Köçekler Ve Çengiler
TÜRK HALK OYUNLARI KATALOÐU KÖÇEKLER VE ÇENGİLER:
Eski devirlerde çalgı ile rakseden erkelere "köçek" derlerdi. Köçek oynatmak da yakın zamanlara kadar zevk ve sefahat (eğlence) erb'bının başlıca seyirlerinden birini teşkil ederdi.
Erkek olan köçekler kız gibi görünmeye, kız olan çengiler ise, delikanlıya benzemeye çabalarlardı. Bir çengi kolunun sokağa çıkışı seyredilecek bir manzara idi. Köçekliği Reşit Paşa yasaklamıştı.
Köçek olmak, kolay bir iş değildi. Bunlar, çehreleri genç kız sim'larını andıran, süzgün gözlü ve n'rin endamlı delikanlılar arasından seçilirdi. Ve bu suretle seçilen köçek namzetleri (adayları) uzunca bir zaman hususî meşkhanelerde talim ve terbiye edilirlerdi. Meşkhanelerin sahipleri hemen umumiyetle Rum ve Yahudilerdi. Uzun zaman çengilik etmiş olan kıpti (çingene) kadınları, bu meşkhanelerde raks ve çalgı ustalığı (öğreticiliği, hocalığı) ederlerdi.
Bir köçek, aylarca ustaya çıraklık ederek ve birlikte taklitleşmelerle yetişirdi. Bu müddet içinde raksın çeşitleri ile seyircilere hoş görünmek sanatını öğrenirdi.
Köçekliğin gün görme çağı İstanbul'da XV. yüzyılın son yıllarında başladı. Cariye çengilerini Şak (Doğu) ve Türk Saraylarındaki rakkaseliği çağları çok daha eski ve bu kayıtlarla sabit olup, köçekliğin erkek meclisleri için zamanla çıktığı tahmin edilebilir. Hususiyle (özellikle) Sultan İbrahim devrinde köçeklik adeta bir sanat şekline girmişti. O tarihlerde Musevîler tarafından "Kol" denilen oyuncu esnaf takımları kurulmaya başlamıştı. Takriben (Yaklaşık) iki yüz oyuncudan mürekkep olan (oluşan) bu kolların içinde hokkabazar, cambazlar, prendebazlar, ateşbazlar bulunduğu gibi köçekler de vardı. Bunlar, İstanbul'un muhtelif hanlarının meydanlarında kurdukları çadırlar altında, türlü şenlikler meydanlarında yahut yüz düğünlerinde açık havada oynarlardı.
Oyunların sırası baştan düzenlenirdi. Önce cambazlıkla başlayan sıra, köçeklerin sürekli rakslarıyla (oyunlarıyla) sona ererdi. Günlerce süren saltanatlı düğünlerde sıra çoğunlukla böyleydi.
Köçeklerde, bir ud çeşidi olan lağuta (mavta) ile birlikte 1740'tan itibaren Bat'dan ithal olunan sinekeman (viola d'amore) oyuna eşlik eder olmuşlardı. Takriben 1850'den itibaren de Leh menşeli armudî tırnak kemançesi (kemençesi) oyunda kıvraklığıyla sinekemane tercih olunarak lağutayla birlikte "köçekçe" faslının "kaba saz" denilen refakat takımını vücuda getirir olmuştu. Mam'fih (bununla beraber) XVI ve XVII. yüzyılların minyatürlerinden büyük düğünlerde küme fasılların bile raksa refakat edebildiği anlaşılmaktadır. "Kabak saz", köçekçenin tarihteki en muahhar (sonraki) eşlik takımı olmuştu.
Köçekler sonucu kayıtlardan öğrenilebildiği kadarıyla, raksta meselâ kadife üzerine sırma işli mintan ve altına etekleri sırma saçaklı canfes veya kadife fistan giyerlerdi. Bele altın yahut gümüş kakmalı enlice meşin kemer takarlardı. Saçlarını uzatırlar ve iki tarafa döktükleri k'küllerinin uçlarını kıvırırlardı. Böylece kendilerini genç bir kıza benzetmeye çalışırlardı.
Köçekler, iki sınıftı. Birkaç yıl köçeklik edenler artık kartalmaya başlar başlamaz "tavşan oğlanları" sınıfına terfi ederlerdi ve bunlar bacaklarının tar'vetini (tazeliğini, güzelliğini) kaybettikleri için raksederlerken topuklarına kadar ince çuhudan dökme şalvar giyerlerdi.
Her iki sınıfta olanlar, oyunda parmaklarını zil takarlardı. Oyunlarda gösterdikleri maharete ve seyircilerde bıraktıkları tesirlere göre "nazlışah, canşah, küpeli şah, zalimşah, saçlı dilberşah" gibi isimler alırlardı.
Halkın mühim bir zümresi (önemli bir bölümü) köçek oyunlarına gayet rağbet gösterirdi. Hatt' nice zevk ehli zenginler bu dilber köçekleri uğrunda servet fed'sından bile çekinmezlerdi.
Kimi büyük meyhanelerde ve orta şadırvanlı kahveh'nelerde de köçek oynatmak âdetti. Bunlar rakslarını bitirdikten sonra, oradaki zevk ve erbabına s'kilik (içki dağıtıcılık, garsonluk) ederlerdi.
Köçeklik 1856 tarihine kadar devam etmişti. O yıl beşinci defa sadrazam olan Reşit Paşanın (Mustafa Reşit) Paşa Sultan Abdülmecid'in aldığı bir ir'de - i seniyye (padişah, emri buyruğu) üzerine İstanbul'da köçekliğe son verilmişti. Fakat vil'yetlerde bu gayritabiî oyun (aykırı oyun) bir müddet daha devam etmişse de yavaş yavaş oralarda da azalıp gitmiştir. Kadını açık giyimle mahrem (gizli) toplantıda erkeklerin oynatıp seyretmelerinden ibaret "oturak âlemleri" daha tabiî (doğal) bir seyirlik halide köçekliğin yerini tuttuysa da asıl tabiîlik iç illerde mahremliğin de kalkmasıyla gün görmüş olacaktır.
Büyük merkezlerde eski dönem zevk ve eğlence vasıtalarından biri de "çengiler" idi. kasabalara kadar az çok her yerde p'yitah (başkent) raks çeşitlerinin taklit edildiği, gizlice veya 'lenî olurdu. Çengiliğin tarihi Şark'ta (doğu dünyasında) başlangıç gösterilemeyecek kadar eski ise de III. Ahmet çağında parlak sayılabilecek derecede üstünlükle gün görmüştü.
Çengiler de tıpkı köçekler gibi muhtelif kolardan müteşekkildi (oluşmaktaydı). Bu kolları kuran iş başılara "kolbaşı" denilirdi. Çengi teşkil'tı köçeklere göre daha geniş olup, bu durumu da tabiî (doğal, normal) oyun oluş hâli kendiliğinden izah eder. Bir çengi kolu, bir kolbaşı ile iki yardımcısından ve 12 çengiden kuruluydu.
Kolbaşıları hemen hepsi çengilikte yetişirdi. Bu işten para kazanarak yaşlanıp raks kabiliyetini kaybetmeye başlayanlar artık çengilikten vazgeçerler, kendileri birer kol düzerlerdi.
Köçeklik gibi Çengilik de kolay bir iş değildi. Çengi namzetleri (adayları) hep c'zip çehreli ve mütenasip (düzgün) endamlı genç kız veya genç dullardan seçilirdi. Şüphesiz ki; fakir, kimsesizlerden olurlar, bu sanattan geçim umarlar ve çoğu kısa zamanda refaha kavuşurlardı. Seçilen kızların çengi oluncaya kadar kolbaşının evinde yatıp kalkmaları ve hep raks meşkinde (tekrarında, çalışmasında) bulunmaları usuldendi.
Kolbaşları, çoğu zaman evlerinde kalburüstü kimselerde hususî (özel) ziyafetler çeker, böylelikle onların him'yesi altında serbestçe sanatı yaşatırlardı.
Çengilerin sanat icra ettiğini yerler meselâ düğünlerin kına geceleri ve loğusaların "kırk hamamları" gibi tertipli kadın şenlik günleriydi.
Bir çengi kolunun sokağa çıkması ayrı bir merasime bağlıydı. Sırtına ağır bir çuha, yahut kumaştan farece giymiş, tülbent yaşmak tutunmuş sarı çizmeli kolbaşı en önde giderdi. Bir koluna bir Arap halayık, öbürüne elinde büyücek bir çanta bulunan boylu poslu bir halayık, girerdi. Kolbaşıyı, tıpkı onun gibi sade giyimli muavinleri (yardımcıları) takip ederdi. Onlardan sonra, reng'renk ipekli kumaşlardan feraceleriyle, ince tül yaşmaklarıyla çengiler, ikişer ikişer onların peşinden gelirlerdi. Kafilenin sonunda da muhafız olarak iki Arap halayığın buluşması usuldendi. Zengin çengi kolları da bu kafile biraz daha genişlerdi. Sıracılar, yardıkçılar, aynacılar, Çerkes ve Gürcü kızlarından büyüklü küçüklü bir takım halayıklarla ekseriye beş kadından mürekkep olan (oluşan) çalgılar kafileye katılırlardı.
Çengilerin çalgı takımı bir lağuta (lavta), bir sinekeman, bir çifte nakkare, bir kemençe, bir de deften mürekkep olmakla beraber, başka türlü küçük terkipler (birleşmeler) de olsa bilinirdi. Çalgıcılar, hem çalar hem de söylerlerdi.
Çengilere çağrıldıkları yerde bir oda ayrılırdı. Odanın kapısı örtüldükten sonra hiç kimse içeri giremezdi. Çengiler burada soyunup dökünerek süslenmeyi tazeler ve oyun elbiselerini giyinirlerdi. Alel'de (basit, sıradan) rakslar için meselâ ince tülden gömlekler ve ipekliden eteklik giyerlerdi. Fakat, "tavşan oyunları"nda giyim değiştirirlerdi. O zaman da ipek veya bürümcek gömlek üzerine sırma işlemeli kolsuz bir mintan ile kadifeden bol bir şalvar giyerlerdi.
"Tavşan oyunları"nın büyük bir özellik ve önemi vardı. Bunu ancak usta çengiler oynardı. Saz takımının çaldığı tavşan veya köçekçe oyunlarının 'hengine uyarak köşeden köşeye koşarlar, tıpkı bir tavşan gibi çevik hareketlerle sıçrarlardı.
Nasıl ki köçekler kadınlaşmayı taklit ederlerse, çengiler de böylelikle erkekleşmeyi ve genç birer delikanlı haline girmeye özen gösterirlerdi. Onun için saçlarını kısa kestirir, "zeybek", "kilci", "kalyoncu" gibi oyunlarda erkek elbiseleri giyerlerdi.
Köçekler gibi çengilere de kendi adlarından başka hal ve şanlarıyla mütenasip (uyumlu) birer l'kap takılırdı: Sedef Zehra, Benli Hacer, Zilkıran Kamer, Fidan Ayşe, Kelebek Fitnat, Saçlı Sümbül, Kemankeş Ed', Zülüflü Hatice, Yandım Emine. Baştakiler III. Ahmet son dördü de III. Selim devrinin ünlü çengilerindendi.
Zevk ü sefâ ehli zenginlerle, sefahati (eğlenmeyi) seven nice devlet erkânı türlü vesilelerle konaklarına köçek ve çengiler getirirlerdi. L'kin Sultan İbrahim'den maada (başka) hiçbir padişahın devrinde saraylara köçek ve çengi girmemişti denilebilir. Saraylarda iç oğlanlarından hususî surette köçekler, genç ve dilber cariyelerden de çengiler yetiştirilirdi. Bunlar haftanın belirli günlerinde, gene sarayın kendi saz heyetiyle birleşirler, çalgı ve rakslarla padişah ve sarayın harem takımını eğlendirirlerdi. Köçeklik resmen ilga edildikten (kaldırıldıktan) sonra bile, Sultan Aziz devrine kadar saraylarda bu hal devam etti. Ve nihayet II. Abdülhamit devrinde saraylarda da köçek ve çengi oyunlarına son verilirdi. Buna karşılık saraylılar arasında bir müddet daha tavşan, köçek ve curcuna oyunlarına devam edilmiştir.
Sultan Abdülhamit devrinin bazı erkânı (ileri gelenleri) konaklarında kapalı bir halde eğlenceler tertip ederlerdi. Bunun için de halayıklardan oluşmak üzere s'zende ve h'nende heyetleriyle oyuncu kızlar yetiştirirlerdi.
Sultan Abdülhamit'in İzzet Hulu yahut Arap İzzet n'mıyla meşhur ikinci k'tibi İzzet Paşanın Şam ve Mısır'dan getirilme kızlardan mürekkep (kurulu) bir incesaz takımı ile ayrıca yetiştirilmiş oyuncu kızları vardı. Merkez Kumandanı Saadettin Paşanın on dokuz kızdan birleşik çalgı takımı ile oyuncu kızları da oldukça şöhret kazanmışlardı.
Fakat son devirlerde tavşan ve zeybek oyunlarıyla köçekçe ve curcuna raksları unutulup gitmiş ve oyuncu kızların bütün maharetleri sadece çiftetelli ve bahriye çiftetellisi ile Anadolu'nun zilli ve kaşıklı düz oyunlarına inhisar etmiştir. Oyun bir heves de istidat (yetenek) konusu olduğu için, binlerce kızımızın kendi meclislerinde zevkle oyunbilirlik göstermekte devam ettiklerinde hiç şüphe yoktur.
Çengiler:
Kadın cemiyetlerinde (toplantılarında) da çengiler oynardı. Bunlar da tıpkı erkek köçekler gibi teşkil't t'bi esnaftan idiler. Kadınlardan mürekkep (kurulu) Çengi kumpanasına da "kol" denirdi. Bir çengi kolu; kolbaşından, muavininden ve on iki oyuncu kadından müteşekkildi (oluşmaktaydı). Ayrıca çengileri bir de dört kadınlık çalgı takımı bulunup bunlar keman, çiften'ra ve iki def çalarlardı. Çalgı takımına "sıracı" denilirdi.
Kolbaşı, bu heyetin ustası, patronu her şeyi idi. Kolbaşının evi meşkh'ne sayılır, çengi yetişmek isteyenler de, meslekte ustalık kazanmak arzu eden çengiler de burada saz ve raks öğrenirlerdi. Kolbaşların evleri başlı başına bir âlemdi.
Hususî (özel) eğlenceler, düğünler ve saireler tertip eden kimseler kadın meclislerinde çengi bulundurmak istediklerinde keselerine göre bu kolbaşlardan en şöhretlisinin veya bir başkasının evine gidip kadınla pazarlığa girişirler, ücrette uyuşulunca kolbaşı çengi heyetini alır düğün evine giderdi. Kolbaşı kadın ile yardımcısı yaşmak ve ayaklarına sarılı çizme giyerler, ellerinde birer yelpaze bulundururlardı. Çengiler ince yaşmaklar tutunurlar, allı morlu - sarılı reng'renk feracelere bürünürlerdi.
Bir çengi kolunun sokaktan geçişi hayli eğlenceli bir manzara teşkil ederdi. Önde kolbaşı ile muavini, bunların arkalarından da devirlerinin zarif ve nazarrüb' (göz alıcı) giyimleri sayılan kıyafetleriyle çengiler yürürlerdi. Bunları çalgılar (sıracılar) takip eder, onların arkasından da yardakçılar, hademeler ve kolbaşının hususî hizmetçisi küçük bir Çerkez kızı gelirdi. Sokaklarda iki boy erkekler durup bunları tebessüm ve hevesle seyrederler, çengi kadınlar serbest'ne evz' (tavırlar) ile etraflarına bakınıp tebessüm, kaş göz işaretleri ve hatt' harfend' harfend'zlıklar (söz atmalar) yaparak, mukabele (karşılık) görerek geçip giderlerdi.
Davet edildikleri evde kendilerine bir çengi odası ayrılır, bunlar gelir gelmez oraya girerlerdi. Hamam ustaları ve "soyguncu" denilen kadınlar da bunlarla birlikte içeriye girerler ve kolbaşının, yardımcısının ve çengilerinin elbiselerini çıkarırlar, süslenmelerine yardım ederler, hizmetlerinden bulunurlardı. Bu odaya girmek, çengi kolu efradiyle (bireyleriyle) bu soygunculardan maada (başka) kadınlar için memnu (yasak) idi. Fakat çengilerin içerde cilvelerle, gülüşmelerle birbirlerine naz ve ed' yaparak, sevişerek, okşayarak soyunup giyinmeleri birçok genç kadınların tecessüsünü (merakını) çeker, vesileler çıkarıp (yaratıp) odanın civarından geçeler, fakat içeriye giremezlerdi.
Çengiler kendi odalarında soyunup dökündükten sonra, oyun kıyafetleriyle umumî (genel) eğlence odasına geçerlerdi. Oyun giyimi de oldukça göz çekici (alıcı) idi. genç ve güzel çengiler parıl parıl uzun uzun saçlarını arkalarına salıverirler, beyaz göğüslerini yarı, yarıya açarlar, üstlerine tül gömlek, pullu kadifeden camadanlı yelek, tennure biçimli sırma saçaklı canfes eteklik, ayaklarına yumuşak oyun terliği giyerlerdi. Tül gömlek, Aktenlerini şeffaf bir şekilde örter ve cazibeli gösterir, camadanlı yelek mevzun (düzgün) vücutların bütün inhinâ (kıvrım) ve hatlarını teressüm (tasvir, resmetme) ettirir, göğüslerini meydana çıkarırdı. İnce ve mevzun bellerini sırma kemer takınarak süslerlerdi. Tennure biçimi beli dar, etekleri alabildiğince geniş eteklik salınıp döndükçe çevrilip açılır, n'rin ve mevzun ayaklarını meydana çıkarırdı ve çengi kadınlar ikide bir iltiz'mla (lüzum görerek) eteklerini kaldırır, n'zan (nazlı) ve hırm'nreftar ederlerdi (salınarak yürürlerdi).
Çengilerin oyun tarzı çeşitliydi. Bu, muhtelif kollara göre değişirdi. Maamafih (bununla beraber) az çok müşterek (ortak) olan esas şöyleydi. Sıracılar; keman, daire, çifte n'ra çalmaya başlarlar. Ağır ezgi terennümleri arasında önde kolbaşı, arkasında muavini, arkada on iki çengi olduğu halde etrafı çepeçevre sedirli büyük odanın meydanına dört defa devrederlerdi. Bu iki fasılda raks (oyun) yoktu.
Sonraki fasıllara (bölümlere) kolbaşı ile muavini katılmalar, meclisin itinalı bir köşesinde kem'l - i azametle (ululukla, büyüklükle) oturup uzaktan nezaret ederlerdi. İkinci fasılda çengiler parmaklarında zil olduğu halde çıkarlar, sıracıların terennümlerine hareketlerini uyarlayarak raksederlerdi. Oyun göbek atmalar, topuk tartmalar, omuz titretmeler, gerdan kırmalar, kendini geri atmalar, usul usul ileri - geri gidip gelmeler, aralarda ağır birer devir yapmalar ve hoplayarak vücudunu etlerini, göğüslerini sallayıp titremelerle doluydu. Balım gibi bıngıl bıngıl yürüyüşlerde, kol dalgalanışlarının zarafeti adımların yumuşaklığı nispetinde nefis düşer, tebessüm ve göz süzmelerdeki değişiklikler şarkı sözleri de yakıştırılırdı. Toplu yürütüldüğü için, hareketlerde birlik esastı.
Fasılların arasında çengiler dinlenir, seçkin kıyafetli, süslü hanımefendiler bunlara takdir ve tatyible (gönüllerini alarak) altın yapıştırırlar, bahşiş verirlerdi.
Üçüncü fasılda meselâ tavşan faslına çengiler erkek biçimi giyimlerle çıkarlardı. Bu elbiseler tamamen erkek köçeklerin ve hususîyle tavşan oğlanlarının giyimlerine benzeyişliydi (benziyordu).
Dördüncü ve sonuncu fasılda da raks yoktu. Sıracılar saz çalarken çengiler, h'nendelik eder, türlü şarkı ve gazeller okur güzel ve gürbüz sesleriyle dinleyen kalpleri yakar, ezer ve bükerler, ağlatır, güldürür, ruhanî saf' bahşederlerdi (ruhen rahatlık, hoşnutluk sağlarlardı).
Yine bu fasılda kolbaşı ile muavin kalfasının riyasetinde (yönetiminde) çengiler türlü oyunlar gösterirlerdi (?).
Erkek köçeklerin erkekler arasından ruh hastası düşkünlerinin çıkışı gibi, çengilerin de kadın 'şıkları olurdu. Bunlardan çoğu zengin hanımefendilerdi. Mahbubelerini (sevgililerini) zaman zaman taltif ve takdirle evlerine çağırırlardı.
TÜRK HALK OYUNLARI KATALOÐU KÖÇEKLER VE ÇENGİLER:
Eski devirlerde çalgı ile rakseden erkelere "köçek" derlerdi. Köçek oynatmak da yakın zamanlara kadar zevk ve sefahat (eğlence) erb'bının başlıca seyirlerinden birini teşkil ederdi.
Erkek olan köçekler kız gibi görünmeye, kız olan çengiler ise, delikanlıya benzemeye çabalarlardı. Bir çengi kolunun sokağa çıkışı seyredilecek bir manzara idi. Köçekliği Reşit Paşa yasaklamıştı.
Köçek olmak, kolay bir iş değildi. Bunlar, çehreleri genç kız sim'larını andıran, süzgün gözlü ve n'rin endamlı delikanlılar arasından seçilirdi. Ve bu suretle seçilen köçek namzetleri (adayları) uzunca bir zaman hususî meşkhanelerde talim ve terbiye edilirlerdi. Meşkhanelerin sahipleri hemen umumiyetle Rum ve Yahudilerdi. Uzun zaman çengilik etmiş olan kıpti (çingene) kadınları, bu meşkhanelerde raks ve çalgı ustalığı (öğreticiliği, hocalığı) ederlerdi.
Bir köçek, aylarca ustaya çıraklık ederek ve birlikte taklitleşmelerle yetişirdi. Bu müddet içinde raksın çeşitleri ile seyircilere hoş görünmek sanatını öğrenirdi.
Köçekliğin gün görme çağı İstanbul'da XV. yüzyılın son yıllarında başladı. Cariye çengilerini Şak (Doğu) ve Türk Saraylarındaki rakkaseliği çağları çok daha eski ve bu kayıtlarla sabit olup, köçekliğin erkek meclisleri için zamanla çıktığı tahmin edilebilir. Hususiyle (özellikle) Sultan İbrahim devrinde köçeklik adeta bir sanat şekline girmişti. O tarihlerde Musevîler tarafından "Kol" denilen oyuncu esnaf takımları kurulmaya başlamıştı. Takriben (Yaklaşık) iki yüz oyuncudan mürekkep olan (oluşan) bu kolların içinde hokkabazar, cambazlar, prendebazlar, ateşbazlar bulunduğu gibi köçekler de vardı. Bunlar, İstanbul'un muhtelif hanlarının meydanlarında kurdukları çadırlar altında, türlü şenlikler meydanlarında yahut yüz düğünlerinde açık havada oynarlardı.
Oyunların sırası baştan düzenlenirdi. Önce cambazlıkla başlayan sıra, köçeklerin sürekli rakslarıyla (oyunlarıyla) sona ererdi. Günlerce süren saltanatlı düğünlerde sıra çoğunlukla böyleydi.
Köçeklerde, bir ud çeşidi olan lağuta (mavta) ile birlikte 1740'tan itibaren Bat'dan ithal olunan sinekeman (viola d'amore) oyuna eşlik eder olmuşlardı. Takriben 1850'den itibaren de Leh menşeli armudî tırnak kemançesi (kemençesi) oyunda kıvraklığıyla sinekemane tercih olunarak lağutayla birlikte "köçekçe" faslının "kaba saz" denilen refakat takımını vücuda getirir olmuştu. Mam'fih (bununla beraber) XVI ve XVII. yüzyılların minyatürlerinden büyük düğünlerde küme fasılların bile raksa refakat edebildiği anlaşılmaktadır. "Kabak saz", köçekçenin tarihteki en muahhar (sonraki) eşlik takımı olmuştu.
Köçekler sonucu kayıtlardan öğrenilebildiği kadarıyla, raksta meselâ kadife üzerine sırma işli mintan ve altına etekleri sırma saçaklı canfes veya kadife fistan giyerlerdi. Bele altın yahut gümüş kakmalı enlice meşin kemer takarlardı. Saçlarını uzatırlar ve iki tarafa döktükleri k'küllerinin uçlarını kıvırırlardı. Böylece kendilerini genç bir kıza benzetmeye çalışırlardı.
Köçekler, iki sınıftı. Birkaç yıl köçeklik edenler artık kartalmaya başlar başlamaz "tavşan oğlanları" sınıfına terfi ederlerdi ve bunlar bacaklarının tar'vetini (tazeliğini, güzelliğini) kaybettikleri için raksederlerken topuklarına kadar ince çuhudan dökme şalvar giyerlerdi.
Her iki sınıfta olanlar, oyunda parmaklarını zil takarlardı. Oyunlarda gösterdikleri maharete ve seyircilerde bıraktıkları tesirlere göre "nazlışah, canşah, küpeli şah, zalimşah, saçlı dilberşah" gibi isimler alırlardı.
Halkın mühim bir zümresi (önemli bir bölümü) köçek oyunlarına gayet rağbet gösterirdi. Hatt' nice zevk ehli zenginler bu dilber köçekleri uğrunda servet fed'sından bile çekinmezlerdi.
Kimi büyük meyhanelerde ve orta şadırvanlı kahveh'nelerde de köçek oynatmak âdetti. Bunlar rakslarını bitirdikten sonra, oradaki zevk ve erbabına s'kilik (içki dağıtıcılık, garsonluk) ederlerdi.
Köçeklik 1856 tarihine kadar devam etmişti. O yıl beşinci defa sadrazam olan Reşit Paşanın (Mustafa Reşit) Paşa Sultan Abdülmecid'in aldığı bir ir'de - i seniyye (padişah, emri buyruğu) üzerine İstanbul'da köçekliğe son verilmişti. Fakat vil'yetlerde bu gayritabiî oyun (aykırı oyun) bir müddet daha devam etmişse de yavaş yavaş oralarda da azalıp gitmiştir. Kadını açık giyimle mahrem (gizli) toplantıda erkeklerin oynatıp seyretmelerinden ibaret "oturak âlemleri" daha tabiî (doğal) bir seyirlik halide köçekliğin yerini tuttuysa da asıl tabiîlik iç illerde mahremliğin de kalkmasıyla gün görmüş olacaktır.
Büyük merkezlerde eski dönem zevk ve eğlence vasıtalarından biri de "çengiler" idi. kasabalara kadar az çok her yerde p'yitah (başkent) raks çeşitlerinin taklit edildiği, gizlice veya 'lenî olurdu. Çengiliğin tarihi Şark'ta (doğu dünyasında) başlangıç gösterilemeyecek kadar eski ise de III. Ahmet çağında parlak sayılabilecek derecede üstünlükle gün görmüştü.
Çengiler de tıpkı köçekler gibi muhtelif kolardan müteşekkildi (oluşmaktaydı). Bu kolları kuran iş başılara "kolbaşı" denilirdi. Çengi teşkil'tı köçeklere göre daha geniş olup, bu durumu da tabiî (doğal, normal) oyun oluş hâli kendiliğinden izah eder. Bir çengi kolu, bir kolbaşı ile iki yardımcısından ve 12 çengiden kuruluydu.
Kolbaşıları hemen hepsi çengilikte yetişirdi. Bu işten para kazanarak yaşlanıp raks kabiliyetini kaybetmeye başlayanlar artık çengilikten vazgeçerler, kendileri birer kol düzerlerdi.
Köçeklik gibi Çengilik de kolay bir iş değildi. Çengi namzetleri (adayları) hep c'zip çehreli ve mütenasip (düzgün) endamlı genç kız veya genç dullardan seçilirdi. Şüphesiz ki; fakir, kimsesizlerden olurlar, bu sanattan geçim umarlar ve çoğu kısa zamanda refaha kavuşurlardı. Seçilen kızların çengi oluncaya kadar kolbaşının evinde yatıp kalkmaları ve hep raks meşkinde (tekrarında, çalışmasında) bulunmaları usuldendi.
Kolbaşları, çoğu zaman evlerinde kalburüstü kimselerde hususî (özel) ziyafetler çeker, böylelikle onların him'yesi altında serbestçe sanatı yaşatırlardı.
Çengilerin sanat icra ettiğini yerler meselâ düğünlerin kına geceleri ve loğusaların "kırk hamamları" gibi tertipli kadın şenlik günleriydi.
Bir çengi kolunun sokağa çıkması ayrı bir merasime bağlıydı. Sırtına ağır bir çuha, yahut kumaştan farece giymiş, tülbent yaşmak tutunmuş sarı çizmeli kolbaşı en önde giderdi. Bir koluna bir Arap halayık, öbürüne elinde büyücek bir çanta bulunan boylu poslu bir halayık, girerdi. Kolbaşıyı, tıpkı onun gibi sade giyimli muavinleri (yardımcıları) takip ederdi. Onlardan sonra, reng'renk ipekli kumaşlardan feraceleriyle, ince tül yaşmaklarıyla çengiler, ikişer ikişer onların peşinden gelirlerdi. Kafilenin sonunda da muhafız olarak iki Arap halayığın buluşması usuldendi. Zengin çengi kolları da bu kafile biraz daha genişlerdi. Sıracılar, yardıkçılar, aynacılar, Çerkes ve Gürcü kızlarından büyüklü küçüklü bir takım halayıklarla ekseriye beş kadından mürekkep olan (oluşan) çalgılar kafileye katılırlardı.
Çengilerin çalgı takımı bir lağuta (lavta), bir sinekeman, bir çifte nakkare, bir kemençe, bir de deften mürekkep olmakla beraber, başka türlü küçük terkipler (birleşmeler) de olsa bilinirdi. Çalgıcılar, hem çalar hem de söylerlerdi.
Çengilere çağrıldıkları yerde bir oda ayrılırdı. Odanın kapısı örtüldükten sonra hiç kimse içeri giremezdi. Çengiler burada soyunup dökünerek süslenmeyi tazeler ve oyun elbiselerini giyinirlerdi. Alel'de (basit, sıradan) rakslar için meselâ ince tülden gömlekler ve ipekliden eteklik giyerlerdi. Fakat, "tavşan oyunları"nda giyim değiştirirlerdi. O zaman da ipek veya bürümcek gömlek üzerine sırma işlemeli kolsuz bir mintan ile kadifeden bol bir şalvar giyerlerdi.
"Tavşan oyunları"nın büyük bir özellik ve önemi vardı. Bunu ancak usta çengiler oynardı. Saz takımının çaldığı tavşan veya köçekçe oyunlarının 'hengine uyarak köşeden köşeye koşarlar, tıpkı bir tavşan gibi çevik hareketlerle sıçrarlardı.
Nasıl ki köçekler kadınlaşmayı taklit ederlerse, çengiler de böylelikle erkekleşmeyi ve genç birer delikanlı haline girmeye özen gösterirlerdi. Onun için saçlarını kısa kestirir, "zeybek", "kilci", "kalyoncu" gibi oyunlarda erkek elbiseleri giyerlerdi.
Köçekler gibi çengilere de kendi adlarından başka hal ve şanlarıyla mütenasip (uyumlu) birer l'kap takılırdı: Sedef Zehra, Benli Hacer, Zilkıran Kamer, Fidan Ayşe, Kelebek Fitnat, Saçlı Sümbül, Kemankeş Ed', Zülüflü Hatice, Yandım Emine. Baştakiler III. Ahmet son dördü de III. Selim devrinin ünlü çengilerindendi.
Zevk ü sefâ ehli zenginlerle, sefahati (eğlenmeyi) seven nice devlet erkânı türlü vesilelerle konaklarına köçek ve çengiler getirirlerdi. L'kin Sultan İbrahim'den maada (başka) hiçbir padişahın devrinde saraylara köçek ve çengi girmemişti denilebilir. Saraylarda iç oğlanlarından hususî surette köçekler, genç ve dilber cariyelerden de çengiler yetiştirilirdi. Bunlar haftanın belirli günlerinde, gene sarayın kendi saz heyetiyle birleşirler, çalgı ve rakslarla padişah ve sarayın harem takımını eğlendirirlerdi. Köçeklik resmen ilga edildikten (kaldırıldıktan) sonra bile, Sultan Aziz devrine kadar saraylarda bu hal devam etti. Ve nihayet II. Abdülhamit devrinde saraylarda da köçek ve çengi oyunlarına son verilirdi. Buna karşılık saraylılar arasında bir müddet daha tavşan, köçek ve curcuna oyunlarına devam edilmiştir.
Sultan Abdülhamit devrinin bazı erkânı (ileri gelenleri) konaklarında kapalı bir halde eğlenceler tertip ederlerdi. Bunun için de halayıklardan oluşmak üzere s'zende ve h'nende heyetleriyle oyuncu kızlar yetiştirirlerdi.
Sultan Abdülhamit'in İzzet Hulu yahut Arap İzzet n'mıyla meşhur ikinci k'tibi İzzet Paşanın Şam ve Mısır'dan getirilme kızlardan mürekkep (kurulu) bir incesaz takımı ile ayrıca yetiştirilmiş oyuncu kızları vardı. Merkez Kumandanı Saadettin Paşanın on dokuz kızdan birleşik çalgı takımı ile oyuncu kızları da oldukça şöhret kazanmışlardı.
Fakat son devirlerde tavşan ve zeybek oyunlarıyla köçekçe ve curcuna raksları unutulup gitmiş ve oyuncu kızların bütün maharetleri sadece çiftetelli ve bahriye çiftetellisi ile Anadolu'nun zilli ve kaşıklı düz oyunlarına inhisar etmiştir. Oyun bir heves de istidat (yetenek) konusu olduğu için, binlerce kızımızın kendi meclislerinde zevkle oyunbilirlik göstermekte devam ettiklerinde hiç şüphe yoktur.
Çengiler:
Kadın cemiyetlerinde (toplantılarında) da çengiler oynardı. Bunlar da tıpkı erkek köçekler gibi teşkil't t'bi esnaftan idiler. Kadınlardan mürekkep (kurulu) Çengi kumpanasına da "kol" denirdi. Bir çengi kolu; kolbaşından, muavininden ve on iki oyuncu kadından müteşekkildi (oluşmaktaydı). Ayrıca çengileri bir de dört kadınlık çalgı takımı bulunup bunlar keman, çiften'ra ve iki def çalarlardı. Çalgı takımına "sıracı" denilirdi.
Kolbaşı, bu heyetin ustası, patronu her şeyi idi. Kolbaşının evi meşkh'ne sayılır, çengi yetişmek isteyenler de, meslekte ustalık kazanmak arzu eden çengiler de burada saz ve raks öğrenirlerdi. Kolbaşların evleri başlı başına bir âlemdi.
Hususî (özel) eğlenceler, düğünler ve saireler tertip eden kimseler kadın meclislerinde çengi bulundurmak istediklerinde keselerine göre bu kolbaşlardan en şöhretlisinin veya bir başkasının evine gidip kadınla pazarlığa girişirler, ücrette uyuşulunca kolbaşı çengi heyetini alır düğün evine giderdi. Kolbaşı kadın ile yardımcısı yaşmak ve ayaklarına sarılı çizme giyerler, ellerinde birer yelpaze bulundururlardı. Çengiler ince yaşmaklar tutunurlar, allı morlu - sarılı reng'renk feracelere bürünürlerdi.
Bir çengi kolunun sokaktan geçişi hayli eğlenceli bir manzara teşkil ederdi. Önde kolbaşı ile muavini, bunların arkalarından da devirlerinin zarif ve nazarrüb' (göz alıcı) giyimleri sayılan kıyafetleriyle çengiler yürürlerdi. Bunları çalgılar (sıracılar) takip eder, onların arkasından da yardakçılar, hademeler ve kolbaşının hususî hizmetçisi küçük bir Çerkez kızı gelirdi. Sokaklarda iki boy erkekler durup bunları tebessüm ve hevesle seyrederler, çengi kadınlar serbest'ne evz' (tavırlar) ile etraflarına bakınıp tebessüm, kaş göz işaretleri ve hatt' harfend' harfend'zlıklar (söz atmalar) yaparak, mukabele (karşılık) görerek geçip giderlerdi.
Davet edildikleri evde kendilerine bir çengi odası ayrılır, bunlar gelir gelmez oraya girerlerdi. Hamam ustaları ve "soyguncu" denilen kadınlar da bunlarla birlikte içeriye girerler ve kolbaşının, yardımcısının ve çengilerinin elbiselerini çıkarırlar, süslenmelerine yardım ederler, hizmetlerinden bulunurlardı. Bu odaya girmek, çengi kolu efradiyle (bireyleriyle) bu soygunculardan maada (başka) kadınlar için memnu (yasak) idi. Fakat çengilerin içerde cilvelerle, gülüşmelerle birbirlerine naz ve ed' yaparak, sevişerek, okşayarak soyunup giyinmeleri birçok genç kadınların tecessüsünü (merakını) çeker, vesileler çıkarıp (yaratıp) odanın civarından geçeler, fakat içeriye giremezlerdi.
Çengiler kendi odalarında soyunup dökündükten sonra, oyun kıyafetleriyle umumî (genel) eğlence odasına geçerlerdi. Oyun giyimi de oldukça göz çekici (alıcı) idi. genç ve güzel çengiler parıl parıl uzun uzun saçlarını arkalarına salıverirler, beyaz göğüslerini yarı, yarıya açarlar, üstlerine tül gömlek, pullu kadifeden camadanlı yelek, tennure biçimli sırma saçaklı canfes eteklik, ayaklarına yumuşak oyun terliği giyerlerdi. Tül gömlek, Aktenlerini şeffaf bir şekilde örter ve cazibeli gösterir, camadanlı yelek mevzun (düzgün) vücutların bütün inhinâ (kıvrım) ve hatlarını teressüm (tasvir, resmetme) ettirir, göğüslerini meydana çıkarırdı. İnce ve mevzun bellerini sırma kemer takınarak süslerlerdi. Tennure biçimi beli dar, etekleri alabildiğince geniş eteklik salınıp döndükçe çevrilip açılır, n'rin ve mevzun ayaklarını meydana çıkarırdı ve çengi kadınlar ikide bir iltiz'mla (lüzum görerek) eteklerini kaldırır, n'zan (nazlı) ve hırm'nreftar ederlerdi (salınarak yürürlerdi).
Çengilerin oyun tarzı çeşitliydi. Bu, muhtelif kollara göre değişirdi. Maamafih (bununla beraber) az çok müşterek (ortak) olan esas şöyleydi. Sıracılar; keman, daire, çifte n'ra çalmaya başlarlar. Ağır ezgi terennümleri arasında önde kolbaşı, arkasında muavini, arkada on iki çengi olduğu halde etrafı çepeçevre sedirli büyük odanın meydanına dört defa devrederlerdi. Bu iki fasılda raks (oyun) yoktu.
Sonraki fasıllara (bölümlere) kolbaşı ile muavini katılmalar, meclisin itinalı bir köşesinde kem'l - i azametle (ululukla, büyüklükle) oturup uzaktan nezaret ederlerdi. İkinci fasılda çengiler parmaklarında zil olduğu halde çıkarlar, sıracıların terennümlerine hareketlerini uyarlayarak raksederlerdi. Oyun göbek atmalar, topuk tartmalar, omuz titretmeler, gerdan kırmalar, kendini geri atmalar, usul usul ileri - geri gidip gelmeler, aralarda ağır birer devir yapmalar ve hoplayarak vücudunu etlerini, göğüslerini sallayıp titremelerle doluydu. Balım gibi bıngıl bıngıl yürüyüşlerde, kol dalgalanışlarının zarafeti adımların yumuşaklığı nispetinde nefis düşer, tebessüm ve göz süzmelerdeki değişiklikler şarkı sözleri de yakıştırılırdı. Toplu yürütüldüğü için, hareketlerde birlik esastı.
Fasılların arasında çengiler dinlenir, seçkin kıyafetli, süslü hanımefendiler bunlara takdir ve tatyible (gönüllerini alarak) altın yapıştırırlar, bahşiş verirlerdi.
Üçüncü fasılda meselâ tavşan faslına çengiler erkek biçimi giyimlerle çıkarlardı. Bu elbiseler tamamen erkek köçeklerin ve hususîyle tavşan oğlanlarının giyimlerine benzeyişliydi (benziyordu).
Dördüncü ve sonuncu fasılda da raks yoktu. Sıracılar saz çalarken çengiler, h'nendelik eder, türlü şarkı ve gazeller okur güzel ve gürbüz sesleriyle dinleyen kalpleri yakar, ezer ve bükerler, ağlatır, güldürür, ruhanî saf' bahşederlerdi (ruhen rahatlık, hoşnutluk sağlarlardı).
Yine bu fasılda kolbaşı ile muavin kalfasının riyasetinde (yönetiminde) çengiler türlü oyunlar gösterirlerdi (?).
Erkek köçeklerin erkekler arasından ruh hastası düşkünlerinin çıkışı gibi, çengilerin de kadın 'şıkları olurdu. Bunlardan çoğu zengin hanımefendilerdi. Mahbubelerini (sevgililerini) zaman zaman taltif ve takdirle evlerine çağırırlardı.
Yorum