Erkekleri anlatan +18'lik oyun
Oyun Atölyesi'nde sahnelenen Testorteron, erkeklerin gizli dünyasını anlatıyor.
05 Ekim 2008 / 07:28
Erkeği ‘vezir ve rezil’ eden bu hormonal oyunu, 18 yaş altındakiler izleyemeyecek. Oysa ki, hayli eğitici, öğretici ve eğlendirici!
Oyun Atölyesi sezonu 2 Ekim’de ‘Testosteron’ adlı oyunla açtı. Testosteron ereklerin cinsiyet hormonu. Gerçi kadınlarda da var bu hormon ama çok daha düşük seviyede. Erkeklerin kıllanmalarını, kemik yapılarının gelişimini, özellikle libidolarını ve neredeyse tüm fiziksel ve ruhsal faaliyetlerini derinden etkileyen çok başağrısı bir hormon. Testosteron hormonu yükseldiği zaman bir dert ki, büyük ihtimalle dünyadaki tüm savaşların, katliamların, politik anlaşmazlıkların, adaletsizliğin, her türlü şiddetin nedeni. Seviye azalınca o da bir dert, miskin bir adam olup çıkıyorsun. Göbekleniyor, zamanla hayatta yalandan yere edindiğin tüm iktidarları bir bir kaybediyor ya da kaybetmemek için sürekli bir savaş veriyorsun. Hormonun ihtirasla besleniyorsa sendeki tükense de tükenmemiş gibi yapıyorsun.
Andrzej Saramonowicz’in yazıp Neşe Tulay Yüce’nin dilimize çevirdiği oyunun ana teması bu işte. Tabii ki oyun, tıbbi bir çerçevede sergilenmiyor. Oyunu zaman zaman komedi ya da trajedi olarak izliyor insan. Testosteron seviyesini dengeli tutmayı becerebilen erkekler için gerçekten çok komik bir oyun. Bu arada oyunun kadınları daha çok güldüreceğine hiç şüphe yok. Hep söylemek isteyip de söyleyemedikleri şeyleri söylüyor çünkü bu ‘Testosteron’...
Oyunun konusu basit gibi görünüyor. Nikah sırasında gelinin damada ‘Hayır’ demesi üzerine birbirine giren yedi kişilik bir erkek grubu, düğün sonrası verilecek yemek için hazırlanan restoranda tekrar bir araya gelirler. Ve testosteron oranlarınca dövüşe devam ederler. Komik, düşündürücü, sempatik, ironik, alaycı ama çaktırmadan insana fena halde kafa atan bir oyun.
Oyunun yönetmeni Kemal Aydoğan’a ‘Neden böyle bir oyunu sahnelediklerini’ sordum; “Bir kere çok ciddiye alınan ve erkekler tarafından hiç sorgulanmayan bir erkek dünyası var, onu anlamak lazım, bu durumun parodisini yapıyoruz. Erkek dünyasının nelere tutunduğunu aslında bu dünyanın güçlüyken nelere boyun eğebildiğini anlatmaya çalışıyoruz. Erkek dünyasının façasını biraz bozalım dedik.”
Peki, erkek izleyenler bozulmayacaklar mıydı bu duruma? Aydoğan düşünmüş bunu tabii ki; ”Umarım bozulurlar. Buradan küfür edip çıkarlar, ‘Biz böyle değiliz’ diye. Böylelikle bize de bir testosteron gösterisi yaparlar inşallah. Bizim tek derdimiz kadınların bizi yanlış anlaması. ‘Siz de erkek dünyasını onaylıyorsunuz’ demesi. Çünkü bazen böyle şeyler çıkabiliyor. O ironik seyri kurmazsan, seyirci, söylediğin her şeyi gerçekmiş gibi algılıyor ve biz bunları onaylıyoruz diye bozuluyor. Ki, bu oyundaki her şey komikliğinin ve acizliğin deşifresidir. Oyuna 18 yaş sınırı getirmemizin bir nedeni de bu. Mesela oyunda erkeklere mahsus gündelik yaşamda çok kullanılan bazı küfür ve terimler var. ‘Basur’ filan gibi. Biz baştan tedbirimizi alalım diyerek böyle bir karar verdik. Çünkü Türkiye’de seyirci bu konuda çok tutucu olabiliyor. ‘Tiyatroda küfür olur mu?’ diyebiliyorlar. Bazen de haklı olarak.”
Testosteron kurbanları
Oyunda testosteron kurbanı yedi kişiyi canlandıran oyunculara da bu hormonla ilgili düşüncelerini sordum. Önce oyunda giderek bilge bir kişilik edinen garson rölündeki Tuna Kırlı yanıtladı; “Biz tiyatro sanatçılarının testosteron seviyesi sahnede hayli yükseliyor sanıyorum. Sonuçta bir alkış isteğinin bile altında biraz da bu var. Bilimsel olarak bilmiyorum ama yatıyor, öyle gibi geliyor bana. Seyirciyi ele geçirmek, kendini beğendirmek, kadınlara kendini beğendirmek gibi şeyler var. Asıl yaşadığımız şeyin parodisini yapıyoruz. Parodi ama yaşadığımız dünyayla birebir aynı her şey.”
‘Avrupa Yakası’ndan tanıdığımız o sarı deri ceketli Timur Acar ise bu hormon hakkında daha ayrıntılı düşünüyor. Diyor ki; “Oyundaki testosteron oranı düşük olan karakterlerden biriyim, biraz kılıbık bir tip çiziyorum. Oyun metni herkese aynı ağırlığı vermiş. Yazar herkesin kendi karakterini, ayrıntılarını gösterebileceği bir şekilde yazmış. O yüzden çok güzel bir metne sahibiz ve biz de bunu şekillendirmeye çalışıyoruz. Gerçek yaşamında ise bir yıldır evliyim ve o yüzden testosteronumu dengelemeye çalışıyorum.”
Seviyenin düşük olduğu rollerden birinde de, bilim adamını canlandıran İnan Ulaş var, farklı düşünüyor biraz; “Aslında testosteron seviyesi düşük değil, bunlar birbirlerinden o kadar farklı adamlar ki. Beni oynadığım rol bilim adamı. Pasif bir agrasyonla yaklaşıyor her şeye. Pasif ve efemine gibi duruyor ama asla öyle değil. Yani aslında hepimizin seviyeleri çok yüksek. Horozuz hepimiz. İbiklerimiz kıpkırmızı. Dünyadaki bütün argümanlar bizi bunun içine hapsetmiş, çıkamıyoruz, çıkmamız, sınırlamamız lazım ama en zor şey de bu galiba. Bu erkek olma durumundan sıyrılamıyoruz, çok zor bir şey.”
‘Renkli Televizyon’ isimli sohbet programıyla ekranlara gelen bir diğer oyuncu ise Emre Karayel. Zamanında bir dizide eşcinseli canlandırdığı için ona cinsellikle ilgisini soruyorum bu tuhaf hormonun (testosteronun); ”Cinsellikle ve yaşama bakış açısı açısından değerlendirmek gerek olayı, sadece testosterona bağlamamak daha doğru. Biz oyunda testosteronun erkeklerle kadınlar arasında yarattığı farkı veriyoruz. Hormonu az olan erkek eşcinsel oluyor diye bir şey yok, bilimsel olarak da doğru değil zaten. Testosteronun aslında insan doğasını ne kadar değiştirdiği ya da değiştirip değiştirmediğini inceliyoruz. Sadece eşcinsel ya da lezbiyen ya da hetero****üel kime ne getirip getirmediği, kazandırdığı var mı, erkeğe kazandırıyor kadına kayıp mı ettiriyor, kadına da kazandırdığı yer var mı, yok mu bunları soruyoruz.”
İlk hafta indirimli bilet
Oyunda reddedilen damadı oynayan Fırat Tanış ise bu hormondan hayli dertliymiş; “Biz erkekler çocuk ruhu taşıyoruz, bu çok zor bir şey. Bazen ne yapacağımızı bilemiyoruz. Ben de bunu oyunda çalışırken fark ettim. Kafamı duvardan duvara vuruyorum! Sinirli biriyim ve zaman zaman bunu saklamam mümkün olmuyor. Oysa bunu saklıyor olabilmek ya da bir başkasını rahatsız etmemek önemli. Bunu dengelemeye çalışıyorum. Bunu dengelemek lazım. Yoksa bunun zararını yaşıyorsun.”
Muhtelif dizilerde ve son olarak ‘1001 Gece’yle ekrana gelen Mert Fırat için de bu oyunda rol almak bir tür eğitim olmuş; “Testosteronun önemini burada fark ettim, yardımcı kitapları okudukça, oyuna hazırlandıkça fark ettim. Oyun benim için bir eğitim süreci oldu. Kendini ve erkekleri ve erkekler arasındaki ilişkiyi daha farklı irdelemeye başladım. Hayata, dünyaya, ilişkilere bakıp, ‘aa ben bunlardanmışım’ diyorsun. Kendini o kadar dışarıda bırakarak baktığın şeylere. Sen de ucundan köşesinden içinde kalmışsın meğer. O eleştirdiğin şeyleri yapıyorsun, o gayya kuyusunun sen de içerisindesin yani. Gerek maddiyatla, gerek yaptığın işle, her şeyle.”
Oyunun en renkli kişilerinden biri olan ve babayı canlandıran usta oyuncu Metin Çoşkun ise en güzel sözü söylüyor; “Oyunda geçen pek çok şeyi kendi hayatımda yaşadım her erkek gibi. Yaşamamam mümkün değil. Tabii yaşadım. Yakın arkadaşlarım fevri olduğumu söylerler. Ama bunun testosteronla ilişkisini bilmiyordum. ‘Budur işte diye’ düşünüyorum. Bu oyunu okumuş ve derinlemesine irdelemiş olmak, benim kadınlara ve yaşama bakışımda bazı pencereler açtı. Ben 60 yaşındayım. Fakat, hiçbir şey için geç değildir diye düşünüyorum.”
Bengi Günay’ın sahne tasarımını yaptığı oyunun müzikleri ise Tolga Çebi’nin. İrfan Varlı ise her oyunda olduğu gibi güzel ışıklandırıyor bu oyunu da. Bu arada, ‘Oyun Atölyesi’nde fiyatların yüksek olduğu rivayeti açısından söylüyorum. ‘Testosteron’u ilk hafta biletleri 10 liradan satılıyor. Daha sonra tam 25, öğrenci 15 lira ödeyerek izleyebilirsiniz sayın seyirciler. İnternet: OYUN ATÖLYESİ, Tel: 0216 345 39 39
Radikal
Oyun Atölyesi'nde sahnelenen Testorteron, erkeklerin gizli dünyasını anlatıyor.
05 Ekim 2008 / 07:28
Erkeği ‘vezir ve rezil’ eden bu hormonal oyunu, 18 yaş altındakiler izleyemeyecek. Oysa ki, hayli eğitici, öğretici ve eğlendirici!
Oyun Atölyesi sezonu 2 Ekim’de ‘Testosteron’ adlı oyunla açtı. Testosteron ereklerin cinsiyet hormonu. Gerçi kadınlarda da var bu hormon ama çok daha düşük seviyede. Erkeklerin kıllanmalarını, kemik yapılarının gelişimini, özellikle libidolarını ve neredeyse tüm fiziksel ve ruhsal faaliyetlerini derinden etkileyen çok başağrısı bir hormon. Testosteron hormonu yükseldiği zaman bir dert ki, büyük ihtimalle dünyadaki tüm savaşların, katliamların, politik anlaşmazlıkların, adaletsizliğin, her türlü şiddetin nedeni. Seviye azalınca o da bir dert, miskin bir adam olup çıkıyorsun. Göbekleniyor, zamanla hayatta yalandan yere edindiğin tüm iktidarları bir bir kaybediyor ya da kaybetmemek için sürekli bir savaş veriyorsun. Hormonun ihtirasla besleniyorsa sendeki tükense de tükenmemiş gibi yapıyorsun.
Andrzej Saramonowicz’in yazıp Neşe Tulay Yüce’nin dilimize çevirdiği oyunun ana teması bu işte. Tabii ki oyun, tıbbi bir çerçevede sergilenmiyor. Oyunu zaman zaman komedi ya da trajedi olarak izliyor insan. Testosteron seviyesini dengeli tutmayı becerebilen erkekler için gerçekten çok komik bir oyun. Bu arada oyunun kadınları daha çok güldüreceğine hiç şüphe yok. Hep söylemek isteyip de söyleyemedikleri şeyleri söylüyor çünkü bu ‘Testosteron’...
Oyunun konusu basit gibi görünüyor. Nikah sırasında gelinin damada ‘Hayır’ demesi üzerine birbirine giren yedi kişilik bir erkek grubu, düğün sonrası verilecek yemek için hazırlanan restoranda tekrar bir araya gelirler. Ve testosteron oranlarınca dövüşe devam ederler. Komik, düşündürücü, sempatik, ironik, alaycı ama çaktırmadan insana fena halde kafa atan bir oyun.
Oyunun yönetmeni Kemal Aydoğan’a ‘Neden böyle bir oyunu sahnelediklerini’ sordum; “Bir kere çok ciddiye alınan ve erkekler tarafından hiç sorgulanmayan bir erkek dünyası var, onu anlamak lazım, bu durumun parodisini yapıyoruz. Erkek dünyasının nelere tutunduğunu aslında bu dünyanın güçlüyken nelere boyun eğebildiğini anlatmaya çalışıyoruz. Erkek dünyasının façasını biraz bozalım dedik.”
Peki, erkek izleyenler bozulmayacaklar mıydı bu duruma? Aydoğan düşünmüş bunu tabii ki; ”Umarım bozulurlar. Buradan küfür edip çıkarlar, ‘Biz böyle değiliz’ diye. Böylelikle bize de bir testosteron gösterisi yaparlar inşallah. Bizim tek derdimiz kadınların bizi yanlış anlaması. ‘Siz de erkek dünyasını onaylıyorsunuz’ demesi. Çünkü bazen böyle şeyler çıkabiliyor. O ironik seyri kurmazsan, seyirci, söylediğin her şeyi gerçekmiş gibi algılıyor ve biz bunları onaylıyoruz diye bozuluyor. Ki, bu oyundaki her şey komikliğinin ve acizliğin deşifresidir. Oyuna 18 yaş sınırı getirmemizin bir nedeni de bu. Mesela oyunda erkeklere mahsus gündelik yaşamda çok kullanılan bazı küfür ve terimler var. ‘Basur’ filan gibi. Biz baştan tedbirimizi alalım diyerek böyle bir karar verdik. Çünkü Türkiye’de seyirci bu konuda çok tutucu olabiliyor. ‘Tiyatroda küfür olur mu?’ diyebiliyorlar. Bazen de haklı olarak.”
Testosteron kurbanları
Oyunda testosteron kurbanı yedi kişiyi canlandıran oyunculara da bu hormonla ilgili düşüncelerini sordum. Önce oyunda giderek bilge bir kişilik edinen garson rölündeki Tuna Kırlı yanıtladı; “Biz tiyatro sanatçılarının testosteron seviyesi sahnede hayli yükseliyor sanıyorum. Sonuçta bir alkış isteğinin bile altında biraz da bu var. Bilimsel olarak bilmiyorum ama yatıyor, öyle gibi geliyor bana. Seyirciyi ele geçirmek, kendini beğendirmek, kadınlara kendini beğendirmek gibi şeyler var. Asıl yaşadığımız şeyin parodisini yapıyoruz. Parodi ama yaşadığımız dünyayla birebir aynı her şey.”
‘Avrupa Yakası’ndan tanıdığımız o sarı deri ceketli Timur Acar ise bu hormon hakkında daha ayrıntılı düşünüyor. Diyor ki; “Oyundaki testosteron oranı düşük olan karakterlerden biriyim, biraz kılıbık bir tip çiziyorum. Oyun metni herkese aynı ağırlığı vermiş. Yazar herkesin kendi karakterini, ayrıntılarını gösterebileceği bir şekilde yazmış. O yüzden çok güzel bir metne sahibiz ve biz de bunu şekillendirmeye çalışıyoruz. Gerçek yaşamında ise bir yıldır evliyim ve o yüzden testosteronumu dengelemeye çalışıyorum.”
Seviyenin düşük olduğu rollerden birinde de, bilim adamını canlandıran İnan Ulaş var, farklı düşünüyor biraz; “Aslında testosteron seviyesi düşük değil, bunlar birbirlerinden o kadar farklı adamlar ki. Beni oynadığım rol bilim adamı. Pasif bir agrasyonla yaklaşıyor her şeye. Pasif ve efemine gibi duruyor ama asla öyle değil. Yani aslında hepimizin seviyeleri çok yüksek. Horozuz hepimiz. İbiklerimiz kıpkırmızı. Dünyadaki bütün argümanlar bizi bunun içine hapsetmiş, çıkamıyoruz, çıkmamız, sınırlamamız lazım ama en zor şey de bu galiba. Bu erkek olma durumundan sıyrılamıyoruz, çok zor bir şey.”
‘Renkli Televizyon’ isimli sohbet programıyla ekranlara gelen bir diğer oyuncu ise Emre Karayel. Zamanında bir dizide eşcinseli canlandırdığı için ona cinsellikle ilgisini soruyorum bu tuhaf hormonun (testosteronun); ”Cinsellikle ve yaşama bakış açısı açısından değerlendirmek gerek olayı, sadece testosterona bağlamamak daha doğru. Biz oyunda testosteronun erkeklerle kadınlar arasında yarattığı farkı veriyoruz. Hormonu az olan erkek eşcinsel oluyor diye bir şey yok, bilimsel olarak da doğru değil zaten. Testosteronun aslında insan doğasını ne kadar değiştirdiği ya da değiştirip değiştirmediğini inceliyoruz. Sadece eşcinsel ya da lezbiyen ya da hetero****üel kime ne getirip getirmediği, kazandırdığı var mı, erkeğe kazandırıyor kadına kayıp mı ettiriyor, kadına da kazandırdığı yer var mı, yok mu bunları soruyoruz.”
İlk hafta indirimli bilet
Oyunda reddedilen damadı oynayan Fırat Tanış ise bu hormondan hayli dertliymiş; “Biz erkekler çocuk ruhu taşıyoruz, bu çok zor bir şey. Bazen ne yapacağımızı bilemiyoruz. Ben de bunu oyunda çalışırken fark ettim. Kafamı duvardan duvara vuruyorum! Sinirli biriyim ve zaman zaman bunu saklamam mümkün olmuyor. Oysa bunu saklıyor olabilmek ya da bir başkasını rahatsız etmemek önemli. Bunu dengelemeye çalışıyorum. Bunu dengelemek lazım. Yoksa bunun zararını yaşıyorsun.”
Muhtelif dizilerde ve son olarak ‘1001 Gece’yle ekrana gelen Mert Fırat için de bu oyunda rol almak bir tür eğitim olmuş; “Testosteronun önemini burada fark ettim, yardımcı kitapları okudukça, oyuna hazırlandıkça fark ettim. Oyun benim için bir eğitim süreci oldu. Kendini ve erkekleri ve erkekler arasındaki ilişkiyi daha farklı irdelemeye başladım. Hayata, dünyaya, ilişkilere bakıp, ‘aa ben bunlardanmışım’ diyorsun. Kendini o kadar dışarıda bırakarak baktığın şeylere. Sen de ucundan köşesinden içinde kalmışsın meğer. O eleştirdiğin şeyleri yapıyorsun, o gayya kuyusunun sen de içerisindesin yani. Gerek maddiyatla, gerek yaptığın işle, her şeyle.”
Oyunun en renkli kişilerinden biri olan ve babayı canlandıran usta oyuncu Metin Çoşkun ise en güzel sözü söylüyor; “Oyunda geçen pek çok şeyi kendi hayatımda yaşadım her erkek gibi. Yaşamamam mümkün değil. Tabii yaşadım. Yakın arkadaşlarım fevri olduğumu söylerler. Ama bunun testosteronla ilişkisini bilmiyordum. ‘Budur işte diye’ düşünüyorum. Bu oyunu okumuş ve derinlemesine irdelemiş olmak, benim kadınlara ve yaşama bakışımda bazı pencereler açtı. Ben 60 yaşındayım. Fakat, hiçbir şey için geç değildir diye düşünüyorum.”
Bengi Günay’ın sahne tasarımını yaptığı oyunun müzikleri ise Tolga Çebi’nin. İrfan Varlı ise her oyunda olduğu gibi güzel ışıklandırıyor bu oyunu da. Bu arada, ‘Oyun Atölyesi’nde fiyatların yüksek olduğu rivayeti açısından söylüyorum. ‘Testosteron’u ilk hafta biletleri 10 liradan satılıyor. Daha sonra tam 25, öğrenci 15 lira ödeyerek izleyebilirsiniz sayın seyirciler. İnternet: OYUN ATÖLYESİ, Tel: 0216 345 39 39
Radikal