Almanya Deniz Feneri e.V. davası sonuçları ve Türkiye'deki yansımaları

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • serbest
    Member
    • 16-01-2006
    • 1105

    #76
    Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

    7 Eylül 2008

    Yılmaz ÖZDİL
    yozdil@hurriyet.com.tr

    Deniz Feneri az! Okyanus Feneri lazım bunlara...

    Yüzyılın tokadı...
    Deniz Feneri.
    Bakıyorum yazılıp çizilenlere...
    Hep aynı benzetmeler yapılıyor:
    "Dindar insanlarımızı kandırarak..."
    "Temiz duyguları kandırarak..."
    "Hassas yürekleri kandırarak..."
    "Vicdanlı insanlarımızı kandırarak..."
    "Saf Anadolu insanını kandırarak..."
    *
    Yok öyle!
    *
    Kendinizi kandırmayın...
    Saf maf değil, o para kaptıranlar.
    *
    Bu dünyada her türlü katakulliye rıza gösterip, öbür dünyayı makbuz karşılığı satın almaya kalkan... Kaç euroysa ödeyip, cennette tapu kapmaya çalışan Şark kurnazı onlar.
    *
    Üzülmeyin sakın.
    *
    Gariban şehit çocuklarının yırtık pırtık çoraplarla gezdiği bir ülkede, Mehmetçik Vakfı dururken, Tanzanya'daki yoksullara iftar vermeye çalışıyorsa "vicdan sahibi" Anadolu insanı...
    Bırakın dolandırsınlar kardeşim!
    *
    Sevaptır.

    Yorum

    • armonil
      Member
      • 05-06-2007
      • 758

      #77
      Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

      Originally posted by Kadim
      Ben sana ne kadar yolsuzluk döndüğünü söyleyeyim. Mütevazi bir insanın yıllık mülk ihtiyacı değerini bul(yiyecek,içecek, sağlık, eğitim, savunma, ulaşım, sosyal gereksinimler v.b). Bu değeri kişi sayısına bağlı toplam sahip olunan mülkün değerini bulmak için kullan. Ardından dinamik ülke mülkü değerini(kayıtlı, kayıtsız, hortumlanmış dahil) bul. Bu son değerden bir önceki değeri çıkar. İşte yolsuzluk bu kadar. Değerinin trilyon dolarla ölçüldüğünü sanırım biliyorsun. Bu aradaki fark din(deyne kökünden borç ödeme demektir. Hatta dünya bile aynı kökten olmalı, borç ödenilen yer) görevidir. Mülk Allah'ındır, kullanım hakkı tüm halkın ve diğer ihtiyaç sahibi varlıklarındır. Allah'a olan borcu ödemek demek bu aradaki farkın ilgili adreslere geri iadesi demektir.

      Örnekle açıklarsak; bu ülkede 100 kişi yaşasın. Mütevazi bir insanın yaşam standardının 50 birim para olduğunu düşünelim. Bu 100 kişiden 70'i 30 birim para ile yaşam savaşı versin. 20'si 50 birim alıyor olsun. 9'u 100 birim para gelire sahip olsun. Geri kalan 1 kişi de 1000000 birim para kulübüne üye olsun. Toplam dinamik mülk

      Toplam dinamik mülk= (70x30)+(20x50)+(9x100)+(1000000x1)= 1004000
      Ölçülü/israf etmeyen/erdemli toplum gereksinimi olan toplam mülk= 100x50=5000
      Ülkedeki yolsuzluk= 1004000-5000=990000 birim paralık mülk değeri

      İşte bu 990000 birim para değerindeki fark, insan oğlunun mülk şehvetinin(mal yığma, insanlara kumanda edip yönetme ve şöhret düşkünlüğü) bir sonucudur. Bu aradaki fark ülke sınırları içindeki diğer mevcudatın(nesli tükenen hayvanlardan, yok edilen ormanlara, çoraklaştırılan topraklara kadar) hakkıdır. Ülke sınırları dışında ölçülü geçim şatlarının çok altında şartları bulunan ülkelerin vatandaşlarına yapılacak yardım dahi bu 990000 birim paralık değerden karşılanamaz. Mütevazi insanın sahip olduğu 50 birim paradan bir miktar aktarması ile sağlanır. Bütün insanlar bu sisteme rızalarıyla tabi olmuşlarsa bu sisteme Mescid-i Haram erdemli insan birlikteliği denilir. İşte yolsuzluk bana göre hak ölçüde tam bu kadardır...
      Dinimizde çok zengin olmanın bir sınırı yoktur. Tabiki helalından kazanmak kaydıyla.
      Yolsuzluk olayına gelince olabilir ama ispatsız her şey yalandır.

      Yorum

      • armonil
        Member
        • 05-06-2007
        • 758

        #78
        Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

        UÐUR ARSLAN’DAN DENİZ FENERİ AÇIKLAMASI
        DERİN BİR IZDIRAP İÇERİSİNDEYİM
        Bundan 11 yıl önce insanlık adına doğru, düzgün ve dürüst bir adım atmıştım. Yapmaya başladığım tv programının adı ‘Deniz Feneri’ydi. Bir yıl içinde Deniz Feneriyle aynı adı taşıyan bir yardımlaşma derneği oldu. 1998 yılında kurulan bu derneğin 2002 yılına kadar başkanlığını yaptım. Ayrıldıktan sonra Nisan 2008’e kadar sözleşmem icabı sadece sunuculuğuna devam ettim.
        Ben işin başında, insanlık adına doğru bir adım atmıştım; gerisi insanlığa kalmıştı.
        Şimdi yıllar önce böyle bir işe başladığıma pişman olup olmadığımı sorarsanız, bu işe başladığıma kesinlikle pişman değilim. 11 yıl bu ülkenin dağını-taşını, köyünü-bucağını gezip yüz binlerce kişinin duasını duydum. Gözlerimin önünde yüz binlerce kişinin karnı doydu, binlerce kişi ev-bark, iş-güç ya da sıhhat sahibi oldu. Yine her şey tv ekranlarında yüz binlerce seyircinin gözü önünde cereyan ediyordu. Şahit olduğum her iyilik gerçekti, doğruydu ve belgelenmişti. Ama bir de mutlak gerçek vardı ; “hiçbir iyilik cezasız kalmazdı”.
        Son günlerde, Almanya’da kurulmuş olan “Almanya Deniz Feneri e.v” isimli derneğin iki yöneticisi için görülmekte olan davanın iddianamesine dayanarak, henüz dava sonuçlanmadan, neredeyse tüm Deniz Feneri camiasını kapsayan acımasız idialar içeren haber ve yazılar nedeniyle derin bir ızdırap içerisindeyim.
        Davanın sonucu ne olursa olsun, sadece Türkiye’de değil dünyada 40 kadar ül***e ismini yazdırmış olan Deniz Feneri’nin tamamıyla yeryüzünden silinme çabasının; insanlık dışı, acımasızca, kin ve nefret dolu bir teşebbüs olduğu kanaatindeyim. Şu an beni şahsen başımıza gelmiş veya gelecek olan üzücü tutumlar değil, şayet Deniz Feneri yeryüzünden silindiği takdirde, şu an hala bu organizasyondan yardım alan, karnı doyan, barınma ve sağlık yardımı alan yüz binlerin halinin daha sonra ne olacağı düşüncesi beni inanılmaz bir üzüntü denizinin içine çekmektedir.
        Başımıza gelmesi imkânsız diye düşündüğümüz şeyleri yaşamaktan ibarettir hayat. Bu gün benim hakkımda kim ne düşünür veya söylerse söylesin, ben sahip olduğum iki evladıma, bir “utanç hikâyesi” değil, bir “insanlık efsanesi” miras bıraktığıma eminim. Fakat ısrarla bana da asılsız bir utanç yaftası yakıştırmaya çalışanlar bilmelidir ki; “kimse bu dünyada yaptığını yaşamadıkça can vermez”.

        Yorum

        • Kadim
          Senior Member

          • 30-01-2004
          • 4782

          #79
          Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

          Dinimizde çok zengin olmanın bir sınırı yoktur. Tabiki helalından kazanmak kaydıyla.
          Yolsuzluk olayına gelince olabilir ama ispatsız her şey yalandır.
          Dinimize göre elbette zengin olmaya engel bir şey yoktur ancak Allah apaçık rızai olarak ihtiyaç fazlasının ihtiyacı olana aktarımını istemekte ve zenginliğe sınırın insan tarafından verdiği ölçütle konulmasını emretmektedir . Mülkü dilediğine dilediği kadar vermekte, fazla verdiğini ise sınamak için verdiğini, o mülkle ne yapacağının insanlar açısından ortaya çıkmasını istemektedir. Öyle ki Allah kimin neyi ne yapacağını çok iyi bilendir.

          Allah'ın neyin verilmesini istediğini belirttiği ayet Bakara 219'dadır

          ....Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından (ihtiyacınızdan) artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.

          Hemen akıllara ihtiyacı neyin belirlediği gelebilir. Tabi ki ihtiyacı belirleyen hak ölçü de israfsızlıktır. İnsanın yaşaması için hangi mülkten ne kadar ihtiyacı olduğu kesinlikle bilinmektedir.

          ENAm 141 Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O'dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.

          Araf 31 Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.

          Haşr 7 Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler((yolsuzluk farkı) sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

          Prototip mescidi haram ve kabe sisteminde infak edilenler peygamber aracılığıyla ihtiyaç olan adrese teslim edilmektedir. Günümüzde ise bu devlet ve organları tarafından sosyal-adalet anlayışı çerçevesinde yapılmak mecburiyetindedir. Haşr 7 de kalın harfle belirttiğim Allah lafzı, sözünü ettiğim cümle ihtiyaç sahibi mevcudatın hakkını belirtir. Çünkü Allah cümle mevcudatın ihtiyacını karşılar. Kendisi ise müstağnidir. Bu görev başta devlete ve sonra tüm halka aittir. Yani doğal dengenin korunması mecburdur. İnsanoğlu ise bunun tam aksine kendi nefsini tatmin için doğal dengeyi bozan betonarme bir dünya yaratmak için bu farkı kullanmaktadır. Ancak Dünya hayatında kimse sonsuza kadar kalıcı değildir. Dünya'yı betonarme bir yurt yapmak tam bir zulümdür.

          Sonuç olarak zenginlik dünya hayatının bir gerçeğidir. Ancak insanın ihtiyacından fazla sahip olduğunu infak ederek zenginliği terk etmesi yani ihtiyaç seviyesinde sade bir yaşam sürmesi Allah emridir. Çünkü itidal(ihtiyaç seviyesi) ölçütü altında da insanların olacağı, onların da durumlarına sabredip sabretmeyeceğinin yine insanın kendisine apaçık gösterileceği bildirilmektedir.

          Bakara 177 Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah'a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.

          Bakara 155 Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.


          YOLSUZLUK meselesine gelince. Toplam yolsuzluğu apaçık ispatlamak, herkes için apaçık bir delildir. Bireysel olarak kimin ne yolsuzluk yaptığının ispat edilmeye çalışılması, zenginin malının zorla elinden alınıp fakire verilmesi (komunizm) kadar hatalı bir durumdur. Her birey kendi yolsuzluğunun ne kadar olduğunu 5 dakika tefekkürle tespit edebilir. Yeter ki vicdanıyla okusun kendi benliğini. Rızai yolsuzluk tespiti, rızai infak... Yolsuzluklar için rızai bişiler yapılmıyorsa Dünya hayatında soruşturma ve kanunsal aşamalar(devlet eliyle-mafya değil çünkü hakkın gücü halkın elindedir.), din günü ise ilahi hesap tüm yolsuzlukları yani yapılması gerekirken yapılmayan infakları, iade edilmesi gerekirken iade edilmeyen Allah borcunu ortaya çıkaracaktır. Din günü söz hakkı Rahman'dadır.

          Taha 108-109 O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz.O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna...
          Furkan 26 O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.

          Talep edilmesi durumunda konuyu inceden inceye anlatabilecek kadar bilgim bulunmaktadır...

          Yolsuzluk Farkı= Hakka yürüyen canların asla almadığı, yoldan sapıp araziye çıkanların yani yolsuzların ise nefslerinin arzusu için alıp kalplerini körleştirdiği fark.
          Son düzenleme Kadim; 11-09-2008, 02:23.

          Yorum

          • huulya
            Junior Member
            • 08-09-2008
            • 1

            #80
            Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

            Originally posted by Kadim
            Dinimize göre elbette zengin olmaya engel bir şey yoktur ancak Allah apaçık rızai olarak ihtiyaç fazlasının ihtiyacı olana aktarımını istemekte ve zenginliğe sınırın insan tarafından verdiği ölçütle konulmasını emretmektedir . Mülkü dilediğine dilediği kadar vermekte, fazla verdiğini ise sınamak için verdiğini, o mülkle ne yapacağının insanlar açısından ortaya çıkmasını istemektedir. Öyle ki Allah kimin neyi ne yapacağını çok iyi bilendir.

            Allah'ın neyin verilmesini istediğini belirttiği ayet Bakara 219'dadır

            ....Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından (ihtiyacınızdan) artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.

            Hemen akıllara ihtiyacı neyin belirlediği gelebilir. Tabi ki ihtiyacı belirleyen hak ölçü de israfsızlıktır. İnsanın yaşaması için hangi mülkten ne kadar ihtiyacı olduğu kesinlikle bilinmektedir.

            ENAm 141 Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O'dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.

            Araf 31 Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.

            Haşr 7 Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler((yolsuzluk farkı) sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

            Prototip mescidi haram ve kabe sisteminde infak edilenler peygamber aracılığıyla ihtiyaç olan adrese teslim edilmektedir. Günümüzde ise bu devlet ve organları tarafından sosyal-adalet anlayışı çerçevesinde yapılmak mecburiyetindedir. Haşr 7 de kalın harfle belirttiğim Allah lafzı, sözünü ettiğim cümle ihtiyaç sahibi mevcudatın hakkını belirtir. Çünkü Allah cümle mevcudatın ihtiyacını karşılar. Kendisi ise müstağnidir. Bu görev başta devlete ve sonra tüm halka aittir. Yani doğal dengenin korunması mecburdur. İnsanoğlu ise bunun tam aksine kendi nefsini tatmin için doğal dengeyi bozan betonarme bir dünya yaratmak için bu farkı kullanmaktadır. Ancak Dünya hayatında kimse sonsuza kadar kalıcı değildir. Dünya'yı betonarme bir yurt yapmak tam bir zulümdür.

            Sonuç olarak zenginlik dünya hayatının bir gerçeğidir. Ancak insanın ihtiyacından fazla sahip olduğunu infak ederek zenginliği terk etmesi yani ihtiyaç seviyesinde sade bir yaşam sürmesi Allah emridir. Çünkü itidal(ihtiyaç seviyesi) ölçütü altında da insanların olacağı, onların da durumlarına sabredip sabretmeyeceğinin yine insanın kendisine apaçık gösterileceği bildirilmektedir.

            Bakara 177 Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah'a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.

            Bakara 155 Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.


            YOLSUZLUK meselesine gelince. Toplam yolsuzluğu apaçık ispatlamak, herkes için apaçık bir delildir. Bireysel olarak kimin ne yolsuzluk yaptığının ispat edilmeye çalışılması, zenginin malının zorla elinden alınıp fakire verilmesi (komunizm) kadar hatalı bir durumdur. Her birey kendi yolsuzluğunun ne kadar olduğunu 5 dakika tefekkürle tespit edebilir. Yeter ki vicdanıyla okusun kendi benliğini. Rızai yolsuzluk tespiti, rızai infak... Yolsuzluklar için rızai bişiler yapılmıyorsa Dünya hayatında soruşturma ve kanunsal aşamalar(devlet eliyle-mafya değil çünkü hakkın gücü halkın elindedir.), din günü ise ilahi hesap tüm yolsuzlukları yani yapılması gerekirken yapılmayan infakları, iade edilmesi gerekirken iade edilmeyen Allah borcunu ortaya çıkaracaktır. Din günü söz hakkı Rahman'dadır.

            Taha 108-109 O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz.O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna...
            Furkan 26 O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.

            Talep edilmesi durumunda konuyu inceden inceye anlatabilecek kadar bilgim bulunmaktadır...

            Yolsuzluk Farkı= Hakka yürüyen canların asla almadığı, yoldan sapıp araziye çıkanların yani yolsuzların ise nefslerinin arzusu için alıp kalplerini körleştirdiği fark.
            sevgili kadim teşekürler gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır tabi görebilen gözlere

            Yorum

            • sarýgelin
              Junior Member
              • 21-01-2008
              • 40

              #81
              Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

              Originally posted by Kadim
              Bu aradaki fark din(deyne kökünden borç ödeme demektir. Hatta dünya bile aynı kökten olmalı, borç ödenilen yer) görevidir. Mülk Allah'ındır, kullanım hakkı tüm halkın ve diğer ihtiyaç sahibi varlıklarındır. Allah'a olan borcu ödemek demek bu aradaki farkın ilgili adreslere geri iadesi demektir.
              Bütün insanlar bu sisteme rızalarıyla tabi olmuşlarsa bu sisteme Mescid-i Haram erdemli insan birlikteliği denilir
              Originally posted by Kadim
              Her birey kendi yolsuzluğunun ne kadar olduğunu 5 dakika tefekkürle tespit edebilir. Yeter ki vicdanıyla okusun kendi benliğini. Rızai yolsuzluk tespiti, rızai infak... Yolsuzluklar için rızai bişiler yapılmıyorsa Dünya hayatında soruşturma ve kanunsal aşamalar(devlet eliyle-mafya değil çünkü hakkın gücü halkın elindedir.), din günü ise ilahi hesap tüm yolsuzlukları yani yapılması gerekirken yapılmayan infakları, iade edilmesi gerekirken iade edilmeyen Allah borcunu ortaya çıkaracaktır. Din günü söz hakkı Rahman'dadır.
              Çok güzel tesbitler bence. Ama bunları böyle okumak, böyle manalandırmak çoğu kimsenin işine gelmez.

              Yazdıklarını okuyunca aklıma Rıza şehri hikayesi geldi.

              Bir de şu ayetler:

              Ey sukuna kavuşmuş benlik. Dön Rabbine. Razı olmuşve olunmuş olarak. Gir kullarımın arasına. Gir cennetime...

              Allah razı olsun Kadim.
              Son düzenleme sarıgelin; 11-09-2008, 05:06.

              Yorum

              • armonil
                Member
                • 05-06-2007
                • 758

                #82
                Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                Originally posted by Kadim
                Dinimize göre elbette zengin olmaya engel bir şey yoktur ancak Allah apaçık rızai olarak ihtiyaç fazlasının ihtiyacı olana aktarımını istemekte ve zenginliğe sınırın insan tarafından verdiği ölçütle konulmasını emretmektedir . Mülkü dilediğine dilediği kadar vermekte, fazla verdiğini ise sınamak için verdiğini, o mülkle ne yapacağının insanlar açısından ortaya çıkmasını istemektedir. Öyle ki Allah kimin neyi ne yapacağını çok iyi bilendir.

                Allah'ın neyin verilmesini istediğini belirttiği ayet Bakara 219'dadır

                ....Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından (ihtiyacınızdan) artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.

                Hemen akıllara ihtiyacı neyin belirlediği gelebilir. Tabi ki ihtiyacı belirleyen hak ölçü de israfsızlıktır. İnsanın yaşaması için hangi mülkten ne kadar ihtiyacı olduğu kesinlikle bilinmektedir.

                ENAm 141 Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O'dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.

                Araf 31 Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.

                Haşr 7 Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler((yolsuzluk farkı) sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

                Prototip mescidi haram ve kabe sisteminde infak edilenler peygamber aracılığıyla ihtiyaç olan adrese teslim edilmektedir. Günümüzde ise bu devlet ve organları tarafından sosyal-adalet anlayışı çerçevesinde yapılmak mecburiyetindedir. Haşr 7 de kalın harfle belirttiğim Allah lafzı, sözünü ettiğim cümle ihtiyaç sahibi mevcudatın hakkını belirtir. Çünkü Allah cümle mevcudatın ihtiyacını karşılar. Kendisi ise müstağnidir. Bu görev başta devlete ve sonra tüm halka aittir. Yani doğal dengenin korunması mecburdur. İnsanoğlu ise bunun tam aksine kendi nefsini tatmin için doğal dengeyi bozan betonarme bir dünya yaratmak için bu farkı kullanmaktadır. Ancak Dünya hayatında kimse sonsuza kadar kalıcı değildir. Dünya'yı betonarme bir yurt yapmak tam bir zulümdür.

                Sonuç olarak zenginlik dünya hayatının bir gerçeğidir. Ancak insanın ihtiyacından fazla sahip olduğunu infak ederek zenginliği terk etmesi yani ihtiyaç seviyesinde sade bir yaşam sürmesi Allah emridir. Çünkü itidal(ihtiyaç seviyesi) ölçütü altında da insanların olacağı, onların da durumlarına sabredip sabretmeyeceğinin yine insanın kendisine apaçık gösterileceği bildirilmektedir.

                Bakara 177 Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah'a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.

                Bakara 155 Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.


                YOLSUZLUK meselesine gelince. Toplam yolsuzluğu apaçık ispatlamak, herkes için apaçık bir delildir. Bireysel olarak kimin ne yolsuzluk yaptığının ispat edilmeye çalışılması, zenginin malının zorla elinden alınıp fakire verilmesi (komunizm) kadar hatalı bir durumdur. Her birey kendi yolsuzluğunun ne kadar olduğunu 5 dakika tefekkürle tespit edebilir. Yeter ki vicdanıyla okusun kendi benliğini. Rızai yolsuzluk tespiti, rızai infak... Yolsuzluklar için rızai bişiler yapılmıyorsa Dünya hayatında soruşturma ve kanunsal aşamalar(devlet eliyle-mafya değil çünkü hakkın gücü halkın elindedir.), din günü ise ilahi hesap tüm yolsuzlukları yani yapılması gerekirken yapılmayan infakları, iade edilmesi gerekirken iade edilmeyen Allah borcunu ortaya çıkaracaktır. Din günü söz hakkı Rahman'dadır.

                Taha 108-109 O gün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsiniz.O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna...
                Furkan 26 O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.

                Talep edilmesi durumunda konuyu inceden inceye anlatabilecek kadar bilgim bulunmaktadır...

                Yolsuzluk Farkı= Hakka yürüyen canların asla almadığı, yoldan sapıp araziye çıkanların yani yolsuzların ise nefslerinin arzusu için alıp kalplerini körleştirdiği fark.

                Yazdıkların çok güzel ve anlamlı ayrıca Allah yolunda harcanan mallar eksilmez bilakis artar:

                İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. Ama Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat arttıranlar onlardır. (RUM SURESİ / 39)

                Doğrusunu ancak ALLAH bilir. Yolsuzlukla suçlanan mahkemede belki beraat eder belkide ceza alır.Bu adaletin tam anlamıyla yerine geldiğini de kanıtlamaz zira mahkeme belgeye ve şahitlere bakar ki bu belge ve şahitlerin her zaman doğruyu söyleyeceği diye de bir şey söz konusu olamaz.Adalette yanılabilir. Ama Allahın adaleti asla yanılmaz.

                Yorum

                • Kadim
                  Senior Member

                  • 30-01-2004
                  • 4782

                  #83
                  Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                  Doğrusunu ancak ALLAH bilir. Yolsuzlukla suçlanan mahkemede belki beraat eder belkide ceza alır.Bu adaletin tam anlamıyla yerine geldiğini de kanıtlamaz zira mahkeme belgeye ve şahitlere bakar ki bu belge ve şahitlerin her zaman doğruyu söyleyeceği diye de bir şey söz konusu olamaz.Adalette yanılabilir. Ama Allahın adaleti asla yanılmaz.
                  Evet çok haklısın ama unutmamak gerekir ki namazdaki secde iki kezdir. Birinci secde öze ikinci secde özün özüne yani Rahman'adır(nur üstü nur).

                  Özüne secde eden bir ulus, kendi temiz adalet ve eşitlik anlayışıyla hazırlandığı bilinen kurallara tabi olacak demektir. İşte bu tam bir ilme teslim olmayan ancak akıl ve bilim eşliğinde uyulan şeriattir. Bu şeriati ulusun geçmişinden bugüne gelen cevher niteliğindeki ilim ve bilim birikimi sağlar. Günümüz kanunları bu türden oluşumlardır. Yıldızların yani tarihteki mihenk taşı isimlerin ve oluşumların gösterdiği yönde kanunlar hazırlanır. Çoğunlukla elçilerin ve filozofların tespitleri dikkate alınarak hazırlanmışlardır. Örneğin batı şeriatini hristiyanlığın ve grek filozofların tespitleri yönlendirir. Bizde de batının şeriati ile birlikte islam düşünürlerinin tespitlerinin yönlendirdiği bir düzen hakimdir. İşte bu nedenle eksik sonuçlar doğsa bile ilimsiz her bireyin uyması gereken ilk düzen günümüzdeki mahkeme, kanun düzenidir.

                  İkinci secde ise özün özüne yani Rahman'adır bu ise ancak ve ancak bilge insanların ilmine erişip kavrayabileceği bir ölçüyü anlatır. O ölçüye ancak eli zerre pislik taşımayan insanlar şehadet eder. O insanlar ki olayların aslını tam olarak bilmeden infazda bulunmazlar. O insanların şu iyidir şu kötüdür ayırımını vicdan yapar. Onlar hak ölçüden sapmaktadan sakınan erdemli insanlardır.

                  Mekke'de Hz. Muhammed'in anlattığı hak ölçü işte budur. Çevresindekilerin de elinden tutup misakını verdikleri, ahitleştikleri, sapmayacağız dedikleri ölçü de budur.

                  Tarih bu ölçüyü çok iyi kavramış hak erenlerle doludur. Ancak her ne hikmetse insanların mülk şehvetleri bu ölçünün hakim kılınmasının önüne geçmiş ve nice kanlar dökülmüştür. Elbette Dünya'da karanlık ve aydınlık dengeli gider.

                  İşte bu ölçüyü elde edenler hep bir ağızdan konuşurcasına aynı cümleleri söylerler. Çünkü hak ölçü tektir. Onlar kapasitelerince, cahil ama temiz insanları korumak için sadece birinci secdeyi yapabilecek birikimdeki insanların uymak durumunda oldukları kanunları pisliklerden temizlemek için mücadele ederler. Her zaman vardırlar. Bilgelik alanlar ise mevcud olanı iyileştirmek için mücadele ederler, yani bir nevi şeriat benliğini temizlemeye çalışırlar. İşte bu nedenle düzenler zamana ve mekana göre sürekli bir düzeltime tabi olmalıdırlar. Öyle ki şeytan geçmişin şeriatinı yozlaştırmakla sorumludur. Şeriatlar hak ölçüyle sürekli iyileştirmeye tabi tutulmalıdır. Aksi durumda yüzlerce yıl iyileştirilmeden kalmış şeriatlerin nihayeti ya bir halk devrimidir, ya da halkın dökülen kanıdır.
                  Son düzenleme Kadim; 11-09-2008, 12:45.

                  Yorum

                  • Kadim
                    Senior Member

                    • 30-01-2004
                    • 4782

                    #84
                    Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                    Alman polisi mürekkebin kuruma hızından bulmuş

                    11 Eylül 2008
                    Uğur ERGAN-İsmail EREL FRANKFURT


                    Deniz Feneri e.V davasının dördüncü duruşmasında mahkeme heyetine soruşturmayla ilgili detaylı bilgiler sunan Mali Polis Başkomiseri Alexander Böhm’ün anlattıkları, Almanya’nın kara para trafiğini belirlemede en gelişmiş "kriminal teknoloji"yi kullandığını ortaya koydu.

                    Böhm, mahkeme heyetinin sözde yardım belgelerinin Türkçe yazım içermesine rağmen düzmece olduğunun nasıl ispat edildiğini sorması üzerine, şu bilgileri verdi:

                    Bağış belgelerini incelerken bir iki nokta dikkatimi çekti. Bu ilginçlik, yazı karakterleri ve şekillerin birbirine benzerlik içeriyor gibi olmasıydı. Ancak tam emin olmak ve gözle görülemeyen ince detayları tespit edebilmek için belgeleri Hessen Eyaleti Kriminal Dairesi Laboratuvarı’na gönderdik.

                    En son teknolojiye sahip ve en ince ayrıntıyı belirleyen incelemeler sonucu, belgeler üzerindeki tükenmez kalem mürekkebinin kuruma hızının hesaplanması sayesinde belgeler üzerindeki tarihin düzmece olduğunu belirledik. Böylece belgeler üzerindeki tarihlerin, aynı günde farklı tarihler atılarak yazıldığını ortaya çıkardık.

                    2004 tarihli Kastamonulu bir kadın adına ’Yardıma Muhtaç’ belgesi düzenlenmiş. Bu belgeyi yine kriminal laboratuvarına gönderdik. Gelen raporda belgenin 2004 değil 2006 yılında düzenlendiği mürekkep analizi yapılarak ortaya çıkartıldı.

                    Yine yapılan baskında Deniz Feneri e.V’ye İstanbul’dan gönderilmiş postalara el koyuldu. Bu zarfların içinden yüzlerce Türk vatandaşı adına düzenlenmiş yardıma muhtaç belgesi vardı. Belgelerin üzerinde de İstanbul Süleymaniye Mahallesi Muhtarı Mehmet Özdemir’in imza ve mührü vardı.

                    Yorum

                    • Kadim
                      Senior Member

                      • 30-01-2004
                      • 4782

                      #85
                      Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                      Danıştay'a Deniz Feneri çalımı

                      11 Eylül 2008
                      Oya ARMUTÇU / ANKARA

                      Danıştay İdari İşler Kurulu, 4 yıl önce Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'nin, "Kamu yararına çalışan dernek" sayılmasına onay vermedi. Hükümet ise yasayı değiştirerek, Danıştay'ı devre dışı bıraktı. Dernek, Bakanlar Kurulu kararıyla bu statüyü aldı.

                      Hükümetin, dört yıl önce Danıştay İdari İşler Kurulu'nun onay vermemesi üzerine Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'ni, "Kamu yararına çalışan dernek" yapabilmek için öel yasal düzenleme yaptığı ortaya çıktı.
                      1998 yılında İstanbul'da kurulan dernek, kısa sürede birçok ilde şube açarak yardım toplamaya başladı. Dernek, bakanlıklar ya da emniyetten izin almadan yardım toplayabilmek için kamu yararına dernek olmak için 2004'de harekete geçti.


                      Danıştay onayı gerekiyordu

                      O dönemde yürürlükteki 1983 tarihli 2908 sayılı Dernekler Yasası, kamu yararına dernek sayılmayı, "İlgili bakanlıkların görüşü, İçişleri Bakanlığı'nın önerisi, Danıştay İdari İşler Kurulu'nun kararı ve Bakanlar Kurulu'nun onayına bağlı" tutuyordu. Bu nedenle, Başbakanlığın 24 Mart 2004 günlü yazısı ile Deniz Feneri'nin kamu yararına dernek sayılabilmesi için Danıştay'dan izin istendi. Ancak Danıştay 1. Dairesi, 29 Nisan 2004 günlü 2004/43 esas ve 2004/55 karar sayılı sayılı kararıyla ile bu izni vermedi. İtiraz üzerine davaya bakan Danıştay İdari İşler Kurulu da Daire kararını aynen kabul etti ve itirazı oyçokluğu ile 6 Temmuz 2004'te reddetti.
                      Hükümet yasayı değiştirdi
                      Bu karardan beş ay sonra 4 Kasım 2004'te Dernekler Yasası'nda değişiklik yapıldı. Yasanın yeni hükmünde, "Kamu yararına çalışan dernekler, ilgili bakanlıkların ve Maliye Bakanlığı'nın görüşü üzerine, İçişleri Bakanlığı'nın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilir" denildi. Böylece, Danıştay engeli ortadan kaldırıldı.
                      Bakanlar Kurulundan iki karar
                      Deniz Feneri, 20 Aralık 2004 tarihinde Bakanlar Kurulu'nun 2004/8278 sayılı kararı ile kamu yararına çalışan dernekler arasına alındı. Bakanlar Kurulu 12 Mayıs 2005 tarihinde Deniz Feneri Derneği ile ilgili ikinci bir karar daha aldı. Bu karara göre dernek, İçişleri Bakanlığı, Valilikler ya da emniyetten izin almadan maddi yardım toplayabilecek kuruluşlar arasına alındı.
                      Ayrıcalıkları var
                      Bu dernekler, Bakanlar Kurulu kararınca izin almadan her türlü yardım kampanyası düzenleyebiliyor, nakit para yardımı kabul edebiliyor, hazineye ait arsa ve arazileri satın alma kolaylıklarını kullanabiliyor, mali yapılarının güçlenmesi ve hizmet götürebilmeleri için vergi kolaylıklarından yararlanabiliyor, Katma Değer Vergisi ile (KDV) veraset ve intikal vergisinen muaf tutuluyor, harcamaları vergi matrahından indiriliyor, derneğe ait bina ve arazilerden vergi alınmıyor, başbakanlık uygun görürse derneklerin araçlarına resmi plaka tahsis ediliyor.

                      Yorum

                      • ATmaCA_53
                        Member
                        • 12-11-2004
                        • 1945

                        #86
                        Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                        mahkeme kararı açıklasın ozaman hep birlikte yorum yaparız, eğer böyle bir yolsuzluk varsa bizde karşı çıkarız...

                        Yorum

                        • ATmaCA_53
                          Member
                          • 12-11-2004
                          • 1945

                          #87
                          Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                          peki bu habere nediyeceksiniz, bu haberlerde unutulup gitti.

                          ---------------------------

                          CHP'nin Halk TV'ye aktardığı milyonlarca YTL'nin faturaları incelenirken, CHP'li yetkililerin ağzını bıçak açmıyor. Halk TV'ye CHP'den para aktarılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu söyleyen hukukçular bakın neler söyledi?

                          Halk TV'ye CHP'nin kasasından aktarılan dolarlar karşısında CHP'liler sessiz kalmayı tercih etti. Halk TV'ye CHP'den para aktarılmasını Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası'na aykırı bulan hukukçular ise Anayasa Mahkemesi'nin Halk TV ile Kanaltürk'e usulsüz para aktarılması konularını birleştirerek soruşturması gerektiğini belirttiler. Kanaltürk'e aktarılan 5.5 milyon YTL Anayasa Mahkemesi tarafından incelenirken, 2005'ten bu yana çeşitli tarihlerde Halk TV'nin CHP Genel Saymanlığı'na düzenli olarak fatura kestiği belirlendi. CHP'nin, 23 Nisan 2005 tarihinden sonra yayına başlayan Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş'ye (Halk TV) milyonlarca YTL para aktardığı belirtiliyor. CHP'nin şimdiye kadar uydu için 702 bin dolar ve Digiturk için de 500 bin YTL kira ödediği öğrenildi.

                          KANALTÜRK OLAYI İLE BİRLEŞTİRİLMELİ
                          Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük, CHP hakkında Kanaltürk'e aktarılan paralarla ilgili bir inceleme olduğunu hatırlatarak, bu iki olayın birleştirilmesini gerektiğini söyledi. Küçük şöyle konuştu: “Kanaltürk inceleme aşamasında. Halk TV'de de böyle bir şey varsa bunun da Kanaltür olayına eklenmesi gerekir. Eğer Halk TV'ye bağış ve hibe yapılmışsa bunu yapanların 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile yargılanmaları gerekir.”

                          ANAYASA'YA KARŞI HİLE YAPILIYOR
                          Anayasa Hukukçusu Prof. Dr Mustafa Kamalak da CHP'nin Halk TV'ye para aktarmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu söyledi. Kamalak, siyasi partilerin ticari faaliyette bulunamayacağına işaret ederek, “Anayasa bir siyasi parti ticari faaliyette bulunamayacağını belirtiyor. Bulunmuyorum diyorsa ama kendi emrinde bir televizyon kanalını çalıştırıyorsa, bu anayasaya karşı hile sayılıyor. Şüphesiz Anayasa Mahkemesi, anayasanın ihlali karşısında kayıtsız kalmamalıdır” dedi.

                          CHP'DEN SMS'Lİ REYTİNG
                          Halk TV'nin tüm masraflarını karşılayan CHP, kendi tabanını da bu kanalın izlemesi için teşvik ediyor. CHP, Halk TV'nin yayınlarıyla ilgili CHP'li binlerce yöneticiye hergün SMS çekerek bu televizyonun izlemesini tavsiye ediyor.

                          Yorum

                          • Kadim
                            Senior Member

                            • 30-01-2004
                            • 4782

                            #88
                            Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                            CHP'nin şimdiki hali yani Baykal güruhu pis değneğin diğer ucudur malesef...

                            Yorum

                            • ATmaCA_53
                              Member
                              • 12-11-2004
                              • 1945

                              #89
                              Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları




                              CHP'li vekilin maaş rezaleti!

                              Milletvekili seçildi ama yine de Yol-İş'ten her ay 5 milyar maaş aldı. Bununla da yetinmedi bir ton borç yükledi!


                              CHP’li Meral, milletvekili seçildikten sonra 19 yıl başkanlık yaptığı Yol-İş’ten her ay 5 milyar maaş almış. Makam aracını ve cep telefonunu da sendika karşılamış

                              Star gazetesinde yer alan haberde CHP İstanbul Milletvekili Bayram Meral’in, milletvekili seçildiği Kasım 2002’den itibaren 5 yıl boyunca 19 yıl başkanlığını yaptığı YOL-İŞ Sendikası’ndan danışmanlık adı altında düzenli olarak 3 milyar 730 milyon TL’lik maaş aldığı iddia edildi. Meral’e sadece maaş bağlanmadığı, 120 bin YTL’ye Mercedes marka makam aracı alındığı, cep telefonu faturalarının da ödendiği belirlendi. Türk-İş eski Başkanı CHP’li Meral tüm iddiaları doğruladı.

                              SANSÜRLÜ GENEL KURUL’DA KAVGA
                              CHP’li Meral’e ilişkin yolsuzluk iddiaları, YOL-İŞ Sendikası’nın 6-7 Eylül tarihlerinde yapılan ve tarihinde ilk kez delegeler ve görevlilerin dışında hiç kimsenin içeri alınmadığı olağanüstü genel kurulunda gündeme geldi. Bayram Meral bu nedenle genel kurula davet edilmezken, YOL-İŞ Denetleme Kurulu Başkanı Fahri Yıldırım, Meral’e ödenen paralarla ilgili sözleşmeleri gündeme getirdi. Böylece Meral’in hem milletvekili hem de danışman maaşı aldığı belgelendi.

                              MECLİS’TE YÜRÜRLÜÐE GİRECEKTİ
                              TÜRK-İŞ ve YOL-İŞ Başkanlığı yaparken 2002 seçimlerinde CHP’den Ankara Milletvekili adayı olan Bayram Meral YOL-İŞ’in yönetiminden ayrılmadan Yönetim Kurulu ile 5 yıllığına, 3 milyar 730 milyon TL’lik (3 bin 730 YTL) danışmanlık sözleşmesi imzaladı. Sözleşme, Meral’in milletvekili rozeti taktığı Kasım 2002’de yürürlüğe girecek ve 5 yıl geçerli olacaktı.

                              SÖZLEŞME İMZALAMAYA BİLE GİTMEDİ
                              Ancak hukukçuların ‘milletvekili başka bir yerden danışmanlık ücreti alamaz’ uyarısı üzerine bu sözleşme yürürlüğe konulamadı. Bunun üzerine aynı sözleşme, ufak tefek değişikliklerle Bayram Meral’in oğlu Mustafa Meral adına düzenlendi. Bayram Meral böylelikle oğlu vasıtasıyla YOL-İŞ’ten, ikramiye ve diğer ödemelerle birlikte 5 bin YTL’den başlayan, her yıl da sendika yöneticilerinin maaş artışı düzeyinde zam gören danışmanlık ücreti aldı. Mustafa Meral’in 5 yıl boyunca sözleşmesini imzalamak için bile olsa YOL-İŞ’e uğramadığı iddia edildi.

                              MERCEDES’E ‘MAAŞLA’ KONDU!
                              Bayram Meral ve oğul Mustafa Meral’in sözleşmelerinde imzası bulunan dönemin YOL-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Nuhi Çelebi, aynı tarihlerde danışmanlık hizmeti dolayısıyla Bayram Meral’e tahsis edilmek üzere 120 bin YTL’ye Mercedes marka bir araç alındığını söyledi. Meral’in sonradan YOL-İŞ yönetimine baskı yaparak Mercedes’i 60 bin YTL’ye kendine aldığını belirten Çelebi, bu parayı da danışmanlık ücretinden taksit taksit ödediğini anlattı.

                              60 MİLYARI MAAŞ İLE TAKSİT TAKSİT ÖDEDİ
                              CHP’li Meral, 120 milyar liraya alınan aracı 60 milyara satın aldığını da doğruladı ‘İşçiler bana araba hediye etmek istiyordu. Ben kabul etmedim. 65 milyara bir araba aldım, onu da zaten oğluma verdim. Oğlum da sendikadan kazandığı parayla borcu ödedi’ dedi.

                              Hepsi hakkım
                              CHP’Lİ Bayram Meral, cep telefonunu faturalarının bir müddet YOL-İŞ tarafından ödendiğini de doğrularken ‘Aslında benim o telefonu hep kullanmam lazım. Ben oranın onursal başkanıyım. Bu benim hakkım. Sürekli o arabayı da satın almadan kullanmam lazım, telefonu da kullanmam lazım. Onursal başkanlığım yönetim kurulu kararıyla sabittir’ diye konuştu.

                              Reklam

                              Yorum

                              • anterior
                                Senior Member
                                • 06-11-2006
                                • 6453

                                #90
                                Konu: Almanya Deniz Feneri e.V. davası ve Türkiye'deki yansımaları

                                "Bak, onlar nasıl yapmış, bari bizimkiler de yapsın" durumları yani...

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor