Avrupa Birliği’ne İrlanda darbesi
Güven Özalp BRÜKSEL Milliyetİrlanda halkı, önceki gün düzenlenen referandumda, AB’nin işleyişi açısından hayati önemdeki “Lizbon Antlaşması”nı reddetti. Böylece AB yeni bir krize doğru yelken açtı
Avrupa Birliği’nin (AB) korktuğu başına geldi ve İrlanda 2001’de Nice Antlaşması için düzenlenen referandumun ardından bir kez daha kurumun işleyişi açısından son derece önemli olan bir belgeyi yüzde 46.6’ya karşı yüzde 53.4’le reddetti.
2005’te Fransa ve Hollanda’nın Avrupa Anayasası’nı kabul etmemesinin yarattığı kriz havasını yeni dağıtan AB, İrlanda’nın Lizbon Antlaşması’nı çöpe atmasının ardından yeni bir krize doğru yelken açmış durumda. AB’nin, “bir şekilde bu sorunun da üstesinden geleceği” yorumları yapılsa da Brüksel’de herkes sürecin sancılı olacağı konusunda hemfikir.
İrlanda’nın “hayır”ı, üye ülkeler arasında uzun süren pazarlıklar sonucunda ortaya çıkan antlaşmanın kadük olması anlamına geliyor. Belge, şu ana kadar 27 üyenin 18’i tarafından onaylanmış olsa da AB kuralları, üye ülkelerden birinin onay vermediği bir belgenin yürürlüğe girmesine izin vermiyor. Ancak bu “hayır” diğer ülkelerin onay sürecini tamamlamalarının önünde bir engel oluşturmuyor.
AB desteği büyük
1973’te AB’ye üye olduğu zaman ekonomisini ayakta tutmakta zorlanan İrlanda, üyeliğin nimetlerinden en fazla yararlanan ülkeler arasında yer alıyor. Üye olduğundan bu yana AB’den yaklaşık 41 milyar euro tutarında yardım alan 4 milyon nüfuslu İrlanda’da kişi başına düşen gelir yaklaşık 42 bin euro düzeyinde. Elde ettiği kazanımların büyük bölümü Brüksel kaynaklı olmasına karşın AB’ye en çok “hayır” diyen ülkelerden birinin İrlanda olması ilginç bir tablo yaratıyor.
Referandumdan “hayır” çıkmasının en önemli etkenlerinden birini halkın Lizbon Antlaşması’nı anlamakta zorlanması oluşturuyor. “Evet” cephesi, kampanyada yetersiz kalarak daha çok soyut kavramlar üzerine odaklanırken, ret cephesi, yanlış ama somut kavramlar üzerinden yürüdü. Lizbon Antlaşması’na evet denmesi halinde “kürtaj yasağının kaldırılacağı”, “vergilerin yükseleceği” ve “İrlanda’nın tarafsızlık statüsünü bırakmak zorunda kalacağı”, yanlış olmakla birlikte etkili olan söylemler arasında öne çıktı.
Gözler zirvede
İrlanda’nın kararıyla ilgili ilk ortak değerlendirme 19-20 Haziran’da Brüksel’deki AB Zirvesi’nde yapılacak. Kriz ortamından çıkış için çözüm arayışına girecek olan liderlerin, “109 bin 964 kişinin yaklaşık 500 milyon kişinin kaderini bloke etmesini içlerine sindirme biçimi” bulunacak formülün şekillenmesinde belirleyici olacak.
Sancılı başlangıç, sancılı son
Lizbon Antlaşması’nın reddi, başkentler arası uzlaşmaların her zaman halk tarafından benimsenmediğini bir kez daha ortaya koydu. AB, son dönemde ne zaman “halka inse” ret cevabıyla karşılaşıyor.
Bunun örnekleri 1992’de Maastricht Antlaşması’nın Danimarka tarafından, 2001’de Nice Antlaşması’nın İrlanda tarafından 2005’te de Lizbon Antlaşması’nın selefi olan Avrupa Anayasası’nın Fransa ve Hollanda tarafından reddedilmesinde görüldü.
Avrupa’nın geleceği üzerine 2001’de çalışmaya başlayan AB, varılan uzlaşı çerçevesinde Avrupa Anayasası’nı onay aşamasına getirdi. Ancak 2005’teki “hayır”lar yeni bir uzlaşı gerektirdi ve Lizbon Antlaşması doğdu.
Dönem başkanlığı sistemi yerine “AB Başkanı” uygulamasına geçilmesi, bir Dış Politika Temsilcisi makamı oluşturulması, AB Komisyonu’nun ve Avrupa Parlamentosu’nun üye sayılarının düşürülmesi belgenin şekilsel yenilikleri arasında yer alıyor.
YORUM
Türkiye çok fazla etkilenmez
İrlanda’nın dün referandumla Lizbon Antlaşması’nı reddetmesi Avrupa Birliği’ni (AB) içinden çıkılması karmaşık bir durumla karşı karşıya bıraktı. Aşılması için güçlü siyasi liderlik ve acil eylem sergilenmesi gerekecek olan bu dönemde, Türkiye-AB ilişkilerinde kriz bağlantılı radikal nitelikte bir değişiklik yaşanması beklenmiyor.
Bunun en önemli nedenlerinden birini, “Kendi içimizde kriz varken Türkiye’yle uğraşamayız” tezinin, 2005’te Fransa ve Hollanda’nın Avrupa Anayasası’nı reddetmesinin ardından işlenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmış olması oluşturuyor. İki kurucu ülkenin yarattığı ve örneğine daha önce rastlanmamış olan kriz ortamına karşın 2005 sonrasında Türkiye-AB ilişkilerinde önemli mesafe kaydedildi. Bu kez içine düşülen kriz ortamının niteliği ilkine oranla oldukça farklı. Sorunu yaratanın İrlanda olması nedeniyle AB’nin bu kriz ortamından 2005’e oranla daha kolay çıkması beklenebilir. Türkiye-AB ilişkilerinde zaten ciddi bir durgunluk olması ve özellikle Ankara kanadında belirgin bir isteksizlik yaşanması da krizin sürece olumsuz anlamda ekstra bir katkı yapmasını zorlaştırıcı bir ortam yaratıyor. 2005 sonrasında gündeme gelen, “Zaten kriz içindeyiz bir de Türkiye krizi yaratmayalım” anlayışının bu kez de devreye sokulma ihtimali oldukça yüksek.
Güven Özalp BRÜKSEL Milliyetİrlanda halkı, önceki gün düzenlenen referandumda, AB’nin işleyişi açısından hayati önemdeki “Lizbon Antlaşması”nı reddetti. Böylece AB yeni bir krize doğru yelken açtı
Avrupa Birliği’nin (AB) korktuğu başına geldi ve İrlanda 2001’de Nice Antlaşması için düzenlenen referandumun ardından bir kez daha kurumun işleyişi açısından son derece önemli olan bir belgeyi yüzde 46.6’ya karşı yüzde 53.4’le reddetti.
2005’te Fransa ve Hollanda’nın Avrupa Anayasası’nı kabul etmemesinin yarattığı kriz havasını yeni dağıtan AB, İrlanda’nın Lizbon Antlaşması’nı çöpe atmasının ardından yeni bir krize doğru yelken açmış durumda. AB’nin, “bir şekilde bu sorunun da üstesinden geleceği” yorumları yapılsa da Brüksel’de herkes sürecin sancılı olacağı konusunda hemfikir.
İrlanda’nın “hayır”ı, üye ülkeler arasında uzun süren pazarlıklar sonucunda ortaya çıkan antlaşmanın kadük olması anlamına geliyor. Belge, şu ana kadar 27 üyenin 18’i tarafından onaylanmış olsa da AB kuralları, üye ülkelerden birinin onay vermediği bir belgenin yürürlüğe girmesine izin vermiyor. Ancak bu “hayır” diğer ülkelerin onay sürecini tamamlamalarının önünde bir engel oluşturmuyor.
AB desteği büyük
1973’te AB’ye üye olduğu zaman ekonomisini ayakta tutmakta zorlanan İrlanda, üyeliğin nimetlerinden en fazla yararlanan ülkeler arasında yer alıyor. Üye olduğundan bu yana AB’den yaklaşık 41 milyar euro tutarında yardım alan 4 milyon nüfuslu İrlanda’da kişi başına düşen gelir yaklaşık 42 bin euro düzeyinde. Elde ettiği kazanımların büyük bölümü Brüksel kaynaklı olmasına karşın AB’ye en çok “hayır” diyen ülkelerden birinin İrlanda olması ilginç bir tablo yaratıyor.
Referandumdan “hayır” çıkmasının en önemli etkenlerinden birini halkın Lizbon Antlaşması’nı anlamakta zorlanması oluşturuyor. “Evet” cephesi, kampanyada yetersiz kalarak daha çok soyut kavramlar üzerine odaklanırken, ret cephesi, yanlış ama somut kavramlar üzerinden yürüdü. Lizbon Antlaşması’na evet denmesi halinde “kürtaj yasağının kaldırılacağı”, “vergilerin yükseleceği” ve “İrlanda’nın tarafsızlık statüsünü bırakmak zorunda kalacağı”, yanlış olmakla birlikte etkili olan söylemler arasında öne çıktı.
Gözler zirvede
İrlanda’nın kararıyla ilgili ilk ortak değerlendirme 19-20 Haziran’da Brüksel’deki AB Zirvesi’nde yapılacak. Kriz ortamından çıkış için çözüm arayışına girecek olan liderlerin, “109 bin 964 kişinin yaklaşık 500 milyon kişinin kaderini bloke etmesini içlerine sindirme biçimi” bulunacak formülün şekillenmesinde belirleyici olacak.
Sancılı başlangıç, sancılı son
Lizbon Antlaşması’nın reddi, başkentler arası uzlaşmaların her zaman halk tarafından benimsenmediğini bir kez daha ortaya koydu. AB, son dönemde ne zaman “halka inse” ret cevabıyla karşılaşıyor.
Bunun örnekleri 1992’de Maastricht Antlaşması’nın Danimarka tarafından, 2001’de Nice Antlaşması’nın İrlanda tarafından 2005’te de Lizbon Antlaşması’nın selefi olan Avrupa Anayasası’nın Fransa ve Hollanda tarafından reddedilmesinde görüldü.
Avrupa’nın geleceği üzerine 2001’de çalışmaya başlayan AB, varılan uzlaşı çerçevesinde Avrupa Anayasası’nı onay aşamasına getirdi. Ancak 2005’teki “hayır”lar yeni bir uzlaşı gerektirdi ve Lizbon Antlaşması doğdu.
Dönem başkanlığı sistemi yerine “AB Başkanı” uygulamasına geçilmesi, bir Dış Politika Temsilcisi makamı oluşturulması, AB Komisyonu’nun ve Avrupa Parlamentosu’nun üye sayılarının düşürülmesi belgenin şekilsel yenilikleri arasında yer alıyor.
YORUM
Türkiye çok fazla etkilenmez
İrlanda’nın dün referandumla Lizbon Antlaşması’nı reddetmesi Avrupa Birliği’ni (AB) içinden çıkılması karmaşık bir durumla karşı karşıya bıraktı. Aşılması için güçlü siyasi liderlik ve acil eylem sergilenmesi gerekecek olan bu dönemde, Türkiye-AB ilişkilerinde kriz bağlantılı radikal nitelikte bir değişiklik yaşanması beklenmiyor.
Bunun en önemli nedenlerinden birini, “Kendi içimizde kriz varken Türkiye’yle uğraşamayız” tezinin, 2005’te Fransa ve Hollanda’nın Avrupa Anayasası’nı reddetmesinin ardından işlenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmış olması oluşturuyor. İki kurucu ülkenin yarattığı ve örneğine daha önce rastlanmamış olan kriz ortamına karşın 2005 sonrasında Türkiye-AB ilişkilerinde önemli mesafe kaydedildi. Bu kez içine düşülen kriz ortamının niteliği ilkine oranla oldukça farklı. Sorunu yaratanın İrlanda olması nedeniyle AB’nin bu kriz ortamından 2005’e oranla daha kolay çıkması beklenebilir. Türkiye-AB ilişkilerinde zaten ciddi bir durgunluk olması ve özellikle Ankara kanadında belirgin bir isteksizlik yaşanması da krizin sürece olumsuz anlamda ekstra bir katkı yapmasını zorlaştırıcı bir ortam yaratıyor. 2005 sonrasında gündeme gelen, “Zaten kriz içindeyiz bir de Türkiye krizi yaratmayalım” anlayışının bu kez de devreye sokulma ihtimali oldukça yüksek.