KEZMAN KADAR…
Bitmiyor, bitmeyecek efendim.
Yine Kezman.
Yine Semih.
Yine Zico.
Yine bu üçlüyü inatla Bermuda şeytan üçgenine dönüştürme inadı.
Ah hele Kezman’ın o kaçırdığı penaltı yok mu?
Sanki spotları, sonuç kısımları hazırlanmış yedekte duran yazılar, yorumlar bir anda ortaya çıktı.
Olay Kezman'ın taraftar veya bu işi yorumlayanlara göre 'suçlu' 'suçsuz' olması değil aslında.
Hani bir de bunu yaparken Zico'yu anlamaya çalışıyorum diye girişiyorlar ya olaya!
Türkiye'de her şey bu noktada kilitleniyor işte.
Nasıl Ümit Aktan'ın tabiri ile 22 kıllı adam meşin yuvarlağın peşinden koşuyorsa.
Ortaya çıkan en küçük bir şeyin inim inim suyunu çıkaracağız.
Gittikçe büyüyen futbol endüstrisinin içinde tartıştığımız konu şu:
Kezman gitsin, kalsın, suçlu suçsuz.
Ah Zico neler yaptın sen? Ben demiştim edaları.
Semih mi? Kezman mı? Hayde iki yiğit çıktı meydane!
Havaları yaratarak bütün şu futbol kokusunu sunileştirmek!
Bir futbol takımı, bütündür.
Zaman zaman oynaması gerekenler, hatalı olanlar, hata yapanlar olacaktır.
Tam anlamıyla sindiremeyebilirler o formayı giyen isimler.
Çıkıp olmadık yerde bir maç sonu hobi haline getirip medyaya da sallayabilirler.
Ama şu unutulmasın 'o oynamalı, bu oynamalı' tartışmasına ucundan bile girmek komedi!
Bu takım ile her gün yaşayan, futbolculara en yakın olan koca Zico bilmeyecek,
Tribünde kaşkolü ya da elinde kalemi olanlar bilecek.
Geçin efendim, bu futbolun yorum kısmından o kadar uzak ki.
Bir de bunu öyle yapıyoruz ki, sütten çıkmış ah kaşık gibi ama işte diye kıvranmalar.
Kezman penaltıyı atmak istedi.
Nitekim vurdu, kaçtı.
Penaltının o kaçışı tamam belki şampiyonluk yolunda kötü bir sonun ardından hatırlanacak şeylerin başında gelebilecek.
Peki ya bu senaryoyu bas bas bağırarak oynatmak niye?
Türkiye'ye gelen her yabancı futbolculuk döneminin bir süresinde kendini 'acaba ben futbol oynuyor muyum' diye sorguluyor.
Kezman'ı savunmak, avukatlığını yapmak filan amacında değilim.
Kezman hata yapmıştır, hatalıdır, iyi şeyler de yapmıştır derim geçerim.
Ötesine dokunmam, zaten taktik anlamda bu oyunu sadece dizilişler ve rakamlara dökerek yorumlamaya programlamışlarken bizi..
Hocasının bileceği iştir, saygı duyarım geçerim.
İşte bizim bu ülkede o saygı kelimesi yok.
Bu yaratılan gündemler yok mu?
Ya dolaylı olarak benim hakkıma da tecavüz ediyor.
Kezman-Semih-Zico başlıklı onlarca düşünce arasından sıyrılamıyor insan.
Beyni yıkanıyor!
Yoksa,
Şu meşhur Eto'o konusunda düşündüklerim vardı oysa..
Ya da U-19 kadrosu açıklandı geçen gün, onun üzerinde söyleyeceklerim.
O olmadı Henri Saivet diye bir Fransız var, Bordeaux'da, ona odaklanacaktım.
17 yaşında izledikçe parmaklarımı kemirdiğim, ısırdığım biri...
Hadi bunu da bu bayat düşünceler arasından sıyrılarak yapamadım,
Türkcell Süper Lig diyoruz ya bol bol.
Bu ligin bir pazarlama mekanizması yok! Kapılar kapanmış, sizi bir rezillik ile yalnız bırakacaktım.
Premier League'de bir takım 15 sakat futbolcusuna rağmen nasıl oynuyor, şu sitem ettiğimiz sağlık ekiplerine dokunacaktım..
Carlos da vardı oysa listede, Vederson derseniz yazsam korku filmi olacaktı belki de.
Daha neler neler.
Ama bakın benim düşüncelerim bile ezildi, büzüldü…
Şu bayat halen daha şu oynamalı, bu oynamalı.
‘Bunun formasının sağ çaprazında siyah bir benek var’ diye ifade edilen vurgunların altında kalmışım..
Yorumcular, yazılar değil sadece olay.
Taraftar da bu düşünce hortumuna kapılmış.
Hangi kapıya uğrasınız, Kezman besteleri..
Kezman kadar başınıza taş düşsün.
Kezman Türkiye'de haksızlığa uğradığı kadar, haksızlık da yaratmıştır..
Bitti, yeter işte bir cümle.
O psikiyatri kokan tespitlerinizi gidin özel hayatınızda yapın!
Futbola bıçak saplamayın.
Ben müthiş potansiyeli olan isimlerden, mizah dergisine yazılmayacak yazılar, yorumlar dinlemek istemiyorum..
***
MALDONADO
Kezman bende de hırs yaptı derken yazının finalini 'aman' diyerek yapayım.
Deivid de Souza.
Hanginiz Deivid'in geldiği ilk sezon içinde onun hakkında 'olumsuz' düşünceler beslemediniz içinde..
Sinsi sinsi böyle futbolcu değil kavramına gider yorumlar..
Gelinen noktada ne oldu.
Deivid bu takımda Alex'ten sonra en büyük beyin.
Futbol hayatı, futbolculuk kariyerini sanki 16 yaşındaymış gibi bir anda ileri taşıdı..
Gelişti.
Fenerbahçe'ye uydu.
Şimdi ortalıkta bir Maldonado konusu dönüyor.
Play station oyunun etkisi altında kalmaktan mıdır, nedendir.
Maldonado'dan 84 çalım, 23 şut, 34 asist ortalaması bekliyorlar..
'Aman' efendim aman..
Fenerbahçe'ye bir oyuncu geldiğinde onu en az 6 ay izleyin, düşünün..
Ondan sonra ne noktada olacağını gösterecektir durum zaten.
İleri oynamıyor, basit oynuyor diye bir futbolcu ‘F.Bahçe'de olmamalı’ denemez.
Futbol basit oyundur, ben demiyorum ki bunu..
Koca puntolarla futbol ansiklopedilerinde var.
Bakın Zico'nun futbol anlayışına göre Maldonado tartışılır o ayrı..
Fakat Selçuk'un 10 saniyede gerçekleştirdiği işi 1.5 saniyede yapan bir oyuncuya sahip F.Bahçe.
Eminim gün geçtikçe daha çok sisteme oturacak.
Aurelio'ya özgürlüğünü veren bir futbolcu Maldonado..
O bu takımın supabı olacak.
Orta alanda sadece bilekler değil, 'futbol zekası' da gerekli..
Aman diyorum başka bir şey demiyorum.
Teknik direktör olsam,
Maldonado'yu bilim adamlarında kopyalatırım..
Elimde dursun.
Futbol sadece ileriye doğru oynanan bir oyun değil,
Orta alandaki çemberin merkezinin kaymaması için bir şeyler yapan futbolcularınızın olması gereken bir oyun..
Basit.
Sade.
Şovsuz.
Her zaman Turkcell Süper Lig'de oynamayacaksınız.
Taş gibi bir yabancı rakip geldiğinde ‘ya Allah hücum’ düşünceniz gerçekler ile karşılaşır…
Son ve tek olarak özetle..
Futbolu bileklerden arındırarak 'meşin yuvarlak ile iletişime geçilen' bir 'zeka' oyunu olarak kabul etmeli.
Bunu ancak tüm futbol sabitlerinizin dışına çıkarak, kuşbakışı o sahaya bakarak yapabiliriz belki de...
Bu noktada Maldonado çok şeyler kazandıracak.
Biliyorum, göreceğiz..
Bitmiyor, bitmeyecek efendim.
Yine Kezman.
Yine Semih.
Yine Zico.
Yine bu üçlüyü inatla Bermuda şeytan üçgenine dönüştürme inadı.
Ah hele Kezman’ın o kaçırdığı penaltı yok mu?
Sanki spotları, sonuç kısımları hazırlanmış yedekte duran yazılar, yorumlar bir anda ortaya çıktı.
Olay Kezman'ın taraftar veya bu işi yorumlayanlara göre 'suçlu' 'suçsuz' olması değil aslında.
Hani bir de bunu yaparken Zico'yu anlamaya çalışıyorum diye girişiyorlar ya olaya!
Türkiye'de her şey bu noktada kilitleniyor işte.
Nasıl Ümit Aktan'ın tabiri ile 22 kıllı adam meşin yuvarlağın peşinden koşuyorsa.
Ortaya çıkan en küçük bir şeyin inim inim suyunu çıkaracağız.
Gittikçe büyüyen futbol endüstrisinin içinde tartıştığımız konu şu:
Kezman gitsin, kalsın, suçlu suçsuz.
Ah Zico neler yaptın sen? Ben demiştim edaları.
Semih mi? Kezman mı? Hayde iki yiğit çıktı meydane!
Havaları yaratarak bütün şu futbol kokusunu sunileştirmek!
Bir futbol takımı, bütündür.
Zaman zaman oynaması gerekenler, hatalı olanlar, hata yapanlar olacaktır.
Tam anlamıyla sindiremeyebilirler o formayı giyen isimler.
Çıkıp olmadık yerde bir maç sonu hobi haline getirip medyaya da sallayabilirler.
Ama şu unutulmasın 'o oynamalı, bu oynamalı' tartışmasına ucundan bile girmek komedi!
Bu takım ile her gün yaşayan, futbolculara en yakın olan koca Zico bilmeyecek,
Tribünde kaşkolü ya da elinde kalemi olanlar bilecek.
Geçin efendim, bu futbolun yorum kısmından o kadar uzak ki.
Bir de bunu öyle yapıyoruz ki, sütten çıkmış ah kaşık gibi ama işte diye kıvranmalar.
Kezman penaltıyı atmak istedi.
Nitekim vurdu, kaçtı.
Penaltının o kaçışı tamam belki şampiyonluk yolunda kötü bir sonun ardından hatırlanacak şeylerin başında gelebilecek.
Peki ya bu senaryoyu bas bas bağırarak oynatmak niye?
Türkiye'ye gelen her yabancı futbolculuk döneminin bir süresinde kendini 'acaba ben futbol oynuyor muyum' diye sorguluyor.
Kezman'ı savunmak, avukatlığını yapmak filan amacında değilim.
Kezman hata yapmıştır, hatalıdır, iyi şeyler de yapmıştır derim geçerim.
Ötesine dokunmam, zaten taktik anlamda bu oyunu sadece dizilişler ve rakamlara dökerek yorumlamaya programlamışlarken bizi..
Hocasının bileceği iştir, saygı duyarım geçerim.
İşte bizim bu ülkede o saygı kelimesi yok.
Bu yaratılan gündemler yok mu?
Ya dolaylı olarak benim hakkıma da tecavüz ediyor.
Kezman-Semih-Zico başlıklı onlarca düşünce arasından sıyrılamıyor insan.
Beyni yıkanıyor!
Yoksa,
Şu meşhur Eto'o konusunda düşündüklerim vardı oysa..
Ya da U-19 kadrosu açıklandı geçen gün, onun üzerinde söyleyeceklerim.
O olmadı Henri Saivet diye bir Fransız var, Bordeaux'da, ona odaklanacaktım.
17 yaşında izledikçe parmaklarımı kemirdiğim, ısırdığım biri...
Hadi bunu da bu bayat düşünceler arasından sıyrılarak yapamadım,
Türkcell Süper Lig diyoruz ya bol bol.
Bu ligin bir pazarlama mekanizması yok! Kapılar kapanmış, sizi bir rezillik ile yalnız bırakacaktım.
Premier League'de bir takım 15 sakat futbolcusuna rağmen nasıl oynuyor, şu sitem ettiğimiz sağlık ekiplerine dokunacaktım..
Carlos da vardı oysa listede, Vederson derseniz yazsam korku filmi olacaktı belki de.
Daha neler neler.
Ama bakın benim düşüncelerim bile ezildi, büzüldü…
Şu bayat halen daha şu oynamalı, bu oynamalı.
‘Bunun formasının sağ çaprazında siyah bir benek var’ diye ifade edilen vurgunların altında kalmışım..
Yorumcular, yazılar değil sadece olay.
Taraftar da bu düşünce hortumuna kapılmış.
Hangi kapıya uğrasınız, Kezman besteleri..
Kezman kadar başınıza taş düşsün.
Kezman Türkiye'de haksızlığa uğradığı kadar, haksızlık da yaratmıştır..
Bitti, yeter işte bir cümle.
O psikiyatri kokan tespitlerinizi gidin özel hayatınızda yapın!
Futbola bıçak saplamayın.
Ben müthiş potansiyeli olan isimlerden, mizah dergisine yazılmayacak yazılar, yorumlar dinlemek istemiyorum..
***
MALDONADO
Kezman bende de hırs yaptı derken yazının finalini 'aman' diyerek yapayım.
Deivid de Souza.
Hanginiz Deivid'in geldiği ilk sezon içinde onun hakkında 'olumsuz' düşünceler beslemediniz içinde..
Sinsi sinsi böyle futbolcu değil kavramına gider yorumlar..
Gelinen noktada ne oldu.
Deivid bu takımda Alex'ten sonra en büyük beyin.
Futbol hayatı, futbolculuk kariyerini sanki 16 yaşındaymış gibi bir anda ileri taşıdı..
Gelişti.
Fenerbahçe'ye uydu.
Şimdi ortalıkta bir Maldonado konusu dönüyor.
Play station oyunun etkisi altında kalmaktan mıdır, nedendir.
Maldonado'dan 84 çalım, 23 şut, 34 asist ortalaması bekliyorlar..
'Aman' efendim aman..
Fenerbahçe'ye bir oyuncu geldiğinde onu en az 6 ay izleyin, düşünün..
Ondan sonra ne noktada olacağını gösterecektir durum zaten.
İleri oynamıyor, basit oynuyor diye bir futbolcu ‘F.Bahçe'de olmamalı’ denemez.
Futbol basit oyundur, ben demiyorum ki bunu..
Koca puntolarla futbol ansiklopedilerinde var.
Bakın Zico'nun futbol anlayışına göre Maldonado tartışılır o ayrı..
Fakat Selçuk'un 10 saniyede gerçekleştirdiği işi 1.5 saniyede yapan bir oyuncuya sahip F.Bahçe.
Eminim gün geçtikçe daha çok sisteme oturacak.
Aurelio'ya özgürlüğünü veren bir futbolcu Maldonado..
O bu takımın supabı olacak.
Orta alanda sadece bilekler değil, 'futbol zekası' da gerekli..
Aman diyorum başka bir şey demiyorum.
Teknik direktör olsam,
Maldonado'yu bilim adamlarında kopyalatırım..
Elimde dursun.
Futbol sadece ileriye doğru oynanan bir oyun değil,
Orta alandaki çemberin merkezinin kaymaması için bir şeyler yapan futbolcularınızın olması gereken bir oyun..
Basit.
Sade.
Şovsuz.
Her zaman Turkcell Süper Lig'de oynamayacaksınız.
Taş gibi bir yabancı rakip geldiğinde ‘ya Allah hücum’ düşünceniz gerçekler ile karşılaşır…
Son ve tek olarak özetle..
Futbolu bileklerden arındırarak 'meşin yuvarlak ile iletişime geçilen' bir 'zeka' oyunu olarak kabul etmeli.
Bunu ancak tüm futbol sabitlerinizin dışına çıkarak, kuşbakışı o sahaya bakarak yapabiliriz belki de...
Bu noktada Maldonado çok şeyler kazandıracak.
Biliyorum, göreceğiz..
Yorum