Sevgili arkadaşlar;
Korsan, taklit kullanımda hukuk açısından suç, vicdan açısından günah ayrımını nasıl yapıyorsunuz? Bu konu, beni bu günlerde oldukça rahatsız eder hale geldi.
Aslında herkes bu konu hakkındaki tüm gerçekleri biliyor. Bilmişliğimizde kendimizden geliyor. Herhangi bir davranışımızın suç mu, günah mı olduğunu herhangi bir kişiye, kitaba, kanuna sormamız bile yersizdir. Fakat gerçekleri ortaya çıkarmaktan korkuyoruz. Çok sert bir biçimde burada biz şöyle insanlarız diyerek kabalık yapmayacağım ancak hesabını vermemiz gereken bir vakit için, biz hiç uyarılmadık demeyelim diye kendime ve çevremdekilere uyarıda bulunmak istiyorum.
İnternet ortamı insanların benliklerinin tüm çirkinliklerini rahatça ortaya çıkaran bir ortama dönüştü. Herşey elimizin altında ve istediğimiz esere, bilgiye herhangi bir karşılık vermeden, doğrudan erişebiliyoruz. İnternet ortamında eserlere erişimin bir kontrolü yok. Bu da kişilerin hırsızlık yapmaları, hakkaniyete uymamaları için inanılmaz bir serbestlik doğuruyor. Normal haliyle hiçbirimiz bir işyerinde satışa sunulmuş olan ürünü çalmaya yeltenmeyiz. Çünkü o doğrudan görünür bir hırsızlık olayıdır. Yakalanma riski bulunmaktadır. İnsanın rezil olması çok olasıdır. Kime karşı? Tabi ki başka insanlara karşı. Peki diğer insanların umrunda mısınız? Siz onların mı kulusunuz?
Peki şimdi bu yapı itibariyle kendimize şu soruyu soralım. Biz ne için yaşıyoruz? Evet, herbirimizden gelecek en olası yanıt Allah için olacaktır. Peki, bir hırsızlık eylemini sokaktaki bir iş yerinden yapmamamızı sağlayan, elimizi hırsızlıktan çekmeyi sağlayan unsur Allah mıdır, yoksa Allah'tan gayrı korkulacaklar listesine koyduğumuz diğer insanlar, zümreler, kanunlar mıdır? Peki biz başka insanların mı kuluyuz yoksa Allah'ın mı kuluyuz? Bu düştüğümüz ikilemle Allah'a ortak koşmuş olmuyor muyuz? İşimize gelince "Benim salatım, kulluğum, hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.(6:162)" demeyi çok iyi biliyoruz. Sözümüz eyleme geçmiyor lafta kalıyor. Buna ben de dahilim. Bilmez miyiz ki O'nun bu konuda hiç bir tavizi yoktur ve kat'i emri bulunmaktadır.
4:140 Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Hal böyleyken, şahsen akılla düşündüğümde nankör olduğumun farkına varıyorum. Olması gerekeni bildiğim halde, çıkarımıza gelmediği için gerçeğin üstünü örtüyoruz. Kim telif hakkı gereken bir eseri indirirken, hakkı hakkaniyeti aklından geçiriyor ki? Resmen bu duruma duyarsızlaşmışız, hakka/gerçeğe kalplerimizi kapatmışız. Hani hakkın bekçileri olacaktık? Ne oldu bizlere? Verdiğimiz sözü hatırlamıyor musunuz? Ahdimize niçin vefa etmiyoruz? Yoksa yaptığınız ahdide mi hatırlamıyor sunuz? Gelecek bir hesap gününün çetinliğinden korkmadan mı yürüyoruz?
Arkadaşlar, tehlikenin farkında mısınız? Toplum olarak karanlığa doğru dalıyoruz. Vicdanımıza karşı çetin bir inatçı kesiliyoruz.
Belki bir ışık olur diyerek, mümkün olduğu mertebede, örnek insan olurum diye elimi bu apaçık hırsızlık olayından çekmeye karar verdim. Geçmiş geçmiştir. Yaşanmış ve bitmiştir. Nereden dönersen dön, tüm kapılar hakka(gerçeğe) açılır.
Sevgiler, saygılar...
Not: Bu başlık altından, en sık yaptığımız hırsızlıkları apaçık belirtirsek belki de yararı olur. Hemen bırakamasak bile zamanla bu pisliklerden elimizi çekebiliriz. İnsanın polisi vicdanıdır. Onunla sürekli iletişimde olup yürüyen doğrudadır... Gerçek üzere yürümeye çalışan korkusundan değil, gerçeğin aşkından yürüsün...
Bakalım kaç kişi bu konuya bakabilecek... Bakan olursa yazılanları şöyle bir düşündükten sonra bu forum da dahil diğer forumların başlıklarına baksın ve verilenleri vicdanen düşünüp, %kaç oranında vicdan mahkumuyuz düşünsün...
Korsan, taklit kullanımda hukuk açısından suç, vicdan açısından günah ayrımını nasıl yapıyorsunuz? Bu konu, beni bu günlerde oldukça rahatsız eder hale geldi.
Aslında herkes bu konu hakkındaki tüm gerçekleri biliyor. Bilmişliğimizde kendimizden geliyor. Herhangi bir davranışımızın suç mu, günah mı olduğunu herhangi bir kişiye, kitaba, kanuna sormamız bile yersizdir. Fakat gerçekleri ortaya çıkarmaktan korkuyoruz. Çok sert bir biçimde burada biz şöyle insanlarız diyerek kabalık yapmayacağım ancak hesabını vermemiz gereken bir vakit için, biz hiç uyarılmadık demeyelim diye kendime ve çevremdekilere uyarıda bulunmak istiyorum.
İnternet ortamı insanların benliklerinin tüm çirkinliklerini rahatça ortaya çıkaran bir ortama dönüştü. Herşey elimizin altında ve istediğimiz esere, bilgiye herhangi bir karşılık vermeden, doğrudan erişebiliyoruz. İnternet ortamında eserlere erişimin bir kontrolü yok. Bu da kişilerin hırsızlık yapmaları, hakkaniyete uymamaları için inanılmaz bir serbestlik doğuruyor. Normal haliyle hiçbirimiz bir işyerinde satışa sunulmuş olan ürünü çalmaya yeltenmeyiz. Çünkü o doğrudan görünür bir hırsızlık olayıdır. Yakalanma riski bulunmaktadır. İnsanın rezil olması çok olasıdır. Kime karşı? Tabi ki başka insanlara karşı. Peki diğer insanların umrunda mısınız? Siz onların mı kulusunuz?
Peki şimdi bu yapı itibariyle kendimize şu soruyu soralım. Biz ne için yaşıyoruz? Evet, herbirimizden gelecek en olası yanıt Allah için olacaktır. Peki, bir hırsızlık eylemini sokaktaki bir iş yerinden yapmamamızı sağlayan, elimizi hırsızlıktan çekmeyi sağlayan unsur Allah mıdır, yoksa Allah'tan gayrı korkulacaklar listesine koyduğumuz diğer insanlar, zümreler, kanunlar mıdır? Peki biz başka insanların mı kuluyuz yoksa Allah'ın mı kuluyuz? Bu düştüğümüz ikilemle Allah'a ortak koşmuş olmuyor muyuz? İşimize gelince "Benim salatım, kulluğum, hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.(6:162)" demeyi çok iyi biliyoruz. Sözümüz eyleme geçmiyor lafta kalıyor. Buna ben de dahilim. Bilmez miyiz ki O'nun bu konuda hiç bir tavizi yoktur ve kat'i emri bulunmaktadır.
4:140 Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Hal böyleyken, şahsen akılla düşündüğümde nankör olduğumun farkına varıyorum. Olması gerekeni bildiğim halde, çıkarımıza gelmediği için gerçeğin üstünü örtüyoruz. Kim telif hakkı gereken bir eseri indirirken, hakkı hakkaniyeti aklından geçiriyor ki? Resmen bu duruma duyarsızlaşmışız, hakka/gerçeğe kalplerimizi kapatmışız. Hani hakkın bekçileri olacaktık? Ne oldu bizlere? Verdiğimiz sözü hatırlamıyor musunuz? Ahdimize niçin vefa etmiyoruz? Yoksa yaptığınız ahdide mi hatırlamıyor sunuz? Gelecek bir hesap gününün çetinliğinden korkmadan mı yürüyoruz?
Arkadaşlar, tehlikenin farkında mısınız? Toplum olarak karanlığa doğru dalıyoruz. Vicdanımıza karşı çetin bir inatçı kesiliyoruz.
Belki bir ışık olur diyerek, mümkün olduğu mertebede, örnek insan olurum diye elimi bu apaçık hırsızlık olayından çekmeye karar verdim. Geçmiş geçmiştir. Yaşanmış ve bitmiştir. Nereden dönersen dön, tüm kapılar hakka(gerçeğe) açılır.
Sevgiler, saygılar...
Not: Bu başlık altından, en sık yaptığımız hırsızlıkları apaçık belirtirsek belki de yararı olur. Hemen bırakamasak bile zamanla bu pisliklerden elimizi çekebiliriz. İnsanın polisi vicdanıdır. Onunla sürekli iletişimde olup yürüyen doğrudadır... Gerçek üzere yürümeye çalışan korkusundan değil, gerçeğin aşkından yürüsün...
Bakalım kaç kişi bu konuya bakabilecek... Bakan olursa yazılanları şöyle bir düşündükten sonra bu forum da dahil diğer forumların başlıklarına baksın ve verilenleri vicdanen düşünüp, %kaç oranında vicdan mahkumuyuz düşünsün...
Yorum