Almanya Deniz Feneri e.V. davası sonuçları ve Türkiye'deki yansımaları

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Kadim
    Senior Member

    • 30-01-2004
    • 4782

    #61
    Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davasında ilk itiraflar...

    Yaklaşık 200 sayfaydı. Frankfurt Am Main Bölgesel Mahkemesi Savcılığı'nın hazırladığı iddianameyi dikkatlice okudum. Tavsiye ederim. Tam metnini aşağıya link olarak tekrar kullandık. Hemen her sayfası günlerce manşetlere taşınabilecek kadar ayrıntılarla dolu.


    İDDİANAMENİN TAM METNİ İÇİN TIKLAYIN

    Bence konu Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan kavgasına heba edilemeyecek kadar ciddi.
    Bu diziye başlamamın nedeni şuydu: Türkiye'de kurulu Deniz Feneri yetkilileri, Almanya'da yolsuzlukların ve hırsızlıkların odağı olmakla suçlanan Alman Fener Derneği ile aralarında hiç bir hukuki bağ olmadığını açıkladı. Gerçekten de öyle mi? Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi Almanya'da yargı konuyu enine boyuna tartışacak, iddiaları araştıracak, savunmaları dinleyecek ve sonra hükmünü verecek. Kişisel kanaatim, resmi adı Deniz Feneri e.V olan derneğin yöneticilerinin kolay kurtulamayacağı yönünde. Çünkü iddialar ve belgeler (eğer oynama yapılmadıysa ve adalet yanıltılmıyorsa) vicdani bir kanaat oluşturmak için yeterli... HER YERDE AYNI ORTAKLAR
    İddianamede aslına bakarsanız, söz konusu dernek (Almanya'da kurulu Deniz Feneri E.V) ile şu anda Kanal 7'nin sahibi gözüken (Yeni Dünya İletişim A.Ş) şirketinin büyük ortakları olan Zekeriya Karaman ve Mustafa Çelik arasındaki ilişkileri tek tek belgelendirmiş. Derneğin kurucularından ve uzun yıllar başkanlığını yapan ve şu anda Alman cezaevinde olan Mehmet Gürhan hem Almanya'da hem de Türkiye'de Zekeriya Kahraman ve Mustafa Çelik'in ortağı. Ve derneğin Almanya'da kullandığı mekanlar, yine söz konusu işadamlarının kurduğu şirketleri ile aynı binalarda faaliyet gösteriyor.

    KAYNAKLAR İSTANBUL'A AKMIŞ
    Belgeler, son 5 yılda toplanan 43 milyon euro'nun kuryeler vasıtasıyla Türkiye'ye getirildiğini ve ardından da bir kısmının yine Zekeriya Karaman ve Mustafa Çelik ve Mehmet Gürhan'ın Almanya'da kurduğu şirketlere sermaye olarak aktarıldığını gösteriyor.
    Resmi olarak toplanan paraların bazen doğrudan Karaman'a verildiği söyleyen ifadeler bile iddianame konmuş durumda.

    Kanal 7'nin ortaklık yapısına yönelik pek çok spekülasyon yapıldı. Bir dönem Kombassan (Haşim Bayram), bir dönem Yimpaş'ın ortak olarak girdiği bu medya gurubunun kontrolü şu anda Karaman ve Çelik'te. Zekeriya Karaman iktidara yakın ve onu destekleyen bir işadamı ve medya patronu. Karaman'ın oğlunun nikah şahidi Başbakan Erdoğan'dı. Ayrıca Karaman'ın gelininin kız kardeşi, Erdoğan'ın oğlu Burak Erdoğan'la evli. Yani Başbakan acısından yakından tanınan, bilinen bir isim.

    Karaman'ın Almanya'daki Deniz Feneri gibi Türkiye'de de kurulu Deniz Feneri'ni de perde arkasında yönettiğini düşündüren pek çok neden var. Nedenleri soru-yanıt yöntemiyle anlatalım: SIRDAŞ HERŞEYİ BİLİYOR

    Türkiye'deki Deniz Fener Derneği'ni kimler kurdu?
    Derneğin tüzüğü incelendiğinde bir kaç isim dikkat çekiyor. 7 kurucu arasında Engin Yılmaz, Mahmut Sariçicek isimleri var. Bir de o dönem derneğin başkan yardımcısı olan Harun Kapıyoldaş'ın adına dikkat edin. Bu üç ismin de Ticaret Sicil kayıtlarına göre Zekeriya Karaman ile aynı şirketlerde ortaklıklar kurduğu veya birbirlerine hisse sattığını göreceksiniz. (Şirket isimlerini tek tek yazmıyorum, sizi detaya boğmamak adına. Ama bir itiraz gelirse yarın hepsini yayınlarım)

    Harun Kapıyoldaş'ın adına neden dikkat çektiniz?
    Harun Kapıyoldaş, hali hazırda tüm grubun (Kanal 7) Mali İşler Daire Başkanı. Yani tüm para trafiğinden sorumlu kişi. Bu kişi Zekeriya Karaman'ın üst düzey yöneticisi ve sırdaşı konumunda.

    Bu kişinin Alman Deniz Feneri ile ilişkisi nedir?
    Almanya'daki iddinamede bu kişinin pek çok yerde geçiyor. Deniz Feneri e.V.'den Türkiye'ye aktarılan veya aktarıldığı söylenen paraların belgelendirilmesi için kesilen makbuzlar Harun Kapıyoldaş tarafından gönderiliyor. İddianamede belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği de vurgulanıyor. Bir soruşturma sırasında belge eksikliği görülünce Kapıyoldaş yanında 20 kilo tutan belgeleri Almanya'ya getiriyor ve bu belgeler orada dolduruluyor (iddia) Bu noktada Türkiye'de kurulu Deniz Feneri'nin de aynı yöntemlerle içinin boşaltıldığı iddia edilebilir mi?
    Elbette hayır ve böyle bir iddia ortada yok zaten. Ancak Almanya'da bu yolsuzluk iddiasına muhatap olanlar, Türkiye'deki Deniz Feneri'nin de perde arkasındaki kurucuları. Ve üstüne üstlük Kanal 7 bu iki Deniz Feneri ni de aynı format içinde Avrupada yayın yapan kanalından reklamını yapıyordu. (Bu konuda iddianameye girmiş videolar var) Nasıl bir yapıdan bahsediyoruz?
    Merkezde Zekeriya Karaman ve Mustafa Çelik var. Bu ikili Almanya'da kurulu ve ciddi paralar toplayan derneği bir Mehmet Güran, Türkiye'deki derneği ise Engin Yılmaz (dernek başkanı) ve Harun Kapıyoldaş'dan oluşan ekiple yönetiyor. Hayır için kurulan derneğin yöneticilerin başka şirketlerde ortak olması suç mu?
    Elbette değil. Ancak bir derneğin reklam yapma gücü yoksa bağış toplaması da mümkün değil. Bu iki derneğin başarısı bir merkeze bağlı olmasında yatıyor. Global bir yardım düzeneğinin kurulabilmesi için bu şart. DERNEÐİ İHBAR EDEN İLK KİŞİ KİM?
    Peki bunda ne kötülük var? Fakir insanlara yardım eden insanlara hayır duası edilir. Siz neyi eleştiriyorsunuz?
    Bir ülkenin savcıları diyor ki, "Bu hayır Deniz Feneri Derneği, kurucularına ve Türkiye'deki Kanal 7'ye para aktarıyor. İşte belgeleri. Şahsi amaçları için bu derneği kullanılıyorlar. Kayıtlarında büyük açıklar var. Kuryeler vasıtasıyla Türkiye'ye para aktarıyorlar. Para yardımı yaptığını iddia ettiklerin insanlardan aldıkları belgeler sahte" diyorsa olayın bir hayır duasıyla geçiştirilemeyecek kadar ciddi olduğu ortaya çıkar.
    Ayrıca bu derneği ilk ihbar eden kişi kim biliyormusunuz? Berlin İslam Cemaatı Başkanı Addurrahim Vural. Vural, toplanan paraların amacına uygun kullanılmadığı ve Kanal 7 ile Yimpaş'ı finanse etmek için kullanıldığını resmi makamlara ihbar ediyor. Ve ilk soruşturma böyle başlayor. Peki şu an RTÜK Başkanı olan Zahid Akman bu işlere karışmış mı?
    İddianameye göre evet. Kuryelik yapmış. Derneğin paralarıyla sermayeleri artırılan şirketlere ortak olmuş genel müdürlük yapmış. Çok detay olacak ama aynı Akman'ın Türkiye'de kurulu Deniz Feneri derneğin kurucularıyla da pek çok şirkette ortaklığı var. (Lütfen üşenmeyin ve iddianameyi okuyun) Peki biz yine konuya dönelim. Başbakan Erdoğan niye bu yazılanlara kızıyor?
    Başbakanın haklı olduğu bir nokta var. konu, Almanya'da kayıt dışı toplanan paraların bir kısmı sanki kendisine aktarılmış gibi bir hava yaratıldı. Bu doğru değil. En azından böyle bir belge yok. Ancak bana göre Başbakan Erdoğan siyaseten kendisini zayıflatacak bir başka gelişmeden endişe ediyor olabilir. MÜTHİŞ BİR BAÐIŞ EKONOMİSİ KURULMUŞ
    Nedir o?
    Türk Deniz Feneri 2006 yılında 149 milyon YTL, 2007 yılında ise 135 milyon YTL nakit ve ayni yardım toplamış. Her yıl yaklaşık 250 bin aileye nakit, gıda, eşya, sağlık, eğitim, giyim ve temizlik yardımı yapıyor. Her yıl 100 milyon doların nasıl dağıtılacağına karar veren bir mekanizma var. Düşünün, hangi firmadan, hangi ürünlerin satın alınarak, muhtaç sahiplerine verileceğine siz karar veriyorsunuz. Hangi ilde hangi muhtaç sahiplerine yardım edileceğini siz karar veriyorsunuz. Bu yardımların ekonomik ve siyasi olmak üzere iki sonucu var. Birincisi örneğin sütü, eti, bisküviyi hangi firmadan alacaksınız? Elbiseyi, ayakkabıyı alırken, kendiniz gibi düşünenleri mi tercih ediyorsunuz yoksa satın alımlarında düşük fiyat vereni mi tercih ediyorsunuz?
    Bunu bilmiyorum. Ayrıca yardım yaparken yardımın bir siyasi düşünceye sahip insanlar tarafından yapıldığı ve bazı partilere yönelik şükran duygularını artıracak şekilde de yapıyor olabilirsiniz. Yani ortada yardım amacıyla toplanmış ama dağıtılırken büyük servet transferi yaratabilecek bir kaynak var. Zekeriya Karaman bu nedenle çok önemli bir işadamı ve bir medya patronu. Hem reklam isteyen hem de firmalara ciddi kaynak aktarabilecek bir kaynağı yöneten kişi. Hem de siyaseten iktidara yakın birisi. Bugün hangi medya patronunun veya işadamının dağıtılacak 100 milyon doları var. Ve hangisi 250 bin ailenin kapısını çalıp, karşılıksız yardım veriyor. Yani karşınızda bağış altı altında inanılmaz bir ekonomik çark yaratmış bir işadamı var. Peki bu yardımın dağıtılırken sizde şüphe uyandıracak bir bilgi var mı?
    Türkiye için yok. Böyle bir araştırma da yapıldığını da sanmıyorum. Ama merak ediyorum mesela bu derneğin yardım ettiği aileler arasında Alevi vatandaş var mı? AKP'ye uzak kesimlere yönelik yardımı olup olmadığını öğrenmekle işe başlayabiliriz.
    Ancak Almanya'da kurulu derneğin kayıtlarını incelendiğinde, bir kaç milyon euro Aytaç şirketine aktarılmış. (Aytaç'ın Almanya'daki temsilcisinin adresi ile derneğin adresi aynı binada yer alıyor) Ve karşılığında ne alınarak fakirlere dağıtıldığının da belirsiz olduğu belirtiliyor. (Tekrar ediyorum. Lütfen iddianameyi okuyun) Diyelim ki gerçekten Aytaç'tan (Yimpaş'a ait) sucuk salam alındı fakirlere dağıtıldı. Bu noktada şu soruyu sormak lazım: Dernek sucuk, salam alacaksa, önce ihaleye çıkar, en ucuz ve kaliteli malı alarak dağıtır. Böyle olması lazım değil mi? Ama yapılmamış. Çünkü kendilerine yakın olmak bu örnekte yetmiş galiba....

    Kaynak: Gazete Port

    Yorum

    • tusem
      Banned
      • 08-07-2005
      • 492

      #62
      Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davasında ilk itiraflar...

      bu karmaşık şirket ilşkileri bana eski Dallas dizisini hatırlattı bilmem neden.
      dallas dizisinin paralı-şirketli versiyonu gibi.

      Yorum

      • anterior
        Senior Member
        • 06-11-2006
        • 6453

        #63
        Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davasında ilk itiraflar...

        İddianameyi koymuşsun, eline sağlık. Peki sence okunur mu? Okunsa bile akıllarda küçük de olsa soru işareti kalır mı? Kalsa bile birilerinin emir telakki sözleriyle, unutulup gitmez mi?

        Adamı yakalamış, götürüyorlar.

        Sormuş beriki: “Kim bu?” diye.

        Cevaplamış öteki; ”Hırsız bu, suçüstü yakaladık”

        “Onu sormadım” demiş beriki, “Hangi mahalleden diye sordum…”

        ……...

        Bak aklıma ne geldi?

        Yıllar önce ülkemizde talan almış başını gidiyordu. Banka hortumlamaları ve yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmıştı. O dönemki Cumhurbaşkanı, anayasanın kendisine verdiği yetkiyle, Devlet Denetleme Kurulu’na görev vererek; hükümetten bağımsız olarak, banka hortumlamaları ve yolsuzluklar hakkında inceleme yapılmasını istedi. Hemen sonraki günlere rastlayan MGK. toplantısında ise, başta gölge başbakan (eskiler hatırlarlar, söz sahibi bir bakanımız) olmak üzere, koalisyon üyeleri kendisine “bu konuda yetkisi olmadığı ve, denetleme yetkisini hükümete bırakması gerektiği “ şeklinde uyarıda bulundular. Hatta kendisini “yalancılıkla” itham edecek kadar ileri gittiler.

        Bunca yakışıksız hareket karşısında Cumhurbaşkanımız; buna yetkisi olduğunu ve bu yetkiyi Anayasadan aldığını belirterek, masa üzerindeki Anayasayı, Başbakana doğru sertçe itti.

        Nitekim olaya başından sonuna kadar şahit olan bir siyasi partimizin eski genel başkanı ve eski Başbakanımız, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nda ‘‘Anayasa fırlatma olayı’’nı şöyle anlattı:

        ‘‘Cumhurbaşkanı kavgalı MGK toplantısında bazı konuları gündeme getirdi. bir bakanımız ve Başbakanımız, ‘Doğru söylemiyorsun' diye tepki gösterdiler. Cumhurbaşkanı da, önünde duran Anayasa'yı eliyle hiç kaldırmadan biraz itti. Anayasa atma diye bir olay yok. Başbakan açıklama yapmaya karar verdi. Ben ‘Ekonomi olumsuz etkilenir. Sakin olmak lazım' dedim ama açıklama yapıldı. Ekonomik dengeler alt üst oldu”

        Olay, devletin hortumlanmasına karşı çıkma olayıydı. Hani şu, “fakir fukaranın, garip gurebanın” hakkını, birkaç uyanık işadamı ve siyasetçilere yedirmeme olayı…

        Ne oldu? Başbakan çıktı, ağlamaklı bir şekilde Cumhurbaşkanını halka şikayet etti. Gerisini hatırlarsınız…

        Burası da dahil, pek çok ortamda bu konu sıkça gündeme geldi, defalarca tartışıldı. Kendisi “kriz mimarı” ilan edildi, “anayasa fırlatan zat” diyenler bile oldu. Yani, olayın içeriğine bakılmadı, yapanın kimliğine bakıldı.

        Hata şuradaydı:

        Olayın iç yüzü herkese anlatılmasına rağmen, eksik kalan bir şeyler vardı. Hırsızlık, talan, yağma, yolsuzluk, yetim hakkı yemek büyük suçlar değildi, olamazdı. Önemli olan, suçu işleyen yani malı götürenin kimliğiydi.

        Şimdi açıklıyorum, o dönemde Cumhurbaşkanımızın itiraz ettiği, banka hortumlarında malı götürüp, dünyalıklarını kat be kat büyütenler, sosyal demokrat (!) ve dönek liboşlardı! Yani malı götürenler, sahip çıktığınız (çıktığımız) değerlerle uzak-yakın alakası olmayanlardı. Hülasa, endişe duyulacak bir durum yok.

        Fenerden menerden umudumu kestim. Hiç değil bu konuda, yani bizim paramızın, başkalarının cebine gitmesine karşı çıkması hususunda, o dönemki Cumhurbaşkanımıza bir kerecik olsa bile hakkını verirsiniz umarım. Uzun yıllar geçmiş olsa da…

        Yorum

        • armonil
          Member
          • 05-06-2007
          • 758

          #64
          Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davasında ilk itiraflar...

          Delinin biri kuyuya bir taş atıyor sonra 50 akıllı çıkarmak için didinip duruyor. Bu iş aynen böyle.

          Yorum

          • Kadim
            Senior Member

            • 30-01-2004
            • 4782

            #65
            Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davasında ilk itiraflar...


            08/09/2008
            Bu askerlik fotoğrafı mı?
            Erdoğan, Deniz Feneri davası kapsamındaki iddialar için “Erdoğan ne böyle bir para almıştır, ne de paranın sahibi ile tanışmıştır” dedi. Ancak, bu fotoğraf tam aksini söylüyor
            Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Frankfurt’ta görülmekte olan Deniz Feneri e.V. Derneği davası kapsamında, kendisiyle ve partisiyle ilgili olarak gündeme gelen iddialarına önceki gün, “Tayyip Erdoğan ne böyle bir para almıştır, ne de böyle bir paranın sahibi ile tanışmıştır” diyerek sert tepki göstermişti. Ancak, 02.02.2005 tarihli belgede Türkiye Başbakanı’na vermek üzere parayı Firdevsi Ermiş’ten teslim aldığını belirten Deniz Feneri e. V’nin o dönemki başkanı Mehmet Gürhan ile, Başbakan Erdoğan tanışıyordu ve onunla aynı fotoğraf karesinde yer almıştı.
            Mehmet Gürhan ile Erdoğan’ı aynı karede gösteren bu fotoğraf ve konuyla ilgili iddialar Türkiye’de ilk olarak, muhabirimiz Yücel Özdemir’in “Organize işler bunlar” başlıklı haberiyle 1 Mayıs 2007 günü Evrensel’de yer almıştı.
            Daha önce Yimpaş ve diğer İslami holding yöneticileriyle yan yana gelerek fotoğraf çektiren Başbakan Erdoğan, Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında Kanal 7Int’i de ziyaret etmişti. 2003’te yapılan erken genel seçimlerden sonra AKP başkanı olarak Frankfurt’a gelen Erdoğan, Kanal 7Int’e para aktarılmasını sağlayan Mehmet Gürhan ile fotoğraf çektirmişti.
            02.02.05 tarihli alındı belgesinde Mehmet Gürhan, “Firdevsi Ermiş’ten parayı Türkiye Başbakanı’na, Doğu Asya’daki Tsunami’den zarar görmüş, yardımı muhtaçlara dağıtması için vermek üzere teslim aldığını” kabul ediyordu. Türkiye Başbakanı 2003 yılından bu yana Başbakan Erdoğan’dı.
            Kendisini “tanımam” dediği kişilerle aynı karede gösteren bu fotoğraftan sonra, Başbakan Erdoğan’ın nasıl bir tepki vereceği merak konusu. (HABER MERKEZİ)
            Erdoğan yine inkar etti

            Başbakan Erdoğan Deniz Feneri davası nedeniyle yapılan haberleri “Hiçbir zaman yanlış yapanın yanında olmadığı”nı söyleyerek yine inkar etti.
            Partisinin Bayrampaşa İlçe Kongresi’nde konuşan Erdoğan, mahkemenin kendisini aklayacağını savunarak yapılan haberlerin altında bir şeyler olduğunu savundu. Erdoğan, Aydın Doğan’a da, “”Bunları yazmanın altında bir şey var. Ben biliyorum da siz açıklayacaksınız. Size 1 hafta süre. Hafta içi açıklamazsanız, ben hafta sonunda açıklayacağım. Bunların bütün kara kaplı defterleri ortaya çıkacak” diye seslendi.
            Muhalefetten Erdoğan’ın sözlerine tepki

            Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Almanya’daki Deniz Feneri davası ile ilgili haberlerin kendisine ve partisine yönelik karalama kampanyası olduğu şeklindeki açıklamalarına CHP ve MHP sert tepki gösterdi.
            CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, “Başbakan içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulmaya çalışıyor. Bu olayın üzerine gidildiğinde ve araştırıldığında, Erdoğan’ın belediye başkanlığına kadar uzandığı ortaya çıkacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
            MHP Genel Başkan Yardımcısı Atilla Kaya da, Erdoğan’ın çıkışını, “suçluluk psikolojisi” olarak değerlendirdi. (HABER MERKEZİ)

            Yorum

            • anterior
              Senior Member
              • 06-11-2006
              • 6453

              #66
              Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davasında ilk itiraflar...

              Originally posted by armonil
              Delinin biri kuyuya bir taş atıyor sonra 50 akıllı çıkarmak için didinip duruyor. Bu iş aynen böyle.
              Nerdee... Çıkmıyor ki.. :rolleyes:

              Yorum

              • Kadim
                Senior Member

                • 30-01-2004
                • 4782

                #67
                Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davasında ilk itiraflar...

                Deniz Feneri'nden açıklama

                9 Eylül 2008
                ANKA

                Deniz Feneri Derneği Başkanı Engin Yılmaz, Almanya’da hakkında yolsuzluk davası açılan Deniz Feneri e.V Derneği’nden kendilerine para transferi olduğunu doğruladı ancak bu dernekle bir bağlantılarının olmadığını söyledi.

                Deniz Feneri Derneği Başkanı Engin Yılmaz, Dernek Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısı düzenledi. Deniz Feneri Derneği’nin üstlendiği misyona zarar verilmeye çalışıldığını ileri süren Yılmaz, derneklerinin 2004 yılından bu yana bağımsız denetleme kuruluşları tarafından denetlendiğini söyledi. Yılmaz, Derneğin İçişleri Bakanlığı tarafından da denetlendiğini belirterek, bir suç unsuruna rastlanmadığını ifade etti.

                “PARAYI KABUL ETTİK AMA İLİŞKİMİZ YOK”

                Yurtdışında Deniz Feneri ismini kullanan çok sayıda dernek olduğunu belirten Yılmaz, “Kamuoyumuz sorabilir, aynı adı taşıyorsunuz ve bu ismi kullanmazına itirazınız olmuyor. Bu bir çelişki değil mi? diye. Biz adımızı kullananları ya çatımıza davet ettik, ya da isimlerini değiştirmelerini istedik. Bu Alman derneğine de aynı uyarılar yapılmıştır. Bu Alman derneği ile aramızda hiçbir organik yasal bağımız yoktur. Deniz Feneri yurtdışından gelen yardım parasını kabul etmiştir bunun dışında kendileriyle ilgili hiçbir ilişkimiz olmamıştır” dedi.

                Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’ne yapılan suçlamalardan en çok kendilerinin zarar gördüğünü söyleyen Yılmaz, “Logo ve görüntümüz kullanıldı, karalandık. Yardım bekleyen milyonlarca ihtiyaç sahibi ve yardımseverler rencide oldu” diye konuştu. Kendi aleyhlerinde yayın yapanları şikayet edeceklerini söyleyen Yılmaz, bu yasal haklarını yargı sürecinin bitmesine kadar saklı tuttuklarını belirtti.

                Yılmaz, kendisinin Almanya’ya giderek bu derneğin yöneticilerini savunduğu yönünde haberlerin yer aldığını anımsatarak, “Bu soruşturma ardından söz konusu dernekle ilgili hiçbir hukuksal bağımız olmadığını Alman makamlarına bildirdik. Kefil olmadık, sadece ‘derneğin yardım yaptığı için suçsuz olduğunu umuyorum’ dedim. Bu sözlerimin nasıl oldu da ‘suçsuzlar’ diye çevrildiğini anlamadım” dei.

                KANAL 7 İLE İLİŞKİMİZ PROFESYONEL

                Yılmaz, Kanal 7 ile olan ilişkileriyle ilgili olarak da şunları söyledi:

                “Kanal 7 ile ilişkimiz profesyoneldir. Kanal 7, Deniz Feneri programını sosyal kurum anlayışı içinde yayınlayarak programa ev sahipliği yapmaktadır. Bizi ağırlamaya hazır olan tüm kanallarla görüşmeye hazırız. Bu program yardım bekleyen milyonlarca insanla yardım etmek isteyen milyonları bir araya getiriyor. Bu programın başarısı bizimi için önemli. Programımız 80'e yakın yerel radyo ve televizyonda yayınlanmaktadır. 10 yıl önce yola çıktığımızda misyonumuz yardım kuruluşlarını sivilleştirmekti. Bizler bu misyonumuzda başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Bu yolu tek başımıza açmadık. Son 10 yılda bizim gibi pek çok sivil toplum örgütüyle birlikte bugünkü duruma geldik".

                Deniz Feneri’nin faaliyetlerinden Türkiye’deki partizan çevrelerin rahatsız olduğunu ileri sürerek, “Bu Alman derneği ile aramızda kurulmaya çalışılan sentetik bağları tebessüm ve olgulukla karşılıyorum. Adaletin tecelli edeceğine inanıyorum" diye konuştu.

                Yorum

                • Kadim
                  Senior Member

                  • 30-01-2004
                  • 4782

                  #68
                  Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                  Yorum

                  • Kadim
                    Senior Member

                    • 30-01-2004
                    • 4782

                    #69
                    Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                    Başbakanın avukatı mısın

                    9 Eylül 2008
                    Uğur ERGAN İsmail EREL- Hasan AYCI/ FRANKFURT

                    Almanya'da devam eden Deniz Feneri davasının dördüncü duruşmasında Başbakan Erdoğan'la ilgili iddiaları gündeme getiren ve savunan avukata hakim sert uyarıda bulundu.

                    İŞTE İDDİANAMENİN TAM METNİ
                    Almanya'da devam eden Deniz Feneri davasının dördüncü duruşması bugün Frankfurt Eyalet Mahkemesi'nde yapıldı. Duruşmada, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten "Spenden AG"nin başındaki Mali Polis'ten Başkomiser Alexander Böhm, hakim heyetine dia gösterileriyle detaylı bilgi verdi.

                    Bugünkü duruşmanın başında, Kanal 7 Avrupa’nın Genel Müdürü Mehmet Gürhan’ın avukatı Jörg Haseneier iddianamenin internet sitelerinde dolaştığını belirterek, mahkeme heyetine şikayette bulundu. Haseneier, "Müvekkilimin sevgilisi yoktu. Bu kesinlikle yalan. Bilerek bu olayı gündeme getiriyorlar. Ayrıca Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın, Gürhan'dan para aldığı öne sürülüyor. Erdoğan kuruş para almamıştır. Bu bir tercüme hatasından kaynaklanıyor olmalı" dedi.
                    Mahkemeye Heyeti Başkanı Hakim Jürgen Müller, "Siz burada Türkiye Başbakanı'nın müdafaasını yapmak zorunda değilsiniz. Yoksa sizi avukat olarak mı tuttu?"diye Haseneier'e çıkıştı. Alman avukat bu çıkışa, "Yok öyle bir şey!" yanıtını verdi.
                    22 KEZ SORGULADIM

                    Başkomiser Böhm, Deniz Feneri ve Kanal 7 Avrupa’nın muhasebecisi Firdevsi Ermiş'i toplam 22 kez bizzat kendisinin sorguladığını belirterek, "Bu sorgulamalarda verdiği bilgileri dikkate aldık. Ancak Mehmet Gürhan ile hiç konuşamadık. Gürhan hiçbir soruya cevap vermezken, yapılan ufak tefek açıklamaları da avukatı yaptı" dedi.
                    SEVGİLİ BİLMECESİ
                    Başkomiser Böhm ,“Gürhan’ın sevgilisi” konusunda da şu bilgileri verdi:
                    "Gürhan’ın vatandaşlık dosyasında kimden gönderildiği belli olmayan bir ihbar mektubu bulduk. Bu mektupta isminin açıklamayan kadın, korktuğunu belirtip, Gürhan hakkında bazı iddialar dile getiriyordu. Bu iddialar kara para aklamasından, MİT ajanlığına kadar uzanıyordu. Yaptığımız araştırmalar sonucunda Elif Fatma Oruç isimli bir kadın tespit ettik. Elif Fatma Oruç’u sorguladık. Kendisi sevgilisi olduğu iddialarını yalanladı. Ama şirkette böyle bir dedikodu dolaştığını da doğruladı."
                    PARA TRAFİÐİ

                    Böhm, Deniz Feneri belgeleri üzerinde aralıksız 5 ay çalıştığını belirterek, para trafiği hakkında şu bilgileri verdi:
                    “22 Ocak 2006’da Commerzbank, Postbank ve Gross Geraeuer Volksbank isimli bankaların, kara para trafiği şüphesiyle şikayette bulunmaları üzerine soruşturma başlattık. 2004’ten bu yana Vakıfbank Wien (Viyana) AG’den 53 kez olmak üzere toplam 8 milyon 866 bin Euro nakit para çekilmesine rağmen, bu Türk bankasının herhangi bir şikayette bulunmadığını tespit ettik. Bunun üzerine Federal Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BAFIN) nezdinde girişimlerde bulunduk. BAFIN’e Vakıfbank Wien’in bu para trafiğini bildirim zorunluluğu olup olmadığını sorduk. BAFIN’de ‘Evet bildirilmesi gerekliydi’ cevabını verince, Vakıfbank Wien hakkında da yasal girişimlerde bulunduk. Deniz Feneri ile ilgili şikayeti Milli Görüş’ün eski hukuk danışmanı Abdurrahman Vural’ın yaptığını belirledik. Kendisi de genel sekreterliğini yaptığı İslam Federasyonu Berlin’in paralarını amaç dışı kullandığı için cezaevinde bulunuyor. Cezaevinde kendisini sorguladık. Güvenilir bir adam olmadığını gördük. Ancak bazı iddialarının da çok da yanlış olmadığını belirledik.”

                    BU 'DOMUZDAN' BİZİ KURTARIN

                    Böhm, Gürhan’ın yanında çalıştırdığı Seyyar Kutun isimli birinden bir şikayet dilekçesine ulaştıklarını belirterek, bu dilekçeden şu alıntıları anlattı:
                    "Altı aydır Kanal 7 Avrupa’da domuz gibi yaşıyoruz. Bizi buraya turist olarak getirdiler ve günde 12 saat süreyle 600 mark aylığa çalıştırıyorlar. Gürhan bize anlaşmalı evlilikler yaptırdı. Her birimizden 5’er bin mark aldı. Lütfen bize yardımcı olun. Bir baskın olduğu zaman bizi saklayacak bir yer her zaman bulunuyor. Lütfen her yeri çok iyi arayın. Biz Türkiye’ye geri dönmek istiyoruz. Ama pasaportlarımıza el konulduğu için geri dönemiyoruz. Bu ‘Domuzdan’ bizi kurtarın."
                    MUHTARLIK MÜHRÜ KULLANMIŞLAR
                    Türkiye’ye sürekli para transferi yapıldığını da vurgulayan Böhm, şöyle devam etti:
                    "Türkiye’de sözde yapılan yardımlar karşılığında bazı belgelere ulaştık. Burada dikkat çeken, çoğu belgenin aynı kalemden ve birbirine yakın tarihlerde düzenlenmiş olmasaydı. Bu belgelerde bir muhtarlığın mührü vardı. Biz bunların gerçekleri yansıtmadığını tespit ettik. Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’nin başkanı Engin Yılmaz tanık olarak Frankfurt’a geldi. Hakim kendisiyle görüşmeyince ben Yılmaz’ı aldım ve odamda sorguladım. Yılmaz Türkiye ile Almanya’daki dernek arasında hiçbir bağ olmadığını, sadece lojistik destek verildiği söyledi. Logolarının aynı olduğunu hatırlatmamız üzerine ise ‘Ne yapalım elden bir şey gelmiyor’ dedi.”
                    Duruşmayı CHP Grup Başkenvekili Kemal Kılıçdaroğlu, CHP MYK üyesi Ali Kılıç da izledi.
                    SAVCI SİYASİ BASKI YOK
                    Soruşturmanın Savcısı Kertsin Lotz, duruşmaya beş dakikalık ara verildiğinde Hürriyet'in sorularını yanıtladı. Lotz, "Dava süresince Türkiye tarafından herhangi bir şekilde siyasi baskı yapıldı mı, etki altına alınmaya çalışıldı mı?" sorusuna aynen şu yanıtı verdi:
                    "Hayır. Hiçbir siyasi baskıya, etkiye maruz kalmadık. Bu iddianın nereden çıkmış olduğunu da anlamış değilim."
                    TALİHSİZ BİR ŞEKİLDE YAZILMIŞ

                    Hürriyet'in, "Ama iddianamede siyasi baskı yapıldığı ileri sürülüyor. Buna ne diyorsunuz? Madem yoktu iddianameye neden öyle yazıldı?" sorusunu da, savcı Lotz, "Bu çok talihsiz bir şekilde iddianameye yazılmış olabilir. Yani talihsizce ifade edildiğini söyleyebilirim" diye cevapladı. "Ama iddianameyi siz hazırlamadınız mı?" sorusuna da Lotz'un cevabı, "Ben bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum. Bu konuya mali polisten Başkomiser Böhm’de açıklık getirecek" oldu.

                    Yorum

                    • armonil
                      Member
                      • 05-06-2007
                      • 758

                      #70
                      Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                      Sayın başbakanım tüm bunlara inat eşini dostunu ihya etmelisin. Ama...
                      Sen yapamazsın Çünkü Kul Hakkı nın ne olduğunu çok iyi bilirsin.

                      Eğer başbakanımızın ikdidarlık döneminde bulsalardı bir yamuğunu şimdiye kadar çoktan gazete manşetlerinde boy boy sergilerlerdi. Ama bulmuşlar bir afiş altında fotoğraf koymuşlar haber diye.

                      Yorum

                      • TURGUT®
                        Member

                        • 04-03-2004
                        • 2761

                        #71
                        Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                        Bu ülkede mutlaka bir yolsuzluk çıkar, Allah bilir daha bilmediğimiz neler dönüyor...

                        Yorum

                        • ali_ekber
                          Member
                          • 15-11-2004
                          • 2525

                          #72
                          Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                          Originally posted by armonil
                          Sayın başbakanım tüm bunlara inat eşini dostunu ihya etmelisin. Ama...
                          Sen yapamazsın Çünkü Kul Hakkı nın ne olduğunu çok iyi bilirsin.
                          sana katılmak isterdim ama içimden gelmiyor
                          hep aklıma Atasözleri geliyor Çok Lafta Yalan Çok Parada Haram olurmuş
                          bizde yerine göre 16-18 saat çalışıyoruz ama maalesef karnımızı zor doyuruyoruz

                          Yorum

                          • Kadim
                            Senior Member

                            • 30-01-2004
                            • 4782

                            #73
                            Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                            Ben sana ne kadar yolsuzluk döndüğünü söyleyeyim. Mütevazi bir insanın yıllık mülk ihtiyacı değerini bul(yiyecek,içecek, sağlık, eğitim, savunma, ulaşım, sosyal gereksinimler v.b). Bu değeri kişi sayısına bağlı toplam sahip olunan mülkün değerini bulmak için kullan. Ardından dinamik ülke mülkü değerini(kayıtlı, kayıtsız, hortumlanmış dahil) bul. Bu son değerden bir önceki değeri çıkar. İşte yolsuzluk bu kadar. Değerinin trilyon dolarla ölçüldüğünü sanırım biliyorsun. Bu aradaki fark din(deyne kökünden borç ödeme demektir. Hatta dünya bile aynı kökten olmalı, borç ödenilen yer) görevidir. Mülk Allah'ındır, kullanım hakkı tüm halkın ve diğer ihtiyaç sahibi varlıklarındır. Allah'a olan borcu ödemek demek bu aradaki farkın ilgili adreslere geri iadesi demektir.

                            Örnekle açıklarsak; bu ülkede 100 kişi yaşasın. Mütevazi bir insanın yaşam standardının 50 birim para olduğunu düşünelim. Bu 100 kişiden 70'i 30 birim para ile yaşam savaşı versin. 20'si 50 birim alıyor olsun. 9'u 100 birim para gelire sahip olsun. Geri kalan 1 kişi de 1000000 birim para kulübüne üye olsun. Toplam dinamik mülk

                            Toplam dinamik mülk= (70x30)+(20x50)+(9x100)+(1000000x1)= 1004000
                            Ölçülü/israf etmeyen/erdemli toplum gereksinimi olan toplam mülk= 100x50=5000
                            Ülkedeki yolsuzluk= 1004000-5000=999000 birim paralık mülk değeri

                            İşte bu 999000 birim para değerindeki fark, insan oğlunun mülk şehvetinin(mal yığma, insanlara kumanda edip yönetme ve şöhret düşkünlüğü) bir sonucudur. Bu aradaki fark ülke sınırları içindeki diğer mevcudatın(nesli tükenen hayvanlardan, yok edilen ormanlara, çoraklaştırılan topraklara kadar) hakkıdır. Ülke sınırları dışında ölçülü geçim şatlarının çok altında şartları bulunan ülkelerin vatandaşlarına yapılacak yardım dahi bu 990000 birim paralık değerden karşılanamaz. Mütevazi insanın sahip olduğu 50 birim paradan bir miktar aktarması ile sağlanır. Bütün insanlar bu sisteme rızalarıyla tabi olmuşlarsa bu sisteme Mescid-i Haram erdemli insan birlikteliği denilir. İşte yolsuzluk bana göre hak ölçüde tam bu kadardır...
                            Son düzenleme Kadim; 05-10-2008, 23:44.

                            Yorum

                            • serbest
                              Member
                              • 16-01-2006
                              • 1105

                              #74
                              Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                              Originally posted by armonil
                              Sayın başbakanım tüm bunlara inat eşini dostunu ihya etmelisin. Ama...
                              Sen yapamazsın Çünkü Kul Hakkı nın ne olduğunu çok iyi bilirsin.

                              Eğer başbakanımızın ikdidarlık döneminde bulsalardı bir yamuğunu şimdiye kadar çoktan gazete manşetlerinde boy boy sergilerlerdi. Ama bulmuşlar bir afiş altında fotoğraf koymuşlar haber diye.
                              Başbakanın iki milyar dolar servetiyle ilk ona girdi İngiltere Kraliçesini solladı,oğlu gemicik aldı,damadı medya kralı oldu.Kanal 7 yi nasıl kurdular bak bakalım.Kul hakkı yemezmiş,nerde yaşıyosunuz siz?

                              Yorum

                              • serbest
                                Member
                                • 16-01-2006
                                • 1105

                                #75
                                Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                                Allah ile aldatanların Kızılay'ı bu!

                                Atatürk Cumhuriyeti'nin bütün kurumlarının yerine birer 'karşı devrim modeli' koymak istiyorlar. Kızılay bunlardan biri ve en önemlilerinden biri.

                                Kızılay, hayır duygusuyla bağlantısı olduğu için, Allah ile aldatma ekipleri bakımından karşıtının üretilmesi de kolay görülüyor.

                                Bu 'en kolay'ı nasıl ürettiklerine bakın, ötekilerin yerine neleri koyacaklarını anlayın.

                                Kızılay'a karşı ürettikleri 'model', kendi ifadeleriyle, şu Deniz Feneri Derneği denen soygun derneği.

                                Yaydığı irinin ufûneti Frankfurt'tan İstanbul'a kadar bütün sokakları pis kokulara boğan bu derneğin gerçek açılımı şu olmak gerekir:

                                DFD (Dinci Facia Derneği).

                                Mîsak-ı Millî'nin karalarını ifsat eden malum ampulün, Müslümanların gönül sularını berbat eden Deniz Feneri adlı uzantısı.

                                Allah ile aldatma zulüm ve hıyanetinin nasıl bir kahır olduğunu bu ül***e anlatmak için yirmi yılı aşkın bir zaman, altmışı aşkın eserle hizmet verdim. Beklenen sonucu aldığımı söyleyemem.

                                Çünkü 'Aldatılmak isteyen aldanır'. Ve bu halk, aldatılmaktan âdeta zevk duyuyor. Kendisini aldatmayanları adam yerine koymuyor. İyi aydın, iyi siyasetçi, bu halka göre, iyi haram yiyen, bunun için de iyi vurgun yapan demek.

                                Kur'an, 'halkın haklarını çalıp çırpanların dini-imanı olmaz' diyor, Peygamber halkın haklarını çalıp çırpanların cenazelerini kılmıyor; bizim halkımız ise bu gerçekleri duyuranlardan rahatsız oluyor. Onları 'düzen bozan mızıkçılar' gibi görüyor.

                                Tabiî bunun sonucu olarak da başı dertten kurtulmuyor. Hep söylüyoruz: Ceza amel cinsindendir. Uyarılara kulak tıkayanların cezası da destekçi oldukları 'aldatanlar' aracılığıyla veriliyor.

                                Halk, özellikle din konusunda gerçekleri öğrenmekten kaçıyor; masal, hikâye, sahte vaat nutukları dinlemek istiyor. Elli metreye bir cami yapılması ve Diyanet'e sekiz bakanlık bütçesi paranın verilmesi ona yetiyor.

                                Böyle olunca da, İslam'ı gönderen Allah, dininin en hayatî buyruklarını dışlayan halkın iki yakasını bir araya getirmiyor.

                                'Allah ile aldatanlar Kızılay'ının arka planını irdeleyen değerli yazar Ruhat Mengi Hanımefendi, Vatan'daki 5 Eylül 2008 tarihli 'Kamu Yararına (!) Soygunlar' başlıkla yazısında şu tespitleri yapıyor:

                                "Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği 40 milyon Euro'nun çok üstünde bir bağışı 'yoksullara yardım' diye topladıktan sonra bunun büyük bir kısmını da iktidara yakın Kanal-7 televizyonunun Almanya'daki şirketine, derneğin yöneticilerine ya da 'yanına yıldız işareti koydukları' pek önemli kişilere aktarmışlar."

                                "Kendileri servet içinde yüzen, kaynağı belirsiz paralarla lüks hayatın tadını çıkaranlar artık din istismarı yanında özellikle Ramazan aylarında hiç sıkılmadan yoksulların duygularını 'dayanışma-yardım' görüntüsü altında istismar edebiliyorlar."

                                "Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin kimlerle ve nasıl bir dayanışma (!) içinde olduğu, duygu sömürüsüyle topladığı paralarla ne tür yardımlar (!) yaptığı ortaya çıktı. Bu dernek, Bakanlar Kurulu kararıyla 'kamu yararına çalışan dernekler' arasına alınmış. Ve Bakanlar Kurulu daha sonra derneği 'İçişleri Bakanlığı, Valilikler veya Emniyet'ten izin almadan yardım toplayabilecek kuruluşlar' arasına katmış."

                                "Demek adamlar halkı kamu yararına soyuyorlar, kızmamak lazım."

                                "Bu kuruluşa bunca kolaylığı sağlayan, özel imkânlar tanıyan Bakanlar Kurulu'nun böylesine dev çapta bir soyguna katkısının, desteğinin hesabı sorulmamalı mıdır? Kendileriyle bağlantılı dernek, kuruluş her neyse bunlara ayrıcalıklar sağlamaya, nakit para yardımı alabilme, hazine arsa ve arazilerini almada kolaylık gibi kıyaklar yapmaya hakları var mı?"

                                "Yeter artık milleti soyup soğana çevirdikleri' diyeceğim ama millet de artık aklını başına toplasın, her söylenene inanmasın kardeşim."
                                Yaşar Nuri ÖZTÜRK

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor