Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları
Mehmet DEMİRKOL Milliyet
Sevilla'ya savunma yapılmaz
Kura çekildiğinde anlatmaya çalıştıklarımıza artık herkes hakim. Sevilla eğer oyununu oynama şansı bulursa, yani direkt olarak onların silahlarını durdurmaya çalışırsanız istediklerini alırlar. Rakibin korkunç kanat gücünü ekstra santrforlarını durdurmaya çalışırsanız sizi bükerler, kart göstertirler ve üzerler.
Çıkış yolu (naçizane) şudur. Birçok takımın Fenerbahçe'ye yaptığını Sevilla'ya yapmak lazım.
Zayıf savunma
Onların zayıf tarafı savunma göbekleri. Oradan vurmak oyunu oraya sıkıştırmak lazım. Tempo yapmalarını, kişisel ve takım süratlerini kullanmalarını engellemek olmazsa olmaz şart. Alves ve Jesus Navas'ı hücumcu değil, savunmacı kılacak bir oyun gerekli. Capel için de aynı şey geçerli. Ancak asıl önemlisi oyunun kalbini durdurmak. Eğer Keita ve Poulsen ideal orta saha göbeği oynayacaksa, bu adamlara sıkı pres lazım. Bunun için eldeki en iyi oyuncular Maldonado ve Marco. Bu baskıyı ve oynatmama işini en baştan başlatacak oyuncu ise Zico'nun tek santrforlu sistemindeki Kezman ya da Semih. Onlar sadece golcü olarak değil, Lugano kadar savunmacı olacakları bir performans sergilemeli.
Deivid'in yerine Selçuk
Deivid ya olduğundan daha agresif bir peformansla sahada olmalı ya da onu yeri Capel'in hatta bir ihtimal Adriano'nun ya da ikisinin birden varlığında Selçuk'a bırakılmalı.
Sevilla'yı topu kanada indirdiğinde durdurmak olanaksız. Oraya giden bağlantıları kesmek ve kanatlarını savunmaya mahkum etmek lazım. Eğer oraya inerlerse sadece akınlarla değil, kart göstererek de Fenerbahçe'yi zedelerler.
Ancak bütün bu gerçekler içerisinde en iyi yol, naçizane benim fikrim farklı. Bir ufak sistem değişikliği lazım gibi.
Sağdan sola Selçuk, Maldonado ve Marco'yu savunma 4'lüsünün önüne koyup Semih ve Kezman'ı beraber sahaya sürerek hem orta sahalarını hem de savunmalarını işlemez kılmak mümkün. Bu 4-3-2-1 gibi bir oyunu işaret ediyor. Kezman tek santrfor, arkalarında Alex ve Semih ve arkada 3'lü sert bir yapı. Semih'in presciliği ve arka 3'lünün sağlamlığıyla, oyunun merkezini ileri taşıyarak topun kanada inmesi engelenebilir.
Bu seri, biraz kağıt, makas, taş oyununa benziyor. Sevilla'nın en güçlü yönlerini, belki de en güçsüz yönünüzle, hücum presiyle vurabilmek bu seride mümkün.
Yeni ofsayt kuralı değişmeli
Yeni ofsayt kuralı büyük anlaşılmazlıklara, ama asıl önemlisi çok büyük adaletsizliklere yol açıyor. İngiltere, Fransa, ya da Almanya... Bu konuda şikayet duyulmayan lig yok gibi. Biz başka işlerle uğraştığımız için Anlı şanlı hakem hocaları bırakın pozisyonları, kuralın genel yorumu üzerinde bile mutabakat varamıyor.
Zaten var olan uzlaşılması zor detaylardan bahsediliyor hep. Ben bir adım ötesine geçeyim. Aktif alan, aktif adam, topa müdahil oyuncu gibi detayları geçiyorum.
Hücumda 4 oyuncu ofsaytta olsa, ama topa hamle yapmayıp, arkadan gelen oyuncu topa vursa ofsayt olmuyor. Ancak savunmada topla aktif alanla hiç alakası olmayan kaleye 25 metre uzaktaki savunmacı ofsaytı bozabiliyor. Yerde olsa, sakat olsa bile. Bu adil bir yaklaşım değil.
Ya topa müdahale etmeye niyet, ya da aktif alan gibi kavramlar savunmacılar için de geçerli olmalı (ki bu durumda, ofsaytı tespit olanaksız olacak) ya da daha normali, eskiye dönülmeli.
Yönetici dediğin zengin fanatik
1-Galatasaraylı bir yönetici maçtan önce bir telefon ediyor Rize'nin başkanına. Aman hakeme dikkat edin diyor.
-Hakeme nasıl dikkat edilir? Şöyle: Tanıdık federasyon, bakanlık, MHK neresiyse birisi bulunur aranır. Sıkıntılar aktarılır. Aranan kişi hakemi arar. "Bak" der "Senin hakkında böyle konuşmalar var. Aman dikkat et!
2-Normal şartlarda sadece kendi televizyonuna konuşan Fenerbahçeli yönetici, maçtan sonra basın mensuplarının karşısına çıkıyor bu aramayı açıklıyor.
-Neden? Bak federasyon, bakın hakemler böyle telefonlar ediliyor, sizi baskı altına almaya çalışıyorlar. Düşmanınızı tanıyın.
3-Galatasaray Asbaşkanı çıkıyor ve diyor ki kamuoyuna "Bize her maçta ne telefonlar geliyor. Açıklasak 3. Dünya savaşı çıkar".
-Ne demek bu? Fazla uzatmayın! Sizi de biliyoruz. 1 hafta sonra maçımız var. Konuşturmayın beni.
Bu nedir Allah aşkına? Ortada fol yok, yumurta yokken TFF yönetimi yeni seçilmişken, herkes yeni pozisyonlarını alıyor. Peki neden? Çünkü yöneticilik dediğin fahri bir iş. Tribündeki fanatik eğer zenginse, bir gün yönetici oluyor. Biraz da alkol sosu döktün mü üzerine, bu tablo çıkıyor ortaya. Futbolcu, teknik adam, medya, hakem, federasyon da meze oluyor bu zengin fanatik siyasetine. Herkesin şirazesi kayıyor.
İşte en başta bu yüzden lazım, kurumsallaşma ve profesyonel yöneticilik.
Çok mu lazım futbol!
Facebook'un Türkiye'deki üye sayısı 1 milyon 782 bin. Network'ünü Türkiye olarak seçmeyen, boş bırakan da bir dolu insan var. Yurt dışında yaşayan ve yaşadıkları ülkenin Network'ünü seçen bir dolu Türk var. Yani 3 milyon civarında Türk'ün bu imkandan yararlandığını gösteriyor. Internette online sözlüklere bakmanızı bir tavsiye ederim. En çok aranan kelimlerin tamamı facebook terimleri. Neden? İnsanlar kaybettikleri bağlantıları buradan buluyor yeniden. Burada başka türlü bir yaşam oluştu.
Ve futbola da sirayet etti tabii bu. Böyle olunca da...
İsmet Arzuman kendisi hakkında bir grup oluşturulduğu ve bu grupta kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle avukatı aracılığıyla yargıya başvurduğunu açıkladı. İstediği bu siteye erişimin yasaklanması. 100 kişi kendisine küfür ettiği için 3 milyonun hayatını etkilemeyi normal buluyor Arzuman. Bu normal mi? Oyunu yöneten, saha içinde kesin iktidara sahip olan hoşuna gitmeyene şak diye kırmızı kartı gösteren hakem, 100 kişi kendisine hakaret etti diye toptan yasaklamaya gidilmesini istiyor. Şak kırmızı kart! Hem de herkese. Halbuki IP numaraları bulunur. O hakaretleri edenler, eğer suç varsa cezasını çeker. Bu kadar basit. Ama yok, yasak olsun! Toptan!
İşte bu tip davranışlar bizi yöneten beyinleri anlatıyor bize. Nasıl çalıştığını?
Bu tip durumlarda şu söylenir genelde bu zihniyet tarafından, bilirsiniz:
"Kardeşim çok mu lazım facebook? Madem böyle kullanılıyor yasaklansın!"
Evet hayat nasıl baktığınızla ilintili olarak çok da lazım gelmeyebilir!
Ancak şu da denebilir tabii "Çok mu lazım futbol! Koca koca adamlar bir topun peşinde koşturuyor. Madem böyle şiddet, küfür var yasaklansın!"
Bu dendi biliyorsunuz, Taliban tarafından. Arzuman'ın talebiyle, Taliban'ın yaptığının farkı ne?
Yasakçılık yasakçılıktır! Herşeyin 'ama'sı olur ama bunun olmaz!
Mehmet DEMİRKOL Milliyet
Sevilla'ya savunma yapılmaz
Kura çekildiğinde anlatmaya çalıştıklarımıza artık herkes hakim. Sevilla eğer oyununu oynama şansı bulursa, yani direkt olarak onların silahlarını durdurmaya çalışırsanız istediklerini alırlar. Rakibin korkunç kanat gücünü ekstra santrforlarını durdurmaya çalışırsanız sizi bükerler, kart göstertirler ve üzerler.
Çıkış yolu (naçizane) şudur. Birçok takımın Fenerbahçe'ye yaptığını Sevilla'ya yapmak lazım.
Zayıf savunma
Onların zayıf tarafı savunma göbekleri. Oradan vurmak oyunu oraya sıkıştırmak lazım. Tempo yapmalarını, kişisel ve takım süratlerini kullanmalarını engellemek olmazsa olmaz şart. Alves ve Jesus Navas'ı hücumcu değil, savunmacı kılacak bir oyun gerekli. Capel için de aynı şey geçerli. Ancak asıl önemlisi oyunun kalbini durdurmak. Eğer Keita ve Poulsen ideal orta saha göbeği oynayacaksa, bu adamlara sıkı pres lazım. Bunun için eldeki en iyi oyuncular Maldonado ve Marco. Bu baskıyı ve oynatmama işini en baştan başlatacak oyuncu ise Zico'nun tek santrforlu sistemindeki Kezman ya da Semih. Onlar sadece golcü olarak değil, Lugano kadar savunmacı olacakları bir performans sergilemeli.
Deivid'in yerine Selçuk
Deivid ya olduğundan daha agresif bir peformansla sahada olmalı ya da onu yeri Capel'in hatta bir ihtimal Adriano'nun ya da ikisinin birden varlığında Selçuk'a bırakılmalı.
Sevilla'yı topu kanada indirdiğinde durdurmak olanaksız. Oraya giden bağlantıları kesmek ve kanatlarını savunmaya mahkum etmek lazım. Eğer oraya inerlerse sadece akınlarla değil, kart göstererek de Fenerbahçe'yi zedelerler.
Ancak bütün bu gerçekler içerisinde en iyi yol, naçizane benim fikrim farklı. Bir ufak sistem değişikliği lazım gibi.
Sağdan sola Selçuk, Maldonado ve Marco'yu savunma 4'lüsünün önüne koyup Semih ve Kezman'ı beraber sahaya sürerek hem orta sahalarını hem de savunmalarını işlemez kılmak mümkün. Bu 4-3-2-1 gibi bir oyunu işaret ediyor. Kezman tek santrfor, arkalarında Alex ve Semih ve arkada 3'lü sert bir yapı. Semih'in presciliği ve arka 3'lünün sağlamlığıyla, oyunun merkezini ileri taşıyarak topun kanada inmesi engelenebilir.
Bu seri, biraz kağıt, makas, taş oyununa benziyor. Sevilla'nın en güçlü yönlerini, belki de en güçsüz yönünüzle, hücum presiyle vurabilmek bu seride mümkün.
Yeni ofsayt kuralı değişmeli
Yeni ofsayt kuralı büyük anlaşılmazlıklara, ama asıl önemlisi çok büyük adaletsizliklere yol açıyor. İngiltere, Fransa, ya da Almanya... Bu konuda şikayet duyulmayan lig yok gibi. Biz başka işlerle uğraştığımız için Anlı şanlı hakem hocaları bırakın pozisyonları, kuralın genel yorumu üzerinde bile mutabakat varamıyor.
Zaten var olan uzlaşılması zor detaylardan bahsediliyor hep. Ben bir adım ötesine geçeyim. Aktif alan, aktif adam, topa müdahil oyuncu gibi detayları geçiyorum.
Hücumda 4 oyuncu ofsaytta olsa, ama topa hamle yapmayıp, arkadan gelen oyuncu topa vursa ofsayt olmuyor. Ancak savunmada topla aktif alanla hiç alakası olmayan kaleye 25 metre uzaktaki savunmacı ofsaytı bozabiliyor. Yerde olsa, sakat olsa bile. Bu adil bir yaklaşım değil.
Ya topa müdahale etmeye niyet, ya da aktif alan gibi kavramlar savunmacılar için de geçerli olmalı (ki bu durumda, ofsaytı tespit olanaksız olacak) ya da daha normali, eskiye dönülmeli.
Yönetici dediğin zengin fanatik
1-Galatasaraylı bir yönetici maçtan önce bir telefon ediyor Rize'nin başkanına. Aman hakeme dikkat edin diyor.
-Hakeme nasıl dikkat edilir? Şöyle: Tanıdık federasyon, bakanlık, MHK neresiyse birisi bulunur aranır. Sıkıntılar aktarılır. Aranan kişi hakemi arar. "Bak" der "Senin hakkında böyle konuşmalar var. Aman dikkat et!
2-Normal şartlarda sadece kendi televizyonuna konuşan Fenerbahçeli yönetici, maçtan sonra basın mensuplarının karşısına çıkıyor bu aramayı açıklıyor.
-Neden? Bak federasyon, bakın hakemler böyle telefonlar ediliyor, sizi baskı altına almaya çalışıyorlar. Düşmanınızı tanıyın.
3-Galatasaray Asbaşkanı çıkıyor ve diyor ki kamuoyuna "Bize her maçta ne telefonlar geliyor. Açıklasak 3. Dünya savaşı çıkar".
-Ne demek bu? Fazla uzatmayın! Sizi de biliyoruz. 1 hafta sonra maçımız var. Konuşturmayın beni.
Bu nedir Allah aşkına? Ortada fol yok, yumurta yokken TFF yönetimi yeni seçilmişken, herkes yeni pozisyonlarını alıyor. Peki neden? Çünkü yöneticilik dediğin fahri bir iş. Tribündeki fanatik eğer zenginse, bir gün yönetici oluyor. Biraz da alkol sosu döktün mü üzerine, bu tablo çıkıyor ortaya. Futbolcu, teknik adam, medya, hakem, federasyon da meze oluyor bu zengin fanatik siyasetine. Herkesin şirazesi kayıyor.
İşte en başta bu yüzden lazım, kurumsallaşma ve profesyonel yöneticilik.
Çok mu lazım futbol!
Facebook'un Türkiye'deki üye sayısı 1 milyon 782 bin. Network'ünü Türkiye olarak seçmeyen, boş bırakan da bir dolu insan var. Yurt dışında yaşayan ve yaşadıkları ülkenin Network'ünü seçen bir dolu Türk var. Yani 3 milyon civarında Türk'ün bu imkandan yararlandığını gösteriyor. Internette online sözlüklere bakmanızı bir tavsiye ederim. En çok aranan kelimlerin tamamı facebook terimleri. Neden? İnsanlar kaybettikleri bağlantıları buradan buluyor yeniden. Burada başka türlü bir yaşam oluştu.
Ve futbola da sirayet etti tabii bu. Böyle olunca da...
İsmet Arzuman kendisi hakkında bir grup oluşturulduğu ve bu grupta kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle avukatı aracılığıyla yargıya başvurduğunu açıkladı. İstediği bu siteye erişimin yasaklanması. 100 kişi kendisine küfür ettiği için 3 milyonun hayatını etkilemeyi normal buluyor Arzuman. Bu normal mi? Oyunu yöneten, saha içinde kesin iktidara sahip olan hoşuna gitmeyene şak diye kırmızı kartı gösteren hakem, 100 kişi kendisine hakaret etti diye toptan yasaklamaya gidilmesini istiyor. Şak kırmızı kart! Hem de herkese. Halbuki IP numaraları bulunur. O hakaretleri edenler, eğer suç varsa cezasını çeker. Bu kadar basit. Ama yok, yasak olsun! Toptan!
İşte bu tip davranışlar bizi yöneten beyinleri anlatıyor bize. Nasıl çalıştığını?
Bu tip durumlarda şu söylenir genelde bu zihniyet tarafından, bilirsiniz:
"Kardeşim çok mu lazım facebook? Madem böyle kullanılıyor yasaklansın!"
Evet hayat nasıl baktığınızla ilintili olarak çok da lazım gelmeyebilir!
Ancak şu da denebilir tabii "Çok mu lazım futbol! Koca koca adamlar bir topun peşinde koşturuyor. Madem böyle şiddet, küfür var yasaklansın!"
Bu dendi biliyorsunuz, Taliban tarafından. Arzuman'ın talebiyle, Taliban'ın yaptığının farkı ne?
Yasakçılık yasakçılıktır! Herşeyin 'ama'sı olur ama bunun olmaz!
Yorum