Muğla-48

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • orbay
    Senior Member
    • 11-02-2005
    • 5871

    Muğla-48

    GENEL BİLGİLER

    Yüzölçümü: 13.338 km.²

    Nüfus:766.156 (2007)

    İl Trafik No: 48

    Ege Bölgesinin güneyinde yer alan Muğla, Asar (Hisar) dağı eteklerinde ovaya doğru yayılmış, kendine has mimarisi, daracık sokakları ve herbiri turizm merkezi ilçeleri ile tam bir turizm cennetidir.

    İlçeler:

    Muğla (merkez), Bodrum, Dalaman, Datça, Fethiye, Kavaklıdere, Köyceğiz, Marmaris, Milas, Ortaca, Ula, Yatağan.

    COÐRAFYA

    Muğla İli, ülkemizin güneybatı köşesinde, Toros kıvrım sistemiyle Batı Anadolu kıvrım sisteminin iç içe girdiği dağlık ve engebeliğin Menteşe yöresinde yer almaktadır. Dağları örten kıyıya inen ormanları ve geçmiş uygarlıkların kalıntılarıyla bezenmiş doyumsuz güzellikleri vardır. Şehir merkezi Karadağ, Kızıldağ, Masa dağı, Hamursuz Dağı ile çevrelenmiş olup Hisar Dağından ovaya doğru yayılır.

    Muğla'da Akdeniz iklimi etkisinde kalan kara iklimi hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yağışlar genellikle Kasım ve Mart ayında yoğundur. Yıllık sıcaklık ortalaması 14.9'dur.

    TARİHÇE

    Muğla ili, Antikçağ’da Karia olarak bilinen bölgenin sınırları içinde kalmaktadır. Kentin adı, 1889 Aydın Vilayet Salnamesi’nde “Mobella” olarak geçmektedir.

    Yerleşim tarihi M.Ö. 3000’lerdeki Doğu Yunanistan ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki karşılıklı göç hareketleriyle başlamaktadır. Bölgedeki ikinci büyük göç olayı M.Ö. 12. yüzyıl başlarındadır. Muğla bölgesine hâkim olan Karialılardan sonra M.Ö. 1200’lerde gelen kolonistlerin egemenliği görülür. Daha sonra Pers, Makedonya egemenliğine giren bölge Büyük İskender’in ölümüyle sırasıyla Seleukosların, Rodos Krallığı’nın, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğine girmiştir.

    1261 yılından sonra Menteşe Beyliğiyle Türklerin eline geçen Muğla, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve sancak yapılarak, Anadolu Eyaleti’ne bağlanmıştır.

    NE YENİR?

    Muğla ve ilçeleri zengin yemek çeşitleri ile Türk Mutfağı'nın özelliklerini yansıtır. Özellikle sebze yemeklerinde ve hamur işlerinde görülen çeşitlilik şaşırtıcıdır. Tarhana, ara ve dutmeş (çorbalar); çopur, döş, çızdırma, gürlen kebabı, sura, ballık kavurma, dövme köfte ve karın-kumbar dolması (et yemekleri); her tür balık ızgara ve buğulama, pirinçli balık (balık); hardal haşlaması, börülce kavurma, sirken otlaşı, ekşili biber, galli patlıcan (sebze); ballı kabuk, üzüm köftesi, hoşmerim, pekmez reçeli, üzüm, domates, patlıcan ve kabak reçeli (tatlılar) yöreye has mutfak kültürü ürünleri olarak tadılmaya değer lezzette yiyeceklerdir. Mutlaka deneyin...

    NE ALINIR?

    Özellikle Milas, Bodrum ve Yatağan ilçelerine bağlı köylerde halıcılık en yaygın el sanatlarındandır. Fethiye'de kilim ve destar dokumacılığı gelişmiştir. Yatağan ilçeleri Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyalar yapılmaktadır. Milas, Bodrum ve Yatağan halılarından, Fethiye kilim ve destar dokumalarından, Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyaları yöreden alınabilecek hediyelik eşyalardan yalnızca birkaçıdır.

    YAPMADAN DÖNME

    Bodrum'u, Fethiye'yi, Köyceğiz'i, Marmaris'i, Datça'yı görmeden,

    Perşembe günleri kurulan Muğla Pazarı ve Arastayı gezmeden, Muğla Müzesi'ni ziyaret etmeden, Muğla Evleri'ni görmeden,

    Muğla'ya özgü dokuma kumaşlardan almadan,

    Muğla keşkeği yemeden,

    Çındar kavurması, Börülce teretoru yemeden,

    Muğla yerel düğününü görmeden,

    Karabağlar Yaylası'nda dolaşmadan

    ...Dönmeyin.

    NASIL GİDİLİR?

    Karayolu: İl merkezinden her biri ayrı tarihi ve turistik özelliklere sahip ilçelerine, komşu iller ile diğer illere ulaşım karayolu ile sağlanmaktadır. Karayolundan İzmir, Ankara, İstanbul otobüs seferleri ile ulaşılmaktadır. Diğer ilçelere ve kentiçi ulaşım minibüslerle yapılmaktadır.

    Otogar Tel : (+90-252) 212 61 30

    Demiryolu: Muğla ili sınırları içinde demiryolu ulaşımı bulunmaz.

    Denizyolu: Fethiye, Bodrum, Marmaris, Datça ilçeleri arasında feribot seferleri de yapılır. Güllük, Gökova, Fethiye, Bodrum, Marmaris ve Datça en önemli ihracat limanlarımızdandır.

    Havayolu: Havayolu ulaşımı için Bodrum ve Dalaman Havalimanları kullanılabilir.

    Dalaman Havalimanı Tel (+90-252) 792 52 91

    Bodrum Havalimanı Tel (+90-252) 523 01 29

    Bodrum Havalimanı Tel (+90-252) 692 54 99

    TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (AÐUSTOS 2005)

    Sit Alanları

    Arkeolojik Sit Alanı : 377

    Kentsel Sit Alanı : 8

    Doğal Sit Alanı : 133

    Tarihi Sit Alanı : -

    Diğer Sit Alanları

    Arkeolojik ve Doğal Sit : 13

    Arkeolojik ve Tarihi : 1

    Arkeolojik ve Kentsel Sit : 8

    Tarihi ve Kentsel Sit : 2

    Doğal ve Kentsel Sit : 3

    Tarihi ve Doğal Sit : 1

    Arkeolojik+Doğal ve Kentsel : 1

    Toplam : 548

    Kültür (Tekyapı Ölçeğinde) ve Tabiat Varlıkları : 3326

    GENEL TOPLAM : 3874

    İLETİŞİM BİLGİLERİ

    İl Kültür Müdürlüğü

    Tel: (252) 214 83 43 - 214 60 06

    Faks: (252) 214 60 06

    İl Turizm Müdürlüğü

    Tel: (252) 214 12 61

    Turizm Danışma Müdürlüğü

    Tel: 252) 316 10 91

    Kültür Merkezleri

    Merkez

    Konferans, toplantı gibi etkinliklere yönelik 150 kişilik Salon

    120 m²'lik Sergi Salonu

    Müze

    Yazışma Adresi: Müştakbey Cad. Eski Postane Karşısı - Muğla

    Tel: (252) 212 52 42

    Fethiye

    Konferans, toplantılara yönelik 60 m²'lik Salon

    106 m²'lik Sergi Salonu

    Kütüphane

    Müze

    Yazışma Adresi: Kesikkapı Mah. Müge Sok. Fethiye - Muğla

    Tel - Faks: (252) 614 49 46

    Milas

    Müze: 140 m²

    Kütüphane: 140 m²

    Yazışma Adresi: Ahmet Çavuş Mah. Ağa Cad. 89 Milas - Muğla

    Tel: (252) 512 49 49

    Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü

    İl Kültür Müdürlüğü - MUÐLA

    Tel: (0 252) 214 90 15

    Faks: (0 252) 214 83 43

    Önemli Telefonlar

    Valilik : (+90-252) 214 10 01

    Belediye : (+90-252) 214 15 43 - 214 18 46

    Hastane : (+90-252) 214 13 23 - 214 13 24

    Polis : (+90-252) 214 19 05

    Jandarma : (+90-252) 317 05 88

    Gezilecek Yerleri

    MUÐLA

    Muğla kenti beyaza boyanmış, çatısı kırmızı kiremitli evleriyle ünlüdür. İki katlı olan evlerde odalar geniş bir sofaya (hayata) açılmaktadır. Üst kata çıkan merdivenler, odaların tavanları ahşaptır. Ahşap tavanlar, oyma işleri ile süslenmiştir. Her odada bir ocak ve yatakların konduğu dolaplar bulunmaktadır.

    Çöllüoğlu Hanı:
    Milas’ın Hisarbaşı Mahallesi’nde olan han, 1719 yılında yaptırılmış, 1738 yılında Abdülaziz Ağa tarafından, Ağa Camii yakınında yaptırılan medreseye vakfedilmiştir. Han, iki katlı, avlulu ve dikdörtgen planlıdır. Alt katı kemerli olup, üst kat bu kemerler üzerine oturmaktadır. Ancak, bunlar oldukça tahrip olmuş durumdadır. Yapıda bol miktarda devşirme ve moloz taş kullanılmıştır. Yapının alt katı tipik Osmanlı hanlarında olduğu gibi hayvanların bağlandığı açık alanlardan oluşmaktadır. Bunların önü sütunlarla desteklenmekte, sütunların üzerine üst katın sundurması oturmaktadır. Tavan, oluklu kiremitli çatı ile kaplanmıştır. Yapı büyük ölçüde, özgün mimari karakterini korumaktadır.

    Cami ve Kiliseler

    Ahmet Gazi Medresesi ve Türbesi:
    Beçin’de, iç kale dışında bulunan medrese, kentin en sağlam kalmış yapılarındandır. Güneydeki gotik tarzında yapılmış anıtsal kapısı üzerindeki yazıta göre 1375 yılında Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilmiştir. Medresenin revaksız avlusunun etrafında on oda yer almaktadır. Hepsinde birer ocak olan medrese odaları küçüktür ve üzeri beşik tonozla örtülüdür.

    Medrese giriş kapısının tam karşısında Ahmet Gazi Türbesi yer almaktadır. Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü olan türbe, gotik hatlara sahip geniş, sivri bir kemerle medrese avlusuna açılmaktadır.

    Ağa Camii:
    Milas’ın Hacıapti Mahallesi’nde bulunan cami, Abdülaziz Ağa tarafından 1737 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı olan cami, son cemaat yeri ve kırma çatısı ile basit bir yapıdır. Minaresi 1885 yılında Refia Hanım tarafından yaptırılmış olup, cami ile aynı yerdeki medrese günümüzde tamamıyla ortadan kalkmıştır.

    Belen Camii:
    Milas kentinin ortasındaki Hisarbaşı Tepesi’nde bulunan caminin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Plan bakımından Ulu Cami’ye benzemekte olup, üçerli iki sıra sütunla üç sahına ayrılmıştır.

    Firuzbey Camii:
    Milas’ın Firuzpaşa Mahallesi’nde olup, Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından 1394 yılında yaptırılmıştır. Ters “T” planlı olan caminin bahçesinde medrese odaları yer almaktadır. Kubbe üzeri kurşunla kaplı olduğundan halk arasında Kurşunlu Cami olarak da bilinmektedir.

    Hacı İlyas Camii:
    Milas’ın Hacı İlyas Mahallesi’nde bulunan cami, Menteşeoğulları zamanında, 1330 yılında Şucaaddin Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Tek mekanlı bir ibadet alanı ve önünde üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Kubbeleri ve çatısı oluklu kiremitle örtülüdür.

    Kurşunlu Cami (Merkez):
    Essesiyet Şucaadin tarafından 1493 yılında yaptırılan cami, merkezi planlı, büyük kubbelidir. Yanlardaki iki küçük kubbesi, Hacı İbrahim Ağazade Hamdi Bey tarafından onarılırken kaldırılmıştır. Bu onarım sırasında kubbenin kurşunları yenilenmiş, nakışları Rodos'tan getirilen boyalarla işlenmiştir. Camiye 1900 yılında Şerif Efendi tarafından son cemaat yeri eklenmiştir.

    Ulu Cami:
    Milas’ın Hoca Bedrettin Mahallesi’nde bulunan cami, 1378 tarihinde inşa edilmiş olup, Milas’ın en büyük Camiidir. Yan duvarları büyük payandalarla desteklenmiş olan caminin yapımında bolca devşirme malzeme kullanılmıştır.

    Ulu Cami:
    Muğla kentinin en büyük camilerinden olan yapı, 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami, 19. yüzyılda geçirdiği onarımlar sonucunda özgün yapısını yitirmiştir. Son cemaat yerinin sol mihrabı üzerinde onarım yazıtları bulunmaktadır.

    Şeyh Camii:
    Muğla kent merkezinde bulunan cami, 1565 yılında Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. Minaresi 19. yüzyıl başında eklenmiştir. Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup, kapısının sağında ilk onarıma ait yazıt bulunmaktadır.

    Kaplıcalar

    Bodrum Karaada Kaplıcası:
    İlçeye 4 mil uzaklıktaki Karaada’da ısısı 35 C civarında, romatizma, göz hastalığı ve kükürtün fayda sağladığı her hastalığa iyi gelen, vücudu dinlendiren halka açık bir kaplıca bulunmaktadır.

    Dalaman İncebel Thermemaris Kaplıcası:
    Dalaman Havalimanı’na 6 km. uzaklıkta bulunan kaplıca 28 C sıcaklıkta olup, bileşiminde Na+, K+, Ca++, MG+, S+, Fe+, Se+, Ni+, Ba+, Zn+, Mn+, Cu+, C+ anyonlarını belli bir karışım ve denge içerisinde bulundurduğundan, oksijence zengin yapısı nedeniyle tüm dokular için yapıcı bir etkiye sahiptir. Romatizmal ve kireçlenme türü hastalıklara, sinirsel hastalıklara, sindirim sistemine, kadın hastalıklarına faydalı olduğu bilinmektedir.

    Fethiye (Gebeler Köyü Kaplıcası):
    Fethiye’ye 35 km. mesafede, Saklıkent yolu üzerinde Girmeler (Gebeler) köyüne 100 m. mesafede bulunan Girmeler Kaplıcası Girmeler Mağarası içinde bulunmaktadır. Kaynaklardan birinden dışarıya su alınmak suretiyle köy Tüzel Kişiliğine ait arazide yapılan kapalı havuza aktarılmıştır. Diğer kaynaklar, mağara içerisinde oluşturduğu havuzlardan sonra labirentler içerisinde kaybolmaktadır. Kaplıcanın bulunduğu mağaranın önünde 50 odalı konaklama üniteleri mevcuttur.

    Gel Girme Çamur Banyosu:
    Köyceğiz Gölü’nün Dalyan Kanalı ile birleştiği noktaya yakın bir yerde bulunan çamur banyoları, güzellik çamurunun vücuda sürülmesiyle teni yumuşatmakta, kırışıklıkları gidermektedir. Romatizma, bel fıtığı, siyatik gibi bazı hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir.

    Sultaniye Termal Turizm Merkezi

    Yeri: Muğla İli Köyceğiz İlçesinin batısındaki Köyceğiz Gölünün batı sahilinde ve Ölemez Dağı'nın eteklerindedir.

    Ulaşım: Köyceğizden 20 km., Dalyan köyüne 4 km. uzaklıktadır. Ayrıca Dalyan köyüne 1.5 km. uzaklıkta Rızaçavuş, 2,5 km. uzaklıkta ise Velibey termal kaynakları vardır.

    Suyun Isısı:

    39°C Büyük Hamam Kaynağı

    41,9°C Kubbeli Hamam Kaynağı

    32°C Sultaniye İçmesi Kaynağı

    PH Değeri:

    6,68 Büyük Hamam Kaynağı

    6,65 Kubbeli Hamam Kaynağı

    6,74 Sultaniye İçmesi Kaynağı

    Bileşimi: Klorür, sodyum, hidrojen sülfür, bromür.

    Özellikleri: Hipertermal , hipertonik, radyoaktif Büyük Hamam ve Kubbeli Hamam Kaynakları:Termal , hipertonik, radyoaktif Sultaniye İçmesi Kaynağı

    Yararlanma Şekilleri: İçme, banyo.

    Tedavi Ettiği Hastalıklar: Romatizmal hastalıklar, cilt, kan dolaşımı, kalp hastalıkları, solunum yolu, sinir sistemi böbrek ve idrar yolları rahatsızlıkları, kadın hastalıkları, metabolizma bozuklukları ve nekahat dönemlerinde etkilidir.

    Konaklama Tesisleri: Kaunos Oteli ( 82 Yatak); Özay Oteli ( 38 Yatak)

    Korunan Alanlar

    Muğla - Kıdrak Tabiat Parkı

    Yeri: Ege bölgesinde Muğla ili, Fethiye ilçesi sınırları içerisindedir.

    Ulaşım: Parka 400 nolu Devlet Karayolu ile ulaşılmaktadır. Tabiat Parkı Muğla'ya 128 km. uzaklıktadır.

    Özelliği: Kıyıların olağanüstü manzara güzelliklerine, jeolojik ve jeomorfolojik özelliklerine, bakir flora ve faunasına, su sporları yapmaya elverişli deniz potansiyeline ve üstün rekreasyonel değerlere sahip olması nedeniyle 950 hektarlık bölümü 1983 yılında Tabiat Parkı olarak ayrılmıştır.

    Kızılçamların hakim olduğu alanda mersin, meneviş, keçiboynuzu ve makiler yer almaktadır.

    Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Nisan-Aralık ayları arası ziyaret için en uygun dönemdir. Ziyaretçiler her türlü deniz aktivitelerine katılabilir, günübirlik piknik yapabilirler.Tabiat Parrkı içerisinde geceleme tesisleri bulunmaktadır.
  • orbay
    Senior Member
    • 11-02-2005
    • 5871

    #2
    Konu: Muğla-48

    Muğla - Marmaris Milli Parkı

    Yeri: Milli Park alanı Muğla ili, Marmaris ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

    Ulaşım: Milli Park Muğla iline 6 km mesafede olup 550 ve 400 nolu devlet karayolu ile ulaşılmaktadır. Ayrıca deniz ulaşım imkanlarına da sahiptir.

    Özelliği: Sahanın jeolojik yapısı , genel olarak magmatik ve kalker kayaçları ile alüvyon ve yamaç molozlarından oluşmuştur. Kuzey -Batısında mostra veren kretase yaşlı magmatik kayaların okside olması kızıl renkli görünümlere yol açmıştır. Kalkerler ise sahanın doğusunda geniş mostra verirler. Kalker Mostralarının batı kısmı tabakalı , doğu kısmı ise masif durumdadır.

    Milli Parkın orman formasyonu kızılçam(Pinus Brutia)oluşturmaktadır. Bununla birlikte endemik bir tür olan sığla ağacı sahanın belirli bölgelerinde yayılım gösterir.Sığla ağaçları, derin nemli ve ağır topraklı taban arazilerinden yetişir. Vadi içerisinde ise kızılçam ,meşe,çınar ve kızılağaç farklı karışık ve etkileyici peyzaj değerlerini sunar.Ayrıca pırnal meşesi,kemes meşesi, yabani zeytin, kocayemiş, tesbih, sumak, keçiboynuzu, melengiç, zakkum ve defne gibi ağaçcık formlu Akdeniz bitkileri de Milli Park alanında geniş yayılış alanları gösterirler.

    Saha Yaban Hayatı zenginlik içermekte olup özellikle Marmaris -Köyceğiz arasında bulunan ve nesli tükenme tehlikesi bulunan yaban keçilerinin yanı sıra ayı, karakulak,tilki, sincap,gelincik vb. memeli hayvanlara da rastlanmaktadır.

    Milli Park sahasında;antik Physkos kenti(Marmaris),Amos(Hisarönü)kenti yer almakta olup, antik çağda bu bölge Karia Bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Burada Rhodos kolonisi izleri görülmektedir. Amos da bir tiyatro,tapınak ve bazı heykel kaidelerine rastlanmaktadır. Bir Karia kenti olan Amos'un etrafı aynı dönemden kalma bir sur duvarı ile çevrilidir. Physkos antik kenti ise Hellenistik çağda inşa edilmiş sur duvarları yer alır.

    Görülebilecek Yerler: Milli Park sahası içerisinde bakir kıyılar, flora ve fauna açısından zenginliği ile başta Cennet Adası ve diğer adalar görülmeye değer. Ayrıca bitki zenginliği ile peyzaj değerleri yüksek olan vadi boyları da ziyaretçilere doyumsuz görüntüler sunar.

    Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Yöreye gelen ve doğa içerisinde bulunmaktan zevk duyan ziyaretçiler için sahil boylarında günübirlik ve kamp alanları mevcuttur. Marmaris , İçmeler yerleşim alanları tatil bölgesi Milli Parkın ziyaretçilerine konaklama imkanı sunmaktadır.

    Muğla - Saklıkent Milli Parkı

    Yeri: Saklıkent Milli Parkı Muğla ili Fethiye ilçesi ile Antalya ili Kaş ilçesi sınırları içerisinde, Eşen çayının bir kolu üzerinde yer almaktadır.

    Ulaşım: Saklıkent'e ,güneyden Kalkan-Yeşilova yol ayrımından Palamut köyü ile kuzeyden Kemer yolu ile ulaşılmaktadır.

    Özelliği: Milli Parkın ana özelliğini, 1000-1100 m. yüzeyi içerisinde gelişen ve oldukça dik vadi yamaçlarına sahip Saklıkent Kanyonu oluşturulmaktadır. Kanyon iki havza arasında uzanan Antesedan bir özellik sunmaktadır.

    Yöredeki irili ufaklı kanyonların meydana gelmesinde tektonik emarelerin yanında kast oluşumunda önemli rol oynadığı görülmektedir. Özellikle Saklıkent Kanyonu içerisinde , bazı kesimlerin, karstik tünellerin çökmesi sonucu , kanyonun oluşumuna katkıda bulunduğu gözlenmektedir. Bu tür yerler vadi yamaçlarının birbirine doğru hafif ters şekilde eğimlendikleri ve tabanda önemli oranda enkaz deposunun varlığı ile vadinin diğer kesimlerinden ayrılırlar.

    Yöre tektonik kontrollü bir jeomorfolojik gelişimine sahip olup, özellikle düşey yönlü tektonizma Saklıkent kanyonunda gelişme seyrini etkilemiş ve bugünkü görünümünü almasında Litelojik yapıya önemli ölçüde yardımcı olmuştur.

    Milli Park alanında Orman Formasyonu kızılçam(Pinus Brutia),karaçam(Pinus Nigra) ve sedir (Cedrus Libani) meydana gelmektedir. Bunlar sahadaki jeomorfolojik basamaklarında bulunduğu yükseltiye göre sırasıyla maki,kızılçam,karaçam,ve sedir yer alır. Kanyon girişine yakın kesimlerde kızılçam yaygınlık gösterirken , özellikle Milli Parkın güneydoğu kesiminde 1000 m.nin üzerinde ki zonlarda karaçam, Dumanlıdağ ve yakın çevresinde ise anıt niteliğinde sedirler etkileyici görüntüler sunar. Ayrıca Aktez yaylasının güneydoğu kesimi , soğanlı bitkilerin (Sıklemenlerin)endemik olarak yerleştikleri ve yetiştikleri sahadır.

    Görülebilecek Yerler: Milli Park sahasında; Milli Parka ismini veren ve ziyaretçileri vahşi yapısıyla çeken Saklıkent Kanyonu görülmeye değerdir. Ayrıca Milli Park yüksek rakımlı bölgelerinde yer alan yayla gelişimleri hem sosyal-kültürel yaşam şekilleri ile hem de doğal güzellikleri ile ziyaretçilere doğanın sunduğu eşsiz değerleri oluştururlar. Dumanlıdağ mevkii gerek anıt niteliğindeki sedir ağaçlarının etkisini bırakması gerekse denize açılan etkileyici manzara seyir noktası olması sebebiyle ziyaretçilerin mutlak uğraması gerekli noktalardır.

    Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Fethiye ilçe merkezi ile Kaş ilçe merkezinde konaklama yapılabilir. Milli Park sahasında yer alan yayla yerleşimlerin de ise görüşmeler yapılarak konaklama sağlanabilir. Aynı Milli Park mahalli Teşkilatının uygun gördüğü sahalarda geçici olarak çadır ve karavanla konaklama yapılabilir.

    Muğla - Sırtlan Dağı Tabiatı Koruma Alanı

    Konumu: Ege Bölgesinde, Muğla ili, Milas ilçesi -Meşelik köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Saha 760 Ha. alanı kaplamaktadır.

    Ulaşım: Saha Milas'a 23 km., Bodrum'a 25 km., Muğla'ya 81 km. mesafededir.

    Özellikleri: Ülkemizde az rastlanır bir tür olan Halep Çamının (Pinus halepensis) nadir bir orman ekosistemi oluşu, zengin bir yaban hayatı potansiyeline sahip bulunuşu özelliklerini oluşturmaktadır.

    Sahada Halep Çamı (Pinus halepensis) başta olmak üzere Kızılçam (Pinus brutia), Sakızağacı (Pistacia lentiscus), Pırnal Meşesi (Quercus ilex), Yaban Zeytini (Olea oleaster), Akça-kesme (Phillyrec media), Defne (Laurus nobilis), Laden (Cistus salviifolius), Dağ Çileği (Fragaria vesca), Ardıç (Suniperus nana) bulunmaktadır.

    Başlıca hayvan türleri ; memeliler, tilki, çakal, yaban domuzu, tavşan, kirpi, kuşlar; keklik, su tavuğu ve kara tavuktur.

    Kuş Gözlem Alanları

    Bafa Gölü

    İl: Aydın, Muğla

    İlçeler: Yenihisar, Söke, Milas

    Yüzölçümü: 12281

    Rakım: 5 m

    Koruma: var

    Kuş Türleri: Tepeli pelikan (42 çift), bataklık kırlangıcı (85 çift), akça cılıbıt (150 çift), Akdeniz martısı (800 çift), Hazar sumrusu (6 çift) ve küçük sumru (300 çift) alanda üreyen önemli türlerdir.

    Kışın aralarında karabatak (maks. 3005), küçük karabatak (maks. 350), tepeli pelikan (maks. 434),büyük ak balıkçıl (maks. 312), flamingo (maks. 8650), fiyu (maks. 5623), kılıçgaga (maks.1000) ve ince gagalı martının da (maks. 1284) bulunduğu önemli sayılarda sukuşu (maks. 29.982) görülebilir.

    Başlıca Özellikleri: kıyı lagünleri, tuzcul bataklık

    Güllük Deltası

    İl: Muğla

    İlçeler:Milas

    Yüzölçümü: 1400

    Rakım: Deniz seviyesi

    Koruma: yok

    Başlıca Özellikleri: kıyı lagünü, bataklık

    Kuş Türleri Küçük karabatak (maks. 221) ile önemli kuş alanları statüsü kazanır.

    Köyceğiz Gölü

    İl: Muğla

    İlçeler: Köyceğiz, Ortaca

    Yüzölçümü: 8000

    Rakım Deniz seviyesi

    Koruma: var

    Başlıca Özellikleri tatlısu gölü, bataklık

    Kuş Türleri: Karabatak (maks.1525), küçük karabatak (maks. 40), Macar ördeği(maks.528) ve sakarmekenin de (maks. 34.120) büyük sayıda kışlayan sukuşuna (maks. 47.654)ev sahipliği eder.

    Müzeler

    FETHİYE MÜZESİ

    Arkeoloji yönünden zengin olan ilçede yöreye ait eserlerin bir mekân içerisinde sergilenmesi fikri, 1960'lı yılların başında dönemin yetkililerince tasarlanmış müzenin ilk çekirdeği o yıllarda oluşturulmuştur.

    Daha sonra çevreden toplanan büyük boyutlu taş eserler bir depoda korunmuş, 1987 yılında yeni yapılan bina ile birlikte çağdaş müzecilik anlayışı ön plana çıkarak eserler ziyaretçilere sunulmuştur. Fethiye Müzesi biri arkeoloji diğeri etnografya olmak üzere iki salondan oluşmaktadır. Bu iki salonda sergilenen eserlerin hemen hemen tamamı Fethiye ve çevresinden derlenmiştir.

    Arkeoloji bölümünde sergilenen eserlerin büyük bir bölümünü seramik grubu eserler oluşturmaktadır. Salondaki eserler kendi içerisinde belli bir kronolojik sıraya tabi tutulmuştur. M.Ö. III. binden Bizans Çağı sonuna kadar olan dönemi kapsayan eserlerden en önemlisi hiç kuşkusuz Likçe'nin çözümünde büyük katkıları olan steldir. Bu stel üzerinde, üç değişik dilde yazılmış bir metin yer almaktadır. Müzenin önemli bir başka eseride "Kumrulu Genç Kız Heykeli" ve yanındaki iki kadın heykelidir. Kumrulu kız heykeli Artemis kültü ile ilgili olup, kentte antik dönemde bir Artemis tapınağının bulunduğunu göstermesi açısından önemlidir.

    Etnografya salonunda yöreye has çeşitli el dokuma örnekleri, el işlemeleri, kaftanlar, üç etekler, gümüş takılarda yer almaktadır. Bu bölümde ayrıca tüm üniteleri ile faal durumda ahşaptan yapılmış dastar tezgâhı sergilenmektedir. Müzenin açık mekânında ise, büyük taş bloklu eserler, lahit mezarlar ile Likya kültürünün bir ürünü olan "Izraza Anıtı" sergilenmektedir.

    Adres: Kesikkapı Mah. Okul Sok. Fethiye/Muğla

    Tel: (252) 614 11 50

    Telmessos Antik Kenti

    Akdeniz kıyı bandında kurulduğundan günümüze kadar yerleşimin kesintisiz sürdürüldüğü tek merkez konumundaki Fethiye veya antik ismi ile Telmossos kentinin geçmişi filolojik bazı tespitlere göre M.Ö. III. binlere kadar gitmesine karşın o dönemleri teyid edecek eserlere henüz rastlanmış değildir.

    Antik dönemden itibaren karşılaşılan pek çok deprem ve yeni yerleşim anlayışı antik dönem yapılarının zaman içerisinde kaybolmasına neden olmuştur. Ancak modern kentin güneyindeki kayalıklara oyulmuş mezarlar ile şehrin çeşitli noktalarında yer alan lahit mezarlar antik çağdan günümüze ulaşan en eski kalıntılar olarak değerlendirilmektedir. Kaya mezarlarından en ünlüsü ve en görkemlisi hiç şüphesiz sol ante duvarı üzerindeki yazıta göre Amyntas mezarıdır. Son yıllarda müzenin yaptığı kazılarda ortaya çıkarılan tiyatro kalıntısı, kentin Antik Dönemdeki yerleşimi ve teşkilatı hakkında bazı bilgiler vermektedir.

    Kaunos Antik Kenti

    Ortaca-Dalyan boğazının öbür yakasında bulunan kent bir mitosa göre Miletos'un ikiz çocuklarından biri olan Kaunos tarafından Karya-Likya sınırında kurulmuştur. Antik Çağda bir liman kenti olan Kaunos günümüzde kıyıdan hayli içeride kalmıştır. Kente girişte kaya mezarları ziyaretçilerin ilgisini çeken eserlerdir. Diğer taraftan kenti tahkim eden yaklaşık 3 km. uzunluğundaki sur duvarları, Stoa, agora, çeşme, hamam, tiyatro ve tapınak kalıntıları Kaunos'un Antik Dönemde teşkilatı tam bir kent olduğunu ortaya koymaktadır. Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde hayli yaygın olarak yerleşim geçiren kent, M.S. yüzyılda terkedilmiştir. Yukarı akropol Orta Çağda bir ara tahkim edilerek kullanılmışsa da, bu yerleşim fazla uzun süreli olmamıştır.

    Kadyanda Antik Kenti

    Fethiye'ye 24 km. mesafede Üzümlü Beldesi'nin güney-doğusunda bir tepede kuruludur. Antik Çağda Kaunos-Araxa yolu üzerinde bulunuyordu. Kadyanda örenyerinde, kenti çevreleyen sur duvarının bir bölümü, kaya mezarları ve Likçe kitabeler en erken döneme tarihlenebilen kalıntılardır. Bunlardan ayrı olarak, Roma Döneminde de onarım görerek kullanılmış Hellenistik Dönem tiyatrosu, hamam, koşu pisti, agora, hangi tanrıya ait olduğu bilinmeyen tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri, Kadyanda örenyerinin Antik Dönemde yerleşim geçirmiş tam bir kent özelliğini ortaya koymaktadır.

    Tlos Antik Kenti

    Fethiye'ye 35 km. mesafede Yaka Köyü'nde bulunmaktadır. Kent geniş bir alana yayılmasına karşın, kalıntılar akropol ve çevresinde odaklanmıştır. Kente girişindeki akropolün hakim görüntüsü ziyaretçileri hayli etkilemektedir. Yaklaşık 500 rakımlı dik yamaçlarla doğal açıdan korunaklı akropol tepesinin çevresi, yer yer sur duvarları ile tahkim edilmiştir. Akropolün kuzeydoğu yönündeki erken döneme ait sur duvarları ile kaya mezarları Likya kültürünün örneklerindendir. Daha çok doğu ve güneydoğu kesimde izlenen sur duvarları ise Roma Döneminde inşa edilmiştir. Bunların Bizans Döneminde de onarım gördüğü bilinmektedir. Bu onarımda değişik yapı kalıntılarıyla lahit mezarların taşlarından yararlanılmıştır. En üstte devşirme taşlarla yapılan geç dönem yapı grubu 19.yüzyılda bölgeye hakim Ali Ağa isimli beyin yerleşimine ait kalıntılardır. Akropolün eteğinde günümüze yalnızca birkaç oturma sırası kalmış stadyum, hamam, tiyatro ve kilise kalıntıları yer almaktadır.

    Pınara Antik Kenti

    Fethiye'ye 45 km. mesafede Minare Köyü yakınında bulunmaktadır. Likçede Pinale veya Pınara "yuvarlak" anlamına gelmektedir. Mitolojiye göre Xanthos'un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup kentten ayrılarak Kragos Dağı'nın eteklerinde yuvarlak bir tepe üzerinde Pınara Kenti'ni kurmuşlardır. Kentten günümüze ancak kaya mezarı ve lahit mezarlar ile sur duvarları, hamam, tiyatro, agora, odeon gibi yapıların kalıntıları ulaşmıştır. Birkaç büyük deprem geçirmiş kent M.S. 8.yüzyıldan sonra önemini bütünüyle yitirmiştir.

    Letoon Antik Kenti

    Fethiye-Kaş karayolunun 65 km.sinde Kumluova Köyü yakınında bulunmaktadır.

    Şair Ovidius'un anlattığı bir öyküye göre kent, Zeus'tan hamile kalan Leto'nun adına kurulmuştur. Kentte en eski yerleşim izleri M.Ö. 7. yüzyıla kadar gider. Kalıntılar ve ele geçen kitabeler buranın dinsel ve politik bir alan olduğunu göstermektedir. Örenyeri merkezinde yan yana üç tapınak bulunmaktadır. Bunlardan en kuzeydeki Leto, ortadaki Artemis, güneyindeki Apollon'a adanmıştır. Tapınakların güney-batısındaki çeşme binası ile hemen doğusunda kilise yer almaktadır. Kentin kuzeyinde Stoa ile arkasını kısmen doğal yamaca dayamış Helenistik Döneme ait tiyatro bulunmaktadır. Letoon M.S. 7. yüzyılda terkedilmiştir.

    Xanthos Antik Kenti

    Fethiye-Kaş karayolunun 70 km.sinde bulunmaktadır. Antik Çağda Likya'ya başkentlik yapmıştır. Kentte ele geçen en eski kalıntılar M.Ö.8. yüzyıla kadar gitmektedir. Pek çok tarihi olaylara ve savaşlara sahne olan kentten günümüze ulaşan kalıntılar arasında kaya mezarları, lahit mezarları ve Likya kültürüne özgü dikme mezar anıtları ile Likya akropolü erken dönem eserleri arasındadır. Birçok kez onarılmış tiyatro ve Erken Hıristiyanlık Döneminde yapılmış kilise görülebilecek eserler arasındadır. 1840'lı yıllarda antik kentte kazılar yapan İngiliz Fellows, "Nereidler Anıtı" ile pek çok eseri British Museum'a götürmüştür.

    Kesikkapı Mahallesi, Okul Sokak, Fethiye

    Tel : (0252) 614 11 50

    Faks : (0252) 614 95 48

    Pazartesi dışında her gün 08.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.

    MARMARİS KALESİ VE ARKEOLOJİ MÜZESİ

    Marmaris Arkeoloji Müzesi, tarihi bir mekânda Marmaris Kalesi'nde hizmet vermektedir.

    Herodotos, Marmaris'te ilk surların, M.Ö. III. binde yapıldığını yazmıştır. Bu dönemde bir Karia kenti olan Physkos (Marmaris), bu gün olduğu gibi Ege Denizi ve Akdeniz arasında bir geçiş noktasıdır. Kentin limanı Rodos ve Mısır'a açılan ticaret yollarıyla çağlar boyunca önemini korumuştur. 19. yüzyıl araştırmacısı Charles Texier eserinde; kalıntıları Fineks Dağları'nda bulunan Physkos Körfezi'ne hakim bir kaleden söz etmiştir. M.Ö. 334 yılında, Marmaris'i işgal eden Büyük İskender'in startejik öneminden ötürü kaleyi onarttığı bilinmektedir.

    Yat Limanı arkasında yüksek bir noktada yer alan Marmaris Kalesi'nin yapımından söz eden tek yazılı kaynak, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesidir. 17. yüzyılda Muğla çevresini gezen Evliya Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos Seferi öncesinde, kalenin yaptırılması için emir verdiğinden ve kalenin sefer sırasında askeri üs olarak kullanıldığından söz etmektedir. Kaynakta, kalenin ana kaya üzerine dört tabyalı olarak inşa edildiği, düzgün taşlardan örülmüş 400 ayak duvarı olduğu, giriş kapısı üstünde bir kitabe, içerde dizdar, imam, kayyum ve nöbetçiler için birer oda bulunduğu söylenmektedir. Diğer bir tarih yazarı, Celaloğlu Mustafa'nın Kanuni Sultan Süleyman ve ordusunun Marmaris günlerini, Rodos Seferi'ni ve İstanbul'a dönüşlerini anlattığı eserinde, kaleden hiç söz edilmemektedir.

    "Bahriye Kitabı"nı yazan Piri Reis ise, Marmaris Limanı'nı ayrıntılarıyla anlattığı eserinde ve çizdiği haritada Marmaris Kalesi'ne yer vermemektedir. Piri Reis'in Akdeniz'deki diğer kaleleri çizdiği ve kitabı için notlar aldığı 1494-1520 yılları arasında, Marmaris'te limanda bir kalenin varlığı kaydedilmemiştir.

    Bu bilgiler ışığında, Marmaris Kalesi'nin yapım tarihine ilişkin bir başka görüş daha vardır. Buna göre, 1520 yılında tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman, Rodos Seferi dönüşünde kalenin yapılmasını istemiştir. Kaleye çıkılan dar ve basamaklı sokağın girişinde Hafıza Sultan Kervansarayı yer almaktadır. Dikdörtgen planlı kervansarayın, yedi küçük ve bir büyük odası vardır ve üzeri kemerlerle örtülmüştür. Kale ile çağdaş bu yapının girişinde bulunan yazıtta, 1545 tarihi okunmaktadır. Bu tarih, kale ve hanın sefer sonrasında, aynı zamanda inşa edildiği görüşünü güçlendirmektedir.

    Kalenin önemli bir kısmı, Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1914 yılında bir Fransız savaş gemisinin top atışları ile yıkılmıştır. Cumhuriyet öncesinden başlayarak yakın tarihe kadar, içi Marmarisliler tarafından iskân edilen kalede, 18 konut, bir çeşme ve bir sarnıcın bulunduğu bilinmektedir.

    Marmaris Kalesi 1980-1990 yılları arasında, restore edilmiş ve 1991 yılında Marmaris Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Toplam yedi kapalı mekânı bulunmaktadır. Beşik tonozlu giriş mekânı iç bahçeye açılmaktadır. Avluda sağda ve solda yer alan merdivenler surlara çıkışı sağlamaktadır. Beşik tonozla örtülü olan kapalı mekânlardan ikisi; arkeoloji salonu olarak düzenlenmiştir. Bu salonlarda ve bahçede bölgeden toplanan taş eserler, Hellenistik, Roma ve Bizans Çağlarına ait amphoralar ile Knidos, Burgaz, Hisarönü kazılarında açığa çıkarılan pişmiş topraktan yapılmış kandiller, şişeler, figürinler çeşitli kaplar ve cam eserler, ok uçları, sikkeler ve süs eşyaları sergilenmektedir. Etnografya salonunda ise, Osmanlı Dönemi sonuna tarihlenen günlük yaşamla ilgili dokuma, halı, kilim, mobilya, bakır mutfak eşyaları, silahlar ve süs eşyaları sergilenmektedir. Bu salonlar dışında diğer mekânlar sanat galerisi, büro ve depo olarak kullanılmaktadır.

    Müze, turizm sezonu süresince, pazartesi günleri dışında her gün 08.30-12.00 ve 13.00-17.30 saatleri arasında ziyarete açıktır.

    Batıda deniz, güneyde dağlarla çevrili bir yerleşim olan Marmaris bu stratejik özelliği nedeniyle tarihte de tercih edilen bir yer olmuştur. Antik adının Physkos olduğu, Rodos Devleti'nin karşıyaka kentleri içinde de ayrı bir önemi bulunduğu yazılı kaynaklardan öğrenilmektedir.

    Marmaris Arkeoloji Müzesinin kontrolü altındaki Marmaris ve Datça ilçeleri tarihi coğrafya içinde bir bütünlük sergilemektedir. M.Ö. 3 bin yıldan itibaren, Osmanlı Dönemi sonuna kadar bölgenin tarihini yansıtan bir çok iz bulunmaktadır. Marmaris İlçesi ve Datça Yarımadası'nın prehistorik tarihi günümüzde henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölge yerli ve yabancı gezginler ve bilim adamları tarafından keşfedilmiş ve incelenmiştir.

    Marmaris İlçesi sınırları içinde; Physkos, Amos, Erine, Kastabos, Saranda, Bybasslos, Tymnus, Gallipolis, Prynos, Hydas, Cennet Ada, Kedreal, Keçi ve Bedir Adaları, Euthenna, Bayır-Gebekse, Pymos, Gavur Sancağı, Loryma, Kıran Gölü, Çubucak seramik atölyeleri ile Datça İlçesi sınırları içinde yer alan, Knidos, Bybassos, Trioplon, Burgaz yerleşimleri antik coğrafyada Rodos Birliği'nin Anadolu'daki topraklarının bir parçasıdır. Yani Rodos'un karşı yakasıdır. Yarımadada bu örenyerlerinin yanı sıra, bölgede yer alan sarnıç, mezar, kale, kilise, manastır, değirmen, yağhane gibi tek yapılardan oluşan birçok kültür varlığı bulunmaktadır.

    Son yıllarda bölge tarihi bilimsel olarak kazı ve yüzey araştırmaları ile ayrıntılı olarak incelenmektedir.

    Kemeraltı Mahallesi, Kale içi, Marmaris

    Tel : (0252) 412 14 59

    Faks : (0252) 412 17 46

    Pazartesi dışında her gün, kışın 08.00-17.00, yazın 08.00-19.00 saatlerinde ziyarete açıktır.

    MİLAS MÜZESİ

    Milas Müzesi ilk kez 1983 yılında bakanlık onayı ile Bodrum Müzesi'nden devredilen eserler ve ilçe sınırları içerisindeki kazılardan çıkan eserlerin bir araya toplanmasıyla oluşturulmuş ve 1987'de ziyarete açılmıştır. Müze müdürlüğü Milas Kültür Merkezi binası içerisinde yer almaktadır. Kültür Merkezi, toplam yüzölçümü 1556 m² lik bahçe içinde bodrum katı üzerine iki katlı inşa edilmiş yaklaşık 400 m² genişliğinde bir binadır. Binanın giriş katında müze sergi salonu ile idari birimler yer almaktadır.

    Bodrum katında malzeme depoları ile Müze Müdürlüğü'nün eser deposu, fotoğrafhane ve laboratuvar yer almaktadır. Bahçe ise müzenin açık teşhir alanı olarak kullanılmaktadır. Milas İlçe merkezi ve çevresindeki antik yerleşim alanlarında bulunan taşınabilir kültür varlıkları bahçede sergilenmektedir.

    Müze teşhir salonundaki toplam 11 adet vitrinde Stratonikeia kazılarında bulunan altın eserler, İasos kazılarında bulunan pişmiş toprak kandil örnekleri, Milas ve çevresindeki kurtarma kazılarında bulunan eserler, mermer heykeler, mermer heykel başları ile vatandaşlardan satın alınan diğer eserler kronolojik bir sıra içerisinde yer almaktadır. 1998 Haziran ayı itibarıyla Milas Müzesi'nde 2615 adet arkeolojik, 75 adet etnografik ve 1047 adet sikke olmak üzere toplam 3737 adet envanterlik eser bulunmaktadır.

    1- Gümüşkesen: Milas İlçe merkezinde yer alan Gümüşkesen M.S. II. yüzyılda yapılmış bir anıt mezardır.

    2- Beçin: İlçe merkezine 5 km. mesafedeki Beçin Beldesi sınırları içerisinde yer alan Beçin Kalesi, antik dönem kalıntıları üzerine Menteşe Beyliği zamanında inşa edilmiştir.

    3- Labranda: İlçe merkezine 13 km. mesafede yer alan Labranda örenyeri Karya Döneminde önemli bir dini merkezdir. İsmini çift yüzlü Kar baltası labyristen alan Labranda'da 1948 yılından bu yana aralıklarla İsveçliler tarafından arkeolojik kazılar yapılmaktadır.

    4- Euromos: Milas-İzmir karayolunun 12. km. sinde yer alan Euromos örenyerindeki en önemli kalıntı halk arasında ayaklı adıyla bilinen Zeus Tapınağı'dır. 1970'li yıllarda Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu tarafından Zeus Tapınağı çevresinde kazı ve restorasyon çalışmalarına başlanmış, ancak daha sonra devam edilmemiştir.

    5- Herakleia: İlçe merkezine 40 km. uzaklıktaki Kapıkırı Köyü içerisinde yer alan Herakleia örenyeri çok geniş bir alanı kaplamaktadır. Athena Tapınağı, Tiyatro, Agora, sur duvarları, Endymion gibi Hellenistik Dönem yapılarının yanı sıra Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olması nedeniyle Bafa Gölü içerisindeki adalarda birçok kilise kalıntısı bulunmaktadır.

    Herakleia örenyerinde Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Dr. Annelise Pejchlow halen yüzey araştırmasına devam etmektedir.

    6- İasos : İlçe merkezine 26 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık Köyü içerisinde yer alan İasos antik kentinde 1960 yılından bu yana İtalyan arkeoloji heyeti tarafından yapılmakta olan kazı çalışmaları Dr. Fede Berti başkanlığında agora ve çevresinde devam etmektedir. Antik kentin en büyük yapılarından biri olan ve halk arasında Balıkpazarı olarak bilinen Roma anıt mezarı, Kültür Bakanlığı'nca restore ettirilmiş ve İtalyan kazı ekibince teşhir ve tanzimi yapılarak 1995 yılında açık hava müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

    Labranda

    Zeus Labraundos'un kutsal alanı olan Labranda, eski Karia'da (Güneybatı Anadolu), bağlı olduğu Mylasa (Milas) şehrinin 14 km. kuzey doğusunda yer almaktadır.

    En eski buluntular yaklaşık İ.Ö. 600 yılına aittir. 6. ve 5. asırlarda kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan alan tek küçük suni bir düzeltiden oluşuyordu. 497'de kutsal alanda bir savaş yapılmış ve Karia ordusu müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenilmiştir.

    İ.Ö.4. yy. tapınağın en önemli devridir. Mausolos (İ.Ö.377-352) ve İdrieus (İ.Ö. 351-344) adlı satraplar zamanında burası yeni bir görünüm kazanmıştır. 355'de Labranda'daki yıllık kurban şöleninde Mausolos kendisine yönelik bir suikastten son anda kurtulmuştur. Burada yer alan bir dizi suni teras, bir veya iki giriş binası, küçük bir Dor binası (olasılıkla çeşme binasıdır), anıtsal merdiven, iki geniş ziyafet salonu (andronlar), sundurmalı yapı (oikoi diye adlandırılır), Stoa ve etrafı sütunlu Zeus Mabedi gibi yapılar bu olaydan sonra yapılmış olsa gerekir. 344'de İdrieus'un ölümüyle bu tür çalışmalara son verilmiştir. İ.S. 4. yüzyılda meydana gelen büyük bir yangın felaketi nedeniyle kutsal alan kült yeri olmaktan çıkmıştır.

    Buradaki kazı çalışmaları 1948 yılında Uppsala Üniversitesi'nden A.W. Persson tarafından başlatılmıştır ve o zamandan beri aralıklarla devam etmektedir. Şimdiki kazılar P. Hellström tarafından yürütülmektedir.

    Mylasa'dan kutsal alana 8 m. genişliğinde olan kutsal yol ile ulaşılırdı. Bu yolun üzerindeki döşeme izleri bugün bile görülebilmektedir. Alana iki giriş binasından (propylon) biriyle geçilirdi. Bunlar Milas mermerinden yapılmış, iki sütunlu, her iki cephede İon alınlıkları taşıyan etkileyici geçit kapılarıydı.

    "Dor Binası" diye adlandırılan yapı, dikdörtgene yakın düzensiz oluşumuyla güney propylon binasının hemen doğusunda yer almaktadır. Kuzeye dönük, dört sütunlu, ön avlulu mermer cepheli, Dor düzeninde bir yapıdır. Muhakkak ki bir çeşme binası işlevindeydi. Roma Devrinde bu küçük bina hamam külliyesine dahil edilmiştir.

    Kutsal alanın 200 m. batısında, arkası istinat duvarıyla sağlamlaştırılmış stadyum bulunmaktadır. Yarışların başlama ve bitiş taşları her iki uçta da hâlâ mevcuttur. Kutsal alanda yapılan 5 günlük şölen sırasında burada da bazı yarışlar düzenlenmiş olsa gerektir.

    Hayıtlı Mahallesi, Köprüler Caddesi No: 6, Milas

    Tel : (0252) 512 39 73

    Faks : (0252) 513 60 19

    Pazartesi dışında her gün 08.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.

    MUÐLA MÜZESİ

    Muğla Müzesi, Adliye'nin arkasında eski cezaevi binasında bulunmaktadır. 1992 yılı sonlarında Özlüce Köyü Kaklıcatepe'de yapılan kazılar sonucunda birçok hayvan ve bitki fosili çıkarılmıştır. Bu kazılarda çıkarılan fosillerin 1994'te sergilenmeye başlamasıyla müze ziyarete açılmıştır.

    Muğla Müzesi'nde sergilenen fosiller günümüzden 5-9 milyon yıl önce yaşamış olan canlılara aittir. Bu canlılar, Doğu Asya'dan İspanya'ya kadar uzanan geniş bir alanda yaşamış ve yok olmuş canlılardır. Bu dönem canlılarına ait fosiller ilk defa İspanya'nın Tervel Havzası'nda bulunduğundan, bu döneme Turolian denilmektedir.

    Kazılarda zürafagiller, boynuzlugiller, gergedangiller, hortumlu memeliler, domuzgiller, atgiller ve etçilere ait fosiller ile çok sayıda bitki fosilleri bulunmuştur. Bunların bir kısmı müze doğa tarihi bölümünde sergilenmektedir.

    Yorum

    • orbay
      Senior Member
      • 11-02-2005
      • 5871

      #3
      Konu: Muğla-48

      Muğla Müzesi'nde, ziyarete açık olan bir başka bölüm de etnografya ****iyonudur. Muğla'nın çeşitli yörelerinden giyim kuşam ve günlük kullanım eşyaları bu bölümde sergilenmektedir.

      Eski Adliye Binası arkası

      Tel : (0252) 214 49 33

      Faks : (0252) 241 69 48

      Pazartesi dışında her gün 08.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.

      Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi

      BODRUM MÜZESİ

      BODRUM KALESİ

      Bodrum Kalesi iki liman arasında, üç tarafı denizlerle çevrili kayalık bir yarımada üzerine kurulmuştur. Kuzey yönünden karaya bağlıdır. Kale kareye yakın bir plan göstermektedir. 180 x 185 metre ölçülerindedir. En yüksek yeri deniz seviyesinden 47,50 metre yükseklikteki Fransız kulesidir. Bu kuleden başka İngiliz, İtalyan, Alman kuleleri ile Yılanlı kule olmak üzere dört kule daha vardır. Kalenin doğu duvarı dışında kalan bölümleri, çift beden duvarı ile takviye edilmiştir. Şövalyeler denizde güçlü bir donanmaları olduğu için, denizden yapılacak bir hücumu savuşturacaklarına inandıklarından, deniz surlarını zayıf bırakmışlar, kara tarafındaki surları kuvvetlendirmişlerdir.

      İç kaleye, yedi kapı geçilerek ulaşılır. Kalenin I. kapısı kuzeybatı köşesindedir. Kapıya karakol yanından bir rampa yol ile ulaşılır. Rampa başlangıcında kapı meyilin arkasında kalmaktadır. Böylece kapı direk top atışlarından korunmuş olmaktadır. Mermer kapı lentosu üzerinde Yunanca bir yazıt bulunmaktadır. 1512-1513 yıllarında kalede komutanlık yapan Jacques Gatineau, kalede casusluk edeceklerin cezalandırılacağını ihtar etmektedir. Bu da şövalyelerin çevrede yaşayanlara güvenmediğini göstermektedir.

      Kapıdan içeri girildiğinde kuzey hendeği diye adlandırdığımız bölüme ulaşılır. Kapının iç tarafında üçlü bir arma grubu yer almaktadır.

      Bodrum kalesinin duvarlarında 249 arma vardır. Ayrıca 16 arma da müze bahçesinde sergilenmektedir. Bu armalar genellikle birbirlerine benzemektedir. Asılları boyalı olan bu armaların boyaları silindiği için bir kısmının kime ait olduğu bilinememektedir. Armaların üzerlerinde haçlar, düz veya yatay bantlar, ejder ve aslan figürleri bulunmaktadır. Kale burçlarında bulunan armaların bazılarında boya izleri hala görülmektedir. Fransız kulesinin kuzeydoğu üst köşesindeki bayrak üzerinde, doğu duvarı, seyirdim yolunun Fransız kulesine bakan tarafında, Sen Katerin kabartmasında renk izlerine rastlanmaktadır.

      Kalenin I. kapısının iç tarafında bulunan, üçlü arma grubunun ortasındaki arma, kale komutanı Jacques Gatineau'ya aittir. Armaların altındaki Latince yazıda "İnanç, Katolik kilisesi adına burada Gatineau tarafından korunacaktır." denmektedir. Bu arma grubunun solunda, kapı lentosunun üzerindeki aslan Hellenistik Çağa aittir.

      Aslı bir arma köprüsü olan tahta köprüden, eğimli taş yola ulaşılır. Hendeğin içi liman yapılmadan önce kısmen deniz suyu ile dolmaktaydı. Sağdaki moloz duvar, kale hapishane olarak kullanıldığı zaman ilave edilmiştir. Kalın duvarlı, çatısı eğimli, büyük yapı top koruganıdır. Hendeğin batıdan gelecek hücumlara karşı korunması için, üzerindeki armalardan anlaşıldığına göre 1513'te yapılmıştır. Top mazgalları, hendek ve liman yönünde görülmektedir. Limana girecek teknelerin su kesimine ateş edebilmek amacıyla deniz seviyesine yakındır.

      Günümüzde kuzey hendeği Bodrum Festivali'nin yapıldığı, tiyatro oyunlarının oynandığı bir alan olarak değerlendirilmektedir. Oturma kademelerinin gerisinde, hendeğin arkasında görülen mezar Roma Devrine aittir.

      II. kapı üzerinde en tepede taçlı bir kartalın bulunduğu üçlü bir arma grubu yer almaktadır. Üçlü arma grubunun solunda tek bir arma yer almaktadır. Bu kapının solunda iptal edilmiş bir kapı bulunmaktadır. Üzerinde iki arma bulunmaktadır. II. kapı geçildikten sonra küçük bir avluya varılır. Avlunun denize bakan yönünde içi dolgu olan liman kulesi bulunmaktadır. Top koruganının girişi de buradadır. Kapı lentosu üzerinde imparator Hadrianus'la ilgili Yunanca bir yazıt vardır. Top koruganı halen sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.

      III. kapı çok iyi korunmuş bir kapıdır. Duvar içerisinde aşağıdan yukarıya doğru hareketli demir levha için kapı boşluğu ve yağ delikleri vardır. III. kapı üzerinde bize göre solda iki arma bulunmaktadır. Tarikatın arması, sağda üstad-ı azam Guy de Blanchfort'un (1512-1513) arması vardır. Alttaki haçlı armanın hangi şövalyeye ait olduğu bilinmemektedir.

      Bu kapıdan geçilince batı hendeğine ulaşılır. Sağda görülen beden duvarındaki yeşil taşların tümü Mausoleion'dan getirilmiştir. IV. kapının karşısındaki liman kulesi nişi içinde bir Romalı komutan heykeli bulunmaktadır. Bu tür heykel gövdelerine çokça rastlanmaktaydı. Bunların başları da ayrı yapıldığından yeni komutan geldiğinde, eski komutanın başı alınarak gövdeye yeni komutanın başı konuyordu.

      IV. kapı merdivenli bir tonoza açılır. Kapı üzerinde dört arma bulunmaktadır. IV. kapıdan yukarı çıkmak yerine, batı hendeği içindeki iki taraflı ağaçlıklı yolda ilerlendiğinde, antik Halikarnassos ve çevresinden toplanmış sunaklar, lahitler ve çeşitli eserler izlenir. Solda su deposundan başlayan taş duvar XIV. yüzyıl ortalarında yapılmış Türk Kalesi'ne aittir. Şövalyeler sonradan Mausoleion'un taşlarıyla burada izlenebileceği gibi, duvarları yükseltmişler ve kaleyi büyültmüşlerdir. Şövalyeler hendekleri ulaşım yolu olarak kullanmamışlar, asma köprülerle iç kaleye ulaşmışlardır. Hendeğin kapatıldığı güney duvarı üzerinde Mausoleion'un yeşil taşlarından yapılmış asma köprü ayağı görülebilir. Ayağın iki yanındaki duvar, kale hapishane olarak kullanıldığında yapılmıştır. Hendeğin sonundaki taş merdiven de sonradan ilave edilmiştir.

      Merdivenin sağında duvar üzerinde görülen kabartmada Saint George'un ejderhayı öldürmesi gösterilmektedir. Bu kabartmanın orijinal yeri burası değildir. İç kaleden, İtalyan kulesinin kuzey duvarından getirilmiştir. Saint George figürünün altında üç arma görülmektedir. Merdiveni çıkınca karşımıza gelen kapı üzerinde, ortada Piere d'Aubusson'un tarikat haçı ile birleşik arması bulunmaktadır. 1476-1503 yılları arasında Rodos'ta üstad-ı azam olarak görev yapmıştır. Bir çok kere de Bodrum Kalesi'ni ziyaret etmiştir. Kendisine sığınan Cem Sultan'ı tutsak ettiği için papa tarafından kardinal başlığı rütbesiyle ödüllendirilmiştir. Arma üzerinde püsküllü kardinal başlığı görülmektedir. Arma sarı zemin üzerine çatallı kırmızı haçtır. Bundan başka iki arma daha vardır.

      Kapıyı geçince sağda görülen küçük kule, asma köprünün kontrol kulesidir. Bu kulenin batıdaki dış duvarı yüzünde II. Mahmut'un tuğrası vardır. Üzerinde hicri 1235 tarihi okunmaktadır. Bu tuğra, sol alttaki Malta haçından da anlaşılacağı gibi bir şövalye armasının üzerine yazılmıştır.

      İç kaleye girmek için geriye dönülüp, dar yol takip edilmelidir. Solda kale duvarının üzerinde, yüksekçe bir yerde bir arma grubu vardır. Bu arma ile ilgili bir fotoğraf sonradan kapatılmış mazgal deliklerinden birinde sergilenmektedir.

      VI. kapının üzerindeki Latince yazıtta "Efendimiz uyurken bizi koru, uyanıkken kurtar. Senin koruman olmadıkça bizi kimse koruyamaz." denmektedir. Yazıtın altında üçlü bir arma grubu bulunmaktadır. Bu kapıdan geçilince kalenin güney bölümüne ulaşılır. Burada çevre duvarı iki tanedir. VII. Kapının karşısında su yalağı olarak kullanılmış iki lahit bulunmaktadır. VII. kapı üzerinde üçlü bir arma grubu vardır.

      Kesik tonozlu bir koridorla iç kaleye girilir. Bu koridorun altında bir sarnıç bulunmaktadır. İç kale girişi üzerinde de bir önceki arma grubu işlenmiştir. İç kalede ve şapelin altında ondört sarnıç vardır. Kale muhasara edildiği zaman, gerekli su bu sarnıçlardan sağlanabilmiştir. Bu sarnıçlardan bazıları halen kullanılmaktadır.

      İç avluda antik dünyanın ve yörenin tüm ağaç ve çiçeklerini görmek mümkündür. Bunlardan biri defnedir. (Grekçe'si daphne, Latincesi laurus). Anadolu'da zakkum diye bilinen bu ağaç çiçekleri ve yaz kış dökülmeyen yaprakları ile kaleyi süslemektedir. Kralların ve soyluların gölgesini sağlıklı buldukları çınar ağacı kalenin orta avlusundadır. Antik dünyada çok önemli yeri olan zeytin ağacı ile pek çok törende kullanılan mersin de yetiştirilmektedir. Mersin Afrodit'in kutsal ağacı idi. Kuşlardan güvercin, çiçeklerden de gül Afrodit'e adanmıştı. Güvercinlerin selamlamalarıyla karşılaşmak ve gül kokularını duymak belki de kaleyi gezenlere Afrodit'i anımsatacaktır. Adam otu tükenmekte olan bir bitkidir. Bu yüzden kalede itina ile yetiştirilmektedir. Bu otun tıpta anestezide kullanıldığı bilinmektedir. Yaz boyunca en güzel moru açan ipek karanfilleri, her türlü rengi olan gülfatmaları (sardunya), çeşitli kaktüsleri, begonvilleri ve Kıbrıs akasyasından, çam, gölge ağacı, nar ve duta kadar Akdeniz iklimine uygun her türlü çiçek ve ağacı kalede görmek mümkündür.

      Kale-Bodrum

      Tel : (0252) 316 25 16

      Faks : (0252) 313 76 46

      E-mail: info@bodrum-museum.com <mailto:info@bodrum-museum.com>

      Web: <http://www.bodrum-museum.com>

      Pazartesi dışında her gün, kışın 08.00-17.00, yazın 09.00-19.00 saatlerinde ziyarete açıktır.

      AMPHORA PARKI

      Eski Tunç Devri Salonu'ndan çıktıktan sonra, şapelin solu takip edilerek dar bir yoldan kalenin üst bölümlerine ulaşılır. Dar yolun sol tarafında, duvar üzerinde ostotek adı verilen kül kapları bulunmaktadır. Bunlar halk arasında çocuk mezarı olarak bilinmektedir. Gerçekte ölü külü ve kemiklerin muhafaza edildiği kaplardır. Ostoteklerin üzerlerinde girland adı verilen süslemeler, boğa başları, kanatlı çocuklar (Eros), Medusa başları, satirler, kısa kenarlarında da öbür dünyayı simgeleyen kapı motifleri görülmektedir. Bazen üstlerinde ölü isimleri yer almaktadır. Burada sergilenen ostotekler M.Ö. I. yüzyıl ile M.S. II. yüzyıl arasına tarihlendirilmektedir. Şapelin duvarlarına dikkatle bakıldığında, XIII. yüzyıla ait iki Selçuklu yazıtı görülmektedir.

      Dar yolun tabanı Mausoleion'dan getirilen yeşil taşlarla döşenmiştir. Sola dönüldüğünde, sağda ağaçlar altında amphora parkı bulunmaktadır. Amphora parkını sınırlayan duvar, burada bulunan bir Roma tapınağına aittir. Amphoralar sergilenirken eskiçağda olduğu gibi, ya ağaca, toprak oyuğuna konmuş ya da duvara dayanmış (boş ise) ters çevrilip yere yatırılmıştır. Köşede küme halinde bulunanlar, M.Ö. III. yüzyıl Knidos amphoralarıdır. Bunların belirgin özelliği dipteki kozalak tutamaklarıdır.

      Amphoralarda şarap, zeytinyağı, tahıl, kurutulmuş balık gibi şeyler taşınıyordu. Bu Amphoralar formlarına ve yapıldıkları yörelere göre tarihlendirilmektedir.

      Antik çağın şarap imal eden önemli merkezlerinin amphoraları, Akdeniz'in tabanında ve çevresinde bolca bulunmaktadır. Antik çağın en pahalı şarabı Sakız şarabıdır. Bu şarap M.Ö. VI. yüzyıldan Miladî yıllara kadar antik dünyanın zengin sofralarının baş köşesini işgal etmiştir. Rodos ve Knidos şarapları da ucuzluğu nedeniyle tüm ülkelerde bol miktarda tüketilmiştir. Özellikle askeri garnizonların bulunduğu yerlerde Rodos ve Knidos amphoralarına çok rastlanmaktadır. Amphoraların kulpları üzerinde imalathanenin mührü ve şehir devletinin garantisi bulunmaktadır. Rodos amphoralarının mührü gül, İstanköy amphoralarınınki yengeç, Knidos'unki ise boğa başıdır. Bütün bu amphoraların örnekleri toplu halde yılanlı kulenin altında amphora teşhir deposunda sergilenmektedir. Amphoralar sanki tiyatroda oturur gibi yerleştirilmişler. Deponun duvarlarında antik geleneğe uygun olarak resimler çizilmiştir. Deponun ön bölümünde ise M.Ö.II. yüzyıla ait bir şarapçı dükkanının nasıl olabileceği anlatılmak istenmiştir.

      AMPHORA SERGİLEMESİ

      İç kaleye girildiğinde sol taraftaki beden duvarlarında bulunan sundurmanın altında amphora sergilemesi görülmektedir.

      Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nin en büyük eser topluluğu amphoralardır. Amphora iki kulplu, sivri dipli testilerdir. Yunanca Amphi (iki yanda) ve phoreus (taşıyıcı) kelimelerinden oluşmuştur. Amphoralar antik devir ticaretinde şarap, zeytinyağı, kuru gıda maddelerinin taşınmasında ve depolanmasında kullanılmıştır.

      Amphoralar antik çağda en fazla Ege havzasında üretilmiş ve kullanılmıştır. Bu bölgedeki üretim merkezleri Rodos, Knidos, İstanköy, Sakız ve Taşöz'dür. Amphoralar, formlarından, kulplarına ve gövdelerine basılmış mühürlerden ayırt edilmektedir. Müzedeki amphoralar dünyanın en büyük amphora kolleksiyonudur. Bunlar sünger avlamak için su altına dalan süngerciler ve kangavacılar tarafından çıkarılarak müzeye armağan edilmiştir. Bunların yanında Sualtı Arkeoloji Enstitüsü'nün (INA) yaptığı sualtı kazılarından gelen amphoralar da bulunmaktadır. Müzedeki değişik kökenli amphoraların ancak onda biri, kalenin aşağı avlu sundurmasında, çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak sergilenmiştir. Müze koleksiyonunda en eski amphoradan (M.Ö. 1400) 1992 üretimi testiye kadar çeşitli amphoralardan örnekler gösterilmiştir. Amphoraların nasıl taşındığı, ne taşıdığı gemilere istifleniş biçimi tablolarla desteklenerek sergilenmiştir.

      Amphora sergilemesi, Ege ve Akdeniz dünyasındaki amphora merkezlerinin gösterildiği harita ile başlamaktadır. Amphora üretimi, mühürleri ve kullanım amaçları hakkında bilgiler verilmektedir.

      M.Ö. VIII-V. yüzyıl Mısır kökenli amphoralar, döneminde sepet kulplarına geçirilen ve omuzlar üzerine konan sopa aracılığı ile, iki kişi tarafından taşınmıştır.

      Sergilenmekte olan Sakız amphoralarına Marsilya'ya kadar olan Akdeniz yöresinde bolca rastlanmıştır. Bunların belirgin özelliği dipteki düğme tutamaklarıdır.

      Antik çağın en ünlü şarabını ihtiva ettikleri için çok tanınmışlardır. Sakız amphoralarının bazılarında adanın sembolü olan sfenksin yer aldığı motifli mühürler vardır. Bunlarda kent adı, krallık arması, atelye ismi ya da tüccarın adı belirtilmektedir.

      Sakız amphoralarından sonra, antik Bodrum Limanı'nın resmi görülmektedir. Bu tabloda tekneler, çabalar, amphoralar ve liman yaşamı resmedilmiştir.

      M.Ö. III. yüzyıl Knidos amphoraları, sivri diplerinin verdiği olanakla kat kat istiflenmiştir.

      Böylece amphoraların, depolarda nasıl muhafaza edildiği gösterilmiştir. Knidos amphoraları, Knidos (Datça, Tekir Burnu) kentinde üretilmiştir.

      Bunların belirgin niteliği, kozalak tutamaklarıdır. Bazılarının kulplarında "Knidos" kelimesi okunmaktadır.

      Amphoralardan sonra, bir gemi karinasına, amphoraların nasıl yerleştirildiği gösterilmiştir.

      İstanköy amphoralarının en belirgin özelliği ikiz kulplarıdır. Kulplarındaki mühür yengeçtir.

      Roma amphoraları, kalın, geniş ağızlı, uzun boyunlu, ince gövdeli, silindir tutamaklıdır.

      Kartaca amphoraları, Kartaca'da bol miktarda bulunmuştur. M.Ö. IV. yüzyıl dan sonra Kuzey Afrika kıyılarından İspanya kıyılarına kadar uzanan bölgelerdeki imalathanelerde yapılmıştır.

      Kartaca amphoralarından sonra tabloda, antik devirde zeytinyağı ve şarabın nasıl elde edildiği görülmektedir. Zeytinyağı yapımında kullanılan yağ sıkma taşı ve yağhane torbası tablonun önüne konarak, antik kentten günümüze bağlantı sağlanmıştır.

      Antik Çağdaki örnekleri esas alınarak yapılan fırında, amphoraların nasıl fırınlandığı gösterilmiştir. Çömlekçi çarkında amphora yapımıyla, fırın ve fırında amphoraların nasıl pişirildiğini gösteren resim, sergilemeyi desteklemektedir.

      Bizans amphoralarının belirgin özelliği tutamaksız olmalarıdır. Çoğunlukla içleri reçine ile sıvanmıştır. Ağızları yuvarlak testi parçaları ile kapatılmıştır.

      Amphora sergilemesinin son bölümünde, M.S. II. yüzyıl Roma şarapçı dükkânı, önündeki mozaiği ve kuyusu ile görülmektedir.

      ANTİK TİYATRO

      Klasik Çağ Bodrum'unun günümüze gelmiş anıtsal eseri Bodrum tiyatrosudur. Tiyatro antik geleneğe uygun olarak Göktepe'nin güney yamacına yaslanmıştır. Hemen her tiyatroda olduğu gibi Bodrum tiyatrosu da üç ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar skene (sahne binası), orkestra (yarım yuvarlak), cavea'dır (oturma alanı). Bu tiyatro Anadolu'nun en eski tiyatrolarından biridir. Mausolos Devrine aittir.

      Tiyatronun oturma kademeleri yumuşak ana kaya oyulmak suretiyle yamaca yaslandırılmıştır. Oturma kademelerinin tümüne (seyirci mahalli) Cavea veya theatron adı verilmektedir. cavea ortadan geçen diazoma ile iki bölüme ayrılmıştır. Alt bölüm günümüze oldukça sağlam bir şekilde gelmiştir. Burası 12 radyal merdivenle 11 parçaya ayrılmıştır. Oturma kademelerinin bazılarının üzerinde isimlere rastlanmaktadır. Bu isimler muhtemelen o çağda tiyatroya yardım eden kişilerin adları olmalıdır. Oturma kademeleri üzerinde bazı yuvarlak ve dikdörtgen deliklere de rastlanmaktadır. Bu delikler gölgeliklerin ayaklarının sokulduğu yerlerdir. Alt bölümde 30 oturma sırası vardır. Bu oturma sıralarından en üstteki arkalıklıdır. Üst bölüm çok tahrip olduğundan oturma sıralarının büyük bir kısmı yok olmuştur. Bu bölümde de muhtemelen 25 oturma sırası vardır. Her bir kişiye 40 cm.lik yer verildiği takdirde, bu tiyatro 13 bin kişiyi alacak kapasitededir. Üst kademenin altında görülen galeriler tiyatroya gelen suların boşaltılması amacıyla yapılmıştır.

      Orkestra yarım yuvarlaktan daha büyüktür. Alttaki oturma kademelerinin hemen önünde dikdörtgen bir sunak bulunmaktadır. Burada oyunlar başlamadan önce Şarap Tanrısı Dionysos için kurbanlar kesilirmiş. Sunakla oturma kademeleri arasında iki korkuluk sırası bulunmaktadır. Korkuluk levhalarının birkaç parçası günümüze kadar gelebilmiştir. Baklava dilimli mermer levhaların ayaklarının oturduğu dikdörtgen oyuklar bir dizi halinde görülmektedir.

      M.S. III. yüzyılda Doğu Roma'da da gladyatör ve vahşi hayvan döğüşleri ilgi görünce, orkestranın bu bölümüne seyircileri vahşi hayvanların hücumundan korumak amacıyla bu korkuluklar (balustrade) yapılmıştır. Yarım yuvarlağın tabanının mermerle kaplandığı sanılmaktadır. Oturma kademelerinin sahneye bakan bölümleri analemma adı verilen bir duvarla örülmüştür. Sahne binası ile iki cavea arasındaki açık geçide parodos adı verilmektedir. Seyirciler oturma mahalline bu geçitlerden alınmıştır. Korkuluk levhalarının bir kısmı seyircilerin içeri girişleri sırasında kaldırılmış olmalıdır.

      Bodrum tiyatrosunun sahne binası iki katlıdır. Bina uzun dikdörtgen bir yapıdır. Her iki uçta oyuncuların gireceği birer kapı bulunmaktadır. Bunlardan başka binanın üç ana kapısı bulunmaktadır. Sahne binası Roma Devrinde değişikliğe uğramış, tiyatro maskları ve bukranionlarla süslenmiştir. Bizans Çağında sahne binası ev olarak kullanılmıştır. Sonraki yüzyıllarda erozyon sonucu tepelerden akan toprakla alt bölüm tamamen dolmuştur.

      1973 yılından beri 9 Eylül Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Ümit Serdaroğlu bu tiyatroyu kazıp, restore etmektedir. Kazı sonuçları yayınlandığında daha doğru ve ayrıntılı bilgi edinmek mümkün olacaktır.

      CAM BATIÐI SALONU

      Burada Marmaris'in 24 mil kadar batısında, Bozukkale (Loryma antik kenti) yakınlarındaki Serçe Limanı içinde bulunan ve Cam Batığı diye bilinen gemiye ait buluntular sergilenmektedir. Kıyıya yakın bir yerde, 32 metre derinlikte kum bir zeminde, iskele üzerine yatmış durumda olan batık gemi, Prof. Dr. George F. Bass başkanlığında Türk ve Amerikalılardan oluşan bir ekip tarafından 1977-1979 yılları arasında kazılmıştır. Geminin %25'i tamamen çıkarılmıştır. Sancak kısmı tahrip olan gemi, yaklaşık 16 metre uzunluğunda 5 metre eninde ve 35 ton yükü taşıyabilecek kapasitededir.

      Antik çağlarda gemiler, önce kaplama tahtaları çakılarak yapılıyordu. Bu gemi, antik gemi yapımı ile modern gemi yapımı yöntemi (kaburga sistemi) arasındaki geçiş döneminin en eski örneklerindendir. Serçe Limanı Batığı, günümüzde Bodrum tersanelerinde uygulanan tekniğe yakın olarak inşa edilmiştir. Bu sistemde önce ana omurga üzerine eğriler konularak teknenin iskeleti meydana getirilmekte, sonra da kaplama tahtaları ile kaplanmaktadır.

      Su altında bozulmadan dolayı oldukça yumuşak durumdaki ahşaplar, önce tatlı su havuzlarında iki yıl süre ile suyu sürekli değiştirilerek tuzundan arındırılmıştır. Daha sonra "P.E.G." polietilen glikol 1400 "sentetik mum" ile konservasyonu yapılmıştır. Bu işlem iki buçuk yıl sürmüştür. Son olarak temizlenip kurutulan ahşapların 1984 yılında rekonstrüksiyonuna başlanmıştır.

      Geminin omurgası karaağaç, kaburga ve kaplama tahtaları çamdır. Geminin yapımında ahşap ve bakır çivi kullanılmıştır. İki direkli olduğu ve üçgen Latin yelken kullanıldığı sanılmaktadır.

      Bu gemiden çıkarılan amphoraların üzerlerine Yunanca bir ismin ve harflerin kazıldığı görülmektedir. Amphoraların içinde mercimek ve üzüm çekirdekleri bulunmuştur. Diğer kaplar içinde de şeftali çekirdeklerine rastlanmıştır. Çin'de M.S. 618-907'de hüküm süren Tang sülalesi devrinde beğeni kazanan tabakların İslâm kopyaları görülmektedir. Tabaklardan birinin içinde gemideki son yemekten arta kalan balık kemikleri sergilenmektedir. Diğer kaplar teknede mutfak eşyası olarak kullanılmıştır. Bunlardan Arapça mühürlü bakraç ve emzikli gargaretler (süzgeçli kap) Mısır karakterlidir. Burada mızraklar, bıçaklar ve mitolojik kuş motifli kılıç kabzası bulunmaktadır. Bu kılıcın o çağda Hindistan'da yapılmakta olan kılıçların Ortadoğu taklidi olduğu sanılmaktadır. Gemide kullanılan küçük kantarın kol uçlarında domuz başları görülmektedir.

      Vitrinlerde de balık ağlarına ait mantarlar ve kurşun ağırlıklar vardır. Bazı ağırlıklar haç motifleri ile süslenmiştir. Tahta taraklar, gemide uzun yolculuk sırasında oynandığı düşünülen tavla ve satranca ait takımları ile ilgili zar, pul ve taşlar sergilenmektedir.

      XI. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen camlar en az 200 değişik form göstermektedir. Eserlerin konservasyonu sürdüğünden bunların ancak bir kısmı sergilenmiştir. Denizin dibinde bulunduğu durumu ile sergilenen cam yığını bu eserlerin ne tür bir çaba sonucu temizlendiğini göstermektedir. Ayrıca cam senceler (kıymetli madenlerin ve baharatların tartılmasında kullanılan ağırlıklar) vardır. Bunlardan birinde Fatimi halifesi Ebu Ali El-Mansur El-Hakim bin Emru İlah 386-411 (996-1021), bir diğerinde gene Fatimi halifesi Ebu'l Hasan Ali El-Zahir li Azim Dini İlah 411-1427 (1021-1036) isimleri okunmaktadır. Bizans imparatoru Basileios II. Bulgaroktonos'a (963-1025) ait bazı bakır paralar da El-Hakim'e aittir. Sağlam cam kapların yanı sıra iki tona yakın kırık cam külçeler de bulunmuştur.

      Serçe Limanı, cam batığı teknesi ve yükünün sergilendiği bu salon, T.C. Kültür Bakanlığı tarafından özel olarak yaptırılmıştır. Salonun birinci bölümünde, sualtı kazısı ile ilgili fotoğraflar, resimler ve panolar bulunmaktadır. Kazının öyküsünü anlatan bir video filmi de gösterilmektedir. Geminin sergilendiği büyük salon, sürekli %50 nem ve 22 derece ısıda tutulmaktadır.

      Batık geminin sergilendiği salonun sağındaki yol takip edildiğinde, kulelerin bulunduğu üst avluya ulaşılır. Solda görülen yuvarlak kule, alt kat girişinin sonunda bulunan yılan kabartması nedeniyle "Yılanlı kule" olarak adlandırılmaktadır. Bu kulenin alt katı daha önce anlatıldığı gibi amphora deposu olarak kullanılmaktadır. Bu kulenin ikinci kat kapısının üzerinde üçlü bir arma grubu yer almaktadır. Bu kulenin üstüne çıkıldığında Bodrum'un muhteşem diye adlandırabileceğimiz bir manzarası ile karşılaşılır.

      Yılanlı Kulenin doğusunda görülen yarım yuvarlak kule Alman Kulesidir. Alman kulesi, Yılanlı kule gibi iç hendek duvarının üzerinde yer almaktadır. Bu bölüm, kalenin ilk yapılan yerlerindendir. 1437-1440 yılları arasında yapılmıştır. Yılanlı kule ile Alman kulesi arasında, beden duvarı üzerinde şövalyeler zamanında iptal edilmiş mazgallar görünmektedir. Kalenin ikinci devir inşaat döneminde (1480-1522) ön beden duvarları inşa edildiğinden burası doldurulmuştur.

      Alman kulesinin kuzey cephesinde, baklava dilimi motifi meydana getirecek şekilde, dört madalyon yerleştirilmiştir. Madalyonların en üstünde Vaftizci Yahya vardır. Madalyonların ortasında küçük bir Malta haçı işlenmiştir.

      Alman kulesi, İngiliz kulesi biçiminde, Ortaçağ şövalye yaşantısını yansıtacak şekilde düzenlenmiştir. Üst avluda kule önünde çapalar sergilenmektedir. Antik gemi donanımının en çok bilinen parçası çapalardır. Homeros İlyada destanında gemicilerin denize delikli taşlar attığından söz eder. Homeros'un bahsettiği bu delikli taşların ne olduğu, uzun bir süre bilim adamlarını düşündürmüştür. Deniz tabanında çokça bulunan delikli taşlar sorunu çözmüştür. Bunlar taş çapalardır. Deliklere kazık geçirilerek kullanılmıştır. Çok delikli olanlar kum tabanda, tek delikli olanlar taşlık yerlerde sergilenmiştir. Roma çağının kurşun çipolu çapaları da, aslına uygun bir biçimde ve boyutta yapılarak burada sergilenmiştir. Sergilemede bulunan taş ve diğer çapalar, gerek sünger avcıları, gerek sualtı kazıları sonucu, Ege ve Akdeniz'in çeşitli yerlerinde çıkarılarak müzeye kazandırılmıştır.

      CAM SALONU

      Amphora parkından yukarı doğru yürüdüğümüzde, solda görülen çan, bir Rum-Ortodoks kilisesine aittir. Üzerinde 1906 tarihi vardır. Çanın hemen yanındaki kapıda, M.S. XI. yüzyıl SerçeLlimanı Kazısı sonucu çıkarılan Bizans batığına ait teknenin kendisi sergilenmektedir. Tam karşıda bulunan yapı cam salonu olarak kullanılmaktadır.

      Yapı dikdörtgen planlı, kesik tonuzludur. Duvarlarda nişler görülmektedir. Muhtemelen şövalyeler bu nişler içerisinde, savaşlar sırasında ele geçirdikleri silahları sergiliyorlardı. Bu nişlerden birinin önünde görülen kapak, şövalyelerin şaraplarını muhafaza ettikleri mahzene aittir.

      Bu salonda, M.Ö. XIV. yüzyıl ile M.S. XI. yüzyıl arasına tarihlenen çeşitli cam eserler sergilenmektedir. Sağdaki ilk vitrinde M.Ö. XIV. yüzyıla ait Miken cam boncuk dizisi ile Kaş Uluburun Batığı'ndan çıkarılan aynı devre ait işlenmiş cam külçeler bulunmaktadır.

      Daha sonraki vitrinlerde Stratonikeia ve Kaunos gibi antik şehir kazılarında elde edilen cam buluntular görülür. Salonun büyük bir bölümü ise, M.S. XI. yüzyıla tarihlendirilen Serçe Limanı Batığı'nın cam koleksiyonunu oluşturmaktadır.

      Su altında arkeoloji kazılarının nasıl yapıldığını göstermek amacıyla, bu salondaki nişlerden birinin içerisine bir akvaryum yerleştirilmiştir. Burda su içinde M.S. IV. yüzyıl Erken Bizans Batığı Sualtı Kazısı 1/20 ölçeğinde küçültülerek canlı bir biçimde gösterilmiştir. Bu batık gemi ile ilgili eserler, Yassıada Batıkları Salonu'nda sergilenmektedir. 36-42 metre derinlikte, kumlu bir zeminde yatan batık üzerinde 1967 ve 1969 yazında iki mevsim çalışılmıştır. Bilimsel olarak kazısı yapılan en derin batıklardandır.

      Batık gemi, eğer bir ticaret gemisi ise, su altında amphoralarla dolu halde görülür. Kazı ekibi, batığın üzerine bir dalış platformu yerleştirir. Bu bazen akvaryumda görüldüğü gibi, bir şat da olabilir. Şatın üzerinde dalış tüpleri, yüksek ve alçak basınç kompresörleri ve vurgun yenildiği zaman kullanılacak basınç odası bulunmaktadır. Kazı yapacak arkeologların ilk işi amphora yığını üzerinde yetişen bitki örtüsünü tel fırçaları ile temizlemektir. Daha sonra bu yığın bir sistemle karelere ayrılır.

      Arkeologlar akvaryum içinde görüleceği gibi, emici adını verdikleri bir aleti, kumu kazmak için kullanmaktadırlar. Basınçlı hava bir hortumla dibe indirilmekte ve bir fiberglas boru içine salınmaktadır. Boru içinde yükselen hava, beraberinde kumları da çekmektedir. İhtiyaca göre kazıda birkaç emici de kullanabilmektedir. Amphora yığınının dışında, gemi boyunca bir dekovil hattına bağlı büyük bir emici kullanılmıştır. Su altında bulunan eserlerin, yukarı çıkarılmadan önce fotoğrafı çekilmekte ve bunlar plan üzerinde işlenmektedir. Plan çizimi için stereo fotoğraf tekniğinden de yararlanılmaktadır. Kazı süresince amphoraların bir kısmı kaldırma balonuyla yukarı alınmaktadır. Kumun birkaç metre altında yatan ahşap bölüme gelindiğinde, arkeologların işi daha da zorlaşır. Teknenin eğrileri, kaplama tahtaları, bu tahtaların birbirlerine kenetlenme sistemleri ayrıntılı olarak incelenir. Bundan sonra kaplama tahtaları ve eğriler, tel kafesler içinde su yüzüne çıkarılarak tatlı su havuzlarına konulur. Kareleme sisteminin bir köşesine telefon kulübesi yerleştirilerek balık adamların su altında birbirleriyle konuşmaları ve yukarıda dalış platformu olarak kullanılan şata haber ulaştırmaları sağlanır. Telefon kulübesi saydam bir yarımküreden ve dört ayaktan oluşmaktadır. Bu yarımkürenin içine sürekli taze hava verildiğinden, içeri giren dalgıç rahatlıkla nefes alabilmektedir. Ciğerindeki bozukluktan dolayı, solunumda bir zorluk çekildiği an arkeolog su yüzüne çıkmak için 42 metre yükselmektense, kendisine daha yakın olan telefon kulübesine ulaşmayı yeğlemekte ve kulübenin yanındaki yedek tüpü kullanarak su yüzüne rahatça çıkmaktadır.

      FORSALARIN TOPLU MEZAR SERGİLEMESİ

      Alman kulesinden doğuya doğru gidildiğinde, sağ tarafta küçük bir sergi salonuna rastlanır. Burada, forsaların toplu mezarı sergilenmektedir.

      Bodrum Kalesi'ndeki İngiliz kulesi önünde 1993 yılında yapılan kazıda, Saint Jean şövalyelerine ait 16. yüzyıl çöplüğü bulunmuştur. Bu çöplükte çok miktarda hayvan kemikleri, seramik parçaları, kil ve deniz ürününe rastlanmıştır. Çöplük içinde, toprak yüzeyinin 3.5 m. altında 13'ü toplu halde, bir tanesi de 20 metre uzaklıkta, 14 adet forsa iskeleti görülmüştür. Forsaların ayakları prangalıdır.

      Kazı sırasında iskeletlerin yanı sıra kemer tokaları, boncuklar, makaslar, bıçaklar ve sikkeler ortaya çıkmıştır. Gümüş sikkelerden 4 tanesi 1503-1512 yılları arasında şövalyelerin üstad-ı azamı (devlet başkanı) olan Fransız Emery d'Amboise'e aittir. Kazıda bulunan sikkelerden forsaların toplu öldürülmesi olayının Emery d'Amboise (1503-1512) döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.

      Bu salonda, toplu mezarın bir bölümü, bulunduğu yerden komple alınarak sergilenmiştir. Kazıya ait bilgi ve fotoğraflar da bulunmaktadır.

      GÖKTEPE

      Antik tiyatronun güney yamacına yaslandığı Göktepe'nin üst bölümlerinde kaya içine oyulmuş yüzlerce mezar bulunmaktadır. Bunlar bazen içinde birkaç lahtin korunduğu zengin ailelere ait mezar odalarıdır. Çoğunluğu Hellenistik ve Roma Devrine tarihlendirilen bu mezar odalarının çok azında yer yer fresk izlerine rastlanmaktadır. Bazı kaya mezarlarının cephelerinde adak taşlarının konduğu yuvalar görülmektedir. Bodrum'un genel manzarasını görmek, şehir surlarını izlemek isteyenler sabah erken saatlerde veya akşam üstü bu yöreyi gezmelidirler.

      HAMAM SERGİLEMESİ

      Bodrum Kalesi'ndeki Türk hamamı restore edilerek 1991 yılında açılmıştır. Hamam avlusunda küçük bir çeşme vardır. Çeşmenin etrafındaki limon ağaçları, geleneksel hamam bahçesinin önemli unsurudur. Avluda, Bodrum ve çevresinden derlenen helâ taşları, 19. yüzyıl klozeti ve antik çağdan günümüze kadar kullanılan lazımlıklar sergilenmektedir.

      Hamamın birinci kapısı, beden duvarının batı yönündeki külhan kapısıdır. Merdivenle inilen odanın solunda, külhan ve bacası bulunmaktadır. Ocaktan cehennemliğe geçilir. Sıcak hava ile duman cehennemlikte dolaştıktan sonra, sıcaklığın duvarlarındaki tüteklikler aracılığıyla, kubbe çevresinden dışarıya çıkmaktadır. Külhan odasının sağ köşesinin altında, bir sarnıç bulunmaktadır.

      Hamam dört ana bölümden oluşmuştur. Giriş kapısından tuvalet ve nefaset odasına geçilir. Hamamın alaturka bir tuvaleti vardır. Alafranga ve alaturka tuvaletlerin işlevi çizimlerle gösterilmiştir. Nefaset odasında hamam otunun nasıl kullanıldığı ve terkibi panolar üzerinde gösterilmiştir.

      Hamamın ikinci odası, soyunmalık bölümüdür. Buradaki üç soyunma kabini (hücre), sergileme vitrinine çevrilmiştir. Birinci vitrinde yıkanmış ve bindallısını giymiş bir kadın görülmektedir. Yanındaki uzun tütün çubuğu, geçen yüzyıl da kadının, tütün içme tutkusunu göstermektedir. Vitrin dışındaki 19. yüzyıl gravürü de konuyu desteklemektedir.

      İkinci vitrinde bir manken üzerinde üç etek ve gömlek sergilenmektedir. Yanında yarı açık bir bohça ile hamamda kullanılan etnografik malzemeler gösterilmektedir.

      Son vitrinde hamamdan yeni çıkmış, kurulanan bir hanım bulunmaktadır. Baş, omuz, bel ve elinde tuttuğu işlemeli ayak havlusu takım olarak gösterilmiştir. Sabunluk, sabun, tarak, topuk taşı ve hamam kesesi ile Türk kadınının hamam geleneğini burada izlemek mümkündür.

      Bu vitrinin karşısında hamamcı *****i bulunmaktadır. Burası, yıkanmaya gelenlere hizmet eden hamamcının oturduğu yerdir. Burada emanet dolabı ve havlu, sabun gibi malzemelerin konduğu tezgah bulunmaktadır. Hamamcının nargilesi ve aynalı dolap, dekoru tamamlamaktadır. Sekinin dibinde muhafaza edilen bir bakır kazan (badye) ile hamamdan çıkanların su içmesi için büyük bir su küpü görülmektedir.

      Bu bölümde sergilenen eşyaların hemen hemen tümü üzerinde ay yıldız bulunmaktadır. Bindallı, masa örtüsü, hamam kesesi, fincan, sigara tablası mangal ve hatta saatin üzerinde bile ay yıldız görülmektedir.

      Soyunmalıktan sıcaklık bölümüne, içten ve dıştan açılabilen tokmaklı ahşap bir kapıdan girilmektedir. Hamamın yıkanma bölümü burasıdır. Taban ve duvarlar mermerdir. Dört kurnalıdır. Kurna üzerindeki askı çubuklara açık renk peştamallar asılmıştır. Yıkanma sırasında koyu renk peştamal kullanılmakta, sonra çıkmalara sarınarak soyunmalığa geçilmektedir. Peştamalların bırakıldığı çamaşır teknesi ve tellakların kullandığı koca tas içinde lif ve sabun bulunmaktadır. Sıcaklığın, kubbe, kemer ve aslan göğüsleri (pandantif) XVII.yüzyıl Osmanlı taklidi bezemelerle süslenmiştir. Kubbe üzerinde ışık almak için açılan delikler kırmızı, sarı, mavi, yeşil ve saydam fanuslarla (fil gözü) örtülmüştür. Buradaki kafesli pencere sıcak su havuzuna açılmaktadır.

      Yorum

      • orbay
        Senior Member
        • 11-02-2005
        • 5871

        #4
        Konu: Muğla-48

        HELLENİSTİK DEVİR SALONU

        Dar bir merdivenle, İtalyan kulesinin üst katına çıkılır. Kapının üzerinde bulunan yazıtta 1436 tarihi okunmaktadır. Tarih, kulenin yapılış tarihidir. Yazıt bir tapınağın metobu üzerine yazılmıştır. Üzerindeki blok da başka bir tapınağa aittir. Bir sütun kasnağı yanlamasına konmuş ve üzerine Angelo Muscetola'nın arması işlenmiştir. Tonozlu küçük oda içinde M.Ö. III-I. yüzyıl eserleri sergilenmektedir.

        Zenci Çocuk Heykeli

        Bu salonun en önemli eseri Bodrum Yalıkavak açıklarında bir kangavacı tarafından denizden çıkarılan ve Hellenistik Devre tarihlendirilen Zenci Çocuk heykelidir.

        Kangava denen, sünger çıkarılmakta kullanılan dingil ve iki tekerlekten oluşan alet, kule önünde görülmektedir. Heykelin çıktığı batığın yeri, iki kişilik denizaltıyla, Prof. Dr. George F. Bass'ın ekibince 1964 yılında tespit edilmiştir. Tekne 84 metre derinlikte yatmaktadır. Zenci çocuk heykeli tunçtan yapılmıştır. Saçlar, kaşlar, ağız, burun ve dudaklar zenci ırkına has özellikler göstermektedir. Çocuk bir tunika (Harmani) giymektedir. Sağ kol hafifçe öne atılmıştır. El hafif açıktır ve bir şeyi kışkışlamaktadır. Bu ayakta duran, karnı sıtmadan şişmiş bir zenci çocuk heykelidir. Belki kaz çobanlığı yapmaktadır. Hellenistik Devirde sosyal hayatla ilgili bu tür heykeller çokça yapılmıştır.

        Tanrıça İsis

        Zenci çocuk gibi tek bir vitrin içinde sergilenen diğer tunç eser Tanrıça İsis'e aittir. Bu tanrıça Mısırlıdır. Uçsuz bucaksız denizin üzerinde küçük bir tekne ile bilinmeyen tehlikelere karşı günlerce yol alan gemiciler, kendilerini bu tehlikelerden koruyacak tanrı ve tanrıçalar aramışlardır. Eski Yunanlı ve Romalı gemiciler işte bu Mısırlı tanrıçada istediklerini bulmuşlardır.

        Mısırlıların inek boynuzlu diye adlandırdıkları tanrıça İsis, kendisine tapanlara ölümden sonra sonsuz bir yaşam sunduğu için bu dünyadan bir şey beklemeyen fakir halk arasında çok tutulmuştur.

        Burada başında boynuzlar arasında ay tutan bir taç taşıyan tanrıça İsis, üçgen yakalı bir elbise (khiton) giymiştir. Elbisesinin üzerine de mantosunu almıştır. Bu heykel de zenci çocuğun bulunduğu batıktan çıkarılmıştır.

        Kaz besleyen çocuk, gülümseyen Eros, filozof başları, tanrı ve tanrıça heykelleri, Hellenistik Çağın meşhur Knidos Afroditi'nin Roma kopyaları da görülmektedir.

        Pencerelerin birinin içinde tümü deniz buluntusu olan pişmiş eşya sergilenmiştir. Hellenistik Çağın maltızları zengin bir koleksiyon teşkil etmektedir. Bu maltızların basık olanları teknelerde kullanılmıştır. Ayaklı olanları ise ticari eşya olarak teknelerde taşınmıştır. Pişmiş toprak maltızlarının yanında, kurşundan olanları da vardır. Delikli amphoraların birinin üzerinde kişinin veya yapımcısının ismi de vardır. Delikli amphoralar yengeç veya istakoz türü bir hayvanı denizde canlı olarak muhafaza etmek için kullanılmıştır.

        Şamandıra

        Duvara asılmış halde pişmiş toprak bir şamandıra sergilenmiştir. Antik Çağda meşe mantarından yapılmış şamandıraların kullanıldığı Herodotos tarafından bildirilmektedir. Bu şamandıra gövdesinde açılmış bir delik yüzünden batmış ve deniz tabanında zamanımıza kadar korunmuş halde gelmiştir.

        Dalgıç Halkası

        Son yıllara kadar kendi nefesleriyle dalan ve aynacı diye adlandırılan sünger avcıları, kucaklarına ağır taşlar alarak denizin dibine inmişler, taşı bırakıp, topladıkları süngerlerle su üstüne çıkmışlardır. Bu taş halka da böyle bir amaca hizmet etmiş olabilir. Dalgıç dipte taşı bırakınca yukarıda bulunan kılavuz, küçük halkaya bağlı ipi çekerek taşı sandala atmıştır. Bir diğer varsayım da bu halkaların deniz tabanına takılan olta ve ağları kurtarmakta kullanıldığı yolundadır. Halkanın geniş bölümü oltaya geçirilmekte, bir ipe bağlı halka aşağıya bırakılmakta ve bu suretle misinada kayan halka dibe vardığında tabana takılmış olan oltayı kurtarmaktadır.

        Vitrinlerden birinin içinde görülen tunç miğferler Yassıada yakınlarında bulunmuştur. Bunlar M.Ö. II. yüzyılda Anadolu'yu istila eden Romalı askerlere ait olsa gerekir. Hellenistik Çağın tipik kapları lagynosların denizde ve karada bulunmuş örnekleri bir arada sergilenmiştir.

        İNGİLİZ KULESİ

        İngiliz kulesi, kalenin kuzeydoğu köşesindedir. Kulenin temelleri ana kaya üzerine oturmaktadır. Üç katlı olan kulenin batıda sur dışında, kuzeyde iç kalede olmak üzere iki girişi vardır. Kulenin batı girişi orta kata açılmaktadır. Halen bu bölüm müzenin cam laboratuvarı olarak kullanılmaktadır. Alt kat depodur. Bu katta tabanı deniz seviyesine kadar inen, birbiriyle bağlantılı iki zindan bulunmaktadır. Batı duvarı üzerinde Arkaik Devre tarihlendirilen bir aslan vardır. Bu aslan nedeniyle kuleye halk arasında aslanlı kule denmektedir. Aslanın üzerinde İngiliz Kralı IV. Henry'nin (1399-1413) kraliyet arması bulunmaktadır. Aynı arma, iç kale girişindeki kapının üzerine de işlenmiştir. Armalar grubunun tam ortasında yer almaktadır. IV. Henry'nin arması diğer armalardan daha büyüktür. En üstte kükreyen bir aslan, güç miğferi üzerinde durmaktadır. Miğferin altında kıvrımlı kumaş ve onun altında kalkan yer almaktadır. Kraliyet armasının iki yanında üstte bulunan haçlı armalar tarikatın armasıdır. Diğer armalar ise bu kulenin yapımına yardım eden kraliyet ailesi ve diğer İngiliz asillerinin armalarıdır.

        Kuleye iner kalkar bir köprüden girilmektedir. İç kalede bulunan kapı, doğrudan doğruya üst kata açılmaktadır. Ziyaretçi, kapıdan adımını attığı andan itibaren kendini başka bir çağda bulur. İngiliz kulesinin üst katı, 500 yıllık bir geçmişi yansıtacak şekilde düzenlenmiştir. Özel günlerde leydi ve şövalye giysili görevliler ziyaretçileri karşılamakta, Ortaçağ giysilerine bürünmüş hizmetkârlar, konuklara ikramlarda bulunmaktadır. Büyük masa üzerinde özel bir kap içinde tütsü yakılmakta, salon mumlarla aydınlatılmakta ve çağın müziği çalınmaktadır. Böylece beş duyu organına hitap eden bir sergileme burada gerçekleştirilmiş olmaktadır.

        Kapıyı sağımıza alacak şekilde oturduğumuzda, sağ üstte görülen bayraklar, üstad-ı azamların armalarıdır. Solda ise Selçukluların Osmanlılara verdikleri sancaktan başlayarak, Osmanlı Türklerince XVI. yüzyılda donanmada kullanılan üç hilalli yeşil sancak ve Türk bayrağının son şeklini almasına kadar süren 300 yıllık dönemdeki bayraklar yer almaktadır.

        Her iki karşılıklı köşeye birer korsan bayrağı asılmıştır. Siyah zemin üzerine kuru kafa resmi işlenmiş olan Hıristiyan Korsan Bayrağı, kırmızı zemin üzerine pala sallayan kol ve kuru kafa resmedilmiş olan da Türk Korsan Bayrağı'dır.

        Türk Bayrağının tam karşısındaki duvarda asılı sancak, II. Orduyu Humayun'a mensup nizamiye 66. alayının, III. taburunun Hicri 1318 tertipli 45 neferin Ankara Hacı Bayram Veli Camii Şerifi'ne yadigarlarıdır. Sancak üzerinde dualar ve ortada Osmanlı Türklerinin amblemi vardır.

        Kapıdan girişinde tam karşımıza gelen, duvara asılı sancak 1498-1499'da kale komutanlığı yapmış İngiliz şövalyesi Thomas Docwray'a aittir. Kırmızı zemin üzerine beyaz haçlı bayraklar ise Saint Jean tarikatının bayraklarıdır. Bu bayraklar ve bazı eşya, Londra'daki Saint Jean Müzesi'nce müzemize armağan edilmiştir.

        Bu kule 1915 Fransız bombardımanında büyük hasar görmüştür. Restore edilen yerler, dikkatle bakıldığında görülebilir.

        KARYALI PRENSES

        Çapraz tonozun bitişiğindeki Baltalı kule, Karyalı Prenses salonudur. Burada 1989 yılında, Bodrum'da bir temel kazısı sırasında bulunan lahit ve buluntuları sergilenmektedir. Lahit içindeki iskeletin kafatası, İngiltere Manchester Üniversitesi, Tıpta Sanat Bölümü'ne götürülmüştür. Burada görevli Dr. Richard Neave ve ekibi ile üniversitenin arkeoloji müzesi sorumlusu Dr. John Prag tarafından etlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. Bu soylu kadın önceleri müzemizce, "Karyalı Prenses" diye adlandırılmıştır. Prensesin kafatasının etlendirilmesinden sonra saç tuvaleti gündeme gelmiştir. Geçen yüzyıl Priene, Athena Polias Tapınağında bulunan büst, etlendirilen prenses ve lahitte bulunan akik yüzük taşı üzerindeki portre üçlüsüyle benzerlik göstermektedir. Yüzük taşı üzerindeki portrenin başında bir sakkos (file saç örgüsü) bulunmaktadır. Priene'deki büst ile akik yüzük taşındaki portre birbirlerinin benzeridir. Tüm bunlara göre prensesin, Kraliçe Ada olduğu anlaşılmıştır. Kraliçe Ada, Büyük İskender'in manevi annesidi

        r. Kraliçe Ada 2400 yıl önce Karya'yı (bu günkü Muğla bölgesi), 60 yıl kadar yöneten Hekatomnos sülalesinin bireyidir. Ada M.Ö. 344-341 yılında Pers Satrabı olarak Karya'yı, başkent Halikarnassos'tan yönetmiştir.

        Kraliçe Ada, Bodrum Kalesi'nin en yüksek yerinde, muhteşem manzaralı Baltalı kule içindeki şölen evinde sergilenmektedir. Kule kapısının üzerinde çifte ağızlı Karya baltası bulunmaktadır. Demir kapıdan içeri girildiğinde, Klasik Çağın tüm güzelliğini sergileyen bir andron ve metopla bulunmaktadır. Bu bölümde Kraliçe Ada'nın yaşadığı dönemle ilgili bilgi panoları görülmektedir. Video bant ile Kraliçe Ada'nın mezarı, kazısı ve kafatasının etlendirilmesi gösterilmektedir.

        Şölen evine aşı boyalı, demir kuşaklar ve Karya baltalarıyla süslenmiş taç kapıdan girilmektedir. Ahşap üzerinde gök tanrısı Zeus'un şimşekleri, tanrı tasvirleri ve Medusa başları bulunmaktadır. Salon yarım İon sütunları ile süslenmiştir. Sütunların taşıdığı lento üzerinde, Kraliçe Ada'nın yaşamı, çizgi roman tekniği ile betimlenmiştir. Tavan kasetli, taban ise mermerdir. Sütunların arasında alınlıklı nişler ve nişlerin önünde de kline (karyola) ve trapezalar (masa) bulunmaktadır. 2400 yıl önceki, şölen ortamı mobilyalar ile gösterilmek istenmiştir.

        Odanın sağında kraliçenin yekpare taştan oyulmuş lahti bulunmaktadır. Lahit içinde kraliçeye ait iskelet ve yanında her nasılsa lahte girip de çıkamayan fare kemikleri de sergilenmektedir. Lahtin üzerinde "rahat uyu" yazısı okunmaktadır. Bu sözcükten başka, iç mekânda tek bir tanıtım levhası yoktur. Lahitten sonra görülen küçük niş içinde mezar odası ile lahit arasında bulunan siyah sırlı, yonca ağızlı bir kap (oinokhoe) sergilenmektedir. Üç kadeh (60 cc) şarap alabilen bu sürahi, ölen kişinin olasılıkla en sevdiği kaptır.

        Kraliçe Ada mankeni, dar kenardaki niş içinde tüm görkemi ile görülmektedir. Ham ipekten dikilen peplosu (tek parçadan oluşan elbise) üzerine altın süslemeler, kuşak üzerinde mavi boncuklar bulunmaktadır. Kraliçe Ada'nın kemikleri üzerinde Prof. Berna Alpagut inceleme yapmıştır. Buna göre kadın 40 yaşlarında ölmüştür. Birden fazla doğum yaptığı anlaşılmıştır. 32 dişi mevcut halde bulunmuştur. Diş kesitini inceleyen Prof. Whittaken'e göre diş yaşının 44 (+-6) olduğu saptanmıştır. Hekatomnos'un kızı olan Ada, tarihi verilere göre M.Ö. 379'dan önce doğmuş, 330'larda ölmüş olmalıdır.

        Kraliçe Ada'ya yaklaşıldığında, tüm salon aydınlanmakta ve nişler sergi vitrinine dönüşmektedir. Kraliçenin üç yüzük, iki bilezik, altın taç ve iki kolyeden oluşan takıları, görülmektedir. Aynı zamanda antik Anadolu müziği duyulmakta ve zaman zaman antik giysili canlı mankenler, konuklara şarap sunmaktadır. Karyalı Prenses Salonu, ziyaretçileri adeta M.Ö. IV. yüzyıla ışınlanmaktadır.

        Karyalı Prenses Salonu'ndan çıkınca, sağ tarafta sütun üzerinde bir sfenks görülmektedir. Milas yakınlarındaki Labranda ören yerinden getirilmiştir. M.Ö. IV. yüzyıla aittir. İnsan başlı, aslan vücutlu, kanatlı bir şekilde işlenen mitolojik yaratık, aklı ve gücü simgelemektedir.

        KLASİK DEVİR SALONU

        İtalyan kulesinin orta katı Klasik Devir Salonu olarak düzenlenmiştir. Kapının hemen üzerinde ters çevrilmiş bir İon sütun başlığı vardır. Kalenin adı bilinen en eski komutanı Angelo Muscetola'nın arması kullanılmıştır. Üzerinde ITALIA yazısı okunmaktadır. Bu başlık Halikarnassos'a ait bir tapınaktan getirilmiş olmalıdır. Salon basık tavanlı, küçük bir odadır. Bu oda içinde M.Ö. V. ve IV. yüzyıllara ait eserler sergilenmiştir. Sağdaki heykel, tanrıça Hekate'ye aittir. M.Ö. IV. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Hekate gizemli bir tanrıçadır. Mitoloji bilimi bu tanrıçayı açıklamakta zorluk çeker. Burada görüldüğü gibi üçlü bir gücü simgeler. Belki bunlar kısrak, dişi köpek ve dişi kurttur.

        Vitrinler içinde bronz ve pişmiş toprak eserler sergilenmektedir. Bunlar tanrı ve tanrıça figürleri, çeşitli hayvanlar ve süs eşyalarıdır. Bodrum yakınlarında Theangela ören yerinden gelen heykelcikler, adak için kullanılmışlardır. Başları üzerinde su taşıyan kadınlar ve rahipler görülmektedir.Vazolar üzerinde kırmızı figür tekniğiyle yapılmış resimler görülür. Bunlar çalgı çalan, eğlenen insanlardır. Kapların nasıl kullanıldıkları resimlerle anlatılmıştır.

        Knidos kazısında bulunmuş bir kadın başı M.Ö. IV. yüzyıla aittir. Klasik Çağın bütün güzelliği bu başta görülmektedir. Antik çağda heykeller boyanmaktaydı. Dikkatle bakıldığında bu baş üzerinde de boya izleri görülebilir. Diğer heykellerin çoğu Klasik Çağ heykellerinin Roma Çağında yapılmış kopyalarıdır.

        MAUSOLEİON

        Mausoleion alanı bugün açık hava müzesi olarak düzenlenmiştir. İçeri girildiğinde sağda Bodrum tipi bir ev görülmektedir. Solda görülen uzun yapı içinde Mausoleion'la ilgili kabartmalar, maket ve bazı çizimlerle yapıya ait mimari parçalar sergilenmektedir.

        Dünyanın yedi harikasından biri diye tanımlanan Mausoleion'un yükseldiği yer bugün bir çukur olarak görülür. Bu çukurun ne olduğunu anlamak için öncelikle kapalı sergi salonunun gezilmesi gerekir. Taban ölçüleri 32 x 38 metre boyutlarındaki Mausoleion, bir zamanlar uzun kenarı 242,5 kısa kenarı 105 metre olan geniş bir alanın kuzeydoğu köşesinde yükselmekteydi.

        Antik yazarların anlattıklarına göre Mausoleion, dört bölümden oluşmaktadır. En altta yüksek bir kaide (podyum); onun üzerinde kenarlarında onbir, kısa kenarlarında dokuz olmak üzere 36 İon sütunlu tapınak şeklinde bir bölüm vardır; onun da üzerinde 24 basamaklı piramid şekilli bir çatı ve en tepede dört atın çektiği araba içinde Mausolos ve Artemisia'nın heykelleri yer almaktadır.

        Anıtın yüksekliği konusunda Latin yazarı Plinius bilgi vermektedir. Latinlerin dünyanın yedi harikası olarak gördüğü Mausoleion'un yüksekliği 180 İon ayağıdır. Bu da yaklaşık 55 metredir. Yirmi katlı bir apartmanın yüksekliği kadardır. Sergi salonundaki makette bu ölçü esas alınmıştır.

        Antik yazarlar yapının mimarının Pytheos olduğunu kaydetmektedir. Ayrıca Satyros'un adı da geçmektedir. Vitruvius, M.Ö. IV. yüzyılın en önemli dört heykeltraşının bu yapıda çalıştığını kaydetmiştir. Doğuda Skopas, batıda Leokhares, kuzeyde Bryaksis, güneyde Timotheos çalışmıştır. Bryaksis, Karyalı bir sanatçıdır. Diğer sanatçılar Yunanistan'dan getirilmiştir. Dört atlı arabayı Mimar Pytheos'un yaptığı söylenmektedir.

        Karya satrabı Mausolos, kendi yönetimi zamanında muhtemelen M.Ö. 355'te yapıya başlamıştır. Onun ölümünden sonra (M.Ö. 353) karısı, aynı zamanda kız kardeşi Artemeisia anıtın yapımını sürdürmüş; onun da ölümünden sonra (M.Ö.351) Mausolos'un diğer kardeşleri inşaata devam etmişlerdir. Muhtemelen, inşaat M.Ö. 340'ta Piksodaros'la Ada arasındaki satraplık mücadelesi sırasında yarım bırakılmıştır.

        Anıt mezar ana kayanın kesildiği yerlerden ve yeşil taşlardan anlaşılacağı üzere günümüzde görülen çukurun bulunduğu yerde yükselmekteydi. Anıtı son ayakta görenlerden biri M.S. XII. yüzyılda yaşamış Piskopos Eustathios'tur. Bu anıtının 1500 yıl ayakta kaldığını göstermektedir. Bu tarihten sonra anıtın bir deprem sonucu yıkıldığı sanılmaktadır. 1402'de Saint Jean şövalyeleri Bodrum'a geldiklerinde anıtı yıkık olarak görmüşlerdir. Şövalyeler anıtı taş ocağı olarak kullanmışlar hemen tüm taşlarını sökerek Bodrum Kalesi'ni yapmışlardır. İlk tahribat şövalyeler tarafından 1494'te yapılmıştır. Çukurun en derin yerinde bulunan asıl mezar odası o çağda şövalyeler tarafından bulunamadığı için, yok olmaktan kurtulmuştur. 1522 yılında Saint Jean şövalyeleri kalelerini güçlendirmek istemişler ve çevrede kale yapımında kullanılmak üzere eski yapı taşları aramışlardır. Mausoleion, son tahribata bu tarihlerde uğramıştır. Kalenin güçlendirilmesinde görev alan şövalyelerden de La Touret mezar anıtının tahribini hatırasına ya

        zmıştır. Günümüzde kiremit bir çatı altında kısmen korunmaya çalışılan 12 basamaklı merdiveni nasıl bulduklarını, mezar odasına giden koridorun iki yanındaki heykelleri ve kabartmaları nasıl önce hayranlıkla seyredip sonra da parçaladıklarını anlatmaktadır. Tam mezar odasına girecekleri zaman paydos borusunun çaldığını; asıl odaya girmeden kaleye döndüklerini, ertesi gün geldiklerinde ise mezar odasının açıldığını, her yerde parçalanmış halde kıymetli kumaşlar ve altın ziynet eşyaları gördüklerini yazmıştır.

        Bugün mezar odasının girişini kapatan iki tonluk dikdörtgen bloklardan biri koridorun içinde görülmektedir. İngiliz araştırmacı Newton 1856-1857 yıllarında burada yaptığı kazı sırasında taş bloğu orjinal yerine götürmüştür. Kazı sırasında bulduğu kabartmaları, Mausolos ve Artemisia'nın heykellerini, dört atlı arabanın parçalarını British Museum'a götürmüştür.

        Daha önce Lord Stratford Canning (Türkiye'de bulunan İngiltere Büyükelçisi), 1846 yılında Padişah Abdülmecit'ten aldığı izinle Bodrum Kalesi'nin duvarlarında görülen Mausoleion kabartmalarını da Londra'ya götürmüştür.

        Bugün yarı kapalı sergi salonunda, geçen yüzyıl buradan götürülen kabartmaların ne yazık ki alçı kopyaları sergilenmektedir.

        Çukurun güneyinde bulunan ana kaya içine oyulmuş merdivenler burada Mausoleion'dan önce mevcut olan başka bir mezar anıtına aittir. Mausoleion'un yapımı sırasında burası kesilerek örtülmüştür. Ana kaya çok yumuşaktır, yer yer dökülmektedir. Merdivenin dibinde sağda görülen kapı ana kaya içine oyulmuş bir koridora açılmakta koridorun sonunda Arkaik Devre ait (M.Ö. VI. yüzyıl) bir mezar odası bulunmaktadır. Kapı girişinde ve merdiven duvarlarında görülen oyuklar adak yerleridir. Kapının sonunda dipte görülen kanallar "galeri" diye adlandırılmakta, dolan suların boşaltılması için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu galeri de Mausoleion'dan önceye aittir. Koridorun sonunda, solda büyük bir mezar odasına açılmaktadır. Bu oda ana kaya oyulmak suretiyle yapılmıştır. Mausoleion'a bakan yönünde de bir pencere bulunmaktadır. Bu mezar odasının yanında daha önce Newton tarafından açılan bir başka mezar odası varsa da, bu oda Danimarkalıların yaptığı kazı sırasında açılmamıştır. Pencere diye adlandırılan bölümün altında anıtı çevreleyen galerinin devamı görülmektedir. Bacalar yapım kolaylığı sağlamak için açılmıştır. Bacaların bir kısmı kazı alanında görüleceği gibi kuyulara dönüştürülmüştür. Çukurun güneyinde görülen dikdörtgen taş bloklardan yapılmış ayakların neye yaradığı anlaşılamamıştır. Asıl mezar odasına giren merdivenler Newton'un anlattığı gibi ana kaya içine oyulmuş basamaklar değildir. Bu basamakların bir kısmı kesme taşlardan yapılmıştır.

        Danimarkalıların yaptığı kazı sırasında merdivenlerin dibinde Newton tarafından kazılmamış alanda boğa, koyun, keçi, horoz ve kumru kemikleri bulunmuştur. Bunlar tören sırasında kurban edilen hayvanların kemikleridir. Mausolos'un öbür dünyada yararlanması için konulmuştur. Burada görülen kanal Mausoleion mezar anıtına aittir.

        Açık hava müzesinin doğu bahçe duvarının sağ köşesine yakın bir yerde bulunan kapıdan dışarı çıkıldığında Mausoleion mezar anıtının kutsal alanı çevreleyen peribolos duvarının bir kısmı görülmektedir.

        Müze binası kapalı ve yarı açık olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Kapalı bölümündeki topografik harita ve Mausoleion maketi burayı gezenlere yapıyı ve şehri daha iyi bir şekilde tanıtmaktadır.

        MİNDOS KAPISI

        Halikarnassos şehir surlarının en önemli yeri Mindos kapısıdır. Kapıya şehrin batı çıkışında bulunan Türk mezarlığının yanındaki Eski Kümbet yoluyla ulaşılır. Çevrede Hellenistik ve Roma devirlerine ait tonozlu mezarlar da bulunmaktadır. Asıl mezar odaları tonozun altındadır. Bunun neredeyse tümü geçen yüzyıl Newton tarafından açılmıştır. İçlerinde pişmiş toprak lahitler bulunmuştur. Şehrin batı surları ovadan geçtiği için kulelerle güçlendirilmiştir. Kulelerin ölçüleri yaklaşık olarak 7 x 8,5 metredir. Mindos kapısının iki kulesinden biri günümüze hemen hemen orijinal yüksekliği ile ulaşmıştır. Bu kapı yarımadanın ucunda bulunan antik Mindos şehri (Gümüşlük) yönünde olduğundan Mindos kapısı olarak tanınmaktadır. Yöresel adı Diktiri'dir.

        PEDESA

        Leleg şehirlerinden günümüze en iyi korunarak kalan Pedesa'dır. Bugün buraya Gökçeler adı verilmektedir. Çevre halkı Pedasa'dan Gökçeler Kalesi diye söz eder. Yeni bir yol yapılmadığı takdirde ulaşılması güç ören yerlerinden bir tanesidir. Çırkan Köyü'ne kadar arabayla gidilir. Buradan sonra patika yolla bir saatte Pedasa'ya varılır. Rehbersiz bulunması zor bir şehirdir. Çevrede görülen kümbetleri andıran, kuru duvar tekniğiyle yapılmış, kubbeli mezarlar Pedasa'ya yaklaşıldığını anlatır. Bu mezarlar 1919-1921 yıllarında İtalyan hafirler tarafından açılmıştır. Buluntular Geometrik Devre tarihlendirilmiştir. Mezarların küçük bir girişi vardır. Kubbeli tek bir odadan ibarettir. Yerel taşlar kullanılarak bindirme tekniğiyle yapılmıştır.

        Gökçeler günümüzde bazı çobanların büyükbaş hayvanlarını otlattıkları bir yerdir. Lelegler'in Pedasa'sından iç kale dışında hemen hiçbir şey kalmamıştır. Ancak, yüzeyde yapı kalıntılarının izleri görülmektedir. İç kale günümüze oldukça iyi bir durumda gelmiştir. Özellikle doğu bölümü çok sağlamdır. Dar kale kapıları kule ile takviye edilmiştir. Kale yapımında kuru duvar tekniği kullanılmıştır. İç kale yüksek bir kaya üzerine oturtulmuştur. Doğudaki kulelerden çevreye bakıldığında yer yer sur duvarları izlenebilmektedir. Şehrin güneybatısında, sur duvarlarının dışında, vadide sözü edilen Athena tapınağından günümüze birkaç taş dizisinden başka bir şey kalmamıştır.

        ŞAPEL

        Avluda hemen sağda görülen Gotik tarzdaki güzel yapı, şövalyelerin şapelidir. Bu şapel kalenin yapımının başlamasıyla (1402-1437) öncelikle bitirilen yapılardandır. Bu şapel, 1519-1520 yılları arasında İspanyol şövalyeleri tarafından onarılmıştır. Plan ve süslemelerde İspanyol etkinliğini göstermektedir. Şapelin ön cephesi oldukça süslüdür. Giriş ortada büyük, yanda ise iki küçük kapıdan sağlanmıştır.

        Yandaki kapıların hemen üstünde, kemerli birer pencere bulunmaktadır. Orta kapı üzerindeki üst üste iki pencere ve bitkisel süslemeler gerek yapım tekniği, gerekse özellikleri açısından Gotik tarzın güzel örneklerindendir. Tam tepede ise akroter süslemesi bulunmaktadır.

        Şapel tümüyle devşirme malzemeden yapılmıştır. Yan duvarlarında görülen yeşil taşlar Mausoleion'dan getirilmiştir. Ön cephede, köşe taşları üzerinde şapelin onarımına katkıda bulunan İspanyol şövalyelerinin adları ve 1519-1520 tarihleri okunmaktadır. Kale ve yörenin Türkler tarafından fethedilmesinden sonra şapel, Osmanlı geleneğine uyularak bir minare eklenmesiyle camiye dönüştürülmüştür. Ön cepheye ise minareye çıkmak için taş bir merdiven ilave edilmiştir. 1671'de Bodrum'u ziyaret eden Evliya Çelebi buraya Süleymaniye Camii dendiğini söylemektedir. Şövalyelerden kalma ahşap iç süslemeler, Fransız bombardımanı sırasında yanmış, minare ise yıkılmıştır (1915). Sağ üst köşede minarenin halka taşı görülmektedir.

        Şapelde M.S. VII. yüzyıl Bizans batığının kesiti 1/1 ölçeğinde sergilenecektir.

        SİKKE VE MÜCEVHERAT SALONU

        Sikke ve Mücevherat Salonu olarak kullanılan tonozlu yapı, İtalyan kulesinin alt katıdır. Dikdörtgen planlı küçük bir odadır. Tarihçi Herodotosos'a göre, ilk sikkeyi Batı Anadolu'da yaşayan Lidyalılar icat etmişlerdir. Lidyalılar M.Ö. 700 yıllarına doğru elektron yahut beyaz altından yapılmış (%60 altın, %40 gümüş) sikke basmışlardır. Lidya'nın başkenti Sardes'te bulunan bakla şeklindeki sikkeler verilen bilgilerin doğruluğunu göstermektedir.

        M.Ö.VIII. yüzyıla kadar Anadolu'da yaşayan toplumlar, ticareti toprak mahsullerinin değiş tokuşuna dayalı, bir sisteme göre yapıyorlardı. Ticaret artınca, alış verişte doğu devletlerinde kullanılan altın ve gümüş çubuklar, yeni bir kıymet ölçüsü olarak Anadolu'da kullanılmaya başladı. Bunlar önceleri külçe, sonra çubuk halinde belirli şekil ve ağırlıkta olan madenlerdi. İşte bu çubuklar gittikçe küçülmüş, üzerlerine ağırlık ve ayarlarının devletçe garanti edildiğini gösteren işaretler konmaya başlanmıştır.

        İlk basılan sikkelerin formları düzgün değildir. Paraların ön yüzlerine basıldığı şehri sembolize eden hayvan resimleri yapılmıştır. M.Ö.V. yüzyıldan itibaren de hayvan resimleri arka yüze alınmış, ön yüze şehrin kutsal tanrı ve tanrıçasının portresi darp edilmiştir. Büyük İskender'le birlikte, yönetenlerin gerçek portreleri sikkelerin ön yüzlerinde görünmeye başlar.

        Roma Devri sikkelerinde sürekli olarak ön yüzde imparatorun veya imparatoriçenin portreleri, arka yüzde ise tanrı ve tanrıça figürleri veya Roma'nın toplumsal yapısını simgeleyen figürler yer almaktadır. Bizans Çağı sikkelerinin ön yüzlerinde cepheden imparator büstü, arka yüzlerinde ise Hıristiyanlığın etkisi ile haç motifi işlenmiştir.

        Osmanlı Türkiye'sinde İslâm dini gereği, portre tamamen ortadan kalkmıştır. Paranın ön yüzüne padişahın tuğrası, arka yüzüne ise paranın birimi, basıldığı yer ve basıldığı tarih işlenmiştir. Cumhuriyet Türkiye'si paralarının ön yüzünde kısa bir ara devre dışında, sürekli Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün resmi yer almaktadır. Arka yüzde ay yıldız, zeytin dalı, buğday başağı motifi vardır. Paranın değeri ve basıldığı tarih de burada gösterilmiştir.

        İçeri girilince tam karşıda solda, vitrin içerisinde sikke birimleri gösterilmiştir. En küçük sikkelerden (tetratemorion), en büyük sikkeye kadar (tetradrahmi) bölgede kullanılan sikkeler ağırlık sıralarıyla ön ve arka yüzleri görülecek biçimde sergilenmiştir.

        Diğer bir vitrinde M.Ö. VI. yüzyıldan M.Ö. II. yüzyıla kadar tetradrahminin alım gücü gösterilmiştir. M.Ö. VI. yüzyılda 2 tetradrahmiye bir öküz alınırken, M.Ö. II. yüzyılda aynı öküzü alabilmek için 20 tetradrahmi verilmesi gerekmiştir. Aynı zamanda bu paraların ne kadar bir çalışma süresi içerisinde kazanıldığı, vasıfsız bir işçinin günlük kazancı, şehir devletinin yoksul vatandaşlara yaptığı günlük yardım, bu parayla neler alınabileceği örneklerle gösterilmiştir. Bu tür bir sergileme dünya müzeciliğinde ilk defa müzemizde uygulanmaktadır.

        Köşe vitrini Halikarnassos şehir devleti sikkelerine ayrılmıştır. Bu sikkeler içinde Mausolos'un babası Hekatomnos'a ait sikke çok nadirdir (M.Ö.395-377). Hekatomnos'tan sonra gelen Karya satraplarının sikkelerinin ön yüzlerinde tanrı Apollo'nun başı, arka yüzlerinde ayakta sağ omzunun üzerinde Karya baltası taşıyan Zeus Labranda işlenmiştir.

        Diğer vitrinlerde çevrede bulunan şehir devletlerinin sikkeleri kronolojik bir sıra içinde sergilenmiştir. Sikkelerin hakikileri yanında, devrinin ve günümüzün sahteleri de bir arada gösterilmiştir.

        Defineler içinde, Bizans imparatoru Constans II. nin (M.S. 641-668), Solidus adı verilen altın sikkeleri, belki darbından hemen sonra Datçalı zengin Bizanslı tarafından evinin tabanına bir küp içinde gömülmüştür. 100 tane sikkeden oluşan bu define M.S. VII. yüzyılda bir kişinin 20 yıllık yiyecek masrafını karşılayacak alım gücüne sahiptir. Sergilemede güdülen amaç, günümüz insanı ile antik çağın paraları arasında bağlantı kurmaktır. Son bir vitrinde de günümüzde bir ekmeğin kaça alındığı gösterilmiştir.

        M.Ö. III. binden günümüze kadar insanlar altın gümüş gibi kıymetli madenlerden veya taşlardan yapılmış süs eşyalarını kullanmak istemişlerdir.

        Anadolu'da altın madeni azdır. En önemli yer, Batı Anadolu'da Manisa dolaylarıdır. Demir Çağından başlayarak, Sard Çayı (Paktolos) ve Bozdağ (Tmolos) önce Lidyalıların, sonra Perslerin altın merkezi olarak bilinmiştir. Bunun dışında önemsiz nitelikte 15 yer daha vardır. Anadolu gümüş madeni bakımından zengindir. En az 26 maden ocağı, antik dünyanın gümüş kaynağı olarak kullanılmıştır. Antik çağda Anadolu'ya altın Kafkasya'dan ve Libya'dan gelmiştir. Klasik Çağda kuyumculuk büyük bir gelişme göstermiştir.

        Bu salonda takılar ve diğer mücevherat ilk halleriyle sergilenmeye çalışılmıştır. Sergilenen kolyelerden bir tanesi (M.Ö. 330-200) şaheser niteliktedir. Antik çağda bir ailenin eline yüzyılda bir geçecek değerdedir. Akıtma ve telkari tekniğinde yapılmıştır. Mausoleion kazısı sırasında bulunan ve Klasik Çağın sonuna ait olan altın elbise süslemeleri, devrin süsleme anlayışına uygun olarak kumaş üzerinde gösterilmiştir.

        Vitrinlerden biri diademlere ayrılmıştır. Bazı diademler zeytin ve defne yaprağı şeklindedir. Üçgen alınlık biçiminde olanların birinde, baskı tekniği ile yapılmış süslemeler görülmektedir. Çizimde de görüldüğü gibi bu diadem, kanatlı çocuklar (Eros) ve çiçek motifleri ile bezenmiştir. Tümü Hellenistik Devir mezar buluntularıdır.

        Sikkeler dışında bu salonunun en önemli eseri, ölü külünün muhafaza edildiği gümüş urnadır. Muğla'da bir yol yapımı sırasında bulunmuştur. Augustus Devrine tarihlendirilen (M.Ö. 27, M.S. 14) urna üzerinde, altın yaldız kaplamalı girland motifleri bulunmaktadır. Salonların gezilmesinden sonra çapraz tonozlu yapıdan çıkılınca gözleri kamaştıran bir ışık bolluğu içinde insan tekrar doğada olmanın sevincini duyar.

        TELMİSSUS

        Yarımada üzerinde bulunan diğer Leleg şehirleri de dağların tepelerinde bulunmaktadır. Ulaşılması kolay olanlarından bir tanesi Görece Köyü'ndedir. Köyün hemen gerisinde bulunan Asar Tepe üzerinde Telmissus adı verilen Leleg yerleşimi vardır. Zirvede dikdörtgen taşlardan yapılmış, sağlam bir kule bulunmaktadır. Bu kule çevreye hakimdir. Leleg şehirlerinin genel karakteri burada gözlenmektedir. Bu, iç kale ve duvarla çevrilmiş bir alandan ibarettir. Çevrede birkaç kaya mezarı da vardır.

        TERMERA

        Diğer Leleg şehirleri, Akyarlar yakınındaki Asarlık Mevkii'nde bulunan Termera'nın dışında ulaşılması zor yerlerdendir. Bölgede bilimsel kazılar daha henüz yapılmadığından eldeki veriler antik yazarların anlattıklarına dayanmaktadır.

        Termera'ya, Turgutreis üzerinden toprak bir yolla ulaşılır. Akyarlar'a kadar araba yolu vardır. Kıyı yönünde yarım saat de yayan yürümek gerekmektedir. Asarlık Tepesi üzerinde bir iç kale bulunmaktadır. Doğu ve batıda giriş kapıları vardır. İç kale içinde bazı yapı kalıntıları ve sarnıçlar görülmektedir. Şehir halkı Mausolos Döneminde zorla Halikarnassos'a yerleştirildikten sonra burası Mausolos ve kardeşleri tarafından bir nevi hapishane olarak kullanılmıştır.

        TUNÇ ÇAÐI BATIKLARI

        Salon üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, M.Ö. XII. yüzyıl Gelidonya Burnu Batığı ile, M.Ö. XVI. yüzyıl Şeytan Deresi Batığı eserleri sergilenmektedir.

        Bu bölümün sol tarafında, dünyanın ilk bilimsel sualtı kazısından çıkarılan eserler bulunmaktadır. Bu batık, bilim adamlarına sünger teknesi sahibi Kaptan Kemal Aras tarafından gösterilmiştir. Batığın kazısı 1960 yılında George F. Bass tarafından yapılmıştır. Bu, bir tüccara ait Suriye ticaret gemisidir. Batıktan çıkarılan buluntular, o dönemin ticaretini bize iyi bir şekilde anlatmıştır. Gemi, Kıbrıs'tan yüklediği bakır külçelerle birlikte Antalya-Finike-Gelidonya Burnu, Beş adalar mevkiinde batmıştır.

        Kaptanın Seyir Defteri;

        "...Suriye'den 13-14m. uzunluğundaki teknemle Doğu Akdeniz'e doğru sefere çıktık. Kıbrıs'a uğrayarak yaklaşık bir ton kadar madeni yük aldık. Öküzgönü şeklindeki külçeler, hasırlara sarılıp dikkatlice kümelendi. Tunç aletleri ve kırık parçaları sepetler içine koyduk. Bunların altına tekneyi korumak amacıyla çalılar ve dallar yerleştirdik.

        Beş kişiden oluşan mürettebatın ileri gelenleri, geminin kıçında tek bir yağ kandiliyle aydınlatılan davlumbazda oturuyorlar. Güvertede birkaç saat sonra ulaşacağımız bir Yakın Doğu Limanında yapacağım ticarete hazırlanıyorum. Cebimde resmi işlerde kullandığım babamdan kalan silindir mühürüm var. Belki oğlum da bir gün bu mührü kullanacak. Diğer gemicilerim ise skarabe mühür taşıyorlar. Uzun süren bu yolculuklarda mürettebatım, boş zamanlarında aşık kemiği ile oyunlar oynuyorlar. Taş örsler ve topuzlar geminin bir köşesinde duruyor. Gemicilerimden bazıları, biley taşı ile satışa sunulacak aletleri bileyleyip, parlatıyorlar.

        Anadolu kıyılarında, Gelidonya Burnuna doğru yol alıyoruz. Batı akıntıları ile rüzgara çok dikkat ediyor ve kıyıyı takip ederek seyrediyoruz. Birkaç saat sonra Phoenikus'tan (Finike) tatlı su alabileceğiz. Denizciler için çok tehlikeli olan Beşadalar yöresinden gitmek zorundayız. Karaya yakın iki ada arasından geçerken şiddetli akıntının etkisiyle gemicilerin topuk diye adlandırdıkları deniz yüzeyinde görülmeyen kayalığa çarptık, 26-28 m. derinliğe gömüldük."

        Böylece, susuz ve tehlikeli bir yöre olan Gelidonya, bir gemiye daha mezar oldu. 3200 yıl önce hür teşebbüsün bir ticaret gemisi de Anadolu'ya ticari eşya taşırken battı.

        Birinci salonun sağ tarafında görülen büyük küpler (pithos) ve amphoralar süngerci Cumhur İlik tarafından Sualtı Arkeoloji Enstitüsüne (INA) gösterilmiştir. 1975 yılında Prof. Dr. George F. Bass tarafından batığın kazısı yapılmıştır.

        Kaptanın Seyir Defteri,

        "...M.Ö. XVI. yüzyıl. Gökova Körfezinde bulunan küçük bir keramik atölyesinden altı pithosu ve değişik tipteki amphoraları küçük tekneme yükleyerek yola çıktık. Taşıdığım malları yakındaki bir limana götüreceğim." Hava oldukça fırtınalı. Gökova Körfezinde ilerliyoruz. Şeytan Deresi denilen yerde teknem birden rüzgarla alabora oldu ve ters dönerek 33 m. derinliğe gömüldü."

        İkinci salonda Kaş-Uluburun Batığı, limanda ve sualtında gösterilmiştir. Dünya müzeciliğinde ilk defa böyle bir sergileme gerçekleştirilmiştir. Bu gemi, 1982 yılında Bodrumlu süngerci Mehmet Çakır tarafından gösterilmiştir. Bu tekneye ilk bilimsel dalış 1982 yılı Ekim ayında Müzemiz Müdürü Oğuz Alpözen'in başkanlığındaki, bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Batığın kazısı, Sualtı Arkeoloji Enstitüsünce (I.N.A) önce Prof. Dr. George F. Bass, sonra Dr. Cemal Pulak başkanlığında 1984-1994 yılları arasında yapılmıştır.

        Üçüncü bölüm, hazine odasıdır. Kaş-Uluburun batığından çıkarılan eserler burada sergilenmektedir.

        Yorum

        • orbay
          Senior Member
          • 11-02-2005
          • 5871

          #5
          Konu: Muğla-48

          Kaptanın Seyir Defteri;

          "...Bu geminin kaptanı olarak, Yüce Firavunun ambarımdaki hazinesini bana teslim etmiş olmasından gurur duyuyorum. Hazinede Kenanlı ve Mısırlı mücevheratçıların yaptığı altın ve gümüşten zarif bilezik, kolye ve yüzükler, tropik Afrika'dan getirilen ender abanoz ağacı kütükleri, kuzey ülkelerinden geldiği için kaynağı çok az kişi tarafından bilinen kehribar boncuklar ve kendi ülkemin kıyılarında avlanan fil ve suaygırı dişleri yer almakta.

          Bu büyük altın kupa ile şerefe bir kadeh mi kaldırsam?

          Mısır'dan çıkışta Suriye kıyılarını arkamızda bıraktıktan sonra ek yük almak üzere batıya, Kıbrıs'a doğru seyredeceğiz. Hamallar adanın meşhur bakır cevherinden ergitilerek elde edilmiş, tümü on ton kadar çeken, 365 adet saf bakır külçeyi gemimize yükledi. Gemimde bulunan bir ton kalay külçe bu bakırla birleştirildiğinde tüm bir orduyu silahlandırmaya yetecek kadar tunç elde edilebilir. Hitit Kralı, bunca zenginliğin kendine ulaşmasından sonra tanrılara şükran göstergesi olarak gemimdeki Kenan Ülkesi yapımı yüz kadar testi içinde bulunan reçinenin bir kısmını tütsü olarak yakacaktır. Bu hazineyi teslim edeceğim kralın ismini saklamam tembihlendi. Geminin mürettebatı bile gideceğimiz yeri henüz bilmiyor. Tek bildikleri batıya doğru seyredeceğimiz.

          Yolculuğun güvencesini sağlayacak olan koruyucu tanrıçamızın altın kaplı tunç heykelciği gemimizin pruvasında yer almakta. Ona tapınan mürettebatım, taşıdığımız tunç zillerin, fildişi borazanın ve kaplumbağa kabuğundan yapılma udların eşliğinde dans etmekteler.

          Gecelemek üzere Hititlerin yaşadığı topraklardaki büyük körfezin ağzında demirledik. Körfezin kıyısını takip ederek yörenin en güney ucuna ulaşmayı amaçlıyoruz, ancak şimdilik denicilerimden bir kısmı balık avlamak üzere suya ağ atıyor. Bizimle birlikte yolculuk eden Mikenli tüccar, kendi sürahisinden kupasına şarap dökmekte. Bize satacağı her türlü malı, yanımda taşıdığım hayvan biçimindeki terazi ağırlıklarıyla titizlikle tartacağım; bunların arasında zamanımın en güzel ağırlığı da yer almakta.

          Güneş doğarken tayfalarım bizi gece boyunca yerimizde tutan büyük taş çıpaları çekmeye başladılar. Rüzgar sertleşiyor, ama birbirine sıkıca kenetlenmiş köknar kaplama tahtalarından oluşan sağlam teknemizin bizi dalgalara karşı koruyacağına eminim. Korsanlardan korkmuyorum, çünkü kılıç, kama, mızrak, gürz, ok ve yaylarla çok iyi silahlanmış bulunuyoruz.

          Şimdi yörenin en güney uzantısı olan Uluburun'u dönmemiz gerekiyor. Ansızın çok sert bir rüzgar güneyden esmeye başladı. Gemide büyük bir telaş. Dümencim gemimizi önümüzdeki dik kayalardan uzaklaştırmaya çalışıyor. Yelkenlerimizi toparlayamıyoruz.

          Artık çok geç. Dik kayalara çaptık bile. Gemi, içindekilerle birlikte 33 kulaç derinliğe batıyor.

          Gelecekte bu gemi ve yükü, devlet tekelinde firavunlar, krallar ve prensler arasında "birbirlerine hediye yollama" anlayışı içinde bir ticaret yapıldığının en büyük delili olacak.

          On yılı aşan bir süre boyunca yirmibin dalış yaparak batık buluntularını incelemek ve korumak amacıyla su yüzüne çıkaran Texas A&M Üniversitesi'ndeki Sualtı Arkeolojisi Enstitüsüne (INA), gemimde bulunan eserlerin sergilenmesini destekleyen Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'a, eserlerden yararlanılarak bir senaryo yazılmasını isteyen Müsteşar Fikret Nesip Üçcan'a, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Dr. Alpay Pasinli'ye ve Kültür Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürü Yemlihan Atalay'a teşekkür eder, hepinizi selamlarım."

          ZİNDAN

          Forsaların toplu mezarlarını izledikten sonra sol tarafta Osmanlı Dönemine ait tuvaletler görülmektedir. Yolu kuzeye doğru izlediğimizde kalın sur duvarlarının çevrelediği iç hendeğe ulaşılır. Burada iki kule vardır. Bunlar, Gatineau ve Caretto kuleleridir. Caretto Kulesi, Üstad-ı azam Fabrico Del Caretto (1513-1521) adına yapılmıştır. Gatineau Kulesi ise kule komutanlarından Jacques Gatineau tarafından yaptırılmıştır (1512-1514). Gatineau kulesi top mazgalları kapatılıp, hava bacaları tıkandıktan sonra, 1513-1522 yılları arasında zindan (işkence odası) olarak kullanılmıştır.

          Bu kulenin dış kapısı üzeride üç arma vardır. Ortadaki arma Üstad-ı azam Emery d'Amboise'e aittir (1503-1512). Yanlardaki armalar ise kuleyi yaptıran komutan Jacques Gatineau'ya aittir. Zindana 23 basamakla inilmektedir. İç kapı üzerinde Latince "INDE DEUS ABEST" yazısı okunmaktadır. "Tanrının Bulunmadığı Yer" anlamına gelmektedir. Zindana girildiğinde, kapı önündeki balkondan işkence odası izlenmektedir. Sol ve sağ duvarlar içinde ikişer hücre (eski top mazgalları) bulunmaktadır. Her hücre üzerinde hava bacası vardır. Sol taraftaki ilk baca, arma ile kapatılmıştır.

          Odanın kuzeybatı köşesinde darağacı çukuru, çukurun önünde tabutluk, yerde prangalı gülle, duvarda prangalı kelepçe ve tavanda asılı darağacı kafesi görülmektedir. Burada yer alan manken, zindancı başı ve mahkumlar ışık oyunları ile birlikte ilgi çekmektedir.

          Kalenin en yüksek bölümünde iki kule bulunmaktadır. Bunlardan daha yüksek olanı ve doğuda bulunanı halk arasında Gergef kulesi diye bilinen Fransız kulesidir. 1421-1431 yılları arasında yapılmıştır. Kulenin kuzey köşesindeki kuleciği, Bodrumlular, kale komutanının kızının gergef işlediği yer olarak düşünmüşlerdir. Bu kuleciğin altında doğu yönünde altı arma bulunmaktadır.

          Bu kulenin batısında bulunan kule İtalyan kulesidir. Yapımı 1436'da bitmiştir. Kalenin, adı bilinen ilk komutanı Angelo Muscetola'nın armaları birkaç yerde görülmektedir.

          Fransız kulesinin önünde, kale, hapishane olarak kullanılırken yapılan bir nâmazgah vardır. Buradaki mezar taşları çevreden toplanmıştır.

          İki kule arasındaki çapraz tonozlu yapı 1518'de ilave edilmiştir. Kapı üzerinde bir arma grubu ve yazıt yer almaktadır.

          Çapraz tonozlu yapının kilit taşları üzerinde de armalar bulunmaktadır. Bunlardan girişteki tonozun altındaki arma tarikatın armasıdır. Sikke salonu önündeki tonozun arması silik olduğundan anlaşılamamıştır. Diğer arma ise Fabrizio del Carretto'nundur.

          Plajlar

          Ada Boğazı (Akvaryum):
          Suyun berraklığı nedeniyle Akvaryum adıyla adlandırılmaktadır. İç adanın açıklarında 30 m’ye kadar derinliği olan deniz tabanı çıplak gözle görülebilmektedir.

          Akyarlar:
          Nefis bir kumsala ve pırıl pırıl bir denize sahip olan koy, Bodrum’a 13 km. uzaklıktadır. Antik adı Arhialla olan Akyarlar, sörf için son derece uygun koşullara sahip olması ile dikkat çekici olmaktadır.

          Aspat:
          Yöresel türkülerde adı geçen Aspat’ın eski adı Aspartos’tur. Bağla’dan sonra deniz kıyısında yükselen bölgede, Klasik Çağ’dan günümüze dek gelen çeşitli uygarlıkların kalıntıları görülebilmektedir.

          Bağla:
          Yarımadanın en güzel koy ve plajlarından birine sahip olan Bağla, kamp yapmaya oldukça elverişli olup Bodrum’a 14 km. uzaklıktadır.

          Bitez:
          Bodrum’a 10 km. uzaklıkta bulunan Bitez, köyle deniz arasındaki araziyi kaplayan mandalina bahçeleri ile maviyle yeşilin birleştiği en güzel köşelerden biridir.

          Güvercinlik:
          Bodrum’a 25 km. uzaklıkta, yeşil ve mavinin iç içe geçtiği harika güzelliğe sahip bir koydur. Güvercinlik bu doğal ve doyumsuz güzelliği yanında, karşısında bulunan Salih Adası ile de ilgi çekmektedir.

          Gölköy:
          Bodrum’un 13 km. kuzeyinde bulunan Gölköy, çam, mandalina ve palmiye ağaçlarının serin bir denizle birleştiği doğa harikası yörelerimizden biridir.

          Gümüşlük:
          Yarımadanın en eski yerleşim birimlerinden biridir. Bölgede Tavşan Adasını karaya bağlayan eski limanın kalıntılarını yer yer görebilmek mümkündür. Berrak denizi ve balığı ile ünlü olan Gümüşlük ayrıca flora yapısının zenginliği ile de dikkat çekicidir.

          Gündoğan:
          İnsan elinin az değdiği, güzelliğini en doğal biçimiyle hala korumakta olan Gündoğan Koyu, Bodrum’a 18 km. uzaklıkta olup mandalina bahçeleri ile ünlüdür.

          Kadıkalesi:
          Berrak bir deniz ve narenciye bahçeleri ile çevrili olan Kadıkalesi, Bodrum’a 23 km. uzaklıkta olup adını Helenistik dönem mimarisinin örneklerinden olan kale kalıntısından almıştır.

          Karaada:
          Bodrum’a yaklaşık 6 km. mesafede bulunan Karaada, şifalı sıcak suyu ile ünlüdür. Doğal bir mağaradan çıkan bu suyun ve mağaradaki çamurun çeşitli rahatsızlıklar üzerinde etkisi olduğu söylenmektedir.

          Ortakent:
          Mandalina bahçeleri ve ılık denizi ile ünlü olan Ortakent Bodrum’a 14 km. uzaklıkta olup Bodrum’daki köy yaşamını gözlemlemek için en uygun noktalardan biridir.

          Torba:
          Bodrum’a 5 km. uzaklıkta sakin bir köydür. Çam ve zeytin ağaçlarının yeşilliği ile pırıl pırıl bir denizin kaynaştığı şirin ve hareketli bir koy olan Torba’dan Didim, Milet ve Priene’ye tekne turları yapılmaktadır.

          Turgutreis:
          Adını ünlü Türk denizcisi Amiral Turgut Reis’ten alan kasaba Bodrum’dan sonra yarımadanın en kalabalık yerleşim merkezidir. Gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olan Turgut Reis mandalina bahçeleri ile ünlüdür.

          Yalıkavak:
          Bodrum’a 18 km. uzaklıkta bulunan köy, yarımadanın kuzeybatısındadır. Yel değirmenleri, denizi, balığı ve narenciyesi ile ünlü olan Yalıkavak’ın bir diğer özelliği de en ünlü süngercilerin buradan çıkmasıdır.

          Adalar:
          Birbirinden güzel sayısız koylarla süslü Kapıdağı Yarımadası ve adalardan oluşan, balıkçıların “Karanlık İçi” olarak tanımladıkları bölge mavi yolculukların vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Fethiye ve Göcekten düzenlenen günübirlik turlarla da ulaşılabilen Yassıca Adalar, Hamam Koyu, Kurşunlu Koyu, Yavansu, Bedri Rahmi Koyu, Tersane Adası, Göbün Koyu, Boynuzbükü, Göcek Adası, Domuz Adası, Zeytin Adası, Kızıl Ada yörede “12 Adalar” olarak da anılmakta ve önemli bir çekim alanı özelliğini taşımaktadır.

          Göcek:
          Fethiye’ye 30 km. uzaklıkta, Fethiye-Muğla karayolu üzerindedir. Şirin bir balıkçı kasabası görünümünde olan Göcek, son yıllarda yat turizminin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Doğal limanının yanı sıra etrafını çevreleyen çamlık tepeleri, yakınındaki ören yerleri, çok sayıdaki adaları ve koyları ile eşsiz bir turizm cennetidir.

          Son yıllarda sayıları hızla artan modern konaklama tesisleri ve marinası ile eşsiz bir turizm cenneti olma yolunda olan Göcek, Dalaman Havaalanı’na 20 km. mesafededir.

          Günlük (Küçük Kargı):
          Fethiye’ye 18 km. uzaklıkta, Muğla karayolu üzerinde bulunan koy dünyada eşine az rastlanan, güzel kokulu ve sık “günlük ağaçları”yla bezenmiştir. Pek çok hastalığın (kaşıntı, astım, bronşit, ülser ve mide rahatsızlıkları) tedavisinde ve parfümeri sanayiinde kullanılan sığla yağı, günlük ağacın salgısıdır.

          Hisarönü - Ovacık:
          Ölüdeniz beldesinde bulunan bu iki tipik Türk köyü, son yıllarda turizm potansiyellerini yoğun konaklama, alışveriş ve eğlence merkezi haline dönüştürebilmişlerdir. Ölüdeniz, Babadağ, Kaya köyü gibi çekim alanlarına da yakın olan bu iki köy, günümüzde özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir.

          Katrancı:
          Koyu Fethiye’ye 17 km. uzaklıkta Muğla - Fethiye karayolu üzerindedir. Denize kadar uzanan sık çam ağaçları ile kaplı koy, mavi ve yeşilin en güzel uyumunu sergiler. Koyda orman içi dinlenme alanı olup, duş, WC, kabin, içme suyu, büfe, kameriye, otopark gibi hizmetler mevcuttur. İdeal bir çadırlı kamping ve mesire yeridir.

          Kelebekler Vadisi:
          Ölüdeniz’den 5-7 km. uzaklıkta, etrafı ortalama 350 m. yükseklikte dağlarla çevrili bu ilginç kanyon, adını Temmuz-Eylül ayları arasında görülen “Jarsey Tiger” adlı kelebeklerden almıştır. Yaz kış akan küçük şelale, geniş kumsal, tertemiz deniz, pırıl pırıl çakıl taşları ve çevreyi süsleyen pembe zakkum çiçekleri ile küçük bir yeryüzü cenneti olan koya ulaşım, Ölüdeniz’den teknelerle sağlanmaktadır. Dünya gezginlerinin buluşma yeri olan vadide çadırlı kamp alanı, restoran, bar, ruf, duş, kabin vb. olanaklar sunulmaktadır.

          Kıdrak: Belceğiz’in 3 km. güneyindeki koy, sık çam ağaçları, temiz kumsalı ve berrak denizi ile ideal bir günübirlik dinlenme yeridir.

          Oyuktepe:
          Koyları İlçedeki iki büyük tatil köyünün de yer aldığı yarım adadaki Mempaşa, Küçük Samanlık, Boncuklu, Kuleli, Aksazlar, Akvaryum, Turunç Pınarı gibi doğal koylar, özellikle yöre halkının sıkça gittiği günübirlik mesire yerleridir.

          Saklıkent:
          Fethiye’ye 50 km. mesafede, Muğla - Antalya il sınırını teşkil eden Karaçay Deresi kenarında, uzunluğu 18 km., yüksekliği yer yer 600 m’yi bulan muhteşem bir kanyon içine gizlenmiş eşsiz bir doğa harikasıdır. Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezidir.

          Yakapark:
          İnsan emeği ve yaratıcılığı ile doğanın engin zenginliğinin birlikte oluşturduğu, su sesi ve kuş sesinin gizeminde unutulmaz anların yaşanacağı bu eşsiz dinlenme yerine Yaka köyünden 2 km’lik bir yolla ulaşmak mümkündür.

          Çalış Plajı:
          Kent merkezine 5 km. mesafede, Şövalye Adası karşısındadır. 4 km’lik kumsal boyunca oteller, pansiyonlar, kampingler ve lokantalar bulunmaktadır. Yeryüzünde gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olarak nitelendirilen Çalış Plajı, su sporlarına elverişli denizinin yanında, “Caretta caretta” adıyla bilinen deniz kaplumbağası türünün kuluçka alanlarından biri olması dolayısı ile de ilçe turizminin en gözde yerlerinden biridir.

          Ölüdeniz:
          “Tanrının Dünyaya Bağışladığı Cennet” olarak nitelendirilen Ölüdeniz, 3 km’lik bir kumsala sahip bulunmaktadır. Ölüdeniz’de, açık ve koyu mavinin, açık ve koyu yeşil ile iç içe girdiği bir renk armonisi içinde yüzmenin doyumsuz mutluluğu tadılabilir. Yılın on ayı ılık ve durgun suyu ile doğal lagün görünümündeki Ölüdeniz; yerli ve yabancı turistler tarafından en çok tercih edilen yerlerden birisidir.

          Fethiye’ye 14 km. uzaklıktaki Ölüdeniz ile Belcekız Plajı’nı, Kumburnu birbirinden ayırır. Belcekız’daki çok sayıda pansiyon, kamp, motel ve lokanta yılın her mevsimi hizmete açık bulunmaktadır. Çam ağaçları ile kaplı tertemiz kumsalı ve berrak denizi ile Kidrak buraya 3 km. uzaklıktadır.

          Dalyan Boğazı:
          Dalyan’da Köyceğiz gölünü Akdeniz’e bağlayan tekne turuna katılanlar, nereden girilip nereden çıkıldığı belli olmayan daracık koridorlar arasında dolaşmakta, rotanın sağında ve solunda metrelerce uzunluktaki kumsalları ve çam ormanları içindeki koyları görebilmektedirler.

          Ekincik Koyu:
          Köyceğiz’in 40 km. güneybatısında olan koya karadan ve denizden her zaman ulaşabilmek mümkündür. Doğal bir liman olan Ekincik Koyu’na günde ortalama 50-60 yat demirlemektedir. Mavi yolculuğun en önemli duraklarından biri olan koy, iri kumlu plajı ve temiz denizi ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.

          Cennet Adası:
          Marmaris’e 30 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabilen ada, aslında bir yarımada olup tamamen ormanlarla kaplıdır. Pansiyon ve lokanta gibi hizmet birimlerinin mevcut olduğu Cennet Adası sezon boyu tur teknelerinin uğrak yeri olup yüzme ve eğlence için elverişli bir bölgedir.

          Fosforlu Mağara:
          Turunç ve Kumlubük’e tur teknelerinin uğrak yeri olan bu doğal mağara, akvaryumu andıran yeşil ve turkuvaz renkli sularda yüzme imkanı sağlamaktadır.

          Günnücek:
          Marmaris’e 2 km. uzaklıkta bulunan Günnücek’te dünyada eşi çok az görülen günlük (Liquidamber orientalis) ormanı bulunmaktadır. Bu ağaçlardan elde edilen sığla yağı ilaç ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır.

          Kumlubük:
          Turunç’tan 6 km’lik bir yolla ulaşılan Kumlubük’e Marmaris’ten deniz yolu ile de ulaşabilmek mümkündür. Yeşil ile mavinin iç içe girdiği yöre, temiz denizi ve harika kumu ile bölgenin en gözde plajlarından biridir.

          Turunç:
          Marmaris’e 21 km. uzaklıktaki Turunç köyüne hem deniz yolu hem de karayolu ile ulaşabilmek mümkündür. Eski bir balıkçı kasabası olduğu bilinen köy günümüzde her türlü konfora sahip turistik tesisleri, pansiyonları ve çardak lokantaları ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.

          Yalancı Boğaz:
          İlçeye 8 km. uzaklıkta bulunan bu kara parçası, bir gemi kaptanının fırtınalı bir havada burayı körfeze açılan boğaz zannedip gemisini karaya oturtmasından sonra “Yalancı Boğaz” adını almıştır. Ağaç yapımı Gulet tersanelerinin bulunduğu bu yöre mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir.

          Çiftlik:
          Deniz yolu ile 2 saatlik bir yolculukla gidilebilen Çiftlik köyüne ayrıca Bakır köyü üzerinden de ulaşabilmek mümkündür. İri kumlu plajı ve çardak lokantaları ile bilhassa yatçıların konaklamak için seçtikleri bir koydur. Koyun içinde küçük bir adası bulunan köy, jeep türü araçlar ile safari turu yapanlar tarafından da tercih edilmektedir.

          İçmeler:
          İlçeye 10 km. uzaklıkta bulunan İçmeler, turistik tesisleri, plajı ve eğlence yerleri ile sayılı turistik beldelerimizden biri olmasının yanında hazım sistemine iyi gelen içme suyu ile de dikkat çekmektedir.

          İztuzu:
          Çam ormanları ile iç içe kumsalı, temiz mavi denizi ve bol güneşin yanı sıra, dünyada nesli tükenmekte olan Caretta caretta kaplumbağalarının üreme ve barınma alanı olması ile dünya çapında üne kavuşmuştur.

          Dalaman:
          Dalaman’ın dağlık ve ormanlık kesimleri, yayla turizmi açısından son derece elverişli koşullar sunmaktadır. Kıyı şeridinde ise “Mavi Yolculuk” güzergâhının en güzel köşeleri olan Sarsala, Büngüş, Poruklu, Akbükü, Boynuzbükü, Taşyaka, Sıralıbük, Hamamlar ve Kurşunlu bulunmaktadır.

          Datça: Kargı, Palamut bükü ve Mesudiye koyları, Datça Yarımadası’nın görülmeye değer en güzel yerleridir.

          Gökova:
          600 m. yükseklikteki Muğla platosundan karayolu ile Gökova’ya inilirken, Sakartepe Geçidi’nden deniz seviyesindeki Gökova’yı yüksekten seyretmek ziyaretçilere unutulmaz anlar yaşatmaktadır.

          Turizm sezonunda her gün Gökova’dan Bodrum ve Marmaris’e tekne turları düzenlenmekte olup, körfezin hemen ucunda, Akyaka köyündeki iskeleden kalkan teknelerle yeşil ile mavinin kucaklaştığı koyları görmek mümkün olmaktadır.

          Sportif Etkinlikler

          Kamplar: Muğla'nın il ve ilçelerinde Orman Bakanlığına ait pek çok kamp alanı bulunmaktadır.

          Rafting: Marmaris ve Fethiye arasında kalan Dalaman Çayı'nda her mevsim rafting yapılabilmektedir.

          Dalaman Çayı

          Dirmil yakınlarındaki Kocaş dağından doğan, antik ismi İndos olan Dalaman çayı Marmaris ve Fethiye arasında yer alır. Toplam uzunluğu 229 kilometredir. Batı Toroslar'ın Göktepe ve Yaylacık dağlarından inen kolların birleşmesiyle büyüyen çay, dar ve derin bir vadi içinde akarak, Ortaca'nın 8 km. güneyinden denize dökülür.

          Doğal kireçtaşı ile beslenen berrak bir görüntüsü olan çay her zaman ılık ve turkuaz mavisi rengindedir. Akdeniz ve Ege'de yer alan turistik yörelere yakınlığı nedeniyle, yerli ve yabancı turistlerce ilgi gören Dalaman Çayı'nda yıl boyu rafting yapılabilir. Konaklamak için yakındaki Akköprü köyündeki pansiyonlardan faydalanılabilir.

          Parkur

          Rafting noktalarına Marmaris, Dalyan, Fethiye, Turunç yörelerinden ve Dalaman havaalanından ulaşılabilir. Yıl boyu rafting yapılabilen Dalaman çayının su seviyesi, özellikle eylül ve ekim aylarında yükselir. Küçük şelaleler yaparak akan su yer yer geçitler arasında devam eder. Bu geçitler Akköprü köyü üzerinde nehri iki bölüme ayırmaktadır. Üst bölümün zorluk derecesi 5'dir. Alt bölüm 3-4 zorluk derecesindedir. Daha ileride Akköprü'ye gelindiğinde su akış hızı azalır, zorluk derecesi 3'e iner.

          İlçeleri

          Dalaman :
          Zengin ormanları kuş cenneti, av ve yayla turizminin gelişmişliği ve dağ köylerinin güzelliği ile dikkat çeker. Çöğmen ve Kayacık köylerindeki Hippokone ve Oktapolis; Kapıdağ yarımadasındaki Cyra, Lissia, Lydai kalıntıları görülecek yerlerdir. Yassıcalar, Zeytinli, Zeysare, Domuz ve Göcek adalarını gezmek , Dalaman Çayı üzerinde dinlenmek dağ köylerini ziyaret etmek önerilir. Sersala, Boynuzbükü, Bünyüş, Kurşunlu, Göbün, Sıralıbük ve Taşkaya Koyları "Mavi yolculuk" un uğrak yerleridir.

          Datça:
          M.Ö.VII.Y.Y.’da Ege adalarından gelerek Ionya’nın güney kıyılarına yerleşen Dor’lar tarafından kurulmuştur. Datça ve çevresi çok eski bir tarihe ve medeniyete sahiptir. Ünlü heykeltraş Prokstel burada yaşamıştır. Şehirde Apollon ve Venüs adına yapılmış çeşitli mabetler, büyük tiyatro, oyun ve toplantı yerleri bulunmaktadır. Zamanın en ünlü tıp merkezi Datça’dadır. çevreye göre rutubet oranı az, nefis havası ve şifalı suları ile Datça, yaşanılmaya değer bir yerdir.

          Kavaklıdere :
          Denizden 850 m. yükseklikte kurulması nedeniyle güzel bir yayla konumundaki Kavaklıdere, yemyeşil bitki örtüsü doğal su kaynakları ve bakır manzarasıyla yayla turizmi için ideal bir yerdir. Aydın-Muğla karayolundan yatağan yakınlarındaki Kavaklıdere'ye sapıldığında, Derebağ köyündeki Karia ve Roma dönemlerine ait anfi tiyatro, heykeller ve lamitlerin bulunduğu Hyllarima antik kentini ve Sarıyayla köyündeki tiyatro, sunaklar ve mezarların bulunduğu Kys antik yerlerini gezilebilir.

          Ortaca :
          Köyceğiz Gölünü Akdeniz'e bağlayan Dalyan kanalından İztuzu kumsalına doğru yol alırken, 5000 yıldır canlılığını koruyan kaya mezarları ile karşılar. Tepeleri çam ormanları kaplı, nesli tükenmekte olan Caretta Caretta kaplumbağalarının yaşam alanı olan İztuzu kumsalları önemli çekim değerleridir. İlçenin diğer sahili, antik kent kalıntılarının bulunduğu , ince kumu temiz denizi ve doğal güzelliğiyle Sarı Germedir.

          Ula :
          Gökova Körfezini oluşturan iki yarımadanın birleşme noktasına kurulan ilçenin Muğla'ya uzaklığı 14 km dir. Ege Deniziyle birleştiği noktada yer alan Gökova Körfezi ve bu körfezdeki Sedir (Klopatra) Adası, Ula'nın önemli turizm merkezleridir. Sedir Adası'nda Apollon tapınağı, opera ve tiyatroyu gezdikten sonra Kleopatra'nın denize girdiği incecik kumlu plajında yüzmek önerilir. Gelibolu, Çınar Köyü, Turnalı ve Akbük, Akyaka diğer önemli koylardır. Ahşap malzemelerinin ağırlıkla kullanıldığı özgün Ula evlerini incelemek ayrı bir heyecan kaynağıdır.

          Yatağan :
          Muğla-Aydın karayolunun 26 km. sinde yer alan Yatağan; Stratonikeia, Laotna ve Panarama antik kalıntıları ile tanınır. Kentte, Athena Heykeli ve bir yönetim binası bulunmaktadır. Turgutlu Kasabası yakınlarındaki Lagina'da, Hereta adlı üç başlı savaş tanrıçası adına yapılan Heykel Makedi, Bağyaka köyündeki surlarla çevrili bir tepe üzerinde kurulmuş antik kalıntılar bulunmaktadır.

          Bodrum

          Homeros'un 'Ebedi mavilikler ülkesi' dediği ve bir diğer Bodrumlu Cevat Şakir'in de 'başka yerde olup nur içinde yatılacağına burada nur içinde yaşanır' demesi boşuna değildir. Tarih boyunca, önceki adıyla Halikarnassos, sonra da Bodrum, paylaşılamayan ve uğrunda hep mücadele edilen bir yer olmuştur.

          Bodrum, doğu ve batı limanlarının birleşmesinden meydana gelen yarımada üzerinde yükselen kalesi ve iki limanın kıyılarına dizilmiş bembeyaz evleri, gümbetleri ve denize inen daracık sokakları şöhreti dünyaya yayılmış yatları, tersaneleri ile ünlü bir yöredir.

          Bugün Bodrum, bir tatil yöresinden beklenen tüm unsurları bünyesinde toplamış, yaz-kış yaşanabilecek önemli bir turizm merkezidir. Dünyanın dört bir yanından gelen zengin yatçılardan kısıtlı bütçesiyle bir pansiyonda uzun yaz tatili geçirebilen gelir gruplarına kadar tüm kesimlerin beklentisini karşılayacak donanıma sahiptir.

          İklim: Kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır. Ancak yazın öğleden sonra esen "meltem" sıcağın etkisini azaltır.

          Fethiye

          ''Aydınlıklar Ülkesi'nin el değmemiş bakiresi'' Fethiye, Akdeniz'in içinde irili ufaklı adaların serpiştiği Fethiye körfezinde arkası çam ormanlarıyla çevrili kuzeye açık bir koyda yer alır. Kaya mezarları ve kale önünden bir düzlüğe, Karagözler'den denize doğru iner. Ufkunu şövalye adası, Günlükbarı ve karşılarındaki dağlar oluşturmaktadır.

          Fethiye, Persler, Likyalılar, Karyalılar, Romalılara ait eserleri ile tanınmıştır. Kültürel zenginliği, doğal güzellikleri ve coğrafyası ile önemli turizm merkezlerimizdendir.

          İklim:Yörede, sıcak ve kurak yazları, ılık ve yağışlı kışları ile Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Yaz aylarında 30 derece civarında olan sıcaklık, kışın genellikle 10 derecenin üzerindedir. Deniz suyu sıcaklığı hiçbir mevsimde 16 derecenin altına düşmez.

          Köyceğiz

          Muğla' dan 60 km. uzaklıkta yer alan Köyceğiz bir ovadan gölün çevresine doğru inip yayılmış narenciye bahçeleri köy evleri, durgun gölü, gölün çevresindeki sazlıklar, mordan maviye doğru renk değiştiren dağları ile eşsiz güzellikte bir beldemizdir.

          İklim

          Köyceğiz'in kıyı kesiminde Akdeniz iklimi, dağlık bölgelerde ise karasal iklim görülür. Türkiye'nin Rize' den sonra en çok yağış alan Köyceğiz'de kış yağmurlarının 3-4 ay sürdüğü görülmüştür.

          MARMARİS

          Marmaris yeşilin ve mavinin tüm tonlarını yılın on iki ayında görebileceğiniz cennet bir köşedir. Uzun kıyı şeridindeki koyların çokluğu , doğal liman oluşu, antik kentlere yakınlığı, doğal güzellikleri, mavi tur olanakları, modern yat limanları, körfezin her türlü su sporlarına olanak sağlaması, beş yıldızlısından başlayarak en mütevazı pansiyonuna kadar tüm turistlerin gönüllerince tatillerini geçirebilecekleri cennet bir ilçedir.Kısa bir süre öncesine kadar balıkçılığı, süngerciliği ve ıtırlı bitkileri ile tanınan Marmaris, bugün büyük bir turizm merkezi haline gelmiştir.

          Kara ulaşımı yanı sıra Dalaman Havaalanı ve Rodos Feribotları ile kolayca dış dünyaya açılma imkanı bulan Marmaris, Datça yolu üzerinde bulunması, Fethiye yoluna yakınlığı nedeniyle önemini arttırmaktadır.Akdeniz'deki yatlar için oldukça uygun bir doğal limanı olduğu gibi, Yalancı Boğaz'daki atölyelerde yat imalatı ve bakımı yapılabilmektedir.

          Akdeniz iklimine sahip oluşu, kışın bile denize girme imkanı sağlarken, etrafını çepeçevre saran sık ve yüksek dağlar ile çam ormanları, dünyada ender görülen Günlük (Liquidamber Orientalis) ağaçları ve geniş yapraklı çınar ağaçları Marmaris'in yeşil dokusunu oluşturur.

          İklim

          Akdeniz iklimi etkisi altında bulunan Marmaris'te yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçmektedir.

          MİLAS

          Muğla iline bağlı Milas, plajları, gölleri, antik kentleri, Türk ve İslam eserleriyle görülmeye değer bir turizm beldesidir.

          Milas (MYLASSA) Batı Karia’nın en önemli ve en büyük merkezlerinden biridir. Kent, Sadra Dağı’nın etekleri ile bu dağın önündeki tepelere kurulmuşken, zamanla ovaya doğru yayılmıştır. Zeus Karius mabedinin burada oluşu ve Zeus Labranda mabedinin de buraya çok yakın bulunması Mylassa’yı (Milas) Karia’nın dini merkezi haline getirmiştir.

          İklim

          Ülkemiz güney-batısında yer alan Milas, Bodrum- Mandalya Körfezi, Bafa Gölü, Gökova Körfezi ile çevrelenmiştir. Bunun sonucu olarak da uzun bir kıyı şeridine sahiptir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen Milas'ta sıcaklık 0 oC'nin altına çok ender iner.

          Yorum

          • ekyildiz
            Senior Member
            • 08-04-2005
            • 4282

            #6
            Konu: Muğla-48

            Tebrikler çok güzel bir çalışma olmuş.Coğrafya bitirme tezi gibi maşallah. Eline sağlık.

            Yorum

            • ozkandonmez
              Administrator

              • 30-12-2002
              • 47227

              #7
              Konu: Muğla-48

              Orbay kardeşimiz, Türkiyenin tüm illerini her şeyi ile hazırlıyor yarı geçti maşaallah, güncel muhteşem bir kaynak olacak.
              Üyelere Özel Konuları Görebilmek İçin Lütfen ÜYE GİRİŞİ Yapınız

              Yatırım, bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri:V, No:52 Sayılı "Yatırım Danışmanlığı Faaliyetine ve Bu Faaliyette Bulunacak Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ" çerçevesinde aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çevresinde sunulmaktadır.
              Burada ulaşılan sonuçlar tercih edilen hesaplama yöntemi ve/veya yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmakta olup, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabileceğinden sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir.
              Yatırımcıların verecekleri yatırım kararları ile bu sitede bulunan veriler, görüş ve bilgi arasında bir bağlantı kurulamayacağı gibi, söz konusu yorum/görüş/bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan www.ozmena.net web sitesi ve/veya yöneticileri sorumlu tutulmaz.

              HAYDI IPTV YAPALIM

              TBS 6991 Dual Tuner Dual CI Tv kartı linux sürücü yükleme

              LÜTFEN OKUYUN

              Yorum

              • orbay
                Senior Member
                • 11-02-2005
                • 5871

                #8
                Konu: Muğla-48

                YouTube - Mugla Tanitim Filmi

                Yorum

                • orbay
                  Senior Member
                  • 11-02-2005
                  • 5871

                  #9
                  Konu: Muğla-48

                  İlçelere göre şehir ve köy nüfusları

                  Yorum

                  İşlem Yapılıyor