir.
Nuh'un Gemisinin İzi
Türkiye-İran transit yoluna 3.5 km. uzaklıkta, Ağrı Dağı’nın güneyinde Telçeker ile Meşar köyleri arasında yer alan doğal bir anıttır. Bu anıt gemiye benzer bir siluettedir. Başta Amerikalı araştırmacı James Irwin olmak üzere birçok araştırmacı büyük tufandan sonra Nuh’un gemisinin buraya oturduğu yönündeki iddiaları araştırmak üzere kutsal geminin kalıntılarını bulmak için 1983 yılından itibaren çalışmalara girişmişlerdir. Kültür Bakanlığı gemi kütlesine benzeyen bu jeomorfolojik yapının “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı” özelliği taşıması münasebetiyle 1987’de 3657 sayılı kararı ile burayı doğal SİT alanı ilan etmiştir.
Kuş Gözlem Alanı
Kuş Gözetleme
Balık Gölü ve Ağrı Dağı eteklerindeki kırsal alanda Doğubayazıt Sazlığı ve Patnos’ta bulunan Sarısu Ovası’nda kuş gözetleme potansiyeli vardır.
Balık Gölü
Çevresindeki dağlardan gelen küçük dereler, kıyısındaki pınarlar ve yeraltı suyu ile beslenen Türkiye’nin en yüksek rakımlı göllerinden birisidir. Göl üzerindeki adada kuluçkaya yatan kadife ördek popülasyonu ile önemli kuş alanı statüsü kazanır. Göl içme ve kullanma suyu koruma sahası statüsüne de sahiptir.
Doğubayazıt Sazlığı
Türkiye’deki önemli kuş alanlarından olan alan, Türkiye’nin en yüksek dağı olan Büyük Ağrı Dağı’nın (5165 m.) eteklerinde yer alan iki gölü ve bunların arasında uzanan geniş taşkın ovalarıyla bataklıkları kapsar. Alanda önemli sayıda çayır delicesi (10 çift) ürer. Üreyen diğer kuşlar arasında erguvani balıkçıl, boz ördek, pasbaş patka, turna, kılıçgaga ve kılıçbacak sayılabilir. Elde olan sınırlı verilere dayanarak alanın geçmiş yıllarda burada barınan kuşlar açısından daha önemli olduğu söylenebilir. Eski yıllarda (1970) burada telli turna ürediği bilinmektedir.
Sarısu Ovası
Türkiye’nin en yüksek dördüncü dağı Süphan Dağı’nın (4058 m.) kuzeyinde yer alan, yüksek rakımlı bu ovada nemli otlaklar, çayırlıklar, birkaç tatlı su gölü ve sazlıklar bulunmaktadır. Önemli kuş alanı statüsü kazanmasının nedeni bu alanda turnanın üreyebilmesidir.
Yorum