TUSİAD'ın asıl foyası ortaya çıktı
'Hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıran büyük Türk işadamları, Avrupa&ABD'deki krizle batan paralarını hükümetten tahsil peşinde. TÜSİAD'ın derdi bu.
* Neden işadamı dernekleri neredeyse hergün açıklama yaparak, "Devlet müdahale etmeli" söylemini zihinlere çakıyorlar? Ortalıkta '200 milyar dolarlık bir devlet garantisi' lâfıdır dolaşıyor, neyin garantisi bu?
* 'Hedge fon' konusunu ilk açan dostuma yönelttiğim bu sorular, "Hâlâ anlayamadın mı?" mukabelesini gördü. Anlamam gereken şuymuş: Sırf bu hükümetin ekonomik başarısı olarak görünmesin diye, ellerinde yüklü miktarda nakit bulunan bazı işadamları, yatırımlarını yurtdışına kaydırmaya karar vermişler. Bunlar içerisinde adlarını hergün duyduğumuz, ürettiklerini evlerimizde kullanıp ellerimize aldığımız işadamları da varmış...
* "Bir kısmı parasını şimdi buharlaşan 'hedge fon' yöneticilerine teslim etmiş olmalı" dedi dostum...
* Dostuma göre 'hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıranlar, bu sebeple batan paralarını hükümetten tahsilin peşindeler... İşadamı dediğin akıllı olur zaten; bizdekiler ise maşallah 'süper akıllı'...
Taha Kıvanç/Yenişafak
'Süper akıl' böyle olur
Türkiye'nin gündeminde 'hedge fon' diye bir konu yoktu, bir dostumun sözlerini buraya aktarınca, ertesi günden başlayarak konu ekonomik kriz gündeminin tam ortasına oturdu. Sonunda, ekonomi yazarlarının duayeni Güngör Uras'ın "Bizim borsada hedge fon tehlikesi yok" başlıklı bir yazı ile duruma müdahale etmesi gerekti.
Lâfı iyi dinlemez, yazının başını-sonunu kaçırırsanız, anlatılmak istenenin tersini gerçek sanırsınız. Dostum, elinde yüksek miktarda nakit bulunan bazı işadamlarının, etraflarındaki aklı evvelleri dinleyerek, elde-avuçta ne varsa riskli yatırım araçlarına yönlendirdiğini bir 'olgu' olarak anlatmıştı bana, ben de aynen aktardım. Ertesi günden itibaren, sanki o fonlar bizde de varmış gibi haberler medyayı sardı.
'Kriz' görüntüsü verecek her türlü habere aç medyamız yanlışı sürdürdü durdu.
Kendisi de uzun yıllar riskli yatırımlardan büyük kârlar elde etme amaçlı fonları yönettikten sonra roman yazmaya başlamış Stephen Frey okuru olduğum için 'hedge fon' kavramına uzak değilim. Elinde kullanamayacağı kadar büyük paralar bulunan kişilerden toplanan kaynaklardan oluşur bu fonlar. Herbiri birkaç milyar dolarlık fonları, yatırımcı, nereden iyi kâr geleceğini hesap ederse oraya yatırır; sonunda kârı fona para yatıranlarla paylaşır.
ABD'de ekonomik kriz çıktığında bu tip fonlarda toplanmış olan paraların olağanüstü riskli piyasalarda değerlendirildiği ve bu yüzden buharlaştığı anlaşıldı. Güvene dayalı bir ortamda büyük rakamlar toplanmış fonlara ve banka kredisiyle alınmış evlerin finansmanına yatırılmış. Ya da 'türev' adı verilen ikincil kâğıtlara...
Bizde ne öyle yerli fon var bildiğim kadarıyla, ne de o tür fonların ilgi duyacağı bir yatırım alanı... 'Borsayı iyi izleyen bir gazeteci' olduğunu Güngör Bey'den öğrendiğimiz Zeynep Aktaş son rakamları şöyle sıralamış: "Bizim borsamızda yabancıların payı 1 Ağustos'ta % 71.11'di. 1 Eylül'de % 68.83 oldu. 16 Ekim günü % 67.78'e inmişti. Görülüyor ki, çok büyük ölçüde yabancı çıkışı yok. Yabancı çıkışı daha önce olmadı mı? Oldu. Olduğu için yabancı payı % 71.11'den % 67.78'e indi. Ama bu çıkış 'hazmedilebilir' çıkış. Başka ülkelerdeki çıkışlara göre çok çok iyi bir tablo."
Peki de, neden belli çevrelerden yandık, bittik, ölüyoruz da cenaze sanki ortada kalacakmış gibi sesler çıkıyor? Neden işadamı dernekleri neredeyse hergün açıklama yaparak, "Devlet müdahale etmeli" söylemini zihinlere çakıyorlar? Ortalıkta '200 milyar dolarlık bir devlet garantisi' lâfıdır dolaşıyor, neyin garantisi bu?
'Hedge fon' konusunu ilk açan dostuma yönelttiğim bu sorular, "Hâlâ anlayamadın mı?" mukabelesini gördü. Anlamam gereken şuymuş: Sırf bu hükümetin ekonomik başarısı olarak görünmesin diye, ellerinde yüklü miktarda nakit bulunan bazı işadamları, yatırımlarını yurtdışına kaydırmaya karar vermişler. Bunlar içerisinde adlarını hergün duyduğumuz, ürettiklerini evlerimizde kullanıp ellerimize aldığımız işadamları da varmış...
"Bir kısmı parasını şimdi buharlaşan 'hedge fon' yöneticilerine teslim etmiş olmalı" dedi dostum...
Geçen gün New York Times'ın ünlü yazarı Thomas Friedman'ın Londra'dan İzlanda üzerine yazdığı bir yazı okudum. O da dışarıda kimsenin pek fark etmediği bir gerçeği İngiliz basınında okumuş: Meğer İzlanda bankalarından biri internet üzerinden mevduat kabul ediyor ve bunlara yüksek faiz veriyormuş. İlkin tereddüt etseler de sonradan bu yolla yatırım İngilizler arasında rağbet görmeye başlamış. Kimi kendi parasını, kimi de kendi gözetimindeki emeklilik fonlarının parasını, bazıları başında bulunduğu üniversitenin, belediyenin, kütüphanenin âtıl duran parasını Icesave adlı internet bankası hesabına yatırmış...
Ne kadar? Dört milyar sterlin kadar bir para krizde buharlaşmış...
Feryat eden İngilizler hükümetlerinden devreye girmesini istemişler; başbakan ve maliye bakanı İzlandalı siyasilerle konuşmuş, onlardan "Yapabileceğimiz bir şey yok" cevabını alınca küplere binmişler. İngiliz basını, İngiliz politikacıların, "İzlanda'yı mahkemeye vereceğiz" haberleriyle dolu.
Hiçbir İngiliz "İzlanda bankasına yatırdığımız paramızı İngiliz hükümeti ödesin" demiyor ama. Bizdeyse, "Özel sektörün yurtdışı borçlarına devlet garanti olsun" yaygarası eşliğinde, riskli alanlarda batırılan paraların devletçe ödenmesine kapı aralayacak tedbirler alınması hükümetten isteniyor.
Dostuma göre 'hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıranlar, bu sebeple batan paralarını hükümetten tahsilin peşindeler...
İşadamı dediğin akıllı olur zaten; bizdekiler ise maşallah 'süper akıllı'...
'Hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıran büyük Türk işadamları, Avrupa&ABD'deki krizle batan paralarını hükümetten tahsil peşinde. TÜSİAD'ın derdi bu.
* Neden işadamı dernekleri neredeyse hergün açıklama yaparak, "Devlet müdahale etmeli" söylemini zihinlere çakıyorlar? Ortalıkta '200 milyar dolarlık bir devlet garantisi' lâfıdır dolaşıyor, neyin garantisi bu?
* 'Hedge fon' konusunu ilk açan dostuma yönelttiğim bu sorular, "Hâlâ anlayamadın mı?" mukabelesini gördü. Anlamam gereken şuymuş: Sırf bu hükümetin ekonomik başarısı olarak görünmesin diye, ellerinde yüklü miktarda nakit bulunan bazı işadamları, yatırımlarını yurtdışına kaydırmaya karar vermişler. Bunlar içerisinde adlarını hergün duyduğumuz, ürettiklerini evlerimizde kullanıp ellerimize aldığımız işadamları da varmış...
* "Bir kısmı parasını şimdi buharlaşan 'hedge fon' yöneticilerine teslim etmiş olmalı" dedi dostum...
* Dostuma göre 'hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıranlar, bu sebeple batan paralarını hükümetten tahsilin peşindeler... İşadamı dediğin akıllı olur zaten; bizdekiler ise maşallah 'süper akıllı'...
Taha Kıvanç/Yenişafak
'Süper akıl' böyle olur
Türkiye'nin gündeminde 'hedge fon' diye bir konu yoktu, bir dostumun sözlerini buraya aktarınca, ertesi günden başlayarak konu ekonomik kriz gündeminin tam ortasına oturdu. Sonunda, ekonomi yazarlarının duayeni Güngör Uras'ın "Bizim borsada hedge fon tehlikesi yok" başlıklı bir yazı ile duruma müdahale etmesi gerekti.
Lâfı iyi dinlemez, yazının başını-sonunu kaçırırsanız, anlatılmak istenenin tersini gerçek sanırsınız. Dostum, elinde yüksek miktarda nakit bulunan bazı işadamlarının, etraflarındaki aklı evvelleri dinleyerek, elde-avuçta ne varsa riskli yatırım araçlarına yönlendirdiğini bir 'olgu' olarak anlatmıştı bana, ben de aynen aktardım. Ertesi günden itibaren, sanki o fonlar bizde de varmış gibi haberler medyayı sardı.
'Kriz' görüntüsü verecek her türlü habere aç medyamız yanlışı sürdürdü durdu.
Kendisi de uzun yıllar riskli yatırımlardan büyük kârlar elde etme amaçlı fonları yönettikten sonra roman yazmaya başlamış Stephen Frey okuru olduğum için 'hedge fon' kavramına uzak değilim. Elinde kullanamayacağı kadar büyük paralar bulunan kişilerden toplanan kaynaklardan oluşur bu fonlar. Herbiri birkaç milyar dolarlık fonları, yatırımcı, nereden iyi kâr geleceğini hesap ederse oraya yatırır; sonunda kârı fona para yatıranlarla paylaşır.
ABD'de ekonomik kriz çıktığında bu tip fonlarda toplanmış olan paraların olağanüstü riskli piyasalarda değerlendirildiği ve bu yüzden buharlaştığı anlaşıldı. Güvene dayalı bir ortamda büyük rakamlar toplanmış fonlara ve banka kredisiyle alınmış evlerin finansmanına yatırılmış. Ya da 'türev' adı verilen ikincil kâğıtlara...
Bizde ne öyle yerli fon var bildiğim kadarıyla, ne de o tür fonların ilgi duyacağı bir yatırım alanı... 'Borsayı iyi izleyen bir gazeteci' olduğunu Güngör Bey'den öğrendiğimiz Zeynep Aktaş son rakamları şöyle sıralamış: "Bizim borsamızda yabancıların payı 1 Ağustos'ta % 71.11'di. 1 Eylül'de % 68.83 oldu. 16 Ekim günü % 67.78'e inmişti. Görülüyor ki, çok büyük ölçüde yabancı çıkışı yok. Yabancı çıkışı daha önce olmadı mı? Oldu. Olduğu için yabancı payı % 71.11'den % 67.78'e indi. Ama bu çıkış 'hazmedilebilir' çıkış. Başka ülkelerdeki çıkışlara göre çok çok iyi bir tablo."
Peki de, neden belli çevrelerden yandık, bittik, ölüyoruz da cenaze sanki ortada kalacakmış gibi sesler çıkıyor? Neden işadamı dernekleri neredeyse hergün açıklama yaparak, "Devlet müdahale etmeli" söylemini zihinlere çakıyorlar? Ortalıkta '200 milyar dolarlık bir devlet garantisi' lâfıdır dolaşıyor, neyin garantisi bu?
'Hedge fon' konusunu ilk açan dostuma yönelttiğim bu sorular, "Hâlâ anlayamadın mı?" mukabelesini gördü. Anlamam gereken şuymuş: Sırf bu hükümetin ekonomik başarısı olarak görünmesin diye, ellerinde yüklü miktarda nakit bulunan bazı işadamları, yatırımlarını yurtdışına kaydırmaya karar vermişler. Bunlar içerisinde adlarını hergün duyduğumuz, ürettiklerini evlerimizde kullanıp ellerimize aldığımız işadamları da varmış...
"Bir kısmı parasını şimdi buharlaşan 'hedge fon' yöneticilerine teslim etmiş olmalı" dedi dostum...
Geçen gün New York Times'ın ünlü yazarı Thomas Friedman'ın Londra'dan İzlanda üzerine yazdığı bir yazı okudum. O da dışarıda kimsenin pek fark etmediği bir gerçeği İngiliz basınında okumuş: Meğer İzlanda bankalarından biri internet üzerinden mevduat kabul ediyor ve bunlara yüksek faiz veriyormuş. İlkin tereddüt etseler de sonradan bu yolla yatırım İngilizler arasında rağbet görmeye başlamış. Kimi kendi parasını, kimi de kendi gözetimindeki emeklilik fonlarının parasını, bazıları başında bulunduğu üniversitenin, belediyenin, kütüphanenin âtıl duran parasını Icesave adlı internet bankası hesabına yatırmış...
Ne kadar? Dört milyar sterlin kadar bir para krizde buharlaşmış...
Feryat eden İngilizler hükümetlerinden devreye girmesini istemişler; başbakan ve maliye bakanı İzlandalı siyasilerle konuşmuş, onlardan "Yapabileceğimiz bir şey yok" cevabını alınca küplere binmişler. İngiliz basını, İngiliz politikacıların, "İzlanda'yı mahkemeye vereceğiz" haberleriyle dolu.
Hiçbir İngiliz "İzlanda bankasına yatırdığımız paramızı İngiliz hükümeti ödesin" demiyor ama. Bizdeyse, "Özel sektörün yurtdışı borçlarına devlet garanti olsun" yaygarası eşliğinde, riskli alanlarda batırılan paraların devletçe ödenmesine kapı aralayacak tedbirler alınması hükümetten isteniyor.
Dostuma göre 'hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıranlar, bu sebeple batan paralarını hükümetten tahsilin peşindeler...
İşadamı dediğin akıllı olur zaten; bizdekiler ise maşallah 'süper akıllı'...
Yorum