Bir tarım ülkesinin başına gelenler!
Dünya çalkalanıyor. Pirinç ve buğday fiyatlarının yarattığı kriz dalga dalga yayılıyor.
100 milyon kişinin dibe vuracağı , gıda savaşlarının çıkacağı konuşuluyor.
Türkiye de bu krizden nasibini aldı. Bakliyat fiyatlarında öyle bir artış oldu ki, üretici de , tüketici de neye uğradığını şaşırdı.
80’den önce okul kitaplarını hatırlayanlar var mı?
Türkiye’nin ne kadar önemli bir tarım ülkesi olduğu, Anadolu’nun da buğday ambarı olduğu yazılıydı o kitaplarda…
Hayır nostalji değil amacımız. Sadece o günden bugünlere nasıl gelindiğinin altını çizmek…
Evet 80’lerden sonra, Türkiye “tarım ülkesi olma kompleksini” yenmek için elinden geleni yaptı. Aldı serbest piyasa rüzgarını ve nakit teşvikleri arkasına, sadece ve sadece sanayiye ve ihracata yönelmek istedi….
Çok mu yanlıştı.. Vizyon olarak çok da yanlış değildi ama eksikti. Çünkü kalkınmanın tarım ayağı yoktu… Sanayideki teşvikler ve nereye nasıl verildiği ayrıca inceleme konusu olabilir ama şu gelinen aşamada, tekrar sormak gerekiyor:
“Sanayileşme hırsı, tarım sektörüne üvey evlat muamelesi göstermeyi mi gerektiriyordu ?”
İşte buyrun dünyada gıda savaşları çıkıyor.
Dünya ile birlikte pirinç ve buğday fiyatları Türkiye’de de füze gibi!
Sektör uzmanları uyarıyor: “Bu artışlar normal değil. Küresel ısınma tehdidini gören spekülatörler, fiyatlarla oynuyor”
Tarım Bakanı Mehdi Eker ne niyor?
“Vatandaşlar, gerekirse birkaç gün pirinç almasınlar”
Keşke, sorun birkaç gün pirinç almamayla çözülebilse...
Arzın azaldığı yerde, üstüne üstlük daha da azalacağının bilindiği bir konjonktürde, böyle bir çözüm olabilir mi?
Aslında sadece bu hükümete yüklenmemek gerekiyor. Yıllar boyunca, tarım sektörüne yüz vermemeyi, küresel ısınma tehditlerini sadece “dillerine dolamayı” marifet ve “çağdaşlık” sayan tüm yönetenleri suçlamak gerek burada…
Elindeki potansiyeli bugüne kadar neredeyse öldürmeyi başaran tarım ülkesinin başına gelenleri izliyoruz üzüntüyle…
Belki de çıkmayan candan umut kesilmez ve bu yaşananlara karşı gerçek bir “acil tarım politikası” ile mücadele etmeye hevesli insanlar görürüz, bazı koltuklarda…
Ama bundan da acil bir şey daha var ki; o da, Fransa Tarım Bakanı Michel Barnier’in son açıklamasında saklı:
“İnsanlar için yiyecek, piyasa kurallarının ve spekülasyonun merhametine bırakılamaz
Herkes Anlayabildiği Kadar Yaşar Ve Anlayamadığı Şeyleri Umursamadan Ölüp Gider
Alıntıdır:
Dünya çalkalanıyor. Pirinç ve buğday fiyatlarının yarattığı kriz dalga dalga yayılıyor.
100 milyon kişinin dibe vuracağı , gıda savaşlarının çıkacağı konuşuluyor.
Türkiye de bu krizden nasibini aldı. Bakliyat fiyatlarında öyle bir artış oldu ki, üretici de , tüketici de neye uğradığını şaşırdı.
80’den önce okul kitaplarını hatırlayanlar var mı?
Türkiye’nin ne kadar önemli bir tarım ülkesi olduğu, Anadolu’nun da buğday ambarı olduğu yazılıydı o kitaplarda…
Hayır nostalji değil amacımız. Sadece o günden bugünlere nasıl gelindiğinin altını çizmek…
Evet 80’lerden sonra, Türkiye “tarım ülkesi olma kompleksini” yenmek için elinden geleni yaptı. Aldı serbest piyasa rüzgarını ve nakit teşvikleri arkasına, sadece ve sadece sanayiye ve ihracata yönelmek istedi….
Çok mu yanlıştı.. Vizyon olarak çok da yanlış değildi ama eksikti. Çünkü kalkınmanın tarım ayağı yoktu… Sanayideki teşvikler ve nereye nasıl verildiği ayrıca inceleme konusu olabilir ama şu gelinen aşamada, tekrar sormak gerekiyor:
“Sanayileşme hırsı, tarım sektörüne üvey evlat muamelesi göstermeyi mi gerektiriyordu ?”
İşte buyrun dünyada gıda savaşları çıkıyor.
Dünya ile birlikte pirinç ve buğday fiyatları Türkiye’de de füze gibi!
Sektör uzmanları uyarıyor: “Bu artışlar normal değil. Küresel ısınma tehdidini gören spekülatörler, fiyatlarla oynuyor”
Tarım Bakanı Mehdi Eker ne niyor?
“Vatandaşlar, gerekirse birkaç gün pirinç almasınlar”
Keşke, sorun birkaç gün pirinç almamayla çözülebilse...
Arzın azaldığı yerde, üstüne üstlük daha da azalacağının bilindiği bir konjonktürde, böyle bir çözüm olabilir mi?
Aslında sadece bu hükümete yüklenmemek gerekiyor. Yıllar boyunca, tarım sektörüne yüz vermemeyi, küresel ısınma tehditlerini sadece “dillerine dolamayı” marifet ve “çağdaşlık” sayan tüm yönetenleri suçlamak gerek burada…
Elindeki potansiyeli bugüne kadar neredeyse öldürmeyi başaran tarım ülkesinin başına gelenleri izliyoruz üzüntüyle…
Belki de çıkmayan candan umut kesilmez ve bu yaşananlara karşı gerçek bir “acil tarım politikası” ile mücadele etmeye hevesli insanlar görürüz, bazı koltuklarda…
Ama bundan da acil bir şey daha var ki; o da, Fransa Tarım Bakanı Michel Barnier’in son açıklamasında saklı:
“İnsanlar için yiyecek, piyasa kurallarının ve spekülasyonun merhametine bırakılamaz
Herkes Anlayabildiği Kadar Yaşar Ve Anlayamadığı Şeyleri Umursamadan Ölüp Gider
Alıntıdır:
Yorum