Konu: Var mısın Yok musun sizce kumarmı?
Ybalcik üstadımın ısrarı üzerine konu üzerindeki kişisel kanaatimi bildirmek istiyorum.
Kısa kısa soruları kendime sorup kendim yanıtlamaya çalışacağım;
Önce insanoğlunun Dünya hayatını niçin yaşadığını idrak etmek gerekir. Öyleyse bunu soralım. Biz niçin Dünya hayatını yaşıyoruz?
Kuransal Yanıt:
2:35 Ve Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz."
2:36 Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süreye kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkânı olacaktır.
2:37 Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.
2:38 "Hepiniz oradan aşağı inin." dedik. Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiç bir korku yoktur. Onlar kederle de yüz yüze gelmeyeceklerdir.
2:39 Nankörlüğe sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
Anlaşılıyor ki biz esasen bir şeylerin bilincine yaşayarak erdirilmek üzere aşağılara bir yerlere itilmişiz. Koca bir aşk denizi bizlere sadece geminin içinden gösteriliyor, fakat denize dalmamıza izin yok. O aşk denizinde yaşayabilecek kişiye de Adem adı verilmiş. Anlaşılan o ki Adem olmayı becerebilen her kişi o aşağılara düştüğü yüksek yere/seviyeye geri dönüyor. Öyleyse bizler tırmanıyoruz o yüksek seviyeli hallere, yani bilinçlenmiş, kamil insan haline. Dünya da bu yükselişteki merdiven basamaklarından biri. Bu durumda hiç bir insanın birbirinden ayrı olmadığı gerçeği, özleri gibi bir olmaları gerektiği kolayca anlaşılıyor.
Peki şimdi şu soralım, Dünya hayatının niteliği nedir?
Kuransal Yanıt:
Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için âhiret yurdu elbette ki daha iyidir. Hâlâ aklınızı işletemeyecek misiniz?
Ahiret Türkçe "sonraki" demektir. Bir şeyin sonrasının olması demek sonradan da bir şeylerin yaşanacağı yaşamların olması demektir. Ancak burada daha manalı olan vurgu, Dünya hayatının oyun ve eğlenceden başka bir şey olmadığı konusudur. O zaman aklı çalıştıralım ve diyelim ki; biz bir oyundayız ve bu oyunun belirli kuralları var, o kurallar insanın oyun arenasındaki yolda düzgünce ilerlemesini sağlıyor. Ayrıca bu oyunun seviyeleri, levelleri var. Gerçek oyun yaşamın kendisi, bilgisayar başında oynanıp duran sahtesi değil. Bu kuralları çiğneyen kişi malesef yoldan çıkıyor, bazen tarlalara bağa bahçeye karışıyor hatta bazen uçurumların kenarına kadar geldiği oluyor. Tamam şimdi bunu buradan kolayca anladık. Peki Kuran bize bu oyunun kurallarını net bir biçimde veriyor mu? Kimisine göre evet, kimisine göre muğlak. Ancak kişilerin bu duruma muğlak diyenleri malesef Kuranı bir bütün olarak irdelemeyip, kendi içlerinde bulunan nefsani ve şekilsel, mülke suret bezeyen algılamaları ile irdeliyorlar. Halbuki Allah açıkça şöyle ; "Her ne görürseniz bu Kuran'da evrenin ve benliklerinizde gizli olan ana kitapta hiç bir şey çelişmez" diyor. Ve bu gerçekleri anlatırken teşbih sanatı ile, gerçekleri dönemin güncel kavramları ile işaret ederek anlatıyor. Peki ama her taraf fırkalara ayrıldığına göre ve herkes kendine göre ayetleri irdelediğine göre ve neticede farklı farklı sonuçlara ulaştığına göre, kim doğru ne doğru? İşte bu sorunun yanıtı daha ilk ayette gizli. "İkra bi ismi rabbikellezi ma halak - Oku yaratan rabbinin adıyla". Öyleyse biz okuma bilmiyoruz. Sanırım bizi Cebrail'in gelip sıkması gerek okuyabilmek için. Demekki biz doğru düzgün okumuyoruz daha doğrusu ben dahi son dört senedir bir derviş misali ne çok farklı yönden okudum onu. Ve sonunda tuttu elimden de içimdeki tüm çelişkileri kıyametimi kopararak giderdi. Evet, okumaya başladım evreni ve kendi benliğimdeki o gizli kitabı. Mana ilmi ile zikrin sabit ve muhafazalı olduğuna, yemin olsun ki şahidim. Yerdeki, gökteki ve kendi benliğimde biçimlenmiş ayetleri okuduğumda Kuran'ın şeksiz ve şüphesiz alemlerin rabbinden geldiğine emin oldum. Gördüm ki okumak için kişinin kendi benliğini arındırması gerek. Öyleyse şimdi bu oyunu nasıl oynayacağımızı bulmaya geldi. Kişisel kanaatimce oyunun kuralı çok açık. Öyleyse sorumuzu soralım...
Bu iğreti oyun eğlence arenasındaki finiş çizgisine sağ salim varmanın kuralları nelerdir?
Kısaca şunu söyleyelim. Biz bu Dünya hayatına ne olarak geliyoruz, ne olmamız isteniyor?
Kuransal Yanıt:
Hicr-29: Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir beşer yaratacağım." demişti.
Hicr-30: "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın."
Anlaşılıyor ki insanoğlu başlangıçta bir beşer olarak yaratılıyor. Beşer Dünya hayatının zıtlıklarına muhatap olan, kendisine doğrudan ilahi bir vizyon(öz) verilmemiş kişi demektir. Beşer kişi hayvanlarda olanlara ilaveten bir alt bilince sahiptir. Bu alt bilinç onu hayvanlardan bir üst seviyede tutar. Fakat bizim Dünya hayatında geliştirmemiz gereken özellik üst bilinç dediğimiz kavramdır. Bu kavram beşeri insan yapar. Allah beşerin insanlık yolunda ilerlemesi ve ardından sonrakinde Ademi kişi olarak hazır bulunması için yeri ve göğü ayetlerle donatmıştır. Bu yerdeki ve gökteki ayetlerle değil orta doğudaki kişi, kutupta yaşayıp da Kuran'ın sayfalar halindeki haline muhatap olmamış kişiyi dahi müslüman yapar. Nitekim İbrahim'de teslimiyetini bu şekilde gerçekleştirmiştir yani hanif bir yol izleyerek gerçeklere tanık olmuştur. Şimdi bu aşamadan sonra bizlerden istenen nedir onu daha da genişletelim;
Nur 41: Görmedin mi, göklerdeki ve yerdeki şuurlular da, bölük bölük olmuş kuşlar da Allah'ı tespih etmektedir. Her biri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.
Bakınız ne diyor şunlar şunlar dahi Allah'ı tesbih ederek yaşamlarını sürdürüyorlar. Tesbih etmek demek, Allah'ın vermiş olduğu vizyonu eksiksiz olarak yerine getirmek demektir. Gökteki kuş sadece kuşluk yapar başka hiç bir şey yapmaz. Bir eşeği sal çayıra sadece eşeklik yapar başka bişi yapmaz. Ancak şu insanı sal Dünya'ya her tarafı talan eder. Fitne fesat alır başını gider, değil mi? Çünkü insan nankördür, Dünya hayatındaki tuzaklara çok kolay düşer. Dünya hayatına hemencecik bağlanır da Dünya hayatının geçici bir metalanma ve konaklama yeri olduğunu düşünmez. Melekler de böyle demişti hatırlarsanız.
Bakara 30: Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."
Bakara 31: Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz."
Bakara 32: Dediler ki: "Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alîm'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm'sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin."
Bakara 33: O vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.
Görüldüğü gibi o balçıktan kişiye bir şeyler veriliyor ve o yeryüzündeki fitneyi, fesadı önleme yeteneği kazanıyor. Bir kişinin halife olabilmesi için de bu isimlere sahip olması gerektiği anlaşılıyor. İsim deyince ağızda gevelenip duracak bir kaç sözcük sananlar malesef gaflet ve dalalette olanlardır. Yaşamın yaşanışını bu isimlerin gereğince şekillendirenler ise doğrudalar.
Peki biz bu isimleri nasıl öğreneceğiz ve nasıl yaşama uygulayacağız?
Bu isimlerin kişinin insan olabilecek kadarını barındıran haline Esma-ül Hüsna denir. Ve insan olmanın gereği olarak her müslümanın bu isimleri tamamen kavrayıp bu isimlerin gerektirdiği yetenek ve bilinçle donanması ve yaşaması gerekmektedir. Bakınız Esma-ül Hüsna kişinin müslüman bir insan olmasını sağlar. Ama unutulmamalıdır ki Allah'ın isimleri 99 ile sınırlı değildir. Sonsuzdur. Çünkü o sonsuzluğunda hakimidir. İşte Allah insanların bu isimlerle tesbih edip rablerini anmaları ve yaşamaları için bazı öğretileri insanlara öğretmiştir. Hemen hemen tüm dinlerde bu isimler üzerine yerine getirilen, hem şekilsel, hem bilinçsel faaliyette bulunulan ritüeller bulunmaktadır. Budistlerde Meditasyon, Müslümanlarda Namaz gibi. Bu söylediklerimin doğruluğu konusunda çelişkiye düşenler lütfen size TDK sözlüğüne hiç girmemiş, kendimce oluşturduğum bir sözcüğü Kuran'da salat ve zekatın birlikte geçtiği tüm ayetlerde yerleştirsinler ve okusunlar. Bu sözcük "özuyumlama" dır. Öz/Ruh balçıktan yaratılmış kişiye verilen, kişinin hakka yarar eylemlerde bulunmasını sağlayan vizyondur. Kişi hakkın istediği gibi yaşamını idame ettirmek istiyor ise esma-ül hüsnadan oluşan bu özü tanıması ve kendi benliğini bu öz vizyonla karşılaştırıp, onun gibi yapması gerekmektedir. Salat bu sürecin öz sorgulama, özü tanıma aşamasıdır. O öz ki insanın içinden kişiye sessizce seslenen rabbinin sesidir. Ona vecd ya da vicdan sesi de diyebiliriz. Dünya hayatındaki insan onu eğer aklını kullanırsa duyabilir, kavrayabilir(ilmel yakin). Cennete ermiş kişiler onu doğrudan(aynel yakin) görürler. İşte kişi bu benlik biçimlendirmesini yaparken, her ne kadar kişiye zor gelse de özüne göre uyumlama yaparak eksiklerini giderir, fazlalıklarını yontar. Buna da zekat denir. Bir nevi eksiği olanın eksiklerinin giderilmesi ki insanoğlunu bunu her zaman madden algılamıştır(fakirler doyurulur, zenginin fazlalığı gider gibi) fakat Allah'ın insanlara sunduğu nimetleri sadece karın doyurmakla sınırlı değildir elbet. İlimden, sağlığa, yiyecekten, eğlenceye hemen hemen her rızkı kapsamaktadır. Yani vicdan sahibi kişi paylaşmasını öğrenmektedir. Kişi bunu karşısındaki ondan, o karşısındakinden razı olacak şekilde şeffaf olarak yapacaktır. Tarih ise bu kavramı milleti toptan komunist rejimle eşit rızk paylaşım modelleri ile zoraki yaptırmak isteyenlerle doludur. Ancak Dünya düzeni bunu asla kabul etmez. Çünkü zıtlıkların olmadığı bir Dünya düşünülemez. Zıtlıklar sayesinde insanlar Ademi seviyede nasıl bir güzelliği ellerinin tersiyle ittiklerinin farkına ve bilincine varabilirler.
Ve şimdi güncel konu olan kumar meselesine gelelim ve Allah'ın yukarıda verdiğim sınırlı okuyuşlar çerçevesinde bu konu hakkında ne dediğini algılayalım...
Kumar nedir?
Kuransal Yanıt:
Maide 90: Ey iman edenler! örtenler(hamr-gelenek:uyuşturucu-şarap v.s), kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktik; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Bakara 219: Sana örtenleri(hamrı, gelenek:uyuşturucuyu/şarabı) ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.
Görüldüğü gibi kumar apaçık olarak tanımlanmıştır. Nedir Kumar? Pislik...
Pislik nedir?
Pislik temizliği örten demektir. Temizin temizliği bozan demektir.
Peki öyleyse kumar ve hamrın pislikliği nereden geliyor?
Kuransal Yanıt:
Şeytan; örtenler(hamr,alkol,uyuşturucu) ve kumara sokularak aranıza düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip sizi Allah'ı anmaktan, namazdan(salattan) geri çevirmek ister. Artık son veriyorsunuz değil mi?
Görüldüğü gibi hamrın ve kumarın pislikliği kişiyi şeytanın salatından(namazından) alıkoymasından kaynaklanmaktadır. Salatını sadece şekilsel olarak başı eğip kaldırmaktan ibaret sayanlar ve bunu şekilsel olarak yapanlar bence çok büyük yanılgıdadırlar. Şekilsel namaz/salat kişinin gerçek salatın ne demek olduğunun idrakına varabilmesi için Allah'tan bir ayettir, işarettir. Ve öyle ki diyor;
Ankebut 45: Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı/Salatı da yerine getir! Çünkü namaz/salat, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.
Maun Suresi
(1) Gördün mü o, dini yalan sayanı?
(2) İşte odur yetimi itip kakan;
(3) Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
(4) Vay haline o namazı/salatı yerine getirenlerin ki,
(5) Namazlarından/salatlarından gaflet içindedir onlar!
(6) İkiliğe sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
(7) Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar
Gördük ki salat kişinin ulaşması gereken, Allah'ın bir şeyleri kişilere hatırlatması için verdiği bir yöntemdir. Eğer namazınızla/salatınızla gerçeğin idrakine hala erememişseniz, Maun suresinde anlatılanları iyi düşünün. E dedik ki kişi salatı ile Allah'ı ve esmasını tanıyabiliyor. Eğer siz Allah'ı, size vizyon olarak verilmiş, Allah'tan bir emir olan ruhunuzu/özünüzü tanıyarak anamıyorsanız bilinki salatınız/namazınız eksiktir. Çünkü kişi ancak ve ancak salatı ile gerçeği/Hakk'ı tanıyabilir. Öyleyse kendi benliğinizde sizin gerçekleri görmenizi engelleyen, gözlerinizi örtüp görmenizi engelleyen ne var ise örtendir, hamrdır, alkoldür, uyuşturucudur. Kumar da aynı şekilde sizin salatınızı engelleyen pisliklerden biri olmalıdır. Kumar apaçık görülmektedir ki, kişinin esma'ül hüsna uyumlanmış yürüyüşünü engelleyen unsurlardan biridir. Kişi bu Dünya'ya Hakk'a yarar amel işlemek için gelmiştir. Şimdi bakın etrafınıza Hakk'a yarayan eyleminiz çok mu? 16 saat oyun başında gençler, gece gündüz zevk-ü sefada kişilikler, günlerini TV karşısında diziler, kadın programları, yarışmalarla geçiren tiplemeler. Aklınıza ne kadar içi boş olup da zamanın çoğunluğunu çalan kavram geliyor ise bilin ki kumardır. Çünkü kişinin tam bir koyun olmasını sağlamakta, gerçekleri görmesini engellemektedir.(Kişiye gerçekleri gördürmesini sağlayan yüzünüzdeki iki göz değil, manayı almayı sağlayan gönül gözüdür. O kişinin yaşadıklarını bir süreç halinde değerlendirebilme yeteneğidir. Sahip olduğu vizyona uygunluğunu idrak edebilme yeteneğidir.) Böylece bir sürü halinde nankörleşmiş toplumlar ortaya çıkmaktadır. Ha derseniz ki kumar haram mıdır diye, İslam geleneğine ve ulemasına göre haramdır, kimine göre ise değil. Haram yasak demektir. Kişiyi 16 saat Pc başında oturmasını zorla engelleyecek olan bir sistem sadece komünizmdir. Kavramlar, eğlence niteliğindeki işler kani olduğum kadarıyla eğer sınırı aşacak şekilde yaşamın bir parçası haline getirilirse kesinlikle pisliktir. Hiç bir ayette de haram diye geçmez. Kişi eğer insan olmak istiyorsa, ve Allah'ın ipine tutunup Adem'iyete doğru o atıldığı en aşağıların aşağısına atıldığı yerden kurtulmak istiyorsa insiyatifine kalmış bir olgudur. Müslüman kişi İslam dinindedir. İslam dininin göstermiş olduğu yol üzerinde hamra(örtenler) da kumara da yer yoktur. Çünkü yolun gereği bunlar apaçık kişiyi saptırmaktadırlar. Allah kimseyi zorla cennete almak gibi bir açıklama da yapmıyor. Apaçık da belirtiliyor.
Nahl 115: O size ancak şunları haram kılmıştır: Ölü, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen hayvan. Bununla birlikte, zorda kalan, başkasının hakkına tecavüz etmemek, sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan yerse, Allah bağışlayacak, merhamet edecektir.
Öyleyse bu ilmi bakış açısından diyeceğiz ki, Dünya hayatında gerçeğin örtülmesini sağlayan herşey birer pisliktir. Kişinin gerçekleri örterek nankörleşmesini ne sağlıyorsa o şey kişinin yolundan da sapmasını sağlıyordur demektir. Uzak duran kendi lehine, durmayan kendi aleyhine. Ha şu da apaçık belirtiliyor, içki içen kumar oynayan içti oynadı diye elinden tutulmayacak diye bir şey yoktur... O yarattığı evrenin ve benliğin kitabını okuyup, bu gerçeğe iman edenleri seven, tüm diğer kullarına da rahmet eden/merhamet edendir. Yasak(haram) olan şey ise kişinin Dünya hayatındaki yolculuğunu benliğini örterek değil de kişiye vereceği maddi zararla da sağlayan şeydir. Öyleyse bilelimki yukarıdaki ayetteki haram olarak belirtilen herşey bilimsel olarak da kişinin bu yolculuğunu maddeten saptıran şeylerdir. Kişiyi hasta eden unsurlardır. Yolcu sağlıklı olmalıdır. Çünkü bu vücudun sağlamlığı ile kişi düzgünce yolunda yürür. Gerçeğe hizmet eder. Domuz pisliği anlatır. Pislik yine örtendir. Bilimsel olarak da domuzun temsil ettiği kişinin ufacık miktarıyla dahi hasta olacağı şeylerin tamami Kuran tarafından da yasaklanmıştır. Mana ile bakanlar görür...
Siz en iyisi mi biraz kuantum düşünün de aslında Dünya'nın cenneti de cehennemi de nasıl içerdiğini, aslında tüm oluşların zaten yaşanıyor olduğunu kavramaya bakın. İnsanoğlu üstünü örttüğü bir gerçeğin azabını o gerçek aydınlanana kadar hep içinde yaşar. Ona, bunu yaşatan zebani vicdan azabıdır. Her kim Dünya isteklerinden geçip, gerçekleri aydınlatarak, şeffafca bu yolda yürüyorsa bu yükten kurtulmuş ve huzura ermiştir. Gerçekten şeytan kişinin benliğinde bir etkendir, kişinin gerçekleri örtüp batıl olanı yaşamasına neden olur... Salat ise kişinin gerçekleri öğrenmesini sağlar. Şimdi hadi ilk sureyi okuyun bakalım dediğim manalarla, siz de görebilecek misiniz?
(1) Yaratan Rabbinin adıyla oku/çağır!
(2) İnsanı, embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden/bağdan/husûmetten yarattı.
(3) Oku! Rabbin Ekrem'dir/en büyük cömertliğin sahibidir.
(4) O'dur kalemle öğreten!
(5) İnsana bilmediğini öğretti.
(6) İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gerçekten azar:
(7) Kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görmüştür.
(8) Oysaki, dönüş yalnız Rabbinedir!
(9) Gördün mü o yasaklayanı,
(10) Bir kulu saladayken(özuyumlama sürecinin ilk bölümü) kılarken.
(11) Gördün mü! Ya o iyilik ve doğruluk üzere ise?!
(12) Ya o, takvayı(gerçeğe sürekli uyumluluğu) emrediyorsa!
(13) Gördün mü! Ya şu yalanlamış, sırt dönmüşse! (Kimdir gerçeği yalanlayan)
(14) Bilmedi mi ki Allah gerçekten görür!
(15) İş, sandığı gibi değil! Eğer vazgeçmezse yemin olsun, o alnı mutlaka tutup sürteceğiz!
(16) O yalancı, o günahkâr alnı.
(17) Hadi çağırsın derneğini/kurultayını!
(18) Biz de çağıracağız zebanileri!(gerçeği örttüğünüzdeki vicdan azabını düşünün)
(19) Sakın, sakın! Ona boyun eğme; secde et ve yaklaş! (sakın ola gerçeği örtmeni isteyen o pislikleri vesile edinen her ne ise ona boyun eğme, gerçekleri örtme ve hakk üzere yaşa)
Bu noktadan itibaren sorusu olana kanaatimi sunmak görevimdir. Var mısın yok musun, denemelik bir eğlence olarak kaldığı sürece hiç bir şey değildir. Ancak boş hayallerin ümit diye yutturulduğu, zamanın batıla hibe edildiği bir uğraşı haline dönüştüğünde kumardır.
Saygılarımı sunuyorum...
Ybalcik üstadımın ısrarı üzerine konu üzerindeki kişisel kanaatimi bildirmek istiyorum.
Kısa kısa soruları kendime sorup kendim yanıtlamaya çalışacağım;
Önce insanoğlunun Dünya hayatını niçin yaşadığını idrak etmek gerekir. Öyleyse bunu soralım. Biz niçin Dünya hayatını yaşıyoruz?
Kuransal Yanıt:
2:35 Ve Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz."
2:36 Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süreye kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkânı olacaktır.
2:37 Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.
2:38 "Hepiniz oradan aşağı inin." dedik. Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiç bir korku yoktur. Onlar kederle de yüz yüze gelmeyeceklerdir.
2:39 Nankörlüğe sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
Anlaşılıyor ki biz esasen bir şeylerin bilincine yaşayarak erdirilmek üzere aşağılara bir yerlere itilmişiz. Koca bir aşk denizi bizlere sadece geminin içinden gösteriliyor, fakat denize dalmamıza izin yok. O aşk denizinde yaşayabilecek kişiye de Adem adı verilmiş. Anlaşılan o ki Adem olmayı becerebilen her kişi o aşağılara düştüğü yüksek yere/seviyeye geri dönüyor. Öyleyse bizler tırmanıyoruz o yüksek seviyeli hallere, yani bilinçlenmiş, kamil insan haline. Dünya da bu yükselişteki merdiven basamaklarından biri. Bu durumda hiç bir insanın birbirinden ayrı olmadığı gerçeği, özleri gibi bir olmaları gerektiği kolayca anlaşılıyor.
Peki şimdi şu soralım, Dünya hayatının niteliği nedir?
Kuransal Yanıt:
Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için âhiret yurdu elbette ki daha iyidir. Hâlâ aklınızı işletemeyecek misiniz?
Ahiret Türkçe "sonraki" demektir. Bir şeyin sonrasının olması demek sonradan da bir şeylerin yaşanacağı yaşamların olması demektir. Ancak burada daha manalı olan vurgu, Dünya hayatının oyun ve eğlenceden başka bir şey olmadığı konusudur. O zaman aklı çalıştıralım ve diyelim ki; biz bir oyundayız ve bu oyunun belirli kuralları var, o kurallar insanın oyun arenasındaki yolda düzgünce ilerlemesini sağlıyor. Ayrıca bu oyunun seviyeleri, levelleri var. Gerçek oyun yaşamın kendisi, bilgisayar başında oynanıp duran sahtesi değil. Bu kuralları çiğneyen kişi malesef yoldan çıkıyor, bazen tarlalara bağa bahçeye karışıyor hatta bazen uçurumların kenarına kadar geldiği oluyor. Tamam şimdi bunu buradan kolayca anladık. Peki Kuran bize bu oyunun kurallarını net bir biçimde veriyor mu? Kimisine göre evet, kimisine göre muğlak. Ancak kişilerin bu duruma muğlak diyenleri malesef Kuranı bir bütün olarak irdelemeyip, kendi içlerinde bulunan nefsani ve şekilsel, mülke suret bezeyen algılamaları ile irdeliyorlar. Halbuki Allah açıkça şöyle ; "Her ne görürseniz bu Kuran'da evrenin ve benliklerinizde gizli olan ana kitapta hiç bir şey çelişmez" diyor. Ve bu gerçekleri anlatırken teşbih sanatı ile, gerçekleri dönemin güncel kavramları ile işaret ederek anlatıyor. Peki ama her taraf fırkalara ayrıldığına göre ve herkes kendine göre ayetleri irdelediğine göre ve neticede farklı farklı sonuçlara ulaştığına göre, kim doğru ne doğru? İşte bu sorunun yanıtı daha ilk ayette gizli. "İkra bi ismi rabbikellezi ma halak - Oku yaratan rabbinin adıyla". Öyleyse biz okuma bilmiyoruz. Sanırım bizi Cebrail'in gelip sıkması gerek okuyabilmek için. Demekki biz doğru düzgün okumuyoruz daha doğrusu ben dahi son dört senedir bir derviş misali ne çok farklı yönden okudum onu. Ve sonunda tuttu elimden de içimdeki tüm çelişkileri kıyametimi kopararak giderdi. Evet, okumaya başladım evreni ve kendi benliğimdeki o gizli kitabı. Mana ilmi ile zikrin sabit ve muhafazalı olduğuna, yemin olsun ki şahidim. Yerdeki, gökteki ve kendi benliğimde biçimlenmiş ayetleri okuduğumda Kuran'ın şeksiz ve şüphesiz alemlerin rabbinden geldiğine emin oldum. Gördüm ki okumak için kişinin kendi benliğini arındırması gerek. Öyleyse şimdi bu oyunu nasıl oynayacağımızı bulmaya geldi. Kişisel kanaatimce oyunun kuralı çok açık. Öyleyse sorumuzu soralım...
Bu iğreti oyun eğlence arenasındaki finiş çizgisine sağ salim varmanın kuralları nelerdir?
Kısaca şunu söyleyelim. Biz bu Dünya hayatına ne olarak geliyoruz, ne olmamız isteniyor?
Kuransal Yanıt:
Hicr-29: Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir beşer yaratacağım." demişti.
Hicr-30: "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın."
Anlaşılıyor ki insanoğlu başlangıçta bir beşer olarak yaratılıyor. Beşer Dünya hayatının zıtlıklarına muhatap olan, kendisine doğrudan ilahi bir vizyon(öz) verilmemiş kişi demektir. Beşer kişi hayvanlarda olanlara ilaveten bir alt bilince sahiptir. Bu alt bilinç onu hayvanlardan bir üst seviyede tutar. Fakat bizim Dünya hayatında geliştirmemiz gereken özellik üst bilinç dediğimiz kavramdır. Bu kavram beşeri insan yapar. Allah beşerin insanlık yolunda ilerlemesi ve ardından sonrakinde Ademi kişi olarak hazır bulunması için yeri ve göğü ayetlerle donatmıştır. Bu yerdeki ve gökteki ayetlerle değil orta doğudaki kişi, kutupta yaşayıp da Kuran'ın sayfalar halindeki haline muhatap olmamış kişiyi dahi müslüman yapar. Nitekim İbrahim'de teslimiyetini bu şekilde gerçekleştirmiştir yani hanif bir yol izleyerek gerçeklere tanık olmuştur. Şimdi bu aşamadan sonra bizlerden istenen nedir onu daha da genişletelim;
Nur 41: Görmedin mi, göklerdeki ve yerdeki şuurlular da, bölük bölük olmuş kuşlar da Allah'ı tespih etmektedir. Her biri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.
Bakınız ne diyor şunlar şunlar dahi Allah'ı tesbih ederek yaşamlarını sürdürüyorlar. Tesbih etmek demek, Allah'ın vermiş olduğu vizyonu eksiksiz olarak yerine getirmek demektir. Gökteki kuş sadece kuşluk yapar başka hiç bir şey yapmaz. Bir eşeği sal çayıra sadece eşeklik yapar başka bişi yapmaz. Ancak şu insanı sal Dünya'ya her tarafı talan eder. Fitne fesat alır başını gider, değil mi? Çünkü insan nankördür, Dünya hayatındaki tuzaklara çok kolay düşer. Dünya hayatına hemencecik bağlanır da Dünya hayatının geçici bir metalanma ve konaklama yeri olduğunu düşünmez. Melekler de böyle demişti hatırlarsanız.
Bakara 30: Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."
Bakara 31: Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz."
Bakara 32: Dediler ki: "Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alîm'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm'sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin."
Bakara 33: O vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.
Görüldüğü gibi o balçıktan kişiye bir şeyler veriliyor ve o yeryüzündeki fitneyi, fesadı önleme yeteneği kazanıyor. Bir kişinin halife olabilmesi için de bu isimlere sahip olması gerektiği anlaşılıyor. İsim deyince ağızda gevelenip duracak bir kaç sözcük sananlar malesef gaflet ve dalalette olanlardır. Yaşamın yaşanışını bu isimlerin gereğince şekillendirenler ise doğrudalar.
Peki biz bu isimleri nasıl öğreneceğiz ve nasıl yaşama uygulayacağız?
Bu isimlerin kişinin insan olabilecek kadarını barındıran haline Esma-ül Hüsna denir. Ve insan olmanın gereği olarak her müslümanın bu isimleri tamamen kavrayıp bu isimlerin gerektirdiği yetenek ve bilinçle donanması ve yaşaması gerekmektedir. Bakınız Esma-ül Hüsna kişinin müslüman bir insan olmasını sağlar. Ama unutulmamalıdır ki Allah'ın isimleri 99 ile sınırlı değildir. Sonsuzdur. Çünkü o sonsuzluğunda hakimidir. İşte Allah insanların bu isimlerle tesbih edip rablerini anmaları ve yaşamaları için bazı öğretileri insanlara öğretmiştir. Hemen hemen tüm dinlerde bu isimler üzerine yerine getirilen, hem şekilsel, hem bilinçsel faaliyette bulunulan ritüeller bulunmaktadır. Budistlerde Meditasyon, Müslümanlarda Namaz gibi. Bu söylediklerimin doğruluğu konusunda çelişkiye düşenler lütfen size TDK sözlüğüne hiç girmemiş, kendimce oluşturduğum bir sözcüğü Kuran'da salat ve zekatın birlikte geçtiği tüm ayetlerde yerleştirsinler ve okusunlar. Bu sözcük "özuyumlama" dır. Öz/Ruh balçıktan yaratılmış kişiye verilen, kişinin hakka yarar eylemlerde bulunmasını sağlayan vizyondur. Kişi hakkın istediği gibi yaşamını idame ettirmek istiyor ise esma-ül hüsnadan oluşan bu özü tanıması ve kendi benliğini bu öz vizyonla karşılaştırıp, onun gibi yapması gerekmektedir. Salat bu sürecin öz sorgulama, özü tanıma aşamasıdır. O öz ki insanın içinden kişiye sessizce seslenen rabbinin sesidir. Ona vecd ya da vicdan sesi de diyebiliriz. Dünya hayatındaki insan onu eğer aklını kullanırsa duyabilir, kavrayabilir(ilmel yakin). Cennete ermiş kişiler onu doğrudan(aynel yakin) görürler. İşte kişi bu benlik biçimlendirmesini yaparken, her ne kadar kişiye zor gelse de özüne göre uyumlama yaparak eksiklerini giderir, fazlalıklarını yontar. Buna da zekat denir. Bir nevi eksiği olanın eksiklerinin giderilmesi ki insanoğlunu bunu her zaman madden algılamıştır(fakirler doyurulur, zenginin fazlalığı gider gibi) fakat Allah'ın insanlara sunduğu nimetleri sadece karın doyurmakla sınırlı değildir elbet. İlimden, sağlığa, yiyecekten, eğlenceye hemen hemen her rızkı kapsamaktadır. Yani vicdan sahibi kişi paylaşmasını öğrenmektedir. Kişi bunu karşısındaki ondan, o karşısındakinden razı olacak şekilde şeffaf olarak yapacaktır. Tarih ise bu kavramı milleti toptan komunist rejimle eşit rızk paylaşım modelleri ile zoraki yaptırmak isteyenlerle doludur. Ancak Dünya düzeni bunu asla kabul etmez. Çünkü zıtlıkların olmadığı bir Dünya düşünülemez. Zıtlıklar sayesinde insanlar Ademi seviyede nasıl bir güzelliği ellerinin tersiyle ittiklerinin farkına ve bilincine varabilirler.
Ve şimdi güncel konu olan kumar meselesine gelelim ve Allah'ın yukarıda verdiğim sınırlı okuyuşlar çerçevesinde bu konu hakkında ne dediğini algılayalım...
Kumar nedir?
Kuransal Yanıt:
Maide 90: Ey iman edenler! örtenler(hamr-gelenek:uyuşturucu-şarap v.s), kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktik; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Bakara 219: Sana örtenleri(hamrı, gelenek:uyuşturucuyu/şarabı) ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.
Görüldüğü gibi kumar apaçık olarak tanımlanmıştır. Nedir Kumar? Pislik...
Pislik nedir?
Pislik temizliği örten demektir. Temizin temizliği bozan demektir.
Peki öyleyse kumar ve hamrın pislikliği nereden geliyor?
Kuransal Yanıt:
Şeytan; örtenler(hamr,alkol,uyuşturucu) ve kumara sokularak aranıza düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip sizi Allah'ı anmaktan, namazdan(salattan) geri çevirmek ister. Artık son veriyorsunuz değil mi?
Görüldüğü gibi hamrın ve kumarın pislikliği kişiyi şeytanın salatından(namazından) alıkoymasından kaynaklanmaktadır. Salatını sadece şekilsel olarak başı eğip kaldırmaktan ibaret sayanlar ve bunu şekilsel olarak yapanlar bence çok büyük yanılgıdadırlar. Şekilsel namaz/salat kişinin gerçek salatın ne demek olduğunun idrakına varabilmesi için Allah'tan bir ayettir, işarettir. Ve öyle ki diyor;
Ankebut 45: Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı/Salatı da yerine getir! Çünkü namaz/salat, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.
Maun Suresi
(1) Gördün mü o, dini yalan sayanı?
(2) İşte odur yetimi itip kakan;
(3) Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
(4) Vay haline o namazı/salatı yerine getirenlerin ki,
(5) Namazlarından/salatlarından gaflet içindedir onlar!
(6) İkiliğe sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
(7) Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar
Gördük ki salat kişinin ulaşması gereken, Allah'ın bir şeyleri kişilere hatırlatması için verdiği bir yöntemdir. Eğer namazınızla/salatınızla gerçeğin idrakine hala erememişseniz, Maun suresinde anlatılanları iyi düşünün. E dedik ki kişi salatı ile Allah'ı ve esmasını tanıyabiliyor. Eğer siz Allah'ı, size vizyon olarak verilmiş, Allah'tan bir emir olan ruhunuzu/özünüzü tanıyarak anamıyorsanız bilinki salatınız/namazınız eksiktir. Çünkü kişi ancak ve ancak salatı ile gerçeği/Hakk'ı tanıyabilir. Öyleyse kendi benliğinizde sizin gerçekleri görmenizi engelleyen, gözlerinizi örtüp görmenizi engelleyen ne var ise örtendir, hamrdır, alkoldür, uyuşturucudur. Kumar da aynı şekilde sizin salatınızı engelleyen pisliklerden biri olmalıdır. Kumar apaçık görülmektedir ki, kişinin esma'ül hüsna uyumlanmış yürüyüşünü engelleyen unsurlardan biridir. Kişi bu Dünya'ya Hakk'a yarar amel işlemek için gelmiştir. Şimdi bakın etrafınıza Hakk'a yarayan eyleminiz çok mu? 16 saat oyun başında gençler, gece gündüz zevk-ü sefada kişilikler, günlerini TV karşısında diziler, kadın programları, yarışmalarla geçiren tiplemeler. Aklınıza ne kadar içi boş olup da zamanın çoğunluğunu çalan kavram geliyor ise bilin ki kumardır. Çünkü kişinin tam bir koyun olmasını sağlamakta, gerçekleri görmesini engellemektedir.(Kişiye gerçekleri gördürmesini sağlayan yüzünüzdeki iki göz değil, manayı almayı sağlayan gönül gözüdür. O kişinin yaşadıklarını bir süreç halinde değerlendirebilme yeteneğidir. Sahip olduğu vizyona uygunluğunu idrak edebilme yeteneğidir.) Böylece bir sürü halinde nankörleşmiş toplumlar ortaya çıkmaktadır. Ha derseniz ki kumar haram mıdır diye, İslam geleneğine ve ulemasına göre haramdır, kimine göre ise değil. Haram yasak demektir. Kişiyi 16 saat Pc başında oturmasını zorla engelleyecek olan bir sistem sadece komünizmdir. Kavramlar, eğlence niteliğindeki işler kani olduğum kadarıyla eğer sınırı aşacak şekilde yaşamın bir parçası haline getirilirse kesinlikle pisliktir. Hiç bir ayette de haram diye geçmez. Kişi eğer insan olmak istiyorsa, ve Allah'ın ipine tutunup Adem'iyete doğru o atıldığı en aşağıların aşağısına atıldığı yerden kurtulmak istiyorsa insiyatifine kalmış bir olgudur. Müslüman kişi İslam dinindedir. İslam dininin göstermiş olduğu yol üzerinde hamra(örtenler) da kumara da yer yoktur. Çünkü yolun gereği bunlar apaçık kişiyi saptırmaktadırlar. Allah kimseyi zorla cennete almak gibi bir açıklama da yapmıyor. Apaçık da belirtiliyor.
Nahl 115: O size ancak şunları haram kılmıştır: Ölü, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen hayvan. Bununla birlikte, zorda kalan, başkasının hakkına tecavüz etmemek, sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan yerse, Allah bağışlayacak, merhamet edecektir.
Öyleyse bu ilmi bakış açısından diyeceğiz ki, Dünya hayatında gerçeğin örtülmesini sağlayan herşey birer pisliktir. Kişinin gerçekleri örterek nankörleşmesini ne sağlıyorsa o şey kişinin yolundan da sapmasını sağlıyordur demektir. Uzak duran kendi lehine, durmayan kendi aleyhine. Ha şu da apaçık belirtiliyor, içki içen kumar oynayan içti oynadı diye elinden tutulmayacak diye bir şey yoktur... O yarattığı evrenin ve benliğin kitabını okuyup, bu gerçeğe iman edenleri seven, tüm diğer kullarına da rahmet eden/merhamet edendir. Yasak(haram) olan şey ise kişinin Dünya hayatındaki yolculuğunu benliğini örterek değil de kişiye vereceği maddi zararla da sağlayan şeydir. Öyleyse bilelimki yukarıdaki ayetteki haram olarak belirtilen herşey bilimsel olarak da kişinin bu yolculuğunu maddeten saptıran şeylerdir. Kişiyi hasta eden unsurlardır. Yolcu sağlıklı olmalıdır. Çünkü bu vücudun sağlamlığı ile kişi düzgünce yolunda yürür. Gerçeğe hizmet eder. Domuz pisliği anlatır. Pislik yine örtendir. Bilimsel olarak da domuzun temsil ettiği kişinin ufacık miktarıyla dahi hasta olacağı şeylerin tamami Kuran tarafından da yasaklanmıştır. Mana ile bakanlar görür...
Siz en iyisi mi biraz kuantum düşünün de aslında Dünya'nın cenneti de cehennemi de nasıl içerdiğini, aslında tüm oluşların zaten yaşanıyor olduğunu kavramaya bakın. İnsanoğlu üstünü örttüğü bir gerçeğin azabını o gerçek aydınlanana kadar hep içinde yaşar. Ona, bunu yaşatan zebani vicdan azabıdır. Her kim Dünya isteklerinden geçip, gerçekleri aydınlatarak, şeffafca bu yolda yürüyorsa bu yükten kurtulmuş ve huzura ermiştir. Gerçekten şeytan kişinin benliğinde bir etkendir, kişinin gerçekleri örtüp batıl olanı yaşamasına neden olur... Salat ise kişinin gerçekleri öğrenmesini sağlar. Şimdi hadi ilk sureyi okuyun bakalım dediğim manalarla, siz de görebilecek misiniz?
(1) Yaratan Rabbinin adıyla oku/çağır!
(2) İnsanı, embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden/bağdan/husûmetten yarattı.
(3) Oku! Rabbin Ekrem'dir/en büyük cömertliğin sahibidir.
(4) O'dur kalemle öğreten!
(5) İnsana bilmediğini öğretti.
(6) İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gerçekten azar:
(7) Kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görmüştür.
(8) Oysaki, dönüş yalnız Rabbinedir!
(9) Gördün mü o yasaklayanı,
(10) Bir kulu saladayken(özuyumlama sürecinin ilk bölümü) kılarken.
(11) Gördün mü! Ya o iyilik ve doğruluk üzere ise?!
(12) Ya o, takvayı(gerçeğe sürekli uyumluluğu) emrediyorsa!
(13) Gördün mü! Ya şu yalanlamış, sırt dönmüşse! (Kimdir gerçeği yalanlayan)
(14) Bilmedi mi ki Allah gerçekten görür!
(15) İş, sandığı gibi değil! Eğer vazgeçmezse yemin olsun, o alnı mutlaka tutup sürteceğiz!
(16) O yalancı, o günahkâr alnı.
(17) Hadi çağırsın derneğini/kurultayını!
(18) Biz de çağıracağız zebanileri!(gerçeği örttüğünüzdeki vicdan azabını düşünün)
(19) Sakın, sakın! Ona boyun eğme; secde et ve yaklaş! (sakın ola gerçeği örtmeni isteyen o pislikleri vesile edinen her ne ise ona boyun eğme, gerçekleri örtme ve hakk üzere yaşa)
Bu noktadan itibaren sorusu olana kanaatimi sunmak görevimdir. Var mısın yok musun, denemelik bir eğlence olarak kaldığı sürece hiç bir şey değildir. Ancak boş hayallerin ümit diye yutturulduğu, zamanın batıla hibe edildiği bir uğraşı haline dönüştüğünde kumardır.
Saygılarımı sunuyorum...
Yorum