Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    #46
    Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

    Hakan CAN Fanatik

    Oynuyorlar

    Futbola dair ne varsa yapan bir adamın yeri milli takımdır. Terim’in kadrosunu Ümit Karan’la düşünmesi yakındır.
    Futbol oynamak için elverişli sayılmayan, teknik ayakların verimliliğini sınırlayan zemin ve hava koşullarında Galatasaray beklenenin ötesinde başarılıydı. Anahtar orta sahadaydı. Mehmet Topal, Ayhan ve Barış, rakibin aynı bölgede oynayan futbolcuları Mustafa, Sedat ve Batista’ya büyük üstünlük sağlayınca defans sıkıntı yaşamadı, takım hücuma giderken çok zorlanmadı.
    Galatasaray topu çok iyi kullanamasa da ikili-üçlü sıkıştırmalarla rakibe nefes aldırmadı. Santrfor Sabin, Servet’in kontrolünde yokları oynarken, Sedat adım adım Arda’yı izledi, Ceyhun sahne almak için 80 dakika bekledi. Bu koşullarda Galatasaray’ın yenmesi normaldi. Oğuzhan kötü bir gününde olsa, tarihi bir fark da gelirdi.
    Ümit; Hakan’a 2, Mehmet Topal’a da 1 yüzde yüzlük gol pası verirken, jeneriklik ve 3 puanlık gollerinden birini daha attı. Ancak son dakikada 2 stoperinin arasında takımının beraberlik golünü yemesini engellerken orada ne aradığını anlamadım.
    Moralli Hakan belki çok kaçırdı, ancak Konya defansını bir hayli salladı. Uğur’un talihsiz sakatlığından sonra Barış, Uğur’un yerine, Serkan orta dörtlünün sağına geçti. Ve onunla Galatasaray hücumları çok zenginleşti. Volkan’ın hücuma fazla gitmemesi Arda’nın verimini düşürürken, sağ kanattaki iş birliği görülmeye değerdi. Mehmet Topal ise Ümit’ten aldığı pasa vurmak yerine Arda’yı topla kaleye sokmayı tercih etse bugün bütün gazetelerde manşetteydi.
    O kadar şöhretli transfere rağmen, taraftarın senelerden sonra en sevdiği takım bu ise, alkışlar Kalli’ye...

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      #47
      Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

      Gökhan GERMAN Fanatik

      Taçlandırma zamanı

      30 maçın 26’sını kazandık. Çok güzel. Beşiktaş, 10’da 10 yapıp rekor kırdı. Gurur verici. Ama henüz elimizde birşey yok. Çok maç kazanana kupa vermiyorlar. Herşey bugün başlıyor, İsrail, Fransa ve Rusya’da. ULEB Kupası’nda ilk turun en başarılı ülkesi Türkiye. Beşiktaş, Galatasaray ve Türk Telekom’un hedefi Final 8. Fakat ilk turdaki rakipler beni tedirgin ediyor. Bu kupada şampiyonluk kovalayan Beşiktaş, H. Jerusalem karşısına çıkacak. Hapoel her ne kadar grupta 5 maç kaybetse de, evinde oynadığı 5 maçı da kazanmış. Tur sayı averajı ile belirleneceği için, 40 dakika boyunca konsantre olmak ve ciddiye almak gerekir rakibi. Haftasonu ligde Maccabi Tel Aviv’e farklı yenilseler de, bir hafta önce aynı takımı devirip İsrail Kupası’nı kazanmaları, istikrarsız ama potansiyel sahibi olduklarını gösterir.
      Asvel yabana atılmaz...
      Galatasaray’ın rakibi Asvel eski günlerine dönmeye çalışıyor. Fransa’nın efsane takımı haftasonu lig liderliğine yükseldi. Beko Basketbol Ligi kadar kaliteli olmasa da, Fransa Ligi lideri yabana atılmaz, hele Foirest, Jeanneau gibi tecrübeli milli oyunculara, Conley, Wilson, Troutman gibi skorer Amerikalılar’a sahip bir takım hiç.
      En zorlu kurayı belki de Telekom çekti. Sezon başında U. Kazan kupanın favorileri arasında gösteriliyordu. Ama onlar da 5 yenilgiyle son anda tur atlayabildiler. Rus Ligi’nde de 11 galibiyet ve 6 yenilgi ile 5. sıradalar. Bu hafta güçsüz Ugra’yı farklı devirdiler. Lavrinoviç (Litvanya), Padius, Chikalkin (Rusya), Tusek (Slovenya), Kirksey (Fransa), Stanescu (Romanya) hepsi milli oyuncular. Tek Amerikalı McCullough’yı da yakından tanıyoruz. Kağıt üstündeki güçlerini sahaya yansıtamıyorlar ama bu yansıtmayacakları anlamına gelmez!
      Bizimkiler de belki böyle düşündüğü ve kupaya konsantre oldukları için ligde çok kötü oynadılar. Beşiktaş, son dakikada yenebildi Türkiye Kupası finalisti Renault’yu. Galatasaray, müthiş maçta Karşıyaka’ya boyun eğip, ikinci yarıdaki 4. mağlubiyetini aldı. Barcelona’ya transfer olan Neal’den yoksun ilk maçına çıkan İzmir ekibi, coach Ahmet Kandemir’in de dediği gibi, ilk kez atarak değil, attırmayarak kazandı. Son çeyrekte 9 dakikada sadece 2 sayı yiyen Kaf-Kaf, 30 saniyede 9 sayıyı potasında görmesine rağmen, 75 sayının 55’ini atan iki Amerikalı Marshall ve Hosley’in olağanüstü performansı ile de sonuca gitti.
      En görkemlisi Banvit
      En görkemli sonuç Bandırma’dan geldi. Banvit hiç şüphesiz bu sezonki en muhteşem performansı sergileyen takım oldu. Telekom’a 125 sayı atıp rakibini adeta ezen Banvit neredeyse her hücumda sayı bulmuş, atamadıklarını da 15 hücum ribauntuyla tamamlamış. Kupa sarhoşu, Rusya yolcusu Telekom’un bu halinin istisna olacağını umuyorum. Diğer maçlarda sıradışı bir durum yoktu.
      Bu akşam da olmamasını diliyoruz. Rakiplerin durumunu özetledik, ama Beşiktaş, Galatasaray ve Telekom’un onlardan çok daha güçlü olduğu bir gerçek. Sadece bir anlık gafletin çok pahalıya malolabileceğine dikkat çekmek istedim. Beklentimiz ilk turdaki harika performansın devam etmesi. Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelip, oradan geri dönmekten, final sendromlarından fena halde sıkıldım çünkü.

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        #48
        Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

        Basri BAYKOÇ Fantik

        Bu savunma kalsın

        Beşiktaş’ın belki de bundan sonrası için hiç kafasına takmaması gereken Ankaraspor maçında yediği goller olmalı. Haftalardır süregelen bireysel savunma hataları ve tüm hafta içleri Ümraniye’de bu durumun düzeltilmesi için harcanan yoğun mesai. Can sıkar bu durum ve bitmeli.
        Zira bu kâbusla yaşanmaz. Belki de sorun tümüyle sadece savunma hatalarına odaklanılması.
        Teselli anlamında söylemiyorum, ancak Siyah-Beyazlılar sezonun sonuna kadar oynaması gereken savunma dörtlüsünü bulmuştur. Ödün vermeden bu dizilişin devamlılığını sergilemelidir.
        Tek taraflı, yani Gökhan, Gordon, İbrahim Toraman’a sadece kalelerini savunan defansif figürler olarak da bakmamak gerekir. Bu oyuncular, bundan sonra rakip ceza alanında Beşiktaş’ın gol yollarına da alternatif olabilirler. Serbest atışlarda bu üçlünün ceza alanında bulunması, Cisse ve Nobre’yle birlikte takıma alışılmışın dışında bir hava üstünlüğü getirebilir. Defansif anlamda da ihtiyaç, fazla yeri değişmeyen oyuncuların sürekliliğidir. Bir de Rüştü’nün kaptanlığında iletişim ağı kurulabilirse, sorunlar yarı yarıya azalır.
        Ertuğrul Sağlam’ın asıl görmesi gereken orta alanını kurarken düştüğü yanlışlardır. Zira Kayseri’den sonra güven sarsmıştır. Tello ve Serdar Özkan olsaydı, Ankaraspor maçında Aydın ve Ali Tandoğan’ın oynayacağı kafalarda hâlâ önemli bir soru işareti... Oysa özellikle Ali Tandoğan orta alanın sağından yeri hiç oynatılmaması gereken yegane oyuncu olduğunu Ankaraspor maçında bir kez daha ispatladı. Önemli olan Ertuğrul Sağlam’ın bundan sonrası için kendi mecburiyetlerine değil, koşullara göre, özellikle de rakibi göz önüne alarak oluşturacağı takım tercihleridir.
        Kupada Rize ve ligde Kayseri maçlarına kadar süren galibiyet serilerinin içinde sahada Ricardinho’nun olmayışı asla tesadüf değildi. Nobre’nin çıkışına bağlandı Ankaraspor maçında yenen goller ve bu tespit kendisine yöneldiğinde bozuldu Sağlam. Son 10 dakikası kalmış maçta ve iki farklı önde olan takımına bile hâlâ ‘mutlak gereklilik miydi Nobre?’ diye düşündü. Evet belki değildi, ama en azından Sağlam’ın Nobre’ye yönelik temel bakış açısının cezalandırılışıydı galiba.

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          #49
          Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

          Ergun ATA Fanatik

          İbra gerçekleri !


          Nuri Albayrak başkanlığındaki yönetimin ibra edilmediği 9 Şubat 2008 tarihi, sadece Trabzonspor için değil, bu ülkede faaliyet gösteren tüm dernekler için artık bir milattır. Adını sanını bilmediğimiz birçok dernekte benzer olaylar yaşanıyordur kuşkusuz ancak bu olayı milat konumuna getiren detay, gerçekleştiği kurumun medyatik bir spor kulübünde meydana gelmiş olmasıdır.
          Bu olayı milat kılan ve gözlerden kaçan en önemli konu ise Dernekler Kanunu’nda ibra edilmeme durumunda, “ne yapılırın” düzenlenmemesidir. Bir ibra edilmeme olayı gerçekleştiğinde, Dernekler Kanunu’nda, “şu maddeye dayanarak şu yapılır” denilemiyor. KİT’ler ve Kooperatifler Kanunu’nda ibra edilmemeye ilişkin çok açık hükümler varken, Dernekler Kanunu’nda bunu dolaylı ilgilendiren iki madde yer alıyor. Bunlardan 9. Madde İç Denetim, 27. Madde ise Kötü Yönetimlerin Yargılanması’ndan bahseder. Bu durumda ibra edilmemek, kötü yönetilmek demektir. Demek ki dernek kötü yönetilmiş ki, ibra edilmemiş. Bu bilgiler ışığında şu söylenebilir: Bütün bu nedenlerden ötürü Dernekler Müdürlüğü, 9 ve-veya 27. Madde gereğince Komisyon oluşturur, ibra edilmemenin nedenlerini inceler, haklarında soruşturma yapar. Gerekirse dava açar.
          Varsayalım ki 9 Şubat günü eski yönetim ibra edilmiş olsun. Yeni yönetim ya da herhangi bir üye şikâyet üzerine bu denetim mekanizmasını harekete geçirebilir.

          Öğrendiğimiz kadarıyla İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığı, ibra edilmeme durumunda ne yapılacağı konusunda yasada açık bir hüküm bulunmadığından bir genelge hazırlığı yapıyor. Belli ki siyasi çıkacak bu karar, Trabzonspor üyelerini tatmin etmeyecektir. Trabzonspor kötü yönetilmiştir. Trabzonspor’u yönetenler bir futbolcunun -örneğin Risp’in- parası 3 ay gecikince serbest kalacağını bilmelidir. Karşılıklı imza atılarak satılan bir futbolcunun -örneğin Ersen Martin’in- satışından k'eyfi vazgeçilemeyeceğini bilmelidir. Bilmiyorsa bunun bedelini ibra edilmeyerek ödemelidir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenle her ne kadar bizim de içimize sinmemişse bile ibra olayı yabana atılmamalıdır.

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            #50
            Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

            Hamit TURHAN Fanatik

            Leverkusen niyetine...

            Tarih: 18 Mart 1992. Galatasaray, Avrupa Kupa Galipleri Kupası çeyrek final rövanş maçında Ali Sami Yen’de Werder Bremen’i ağırlıyor. Teknik direktör Mustafa Denizli, 2-1 kaybettikleri ilk maçın ardından şöyle demişti: “Ali Sami Yen’de Werder Bremen’i elimizden ancak Tanrı kurtarır!”
            O maçı bütün Galatasaraylılar kalplerinde ince bir sızıyla hatırlar. İstanbul’da sadece Mecidiyeköy’e kar yağmış ve Werder Bremen, Ali Sami Yen’in karla kaplı zemininden golsüz beraberlik ve tur biletiyle çıkmıştı.
            İşte o gündür bugündür, kötü hava ve saha şartları Galatasaray’ın yakasını bırakmamıştır. Sarı-Kırmızılı ekibin Konya sınavı da makus talihini yenemediğini gösteriyor. Bu hafta bütün Türkiye’nin karla kaplı olmasına karşın skor açısından olmasa da en çok kar mağduru olan takım yine Galatasaray’dı. Bknz. Uğur Uçar, Mehmet Topal, Leverkusen maçı öncesi fiziki ve moral yorgunluk...
            Futbol kalitesini her geçen hafta yükselten ve UEFA Şampiyonu takımdan günümüze esintiler getiren Galatasaray, pozitif futbolunu dün de sürdürdü. Ağır zemine rağmen, yüksek pas yüzdesiyle oynayan Sarı-Kırmızılı takım, yine çok koştu, rakibe sahanın her yerinde pres uyguladı, ikili mücadelelerde ayakta kaldı ve çok sayıda da gol pozisyonu buldu. Maçı erken koparamamasının nedeni Hakan Şükür’dü. Kaptan, iyi mücadele etmesine rağmen son vuruşlarda beceriksizdi. Buna karşın partneri Ümit Karan maçın adamıydı. Son haftalarda alışılagelmişin dışında bir oyun tarzını benimseyen yıldız oyuncu, çalışkanlığı, presi, hırsı, gollük pasları, defansa ve arkadaşlarına yardımı ve attığı hayati golle dün kusursuzdu. Darısı Leverkusen’in başına...

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              #51
              Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

              Memet PALABIYIK Fanatik

              Mucizeler haftası

              Avrupa Liginde 2. turda Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker oynadıkları ilk maçlarını kazanarak basketbolseverleri fena halde sevindirdiler. Bu tür galibiyetlere yada mucizelere ülke basketbolunun çok büyük ihtiyacı var. Özellikle Efes Pilsen’in yıllar önce Abdi İpekçi’deki maçlarını izleyebilmek için salonu akın akın dolduran seyirciye bir an önce kavuşması için bunlar önemli adımlar olabilir. Efes Pilsen kendi sahasında çok kolay maç kaybetmeme özelliğini tekrar kazanmalı, seyircisi ile bütünleşmiş bir Efes Pilsen Dörtlü Final’de yer almak zorunda. Türkiye Kupasında elenmeleri, Beko basketbol liginde maç kaybetmeleri çok önemli değil. Bu kupalardan Efes’de yeteri kadar var. Efes’in eski itibarlı günlerine dönmesi için bir mucizenin yetmeyeceğini, daha fazla sayıda mucizeye ihtiyacımız olduğunu gayet iyi biliyoruz, ama şu geçen bir haftada hayal aleminde yaşamanın da tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Efes kendisi gibi ilk haftayı galibiyetle kapatan Siena’yıda yenerse hem iyi bir avantaj hamde ciddi bir moral kazanacak. Ya Fenerbahçe Ülker çok zor bir deplasman Aris karşısında gayet şık bir galibiyet aldılar. Bu hafta Tau Ceramica karşısında alınacak mucize üstü bir galibiyet Fenerbahçe Ülker’i bir anda 3. tura atabilir. Daha temkinli olursak alınacak az sayı farklı bir mağlubiyette Fenerbahçe Ülker için iyidir diyebiliriz. Milli Takımın ve ülke basketbolunun en genç, en potansiyel uzunlarına sahip Fenerbahçe Ülker Ömer Onan ve Solomon’la birlikte bizleri bakalım sevindirebilecek mi? Fenerbahçe Ülker Efes’e nazaran çok daha büyük bir seyirci potansiyeline ve desteğine sahip. Yıllardır Avrupa’da bir kupa yakalamak için yanıp tutuşan Fenerbahçe taraftarı basketbolun bu hedef için en kuvvetli aday olduğuna biraz inansa, biraz bu ışığı hissetse neler olur, neler? Sezonda çok inişli çıkışlı bir grafik izleyen, sakatlıklar ile mücadele eden Fenerbahçe Ülker’de bu hafta hayal aleminde dolaşmamıza vesile oldu. Bir avantajda kura çekiminden geliyor, Efes ve Fenerbahçe ilk ikide yer alıp 3. tura kalırlarsa birbirleriyle karşılaşabilecekler ve yıllar sonra bir takımımızın Dörtlü Final’e kalması kesinleşecek. Görüyorsunuz bir mucize hafta, bir iyi başlangıç hayal aleminde bizi nerelere götürüyor. Ülke basketbolunun girdiği çıkmazda, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası için İstanbul ve Ankara’da onmilyonlarca dolarlık yeni salonların yapılması ihtimalinin yanında bu yıl bir takımımızın Avrupa Liginde Dörtlü Finale kalma olasılığı çok daha fazla görünüyor…..

              HAKEMLER ŞAŞIRMIŞ DURUMDA
              Bu hafta Beko Basketbol liginden iki maçı canlı olarak ekranlardan izledik. Keşke izlemeseydik, gözlerimizle görmeseydik, hakemlerimizin maç içindeki performansları direkt maçın sonucuna etkiledi, oyuncuları çileden çıkarttı. Karşıyaka – Galatasaray Cafe Crown, Beşiktaş Cola Turka – Oyak Renault maçında yaşananları birkaç pozisyonla değerlendirmek yanlış olur. Temel sorun hakemlerimizin dünden bugüne yaşadıkları, yaşattıkları. Hakemlik kazanı kaynıyor, hemde ciddi bir biçimde. Eğitime çok önem verildiği vs. iddia ediliyor ama yaşananlar iddiaları doğrulamıyor. Karşıyaka maçında Gaines’in ihracı ve Karşıyaka taraftarına ne ceza verilecek çok merak ediyoruz doğrusu. Bir kere hem Gaines için hem de taraftar için sahadaki ağır hakem tahrikinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz. Karşıyaka maçları herkes için çok özel, böyle bir seyircinin, böyle bir seyirci atmosferinin olduğu yerde uyanık olmak, hazırlıklı olmak, geçmişi iyi incelemek öncelikli şart olmalı. Yapılacak teknik komiser ve hakem atamalarında kırmızı alarm verilmeli, daha dün Galatasaray’lı idarecilerin boğazına sarıldığı Erşan Kartal bu sezon 2. kez bir Galatasaray maçında, ilk maç da riski yüksek Galatasaray – Türk Telekom maçı. Ya Teknik Komiser Güner Ataman ne yapsın? Herhalde kendisi İzmir’li bu atmosfere alışık olabileceği düşünülmüş olabilir yada tasarruf olsun diye dışarıdan bir komiser atanmamış olabilir. Güner Ataman’ın bu sezon görev aldığı maç sayısı nedir? Hangi maçlarda görev almıştır? Bir yetkili Allah rızası için bize bu bilgileri ulaştırılabilir mi? Baş hakem Erşan Kartal’ın Güner Ataman’ı tanıdığından dahi şüpheliyiz. Böyle bir ortamda o maç oynanmış ve bitmiştir, buna da şükür etmek gerekir diye düşünüyoruz. Ya Kata Peker’in üst üste iki teknik faul alıp atılmadan önceki pozisyonu, Nedim Dal’ın Kaya’ya yaptığı net, bariz faulü görmek için basketbol hakemi olmaya hele uluslararası basketbol hakemi olmaya hiç gerek yok diye düşünüyoruz. Gerçi Beşiktaş maçında ne pozisyonlar var hiç düdük çalınmamış, üzeri örtülmüş bu da arada kaynayıp gidebilirdi. Ama Kaya atılınca bu pozisyon önem kazandı. Burada ki hakem tahriki de inanılmaz, Disiplin Kurulu bir ilke atıp Kaya’ya kurallar gereği vermesi gereken en az bir maç oynamama cezasını ağır tahrikten iptal edebilir mi? Hiç sanmıyoruz. Basketbolun bir disiplin içinde adil düdükler ve maçlara hazır hakemler tarafından yönetilmesi en büyük dileğimiz. Maçlara hakemleri hazırlayacak olanlara duyurulur. Sevgili Başkan Turgay Demirel ya bu MHK’nu, ya bu eskimiş sistemi değiştirir yada bu MHK Turgay Demirel’i değiştirir diye düşünüyoruz.

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                #52
                Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

                Oğuz DİZER Fanatik

                İşte bu kadar!

                Galatasaray yöneticileri neden o kadar yangın yaptı? İşte bu kadar! Saha temizlendi ve oynandı. Elbette kolay olmadı, ama başkaları da aynı şartlarda oynamıyor mu? 100 senedir stadyum koşullarıyla ilgili kılını kıpırdatmayanlar, yumurta kapıya sıkışınca, ‘Bu şartlarda oynanmaz’ diyor. Ne yaptınız, transfer savrukluklarından başka? Çürük adamlara para saçıp, ziyan zebil edeceğinize, konsorsiyum oluşturun ve proje geliştirin, üstü kapalı stadyumlar yapılması için. Futbolun geliri çok, doğru adrese gideni yok.
                TFF yönetimi geleli dün bir, bugün iki. Suçlu arayıp, kafa karıştırmaktansa, ülke gerçeğini anımsa. İyi olur. ‘Deplasman ekiplerini güldürmez’ denilen Barış Şimşek, Cim Bom’u güldürdü. Ömer’in Şükür’e kafakol attığı, ama havalandıramadığı pozisyon dışında, gözünden kaçan oldu mu?
                Bu maçın kahramanı Ümit Karan olmalı. Golde var, savunmada var, helal olsun. Kalli sağ kanadı mükemmel işletti. Gol de o taraftan geldi. Barış ceza alanına ortaladı, asist Batista’dan(!) ve golcü çok şık vurdu: 0-1... Gol sonrası Konyaspor daha fazla hücuma çıktı, ama savunmada da çok gedik verdi. Şükür’ün kaçırdıkları var, Topal’ın Oğuzhan’ı geçen vuramayışını(!) Mustafa Er’in çizgiden çıkarması var. Hacıoğlu’yla ev sahibi pozisyonları da var.
                Bu şartlarda olabilecek en güzel mücadeleden Cim Bom galip çıktı. İki taraf sporcuları ve sahayı temizleyen emekçiler kutlanmalı. Polat da her fırsatta ağlamamalı, oynanan ‘sek sek’ değil, futbol... Nonda, Lincoln ve diğerleri kar yüzünden mi sakatlanmıştı?

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  #53
                  Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

                  Yalçın DÜMER Fanatik

                  Gerçekten Çılgınlar !

                  Galatasaray’ın 3 günlük Konya yolculuğunun nihayet finali. Konuk takım tedirgin. Özellikle topu nasıl göreceğiz derdinde sürmeli çocuklar. Ev sahibi ise can derdinde. Okulların tatili en çok maça yaramış. Donduran soğuğa rağmen stat, dolu denilecek durumda. Hadi artık kar topu vakti!
                  Kalli ezberlediğimiz 11’i sürmüş. Talimatlarını da eklemiş; Herkes uzun ve tek top oynayacak. Riske girmek haram. Oyunu kanatlara taşı. Ve en önemlisi şartlar ne olursa olsun ayakta kal. Doğrusunu söylemek gerekirse, futbolcular hocalarının söylediklerini harfi harfine uyguladılar. Kaçan goller hariç. Anlıyoruz, bu şartlarda meşin yuvarlak adeta jilet gibi. Ama “Bunları atacaksın arkadaş” demezler mi sana. Devreye 4 brüt ve 2 net farklı önde gireceksin. Bu kadar cömertlik de fazla. “Nereye kadar” derken, maçın en istekli adamını unutmuşuz galiba. Bizim de mi sürme çekmemiz lazım ne! Bazuka, havan topu karışık gelişine... Müthiş bir imza. Başka bir deyişle rakibi ile birlikte doğayla mücadele eden bu ‘Çılgın çocuklar’ın en afacanı Ümit Karan. Bu ne performans. Fatih Terim’e ‘selam’ yazıya devam. Maçın en üzücü anı, Uğur’suz 20. dakika. Yapacak bir şey yok, kulakların çınlasın TFF. Göreceksiniz, 3 altın puanı her türlü olumsuzluğa rağmen hanesine yazdıran bu ‘Çılgınlar’, çıkışlarını Perşembe günü de sürdüreceklerdir. Konya’ya gelince, tatlı sert olmayan futbolla eleştirmek bize yakışmaz. Zira çareleri yok. Ünal hoca kaleci Oğuzhan ve Batista’yla ne kadar övünse az.
                  Bir de size güzellik. Erteleme yüzünden mağdur kalan taraftarına sahip çıkan Adnan Polat’a kocaman bir alkış. Ve bir de uyarı. Madem Konya’dayız. Son günlerde yöneticilerin ağız dalaşlarını görüp, Hz. Mevlana’nın o unutulamaz sözünü bir kez daha hatırlayalım, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol”, umarım anlamışsınızdır.

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    #54
                    Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

                    Düşvar İYİİŞ Fotospor

                    Küpe takın, halamız olsun !..

                    FENERBAHÇE, bu akşam futbol tarihinin en önemli maçlarından birine çıkıyor... Şampiyonlar Ligi’nde ilk kez gruptan çıkan sarı-lacivertlilerin rakibi İspanyolların ünlü takımı ve geçtiğimiz iki yılın UEFA Kupası şampiyonu... Yani “çantada keklik” değil... Bu takımın maçlarını, Fenerbahçe’ye rakip oldukları günden bu yana televizyondan kaçırmadan ve dikkatle izliyorum. Ligde pek varlıkları gözükmüyor ama, takım oldukları ortada... Kanatları bu denli olumlu kullanma sanatları olanlar, futbolun gereğini yerine getirirler... Sevilla da öyle bir ekip... Sağdan Alves-Novas ikilisi taç çizgisinin kenarında çok iyi ikiye biri uygulayarak adam boşaltıp sıfıra iniyorlar. Solda 19 yaşındaki Coppel rakibini çalımlarla bunaltıp, “topaç” gibi çevirerek çizgiye yaklaşıyor... Buraya kadar, denilebilir ki, “Her takım bunu yapıyor...” Ama bunların ayrı bir özelliği var... Bel hizasına top kesiyorlar... Bir defans adamının en korktuğu toptur bel hizasına gelen toplar... Ayakla mı, kafayla mı dokunayım diye düşünürken golcüler gelip, tek vuruşu yaparak ağları sallarlar... Bu topların ayrı bir gaddarlığı daha vardır: Yine ayak, kafa düşüncesi sırasında birden defans adamının eli çalışır... Al sana penaltı!.. Sevilla’nın en çok korkulacak yönü bu... O halde Fenerbahçe’nin sol kanadında oynayan Roberto Carlos ile “Uğur var” diyelim... Sağda oynayan Gökhan-Deivid ikilisi bu kanatları hiç boşaltmamaları gerekiyor. Adamlar boş saha bırakmayacaklar.. İlk topları almaya çalışacaklar. Gerektiğinde “otobüs fırlamaları” gibi, arkadan rakibe yapışacaklar. Ve kendi sahalarında ve de öncelikle kanatlarda faul yapmayacaklar. Sevilla’nın kanatlarını koparırsanız, işleri biter... Orta sahadan çok fazla organize olamıyorlar. Fenerbahçe sahaya yerleşme düzeninde ısrarcı olursa, futbolular görevlerini unutup aksi yerlere gitmezlerse, ilk maçta istediklerini alırlar. Hele Alex gerçek Alex gibi oynarsa ibre Fener’in lehine döner. Kanatlarda ayakta kalan, göbeğini açmayan orta sahadan hızlı top çıkaran Fenerbahçe Sevilla’ya şans tanımaz... Sonuç Manchester zaferleri gibi olsun... “Fenerbahçe rakibimiz olamaz” diyen Sevilla teknik direktörü amcaya ‘küpe takın, halamız olsun...’ Haydi Fenerbahçe’m...

                    MARŞ... MARŞ!..
                    ÇOK iyi kompozisyon yazdığını iddia eden bir öğrencinin hocası, talebesine şöyle demiş: “Oğlum, iyi kompozisyon yazmak için noktayı, virgülü, ünlem ve soru işaretlerini, tırnak açma, kapamalarını yerinde kullanman gerekir...” Öğrenci yeni bir kompozisyon yazmış... Bittikten sonra 30 nokta, 50 virgül, 15 ünlem, 10 soru işareti, 15 noktalı virgül, 10 tırnak işareti koymuş ve yazının altına şöyle yazmış: “Herkes şimdi yerine... Marş... Marş!..” Demek ki, “yazdım” demekle olmuyor. Öncelikle köşe yazarlığına soyunanların dikkatine!..

                    Beleş seyirci cezası...
                    FUTBOL Federasyonu eski ceza kurulu giderayak, Galatasaray’a ilginç bir ceza verdi... “Tribüne biletsiz seyirci sokma” cezası bu... Şampiyonlar Ligi’nde oynamayan bir takım şehrin göbeğindeki bir stada 15 bin kişiyi dolduramıyorsa, “Beleş tepesi” stadına nasıl 55 bin kişi çekecek... Kargalar bile kahkahalar atıyor!.. Bunun ayıbı elbette yönetime değil... “Gassay, Gassay Cim-bom-bom” diye bağırmak için tribünde “beleş yer “ bulma yarışa girenlerdedir... “Tranfser yapın” naraları atanlar, üç kuruşluk “Bilet parası ver” denince, “Galatasaraylılıklarını” hemen bir kenara bırakıyorlar. Ama kabahat onlarda değil... Buna çanak açan yöneticilerdedir. “Biz emir vermedik” diyorlarsa, o zaman stat görevlilerinin hemen cezalandırılması gerekir... Kim “Beleş adam” içine girdiyse, Galatasaray adına ayıp etmiştir...

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      #55
                      Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

                      Hüsamettin ACAR Fotospor

                      Bu takım 2008 de final oynayacak

                      Şu anda 2002’nin yeni bir versiyonunu yakaladık. Uyum sürecini ve motivasyonu en üst düzeye taşırsak tüm dünya Türkiye’yi konuşacak.

                      OÐUZ Çetin, Milli Takım’ın kurmaylarından... Ona Milli Takımlar Sorumlusu Fatih Terim’in veliahtı olarak bakılıyor... Geçmişte Fenerbahçe’de ve Milli Takım’da ortaya koyduğu futbol ve kişilikle her zaman örnek gösterildi. Ve futbolseverler Türkiye’de ‘ilk kez’ bir futbolcuya “İmparator” yakıştırması yaptı... Bu Oğuz Çetin’di... Fenerbahçe, ondan sonra hâlâ orta sahaya çözüm bulamadı... Milli Takım da ona keza...

                      Fener’de oynadığı yıllarda, gol kralları da bu takımdan çıkardı... İşte 3 kez Aykut Kocaman, 1’er kez Bülent Uygun ve Tanju Çolak hep onun zamanında krallık tacını giydi. Çünkü Oğuz Kaptan, güdümlü füze rampası gibi, topları istediği noktalara indiriyordu. Futbol tarihine ve genç nesil futbolculara unutulmaz bir tarz bıraktı. Şimdi ise efsane teknik adam Fatih Terim’in yardımcılığını başarı ile yürütüyor... Söz sırası Oğuz Çetin’in...

                      “Eleme maçlarına iyi bir başlangıç yapmıştık. Ancak ilerleyen maçlarda, yani rövanşlarda oldukça zorlandık. Çünkü bu dönemde Tuncay, İngiltere’de bir uyum süreci yaşıyor. Nihat sakat, Emre formsuz, Yıldıray yok. Türkiye’de de sıkıntı çektik. Mesela Hakan Şükür ilk maçlarda vardı ve iyi de performans sergiliyordu. Son 6-7 maçta onun olmayışı bizi sıkıntıya soktu. Çünkü Hakan oynadığı maçlarda 5 gol atmayı başardı. Üstelik arkadaşlarına da güven veriyordu... Hakan futbolda ulaşılmaz rekorlar bıraktı... Onun yerini doldurmak çok zor olacak...”

                      OÐUZ Çetin, Milli Takım’ın, finaller öncesi çekilen sıkıntılardan büyük dersler çıkardıklarını söyledi. Finallerde çok daha dikkatli olacaklarını vurgulayan Çetin, “2007’deki son iki maçta büyük stres yaşadık. Sahamızdaki B.Hersek maçında çok üstün oynamamıza rağmen yalnızca 1 gol atabildik. Norveç deplasmanda 4-1 öne geçmişti. Kazara yiyeceğimiz bir golün telafisi olmazdı. Bosna yenilmeyecek bir takım değildi. Tabii ki bunlardan büyük bir ders çıkardık. Hiçbir zaman işimizi son maçlara bırakmamalı ve finallere fırtına gibi girmeliyiz” dedi...

                      MİLLİ Takım’ın antrenörü olmaktan büyük mutluluk duyduğunu vurgulayan Çetin, ayırca Milli Takımlar Sorumlusu Fatih Terim’le çalışmaktan da büyük ***if aldığını söyledi. Çetin, “Gerçekten ben ve diğer arkadaşlar Fatih Hoca’dan çok şeyler öğrendik. Onunla çalışmak bizim için bir kazançtır. Kariyeri belli... Galatasaray’daki seri şampiyonluklar ve UEFA Kupası unutulamaz... Bence kırılması çok zor rekorlardır... Ona hem biz hem de tüm futbolcular güveniyor” diye konuştu...

                      ÇETİN sözlerini şöyle tamamladı: “Ligler biter bitmez Milli Takım kampı başlayacak. Süper Lig’de kalma-düşme ve şampiyonluk mücadelesi yaşanacağı için form düzeyi yüksek olacak. Bu dönemde Milli Takım’a birkaç yeni isim daha çağıracağız... Sanıyorum 2002’nin yeni versiyonunu yakaladık... Bizim inancımız odur ki, bu Milli Takım 2008’de final oynayacak güçte... Son İsveç maçında yeni isimleri gördük. Genelde üstün oynadık. Tek sıkıntı gol, onu da çözeceğiz. Finaller öncesi 4 maçımız daha var...”

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        #56
                        Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

                        Hayri ÜLGEN Fotospor

                        Bu tablo lütfen kararmasın

                        BeŞİktaŞ ta bir şeylerin kötü gidişi bitmiyor. Eğer yönetim geçmişten ders alsaydı hiç tarih tekerrür edermiydi? Aynı hatalar yine yaşanıyor ve en büyük zararı Beşiktaş görüyor. Merak ediyorum acaba problemlerinden arınmış başarılı bir Beşiktaş ı ne zaman izleyeceğiz diye! Yıllarca bu camiaya en üst düzeyde hizmet eden sembol başkan Süleyman Seba ya, Beşiktaş ın 100. yılında takımın şampiyon yapan Serdar Bilgili ye küfürler edilip gönderiliyorsa ve bu da yetmezmiş gibi Ankaraspor maçında da kulübün başkanı Yıldırım Demirören e küfürlü saldırı yapılıyorsa demek ki bu kulübün içinde sorunlar çok büyük çok! Futbol bir ekip işidir eğer bunları yakalarsan başarıda seni yakalar. Bunların ikisini bir arada tutturamazsan da sorunlar seni yakalar. Tüm Beşiktaşlıların hep sordukları soru şu; "Neden, niçin biz hala camia olarak kenetlenmiyoruz?" "Bir Fenerbahçe nin yakaladığı başarıyı biz neden yakalayamıyoruz ?" Eh tabiki böyle yanlışlıklar olursa, aile içende huzur kaybolup dışarıya taşınırsa o müesseseler başarıya değil iflasa doğru yol alırlar. Bakın beyler dost acı söyler! Eğer bir önlem alınmazsa Beşiktaş, fazla değil 2-3 yıl içersinde sıradan bir hüviyete döner. Bir kulüp taraftarı düşünün takımı hala şampiyonluktan kopmamış, kupanın bir ayağı elinde olmasına rağmen takımını protesto ediyor. Bu takıma olmayan güvensizliğin göstergesidir. Her hafta ayrı bir sistem, her hafta ayrı bir takım tertibi bu yanlışlıkların bence başlıca sebebidir. Beşiktaş, yönetimin 24 Şubatta mali kongrede raporun ibra edilmemesi konuşuluyor. Kulübün kongre üyeleri hem ekonomik hem de sportif alanda başarı yaşamamasından dolayı mali raporu ibra etmicez diyorlar. Bu çok yanlış! Herkes o kürsüye çıkıp çağdaş ve şeffaf şekilde görüşlerini belirtsinler gereken vurguları söylesinler ve onaylasınlar. Beşiktaşımız a da yakışan budur.

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          #57
                          Konu: Gazetelerin Spor Yazarları Günlük Yazıları

                          Talay ERKER Fotospor

                          AAziz başkanı sevmek

                          Alİ Şen, Fenerbahçe’de “efsane”olmuş bir başkandı... Elbette birçok başarıya imzasını atmayı başardığı için “efsane”olarak anılmış ve anılıyordu... En azından camiasının o günlerde yerlerde yuvarlanan “öz güvenini” ayağa kaldırıp doruklara taşıması “efsaneler” arasına adını yazdırmasına yetmişti. İşe böyle bir başkan, yani, “efsane başkan Ali Şen” geçenlerde, kendi yerinde ünlenen Aziz Yıldırım adına bir davet verdi... Bu pek önemli sayılmasa da yadırganmazdı... Ama çok değerli konukların doldurduğu salonda yaptığı konuşma çok önemliydi... Şöyle diyordu efsane başkan Ali Şen: “... Ben Fenerbahçe’de başarılı olmuş bir başkanım... Ama Aziz Yıldırım benden 10 misli daha başarılı olmuş bir başkan...” Ülke şartlarını ve karakter sicilini şöyle bir geriye tarayın bakalım... Bir camiada “efsane” olarak anılacak kadar başarı kazanmış kaç başkan... Ya genel müdür... Ya siyasetçi... Ya da kaç devlet adamı, kendi yerinde ünlenen bir diğerini böylesine yüksek sesle onurlandırabilmiştir? Öncelikle bu çok önemliydi. İkinci üzerinde durulması gereken nokta sevgili Ali Şen “Aziz Yıldırım benden 10 kat daha başarılı oldu” derken bu “değerlendirme ölçeğine acaba hangi başarı verilerini” örnek almıştı.. Aziz Yıldırım’ın inanılmaz “tesisleşme” ataklarını ve sonuçlandırmalarını mı.. Tesisleşme kadar kurumsallığı da sağlamasını, kulüp bütçesini “dudak uçuklatacak” seviyelere çıkarmasını mı. Sportif başarıları toplamayı başarmasını mı? Fenerbahçe’nin çıkarlarına göre takındığı tavırları asla “taviz politikası” ile değiştiremediğini mi.. Neyi veya neleri kıstas almışsa... “Benden 10 kat daha başarılı oldu” değil de “Benden 100 kat daha başarılı oldu” dese de bu “takdir hakkını” kullanılmasından önemli olmazdı. Hiç bir camiamızda ortaya konmamış böyle bir takdir hakkı, Türk futbol tarihine, Türk siyaset tarihine... Özetlersek insanlık tarihimize “altın harflerle” yazılmalı dönüp dönüp okunmalıydı. Beşiktaş tarihine “Yüce Allahın Lütfu” olarak düşmüş bir “efsane” isim içinde böyle içten gelen bir “anılma ve değerlendirme” yapılamaz mıydı? Beşiktaş camiasının içinde bir Ali Şen yok muydu.. Varsa neden Süleyman Seba gibi bir efsane “mazi” gibi uzaklaşıyordu.. Galatasaray camiasında... Trabzon camiasında... Spor camiamızda da ya bir Aziz Yıldırım ya da bir Ali Şen yoktu demek ki! BatIya açIlan pencere Aziz Yıldırım! Evet bu isme bu varlığa karşı, tanıdığımdan bu yana hep saygım vardı... Bilen bilir; çıkar amaçsız karşılıksız, ezeli rekabet tasasız... Benim Aziz Yıldırım’a duyduğum saygı, Türk sporunda “inanılmazlıkları, inanılır yapan” bir örnek insanıydı! Bazı dostlarım gün oluyor takılıyor; “Sen nasıl bir Galatasaraylısın..” İşte açık yüreklilikle yanıtlıyorum: Eğer söylenenlerin doğrultusunda “Galatasaray Batıya açılan bir pencere” ise benim “akıllı bir düşmana (!)” saygı duymam çok normal sayılmalıydı. Akıllı düşmanla mücadele edecek duruma geldiğinizde, zaten senin camianda da Aziz Yıldırım’lar ve Ali Şen’ler olacaktı! Yanlış anlaşılmasın; isimler değişik olurdu elbette... Ama yaptığımız mücadelenin de bir anlamı olur... Hizmet yarışı sonunda birileri anma geceleri düzenlediklerinde mikrofona gelerek yerinde yarışı sürdürenleri onurlandırıyorlardı! Vesilesiyle Aziz Başkan!... Biliyorum; takımının bu gece Sevilla karşısındaki zafere, canını verirsin! Ama sen de bilmelisin ki, canın bu toplum için güncel zaferlerden çok önemli !... Sağlıcakla!...

                          GALATASARAY’IN VEBALİ!
                          Hiç kimse çektiremezdi, Türkiye Futbol Federasyonu’nun Türk takımı Galatasaray’a çektirdiğini!... Federasyondan çıkan ses Konya’da uygulanan tavrın “kural gereği”olduğunu açıkladı. Evet, kural öyle diyordu; Eğer bir maç hava koşullları nedeniyle oynanmıyorsa, bir gün sonraya ertelenir, şartlar yine düzelmese ileri bir tarihe alınırdı! Öyleyse bir sual: -Kural, Ulusal çıkarların da mı önündeydi? Şayet “evet” diyen varsa, bir vicdan muhasebesi yapıp açıklamalı: Farz edelim G.Saray’ın yerinde aynı şartlarda Milli takımımız olsaydı, Konya’daki maçı erteler miydi, yoksa “Konya buz tarlasında” o maçı oynatırlar mıydı? Yani milli takımdaki çocukların “Türk çocuğu” sayılacağı bir zihniyet ortamında “G.Saraylı evlatlar” onun bunun çocuğu mu sayılacaktı? Özür diliyorum; elbette böyle kimse düşünmez, böyle değerlendiremezdi. Ama Leverkusen maçından 3 gün önce Konya’da “buz tarlasına” çıkartılan G.Saraylı futbolcuları kimsede isyanlarında haksız olduklarına inandıramazdı. Acaba diyorum; Federasyon’un acemiliğine mi geldi..İyi ama geçmiş Federasyonun da başkan yardımcısıydı ... Kimbilir, basketbolden gelme Lütfü Arıboğan’dan ani oluşan şartlarda şaşırmış futbolu “salonda oynanan bir spor” sanmıştı! Neyse olan oldu!... G.Saray inanılmaz bir sorumsuzlukla budandı, Almanya’ya uğurlandı ... Elbette beklentilerimiz sımsıcak haberler olacaktı ama... Allah korusun bir “üzücü olay” bizi bekliyorsa, Galatasaray’ın vebali kimin boynuna olacaktı. Yürü be Aslanım!... Elbette hesaplaşmanın da zamanı olacak...

                          Yorum

                          İşlem Yapılıyor