GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 18.584 km²
Nüfus: 1.523.099 (2007)
İl Trafik No: 63
Şanlıurfa, tarihi geçmişi 9 bin yıl öncesine dayanan, Hz. İbrahim'in doğduğu, Hz. Eyyüb'ün yaşadığı, Hz. İsa tarafından kutsanan kent adeta bir müze şehir görünümündedir. Harran' ı gezerken 4000 yıl öncesinin solunduğunu hissetmemek, Atatürk Barajının suladığı Harran Ovası'nda ise yaratılan bolluk ve bereketi gözlemlememek mümkün değildir.
Urfa ilinin ilçeleri; Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç ve Viran şehirdir.
COÐRAFYA
Karacadağ Şanlıurfa' nın en yüksek noktasını teşkil eder. Güney yarısında ovalar yer alır. Şanlı Urfa'nın etrafında çok sayıda mağara; sarnıç; polye; dolin bulunmaktadır. (Kanlı Mağara; Dedenin Sarnıcı vb.)
Batıdan doğuya doğru Suruç; Harran; Viranşehir-Ceylanpınar; Halfeti; Hilvan ve Bozova Ovaları en önemli ovaları, Karacadağ; Tektek; Takırtukur; Susuz; Germuş; Nemrut; Şebeke; Arat dağları en önemli dağları, Fırat Nehri; Culap Suyu; Habur Nehri en önemli nehirleri ve Atatürk Baraj Gölü; Halil-ür Rahman Gölü; Aynzeliha Gölü de en önemli gölleridir.
Şanlıurfa iklimi karasal iklim özelliği gösterir. Yazları çok sıcak ve kurak; kışları bol yağışlı ve nispeten ılıman geçmektedir.
TARİHÇE
Şanlıurfa tarihinin Paleolotik çağa kadar uzandığı tespit olunmuştur. Kazılarda Neolitik çağ Kalkolitik çağ ve İlk Tunç çağına ait çok sayıda değerli eserler ele geçirilmiştir.
Bölge, Arami, Part, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Selahattin Eyyubi, Moğol, Memlük ve Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.
NE YENİR
Yemek kültürü oldukça zengin olan Şanliurfa'da Ayran çorbasi, çagala aşi, pakla aşi, hitti bastirmasi, sarimsak aşi, isot çömlegi, erik tavasi, semsek, has (marul) dolmasi, mimbar, acir bastirmasi, masluka, lebeni, borani, duvakli pilav, etli köfte (çig köfte), haş haş kebabi, kemeli kebap, tike kebabi, tepsi kebabi, frenkli (domatesli) kebap, kemeli cacik, bostana, koruk salatasi, katmer, aşir aşi, paliza, şillik, haside, kuymak, zingil, paliza geleneksel yöresel yemekler arasinda sayilabilir.
NE ALINIR
Şanlıurfa'da tarihi çarşı ve pazarlarda el dokumacılığı, tarakçılık, ağaç oymacılığı, saraçlık (dericilik), kürkçülük, bakırcılık, kuyumculuk ve taş süslemeciliği ürünleri bulunmaktadır.
YAPMADAN DÖNME
Çiğ köfte tatmadan,
Harran'ı görmeden,
Urfa'nın acı kahvesini (mırra) içmeden,
Atatürk Barajını gezmeden,
Balıklı Gölü gezmeden,
Kelaynakları gözlemeden,
Kapalı çarşıdan alışveriş yapmadan,
....Dönmeyin.
NASIL GİDİLİR
Karayolu: Şanlıurfa yurdumuzun güneydoğu sınırlarında ve Arap ülkelerine geçişte yer alması ve GAP'ın merkezi oluşu nedeniyle karayolu ulaşımda önemli rol oynamaktadır.
Havayolu: Kentte havalimanı bulunmaktadır.
Havaalanı Tel : 247 03 43
TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (AÐUSTOS 2005)
Sit Alanları
Arkeolojik Sit Alanı : 170
Kentsel Sit Alanı : 3
Doğal Sit Alanı : 2
Tarihi Sit Alanı : 1
Diğer Sit Alanları
Arkeolojik ve Doğal Sit : 1
Toplam : 177
Kültür (Tekyapı Ölçeğinde) ve Tabiat Varlıkları: 562
GENEL TOPLAM : 739
İLETİŞİM BİLGİLERİ
Valilik: (+90-414) 313 18 43
Belediye: (+90-414) 312 41 14
Hastane: (+90-414) 316 57 05
Polis: (+90-414) 313 35 79
Jandarma: (+90-414) 312 70 28
İl Turizm Müdürlüğü: (+90-414) 215 24 67 - 215 76 10
İl Kültür Müdürlüğü: (+90-414) 312 08 18
Viranşehir Kültür Merkezi: (+90-414) 312 08 18
Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu Müdürlüğü: (+90-414) 215 79 99
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü: (+90-414) 215 51 26
Gezilecek Yerleri
Firuz Bey Çeşmesi
Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesinin güney duvarında yeralan çeşme 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılmıştır. Medreseden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler Devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Hamamlar
Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı, Vezir, Şaban, Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır.
Hanlar ve Çarşılar
Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Han'dır.
Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir.
Ornitoloji
Dünyada soyu tükenmekte olan ve Türkiye'de yalnızca Birecik'te yaşayan Kelaynaklar Şanlıurfa yöresindeki hayvan türlerinden en ilgincidir. İbidae soyundan olan Kelaynaklar baş ve gerdanları tüysüz olduğundan bu adla anılmaktadır. Birecik'ten başka Fas ve Cezayir'de yaşayan Kelaynaklar kış aylarında Etiyopya ve Madagaskar'a göç ederler ve şubat ortasından başlayarak Birecik'e gelirler. Kayalık yamaçlarda yuva kurar, yumurtlama döneminden sonra temmuz ayı ortalarında geri dönerler. Birecik'te her yıl Kelaynak Festivali düzenlenmektedir.
ŞANLIURFA MÜZESİ
Şanlıurfa'da bir müze açılması fikri 1948 yılında oluşmaya başlamış ve mevcut eserlerin Atatürk İlkokulu'nda bir depoda toplanması sonucunda müzenin kuruluşu ile ilgili ilk teşebbüs gerçekleşmiştir. 1956 yılında müze için Şehit Nusret İlkokulu'nda bir yer ayrılarak eserler burada depolanmıştır. Müze için ayrılan bu mahallin yeterli olmaması ve yörenin binlerce yıllık tarihini belgeleyen zengin kültür varlıklarını sergileme ihtiyacı yeni bir müze binasının yapımını gerektirmiştir.
1965 yılında Şehitlik mevkiinde, 1500 m² lik bir alan üzerinde müze binasının inşaatına başlanmıştır. Binanın yapımı ve teşhir tanzim işlerinin tamamlanmasını takiben Şanlıurfa Müzesi 1969 yılında ziyarete açılmıştır.
Zengin bir tarihi geçmişi olan Şanlıurfa yöresi pek çok Höyük ve eski iskân yerine sahip bulunmaktadır. İl merkezinin 44 km. güneydoğusunda adını verdiği ovada yer alan kendine özgü sivil mimarisi ile büyük ilgi toplayan Harran bunların en önemlilerinden biridir ve M.Ö.III binden M.S. XIII. yüzyıla kadar kesintisiz iskân edilmiştir.
Bölgede; Atatürk Barajı, Birecik Barajı ve Kargamış Barajı göl aynası altında kalan yerleşimlerde, kurtarma kazıları yapılması planlanmıştır. 1987 yılından itibaren Atatürk Barajı suları altında kalan Lidar Höyük ve Hassek Höyük'te yabancı bilim heyetlerince; Çavi Tarlası ve Nevali Çori'de ise Şanlıurfa Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazıları yapılmıştır.
Birecik Barajı göl aynası altında kalacak olan Tilbeş Höyük'te 1996 yılından beri Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında kurtarma kazıları yapılmaktadır. Apameia Ören yerinde ise yine müze müdürlüğü başkanlığında kurtarma kazılarına, 1998 yılında başlanacaktır.
Baraj göl alanlarındaki kurtarma kazıları dışında, Şanlıurfa Merkez Örencik Köyü Göbeklitepe, Konuklu Köyü Kazane Höyük ve Gürcütepe Bozova İlçesi Bahçeli Köyü Titriş Höyük, Birecik İlçesi Merkez Hacınebi Höyük Ören yerlerinde arkeolojik kazılar yapılmaktadır.
Bölgedeki kazılardan elde edilen eserlerin Şanlıurfa Müzesi'ne teslim edilmesi sonucu, müzenin depo ve teşhir salonları yetersiz hale gelmiştir. Tarihi eserlerimizin sağlıklı bir şekilde muhafazalarını mümkün kılmak amacıyla mevcut binaya ilave olarak depo ve teşhir salonları yapımı zaruri hale gelmiş ve müze çevresinde gerekli kamulaştırmalar yapılarak ilave depo ve teşhir salonlarının yapımına başlanmıştır.
Yapımı gerçekleştirilen ilave binanın giriş ve üst katında üç arkeolojik, bir etnografik eser salonu, idari bölümler, konferans ve sergi gibi faaliyetlerin yapılacağı çok amaçlı salon, kütüphane; bodrum katında ise depolar, laboratuvar, ve fotoğrafhane yer almaktadır. Çağdaş anlamda teşhir tanzim çalışmaları gerçekleştirilen ilave bina, 1987 yılında hizmete girmiştir.
Şanlıurfa Müzesi'nde; Harran'daki kazı çalışmalarından elde edilen eserlerin yanı sıra, yöredeki diğer höyüklerde ve eski iskân yerlerindeki çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan kültür varlıkları, kronolojik sıralama ile ve ayrı vitrinler halinde teşhir edilmektedir.
Giriş katındaki ilk salon Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait taş eserlere ayrılmıştır.
Arkeolojik ****iyona ait ikinci ve üçüncü salonlarda; Neolitik Devre (M.Ö. 8000-5000) ait çakmak taşından kesici aletler, deliciler, taştan idoller ve kaplar; Kalkolitik Devre (M.Ö.5000-3000) ait pişmiş topraktan yapılmış, boyalı ve boyasız geometrik desenli seramikler, mühürler, ölü gömme küpleri (pithos), fayanstan yapılmış kolye taneleri; Eski Tunç Çağına (M.Ö. 3000-2000) tarihlenen pişmiş topraktan mühür baskılı küp parçaları, silindir ve damga mühürler, figürinli kap parçaları, hayvan figürinleri, madeni eşyalar, takılar, idoller gibi çok ve çeşitli eserler teşhir edilmektedir.
Etnografik eserler ****iyonunda; yörenin özelliklerini taşıyan giysiler, gümüş ve bronz takılar, el sanatlarına ait örnekler, yöreye has özellik taşıyan oymalı kitabeli ahşap kapılar ve pencere kanatları, hat sanatına ait eserler, el yazması Kuran-ı Kerim'ler bulunmaktadır.
Şanlıurfa Müzesi'nin bahçesinde de arkeolojik eserler yine kronolojik sıra esas alınarak teşhir edilmektedir. Ön cephede, açık teşhirde hayvan tasvirlerinin yer aldığı bir de mozaik havuzu bulunmaktadır.
Şehitlik Mahallesi, Çamlık Caddesi Bahçelievler
Tel : (0414) 313 15 88
Faks : (0414) 314 16 42
Pazartesi dışında 08.30-12.30/13.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.
Camiiler ve Kiliseler
Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü-Merkez):
Şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tanedir. Hz. İbrahim Peygamber'in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesi'nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından "Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim'in düştüğü yere "Halil-ür Rahman Gölü" denilir. Nemrut'un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber'e aşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut'a yalvarır. Hz. İbrahim'in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.
Der-Yakup Kilisesi (Nemrut'un Tahtı-Merkez):
Urfa Kalesinin batısında Damlacık sırtlarında kurulmuş olan bu yapının Hıristiyanlık dininin doğuşundan sonra yaptırılan ilk kiliselerden olduğu bilinmektedir. M.S. 38 yılında Hıristiyan olan Süryaniler tarafından kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Buraya Nemrut'un tahtı da diyenler olduğu gibi Nemrut'un mezarı diyenler de vardır. Halk arasında Apgarın Dağı da denir. Süryaniler buraya Deyro D'Nalşotho (Ruhların Manastırı) demişlerdir.
Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi-Merkez):
Bu kilise Tılfındır Mahallesindedir. Hıristiyanlık tarihinin ilk kiliselerinden olup M.S. 38 yılında Süryaniler tarafından yapılmıştır. Evliya Çelebi Hz. İsa'nın Urfa'ya geldiğini ve bu kiliseyi ziyaret ettiğini, bu nedenle buraya Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi) denildiğini yazmaktadır.
Eski Ömeriye Cami (Merkez):
Şanlıurfa merkezinde bulunan bu caminin, mevcut kitabeleri onarım devrine ait olduğundan inşa tarihi bilinmemektedir. Halk arasında adına dayanılarak caminin Hz. Ömer tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Son cemaat yerinin doğu duvarında yer alan kitabede caminin 1301 tarihinde Muhammed Ağa tarafından tamir edildiği yazılıdır. Bu kitabedeki tarih Ömeriye Caminin Urfa'nın en eski camilerinden biri olduğunu göstermektedir.
Camiler ve Kiliseler
İnanç Turizminin önemli merkezlerinden olan Urfa'da Ulu Cami , Hasan Padişah Cami, Halil-Ür Rahman Cami, İbrahim Peygamber'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami, Eyyüp Peygamber Makamı Ve Kuyusu görülebilecek Camilerdir. İsa Kilisesi, Der Yakup Kilisesi Urfa'nın önemli kiliseleridir.
Halil-Ür Rahman Cami (Döşeme Cami-Makam Cami-Merkez):
Halil-ür Rahman Gölünün güneybatı köşesinde yer alan cami, medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelen bir külliye halindedir. Cami, M.S. 504 tarihinde (Bizans dönemi) Urbisyus'un maddi yardımlarıyla monofistler adına yaptırılan Meryem Ana Kilisesi üzerine XIII. yy.da Eyyübiler devrinde inşa edilmiştir. Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübilerden Melik Eşref Muzafferiddin Musa'nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılıdır.
Harran (Harran):
Din ve dilleriyle en eski milletlerden biri sayılan İbraniler, tek tanrıya inanan bir din anlayışını ilk gerçekleştiren kavimdir. Kutsal kitaplarda anlatılan Sami asıllı Yahudi kavmi, Tevrat'a göre Yehova İbranilerini yöneten İbrahim Peygambere "Kabileni al ve baba evini (Ur şehri şimdiki Urfa) bırak, göstereceğim ülkeye git. Orada kavmini büyük bir millet yapacağım." denmiştir. Yine Tevrat'ta "Abram Harran'dan gittiği vakit, 75 yaşında idi" denilmektedir. Hz. İbrahim'in evinin kentin ortasında bulunan höyüğün kuzey eteklerindeki kalıntılar arasında bulunduğu bilim çevrelerince iddia edilmektedir.
Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı (Merkez):
Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye'de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah'a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah'a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir.
Hz. Eyyüp, Hz. Elyasa ve Rahime Hatun Türbeleri (Eyyüp Nebi Köyü-Viranşehir):
Hz. Eyyüp Peygamberin mezarının, Viranşehir ilçesinden 12 km uzaklıkta Eyyüp Nebi Köyü'nde olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Eyyüp 7 yıl çile çektikten sonra kendisine Allah tarafından nail olunan şifalı su ile yıkanıp yaralarından kurtulur. Daha sonra eşi Rahime Hatunla birlikte Eyyüp Nebi Köyünde yaşar. Her ikisinin türbesi de bu köyde bulunmaktadır.
Eyyüp Peygamberi görmek için 3 ay yol yürüyen ve çok yakınına geldiği halde göremeden ölen Hz. Elyasa'nın kabri de aynı köydedir. Rivayete göre; IV. Murat Bağdat seferinde iken Eyyüp Nebi Köyünde mola verip bir gece konaklar. Rüyasında birisi kendisine "Kaldığın yer Eyyüp Peygamberin makamıdır. Sabah kalktığında atının kişneyerek ayağını üç defa vurduğu yere bir cami ile türbe yaptır." der.
Yine özellikle yöre halkı tarafından anlatılan başka bir rivayete göre Eyyüp Peygamberin sırtını sürdüğü kutsal bir kaya kütlesi de bu köyde bulunmaktadır. Hz. Eyyüp Peygamberi ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'yı (Hz. Eyyüp, "Beni ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'nın türbesini ziyaret etsin" demiştir.) sonra Hz. Eyyüp'ün türbesini, daha sonra Rahime Hatunu ve en son da sırtını sürdüğü kutsal taşı ziyaret etmektedir.
Hz. İbrahim'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami (Merkez):
Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuştur. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut, bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin "Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir" demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister.
Sarayın putçusu Azer'in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim'i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamıştır. Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılır.
Rızvaniye Cami (Zulumiye Cami-Merkez):
Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarında yer alan cami, Bizans devrine ait St. Thomas Kilisesi'nin yerine Osmanlıların Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır.
Ulu Cami (Harran):
Harran Höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alan Ulu Cami, 744-750 yıllarında Emevi Hükümdarı II. Mervan tarafından yaptırılmıştır. Ünlü medresesi, hamamı, hastanesi ile bir külliye halinde olduğu tahmin edilmektedir. Anadolu'nun en eski ve en büyük camisi olması bakımından önem arz eden caminin Selçuklu dönemindeki onarımlarından kalma mimari parçaları, taş süsleme sanatının son derece güzel örneklerindendir.
Ulu Cami (Merkez):
Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Eski bir sinagog iken M.S. 435-436'da ölen Piskopos Rabula tarafından St. Stephon Kilisesi'ne dönüştürülmüştür. Kırmızı renkteki mermer sütunların çok olması nedeni ile "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan yapının yerine, 1170-1175 yıllarında Nurettin Zengi tarafından inşa edilmiştir.
Anadolu'daki çok ayaklı camiler grubunda olup, payeler üzerinde kıble duvarına paralel üç sıra çapraz tonozlarla örtülü, yatık dikdörtgen planlıdır. On dört sivri kemerli avluya açılan ve payeler üzerine duran çapraz tonozlarla örtülü son cemaat yeri, Anadolu'da ilk kez Şanlıurfa Ulu Cami'nde kullanılmıştır. Yapının sekizgen çan kulesi bugün minare olarak kullanılmaktadır.
Şuayb Şehri (Harran):
Harran'a 45 km mesafede, bir ören yeri olup mevcut kalıntılar Roma Devrine aittir. Yüzlerce kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Şuayb şehri harabeleri arasında bir mağara, Şuayb Peygamberin makamı olarak bilinmektedir.
Geleneksel Urfa Evleri
Urfa evleri genellikle harem (halk harem der) ve "oda" denilen selâmlık kısmı olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Bazen bu iki bölüm, aralarından bir duvarla ayrılmış ve sokak tarafından ayrı birer kapıları olan müstakil iki ev görünümünü verdikleri gibi, bazen de tek kapıyla girilen selâmlık bölümünden sonra ikinci bir kapıyla harem bölümüne geçilen bir plan gösterirler.
Hacı Hafızlar Evi
Kara Meydan semtindedir. Postahanenin güneyine bitişik olan bu ev, harem ve selâmlık bölümlü olup geleneksel Urfa evlerinin birçok özelliğini üzerinde toplamaktadır. 1888 yılında inşa edilen bu tarihi ev Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek Devlet Güzel Sanatlar Galerisi haline getirilmiştir.
Küçük Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu Konağı
(Vilayet Konukevi) :
Şanlı Urfa Merkezinde, Vali Fuat Caddesi'nin (Büyükyol) Balıklıgöl'e yakın kesiminde Selahattin Eyyubi Caminin batısındadır. Bu tarihi konak 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir (1890 yılları). Harem ve selamlık bölümleri vardır. Konakta inşaat malzemesi olarak ünlü Urfa Taşı kullanılmıştır.
Sakıbın Köşkü
1796-1876 yılları arasında yaşayan Şair Sakıp Efendi tarafından yaptırılan bu konak Halepli Bahçe içerisinde bulunur. Nedim Efendi Konağı gibi harem ve selâmlık olarak geniş bir alana yayılır. 1985 yılında Şanlı Urfa Belediyesi'nce tamir ettirilmiştir.
Köprüler ve Su Kemerleri
Karakoyun Deresi
Karakoyun deresinin tarihteki adı Deysan Irmağıdır. Urfa'nın batısından doğan, şehir içersinden geçerek Harran Ovası'nda Cüllap Irmağıyla birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır. Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru; Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Jünstinyen Su Kemeri, Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü (Kısas Köprüsü) ve Demir Köprü bulunmaktadır.
Karakoyun Su Kemeri
Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans imparatoru Jünstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Urfa Kalesi
Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır.
Ören Yerleri
Balıklı Göl
(Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.
İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.
Harran
Şanlı Urfa'nın 44 kilometre güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur.
Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir.
Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.
Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.
Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. 11. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür.
Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır.
Kazane
Şanlıurfa merkeze bağlı Kazane (Uğurcuk) yerleşim alanının tarihi MÖ 5000-3000'e dayanmaktadır. Çalışmalar sırasında mimari buluntular, evler, sokaklar ve bu döneme ait eserler bulunmuştur. Bu yerleşim alanında höyüğün tepesinde su deposu inşa edilmiştir. Ayrıca Sümerce'yi Akadça'ya çeviren bir alfabe bulunmuştur.
Nevali Çori
Nevali Çori adıyla tanınan antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir kolu olan Katara Deresinin yanında yer almaktadır.
Sogmatar
Şanlıurfa'ya 73 km uzaklıktaki kent bugün Yağmurlu köyü adıyla anılmaktadır. M.S.1 ve 2'nci yüzyıllarda Süryaniler tarafından iskan edilmiştir. Kökü Harran Sin Kültürüne dayanan Sabiizm ve Baş tanrı Marilaha'nın kültür merkezi olduğu bilinen Sogmatar ören yerinin Baş tanrıya ve gezegenlere ibadet edilen ve kurban kesilen açık hava mabedi en önemli kalıntılarından biridir. Mabedin duvarlarında Süryanice yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan rölyefleri işlenmiştir. Ayrıca Kalenin batısında bulunan tepedeki kayalara da tanrıları tasvir eden rölyefler ve Süryanice yazılar işlenmiştir.
Şuayb Şehri
Şanlıurfa'dan 88 km uzaklıktaki Özkent köyü adıyla anılan tarihi harabelerdir. Geniş bir alana yayılan ören yerinin surlarla çevrili olduğu ve Roma devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Halk arasında Şuayb Peygamberin bu kentte yaşadığına inanılır. Burada Peygamber Makamı olarak ziyaret edilen bir de mağara bulunmaktadır.
Kültürel Detaylar
Şanlıurfa Kapı Tokmakları
Türkiye'de geleneksel ev dokusu hızla yok olmaktadır ve bu evler yeterince belgelenememektedir. Bu yüzden evlerin kapı tokmakları gibi ilgi çekici parçalarına gerekli ilgi gösterilmemektedir.
Türkiye'deki kapı tokmakları son derece zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Mevcut örneklerin büyük bir kısmı batı kökenlidir. Türkiye'de kopya edilerek çoğaltılmışlardır. İzmir'den Siirt'e kadar her bölgede bu örneklere rastlanabilir. Yalnızlar Tokat-Sivas-Tunceli, Urfa-Mardin bölgelerinde bunların yanı sıra geleneksel çizgiyi sürdüren örnekler de bulunmaktadır.
Tokmaklar üzerinde tarih yoktur. Bu yüzden, hangi tarihe kadar indikleri kesin olarak söylenemez. Üzerinde bulunduğu caminin inşa tarihine bağlı olarak 13. y.y başlarına tarihlenen Cizre Ulu Camisi'nin ejderli kapı tokmakları Türkiye'nin en eski örnekleridir. 15. y.y.'dan Hacı Bayram Veli Türbesi, Amasya Mehmet Paşa Camisi, Bursa Cem Sultan Türbesi, 16. y.y.'dan Manisa Muradiye Camisi kapı tokmakları, uçları, ejder başı ile sonlanan yuvarlak halkalardır. Bu örneklerin hepsinin tarihi, bulundukları yapının tarihine göre kabul edilmiştir. 15-16. y.y. minyatürlerinde de yapılarda kapı halkaları kullanıldığı görülmektedir.
Urfa'da 6 tip kapı tokmağı belirleyebildik.
1- Hayvan Biçiminde Olanlar
2- L Biçiminde Olanlar
3- El Şeklinde Olanlar
4- Yaprak Biçiminde Olanlar
5- Ucu Palmetli Oval Biçimli Olanlar
6- Halka Biçiminde Olanla
Bunlardan ilk üçü doğrudan kapı tokmağı, son üçü ise kapı halkasıdır. Ancak zaman içinde halkalar da kapı tokmağı gibi kullanıldıkları için aynı gruplama içine alınmıştır.
1- Hayvan Biçiminde Olanlar
1-2 cm. kalınlığında, 3-4cm. genişliğinde 20-30 cm. uzunluğunda dövme demirden yapılmıştır. Kapıya bağlandığı üst kısımda kuyruğu, kapıya vurulan aşağı kısmında da bir baş ve gagası (burun) bulunur. Baş kısmı benzer olmakla birlikte kuyruklu ve kuyruksuz yapılan iki tipi vardır. Kuyruk yapılan örneklerde kuyruk hep yukarı doğru kıvrıktır. Bazılarında iç içe iki kıvrım olarak yapılmıştır. Kalın olarak başlar ve giderek incelir. Bu tiplerde kuyruk yukarı doğru kıvrıldığından doğal olarak kapıya bağlantı yeri yapmak gerekmiştir. Kuyruğun hemen altındaki çıkıntı kısım, hareket edebilecek şekilde, kapıya çakılı yuvaya perçinlenmiştir. Kuyruk yapılmayan örneklerde tokmağın üst ucu bir halka biçiminde biter ve buradan kapıya çakılır. İnce uzun gövde kısmının kuyruk ve baş kısmına bitişen yerleri, yanlardan biraz inceltilmiştir.
Tokmakların baş kısımları demirci örsüne benzer. Gövdeden daha kalın dikdörtgen prizmal bir baş ile bunun ucunda, bir filin dişi gibi hafif yukarı doğru kıvrık giderek incelen bir burun veya gaga kısmı. Bu kısımda başka uygulamalar da görülür. Bazı örneklerde tıpkı kuyruk gibi burun da yukarı ve içe doğru kıvrıktır. Bir kısım örneklerde de aşağı doğru kıvrılmıştır.
Baş kısmı gövdeden daha kalın olduğundan, genellikle alttaki demire vurmak için bu kalınlık yeterli sayılmaz, bazı örneklerde alt demire vurulmak üzere ayrıca baş kısmının altı çıkıntı yapılmıştır.
Tokmaklarda genellikle benzeme yoktur. Bazı örneklerde sırt kısımlarında tek nokta veya çizgi oluşturan noktalarla benzemeye gidilmiştir.
Kapı tokmaklarındaki bu soyut hayvan biçimleri acaba hangi hayvanı ya da hayvanları sembolize ediyorlardı. Örneklere bakarak bunun açık bir cevabını vermek mümkün değildir. Kuyruğun altındaki kapıya bağlanan kısım ve aşağıda, baş kısmının altında kapıdaki demire vurmaya yarayan çıkıntılı kısmın ayaklara benzemesi ilk anda köpek, kurt gibi dört ayaklı hayvan düşüncesini uyandırıyor. Fakat her ne kadar soyutlanmış olsa da kavisli veya kıvrık bir burun bu tür hayvanlar için pek uygun değildir.
Bunlar acaba kuş türü hayvanlar mıydı? Örnekler içinde açıkça kuş olduğu anlaşılan Urfa'da tek örnek belirleyebildik. Baş kısmından ve kanatlarından kuş olarak yapıldığı anlaşılan bu örneğin, Urfa evlerinde yaygın olarak kullanılan güvercinlikler ve örneğin baş biçimlenişine dayanarak güvercin olduğu söylenebilir.
Yine Mardin'de bulunan aynı gövde biçimlenişine sahip bir örnek ibiği ve kuyruğu ile açık bir horozdur. Urfa'da güvercinli örnek dışında açıkça bir hayvana benzeyen başka örnek yoktur. Diğer örneklerin özellikle gaga (burun) biçimlenişleri daha çok horozu veya genel olarak kuşu andırsa da gövde biçimi ve kuyruk dört ayaklı hayvanları andırmaktadır.
Belki de kuyruksuz olanlar kuş, kuyruklu olanlar dört ayaklı hayvanları sembolize ediyordu. Açık bir şey söylemek mümkün değil. Yalnız Urfa'daki bir örnek her iki grubun karması oluşu ile ilgi çekicidir. Kuyruğu ve genel biçimlenişi ile diğerlerine benzeyen bu örnekte gaga kalkmış, bunun yerine baş kısmının üstüne ayrıca küçük bir kuş figürü oturtulmuştur. Bu örneğin gövdesinin ortasındaki haç motifi, benzer örneklerin hem kilise kapılarında hem de ayyıldız işaretli kapılarda yer alması, bu tür kapı tokmakların din farkı gözetmeksizin bölgenin ortak tercihi olduğunu göstermektedir.
Soyut hayvan biçimli kapı tokmakları Urfa-Mardin bölgesinin bir özelliğidir. Soyutlanmış ejder ve gerçekçi kartal gibi geç örnekler dışında böyle örneklere Anadolu'nun diğer bölgelerinde pek rastlanmaz.
Figürlerin soyut işlenişi Orta Asya hayvan üslubunu akla getirmektedir. En güzel örnekleri M.Ö.3-1 y.y'a tarihlenen Pazırık Kurganları ve Ordos bölgesi buluntuları arasındadır. Hayvan üslubu ortak adını almakla beraber bu buluntularda tek bir üsluptan söz edilememektedir. Aynı bölgede, aynı zaman dilimi içinde yapılmış, ilk bakışta hangi tür hayvan olduğu anlaşılamayacak kadar kuvvetle soyutlanmış, daha çok bakan insanın yorum gücüne açık figürler; bir yırtıcı hayvan olduğu anlaşabilen ancak yine ayrıntıya inilmemiş soyut örnekler ve bunların yanında tamamen gerçekçi figürler bulunabilmektedir.
Urfa kapı tokmaklarının açık benzerleri Orta Asya örnekleri arasında yoktur. Fakat Cizre Ulu Cami kapı tokmağı (13.y.y. başı) bu üslubun Anadolu'daki en önemli temsilcilerindendir. Türkiye'deki şimdilik bilinen en eski kapı tokmağı olan bu örnek, Urfa evlerindeki kapı tokmaklarının da en azından 13 y.y.'a kadar inen bir geçmişi olduğunu göstermektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Orta Asya'da çok yakın benzerleri bulunmamakla beraber figürü soyutlama anlayışları bakımından Urfa kapı tokmakları Orta Asya hayvan üslubunun Türkiye'deki uzantıları olarak kabul edilebilir.
2- L Biçiminde Kapı Tokmakları
Ölçüleri ve dövme demir oluşları ile birinci gruba benzerler. Kapıya vurulduğunda ses çıkarmak üzere gövdenin ucu 1-3 cm. uzunluğunda kapıya doğru bükülmüştür. Kapıya bağlandığı üst kısmında iki uygulama vardır. Birincisinde gövdenin üst uç kısmı halka şeklindedir. Çivi bu halkadan geçirilerek U şeklinde kapıya çakılır. İkincisinde üst kısmın altında 1-2 cm. çıkıntısı olur. Bu çıkıntılı kısım kapıya çakılmış olan yuvaya oturtulur ve perçinlenir. Gövdenin sırt kısmında bazan kazıma tekniği ile yapılmış, çeşitli kompozisyonlar oluşturan bulunabilir. Uzunluk, kalınlık ve süsleme gibi farklar dışında Türkiye'nin her bölgesinde yaygın olarak kullanılan bir tiptir.
3- El Şeklinde Kapı Tokmakları
Anadolu'da en yaygın olarak kullanılan gruplardan birisidir. Döküm tekniğinde genellikle tunç, daha az da demirden yapılmıştır. Bilezikli, bileziksiz yüzüklü yüzüksüz gibi değişik tiplemeleri vardır. Köken olarak batıdan gelmiş olmakla birlikte örneklerin çoğu kalıba alınarak Türkiye'de çoğaltılmıştır.
4- Yaprak Biçiminde Olanlar
Daha çok döküm tekniğinde yapılan bu örnekler geç döneme aittirler. Meşe veya çınar yaprağının kenar çizgilerine benzetilebilecek bir biçime sahiptirler.
5- Ucu Palmetli, Oval Kapı Tokmakları
Üst kısmında kapıya çakılı yuvaya bağlanan, alt ucu sivri olarak biten ovale yakın şeklin ucu küçük bir palmet biçiminde sona erer. Türkiye'de yaygın bir tiptir. Kapıya bağlandığı üst kısımdaki iki ucun ejder başı şeklinde düzenlendiği örnekleri de vardır.
6- Halka Biçiminde Kapı Tokmakları
4 ve 5 numaralı gruplar gibi bunlar da aslında kapıya vurmak için değil kapıyı çekmek için yapılmışlardır. Ancak zaman içinde bazı örneklerde halkanın aşağı ucunun altı çıkıntılı yapılmış, kapıya değen yerine de iri başlı bir denir çivi çakılarak, halkalar aynı zamanda tokmak haline getirilmiştir. Urfa örneği dövme demirden olup son derece basittir. Türkiye'de hemen her merkezde kullanılmıştır.
Kapı tokmağının iki ana parçası vardır. Birincisi çeşitli biçimlerde kapı tokmakları. İkincisi bu tokmağın vurulduğunda ses çıkarmasını sağlayan ve kapıya çakılı iri başlı bir çivi ile tokmağın üstten kapıya bağlandığı demir çivi. Her iki demir çivi de, önce kapıya daha sağlam tutturulabilme, sonra daha güzel görünmesi için ayna veya göbek denilen metal bir parça üzerinden kapıya çakılır. Çiviler genellikle dövme demirdendir. Büyüdükçe bir baş ve iki parça gövdeden oluşur. Çivi kapıya çakıldıktan sonra kapının arkasından kolların biri aşağı biri yukarı bükülerek tekrar kapıya çakılır.
Aynalar değişik biçimlerdedir. Urfa'daki özellikle hayvan biçimli örneklerde tokmak ile yaklaşık aynı uzunluk ve genişlikte metal parça veya tokmağın üst ve alt kısımlarında iki ayrı yuvarlak metal parça gibi çeşitleri bulunur.
ŞANLIURFA SAAT KULESİ
XVI. yüzyılın sonlarında Osmanlı hayatına giren saat kulesi yapma geleneği XVIII ve XIX. yy. da İmparatorluğun batısından başlayıp doğusuna doğru artarak, Anadolu'nun içlerine kadar yayılmıştır. Bunun da en önemli sebebi, II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. seneyi devriyesinde (1901), Valilere saat kulesi yapımıyla ilgili gönderdiği fermandır.
Saat kuleleri, zamanı gösteren aletleri taşımaları yanında; bazılarının kaidelerindeki çeşmelerle sebil; odalarla da, muvakkithane görevlerini üstlenmişler ayrıca yangın kulesi ve sisli puslu havalarda yön gösterici, bazılarının üzerinde (rüzgar gülü, barometre gibi) değişik hava olaylarını ölçen aletler taşımasıyla da, çok fonksiyonlu yapılar olarak kullanılmışlardır.
Saat Kulelerinin diğer bir görevi de, din ve devlet işlerinin ayrılmasına, Devlet Dairelerinin Ezani Saat yerine, Batı da olduğu gibi Güneş Saatiyle çalışma düzenine girmesine neden olmuştur. Bu yapılar, konumlarına göre; meydanlarda, yamaç ve tepelerde, bir yapı üzerinde yer alanlar olmak üzere üç ana guruba ayrılır.
Bu gruplardan, Urfa Saat Kulesi de bir yapı üzerinde yer alan gruba girer. Saat Kulesi; eski bir kilisenin yerine yapılan Ulu Cami (1191'den önce) avlusunun kuzeybatı köşesinde bulunan, yaklaşık 30-35 m. yükseklikte, sekizgen çan kulesinin üzerinde yer almaktadır. Bu kule haçlılar döneminden kalan kilisenin çan kulesidir. Kulenin üzerine kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmeyen bir saat kulesi ilave edilmiştir. 1927 Urfa salnamesinde, Ulu Cami ve Ana Mektebini gösteren resimlerde, kulenin üzerindeki saati görülmemektedir. Fakat 1945 tarihindeki Urfa'nın, bir resminde kule üzerindeki saati görmekteyiz. Her iki kaynak karşılaştırıldığında, saatin 1927 ile 1945 arasında yapıldığını söyleyebiliriz. Bu küçük dikdörtgen prizma kule, geniş saçaklı ve sivri kubbelidir. Dört bir tarafında yuvarlak kadranlı saatler yer alır.
Dileğimiz, bu kulenin saatinin tekrar çalıştırılarak gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Yüzölçümü: 18.584 km²
Nüfus: 1.523.099 (2007)
İl Trafik No: 63
Şanlıurfa, tarihi geçmişi 9 bin yıl öncesine dayanan, Hz. İbrahim'in doğduğu, Hz. Eyyüb'ün yaşadığı, Hz. İsa tarafından kutsanan kent adeta bir müze şehir görünümündedir. Harran' ı gezerken 4000 yıl öncesinin solunduğunu hissetmemek, Atatürk Barajının suladığı Harran Ovası'nda ise yaratılan bolluk ve bereketi gözlemlememek mümkün değildir.
Urfa ilinin ilçeleri; Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç ve Viran şehirdir.
COÐRAFYA
Karacadağ Şanlıurfa' nın en yüksek noktasını teşkil eder. Güney yarısında ovalar yer alır. Şanlı Urfa'nın etrafında çok sayıda mağara; sarnıç; polye; dolin bulunmaktadır. (Kanlı Mağara; Dedenin Sarnıcı vb.)
Batıdan doğuya doğru Suruç; Harran; Viranşehir-Ceylanpınar; Halfeti; Hilvan ve Bozova Ovaları en önemli ovaları, Karacadağ; Tektek; Takırtukur; Susuz; Germuş; Nemrut; Şebeke; Arat dağları en önemli dağları, Fırat Nehri; Culap Suyu; Habur Nehri en önemli nehirleri ve Atatürk Baraj Gölü; Halil-ür Rahman Gölü; Aynzeliha Gölü de en önemli gölleridir.
Şanlıurfa iklimi karasal iklim özelliği gösterir. Yazları çok sıcak ve kurak; kışları bol yağışlı ve nispeten ılıman geçmektedir.
TARİHÇE
Şanlıurfa tarihinin Paleolotik çağa kadar uzandığı tespit olunmuştur. Kazılarda Neolitik çağ Kalkolitik çağ ve İlk Tunç çağına ait çok sayıda değerli eserler ele geçirilmiştir.
Bölge, Arami, Part, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Selahattin Eyyubi, Moğol, Memlük ve Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.
NE YENİR
Yemek kültürü oldukça zengin olan Şanliurfa'da Ayran çorbasi, çagala aşi, pakla aşi, hitti bastirmasi, sarimsak aşi, isot çömlegi, erik tavasi, semsek, has (marul) dolmasi, mimbar, acir bastirmasi, masluka, lebeni, borani, duvakli pilav, etli köfte (çig köfte), haş haş kebabi, kemeli kebap, tike kebabi, tepsi kebabi, frenkli (domatesli) kebap, kemeli cacik, bostana, koruk salatasi, katmer, aşir aşi, paliza, şillik, haside, kuymak, zingil, paliza geleneksel yöresel yemekler arasinda sayilabilir.
NE ALINIR
Şanlıurfa'da tarihi çarşı ve pazarlarda el dokumacılığı, tarakçılık, ağaç oymacılığı, saraçlık (dericilik), kürkçülük, bakırcılık, kuyumculuk ve taş süslemeciliği ürünleri bulunmaktadır.
YAPMADAN DÖNME
Çiğ köfte tatmadan,
Harran'ı görmeden,
Urfa'nın acı kahvesini (mırra) içmeden,
Atatürk Barajını gezmeden,
Balıklı Gölü gezmeden,
Kelaynakları gözlemeden,
Kapalı çarşıdan alışveriş yapmadan,
....Dönmeyin.
NASIL GİDİLİR
Karayolu: Şanlıurfa yurdumuzun güneydoğu sınırlarında ve Arap ülkelerine geçişte yer alması ve GAP'ın merkezi oluşu nedeniyle karayolu ulaşımda önemli rol oynamaktadır.
Havayolu: Kentte havalimanı bulunmaktadır.
Havaalanı Tel : 247 03 43
TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (AÐUSTOS 2005)
Sit Alanları
Arkeolojik Sit Alanı : 170
Kentsel Sit Alanı : 3
Doğal Sit Alanı : 2
Tarihi Sit Alanı : 1
Diğer Sit Alanları
Arkeolojik ve Doğal Sit : 1
Toplam : 177
Kültür (Tekyapı Ölçeğinde) ve Tabiat Varlıkları: 562
GENEL TOPLAM : 739
İLETİŞİM BİLGİLERİ
Valilik: (+90-414) 313 18 43
Belediye: (+90-414) 312 41 14
Hastane: (+90-414) 316 57 05
Polis: (+90-414) 313 35 79
Jandarma: (+90-414) 312 70 28
İl Turizm Müdürlüğü: (+90-414) 215 24 67 - 215 76 10
İl Kültür Müdürlüğü: (+90-414) 312 08 18
Viranşehir Kültür Merkezi: (+90-414) 312 08 18
Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu Müdürlüğü: (+90-414) 215 79 99
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü: (+90-414) 215 51 26
Gezilecek Yerleri
Firuz Bey Çeşmesi
Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesinin güney duvarında yeralan çeşme 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılmıştır. Medreseden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler Devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Hamamlar
Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı, Vezir, Şaban, Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır.
Hanlar ve Çarşılar
Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Han'dır.
Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir.
Ornitoloji
Dünyada soyu tükenmekte olan ve Türkiye'de yalnızca Birecik'te yaşayan Kelaynaklar Şanlıurfa yöresindeki hayvan türlerinden en ilgincidir. İbidae soyundan olan Kelaynaklar baş ve gerdanları tüysüz olduğundan bu adla anılmaktadır. Birecik'ten başka Fas ve Cezayir'de yaşayan Kelaynaklar kış aylarında Etiyopya ve Madagaskar'a göç ederler ve şubat ortasından başlayarak Birecik'e gelirler. Kayalık yamaçlarda yuva kurar, yumurtlama döneminden sonra temmuz ayı ortalarında geri dönerler. Birecik'te her yıl Kelaynak Festivali düzenlenmektedir.
ŞANLIURFA MÜZESİ
Şanlıurfa'da bir müze açılması fikri 1948 yılında oluşmaya başlamış ve mevcut eserlerin Atatürk İlkokulu'nda bir depoda toplanması sonucunda müzenin kuruluşu ile ilgili ilk teşebbüs gerçekleşmiştir. 1956 yılında müze için Şehit Nusret İlkokulu'nda bir yer ayrılarak eserler burada depolanmıştır. Müze için ayrılan bu mahallin yeterli olmaması ve yörenin binlerce yıllık tarihini belgeleyen zengin kültür varlıklarını sergileme ihtiyacı yeni bir müze binasının yapımını gerektirmiştir.
1965 yılında Şehitlik mevkiinde, 1500 m² lik bir alan üzerinde müze binasının inşaatına başlanmıştır. Binanın yapımı ve teşhir tanzim işlerinin tamamlanmasını takiben Şanlıurfa Müzesi 1969 yılında ziyarete açılmıştır.
Zengin bir tarihi geçmişi olan Şanlıurfa yöresi pek çok Höyük ve eski iskân yerine sahip bulunmaktadır. İl merkezinin 44 km. güneydoğusunda adını verdiği ovada yer alan kendine özgü sivil mimarisi ile büyük ilgi toplayan Harran bunların en önemlilerinden biridir ve M.Ö.III binden M.S. XIII. yüzyıla kadar kesintisiz iskân edilmiştir.
Bölgede; Atatürk Barajı, Birecik Barajı ve Kargamış Barajı göl aynası altında kalan yerleşimlerde, kurtarma kazıları yapılması planlanmıştır. 1987 yılından itibaren Atatürk Barajı suları altında kalan Lidar Höyük ve Hassek Höyük'te yabancı bilim heyetlerince; Çavi Tarlası ve Nevali Çori'de ise Şanlıurfa Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazıları yapılmıştır.
Birecik Barajı göl aynası altında kalacak olan Tilbeş Höyük'te 1996 yılından beri Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında kurtarma kazıları yapılmaktadır. Apameia Ören yerinde ise yine müze müdürlüğü başkanlığında kurtarma kazılarına, 1998 yılında başlanacaktır.
Baraj göl alanlarındaki kurtarma kazıları dışında, Şanlıurfa Merkez Örencik Köyü Göbeklitepe, Konuklu Köyü Kazane Höyük ve Gürcütepe Bozova İlçesi Bahçeli Köyü Titriş Höyük, Birecik İlçesi Merkez Hacınebi Höyük Ören yerlerinde arkeolojik kazılar yapılmaktadır.
Bölgedeki kazılardan elde edilen eserlerin Şanlıurfa Müzesi'ne teslim edilmesi sonucu, müzenin depo ve teşhir salonları yetersiz hale gelmiştir. Tarihi eserlerimizin sağlıklı bir şekilde muhafazalarını mümkün kılmak amacıyla mevcut binaya ilave olarak depo ve teşhir salonları yapımı zaruri hale gelmiş ve müze çevresinde gerekli kamulaştırmalar yapılarak ilave depo ve teşhir salonlarının yapımına başlanmıştır.
Yapımı gerçekleştirilen ilave binanın giriş ve üst katında üç arkeolojik, bir etnografik eser salonu, idari bölümler, konferans ve sergi gibi faaliyetlerin yapılacağı çok amaçlı salon, kütüphane; bodrum katında ise depolar, laboratuvar, ve fotoğrafhane yer almaktadır. Çağdaş anlamda teşhir tanzim çalışmaları gerçekleştirilen ilave bina, 1987 yılında hizmete girmiştir.
Şanlıurfa Müzesi'nde; Harran'daki kazı çalışmalarından elde edilen eserlerin yanı sıra, yöredeki diğer höyüklerde ve eski iskân yerlerindeki çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan kültür varlıkları, kronolojik sıralama ile ve ayrı vitrinler halinde teşhir edilmektedir.
Giriş katındaki ilk salon Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait taş eserlere ayrılmıştır.
Arkeolojik ****iyona ait ikinci ve üçüncü salonlarda; Neolitik Devre (M.Ö. 8000-5000) ait çakmak taşından kesici aletler, deliciler, taştan idoller ve kaplar; Kalkolitik Devre (M.Ö.5000-3000) ait pişmiş topraktan yapılmış, boyalı ve boyasız geometrik desenli seramikler, mühürler, ölü gömme küpleri (pithos), fayanstan yapılmış kolye taneleri; Eski Tunç Çağına (M.Ö. 3000-2000) tarihlenen pişmiş topraktan mühür baskılı küp parçaları, silindir ve damga mühürler, figürinli kap parçaları, hayvan figürinleri, madeni eşyalar, takılar, idoller gibi çok ve çeşitli eserler teşhir edilmektedir.
Etnografik eserler ****iyonunda; yörenin özelliklerini taşıyan giysiler, gümüş ve bronz takılar, el sanatlarına ait örnekler, yöreye has özellik taşıyan oymalı kitabeli ahşap kapılar ve pencere kanatları, hat sanatına ait eserler, el yazması Kuran-ı Kerim'ler bulunmaktadır.
Şanlıurfa Müzesi'nin bahçesinde de arkeolojik eserler yine kronolojik sıra esas alınarak teşhir edilmektedir. Ön cephede, açık teşhirde hayvan tasvirlerinin yer aldığı bir de mozaik havuzu bulunmaktadır.
Şehitlik Mahallesi, Çamlık Caddesi Bahçelievler
Tel : (0414) 313 15 88
Faks : (0414) 314 16 42
Pazartesi dışında 08.30-12.30/13.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.
Camiiler ve Kiliseler
Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü-Merkez):
Şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tanedir. Hz. İbrahim Peygamber'in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesi'nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından "Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim'in düştüğü yere "Halil-ür Rahman Gölü" denilir. Nemrut'un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber'e aşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut'a yalvarır. Hz. İbrahim'in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.
Der-Yakup Kilisesi (Nemrut'un Tahtı-Merkez):
Urfa Kalesinin batısında Damlacık sırtlarında kurulmuş olan bu yapının Hıristiyanlık dininin doğuşundan sonra yaptırılan ilk kiliselerden olduğu bilinmektedir. M.S. 38 yılında Hıristiyan olan Süryaniler tarafından kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Buraya Nemrut'un tahtı da diyenler olduğu gibi Nemrut'un mezarı diyenler de vardır. Halk arasında Apgarın Dağı da denir. Süryaniler buraya Deyro D'Nalşotho (Ruhların Manastırı) demişlerdir.
Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi-Merkez):
Bu kilise Tılfındır Mahallesindedir. Hıristiyanlık tarihinin ilk kiliselerinden olup M.S. 38 yılında Süryaniler tarafından yapılmıştır. Evliya Çelebi Hz. İsa'nın Urfa'ya geldiğini ve bu kiliseyi ziyaret ettiğini, bu nedenle buraya Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi) denildiğini yazmaktadır.
Eski Ömeriye Cami (Merkez):
Şanlıurfa merkezinde bulunan bu caminin, mevcut kitabeleri onarım devrine ait olduğundan inşa tarihi bilinmemektedir. Halk arasında adına dayanılarak caminin Hz. Ömer tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Son cemaat yerinin doğu duvarında yer alan kitabede caminin 1301 tarihinde Muhammed Ağa tarafından tamir edildiği yazılıdır. Bu kitabedeki tarih Ömeriye Caminin Urfa'nın en eski camilerinden biri olduğunu göstermektedir.
Camiler ve Kiliseler
İnanç Turizminin önemli merkezlerinden olan Urfa'da Ulu Cami , Hasan Padişah Cami, Halil-Ür Rahman Cami, İbrahim Peygamber'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami, Eyyüp Peygamber Makamı Ve Kuyusu görülebilecek Camilerdir. İsa Kilisesi, Der Yakup Kilisesi Urfa'nın önemli kiliseleridir.
Halil-Ür Rahman Cami (Döşeme Cami-Makam Cami-Merkez):
Halil-ür Rahman Gölünün güneybatı köşesinde yer alan cami, medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelen bir külliye halindedir. Cami, M.S. 504 tarihinde (Bizans dönemi) Urbisyus'un maddi yardımlarıyla monofistler adına yaptırılan Meryem Ana Kilisesi üzerine XIII. yy.da Eyyübiler devrinde inşa edilmiştir. Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübilerden Melik Eşref Muzafferiddin Musa'nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılıdır.
Harran (Harran):
Din ve dilleriyle en eski milletlerden biri sayılan İbraniler, tek tanrıya inanan bir din anlayışını ilk gerçekleştiren kavimdir. Kutsal kitaplarda anlatılan Sami asıllı Yahudi kavmi, Tevrat'a göre Yehova İbranilerini yöneten İbrahim Peygambere "Kabileni al ve baba evini (Ur şehri şimdiki Urfa) bırak, göstereceğim ülkeye git. Orada kavmini büyük bir millet yapacağım." denmiştir. Yine Tevrat'ta "Abram Harran'dan gittiği vakit, 75 yaşında idi" denilmektedir. Hz. İbrahim'in evinin kentin ortasında bulunan höyüğün kuzey eteklerindeki kalıntılar arasında bulunduğu bilim çevrelerince iddia edilmektedir.
Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı (Merkez):
Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye'de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah'a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah'a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir.
Hz. Eyyüp, Hz. Elyasa ve Rahime Hatun Türbeleri (Eyyüp Nebi Köyü-Viranşehir):
Hz. Eyyüp Peygamberin mezarının, Viranşehir ilçesinden 12 km uzaklıkta Eyyüp Nebi Köyü'nde olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Eyyüp 7 yıl çile çektikten sonra kendisine Allah tarafından nail olunan şifalı su ile yıkanıp yaralarından kurtulur. Daha sonra eşi Rahime Hatunla birlikte Eyyüp Nebi Köyünde yaşar. Her ikisinin türbesi de bu köyde bulunmaktadır.
Eyyüp Peygamberi görmek için 3 ay yol yürüyen ve çok yakınına geldiği halde göremeden ölen Hz. Elyasa'nın kabri de aynı köydedir. Rivayete göre; IV. Murat Bağdat seferinde iken Eyyüp Nebi Köyünde mola verip bir gece konaklar. Rüyasında birisi kendisine "Kaldığın yer Eyyüp Peygamberin makamıdır. Sabah kalktığında atının kişneyerek ayağını üç defa vurduğu yere bir cami ile türbe yaptır." der.
Yine özellikle yöre halkı tarafından anlatılan başka bir rivayete göre Eyyüp Peygamberin sırtını sürdüğü kutsal bir kaya kütlesi de bu köyde bulunmaktadır. Hz. Eyyüp Peygamberi ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'yı (Hz. Eyyüp, "Beni ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'nın türbesini ziyaret etsin" demiştir.) sonra Hz. Eyyüp'ün türbesini, daha sonra Rahime Hatunu ve en son da sırtını sürdüğü kutsal taşı ziyaret etmektedir.
Hz. İbrahim'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami (Merkez):
Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuştur. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut, bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin "Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir" demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister.
Sarayın putçusu Azer'in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim'i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamıştır. Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılır.
Rızvaniye Cami (Zulumiye Cami-Merkez):
Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarında yer alan cami, Bizans devrine ait St. Thomas Kilisesi'nin yerine Osmanlıların Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır.
Ulu Cami (Harran):
Harran Höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alan Ulu Cami, 744-750 yıllarında Emevi Hükümdarı II. Mervan tarafından yaptırılmıştır. Ünlü medresesi, hamamı, hastanesi ile bir külliye halinde olduğu tahmin edilmektedir. Anadolu'nun en eski ve en büyük camisi olması bakımından önem arz eden caminin Selçuklu dönemindeki onarımlarından kalma mimari parçaları, taş süsleme sanatının son derece güzel örneklerindendir.
Ulu Cami (Merkez):
Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Eski bir sinagog iken M.S. 435-436'da ölen Piskopos Rabula tarafından St. Stephon Kilisesi'ne dönüştürülmüştür. Kırmızı renkteki mermer sütunların çok olması nedeni ile "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan yapının yerine, 1170-1175 yıllarında Nurettin Zengi tarafından inşa edilmiştir.
Anadolu'daki çok ayaklı camiler grubunda olup, payeler üzerinde kıble duvarına paralel üç sıra çapraz tonozlarla örtülü, yatık dikdörtgen planlıdır. On dört sivri kemerli avluya açılan ve payeler üzerine duran çapraz tonozlarla örtülü son cemaat yeri, Anadolu'da ilk kez Şanlıurfa Ulu Cami'nde kullanılmıştır. Yapının sekizgen çan kulesi bugün minare olarak kullanılmaktadır.
Şuayb Şehri (Harran):
Harran'a 45 km mesafede, bir ören yeri olup mevcut kalıntılar Roma Devrine aittir. Yüzlerce kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Şuayb şehri harabeleri arasında bir mağara, Şuayb Peygamberin makamı olarak bilinmektedir.
Geleneksel Urfa Evleri
Urfa evleri genellikle harem (halk harem der) ve "oda" denilen selâmlık kısmı olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Bazen bu iki bölüm, aralarından bir duvarla ayrılmış ve sokak tarafından ayrı birer kapıları olan müstakil iki ev görünümünü verdikleri gibi, bazen de tek kapıyla girilen selâmlık bölümünden sonra ikinci bir kapıyla harem bölümüne geçilen bir plan gösterirler.
Hacı Hafızlar Evi
Kara Meydan semtindedir. Postahanenin güneyine bitişik olan bu ev, harem ve selâmlık bölümlü olup geleneksel Urfa evlerinin birçok özelliğini üzerinde toplamaktadır. 1888 yılında inşa edilen bu tarihi ev Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek Devlet Güzel Sanatlar Galerisi haline getirilmiştir.
Küçük Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu Konağı
(Vilayet Konukevi) :
Şanlı Urfa Merkezinde, Vali Fuat Caddesi'nin (Büyükyol) Balıklıgöl'e yakın kesiminde Selahattin Eyyubi Caminin batısındadır. Bu tarihi konak 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir (1890 yılları). Harem ve selamlık bölümleri vardır. Konakta inşaat malzemesi olarak ünlü Urfa Taşı kullanılmıştır.
Sakıbın Köşkü
1796-1876 yılları arasında yaşayan Şair Sakıp Efendi tarafından yaptırılan bu konak Halepli Bahçe içerisinde bulunur. Nedim Efendi Konağı gibi harem ve selâmlık olarak geniş bir alana yayılır. 1985 yılında Şanlı Urfa Belediyesi'nce tamir ettirilmiştir.
Köprüler ve Su Kemerleri
Karakoyun Deresi
Karakoyun deresinin tarihteki adı Deysan Irmağıdır. Urfa'nın batısından doğan, şehir içersinden geçerek Harran Ovası'nda Cüllap Irmağıyla birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır. Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru; Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Jünstinyen Su Kemeri, Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü (Kısas Köprüsü) ve Demir Köprü bulunmaktadır.
Karakoyun Su Kemeri
Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans imparatoru Jünstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Urfa Kalesi
Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır.
Ören Yerleri
Balıklı Göl
(Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.
İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.
Harran
Şanlı Urfa'nın 44 kilometre güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur.
Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir.
Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.
Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.
Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. 11. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür.
Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır.
Kazane
Şanlıurfa merkeze bağlı Kazane (Uğurcuk) yerleşim alanının tarihi MÖ 5000-3000'e dayanmaktadır. Çalışmalar sırasında mimari buluntular, evler, sokaklar ve bu döneme ait eserler bulunmuştur. Bu yerleşim alanında höyüğün tepesinde su deposu inşa edilmiştir. Ayrıca Sümerce'yi Akadça'ya çeviren bir alfabe bulunmuştur.
Nevali Çori
Nevali Çori adıyla tanınan antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir kolu olan Katara Deresinin yanında yer almaktadır.
Sogmatar
Şanlıurfa'ya 73 km uzaklıktaki kent bugün Yağmurlu köyü adıyla anılmaktadır. M.S.1 ve 2'nci yüzyıllarda Süryaniler tarafından iskan edilmiştir. Kökü Harran Sin Kültürüne dayanan Sabiizm ve Baş tanrı Marilaha'nın kültür merkezi olduğu bilinen Sogmatar ören yerinin Baş tanrıya ve gezegenlere ibadet edilen ve kurban kesilen açık hava mabedi en önemli kalıntılarından biridir. Mabedin duvarlarında Süryanice yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan rölyefleri işlenmiştir. Ayrıca Kalenin batısında bulunan tepedeki kayalara da tanrıları tasvir eden rölyefler ve Süryanice yazılar işlenmiştir.
Şuayb Şehri
Şanlıurfa'dan 88 km uzaklıktaki Özkent köyü adıyla anılan tarihi harabelerdir. Geniş bir alana yayılan ören yerinin surlarla çevrili olduğu ve Roma devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Halk arasında Şuayb Peygamberin bu kentte yaşadığına inanılır. Burada Peygamber Makamı olarak ziyaret edilen bir de mağara bulunmaktadır.
Kültürel Detaylar
Şanlıurfa Kapı Tokmakları
Türkiye'de geleneksel ev dokusu hızla yok olmaktadır ve bu evler yeterince belgelenememektedir. Bu yüzden evlerin kapı tokmakları gibi ilgi çekici parçalarına gerekli ilgi gösterilmemektedir.
Türkiye'deki kapı tokmakları son derece zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Mevcut örneklerin büyük bir kısmı batı kökenlidir. Türkiye'de kopya edilerek çoğaltılmışlardır. İzmir'den Siirt'e kadar her bölgede bu örneklere rastlanabilir. Yalnızlar Tokat-Sivas-Tunceli, Urfa-Mardin bölgelerinde bunların yanı sıra geleneksel çizgiyi sürdüren örnekler de bulunmaktadır.
Tokmaklar üzerinde tarih yoktur. Bu yüzden, hangi tarihe kadar indikleri kesin olarak söylenemez. Üzerinde bulunduğu caminin inşa tarihine bağlı olarak 13. y.y başlarına tarihlenen Cizre Ulu Camisi'nin ejderli kapı tokmakları Türkiye'nin en eski örnekleridir. 15. y.y.'dan Hacı Bayram Veli Türbesi, Amasya Mehmet Paşa Camisi, Bursa Cem Sultan Türbesi, 16. y.y.'dan Manisa Muradiye Camisi kapı tokmakları, uçları, ejder başı ile sonlanan yuvarlak halkalardır. Bu örneklerin hepsinin tarihi, bulundukları yapının tarihine göre kabul edilmiştir. 15-16. y.y. minyatürlerinde de yapılarda kapı halkaları kullanıldığı görülmektedir.
Urfa'da 6 tip kapı tokmağı belirleyebildik.
1- Hayvan Biçiminde Olanlar
2- L Biçiminde Olanlar
3- El Şeklinde Olanlar
4- Yaprak Biçiminde Olanlar
5- Ucu Palmetli Oval Biçimli Olanlar
6- Halka Biçiminde Olanla
Bunlardan ilk üçü doğrudan kapı tokmağı, son üçü ise kapı halkasıdır. Ancak zaman içinde halkalar da kapı tokmağı gibi kullanıldıkları için aynı gruplama içine alınmıştır.
1- Hayvan Biçiminde Olanlar
1-2 cm. kalınlığında, 3-4cm. genişliğinde 20-30 cm. uzunluğunda dövme demirden yapılmıştır. Kapıya bağlandığı üst kısımda kuyruğu, kapıya vurulan aşağı kısmında da bir baş ve gagası (burun) bulunur. Baş kısmı benzer olmakla birlikte kuyruklu ve kuyruksuz yapılan iki tipi vardır. Kuyruk yapılan örneklerde kuyruk hep yukarı doğru kıvrıktır. Bazılarında iç içe iki kıvrım olarak yapılmıştır. Kalın olarak başlar ve giderek incelir. Bu tiplerde kuyruk yukarı doğru kıvrıldığından doğal olarak kapıya bağlantı yeri yapmak gerekmiştir. Kuyruğun hemen altındaki çıkıntı kısım, hareket edebilecek şekilde, kapıya çakılı yuvaya perçinlenmiştir. Kuyruk yapılmayan örneklerde tokmağın üst ucu bir halka biçiminde biter ve buradan kapıya çakılır. İnce uzun gövde kısmının kuyruk ve baş kısmına bitişen yerleri, yanlardan biraz inceltilmiştir.
Tokmakların baş kısımları demirci örsüne benzer. Gövdeden daha kalın dikdörtgen prizmal bir baş ile bunun ucunda, bir filin dişi gibi hafif yukarı doğru kıvrık giderek incelen bir burun veya gaga kısmı. Bu kısımda başka uygulamalar da görülür. Bazı örneklerde tıpkı kuyruk gibi burun da yukarı ve içe doğru kıvrıktır. Bir kısım örneklerde de aşağı doğru kıvrılmıştır.
Baş kısmı gövdeden daha kalın olduğundan, genellikle alttaki demire vurmak için bu kalınlık yeterli sayılmaz, bazı örneklerde alt demire vurulmak üzere ayrıca baş kısmının altı çıkıntı yapılmıştır.
Tokmaklarda genellikle benzeme yoktur. Bazı örneklerde sırt kısımlarında tek nokta veya çizgi oluşturan noktalarla benzemeye gidilmiştir.
Kapı tokmaklarındaki bu soyut hayvan biçimleri acaba hangi hayvanı ya da hayvanları sembolize ediyorlardı. Örneklere bakarak bunun açık bir cevabını vermek mümkün değildir. Kuyruğun altındaki kapıya bağlanan kısım ve aşağıda, baş kısmının altında kapıdaki demire vurmaya yarayan çıkıntılı kısmın ayaklara benzemesi ilk anda köpek, kurt gibi dört ayaklı hayvan düşüncesini uyandırıyor. Fakat her ne kadar soyutlanmış olsa da kavisli veya kıvrık bir burun bu tür hayvanlar için pek uygun değildir.
Bunlar acaba kuş türü hayvanlar mıydı? Örnekler içinde açıkça kuş olduğu anlaşılan Urfa'da tek örnek belirleyebildik. Baş kısmından ve kanatlarından kuş olarak yapıldığı anlaşılan bu örneğin, Urfa evlerinde yaygın olarak kullanılan güvercinlikler ve örneğin baş biçimlenişine dayanarak güvercin olduğu söylenebilir.
Yine Mardin'de bulunan aynı gövde biçimlenişine sahip bir örnek ibiği ve kuyruğu ile açık bir horozdur. Urfa'da güvercinli örnek dışında açıkça bir hayvana benzeyen başka örnek yoktur. Diğer örneklerin özellikle gaga (burun) biçimlenişleri daha çok horozu veya genel olarak kuşu andırsa da gövde biçimi ve kuyruk dört ayaklı hayvanları andırmaktadır.
Belki de kuyruksuz olanlar kuş, kuyruklu olanlar dört ayaklı hayvanları sembolize ediyordu. Açık bir şey söylemek mümkün değil. Yalnız Urfa'daki bir örnek her iki grubun karması oluşu ile ilgi çekicidir. Kuyruğu ve genel biçimlenişi ile diğerlerine benzeyen bu örnekte gaga kalkmış, bunun yerine baş kısmının üstüne ayrıca küçük bir kuş figürü oturtulmuştur. Bu örneğin gövdesinin ortasındaki haç motifi, benzer örneklerin hem kilise kapılarında hem de ayyıldız işaretli kapılarda yer alması, bu tür kapı tokmakların din farkı gözetmeksizin bölgenin ortak tercihi olduğunu göstermektedir.
Soyut hayvan biçimli kapı tokmakları Urfa-Mardin bölgesinin bir özelliğidir. Soyutlanmış ejder ve gerçekçi kartal gibi geç örnekler dışında böyle örneklere Anadolu'nun diğer bölgelerinde pek rastlanmaz.
Figürlerin soyut işlenişi Orta Asya hayvan üslubunu akla getirmektedir. En güzel örnekleri M.Ö.3-1 y.y'a tarihlenen Pazırık Kurganları ve Ordos bölgesi buluntuları arasındadır. Hayvan üslubu ortak adını almakla beraber bu buluntularda tek bir üsluptan söz edilememektedir. Aynı bölgede, aynı zaman dilimi içinde yapılmış, ilk bakışta hangi tür hayvan olduğu anlaşılamayacak kadar kuvvetle soyutlanmış, daha çok bakan insanın yorum gücüne açık figürler; bir yırtıcı hayvan olduğu anlaşabilen ancak yine ayrıntıya inilmemiş soyut örnekler ve bunların yanında tamamen gerçekçi figürler bulunabilmektedir.
Urfa kapı tokmaklarının açık benzerleri Orta Asya örnekleri arasında yoktur. Fakat Cizre Ulu Cami kapı tokmağı (13.y.y. başı) bu üslubun Anadolu'daki en önemli temsilcilerindendir. Türkiye'deki şimdilik bilinen en eski kapı tokmağı olan bu örnek, Urfa evlerindeki kapı tokmaklarının da en azından 13 y.y.'a kadar inen bir geçmişi olduğunu göstermektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Orta Asya'da çok yakın benzerleri bulunmamakla beraber figürü soyutlama anlayışları bakımından Urfa kapı tokmakları Orta Asya hayvan üslubunun Türkiye'deki uzantıları olarak kabul edilebilir.
2- L Biçiminde Kapı Tokmakları
Ölçüleri ve dövme demir oluşları ile birinci gruba benzerler. Kapıya vurulduğunda ses çıkarmak üzere gövdenin ucu 1-3 cm. uzunluğunda kapıya doğru bükülmüştür. Kapıya bağlandığı üst kısmında iki uygulama vardır. Birincisinde gövdenin üst uç kısmı halka şeklindedir. Çivi bu halkadan geçirilerek U şeklinde kapıya çakılır. İkincisinde üst kısmın altında 1-2 cm. çıkıntısı olur. Bu çıkıntılı kısım kapıya çakılmış olan yuvaya oturtulur ve perçinlenir. Gövdenin sırt kısmında bazan kazıma tekniği ile yapılmış, çeşitli kompozisyonlar oluşturan bulunabilir. Uzunluk, kalınlık ve süsleme gibi farklar dışında Türkiye'nin her bölgesinde yaygın olarak kullanılan bir tiptir.
3- El Şeklinde Kapı Tokmakları
Anadolu'da en yaygın olarak kullanılan gruplardan birisidir. Döküm tekniğinde genellikle tunç, daha az da demirden yapılmıştır. Bilezikli, bileziksiz yüzüklü yüzüksüz gibi değişik tiplemeleri vardır. Köken olarak batıdan gelmiş olmakla birlikte örneklerin çoğu kalıba alınarak Türkiye'de çoğaltılmıştır.
4- Yaprak Biçiminde Olanlar
Daha çok döküm tekniğinde yapılan bu örnekler geç döneme aittirler. Meşe veya çınar yaprağının kenar çizgilerine benzetilebilecek bir biçime sahiptirler.
5- Ucu Palmetli, Oval Kapı Tokmakları
Üst kısmında kapıya çakılı yuvaya bağlanan, alt ucu sivri olarak biten ovale yakın şeklin ucu küçük bir palmet biçiminde sona erer. Türkiye'de yaygın bir tiptir. Kapıya bağlandığı üst kısımdaki iki ucun ejder başı şeklinde düzenlendiği örnekleri de vardır.
6- Halka Biçiminde Kapı Tokmakları
4 ve 5 numaralı gruplar gibi bunlar da aslında kapıya vurmak için değil kapıyı çekmek için yapılmışlardır. Ancak zaman içinde bazı örneklerde halkanın aşağı ucunun altı çıkıntılı yapılmış, kapıya değen yerine de iri başlı bir denir çivi çakılarak, halkalar aynı zamanda tokmak haline getirilmiştir. Urfa örneği dövme demirden olup son derece basittir. Türkiye'de hemen her merkezde kullanılmıştır.
Kapı tokmağının iki ana parçası vardır. Birincisi çeşitli biçimlerde kapı tokmakları. İkincisi bu tokmağın vurulduğunda ses çıkarmasını sağlayan ve kapıya çakılı iri başlı bir çivi ile tokmağın üstten kapıya bağlandığı demir çivi. Her iki demir çivi de, önce kapıya daha sağlam tutturulabilme, sonra daha güzel görünmesi için ayna veya göbek denilen metal bir parça üzerinden kapıya çakılır. Çiviler genellikle dövme demirdendir. Büyüdükçe bir baş ve iki parça gövdeden oluşur. Çivi kapıya çakıldıktan sonra kapının arkasından kolların biri aşağı biri yukarı bükülerek tekrar kapıya çakılır.
Aynalar değişik biçimlerdedir. Urfa'daki özellikle hayvan biçimli örneklerde tokmak ile yaklaşık aynı uzunluk ve genişlikte metal parça veya tokmağın üst ve alt kısımlarında iki ayrı yuvarlak metal parça gibi çeşitleri bulunur.
ŞANLIURFA SAAT KULESİ
XVI. yüzyılın sonlarında Osmanlı hayatına giren saat kulesi yapma geleneği XVIII ve XIX. yy. da İmparatorluğun batısından başlayıp doğusuna doğru artarak, Anadolu'nun içlerine kadar yayılmıştır. Bunun da en önemli sebebi, II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. seneyi devriyesinde (1901), Valilere saat kulesi yapımıyla ilgili gönderdiği fermandır.
Saat kuleleri, zamanı gösteren aletleri taşımaları yanında; bazılarının kaidelerindeki çeşmelerle sebil; odalarla da, muvakkithane görevlerini üstlenmişler ayrıca yangın kulesi ve sisli puslu havalarda yön gösterici, bazılarının üzerinde (rüzgar gülü, barometre gibi) değişik hava olaylarını ölçen aletler taşımasıyla da, çok fonksiyonlu yapılar olarak kullanılmışlardır.
Saat Kulelerinin diğer bir görevi de, din ve devlet işlerinin ayrılmasına, Devlet Dairelerinin Ezani Saat yerine, Batı da olduğu gibi Güneş Saatiyle çalışma düzenine girmesine neden olmuştur. Bu yapılar, konumlarına göre; meydanlarda, yamaç ve tepelerde, bir yapı üzerinde yer alanlar olmak üzere üç ana guruba ayrılır.
Bu gruplardan, Urfa Saat Kulesi de bir yapı üzerinde yer alan gruba girer. Saat Kulesi; eski bir kilisenin yerine yapılan Ulu Cami (1191'den önce) avlusunun kuzeybatı köşesinde bulunan, yaklaşık 30-35 m. yükseklikte, sekizgen çan kulesinin üzerinde yer almaktadır. Bu kule haçlılar döneminden kalan kilisenin çan kulesidir. Kulenin üzerine kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmeyen bir saat kulesi ilave edilmiştir. 1927 Urfa salnamesinde, Ulu Cami ve Ana Mektebini gösteren resimlerde, kulenin üzerindeki saati görülmemektedir. Fakat 1945 tarihindeki Urfa'nın, bir resminde kule üzerindeki saati görmekteyiz. Her iki kaynak karşılaştırıldığında, saatin 1927 ile 1945 arasında yapıldığını söyleyebiliriz. Bu küçük dikdörtgen prizma kule, geniş saçaklı ve sivri kubbelidir. Dört bir tarafında yuvarlak kadranlı saatler yer alır.
Dileğimiz, bu kulenin saatinin tekrar çalıştırılarak gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Yorum