GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 7.642km²
Nüfus: 1.560.023(2007)
İl Trafik No: 27
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden birisi olan Gaziantep, MÖ 4000 yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde konumlanmıştır.
Antik ulaşım yollarının, stratejik bazı konumların birleştiği, savunmaya ve saldırıya elverişli, antik ticaret yollarının kesiştiği bir kavşakta bulunması ona tarihin bütün safhalarında bir çok medeniyetin göz dikmesine sebep olmuştur. Bu yollar Kahramanmaraş’tan Sakçagözü’ne giden, Urfa, Kalkamış, Dülük, İslahiye, Kilis ve Halep bağlantılı ticaret yollarıdır. .Kieppert , çizmiş olduğu Anadolu haritasında bütün bu yolları göstermiştir.
Kentin jeolojik durumu önemini artırmaktadır. Kommagene sınırları içerisinde kalan Toros Dağları’nda antik dönemde kullanıldığı bilinen bazı maden yatakları vardır. Bu yörede demir madenlerinin işletildiği ve dönem tekniği ile çelik elde edildiğini kitabelerde ifade edilmektedir.
Gaziantep'te Paleotik, Neolotik, Kalkeotik, Tunç Çağlarına, Hitit, Med Asur Pers İskender Selefkosler Roma, Bizans, Abbasiler ve Selçuklulara ait eserler bulunmaktadır. Hitit döneminden itibaren Gaziantep önemli bir dini merkez olmuştur. Hitit baş tanrısı Teşup’un kutsal şehri olarak bilinen Dolichenos (Gaziantep) aynı özelliğini Grek, Roma döneminde de korumuştur.
Gaziantep kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, zengin mutfağı ve alışveriş imkanları ile tam bir turizm cennetidir.
İLÇELER:
Gaziantep (merkez), Araban, İslahiye, Karkamış, Nizip, Oğuzeli, Nurdağı, Şahinbey, Şehit Kamil, Yavuzeli.
Gaziantep Adının Kaynağı
Eskiden Ayıntap olarak adlandırılan Gaziantep, adını tarihin derinliklerinden. sıfatını ise Milli Mücadeledeki kahramanlıklarla dolu müdafaasından almıştır.
Eskiden Ayıntap ve Aynitap adıyla yazılır, geniş halk kitlesi tarafından ise Antep ve Entap olarak söylenirdi. Gaziantep'in yetiştirdiği ünlü ilim adamı tarihçi Bedrüddin Ayni'nin ifadesiyle Gaziantep'in eski adı ve asıl adı “Kala-ı Füsus"tur. "Kala-ı Füsus" yüzük kalesi demektir.
Bir başka rivayete göre buranın halkına zulüm eden Ayni adında kötü bir hakimi varmış. Bir çok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş, tövbe etmiş ve yörede yaşayan halk tarafından "Ayni tövbe etti" denmiştir. Daha sonra Ayni tövbe, Ayıntap olarak kalmıştır.
Bir başka rivayete göre ise Ayıntap adını suyunun güzelliğinden ve bolluğundan almıştır. Ayın: pınar, kaynak ve suyun gözü anlamındadır. Tap ise: parlak ve güzel anlamındadır. Bundan dolayı ayıntap güzel pınar ve güzel kaynak manasına gelmektedir. Yine Tap: güç ve takat anlamına da gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı bu isimin verildiği söylenmektedir.
Bir başka rivayette ise şehrin eski adının Hantap olduğu söylenir. Tap: güç, takat ve arazi anlamında da kullanılmaktadır (Kelime tap ve tapkır olarak Gaziantep'in köylerinde halen kullanılmaktadır). Buna göre Hantap; han toprağı manasına da gelmektedir. Hantap zamanla Antap ve Antep olmuştur.
Kurtuluş Savaşı'nda halkın göstermiş olduğu üstün kahramanlıklar sebebiyle şehre 8 Şubat 1921 tarihinde T.B.M. Meclisi tarafından "GAZİ"lik ünvanı verilmiştir. Layiha-i Kanuniye'nin l. Maddesi "Ayıntap livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı Gaziayıntap'a tahvil olunmuştur." Böylece de Antep, Gaziantep olmuştur.
COÐRAFYA
Akdeniz Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birleştiği noktada konumlanan Gaziantep Suriye'ye komşu sınır ilimizdir. Güneydoğu Torosların uzantıları olan Sof dağlarının bulunduğu ilde ayrıca Dülükbaba, Sam, Ganibaba ve Sarıkaya Dağları da yer almaktadır. İslahiye, Barak, Araban, Yavuzeli ve Oğuzeli ilin önemli ovalarını, Fırat Nehri, Nizip Çayı, Afrin Çayı, Merziman Çayı ve Alleben Deresi ise ilin önemli akarsularını oluşturmaktadır.
Yarısından fazlası ziraata elverişli olan il toprakları zeytin, fıstık, meyve ve sebze bahçeleri üzüm bağları pamuk ve buğday tarlaları ile kaplıdır. İlin dağlık kesimlerinde kısmen çam, köknar, sedir ormanları, step ve yarı step bitki örtüsü bulunur.
Gaziantep yaban hayatı açısından zengin bir ildir. İl dahilindeki ormanlarda bol miktarda keklik, turaç, yaban ördeği, yaban kazı, çil, çınalı baykuş, güvercin, serçe, an kuşu, yaban domuzu, tavşan, su kuşları, kirpi ve bıldırcın bulunmaktadır.
Gaziantep, Akdeniz ve kara ikliminin geçiş noktasında yer almaktadır. İlin güney kesimleri Akdeniz ikliminin etkisinde olmakla beraber, genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve yağışlıdır. İlde yağış en çok kış ve ilkbahar aylarında görülür.
TARİHÇE
Gaziantep tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin, ilk uygarlıklarının doğduğu, Mezopotomva ve Akdeniz arasında bulunuşu güneyden ve Akdeniz'den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek Yolunun da buradan geçmiş olması ilin önemini ve canlılığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır.
Gaziantep'in tarih devirleri Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selefkoslar, Roma ve Bizans, İslam-Arap ve İslam-Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde de açık bir şekilde görmek mümkündür.
Ayıntap olarak bilinen eski kent, bugünkü Gaziantep'in 12 km. kuzeybatısında Dülük Köyü ile Karahöyük Köyü arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anadolu'nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir.
Bir süre Babil İmparatorluğu`nun egemenliği altında kalan Gaziantep, M.Ö. 1700 yıllarında Hitit Devleti'nin bir kenti olmuştur. "Dülük" şehri ise Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır.
Gaziantep ve çevresi M.Ö. 700-546 yılları arasında Asur, Med ve Pers İmparatorluklarının yönetimine girmiştir. Büyük İskender'in Pers Devletini yıkmasından sonra Romalılar'ın, M.S. 636 yılına kadar da Bizanslılar'ın egemenliği altında kalmıştır.
Gaziantep, Kahramanmaraş'tan Halep'e, Birecik'ten Akdeniz kıyılarına ve Diyarbakır'dan İskenderun'a giden ana yollar üzerinde bulunduğundan, her dönemin kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.
İslamiyet'in buralardan Anadolu'ya yayılmış olması ve Hz. Muhammed'in Peygamberlik mührünü görüp öpen ve O'nun vahiy katiplerinden olan Hz. Ökkeşiye'nin türbesinin Nurdağı ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunması Gaziantep için ayrı bir önem taşımaktadır.
Hz. Ömer zamanında İslamiyet'in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay'ı Bizanslılar'dan aldı. Böylece 639 yılında yöre halkı Müslümanlığı kabul etti. Hemen ardından kansız ve savaşsız Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek vergiye bağlandı. İşte Gaziantep'in ünlü Ömeriye Camii o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır.
1071 Malazgirt Savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğu'na bağlı bir Türk Devleti kurulmuştur. 1270 Yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent, daha sonra Dulkadiroğullarının (1389) ve Memluklular'ın (1471) eline geçmiştir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Memluklular'a karşı yapılan Mercidabık (Kilis yakınında) Meydan Savaşından sonra Gaziantep ve yöresi Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine girmiş oldu.
Osmanlılar döneminde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cami, medrese, han , hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu anlatır.
I. Dünya Savaşı sonunda, Gaziantep önce İngilizler daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Gaziantep Savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik. kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur. Gaziantep Savunması, eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, milli birliğin ve benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır.
NE YENİR?
Gaziantep mutfağı seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel damak lezzetinin zenginliği ile ülkemiz ve dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. İçli köfte, çiğ köfte, ekşili ufak köfte, malhıtalı (Mercimek) köfte, yoğurtlu ufak köfte ilde yapılan özgün et yemekleri çeşitleridir.
Kebapları ile meşhur olan ilde kuşbaşı kebabı (tike Kebabı) kıyma kebabı, patlıcan kebabı soğan kebabı, simit kebabı ve ciğer (cırtlak) kebabı tadılmalıdır.
Yuvarlama, lahmacun, karışık dolma, maş çorbası, beyran şiveydiz, yaprak sarması, çağla aşı kabaklama, börk aşı, doğrama, kaburga dolması, alinazik, yoğurtlu patates, künefe, burmalı kadayıf ve Antepfıstığı ezmesi bilinen diğer yerel yemek çeşitleridir.
Gaziantep Mutfağı Detaylı Bilgi
Gaziantep'den Yemek Tarifleri
Patlıcan Kebabı
Malzemeler:
1.5 kg. Patlıcan (iri uzun)
1 kg. az yağlı kıyma
5-6 adet domates
5-6 adet yeşil biber
karabiber, tuz
Hazırlanışı: Patlıcanlar yıkanıp sapları kesildikten sonra enine 3'er cm. uzunluğunda kesilir. Bu arada kıyma, tuz ve karabiber ile iyice yoğrulur. Daha sonra şişlere bir patlıcan bir ceviz büyüklüğünde kıyma saplanır ve elle biraz yassılaştırılır. Domatesler ve biberler ayrı ayrı şişlere geçirilir. Alevsiz orta harlı mangal ateşinde çevrilerek iyice pişirilir.
YAPMADAN DÖNME
Arkeoloji Müzesi, Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesini ziyaret etmeden,
Tarihi Gaziantep Evleri ve Gaziantep Kalesini görmeden,
Yesemek Açık Hava Müzesi, Belkıs/Zeugma, Rumkale ve Dülük/Doliche Antik Kentini gezmeden,
Gaziantep lahmacunu, Ali Nazik kebabı, yuvarlama, içli köfte, keme kebabı ve yeni dünya kebabı (Her yıl Nisan ve Mayıs aylarında bulunmaktadır), simit kebabı, patlıcan kebabı, cağırtlak (ciğer) kebabı, Dünyaca meşhur Gaziantep baklavası ve fıstık ezmesi tatmadan,
Geleneksel Gaziantep el sanatlarından; sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır işlemeler, yemeni, Antep işleri ve Gaziantep baklavası, Antepfistığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharatlarından almadan,
Her yıl 25 Aralıkta düzenlenen Kurtuluş şenliklerini seyretmeden
...Dönmeyin.
NASIL GİDİLİR?
Gaziantep hem kara hem demir yolu ulaşımında güneyden ve Akdeniz'den doğuya ve kuzeye giden yolların kavşağında ve GAP'ın da girişinde bulunmaktadır. Karayolu ulaşımı yönünden bir düğüm noktası olan Gaziantep İpek Yolu'nun da önemli merkezlerindendir.
Karayolu: Karayolu bağlantısı ile Osmaniye üzerinden Adana ve Mersin’e, Birecik köprüsü üzerinden Şanlıurfa ve Diyarbakır’a, Narlı üzerinden Kahramanmaraş ve Malatya’ya, Fevzipaşa ve İslahiye üzerinden Hatay’a, Kilis üzerinden Halep (Suriye)’e, Kilis’ten ayrılan bir yolla Hassa üzerinden yine Hatay’a, Araban ve Pazarcık üzerinden Adıyaman’a gidilebilinir.
Otogar Tel: (+90-342) 328 92 46 (Santral)
Demiryolu: Haftada üç gün Toros Expresi Gaziantep-İstanbul seferi yapmaktadır. Ayrıca İstanbul’dan gelip Suriye’ye giden Halep Expresi de ilin İslahiye ilçesi sınır kapısından Suriye topraklarına girmektedir. Dülük, Nizip, Karkamış’a her gün sefer tren seferleri yapılmaktadır. Ayrıca Narlı İstasyonu da Karkamış İstasyonu’ndan Halep-Bağdat demiryoluna bağlanır.
İstasyon Tel: (+90-342) 323 29 43 - 323 27 47 - 323 27 48
Havayolu: Gaziantep Oğuzeli Havaalanı kent merkezine 20 km. mesafede yer almaktadır. Havalimanına kent merkezinden Türk Hava Yolları önünden kalkan servis araçları ile ulaşmak mümkündür.
Gaziantep-Oğuzeli uluslararası havaalanından Ankara ve İstanbul’a her gün ayrıca haftada üç sefer olmak üzere İstanbul’a direkt uçak seferleri yapılmaktadır. Haftada bir günde bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Azerbaycan’a uçak seferi yapılmaktadır. Uluslararası Hava taşımacılığın da yapıldığı havaalanı GAP’ın tam olarak devreye girmesiyle çok yakın bir gelecekte bölgemizin Ortadoğu’ya açılan hava trafiğinin merkezi durumuna gelecektir.
Gaziantep-Oğuzeli Havaalanından hac mevsiminde Suudi Arabistan’ın Cidde şehrine uçak seferleri düzenlenmektedir.
Havalimanı Tel: (+90-342) 582 11 11 - 582 11 12
TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (AÐUSTOS 2005)
Sit Alanları
Arkeolojik Sit Alanı : 171
Kentsel Sit Alanı : 1
Doğal Sit Alanı : -
Tarihi Sit Alanı : -
Diğer Sit Alanları
Toplam : 172
Kültür (Tekyapı Ölçeğinde) ve Tabiat Varlıkları : 904
GENEL TOPLAM : 1076
İLETİŞİM BİLGİLERİ
İl Kültür Müdürlüğü
Tel: (342) 232 18 58
Faks: (342) 234 06 04
İl Turizm Müdürlüğü
Tel: (+90-342) 230 59 69
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü
İl Halk Kütüphanesi
GAZİANTEP
Tel: (0 342) 231 82 52
Faks: (0 342) 234 06 04
Önemli Telefonlar
Valilik: (+90- 342) 231 33 17-230 06 77
Belediye: (+90-342) 232 18 03
Hastane: (+90-342) 220 93 37
Polis: (+90-342) 230 18 30
Jandarma: (+90-342) 338 44 84 -336 89 91
Gezilecek Yerleri
Geleneksel Antep Mimarisi ve Evleri
Gaziantep’in geçmişten günümüze tarih içindeki oluşumuna bakıldığında köklü ve zengin bir mimarisi olduğu görülür. Kent karakterindeki yapıları, konutlar, camiler, hanlar, hamamlar dır. Bu kagir yapıların fonksiyonların oluşumunda yörenin iklimi topoğrafik özellikleri, bitki örtüsü ve sosyal yaşantıları etkili olmuştur. Yazların çok sıcak geçmesi nedeniyle mimaride avlu anlayışı hakimdir. Zamanın büyük bir bölümünün avluda geçmesi nedeniyle buraya “hayat” denmektedir.
Sokaklar dar ve gölgelidir. Bazı yerlerde kabaltı denen altı yol üstü konut olan mekanlar vardır. Günümüzde Kabaltı yapılardan sadece altı tane kalmıştır. Sokakları dik olarak kesen çıkmaz sokaklara da “dehliz” denmektedir
Antep evleri; yüksek duvarlar arkasında, diş mekanlardan mümkün olduğunca soyutlanmış yapılardır. Evlerin ,kinci, katında sokağa bakan konsol çıkıntılarına köşk denir. Dışı metalle kaplanan bu tür yapılar köşklü ev dite adlandırılır. Genelde iki katlı ve avluya dönük yapılardır.
Sıcak yaz günlerinde gölgeli mekanlardır. Sofaya açılan odalar çok işlevli özelliğe sahip mekanlardır. Odada yatakların konduğu döşeklik, yemek kapları için kübbiye adı verilen dolap nişleri de vardır. Bunlar nacar denen çok güzel ahşap işçiliğine sahiptir.
Hanlar
Karkamış Harabeleri
Karkamış harabeleri bir kısmı Suriye sınırında bulunan Karkamış ilçesinin güneyine düşen geçmişi Neolitik dönemlere dayanan yerleşim merkezi olduğu belirlenmiştir.Gılgamış Destanı, Geç Hitit döneminde Karkamış şehrinin ortostatlarında tasvir edilmiştir. Buradan elde edilen eserler günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.
Mesire Yerleri
Gaziantep'te bahar ve yaz mevsimlerinde havanın sıcak olduğu günler şehrin sıcaklığından ve gürültüsünden uzakta, tabiatla baş başa kalmak için "Sahre" adı verilen ailece ve akrabalarla birlikte yemekli kır gezileri düzenlenir. Kır gezilerinde şehir dışındaki bağ evlerine, gezi ve mesire yerlerine gidilir.
Bu gezi ve mesire yerlerinden bazıları Dülükbaba Ormanları, Karpuzatan(Oğuzeli) , Kavaklık, Dutluk, Nafak, Burç Ormanları, Burç Goleti, Büyükşahinbey Kasabası (Körkün) , Nizip Karpuzatan ve Çifte Havuzlardır.
Camiler ve Türbeler
Camiler, Türbeler, Kiliseler
Şeyh Fethullah Cami, Boyacı Cami, Ömeriye Cami ve Ahmet Çelebi Camileri önemli camileridir.
1860 yılında Fransız Misyonerler ve III. Napolyon'un yardımıyla inşa edilen Kendirli Kilisesi görülmeye değerdir. İlde yer alan Ökkeşiye Hazretleri, Yuşa Peygamber ve Pirsefa Hazretleri Türbesi görülmeye değer turizm çekim merkezleridir.
Ahmet Çelebi Cami (Merkez):
Ulucanlar Mahallesindedir. Caminin kurucusu peygamber soyundan Hacı Osmanoğlu Şeyh Ramazan Efendidir. Medrese, cami ve kastelden oluşan bir külliyedir. Kitabesinden 1672 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Ahşap işçiliği dikkat çekicidir.
Boyacı Cami (Merkez):
Gazi Antep'in en eski camisi olup, Boyacı Yusuf ve Kadı Kemalettin tarafından 1357 yılında yaptırılmıştır. Türk Memlukluları devrine ait cami, mermer ve çini süslemeleri yönünden çok zengindir. Gazi Antep ahşap işçiliğinin en eski örneklerinden olan ahşap minber, on iki kollu yıldızlar, palmet, rozet ve geometrik motiflerle süslüdür.
Pir Sefa Hazretleri Türbesi (Merkez):
Pir Sefa hazretleri ile Yuşa peygamber aynı yerde yatmaktadır. Pir Sefanın türbesi yerden beş basamak aşağıdadır. Rivayete göre; Pir Sefa, Hz. Yuşa'nın türbedarı olup ölünce buraya gömülmüştür. Diğer bir rivayete göre, Pir Sefa Medinelidir ve ensardandır. Gazi Antep'in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş Karaçomak'la yan yana savaşırken, gövdesi ikiye bölünerek şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer Yuşa'nın yanına defnettirerek "Kendini Peygamberi Zişan ile komşu ettim." demiştir.
Rumkale (Yavuzeli):
Gazi Antep ilinin, Yavuzeli ilçesine bağlı Kasaba köyünde bulunan Rumkale, Fırat Nehri ile Merzimen çayının birleştiği noktadadır. M.Ö. 840 yılında geç Hitit döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Johannes'in (Yuhenna) Roma döneminde Rumkale'yi merkez yaparak Hıristiyanlığın Gazi Antep yöresinde yayılmasını sağladığı söylenir. Kalenin içinde kayadan oyma bir odada Yuhenna'nın İncil müsveddesini saklamakta olduğu ve daha sonra Beyrut'a kaçırdığı rivayet olunur. Yuhenna'nın mezarının kalede olduğu ve bu nedenle kutsal sayıldığı da ileri sürülmektedir.
Yuşa Peygamber Türbesi (Merkez):
Yuşa Peygamber İsrailoğullarından olup, Hz. Musa'nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten kurtarmış ve Arzı Kenan'a yerleştirmiştir. Boyacı mahallesinde Pir Sefa denilen mevkideki bir binanın iki odası içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi Yuşa peygambere, diğeri ise Pir Sefa hazretlerine aittir.
Ökkeşiye Hazretleri Türbesi (Nurdağı):
Nurdağı ilçesinin güneydoğusunda, bir tepe üzerinde bulunan Türbe, Gözlühöyük'e 17 km mesafededir. Ökkeşiye Hazretlerinin, Hz. Ömer zamanında Gazi Antep ve çevresinin fethi sırasında şehit düşen beş sahabeden biri olduğu söylenmektedir.
Ömeriye Cami (Merkez):
Gazi Antep'in Düğmeci Mahallesinde bulunan caminin, 1210 yılında tamir geçirdiği kayıtlarda yazmaktadır. Kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmeyen caminin, Hz. Ömer zamanında ya da Hz. Ömer'in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz'ce yaptırıldığı söylenmektedir. Caminin bir diğer adı da "Ömereyn" yani 'iki Ömer' anlamına gelmektedir. Minare şerefesinin korkuluklarında, oyma taş işçiliğinin güzel örnekleri görülebilir.
Şeyh Fethullah Cami ve Külliyesi(Aşağı Şeyh Cami-Merkez):
Gazi Antep'teki en önemli tarihi yapı olup, Şehreküstü Mahallesindedir. Vakfiyelerine göre külliye, cami, zaviye, hamam ve medreseden meydana gelmektedir. Bugün medresesi bulunmayan külliyenin diğer bir elemanı olan ve halen faal durumda bulunan 'kastel'ini de bu komplekse dahil edebiliriz. İlk devir Osmanlı cami plan anlayışını başarılı, fakat değişik bir terkiple bir araya getiren cami, bilhassa tonozuyla Türk-İslam mimarisinde ayrı bir yere sahiptir.
Caminin içinde Şeyh Fethullah tarafından yazılan, el yazması bir Kuran-ı Kerim bulunmaktadır.
Kaleler
Gaziantep Kalesi
Gaziantep Kalesi, Türkiye'de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisidir.Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı, zaman içerisinde genişletildiği ve bugünkü biçimini Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. 6. yüzyılda aldığı yolunda bilgiler vardır. Kalenin üzerinde hamam kalıntıları, sarnıçlar, mescit ve çeşitli yapı kalıntıları bulunmaktadır.
Rumkale
Bu tarihi yapının önceleri adı Hromgla iken bozularak Rumkale denilmiştir. Stratejik konumundan dolayı Asur çağından beri yerleşildiği, hatta burasının Asur Kralı III. Salmanassar tarafından M.O. 855'de zapt edildiği bildirilen "Şitamrat" olduğu, fakat esaslı olarak M.Ö. 9. yüzyıl sonlarında Geç Hitit döneminde tahkim edildiği zannedilmektedir.
Fırat ve Merzimeri in kıyılarından itibaren yükselen eteklerde bir dış sur ve kompleks odalardan oluşan bir geçidi ile içeri girilmektedir. Sur bedeninin inşasında bazı kesimlerde kayalık yapının dik uçurumlar gösteren topografyasından azami ölçüde yararlanılmıştır. Halen mevcut taş yapılarda, en eski dönem olarak Geç Helenistik izler ile Roma dönemi mimarisi algılanmaktadır. Ayaktaki mimari kalıntılar ise, Geç Roma ve Ortaçağ karakteri taşımaktadır..
Bunların en ilginci, geniş ve silindirik bir havalandırma kuyusu ile bu kuyunun kenarından helezonik bir yolla aşağı giden ve Fırat sevivesinin altına kadar inerek su ihtiyacını karşılayan sistemdir. 11. yüzyılda Urfa Haçlı Kontluğu döneminde Hromgla’nın önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Hâvarilerden Yohannes'in, burada bir süre inzivaya çekilerek İncil'in müsveddelerini kopya ettiği ve sakladığı, daha sonra bulunan kopyaların Beyrut'a kaçırıldığı söylenmektedir.
Ortaçağ'da Ermenilerin "Hromkla, Süryanilerin ise Kala-Rhomata ismiyle andıkları kale-kent, XII. yy sonlarında Memlukların eline geçmiş ve Kal-at el Müslimin adı verilmiştir. Merc-i Dabık savaşından sonra Osmanlılar'ın eline geçen Rumkale, Halep Eyaletinin Birecik Sancağına bağlı bir kaza haline getirilmiştir.
Rumkale'de halen Türk-İslam dönemine ait bazı yapılar ile harap vaziyette bir de Mescit bulunmaktadır. İlk yapımından itibaren Fırat boyunun güvenliği için kullanıldığına şüphe olmayan kalede sivil ögelerden çok askeri karakterler hissedilmektedir.
Samsat ile Rumkale arasındaki Fırat Vadisi, ilk kullanımının prehistorik dönemde olduğu şüphe götürmeyen mağaralarla doludur. Zaman zaman bir koridor izlenimi veren dik yamaçlarda halen de görülebilen mağaralar ise, Roma döneminde mezar odaları olarak kayaya oyulmuş olan mekanlardır. Bunların birçoğu daha sonradan, özellikle de Haçlı seferleri sırasında Fırat boylarının korunması için araları açılıp geçitlerle yatay ve merdivenlerle dikey olarak birleştirilip savunma mekanları haline getirilmiştir.
Müzeler
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Geçici Sergileme ve Nostalji Vitrinleri
Girişteki ince uzun salonda, genellikle geçici veya periyodik olarak değişen konuları yansıtan sergileme yapılmaktadır. Resim ve karikatür meraklılarını müzeye çekmek için "arkeoloji" konulu bir karikatür sergisi, tıp-eczacılık-kimya-kozmetik meraklılarına hitap eden "Antik Dönemde Tıp Aletleri" konulu iki vitrin, arkeoloji ve müzeler dünyasındaki son gelişmeleri içeren "Diğer Müzeler ve Arkeolojik Çalışmalardan Haberler" başlıklı bir pano ile çevredeki ören yerlerini tanıtan resimlerin sergilendiği üç adet blok pano yer almaktadır. Bu salondaki önemli bir bölüm de "Nostalji Vitrinleri"dir. Burada ülkemiz müzelerinde ilk kez olmak üzere, 1864 yılında bakır plaka üzerine çekilmiş ilk fotoğraflar ile 1910 yılındaki modellerden başlayarak günümüze kadar gelen "Fotoğraf Makinelerinin Tarihi Gelişimi" isimli 120 parçalık fotoğraf makineleri ve aksesuarları koleksiyonu sergilenmektedir. Ayrıca yüzyılımızın başlarına ait ülkemizden ve dünyanın çeşitli şehirlerinden görüntülerin yer aldığı "Kartpostallarla Eskilerden
Günümüze" isimli sergi ile eski radyolar, gramofonlar, telefon-yazı makinesi-kollu dikiş makinesi; eski saatler ve benzeri eşyalar sergilenmekte, izleyicilerin anılarıyla yakın geçmişi yaşamaları ve böylece müzeye yakınlık duymaları amaçlanmaktadır.
Kronolojik Salon
Bu salonda, Anadolu ve Gaziantep'teki antik yerleşim yerleri ve kazı merkezleri büyük panolardaki haritalarda tanıtılmakta ve Gaziantep bölgesinin kronolojisi verilmektedir. Sergileme, birinci bölümde tabiat tarihi vitrini ile başlamakta, özellikle Dülük ve Fırat kenarı paleolitik taş aletlerinin ve bunların kullanımına yönelik didaktik materyallerin yer aldığı vitrinlerle devam etmektedir. Kalkolitik ve Tunç Çağlarının çeşitli evrelerini yansıtan sergileme, Demir Çağındaki bir medeniyete - Urartu'ya - özgü vitrinlerle son bulmaktadır. İkinci bölümde ise, Akamenid-Pers, Hellenistik ve Kommagene ile özellikle Roma Döneminden kesitler sunan vitrinler yer almaktadır. Bu bölüm, Bizans ve İslâmî dönemlere ait süslü kapların, çeşitli kandillerin sergilenmesi ile sona ermektedir. Salonda ayrıca, "Belkıs/Zeugma Kazıları" ve "Çağlar Boyu Çocuk Oyuncakları" vitrinleri yer almaktadır. Burada ayrıca, bir mamut iskeletine ait kemikler ile doldurulmuş bir krokodil de sergilenmektedir.
Belkıs / Zeugma Salonu
Koridor şeklindeki ince uzun salonda, Belkıs kazılarından elde edilen ve özellikle mezar heykeltraşlığını yansıtan heykel ve kabartmalar ile mozaik panolar yer almaktadır. Mezar odalarının önündeki teraslara ve koridorlara konulan ölülere ait heykel ve kabartmaların oluşturduğu mezar heykeltraşlığı, Zeugma nekropolüne özgü bir özelliktir.
Sikke ve Küçük Buluntular Salonu
Yeni düzenlenmiş olan bu salonda modern müzecilik anlayışıyla, bir yanda tüm dönemleri içeren bronz insan ve hayvan heykelcikleri, kült eşyaları, figürünler, damga ve silindir mühürler, süs iğneleri, bilezik; tork'lar, fibula'lar, yüzük taşları; Klasik Dönem kil mühür baskıları, altın ve gümüş ziynet eşyaları sergilenmektedir. Diğer yanda ise, sikkenin basım ve devirlere göre belirlenen özelliklerini ve zaman içindeki değerini belgeleyen bilgi panolarına yer verilmekte; altın-gümüş ve bronz sikkeler ile Osmanlı Dönemi nişanları izleyiciye sunulmaktadır.
Belkıs Salonu ile sergi salonunu birleştiren koridordaki iki eski ahşap vitrinde ise, araştırmacı Sayın Akten Köylüoğlu'nun aslına uygun olarak eski ustalara bizzat yaptırıp müzeye hediye ettiği "Eski Gaziantep'te Çocuk Oyuncakları" sergilenmektedir.
Sergi Salonu
Bu salonda, gene ülkemizde ilk kez olarak 60 panoyla izleyiciye sunulan "Roma Döneminde Bir Şehirde Kuruluş Öyküsü" isimli çizgi-resimlerden oluşan bir sergi yer almaktadır. Ayrıca, Kültür Bakanlığı'nca yaptırılıp tanıtım amacıyla birçok ülkeye gönderilen "Türk Mimarlık Eserleri" ve "Arkeolojik Kültür Varlıklarımız" ile "Yağmalanan Anadolu" isimli büyük boy fotoğrafların küçültülmüş boydaki kopyaları da sergilenmektedir. Öte yandan "Atatürk ve Müzeler" isimli Türkçe-İngilizce yazı ve resimlerden oluşan sergi de ayrı bir köşede Cumhuriyet'imizin 75. yılı nedeniyle ziyaretçilerin ilgisine sunulmaktadır.
Müze Bahçesi
Müzenin ön bahçesinde, Hitit ve Geç Hitit Dönemi cenaze ziyafetlerini betimleyen bazalttan kabartmalı steller yer almakta; yan bahçesinde ise çoğunluğu Belkıs/Zeugma kökenli Roma Dönemi erkeğini simgeleyen kartal ve kadını simgeleyen yün sepeti motifli mezar taşları sıralanmaktadır. Ayrıca dört adet Roma Dönemi lahti de bahçeyi süslemektedir.
Yeni bina tamamlandığında, özellikle bahçe teşhiri tamamen değişecektir. Yepyeni mozaik ve heykel salonlarında; "Gaziantep Kültürü" adıyla düzenlenecek dört adet büyük salonda, Gaziantep'in el sanatları, zenaatkârlar çarşısı, ev ve konak yaşantısı, Barak kültürü, hayat hikayeleri ve eserleri, Gaziantep'te yetişen ünlü kişiler, sözlü, yazılı ve belgelerle modern müzecilik anlayışı içinde ziyaretçiye sunulacaktır.
İstasyon Caddesi No: 2
Tel : (0342) 231 11 71
Faks : (0342) 230 30 17
Pazartesi dışında her gün 08.00-12.00/13.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.
GAZİANTEP MÜZELERİ
Gaziantep İli, tarihi coğrafya bakımından Kuzey Suriye - Anadolu ve doğu-batı arasında kültürel, askerî ve ticarî yolların üzerinde ve kavşak noktasında yer almaktadır. Tarihte çok değişik kültürlere tanık olmuş Gaziantep İli'nde 250'den fazla höyük bulunmaktadır. Anadolu'nun en eski buluntularından biri Dülük Mağarası'nda bulunmuş olan taş aletlerdir. Bunların tarihi 600 bin yıl önceye Paleolitik Çağa uzanmaktadır. Yöre Hurri, Hitit, Pers, Yunan, Roma, Bizans ve İslâm uygarlığının izlerini taşımaktadır. Yörede 30'u aşkın arkeolojik kazı yapılmıştır. Gaziantep Müzesi eserlerinin çoğunu bu kazılar sayesinde elde etmiştir. Müzede 65 binin üzerinde eser bulunmaktadır.
Gaziantep Müze Müdürlüğü'ne bağlı olan müzeler şunlardır: Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi ve İslahiye İlçesi'ndeki Yesemek Açık Hava Müzesi. Ayrıca Müze Müdürlüğü denetiminde tek yapı bazında 693 taşınmaz kültür varlığı ile 221 adet sit alanı bulunmaktadır. Nüvesi 1944 yılında, öteden beri etraftan toplanmış bazı eserlerin bir araya getirilmesiyle Sabahat Göğüş tarafından kurulmuş olan Gaziantep Müzesi, önce Nuri Mehmet Paşa Camii'nde hizmet vermiş, 1969 yılında ise bugünkü binasına taşınmıştır. Arkeolojik bakımdan çok zengin olan bölgenin potansiyeli sebebiyle müzenin genişletilmesi ihtiyacı doğmuştur. 1976 yılında başlatılan ek salon çalışmaları halen sürmektedir. Bugünkü mevcut binada 5 adet salon bulunmaktadır.
Gaziantep Müzesi'nde, müzeyi bir tarih deposu görünümünden kurtarmak ve izleyicide sempati uyandırmak amacı ile sergilemede alışılmışın biraz dışına çıkılarak yenilik sayılabilecek denemeler yapılmıştır.
HASAN SÜZER ETNOGRAFYA MÜZESİ
Gaziantep, Bey Mahallesi, Hanifoğlu Sokak'ta yer alan bina, bu asrın başlarında inşa edilmiştir. Daha sonra birkaç kere el değiştiren bina, 1985 yılında çok harap bir vaziyette iken işadamı Sayın Hasan Süzer tarafından satın alınmış, restorasyonu tamamlandıktan sonra "Hasan Süzer Etnografya Müzesi" olarak kullanılmak şartıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağışlanmıştır.
Bina ana kaya içine oyulmuş mahzen üzerine üç kattan oluşmakta, ikisi anayola, diğeri ara sokağa ulaşan üç girişi bulunmaktadır. Ön cephedeki işlemeli büyük kapıdan "hayat" adı verilen orta bahçeye, küçük kapıdan ise "selâmlık" denilen bölüme geçilmektedir.
Hayatın güneybatı köşesinde; üst katında oturma odası, alt katında ocaklık ve tuvaletin yer aldığı iki katlı müstakil bir bina yer almaktadır. Bu bölüm evin hizmetkarları, tarafından kullanılmıştır. Hayat, ince bir taş işçiliğinin eseri olan renkli taşlarla kaplanmıştır.
Bodrum katları; birbirinin içinden geçme iki ayrı mekândan ibaret olup, ikisi arasında yaklaşık 2 m. kot farkı mevcuttur. Tamamen yerli kayaya oyulmuş mağara görünümündeki bodrum katta pekmez, ve zeytinyağı depolamaya yarayan küpler, erzak depolamaya yarayan bölümler ve su kuyusu bulunmaktadır. Bu bölümde ayrıca büyük bir dokuma tezgâhı yer almaktadır.
Zemin katta; iki oda "ocaklık" adı verilen mutfak, evin hamamı ile bu mekânın ısınmasını sağlayan ocaklar ve iki farklı taraftan birinci kata çıkan merdivenler yer almaktadır. Hamam, Türk hamamı özelliklerini taşımakta, külhandan gelen ve alttan geçen, duman vasıtasıyla ısınmaktadır. Girişin sağında yer alan oda "tandır odası" dır. Adını, tandır denilen gömme bir taş ocak üzerine konan bir kürsü ve ve onun üzerine örtülen geniş bir yorgandan, mahalli bir ısınma sisteminden almaktadır.
Birinci katta sofada, taş işçiliği ve boyalı tezniyatı ile dikkati çeken bir çeşme ve hayata bakan üç ayrı oda yer almaktadır. Odalardan birisi gelin görme odası, diğeri günlük yaşamın sürdürüldüğü iş odası, üçüncü oda ise erkek misafirlerin ağırlandığı selâmlık bölümü olarak tanzim edilmiştir.
İkinci katta yer alan odalardan ikisi ev sahibine ait harem bölümü olarak düzenlenmiştir. Üçüncü katta terasa geçişi sağlayan camekânlı bir oda ve "güvercinlik" bulunmaktadır. Bu bölüm günün yorgunluğunun giderildiği sakin bir köşe olarak canlandırılmıştır.
Bina içinde yer alan bölümler günlük yaşamdaki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış, mankenlerle teşhire canlılık ve gerçekçilik verilerek hizmete açılmıştır.
Eyüpoğlu Mahallesi, Hanifioğlu Sokak No: 64
Tel : (0342) 230 42 21
Pazartesi dışında her gün mesaî saatlerinde ziyarete açıktır.
II. YESEMEK HEYKEL ATÖLYESİ VE AÇIKHAVA MÜZESİ
Gaziantep'in İslahiye İlçesi'nin Yesemek Köyü'nde yer almaktadır. Karatepe olarak anılan bir tepe üzerinde bazalt taş ocağı ve bu tepenin yamaçlarında bir heykel atölyesi bulunmaktadır. Burası ilk defa, Alman Doğu Araştırmaları Kurumu adına Zincirli Höyük'te kazı yapan Felix von Luschan tarafından görülerek bilim alemine tanıtılmıştır. Burada 1958-1961 yıllarında Prof. Dr. Bahadır Alkım tarafından kazı ve araştırması yapılmış ve bir bilimsel yayın neşredilmiştir.
M.Ö. 2. binin ikinci yarısı içinde bölge, Hitit hakimiyetine girdikten sonra bu taş ocağı faaliyete geçmiş ve Hititler'le yeni bir fonksiyon kazanmıştır. Burada Hititli ustaların yanı sıra Hurri usta ve sanatkârların da çalıştığı bilinmektedir.
Bir ara faaliyeti zayıflayan atölyede, Geç Hitit krallıkları döneminde M.Ö.9. yüzyıldan itibaren çalışmalar tekrar yoğunlaşmış, bu ikinci dönemde özellikle Arami ve Asur sanatı ağırlık kazanmıştır. Diğer Önasya sanat unsurları gibi burada hakim olan sanatsal üslup da, oriantalizan üslup adıyla hemen sonraları batıda gelişmeye başlayan Ege kültürlerini etkilemiş ve Klasik Dönemle doruk noktasına ulaşan Yunan sanatının adeta nüvesini oluşturmuştur.
Atölyenin teknik işleyişi bilinmektedir. Yüzey kayası düzlendikten ve blok sınırları belirlendikten sonra burada düzenli delikler veya kanallar açılmakta, bu oyuklara kuru ağaçlar çakılmaktadır. Islaklık sonucu genişleyen ağaçlar kaya bloğunu çatlatarak yerinden koparmaktadır. Elde edilen bazalt bloklar ağaç kızaklarla yamaçtaki çalışma alanına indirilmekte ve alınan siparişe göre ustalar bloğu kabaca yontmakta, taslak haline getirmektedir. Bu taslakların ince işçilikleri ise, nakliye sırasında zarar görmemesi için gittiği yerde yapılmaktadır. Buna dair bulunan tek bir örnek, Zincirli'den çıkarılıp halen Gaziantep Müzesi'nde sergilenen sfenkstir. Devlet denetiminde büyük bir teşkilatla işletildiği anlaşılan bu taş ocağı ve heykel atölyesinde taslak işçiliğinin bütün safhalarını takip etmek mümkündür. Asurlular'ca faaliyetine son verildiği ve ustalarının Asur'a götürüldüğü bilinen atölyede herşey olduğu gibi kalmış ve zaman donmuş gibidir. Sanki biraz sonra öğle yemeği paydosu bitecek ve çalınan bir başlama düdüğü ile ustalar ve sanatkârlar tekrar işlerinin başına döneceklerdir. Gaziantep Müzesi'nce yapılan çalışmalarla düzenlenen alanda halen 200'den fazla heykel taslağı teşhir edilmektedir. Sfenksler, kapı aslanları, oturan aslanlar, kanatlı aslanlar, Amanos Dağları'nı temsil eden dağ tanrısı kabartmaları, savaş sahnesi kabartmaları ve mimari parçalar kendi tabii ortamlarında sergilenmektedir.
Faaliyeti yaklaşık 500 yıl devam etmiş olan taş ocağı ve atölye, günümüze kadar gelmiş halen tek örnek olması açısından önemlidir.
Yüzölçümü: 7.642km²
Nüfus: 1.560.023(2007)
İl Trafik No: 27
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden birisi olan Gaziantep, MÖ 4000 yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde konumlanmıştır.
Antik ulaşım yollarının, stratejik bazı konumların birleştiği, savunmaya ve saldırıya elverişli, antik ticaret yollarının kesiştiği bir kavşakta bulunması ona tarihin bütün safhalarında bir çok medeniyetin göz dikmesine sebep olmuştur. Bu yollar Kahramanmaraş’tan Sakçagözü’ne giden, Urfa, Kalkamış, Dülük, İslahiye, Kilis ve Halep bağlantılı ticaret yollarıdır. .Kieppert , çizmiş olduğu Anadolu haritasında bütün bu yolları göstermiştir.
Kentin jeolojik durumu önemini artırmaktadır. Kommagene sınırları içerisinde kalan Toros Dağları’nda antik dönemde kullanıldığı bilinen bazı maden yatakları vardır. Bu yörede demir madenlerinin işletildiği ve dönem tekniği ile çelik elde edildiğini kitabelerde ifade edilmektedir.
Gaziantep'te Paleotik, Neolotik, Kalkeotik, Tunç Çağlarına, Hitit, Med Asur Pers İskender Selefkosler Roma, Bizans, Abbasiler ve Selçuklulara ait eserler bulunmaktadır. Hitit döneminden itibaren Gaziantep önemli bir dini merkez olmuştur. Hitit baş tanrısı Teşup’un kutsal şehri olarak bilinen Dolichenos (Gaziantep) aynı özelliğini Grek, Roma döneminde de korumuştur.
Gaziantep kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, zengin mutfağı ve alışveriş imkanları ile tam bir turizm cennetidir.
İLÇELER:
Gaziantep (merkez), Araban, İslahiye, Karkamış, Nizip, Oğuzeli, Nurdağı, Şahinbey, Şehit Kamil, Yavuzeli.
Gaziantep Adının Kaynağı
Eskiden Ayıntap olarak adlandırılan Gaziantep, adını tarihin derinliklerinden. sıfatını ise Milli Mücadeledeki kahramanlıklarla dolu müdafaasından almıştır.
Eskiden Ayıntap ve Aynitap adıyla yazılır, geniş halk kitlesi tarafından ise Antep ve Entap olarak söylenirdi. Gaziantep'in yetiştirdiği ünlü ilim adamı tarihçi Bedrüddin Ayni'nin ifadesiyle Gaziantep'in eski adı ve asıl adı “Kala-ı Füsus"tur. "Kala-ı Füsus" yüzük kalesi demektir.
Bir başka rivayete göre buranın halkına zulüm eden Ayni adında kötü bir hakimi varmış. Bir çok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş, tövbe etmiş ve yörede yaşayan halk tarafından "Ayni tövbe etti" denmiştir. Daha sonra Ayni tövbe, Ayıntap olarak kalmıştır.
Bir başka rivayete göre ise Ayıntap adını suyunun güzelliğinden ve bolluğundan almıştır. Ayın: pınar, kaynak ve suyun gözü anlamındadır. Tap ise: parlak ve güzel anlamındadır. Bundan dolayı ayıntap güzel pınar ve güzel kaynak manasına gelmektedir. Yine Tap: güç ve takat anlamına da gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı bu isimin verildiği söylenmektedir.
Bir başka rivayette ise şehrin eski adının Hantap olduğu söylenir. Tap: güç, takat ve arazi anlamında da kullanılmaktadır (Kelime tap ve tapkır olarak Gaziantep'in köylerinde halen kullanılmaktadır). Buna göre Hantap; han toprağı manasına da gelmektedir. Hantap zamanla Antap ve Antep olmuştur.
Kurtuluş Savaşı'nda halkın göstermiş olduğu üstün kahramanlıklar sebebiyle şehre 8 Şubat 1921 tarihinde T.B.M. Meclisi tarafından "GAZİ"lik ünvanı verilmiştir. Layiha-i Kanuniye'nin l. Maddesi "Ayıntap livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı Gaziayıntap'a tahvil olunmuştur." Böylece de Antep, Gaziantep olmuştur.
COÐRAFYA
Akdeniz Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birleştiği noktada konumlanan Gaziantep Suriye'ye komşu sınır ilimizdir. Güneydoğu Torosların uzantıları olan Sof dağlarının bulunduğu ilde ayrıca Dülükbaba, Sam, Ganibaba ve Sarıkaya Dağları da yer almaktadır. İslahiye, Barak, Araban, Yavuzeli ve Oğuzeli ilin önemli ovalarını, Fırat Nehri, Nizip Çayı, Afrin Çayı, Merziman Çayı ve Alleben Deresi ise ilin önemli akarsularını oluşturmaktadır.
Yarısından fazlası ziraata elverişli olan il toprakları zeytin, fıstık, meyve ve sebze bahçeleri üzüm bağları pamuk ve buğday tarlaları ile kaplıdır. İlin dağlık kesimlerinde kısmen çam, köknar, sedir ormanları, step ve yarı step bitki örtüsü bulunur.
Gaziantep yaban hayatı açısından zengin bir ildir. İl dahilindeki ormanlarda bol miktarda keklik, turaç, yaban ördeği, yaban kazı, çil, çınalı baykuş, güvercin, serçe, an kuşu, yaban domuzu, tavşan, su kuşları, kirpi ve bıldırcın bulunmaktadır.
Gaziantep, Akdeniz ve kara ikliminin geçiş noktasında yer almaktadır. İlin güney kesimleri Akdeniz ikliminin etkisinde olmakla beraber, genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve yağışlıdır. İlde yağış en çok kış ve ilkbahar aylarında görülür.
TARİHÇE
Gaziantep tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin, ilk uygarlıklarının doğduğu, Mezopotomva ve Akdeniz arasında bulunuşu güneyden ve Akdeniz'den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek Yolunun da buradan geçmiş olması ilin önemini ve canlılığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır.
Gaziantep'in tarih devirleri Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selefkoslar, Roma ve Bizans, İslam-Arap ve İslam-Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde de açık bir şekilde görmek mümkündür.
Ayıntap olarak bilinen eski kent, bugünkü Gaziantep'in 12 km. kuzeybatısında Dülük Köyü ile Karahöyük Köyü arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anadolu'nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir.
Bir süre Babil İmparatorluğu`nun egemenliği altında kalan Gaziantep, M.Ö. 1700 yıllarında Hitit Devleti'nin bir kenti olmuştur. "Dülük" şehri ise Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır.
Gaziantep ve çevresi M.Ö. 700-546 yılları arasında Asur, Med ve Pers İmparatorluklarının yönetimine girmiştir. Büyük İskender'in Pers Devletini yıkmasından sonra Romalılar'ın, M.S. 636 yılına kadar da Bizanslılar'ın egemenliği altında kalmıştır.
Gaziantep, Kahramanmaraş'tan Halep'e, Birecik'ten Akdeniz kıyılarına ve Diyarbakır'dan İskenderun'a giden ana yollar üzerinde bulunduğundan, her dönemin kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.
İslamiyet'in buralardan Anadolu'ya yayılmış olması ve Hz. Muhammed'in Peygamberlik mührünü görüp öpen ve O'nun vahiy katiplerinden olan Hz. Ökkeşiye'nin türbesinin Nurdağı ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunması Gaziantep için ayrı bir önem taşımaktadır.
Hz. Ömer zamanında İslamiyet'in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay'ı Bizanslılar'dan aldı. Böylece 639 yılında yöre halkı Müslümanlığı kabul etti. Hemen ardından kansız ve savaşsız Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek vergiye bağlandı. İşte Gaziantep'in ünlü Ömeriye Camii o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır.
1071 Malazgirt Savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğu'na bağlı bir Türk Devleti kurulmuştur. 1270 Yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent, daha sonra Dulkadiroğullarının (1389) ve Memluklular'ın (1471) eline geçmiştir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Memluklular'a karşı yapılan Mercidabık (Kilis yakınında) Meydan Savaşından sonra Gaziantep ve yöresi Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine girmiş oldu.
Osmanlılar döneminde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cami, medrese, han , hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu anlatır.
I. Dünya Savaşı sonunda, Gaziantep önce İngilizler daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Gaziantep Savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik. kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur. Gaziantep Savunması, eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, milli birliğin ve benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır.
NE YENİR?
Gaziantep mutfağı seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel damak lezzetinin zenginliği ile ülkemiz ve dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. İçli köfte, çiğ köfte, ekşili ufak köfte, malhıtalı (Mercimek) köfte, yoğurtlu ufak köfte ilde yapılan özgün et yemekleri çeşitleridir.
Kebapları ile meşhur olan ilde kuşbaşı kebabı (tike Kebabı) kıyma kebabı, patlıcan kebabı soğan kebabı, simit kebabı ve ciğer (cırtlak) kebabı tadılmalıdır.
Yuvarlama, lahmacun, karışık dolma, maş çorbası, beyran şiveydiz, yaprak sarması, çağla aşı kabaklama, börk aşı, doğrama, kaburga dolması, alinazik, yoğurtlu patates, künefe, burmalı kadayıf ve Antepfıstığı ezmesi bilinen diğer yerel yemek çeşitleridir.
Gaziantep Mutfağı Detaylı Bilgi
Gaziantep'den Yemek Tarifleri
Patlıcan Kebabı
Malzemeler:
1.5 kg. Patlıcan (iri uzun)
1 kg. az yağlı kıyma
5-6 adet domates
5-6 adet yeşil biber
karabiber, tuz
Hazırlanışı: Patlıcanlar yıkanıp sapları kesildikten sonra enine 3'er cm. uzunluğunda kesilir. Bu arada kıyma, tuz ve karabiber ile iyice yoğrulur. Daha sonra şişlere bir patlıcan bir ceviz büyüklüğünde kıyma saplanır ve elle biraz yassılaştırılır. Domatesler ve biberler ayrı ayrı şişlere geçirilir. Alevsiz orta harlı mangal ateşinde çevrilerek iyice pişirilir.
YAPMADAN DÖNME
Arkeoloji Müzesi, Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesini ziyaret etmeden,
Tarihi Gaziantep Evleri ve Gaziantep Kalesini görmeden,
Yesemek Açık Hava Müzesi, Belkıs/Zeugma, Rumkale ve Dülük/Doliche Antik Kentini gezmeden,
Gaziantep lahmacunu, Ali Nazik kebabı, yuvarlama, içli köfte, keme kebabı ve yeni dünya kebabı (Her yıl Nisan ve Mayıs aylarında bulunmaktadır), simit kebabı, patlıcan kebabı, cağırtlak (ciğer) kebabı, Dünyaca meşhur Gaziantep baklavası ve fıstık ezmesi tatmadan,
Geleneksel Gaziantep el sanatlarından; sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır işlemeler, yemeni, Antep işleri ve Gaziantep baklavası, Antepfistığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharatlarından almadan,
Her yıl 25 Aralıkta düzenlenen Kurtuluş şenliklerini seyretmeden
...Dönmeyin.
NASIL GİDİLİR?
Gaziantep hem kara hem demir yolu ulaşımında güneyden ve Akdeniz'den doğuya ve kuzeye giden yolların kavşağında ve GAP'ın da girişinde bulunmaktadır. Karayolu ulaşımı yönünden bir düğüm noktası olan Gaziantep İpek Yolu'nun da önemli merkezlerindendir.
Karayolu: Karayolu bağlantısı ile Osmaniye üzerinden Adana ve Mersin’e, Birecik köprüsü üzerinden Şanlıurfa ve Diyarbakır’a, Narlı üzerinden Kahramanmaraş ve Malatya’ya, Fevzipaşa ve İslahiye üzerinden Hatay’a, Kilis üzerinden Halep (Suriye)’e, Kilis’ten ayrılan bir yolla Hassa üzerinden yine Hatay’a, Araban ve Pazarcık üzerinden Adıyaman’a gidilebilinir.
Otogar Tel: (+90-342) 328 92 46 (Santral)
Demiryolu: Haftada üç gün Toros Expresi Gaziantep-İstanbul seferi yapmaktadır. Ayrıca İstanbul’dan gelip Suriye’ye giden Halep Expresi de ilin İslahiye ilçesi sınır kapısından Suriye topraklarına girmektedir. Dülük, Nizip, Karkamış’a her gün sefer tren seferleri yapılmaktadır. Ayrıca Narlı İstasyonu da Karkamış İstasyonu’ndan Halep-Bağdat demiryoluna bağlanır.
İstasyon Tel: (+90-342) 323 29 43 - 323 27 47 - 323 27 48
Havayolu: Gaziantep Oğuzeli Havaalanı kent merkezine 20 km. mesafede yer almaktadır. Havalimanına kent merkezinden Türk Hava Yolları önünden kalkan servis araçları ile ulaşmak mümkündür.
Gaziantep-Oğuzeli uluslararası havaalanından Ankara ve İstanbul’a her gün ayrıca haftada üç sefer olmak üzere İstanbul’a direkt uçak seferleri yapılmaktadır. Haftada bir günde bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Azerbaycan’a uçak seferi yapılmaktadır. Uluslararası Hava taşımacılığın da yapıldığı havaalanı GAP’ın tam olarak devreye girmesiyle çok yakın bir gelecekte bölgemizin Ortadoğu’ya açılan hava trafiğinin merkezi durumuna gelecektir.
Gaziantep-Oğuzeli Havaalanından hac mevsiminde Suudi Arabistan’ın Cidde şehrine uçak seferleri düzenlenmektedir.
Havalimanı Tel: (+90-342) 582 11 11 - 582 11 12
TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (AÐUSTOS 2005)
Sit Alanları
Arkeolojik Sit Alanı : 171
Kentsel Sit Alanı : 1
Doğal Sit Alanı : -
Tarihi Sit Alanı : -
Diğer Sit Alanları
Toplam : 172
Kültür (Tekyapı Ölçeğinde) ve Tabiat Varlıkları : 904
GENEL TOPLAM : 1076
İLETİŞİM BİLGİLERİ
İl Kültür Müdürlüğü
Tel: (342) 232 18 58
Faks: (342) 234 06 04
İl Turizm Müdürlüğü
Tel: (+90-342) 230 59 69
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü
İl Halk Kütüphanesi
GAZİANTEP
Tel: (0 342) 231 82 52
Faks: (0 342) 234 06 04
Önemli Telefonlar
Valilik: (+90- 342) 231 33 17-230 06 77
Belediye: (+90-342) 232 18 03
Hastane: (+90-342) 220 93 37
Polis: (+90-342) 230 18 30
Jandarma: (+90-342) 338 44 84 -336 89 91
Gezilecek Yerleri
Geleneksel Antep Mimarisi ve Evleri
Gaziantep’in geçmişten günümüze tarih içindeki oluşumuna bakıldığında köklü ve zengin bir mimarisi olduğu görülür. Kent karakterindeki yapıları, konutlar, camiler, hanlar, hamamlar dır. Bu kagir yapıların fonksiyonların oluşumunda yörenin iklimi topoğrafik özellikleri, bitki örtüsü ve sosyal yaşantıları etkili olmuştur. Yazların çok sıcak geçmesi nedeniyle mimaride avlu anlayışı hakimdir. Zamanın büyük bir bölümünün avluda geçmesi nedeniyle buraya “hayat” denmektedir.
Sokaklar dar ve gölgelidir. Bazı yerlerde kabaltı denen altı yol üstü konut olan mekanlar vardır. Günümüzde Kabaltı yapılardan sadece altı tane kalmıştır. Sokakları dik olarak kesen çıkmaz sokaklara da “dehliz” denmektedir
Antep evleri; yüksek duvarlar arkasında, diş mekanlardan mümkün olduğunca soyutlanmış yapılardır. Evlerin ,kinci, katında sokağa bakan konsol çıkıntılarına köşk denir. Dışı metalle kaplanan bu tür yapılar köşklü ev dite adlandırılır. Genelde iki katlı ve avluya dönük yapılardır.
Sıcak yaz günlerinde gölgeli mekanlardır. Sofaya açılan odalar çok işlevli özelliğe sahip mekanlardır. Odada yatakların konduğu döşeklik, yemek kapları için kübbiye adı verilen dolap nişleri de vardır. Bunlar nacar denen çok güzel ahşap işçiliğine sahiptir.
Hanlar
Karkamış Harabeleri
Karkamış harabeleri bir kısmı Suriye sınırında bulunan Karkamış ilçesinin güneyine düşen geçmişi Neolitik dönemlere dayanan yerleşim merkezi olduğu belirlenmiştir.Gılgamış Destanı, Geç Hitit döneminde Karkamış şehrinin ortostatlarında tasvir edilmiştir. Buradan elde edilen eserler günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.
Mesire Yerleri
Gaziantep'te bahar ve yaz mevsimlerinde havanın sıcak olduğu günler şehrin sıcaklığından ve gürültüsünden uzakta, tabiatla baş başa kalmak için "Sahre" adı verilen ailece ve akrabalarla birlikte yemekli kır gezileri düzenlenir. Kır gezilerinde şehir dışındaki bağ evlerine, gezi ve mesire yerlerine gidilir.
Bu gezi ve mesire yerlerinden bazıları Dülükbaba Ormanları, Karpuzatan(Oğuzeli) , Kavaklık, Dutluk, Nafak, Burç Ormanları, Burç Goleti, Büyükşahinbey Kasabası (Körkün) , Nizip Karpuzatan ve Çifte Havuzlardır.
Camiler ve Türbeler
Camiler, Türbeler, Kiliseler
Şeyh Fethullah Cami, Boyacı Cami, Ömeriye Cami ve Ahmet Çelebi Camileri önemli camileridir.
1860 yılında Fransız Misyonerler ve III. Napolyon'un yardımıyla inşa edilen Kendirli Kilisesi görülmeye değerdir. İlde yer alan Ökkeşiye Hazretleri, Yuşa Peygamber ve Pirsefa Hazretleri Türbesi görülmeye değer turizm çekim merkezleridir.
Ahmet Çelebi Cami (Merkez):
Ulucanlar Mahallesindedir. Caminin kurucusu peygamber soyundan Hacı Osmanoğlu Şeyh Ramazan Efendidir. Medrese, cami ve kastelden oluşan bir külliyedir. Kitabesinden 1672 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Ahşap işçiliği dikkat çekicidir.
Boyacı Cami (Merkez):
Gazi Antep'in en eski camisi olup, Boyacı Yusuf ve Kadı Kemalettin tarafından 1357 yılında yaptırılmıştır. Türk Memlukluları devrine ait cami, mermer ve çini süslemeleri yönünden çok zengindir. Gazi Antep ahşap işçiliğinin en eski örneklerinden olan ahşap minber, on iki kollu yıldızlar, palmet, rozet ve geometrik motiflerle süslüdür.
Pir Sefa Hazretleri Türbesi (Merkez):
Pir Sefa hazretleri ile Yuşa peygamber aynı yerde yatmaktadır. Pir Sefanın türbesi yerden beş basamak aşağıdadır. Rivayete göre; Pir Sefa, Hz. Yuşa'nın türbedarı olup ölünce buraya gömülmüştür. Diğer bir rivayete göre, Pir Sefa Medinelidir ve ensardandır. Gazi Antep'in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş Karaçomak'la yan yana savaşırken, gövdesi ikiye bölünerek şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer Yuşa'nın yanına defnettirerek "Kendini Peygamberi Zişan ile komşu ettim." demiştir.
Rumkale (Yavuzeli):
Gazi Antep ilinin, Yavuzeli ilçesine bağlı Kasaba köyünde bulunan Rumkale, Fırat Nehri ile Merzimen çayının birleştiği noktadadır. M.Ö. 840 yılında geç Hitit döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Johannes'in (Yuhenna) Roma döneminde Rumkale'yi merkez yaparak Hıristiyanlığın Gazi Antep yöresinde yayılmasını sağladığı söylenir. Kalenin içinde kayadan oyma bir odada Yuhenna'nın İncil müsveddesini saklamakta olduğu ve daha sonra Beyrut'a kaçırdığı rivayet olunur. Yuhenna'nın mezarının kalede olduğu ve bu nedenle kutsal sayıldığı da ileri sürülmektedir.
Yuşa Peygamber Türbesi (Merkez):
Yuşa Peygamber İsrailoğullarından olup, Hz. Musa'nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten kurtarmış ve Arzı Kenan'a yerleştirmiştir. Boyacı mahallesinde Pir Sefa denilen mevkideki bir binanın iki odası içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi Yuşa peygambere, diğeri ise Pir Sefa hazretlerine aittir.
Ökkeşiye Hazretleri Türbesi (Nurdağı):
Nurdağı ilçesinin güneydoğusunda, bir tepe üzerinde bulunan Türbe, Gözlühöyük'e 17 km mesafededir. Ökkeşiye Hazretlerinin, Hz. Ömer zamanında Gazi Antep ve çevresinin fethi sırasında şehit düşen beş sahabeden biri olduğu söylenmektedir.
Ömeriye Cami (Merkez):
Gazi Antep'in Düğmeci Mahallesinde bulunan caminin, 1210 yılında tamir geçirdiği kayıtlarda yazmaktadır. Kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmeyen caminin, Hz. Ömer zamanında ya da Hz. Ömer'in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz'ce yaptırıldığı söylenmektedir. Caminin bir diğer adı da "Ömereyn" yani 'iki Ömer' anlamına gelmektedir. Minare şerefesinin korkuluklarında, oyma taş işçiliğinin güzel örnekleri görülebilir.
Şeyh Fethullah Cami ve Külliyesi(Aşağı Şeyh Cami-Merkez):
Gazi Antep'teki en önemli tarihi yapı olup, Şehreküstü Mahallesindedir. Vakfiyelerine göre külliye, cami, zaviye, hamam ve medreseden meydana gelmektedir. Bugün medresesi bulunmayan külliyenin diğer bir elemanı olan ve halen faal durumda bulunan 'kastel'ini de bu komplekse dahil edebiliriz. İlk devir Osmanlı cami plan anlayışını başarılı, fakat değişik bir terkiple bir araya getiren cami, bilhassa tonozuyla Türk-İslam mimarisinde ayrı bir yere sahiptir.
Caminin içinde Şeyh Fethullah tarafından yazılan, el yazması bir Kuran-ı Kerim bulunmaktadır.
Kaleler
Gaziantep Kalesi
Gaziantep Kalesi, Türkiye'de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisidir.Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı, zaman içerisinde genişletildiği ve bugünkü biçimini Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. 6. yüzyılda aldığı yolunda bilgiler vardır. Kalenin üzerinde hamam kalıntıları, sarnıçlar, mescit ve çeşitli yapı kalıntıları bulunmaktadır.
Rumkale
Bu tarihi yapının önceleri adı Hromgla iken bozularak Rumkale denilmiştir. Stratejik konumundan dolayı Asur çağından beri yerleşildiği, hatta burasının Asur Kralı III. Salmanassar tarafından M.O. 855'de zapt edildiği bildirilen "Şitamrat" olduğu, fakat esaslı olarak M.Ö. 9. yüzyıl sonlarında Geç Hitit döneminde tahkim edildiği zannedilmektedir.
Fırat ve Merzimeri in kıyılarından itibaren yükselen eteklerde bir dış sur ve kompleks odalardan oluşan bir geçidi ile içeri girilmektedir. Sur bedeninin inşasında bazı kesimlerde kayalık yapının dik uçurumlar gösteren topografyasından azami ölçüde yararlanılmıştır. Halen mevcut taş yapılarda, en eski dönem olarak Geç Helenistik izler ile Roma dönemi mimarisi algılanmaktadır. Ayaktaki mimari kalıntılar ise, Geç Roma ve Ortaçağ karakteri taşımaktadır..
Bunların en ilginci, geniş ve silindirik bir havalandırma kuyusu ile bu kuyunun kenarından helezonik bir yolla aşağı giden ve Fırat sevivesinin altına kadar inerek su ihtiyacını karşılayan sistemdir. 11. yüzyılda Urfa Haçlı Kontluğu döneminde Hromgla’nın önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Hâvarilerden Yohannes'in, burada bir süre inzivaya çekilerek İncil'in müsveddelerini kopya ettiği ve sakladığı, daha sonra bulunan kopyaların Beyrut'a kaçırıldığı söylenmektedir.
Ortaçağ'da Ermenilerin "Hromkla, Süryanilerin ise Kala-Rhomata ismiyle andıkları kale-kent, XII. yy sonlarında Memlukların eline geçmiş ve Kal-at el Müslimin adı verilmiştir. Merc-i Dabık savaşından sonra Osmanlılar'ın eline geçen Rumkale, Halep Eyaletinin Birecik Sancağına bağlı bir kaza haline getirilmiştir.
Rumkale'de halen Türk-İslam dönemine ait bazı yapılar ile harap vaziyette bir de Mescit bulunmaktadır. İlk yapımından itibaren Fırat boyunun güvenliği için kullanıldığına şüphe olmayan kalede sivil ögelerden çok askeri karakterler hissedilmektedir.
Samsat ile Rumkale arasındaki Fırat Vadisi, ilk kullanımının prehistorik dönemde olduğu şüphe götürmeyen mağaralarla doludur. Zaman zaman bir koridor izlenimi veren dik yamaçlarda halen de görülebilen mağaralar ise, Roma döneminde mezar odaları olarak kayaya oyulmuş olan mekanlardır. Bunların birçoğu daha sonradan, özellikle de Haçlı seferleri sırasında Fırat boylarının korunması için araları açılıp geçitlerle yatay ve merdivenlerle dikey olarak birleştirilip savunma mekanları haline getirilmiştir.
Müzeler
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Geçici Sergileme ve Nostalji Vitrinleri
Girişteki ince uzun salonda, genellikle geçici veya periyodik olarak değişen konuları yansıtan sergileme yapılmaktadır. Resim ve karikatür meraklılarını müzeye çekmek için "arkeoloji" konulu bir karikatür sergisi, tıp-eczacılık-kimya-kozmetik meraklılarına hitap eden "Antik Dönemde Tıp Aletleri" konulu iki vitrin, arkeoloji ve müzeler dünyasındaki son gelişmeleri içeren "Diğer Müzeler ve Arkeolojik Çalışmalardan Haberler" başlıklı bir pano ile çevredeki ören yerlerini tanıtan resimlerin sergilendiği üç adet blok pano yer almaktadır. Bu salondaki önemli bir bölüm de "Nostalji Vitrinleri"dir. Burada ülkemiz müzelerinde ilk kez olmak üzere, 1864 yılında bakır plaka üzerine çekilmiş ilk fotoğraflar ile 1910 yılındaki modellerden başlayarak günümüze kadar gelen "Fotoğraf Makinelerinin Tarihi Gelişimi" isimli 120 parçalık fotoğraf makineleri ve aksesuarları koleksiyonu sergilenmektedir. Ayrıca yüzyılımızın başlarına ait ülkemizden ve dünyanın çeşitli şehirlerinden görüntülerin yer aldığı "Kartpostallarla Eskilerden
Günümüze" isimli sergi ile eski radyolar, gramofonlar, telefon-yazı makinesi-kollu dikiş makinesi; eski saatler ve benzeri eşyalar sergilenmekte, izleyicilerin anılarıyla yakın geçmişi yaşamaları ve böylece müzeye yakınlık duymaları amaçlanmaktadır.
Kronolojik Salon
Bu salonda, Anadolu ve Gaziantep'teki antik yerleşim yerleri ve kazı merkezleri büyük panolardaki haritalarda tanıtılmakta ve Gaziantep bölgesinin kronolojisi verilmektedir. Sergileme, birinci bölümde tabiat tarihi vitrini ile başlamakta, özellikle Dülük ve Fırat kenarı paleolitik taş aletlerinin ve bunların kullanımına yönelik didaktik materyallerin yer aldığı vitrinlerle devam etmektedir. Kalkolitik ve Tunç Çağlarının çeşitli evrelerini yansıtan sergileme, Demir Çağındaki bir medeniyete - Urartu'ya - özgü vitrinlerle son bulmaktadır. İkinci bölümde ise, Akamenid-Pers, Hellenistik ve Kommagene ile özellikle Roma Döneminden kesitler sunan vitrinler yer almaktadır. Bu bölüm, Bizans ve İslâmî dönemlere ait süslü kapların, çeşitli kandillerin sergilenmesi ile sona ermektedir. Salonda ayrıca, "Belkıs/Zeugma Kazıları" ve "Çağlar Boyu Çocuk Oyuncakları" vitrinleri yer almaktadır. Burada ayrıca, bir mamut iskeletine ait kemikler ile doldurulmuş bir krokodil de sergilenmektedir.
Belkıs / Zeugma Salonu
Koridor şeklindeki ince uzun salonda, Belkıs kazılarından elde edilen ve özellikle mezar heykeltraşlığını yansıtan heykel ve kabartmalar ile mozaik panolar yer almaktadır. Mezar odalarının önündeki teraslara ve koridorlara konulan ölülere ait heykel ve kabartmaların oluşturduğu mezar heykeltraşlığı, Zeugma nekropolüne özgü bir özelliktir.
Sikke ve Küçük Buluntular Salonu
Yeni düzenlenmiş olan bu salonda modern müzecilik anlayışıyla, bir yanda tüm dönemleri içeren bronz insan ve hayvan heykelcikleri, kült eşyaları, figürünler, damga ve silindir mühürler, süs iğneleri, bilezik; tork'lar, fibula'lar, yüzük taşları; Klasik Dönem kil mühür baskıları, altın ve gümüş ziynet eşyaları sergilenmektedir. Diğer yanda ise, sikkenin basım ve devirlere göre belirlenen özelliklerini ve zaman içindeki değerini belgeleyen bilgi panolarına yer verilmekte; altın-gümüş ve bronz sikkeler ile Osmanlı Dönemi nişanları izleyiciye sunulmaktadır.
Belkıs Salonu ile sergi salonunu birleştiren koridordaki iki eski ahşap vitrinde ise, araştırmacı Sayın Akten Köylüoğlu'nun aslına uygun olarak eski ustalara bizzat yaptırıp müzeye hediye ettiği "Eski Gaziantep'te Çocuk Oyuncakları" sergilenmektedir.
Sergi Salonu
Bu salonda, gene ülkemizde ilk kez olarak 60 panoyla izleyiciye sunulan "Roma Döneminde Bir Şehirde Kuruluş Öyküsü" isimli çizgi-resimlerden oluşan bir sergi yer almaktadır. Ayrıca, Kültür Bakanlığı'nca yaptırılıp tanıtım amacıyla birçok ülkeye gönderilen "Türk Mimarlık Eserleri" ve "Arkeolojik Kültür Varlıklarımız" ile "Yağmalanan Anadolu" isimli büyük boy fotoğrafların küçültülmüş boydaki kopyaları da sergilenmektedir. Öte yandan "Atatürk ve Müzeler" isimli Türkçe-İngilizce yazı ve resimlerden oluşan sergi de ayrı bir köşede Cumhuriyet'imizin 75. yılı nedeniyle ziyaretçilerin ilgisine sunulmaktadır.
Müze Bahçesi
Müzenin ön bahçesinde, Hitit ve Geç Hitit Dönemi cenaze ziyafetlerini betimleyen bazalttan kabartmalı steller yer almakta; yan bahçesinde ise çoğunluğu Belkıs/Zeugma kökenli Roma Dönemi erkeğini simgeleyen kartal ve kadını simgeleyen yün sepeti motifli mezar taşları sıralanmaktadır. Ayrıca dört adet Roma Dönemi lahti de bahçeyi süslemektedir.
Yeni bina tamamlandığında, özellikle bahçe teşhiri tamamen değişecektir. Yepyeni mozaik ve heykel salonlarında; "Gaziantep Kültürü" adıyla düzenlenecek dört adet büyük salonda, Gaziantep'in el sanatları, zenaatkârlar çarşısı, ev ve konak yaşantısı, Barak kültürü, hayat hikayeleri ve eserleri, Gaziantep'te yetişen ünlü kişiler, sözlü, yazılı ve belgelerle modern müzecilik anlayışı içinde ziyaretçiye sunulacaktır.
İstasyon Caddesi No: 2
Tel : (0342) 231 11 71
Faks : (0342) 230 30 17
Pazartesi dışında her gün 08.00-12.00/13.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.
GAZİANTEP MÜZELERİ
Gaziantep İli, tarihi coğrafya bakımından Kuzey Suriye - Anadolu ve doğu-batı arasında kültürel, askerî ve ticarî yolların üzerinde ve kavşak noktasında yer almaktadır. Tarihte çok değişik kültürlere tanık olmuş Gaziantep İli'nde 250'den fazla höyük bulunmaktadır. Anadolu'nun en eski buluntularından biri Dülük Mağarası'nda bulunmuş olan taş aletlerdir. Bunların tarihi 600 bin yıl önceye Paleolitik Çağa uzanmaktadır. Yöre Hurri, Hitit, Pers, Yunan, Roma, Bizans ve İslâm uygarlığının izlerini taşımaktadır. Yörede 30'u aşkın arkeolojik kazı yapılmıştır. Gaziantep Müzesi eserlerinin çoğunu bu kazılar sayesinde elde etmiştir. Müzede 65 binin üzerinde eser bulunmaktadır.
Gaziantep Müze Müdürlüğü'ne bağlı olan müzeler şunlardır: Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi ve İslahiye İlçesi'ndeki Yesemek Açık Hava Müzesi. Ayrıca Müze Müdürlüğü denetiminde tek yapı bazında 693 taşınmaz kültür varlığı ile 221 adet sit alanı bulunmaktadır. Nüvesi 1944 yılında, öteden beri etraftan toplanmış bazı eserlerin bir araya getirilmesiyle Sabahat Göğüş tarafından kurulmuş olan Gaziantep Müzesi, önce Nuri Mehmet Paşa Camii'nde hizmet vermiş, 1969 yılında ise bugünkü binasına taşınmıştır. Arkeolojik bakımdan çok zengin olan bölgenin potansiyeli sebebiyle müzenin genişletilmesi ihtiyacı doğmuştur. 1976 yılında başlatılan ek salon çalışmaları halen sürmektedir. Bugünkü mevcut binada 5 adet salon bulunmaktadır.
Gaziantep Müzesi'nde, müzeyi bir tarih deposu görünümünden kurtarmak ve izleyicide sempati uyandırmak amacı ile sergilemede alışılmışın biraz dışına çıkılarak yenilik sayılabilecek denemeler yapılmıştır.
HASAN SÜZER ETNOGRAFYA MÜZESİ
Gaziantep, Bey Mahallesi, Hanifoğlu Sokak'ta yer alan bina, bu asrın başlarında inşa edilmiştir. Daha sonra birkaç kere el değiştiren bina, 1985 yılında çok harap bir vaziyette iken işadamı Sayın Hasan Süzer tarafından satın alınmış, restorasyonu tamamlandıktan sonra "Hasan Süzer Etnografya Müzesi" olarak kullanılmak şartıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağışlanmıştır.
Bina ana kaya içine oyulmuş mahzen üzerine üç kattan oluşmakta, ikisi anayola, diğeri ara sokağa ulaşan üç girişi bulunmaktadır. Ön cephedeki işlemeli büyük kapıdan "hayat" adı verilen orta bahçeye, küçük kapıdan ise "selâmlık" denilen bölüme geçilmektedir.
Hayatın güneybatı köşesinde; üst katında oturma odası, alt katında ocaklık ve tuvaletin yer aldığı iki katlı müstakil bir bina yer almaktadır. Bu bölüm evin hizmetkarları, tarafından kullanılmıştır. Hayat, ince bir taş işçiliğinin eseri olan renkli taşlarla kaplanmıştır.
Bodrum katları; birbirinin içinden geçme iki ayrı mekândan ibaret olup, ikisi arasında yaklaşık 2 m. kot farkı mevcuttur. Tamamen yerli kayaya oyulmuş mağara görünümündeki bodrum katta pekmez, ve zeytinyağı depolamaya yarayan küpler, erzak depolamaya yarayan bölümler ve su kuyusu bulunmaktadır. Bu bölümde ayrıca büyük bir dokuma tezgâhı yer almaktadır.
Zemin katta; iki oda "ocaklık" adı verilen mutfak, evin hamamı ile bu mekânın ısınmasını sağlayan ocaklar ve iki farklı taraftan birinci kata çıkan merdivenler yer almaktadır. Hamam, Türk hamamı özelliklerini taşımakta, külhandan gelen ve alttan geçen, duman vasıtasıyla ısınmaktadır. Girişin sağında yer alan oda "tandır odası" dır. Adını, tandır denilen gömme bir taş ocak üzerine konan bir kürsü ve ve onun üzerine örtülen geniş bir yorgandan, mahalli bir ısınma sisteminden almaktadır.
Birinci katta sofada, taş işçiliği ve boyalı tezniyatı ile dikkati çeken bir çeşme ve hayata bakan üç ayrı oda yer almaktadır. Odalardan birisi gelin görme odası, diğeri günlük yaşamın sürdürüldüğü iş odası, üçüncü oda ise erkek misafirlerin ağırlandığı selâmlık bölümü olarak tanzim edilmiştir.
İkinci katta yer alan odalardan ikisi ev sahibine ait harem bölümü olarak düzenlenmiştir. Üçüncü katta terasa geçişi sağlayan camekânlı bir oda ve "güvercinlik" bulunmaktadır. Bu bölüm günün yorgunluğunun giderildiği sakin bir köşe olarak canlandırılmıştır.
Bina içinde yer alan bölümler günlük yaşamdaki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış, mankenlerle teşhire canlılık ve gerçekçilik verilerek hizmete açılmıştır.
Eyüpoğlu Mahallesi, Hanifioğlu Sokak No: 64
Tel : (0342) 230 42 21
Pazartesi dışında her gün mesaî saatlerinde ziyarete açıktır.
II. YESEMEK HEYKEL ATÖLYESİ VE AÇIKHAVA MÜZESİ
Gaziantep'in İslahiye İlçesi'nin Yesemek Köyü'nde yer almaktadır. Karatepe olarak anılan bir tepe üzerinde bazalt taş ocağı ve bu tepenin yamaçlarında bir heykel atölyesi bulunmaktadır. Burası ilk defa, Alman Doğu Araştırmaları Kurumu adına Zincirli Höyük'te kazı yapan Felix von Luschan tarafından görülerek bilim alemine tanıtılmıştır. Burada 1958-1961 yıllarında Prof. Dr. Bahadır Alkım tarafından kazı ve araştırması yapılmış ve bir bilimsel yayın neşredilmiştir.
M.Ö. 2. binin ikinci yarısı içinde bölge, Hitit hakimiyetine girdikten sonra bu taş ocağı faaliyete geçmiş ve Hititler'le yeni bir fonksiyon kazanmıştır. Burada Hititli ustaların yanı sıra Hurri usta ve sanatkârların da çalıştığı bilinmektedir.
Bir ara faaliyeti zayıflayan atölyede, Geç Hitit krallıkları döneminde M.Ö.9. yüzyıldan itibaren çalışmalar tekrar yoğunlaşmış, bu ikinci dönemde özellikle Arami ve Asur sanatı ağırlık kazanmıştır. Diğer Önasya sanat unsurları gibi burada hakim olan sanatsal üslup da, oriantalizan üslup adıyla hemen sonraları batıda gelişmeye başlayan Ege kültürlerini etkilemiş ve Klasik Dönemle doruk noktasına ulaşan Yunan sanatının adeta nüvesini oluşturmuştur.
Atölyenin teknik işleyişi bilinmektedir. Yüzey kayası düzlendikten ve blok sınırları belirlendikten sonra burada düzenli delikler veya kanallar açılmakta, bu oyuklara kuru ağaçlar çakılmaktadır. Islaklık sonucu genişleyen ağaçlar kaya bloğunu çatlatarak yerinden koparmaktadır. Elde edilen bazalt bloklar ağaç kızaklarla yamaçtaki çalışma alanına indirilmekte ve alınan siparişe göre ustalar bloğu kabaca yontmakta, taslak haline getirmektedir. Bu taslakların ince işçilikleri ise, nakliye sırasında zarar görmemesi için gittiği yerde yapılmaktadır. Buna dair bulunan tek bir örnek, Zincirli'den çıkarılıp halen Gaziantep Müzesi'nde sergilenen sfenkstir. Devlet denetiminde büyük bir teşkilatla işletildiği anlaşılan bu taş ocağı ve heykel atölyesinde taslak işçiliğinin bütün safhalarını takip etmek mümkündür. Asurlular'ca faaliyetine son verildiği ve ustalarının Asur'a götürüldüğü bilinen atölyede herşey olduğu gibi kalmış ve zaman donmuş gibidir. Sanki biraz sonra öğle yemeği paydosu bitecek ve çalınan bir başlama düdüğü ile ustalar ve sanatkârlar tekrar işlerinin başına döneceklerdir. Gaziantep Müzesi'nce yapılan çalışmalarla düzenlenen alanda halen 200'den fazla heykel taslağı teşhir edilmektedir. Sfenksler, kapı aslanları, oturan aslanlar, kanatlı aslanlar, Amanos Dağları'nı temsil eden dağ tanrısı kabartmaları, savaş sahnesi kabartmaları ve mimari parçalar kendi tabii ortamlarında sergilenmektedir.
Faaliyeti yaklaşık 500 yıl devam etmiş olan taş ocağı ve atölye, günümüze kadar gelmiş halen tek örnek olması açısından önemlidir.
Yorum