"YUNAN ESİRİ OLSAM BÖYLE EZİYET GÖRMEZDİM"
Bu savcılar siyasetçilerin kirli oyunlarına alet olmamışlar mıdır?
Bakalım daha ne kadar korunacaklar?
İşte gazeteci yazar Vedat Yenerer'in mahkemeye sunduğu savunma:
SAVUNMA
(VEDAT YENERER)
HAKKIMDA
Son on aydır medyada hakkımda pek çok haber çıktı.
Benim mesleki kariyerimi anlamış olmanız açısından hakkımda bazı bilgileri kısaca verme ihtiyacı hissediyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler 1965 yılında İstanbulda doğdum. Şu anda 43 yaşındayım.
İlk, orta ve liseyi devlet okullarında bitirdim. Ardından, Anadolu Üniversitesi İngilizce Basın-Yayın (iletişim) Fakültesinden mezun oldum. Gazetecilik mesleğini has bel kader değil, bilerek ve isteyerek girdim, mezun oldum.
Gazeteciliğe Üniversite eğitimine başladığım birinci yılda başladım.
Üçüncü sınıftayken Paris SİPA PRESS ve Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım. Mezun olduktan sonra da devam ettim.
Yaklaşık 5 yıl Cumhuriyet gazetesinde çalıştıktan sonra, sırasıyla Show TV, 32. Gün Programı, Star TV, Kanal D ve Habertürkte hem savaş muhabiri, hem de Haber Araştırma Müdürü olarak görev yaptım.
Hayatımda ilk gittiğim sıcak bölge 1989 yılında Romanyada yaşanan iç savaş olmuştur. Ardından, 2004 yılına kadar dünyanın dört kıtasında yaklaşık 75 ül***e gazeteci olarak gittim.
Irak, Filistin, Lübnan, Kosova, Azerbaycan, Arnavutluk, Afganistan, Çeçenistan, Eritre, Gürcistan, Sudan, Somali, Keşmir gibi dünyanın sıkıntılı bölgelerinde gazete ve TV muhabiri olarak görev yaptım.
Dünyanın en saygın gazetecileri ile aynı ortamlarda bulundum ve dostluklar kurdum. Peter Arnet, Christian Amapour, Jim Clansy gibi tanınmış gazetecilerle iyi dostluklar kurdum. Dünyadaki bu birikimlerimi aktardığım 6 kitap yazdım.
2002 yılında Türkiyenin en büyük kültür merkezi olan AKMde 17 savaş bölgesinde çektiğim yaklaşık 90 fotoğrafımı ve malzemelerimi 16 gün sergiledim.
Yine 2002 yılında şahsıma ait VY Prodüksiyon Ltd. Şti�yi kurdum. Belgesel (Tribün terörü CNN, Çileli Efendiler TGT, ART, Karadeniz Tv, Yeniçağ, İstanbul Channel), reklam ve tanıtım filmleri çektim.
Aynı şirket bünyesinde www.internetajans.com ve www.medyarazzi.com adlı haber portallarını kurdum ve yönettim.
Halen de devam etmektedir. Bu sitelerde siyaset, spor, magazin, aktüalite ve güncel haberler yayınlanır.
Tematik bir site değildir. Okur oranları da çok yüksektir. Türkiye�de çok bilinen ve okunan yaklaşık 6 yıllık sitelerdir.
Şu ana kadar başta TGC ve ÇGD olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluştan mesleki başarı ödülüm bulunmaktadır.
Bu arada, 2005 yılında da DURUM adlı haber-aktüalite dergisini çıkarttım. (Mahkemeye örnek sunulacak) Haber politikasını anlayabilirsiniz.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti haricinde hiçbir dernek, hareket ya da oluşuma üye olmadım.
Halen bütün bu işlerimin yanı sıra yaklaşık 4 yılı aşkın bir süredir YENİÇAÐ gazetesinde köşe yazısı yazmaktayım.
UYAPtan da görebileceğiniz gibi meslek hayatımda yalan, iftira ya da yüz kızartıcı hiçbir suç işlemedim ve ceza almadım.
Başbakan Erdoğan yazdığım bir eleştiri yazısı nedeniyle hakkımda iki dava açtı. Biri reddedildi, diğeri de Ankarada Yargıtay aşamasındadır.
Burada, sözde terör örgütü üyesi ve yöneticisi adı altında tutuklanan, bildiğim kadarıyla Başbakanla svalı olanlar var.
Ben İsmail Yıldız, Ergun Poyraz, Hayrullah Mahmut, Kemal Kerinçsiz, Doğu Perinçek, dorudan davalıyız. Bu terör değil intikam operasyonudur.
Bu bir tesadüf olamaz. (Tuncay Özkan ve Mustafa Balbayıda katmak gerekir.)
POLİS BASKINI
17 Şubat 2007 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımda Emniyetin ele geçirdiği patlayıcı ve mühimmatın bir kısmını tutanaklara geçmediği yönündeki duyumumu bir ihbar niteliğinde yazdıktan 4 gün sonra
22 Şubat 2007 Cuma günü sabah 05.30 sıralarında yaklaşık 20-25 polis evimi bastı.
Apartman girişi ve etrafında da bir o kadar polisin önlem aldığı dikkatimi çekti.
Evin her tarafını aradılar. İstediklerini bulamamış olmalılar ki iki emniyet amiri eşimin ve 3 yaşındaki kızımın yanında beni bir odaya sokup söyle, belgeler ve arşivin nerede diye baskı kurdular.
Ne arıyorsunuz, ben anlayamadım� diye sorunca senin gizli belgelerin nerede� diye cevap verdiler.
Bana gelen belgeler budur deyince de çok bozuldular.
Polisler evimde bulunan bazı CD, kaset ve belgeleri aldılar.
Yatak odasında arama yaptıktan sonra da amir �Evinizde gizli kasa var mı?� diye sordu.
Ben de son derece samimi bir biçimde arkadaşlarınız yatak odasını aradı ama dolabın arkasında ve gizli olmayan koca kasayı görmemişler, buyurun açayım bakın dedim. Polisler birbirlerine homurdanarak odaya geldiler.
Kasayı açtım. Hiçbir şeyi almadılar.
Çünkü aradıklarını bulamadılar.
Ardından, Araban var mı?diye sordular.
Çünkü adıma kayıtlı arabam yok.
Şirketimin üzerine kayıtlı arabamın apartmanın önünde olduğunu söyledim.
Vatan kurtaran kahraman edalarıyla aşağı indiler.
Vatandaşların şaşkın bakışları arasında araçta arama yaptılar. Arabamın bagajından TV programlarına çıkarken kullandığım belge, bilgi, CD ve haritalara el koydular.
Bu arada gözaltına alındıktan bir hafta sonra çıkan KANLI KUKLA PKK� adlı kitabımın 306-318 sayfaları arasında yer alan 1991-1994 yılları arasında K. Irakta PKK kamplarında ve Celal Talabani ile çekilmiş fotoğrafların orijinallerini de aldılar. Tam olarak ne aldıklarını aylar sonra öğrendim.
Ardından, işyerime gidildi ve orada bulunan dizüstü bilgisayarımı ,dünyanın değişik savaş bölgelerinden getirdiğim ve içine çiçek koyduğum, dekor amaçlı bulundurduğum top, havan ve bomba kovanlarını da altın bulmuş gibi sevinerek el koydular.
Aynı işyerinde çekmecemde delil olarak tuttuğum ve yazılarıma açılacak bir davada kullanmak üzere sakladığım kaset, CDlere de el koydular.
Emniyete götürüldükten sonra sorgulanmayı bekledim. Ama yaklaşık 3 gün içinde toplam 2 kez birer saat sohbet adı altında sorgulandım.
Odadan odaya bile kelepçeyle götürüldüm. �Suçum ne? diye sorduğumda
�sabırlı ol öğreneceksin� şeklinde konuşmalar yapıyorlardı.
Sohbetlerde medya dedikoduları ve müstehcen görüntüleri nedeniyle ağır bir eleştiri yazısı yazdığım iki televizyoncu ile ilgili sorular sordular.
Kasetin nereden geldiğini, satın alıp almadığımı sordular.
Yasal olarak kaynağını açıklamak zorunda olmadığımı hatırlatıp, yargıya yardımcı olmak adına kaseti bana kimin verdiğini de söyledim. Amacım soruşturmaya yardımcı olmaktı.
Yaklaşık 72 saat boyunca az uyku uyumam için ellerinden geleni yaptılar. Sürekli olarak atıldığım hücreye gelip soru sordular.
Uyumamı engellemek için, fotoğraf, adli tıp, telefon şifreleri gibi soruları gece yarılarından sonra sordular.
Fiziken tükenmiş bir vaziyette polis sorgusuna, ifadesine avukatımla girdim.
Burada Ergenekon adlı bir terör örgütünün üyesi olduğum söylendi.
Hangi kanıta istinaden� diye sorduğumda tutarsız cevaplar verdiler.
Sorgu başladı. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük�ü nereden tanıdığım Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol, Doç. Dr. Emin Gürses ile nasıl ilişkilerim olduğu soruldu.
Bütün sorulara samimiyetle cevap verdim. Toplam 9 adet tape�yi okuyup
Burada ne demek istediniz� diye sordular. Sordukları soruları, tapeleri ileride size örnekleyeceğim.
Psikolojik işkence şeklindeki polis sorgusu ve ifadesi devam ederken, polisler son gün gece yarısı evimde ve işyerimde Ergenekon ve Lobi belgelerine rastlanmadığını söylediler. Ardından bir TV programımın CD�ye aktarılmış versiyonunda bir tüfek gösterdiğimi ve bu tüfeğin ne ve nerede olduğunu sordular.
Ben de tüfeğin maket olduğunu, şu anda elimde olmadığını ya da Irak�a gönderdiğimi söyleyebilirdim.
Ben yine samimi bir biçimde �Bu tüfek çok eskidir ve annemin evindedir, isterseniz gidip alalım� dedim.
Gece saat 02.00 sıralarında polislerle annemin evine gittik. Dolabın arkasında kılıf içinde sakladığım, mermisi bulunmayan eski paslı tüfeği polislere verdim.
Bu arada arama izni olmamasına karşın evin bütün odalarını aradılar. Dolaplarda annemin kuranlarından başka bir şey bulamadılar.
Tüfeği gören bir emniyet amiri (Organize Şubede) bu tüfek çok eski� deyip savcıyı aradı. Savcı hemen kriminoloji raporu hazırlanmasını istedi. Sabah saat 09.00�da savcılığa yine polis eşliğinde götürüldük.
İnsanlık suretinden çıkmış bir vaziyette.
Savcı Nihat Taşkın öğleden sonra beni sorguya aldı. Aynı soruları tekrar sordu ve �tüfek VAHİM çıktı� diyerek, ekspertiz raporunu ucundan gösterdi.
Şaşkın bakışlarım sırasında 65 saatlik uykusuzluktan sonra İfademi imzalattı ve mahkemeye tutuklama isteğiyle sevk etti. Sorgulamam sonunda da çıkarıldığım 11. Ağır Ceza Mahkemesi�nin nöbetçi hakimi tarafından terörist olarak tutuklandım.
Polisler bize zaten tutuklanacağımızı söylemişti. Ne polis, ne de savcılıktaki sorgumun çıktıları aylarca tarafıma verilmedi.
Mahkemenin neden tutukladığını da iddianame çıkana kadar anlamadım, öğrenemedim.
Savcılığa emniyetten gönderilen ve terör örgütü üyesi olduğunu gösterir yeterli veri olmadığını belirten yazı yaklaşık 7 ay hapis yattıktan sonra eklerden çıktı. (yazıyı oku-ver)
Bu belge savcılar ve cemaat bağlantılı siyasetçilerin mahkemeye baskı yaparak beni tutuklattığının da belgesidir.
Bu belge Meclis dışındaki AKP ve ABD muhaliflerinin nasıl esir alındığının da belgesidir.
HUKUKİ DEÐERLENDİRMELER
1- İddianame çıktığı gün savcıların nasıl bir oyun oynadıkları ortaya çıktı. Terör örgütü üyesi olduğum ve ateşli silahlar bulundurduğum iddia edildi.
�Şüphelinin evinde ruhsatsız uzun namlulu vahim nitelikte tüfek bulundurduğu, bu tüfeği Türkiye�ye kaçak olarak Kuzey Irak�tan getirdiği ve gümrükte beyan etmediği bu sebeple Türkiye�ye Silah İthali suçunu da işlediği,�
İddiası gerçek dışı ve yüce mahkemeyi yanıltma amaçlıdır. Şöyle ki; söz konusu tüfek daha önce televizyon programlarımda sonra da açtığım sergide sergilenmiştir.
2000 yılında Erbil şehrinde bir antika dükkanından 75 dolara satın almıştım.
Habur gümrük kapısındaki polis ve gümrükçüler, eski ve pas içinde olması nedeniyle dikkate almadılar. Bir şey olmaz dediler.
Tüfeği yasadışı yoldan Türkiye�ye sokmadım. Samimiyetle verdiğim bir beyanın sonucu ortaya çıkmıştır. Erbil�de 1 kaleş 50 dolar bir el bombası 10 dolar Kanas 150 dolara satılıyordu.
Polis kriminoloji raporu, tüfeğin 1873 yapımı (135 yıllık) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılan Wendl marka olduğunu yazıyor.
Mermisi ben de bulunmadığı gibi devletin kriminoloji laboratuarında bile onu denemek için dahi fişek bulunamamıştır. Yivi seti korozyonlu ve atışa haiz olmayan bu tek fişek hazneli atımlı üstten doldurmalı tüfeği �Vahim� silah olarak kayda geçmek hukuki iyi niyet ve ciddiyet ile bağdaşmaz.
Kaldı ki söz konusu antika tüfeğin yiv ve setinin atışa Salih olmadığı da açıkça anlaşılacaktır.
Polis değil Adli Tıp yada Jandarma Kriminolojide �Vahim� raporu verilmesi gerekirken, polisin bunu yazması çok dikkat çekicidir.
Savcılar markası, Wendl olan 135 yıllık tüfeği iddianameye ve Ergenekon cephaneliğini şişirebilmek için iddianameye Alman Tüfeği olan �Mavzer� olarak yazmışlardır.
Buradaki amaç şudur. TCK 6136/12. maddesi �bir silahın eşine benzerine az rastlanıyorsa, tek atımlı ise, eski ise antikadır� şeklinde bir açıklama getirirken, tüfek mavzer olması durumunda bu sınıfa girmemektedir.
Wendl marka bu tüfeğin (135 yıllık) bir benzerini bulmak mümkün değil.
Fişeği devlette bile, denemek için bulunmamaktadır.
Ancak, mavzer bugün TSK tarafından bile eğitimlerde kullanılan, köylerde dededen kalma bulunan, mermisi bol bir tüfektir. Durum böyle olunca �Antika� değil �Vahim� silah sınıfına sokulmuştur.
Savcılar her ne kadar uzun namlulu silahlara Mavzer diyorlarsa da bu terim yanlıştır.
Savcıların birinci amacı mahkemeyi terör amaçlı kelime oyunuyla yanıltmak ve şahsımın itibarını �Vahim tüfek� bulunduruyor şeklinde haberlerle yıpratmaktır.
Nitekim savcılar bu yönde din sahtekarı medyaya servis yapıp kamuoyuna hakkımda yanlış bilgi vermişlerdir.
Bu arada Yargıtay içtihatları derki Fişek atma suretiyle denenemeyen silah, silah sayılamaz. Bir Cumhuriyet savcısı halkın yüzde 60 ının silahlı olduğu Türkiyede hangi silahın vahim olduğunu bilmemesi mümkün mü.
Savcı Zekeriya Öz hayali Ergenekon Örgütü�nün cephaneliğini şişirmek ve örgütü �silahlı örgüt� olarak tanıtabilmek için iftiralarına devam etmiştir. Şöyle ki;
Evimde ve işyerimde bulunmayan 7,65 mm. Çapında bir tabanca dolu şarjör ve 43 fişek�in evimde bulunduğunu kayda geçmiştir. Bu hukuk skandalı ve iftiradır.
Her türlü maddi manevi ve ceza davası açacağımı eklemek isterim. Bunu kabul etmiyorum.
Bu tabanca da Ergenekon cephaneliğine adıma kayıt edilmiştir. Bu şekilde kamuoyuna �Vahim tüfek ve ruhsatsız tabanca� bulunduran, terör örgütü üyesi imajı verilmiş. Aile şerefim, mesleki onurum ve itibarıma kara çalışnmıştır. (Belge verilecek)
Ben sarı basın kartı sahibi bir gazeteciyim. Yasal olarak Valiliğe vereceğim bir dilekçe ile silah taşıma ruhsatı ve silah alabilirim.
Ama hayatım boyunca tabanca sahibi olmadım. Evime sokmadım.
Tek silahım vardır o da aklım ve kalemimdir. Otomatik silahımda Nikon fotoğraf makinemdir.
Efendim, Savcılar bununla da yetinmemişler. TSK ekspertiz raporunda açıkça kovan olduğu belirtilen havan ve top mermileri sanki içini ben boşaltmışım,
patlama özelliği varmış anlamına gelen içi boşaltılmış tabirini kullanarak işyerimde bulunan 2 adet içi boş el bombasını, 2 adet içi boş havan mermisini ve 9 adet değişik çapta top ve uçaksavar topu kovanını Ergenekon cephaneliğine katmıştır.
Eğer incelerseniz bu gün kamuoyuna sunulan şişirilmiş Ergenekon cephaneliğindeki silahların çoğu ruhsatlıdır.
Ancak ruhsatsız olarak kayda geçirilmiştir.
Ergun Poyraz, Oktay Yıldırım, Gazi Güder�in beylik tabancaları gibi Bazıları da bana, Muhammed Yüceye ve diğer bazı isimlere yamanan savcıların peydahladığı tabancalardır. Altın ayar ölçme maddeleri dahi listeyi şişirmek adına bile bile siz yüce mahkemeyi ve kamuoyunu yanıltmak ve yönlendirmek amacıyla listeye konulmuştur.
Yine ne olduğu bilirkişi raporu ile belirlenmemiş 50 grlık hamur, dinamit lokumu diye kayda geçirilmiş.
Boş kovanları uluslar arası gazetecilik dersi verdiğim İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğrencilerime �konvansiyonel� silahlara örnek olarak görsel malzeme amacıyla da kullandım.
Açığım sergide de sergiledim. Tamamen hatıra ve dekor amaçlıdır. Zaten raporda kovanların Türk malı olmadığına dikkat çekip beni doğruluyor.
2- İddianamede
�Şüphelinin 34 VF 1985 plakalı otosunda yapılan aramada elde edilen (11) adet fotoğrafın şüpheliye ait PKK terör örgütü kamplarında çekilmiş fotoğrafın bulunduğu bu şüphelinin PKK kamplarına gitmesinin bir tesadüf olmadığı, aynı örgüt adına faaliyetlerde bulunan diğer şüpheliler Doğu PERİNÇEK, Hayati ÖZCAN ve Ferid İLSEVER�in de PKK kamplarında ve Terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN�la çekilmiş çeşitli resimlerinin bulunduğu, örgüt kamplarına her gazetecinin gidemeyeceği göz önüne alındığında şüphelilerin PANZEHİR isimli örgütsel içerikli dokümanda da belirtildiği gibi PKK terör örgütü ile yakın irtibatlarını ortaya koymaktadır.�
denmektedir.
Savcılar, bir suç belgesi olmaktan öteye geçemeyen iddianamelerinde her bir satırda olduğu gibi şahsımı terör örgütü PKK ile ilişkilendirme gayretlerinin de hesabını muhakkak ki verecek.
Savcı Zekeriya Öz terör örgütü PKKnın gerçek yüzünü teşhir ettiğim ve bu sebeple de örgüt tarafından hedef alındığım �KANLI KUKLA PKK� kitabımda yer verdiğim belgesel fotoğraflarımın PKK ile irtibat fotoğrafı olduğunu iddia ediyor.
PKK kamplarına gitmenin bir tesadüf olmadığını ileri sürebilmektedir.
Abdullah Öcalan ile çekilmiş fotoğraflarım bulunmamaktadır.
Tamamen yalandır. Bu yalanın hesabını mahkemelerde soracağım. (Ayrıca çektirmişte olabilirdim, suç değil.)
Kitabımda yer alan ve 1991 ile 1994 yılları arasında çekilmiş bu fotoğrafları gösterip örgütsel bağlantı kurmak hakikaten insaf, vicdan yoksunu, kötü niyetli olmak gerekir.
Bu husustaki merakımı Yüce Türk milleti adına karar verecek mahkeme huzurunda hesap verecekleri sırada açıklığa kavuşturacaklardır.
Savcıların arabamda bulunan fotoğrafların aslında kitabımda bulunan fotoğraflar olduğunu iddianameye yazmamıştır.
Zaten lehime olan bir tek delil bile iddianamede bulunmamaktadır.
Burada yargılananların iddianamede lehlerine hiçbir delil kaydı yoktur.
Yıllarca PKK dahil dünyanın pek çok silahlı gruplarına ait kamplarda bir gazeteci olarak bulundum.
Hiçbir savcı bana �örgüt propagandası yapıyorsun� diyerek soruşturma açmadı. Ama TSK�nın bir generali ile telefon görüşmesi yaptığım için, sözde fotoğraflar ve telefonda günlük konuşmalarım delil olarak gösterilip bir hukuk skandalıyla tutuklandım.
10 aydır hapisteyim.
Evime gelen cemaat bağlantılı amirler, polisler PKK ile olan fotoğrafları aldılar.
Ama nedense Çeçenlerin efsanevi liderleri Şamil Basayev ve Aslan Mashadov ile Groznide çekilmiş bu fotoğrafları,
dünyanın en kanlı örgütlerinden Hamasın lideri Şeyh Ahmet Yasin ile Gazzede çekilmiş bu fotoğrafı, başbakan Erdoğan�ın dizinin dibine oturduğu Ortaçağ zihniyetindeki Gülbettin Hikmetyar gibi Afgan-Taliban liderleri ile çekilmiş bu fotoğrafımı
ya da şeriatla yönetilen Atatürk düşmanı Hasan El Beşirin devlet başkanı olduğu Sudanda çekilmiş bu fotoğrafımı nedense almamışlar.
Sayın başkanım bu fotoğrafları size sunuyorum.
Bu arada Celal Talabani ile çekilmiş ve kitapta yer alan bu fotoğraf sonrası yazdığım yazı ile ilgili merhum gazeteci Uğur Mumcunun yazdığı ve adımın geçtiği bu yazıyı da delil olarak sunuyorum.
Kitabım 9 aydır satılıyor. Neden bir yasal işlem yapılmadı.
Sayın başkan ve değerli üyeler!
PKK�nın tanınan en ünlü liderleri ile Zeli, Kandil, ZapHakurk, Batfa, Haftanin, gibi kamplarda pek çok kez röportaj yaptım.
Oralarda geceledim. Örneğin çocuk katili Osman Öcalana Siz çocuk öldürüyorsunuz.
Öğretmen, doktor öldürüyorsunuz. Masum insanların geçtiği yollar hain mayınları döşüyorsunuz. Bu terördür dedim. Savcılar son kitabımı okusalardı bunu görürlerdi.
Ama sayın başkanım ben savcının Danıştay ve abla katiline 4-5 kez dediği gibi çocuk katili Osman Öcalan�a �Osmanım� hiç demedim. Demem de söz konusu değildir.
Savcı Pekgüzel Demişsem ne olmuş diye yanıt vermişti.
Bu soruya cevabı kamuoyu versin! Zamanı gelince bu soruya hak ettiği yanıtı alacağına eminim.
Savcılar bu fotoğraflara bakıp benim terör örgütü üyesi olduğumu ve PKK ile de irtibattan sorumlu olduğumu iddia ediyor. Ne garabet, desteksiz bir iftira.
Bakın kitabımın arkasında Türkiye�nin en saygın Orgenerallerinden Necati Özgen benim için neler diyor. Bunun gibi saygın gazetecilerin hakkımda yazdıklarını da vereceğim.
Sayın savcılar 135 yıllık antika tüfek, PKK kamplarında çekilmiş haber amaçlı fotoğraf ve Veli Küçük�ü tanıyor olmamı gerekçe gösterip �Terörist� yaftasını kolayca vurdular.
Ya hayatının büyük bölümü terörle mücadelede geçmiş ve geçmişi başarılarla dolu şerefli TSK mensubu bu Orgeneral yalan söylüyor ya da bu savcılar.
Bunun kararını siz vereceksiniz.
Bir başka kitabımla ilgili İlker Başbuğ teşekkür belgesi gönderdi. O da KKK terörist olduğumu fark edemedi.
Türk medyasının değerli kalemleri Yalçın Bayer, Mehmet Tezkan, Emin Çölaşan, Hasan Pulurun yanı sıra yazılarını çoğu zaman eleştirdiğim Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Ayşe Özgün gibi isimler köşelerinde benimle ilgili bakın nasıl övgü dolu yazılar yazmışlar
(Belge olarak verilecek)
PKK kamplarına pek çok kez gidip kanlı bir terör örgütünün iç yüzünü yazdım.
Savcılar fotoğrafları gerekçe gösterip tutuklattılar. Ancak, TSK operasyonları sonrasında PKK karargahı Kandil Dağı�na giden bölücülerin yayın organı Taraf gazetesi yazarı Yasemin Çongar, TSKyı protesto eden bir yazı kaleme aldı ve Kalbim Kandilde kaldı� diye yazdı.
Sayın başkanım ben 10 aydır tutukluyum. Örgütün resmen propagandasını yapan Yasemin Çongar dışarıda fink atıyor.
Polisler ve savcılar bunu görmezden geliyor.
Sayın başkan, Savcılar bu kirli tezgahın hesabını Yüce Türk Mahkemelerinde verecekler.
Bağımsız, tarafsız, dürüst ve liyakat sahibi bir savcının suça konu etmeyeceği açıkça ortada bulunan yayınlanmışhaberin ve bir kitabın içeriğine terör örgütü ile irtibat yakıştırmasında bulunarak hükümet ve irtica muhaliflerinin susturulması için iftira atmak, tertip düzmek yargımız adına kaygı ve utanç vericidir, garabettir.
Yıllarca Türkiyeyi savunduğum yabancı meslektaşlarım bana gülüyorlar.
3-İddianamenin Hukuki değerlendirmeler bölümünde savcılar:
Ayrıca şüphelinin yazacağı haberleri yazmadan önce örgütün üst düzey yöneticisi konumunda olan şüpheli Veli KÜÇÜKü arayarak onun talimatlarına göre haber yaptığı, yapılan operasyonlara kızıp anormal tepki verdiği, hatta kendisinin de alınabileceğini telefonda söylemesinden de aralarındaki örgütsel ilişki sebebiyle böyle bir endişe taşıdığı Veli KÜÇÜKle yaptığı görüşme içeriklerinde örgütün yapısına uygun liderlerin siyasi partilerin başına geçirilmesi için faaliyetlerde bulundukları buradan da şüphelinin ERGENEKON terör örgütünün üyesi olduğu,
Şüpheli Veli KÜÇÜK ifadesinde; gazeteci bir arkadaşı olarak beyan etmiş olmasına rağmen adı geçen şüpheli ile dosyada mevcut 26.11.2007 tarihli iletişim tespit tutanağında şüphelinin Veli KÜÇÜK ile kendi görüşleri doğrultusunda ileriki zamanda kullanmayı planladıkları MHPnin genel Başkanlığına Ümit ÖZDAÐ�ın getirilmesini planladıkları,
iddiasında bulunuyor.
20 yılı aşkın bir süredir gazeteciyim. Yayınlanmış 6, yayın aşamasında da 2 kitabım var. Belgesellerim ve haber programlarım var.
Köşe yazılarım var. Savcılar iyi araştırmamış Durum dergisi çıkarttım. Tek bir talimatlı haber yoktur.
Savcılar kendilerini ne zannediyor. Cihat ilan etmiş hukuk savaşçıları olarak mı görüyorlar anlamış değilim.
Savcılar hiçbir somut delile dayandırmadan ahlaksız ve gerçek dışı bir iftira ile haberciliğime kara çalmaya cüret edebilmekte ve yazacağım haberleri yazmadan önce sözde örgütün üst düzey yöneticisi konumunda olan Emekli General Veli Küçük�ü arayarak onun talimatlarına göre haber yaptığımı söyleyebilmektedir. Bir tek delil göstersinler.
Şiddetle reddediyorum.
Hangi talimat. Talimat alanlar bellidir. İddianameden kimin talimat aldığını siz anlamışsınızdır.
Savcılar hukuki değerlendirmelerinde �yapılan operasyonlara kızıp anormal tepki verdiğimi� iddia etmekteler.
Sayın Başkan 10�u aşkın dalga ile bugünlere getirilen operasyonlara kızmayan, alkış tutan sadece Amerikanca, işbirlikçi İslamcı çevreler vardır.
Siz bile dinleniyor olabileceğinizi söylediniz. Ayrıca bu ortamda sizin takip edilmediğinizi bana kimse inandıramaz.
TSK�yı açıkça hedef alan, laikliği ve üniter yapıyı ortadan kaldırmayı amaçlayan, kadılığa soyunan bu süper savcılara ve polislere kızmak suç ise Türkiye sınırlarına duvar örüp cezaevine çevirelim.
O zaman istedikleri gibi vatandaş profili yaratabilirler.
Savcılar ve onlara talimat verenler öylesine adli terör estirmektedirler ki gözaltına alınmayacağına emin olan kimse yoktur.
Savcı Öz hızını alamamış öz teyze oğlunu bile kendisine kızdığı için gözaltına aldırmıştır. Yakında sıra babasına gelirse şaşırmamak gerekir.
Ben spor, ekonomi ya da magazin yazarı değilim. Genelde siyasetçi ve askerlerle sık görüşmeme neden olan sıcak bölge gazetecisiyim.
Çevrem de bu şekilde oluşmuştur.
Ayrıca pek çok parti lideri ve en çok asker güvenlik gücü tanırım.
Benim Veli Küçük ile olan ilişkim tamamen gazeteci-emekli asker ilişkisidir.
Savcılar 3 adet tapeyi iddianameye koymuşlar. Oysa dinlendiğim 3 ay boyunca çok sayıda general ve subay dostumla görüşmeler yaptım. Telefonuma baksalardı sayısını bilmediğim kadar çok general ve subay dostuma ait görüşmelerimi görürlerdi. Bildikleri halde görmezden geldiler.
Örgüt ilişkisi olduğu söylenen ve gazetecilikle ilgili olmadığı söylenen bu tapelere bakılırsa tamamen gazetecilik ve haberle ilgili olduğu iddiaların gerçek dışı olduğu görülür.
Bakınız Veli Küçük ile yaptığım 3 görüşme delil olarak gösteriliyor.
1. Tape: 26.11.2007 �Şimdi benim değerlendirmem başka şekilde� diye söze başlayan Veli Küçük bana haber amaçlı MHP�yi değerlendiriyor.
2. Tape: 23.12.2007 (Bir ay sonra) ��yazını okudum internette güzel çok güzel olmuş. Ben de seni arayacaktım�� diye başlıyor. 23.12.2007 tarihli Yeniçağ gazetesindeki köşe yazımla ilgili bir konuşmadır.
3. Tape: 08.01.2008 (15 gün sonra) �� Sabahattin Önkibar�ı okudunuz mu?� diye söze giriyorum. Tamamen haberle ilgili bir konuşma. Örgütsel emir-komuta diyalogu yoktur. Olmamıştır da çünkü ortada örgüt yok.
Veli Küçük�ü bayramlarda, kandillerde ve yılbaşlarında her tanıdığım generali aradığım gibi ararım.
Savcılar iddianamede Veli Küçük�e kendimin de gözaltına alınabileceğimi söylediğimi öne sürmekteler.
Bu da doğru değil ve mahkemeyi yanıltmayı amaçlayan bir iddia. Savcılar olmayan bir diyalog yaratıp suç işlemekteler. Bunu sadece bana değil herkese yaptıkları artık gün gibi ortaya çıkmıştır.
Dostum, MHP milletvekili adayı, Balkan Türkleri Konfederasyonu Başkanı ve sahibi olduğum internetajans.com�un köşe yazarı Özcan Pehlivanoğlu ile telefon konuşmamda �böyle giderse sen de ben de herkes alınabilir. Çete diye suçlanabilir� dedim.
Bu güncel olayları değerlendirdiğimiz olağan ve amacı olmayan bir sohbetti. Savcılar bu davada ne sanık ne de tanık olan birisiyle yaptığım konuşmayı kes-yapıştır yöntemiyle Veli Küçük ile olan diyaloğundaymış gibi göstermektedir.
Bu da savcıların etik anlayışını ortaya koyuyor. Resmen iftira, yalan.
Başkanım bugün tam 10 ay oldu. Bu akıl almaz hukuk ihlalleri ile evimden, eşimden ve şu anda 4 yaşına girmeye hazırlanan canım kızımdan kopartıldım. Derin elem ve keder içindeyim.
Akşamları yatağımda battaniyemi üstüme çekiyorum ve çaresizlikten ağlıyorum, ağlıyorum , ağlıyorum. Savcılar haber almamın ve vermemin anayasal hakkım olduğunu görmezden geliyor.
Onlara ne öğretildi bilmiyorum ama bana bu devlet haber kaynağını bulmadan, doğruya ulaşmadan kamuoyuna bilgi vermemem gerektiğini üniversitede öğretti. Örneğin gazeteci-yazar saygı Öztürk de Veli Küçük ile görüşüyor kitabında yer veriyor. Kimse onu tutuklamıyor.
Ben ne kitaplarımda ne programlarımda ne de köşe yazılarımda Veli Küçük adını andım ama propaganda yaptığım iddia edilip bir tek belge ortaya koyamadan tutuklattırıldım.
Aynı şekilde Veli Küçük ile benden fazla bir araya gelen gazeteci Güler Kömürcü tutuksuz ben tutuklu yargılanıyorum.
Ben Veli Küçükü sabıkasız, sicili temiz, terör uzmanı emekli bir general olarak tanıyorum. Sözde Ergenekon terör örgütü yöneticisi olduğu iddiasını gazetelerde ve emniyette duydum. Kendisiyle son 5 yılda birkaç kez yüz yüze geldik, daha çok telefonda konuşuruz.
Başka bir ortamda bulunmadık. Bulunabilirdik de. Siyasi dedikodular nasıl olur da suç delili olur? Bir parti liderine muhalif olmak diye bir suç TCKda yok!
Kaldı ki Ergenekon sözde adam öldüren katil şebekesi ise bu konunun Ergenekonla ne ilgisi var.
Ben bir gazeteci olarak parlamenter demokrasimizde yer alan pek çok parti ile ilgili sayısız haber ve röportajlar yaptım. Eleştiri yazısı yazdım.
Hiçbir partinin üyesi değilim. Farz edelim ki MHP üyesiyim. Parti içindeki başkanlık yahut yönetim için aday olmak, adaylardan birini desteklemek veya bir diğerine ilişkin hoşnutsuzluk, aksi düşünce belirtmek terör örgütü mensubu olmak mıdır?
Bu nasıl bir hukuk anlayışı!..
Bu arada MHP liderinin koltuğuna aday olan Ramiz Ongun ve Koray Aydın da aynı suçtan gözaltına neden alınmıyor.
Onlarda demokratik yoldan yönetimi ele geçirmeye çalışıyor.
(Tuncay Özkan örneği, savcının zihniyeti) Deniz Baykal, Mustafa Sarıgül, Haluk Koç .
Sayın başkan, değerli üyeler, karşı karşıya kaldığımız için bunu anlatıyorum.
Veli Küçük bugün Türkiye�nin en medyatik ve düşünceleri merak edilen isimlerdendir. TV�lere çıkmaz, demeç vermez.
Çok az sayıda gazeteci ile görüşür. En büyük sıkıntısı söylediğinin çarpıtılmasıdır. Bildiğim kadarıyla 1000 kadar dava açmıştır ki bu rekordur.
Bugüne kadar Veli Küçük�ü ikna edip TV programına çıkartamadım. Röportaj yapıp yazamadım. Ben nasıl bir propaganda birimiyim ki propaganda yapamıyorum.
Savcılar bu yönde bir tek yazı ya da program gösteremezler. Ortada suç yok, kanıt yok ama ben cezaevindeyim.
Gazeteci Mustafa Balbayın ofisinde Kastamonulu bir vatandaşın CHP�de kimler olmalı� başlıklı bir liste bulunmuştu.
Savcılar bunu medyaya dağıtıp çarpıtma ve yönlendirme haberler yaptırdılar.
Sonra ne oldu: Balbay serbest bırakıldı. Çünkü ortada suç yoktu. Birde Başbakan davası yoktu sanıyorum. Çamuru atıp, iz bıraktılar.
Burada da benzeri bir durum söz konusudur. MHP üyesi bile olmayan Veli Küçük�ü bir gazeteciye serzenişte bulunması, parti yöneticilerini beğenmemesi, kızması suç olabilir mi?
Hele bunu dinleyen olarak nasıl suçlanabilirim?
Savcı Zekeriya Öz, Prof. Dr. Ümit Özdağı bir şekilde zorlama bir üslupla iddianameye sokuyor.
Hayali terör örgütü ile ilişki kuran� bir kişi gibi algılanması için çaba harcıyor.
Savcının ve koruyucularının bir karın ağrısı var ancak bunu belli ki açıklayamıyor.
Prof.Dr. Ümit Özdağ bana göre Türkiye�nin yetiştirdiği çok değerli bir akademisyendir. Dostluğundan gurur duyduğum gerçek bir vatanseverdir.
Saygın bir aileye mensuptur. Antiemperyalist Atatürk ilke ve inkılâplarının yılmaz savunucusudur.
Savcıların MHP ile ilgili kötü niyetli iddiası gerçek dışıdır. Ayrıca sorulan sorulara konu parti, DTP gibi bölücü teröre bulaşık bir parti değil, Milliyetçi Hareket Partisidir.
5- Yine hukuki değerlendirmede savcılar
Şüpheli Vedat YENERERin telefon numarasının, diğer şüphelilerden Ahmet CEYHAN, Emin ŞİRİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Oktay YILDIRIM, Ümit OÐUZTAN ve Veli KÜÇÜKün telefonlarında kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
diyorlar.
Sayın başkan, değerli üyeler,
Bu iddia kamuoyunu terörize etmekten başka amaç taşımamaktadır. Bu ne ciddiyetsizlik, bu ne hukuk tanımazlık, bu ne yakışıksız anlayış.
Bu insanların telefonlarında gazeteci ve televizyoncu Vedat Yenerer olarak kayıtlıyım. Örgüt elemanı olarak değil.
Efendim, 14 yıldır aynı telefonu kullanıyorum. Ben yazar ve bir gazeteciyim. Köşe yazımda insanlar bana ulaşsın diye e-posta adresimi veririm.
Sahibi olduğum internet portalında da künye bölümünde cep telefonum yıllarca yayınlandı. Hala aynı telefonu kullanıyorum.
Bundan sonra da aynı telefonu kullanacağım. Sadece cep telefonumda 300ün üzerinde telefon kayıtlıdır.
Bu nasıl bir örgüttür ki herkesin telefonu kendi üzerine kayıtlı ve eski tarihli.
Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk da telefon kullanmadıkları için suçlanıyorlar.
Gizliliğe önem veren örgütmüş. Hangisi doğru.
Benim numaramda bana ulaşmak isteyen ya da bir nedenden benimle diyalog kurmuş herkeste bulunabilir.
Bu nasıl bir mantık dır ki örgüt üyeliği ile suçlanıyorum.
Savcılar bu hususu ileri sürdüler, ama bunu herhangi bir surette, bir suç ile suçu yaptırımlarından bir kanun maddesi ile irtibatlandırmamıştır.
Amaç, sayfa doldurmak, mahkemeyi yormak ve kamuoyunda �terörist� yaftasını güçlendirmeye çalışmak.
6-İddianamenin hukuki değerlendirmesinde savcılar.
Şüphelinin ikametinde yapılan aramada elde edilen T.D. isimli şahsın G.Y. isimli bayan ile müstehcen görüntülerinin yer aldığı video kaseti ile ilgili olarak T.D. her ne kadar kendisine bu kasetten dolayı şantaj yapılmadığını beyan etmişse de, şüphelinin Yeniçağ gazetesinde 20.01.2008 günü yazmış olduğu Acınası Türk Medyası başlıklı köşe yazısının, Gün geçmiyor ki bir gazetecinin ya da televizyon yıldızının kaseti piyasaya çıkmasın� Ankara�da yaşayan ve kokteylden kokteyle dolaşan orta yaşın üzerindeki akil ve babacan olması gereken yöneticisi ile mesleğe yeni başlayan genç bir kadının
en hafif tabirle uygunsuz görüntülerini görünce yıldırım çarpmışa döndüm şeklinde olduğu yazının üstü kapalı bir tehdit niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca şüphelinin dosyada mevcut 22.01.2008 tarihli iletişim tespit tutanağında emekli Tuğgeneral M.E. isimli şahsa elinde T.D. ait kasetin olduğunu söylediği,
Şüphelinin köşe yazısından ve iletişim tespit tutanağından anlaşılacağı üzere bahse konu kaseti örgütün amaçları doğrultusunda şantaj amaçlı kullanmayı planladığı anlaşılmaktadır.�
şeklinde bir iddiada bulunuyorlar.
Sayın başkanım, tam bir yalan, iftira!..
Bugün Türk medyasının içinde bulunduğu durumu anlatmaya gerek yok.
Türk adaleti vasıfsız ve kişiliksiz elemanlarla nasıl kirletiliyorsa Türk medyası da bu kirlenme furyasından nasibini almış durumda.
Medya�ya bir bakın spiker sunucu, yazar pek çok ünlünün video görüntüleri ortaya çıkıyor. Kimisi gizli kamerayla çekilmiş, kimisi de bizzat kendileri tarafından fantezi amaçlı çekilmiş.
Bu videoları ortaya çıkan televizyoncular gelişmiş toplumların aksine daha da ün kazanır ve büyük paralarla başka kanallara transfer olurlar.
Bu kasetler elden ele dolaşır.
Kimisi medyaya yansır, kimisi de yansımaz. Ama biz gazeteciler bir şekilde haberdar oluruz.
İlgi alanım değil.
Benim elime de tesadüfen bir kaset geçti. İzlediğimde midem bulandı. Yine aynı rezaleti gördüm.
Mevki ve makam sahibi yaşlı bir televizyoncunun bu makamı kullanarak mesleğe yeni başlamış bir genç kızı nasıl kötü emellerine alet ettiğini gördüm.
İşin kötü yanı bu ilişkilerle yetki verilen vasıfsız insanlar toplumu yönlendiriyor.
Bu yolla kişilerin ne kadar çabuk yükseldiğini, sıfatlar ve paralar kazandığını, diğerleri gibi çok kötü bir örnek olduğunu bir kez daha gördüm.
Gözaltına alınmadan yaklaşık bir ay önce gazetedeki köşemde �Acınası Türk Medyası� başlıklı bir yazı yazdım. Üniversitelerden mezun olan genç meslektaşlarımızın idol olarak gördüğü abi ve ablaları tarafından nasıl cinsel istismara uğratıldığına dikkat çektim.
Son örnek olarak da bu görüntüdeki kişileri isim belirtmeden yazdım. Amacım, TGC ve Basın Konseyinin dikkatini çekmek ve gelişmiş toplumlarda olduğu gibi etik prensipler geliştirilmesi yönünde bir kez daha dikkat çekmekti.
Efendim bu bir ahlaki çöküntüdür. Her yıl üniversitelerden mezun olup medya sektörüne giren genç meslektaşlarımız maalesef büyük hayal kırıklıkları yaşamaktadır.
Cinsel istismarı kabul etmeyenler işsiz kalmaktadır. Bu muameleyi de çoğu kez idol gördükleri ünlülerden görmektedir.
Yazı sonrası bu kaseti ne yapayım diye avukatım Vural Ergül�e sordum. �Yarın öbür gün birisi beni kast ediyorsun� şeklinde bir dava açarsa göstermek üzere işyerimdeki çekmeceme koydum.
Bu kaset gizli çekim değildir. Ben de çekmedim, fantezi amaçlı kendi çekimleriydi. Bir şekilde kaybetmişler ve diğer ilgisiz kasetlerin arasına karışmış. Yani özel bir efor sarfetmedim.
Savcılar bu şahısları çağırıp şikayetçi olup olmadıklarını, bir şantajın söz konusu olup olmadığını sordular. Aldıkları cevap �Hayır şantaj söz konusu değildir� oldu.
Ben polislere bu kaseti aldığım kaynağı dahi samimi bir biçimde söyledim. Kaynağımı saklayabilirdim, yasal hakkım.
Kasetleri çoğaltmadım, dağıtmadım, iletmedim.
Durum böyleyken savcılar benim aba altından sopa gösterdiğimi hiçbir kanıta dayandırmadan iddia etmekteler.
Bu isimleri kamuoyuna deşifre edip açıklayan ben değil bizzat savcılardır. Suç işlemişlerdir.
Ayrıca, tespit tutanağında anlaşılacağı üzere söz konusu kaseti örgütün amacı doğrultusunda şantaj amaçlı kullanmayı planladığımı öne sürüyor, savcılar bu hususu nasıl anlamışlardır.
Savcıların tüm yönlendirmelerine rağmen söz konusu kişiler kendilerine şantaj yapılmadığını ifade etmeleri savcıların hızını kesmemiş.
Bir şekilde dosya doldurmaları gerekiyordu.
Medya etiği konusunda yazdığım bu eleştirileri yazısından bir gün sonra çok değerli bir stratejist ve yazar olan emekli Tuğgeneral dostum Nejat Eslen beni aradı.
Yazıda söz konusu kişileri ve kaseti sordu. Tape den de anlaşılacağı üzere merak ettiyse de kaseti kendisine vermedim. Klasik bir erkek muhabbetiydi.
Bu konuşmayı baz alan Savcı Zekeriya Öz hızını alamayıp benim örgütün amacı doğrultusunda (neyse bu amaç) şantaj yapmayı planladığımı öne sürüyor.
Bu ne süper mantık, bu ne garabet!
Ben bu şantaj planını kiminle planlamışım?
Planda ne var? Bu kişilerden taleplerim ne?
Bana talimatı veren kim?
Plan yaptığım kişi telefonda görüştüğüm Nejat Eslen paşa ise ve onunla bunu planladığım iddia ediliyorsa o neden gözaltına alınmıyor.
Eğer o değil ise bu nasıl bir asker düşmanlığıdır. TSK�nın şerefli bir mensubuna çamur atmak ve iddianameye koymak yoluyla adını kirletmekten, şaibe yaratıp itibar sarsmaktan başka ne amacı olabilir.
Savcılar, kirli bir senaryoyu kafalarında kurgulayıp onun üzerinden hayali suç yaratıyorlar.
Bu mesnetsiz ve hukuk dışı çirkin bir iddiadır. Hiçbir kanıt, belge ya da şahide dayandırılmamıştır. Türk mahkemeleri bu hukuk skandalına 10 aydır seyirci kaldılar.
7- Savcılar hukuki değerlendirmede
22.01.2008 günü saat: 21.34 de paşam diye hitap ettiği N.E. isimli şahıs ile yapmış olduğu telefon görüşmesinin bir bölümünde Vedat YENERER�in: Daha bir vahim ben ama yani Türk Silahlı Kuvvetlerine şey olmaya başladım gıcık kapmaya başladım dediği,
N.E.�in: Eee gözdağı veriyorlar şimdi netice de bir emekli general�i içeri aldılar dediği,
Vedat YENERER�in �Susarsan sıra sana gelir mantığı var yani artık bana göre Türk Silahlı Kuvvetleri kendisini tabi savunacak sivil de bulanamayacak bu kafayla giderse şeklindeki görüşmeleri ile emekli askeri şahıslar üzerinden Şüphelinin Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı askeri şahısları isyana tahrik ettiği,
şeklinde bir iddiada bulunuyor.
İşte süper savcıların hazırladıkları yanar döner iddialarından bir tane daha!..
Bu ne ciddiyetsiz, bu ne içi boş, bu ne hukuk dışı bir mantık.
Bu suçlama karşısında aslında kendimi savunma ihtiyacı duymuyorum. Askerleri hükümete karşı teşvik etmekten bahsediyor. Nasıl etmişim. Emekli bir komutan �Susarsan sıra sana gelir mantığı var.
Bana göre TSK kendisini savunacak sivil de bulamayacak bu kafayla giderse� diyerek mi? Burada tahrik nerede?
Savcıların askeri tanımadıkları gibi yanlış tanıdıkları apaçık ortada. Bu yüzden değil midir ki, ortada ciddi bir TSK ve asker paranoyası var. İddianamenin ilk sayfasından itibaren asker ve TSK hedef alınmıştır. Tıpkı Tuncay Güney�e söylettikleri �zaten Ergenekon demek TSK demektir� yalanı gibi�
Sayın başkan, değerli üyeler!
Size soruyorum� General olmaya hak kazanmış, kurmay yüksek IQ�lü bir zeka benim telefondaki terör olayları ile ilgili duygusal serzenişlerimden etkilenip, gaza gelip muvazzaf generalleri silahlı darbe yapıp hükümeti silahla devirmeye zorlar mı?
Zorlasa diğer generaller bunu yapar mı? Kaldı ki konuşmamızda �hükümet� ya da �Yönetim, AKP� kelimeleri dahi geçmemiştir. Tamamen düzmece, söylemediğim bir şeyi söylemiş gibi gösteriyorlar. Kuyuya taş atıyorlar.
Savcılar hukuki değerlendirmeler kısmında böyle bir suça ilişkin sevk maddesi de belirtmemiştir. Zaten bu gülünç suçlama savunma gerektirmeyecek derecede ciddiyetten uzak bir hukuki utanç kaynağından ibarettir.
8- Yine hukuki değerlendirmelerde
�Şüpheli Vedat YENERER�in Örgüt mensuplarından Veli KÜÇÜK, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Sevgi ERENEROL, Emin GÜRSES, Oktay YILDIRIM, Ümit OÐUZTAN, Kemal KERİNÇSİZ ve Ferit İLSEVER ile ilişki ve örgütsel irtibat içerisinde olduğu, irtibatlarının gazetecilikle alakalı olağan irtibatlardan bulunmadığı, ERGENEKON terör örgütünün yapılanması içinde iletişim ve propaganda biriminde görevli olduğu, şüphelilerden Veli KÜÇÜK, Sevgi ERENEROL ve Emin GÜRSES�e internet ajans.com adına yılın kuvvacısı ödülünü verdiği,�
İddiası yer alıyor.
Peki, örgütsel irtibatımı gösteren hukuki bir kanıt var mı? Yok! Niye? Çünkü ortada örgüt yok!
Sözde örgütün iletişim ve propaganda biriminde görevli olduğum öne sürülüyor.
Kanıtı ne? Hakkında hiçbir mahkumiyet yada arama kararı bulunmayan Emekli Jandarma Tuğgeneral Veli Küçük, Cumhuriyetimizin kurucusu, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk�ün emaneti sayın Sevgi Erenerol ve değerli akademisyenimiz Profesör doktor Emin Gürses�e sahibi olduğum internet sitesinin seçici kurulu her yıl ortalama 20-25 kişiye verdiği plaketlerden bu üç kişiye de vermiş olması.
Peki kendilerine plaket verdiğimiz yaklaşık 75 kişiden burada kaç kişi vardır. Ve herhangi birinin hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı var mıdır?
Peki suçu ve suçluyu övme fiiline ilişkin bir iddia sahibi midir savcılar? Hayır!..
Tutuklandıktan sonra benim suçsuz olduğumu sayısını bilmediğim kadar çok yazar yazdı, onları neden suçu ve suçluyu övmekten gözaltına almıyorlar. Örneğin; Emin Çölaşan 3-4 kez yazdı, Tv�de söyledi. Deniz Baykal adımı vererek suçsuz olduğumu söyledi. Onları neden sorgulamıyorlar.
Bu plaketi alan değerli akademisyenler, emekli askerler ilk kez yargılandıkları gibi, ilk kez mahkeme huzurundalar.
Sayın başkanım,
2004-2005 ve 2006�da aralarında KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Van 100. yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Prof. Dr. Nur Serter, Onur Öymen gibi çok sayıda saygın insanlara plaket verdik. Bu plaketleri verirken kriterimiz antiemperyalist, Atatürkçü laik ve ulusal bütünlükten yana olmaktı. Geniş bir yelpazede çok sayıda insana verdik. Medyada da yer aldı.
Törenler halka da açık yapıldı. Hiçbir olay çıkmadı.
Her seferinde tören ve kokteyl Valiliğe bildirildi. Plaket alacakların listesi fakslandı. Vali beyi de davet ettik. Gizli bir hava yaratmanın kimseye faydası yok.
Her seferinde çevik kuvvet geniş güvenlik önlemleri aldı. Gayrı yasal hiçbir faaliyet olmadığı gibi olması söz konusu değildir. Tamamen gazetecilikle ilgili bir törendir. Bugüne kadar hiçbir yasal işlem yapılmamıştır.
* Kemal Kerinçsiz ile hayatımda 2 kez karşılaştım. Birincisi 2006 yılındaki törende, ikincisi Yeniçağ TV�de bir programda konuk olarak orada bulunduk. Bazı telefon görüşmelerimiz oldu. Savcılar tape olarak, suç delili olarak emir-komuta diyalogu ortaya koyamıyorlar. Çünkü yok. Telefonda şehit ailelerine yapacağımız bir yardım nedeniyle harp malulleri gazi yetimler derneğinin İstanbul temsilcisi Gönül hanım�ın telefonunu istedim. Karşılıklı çok sayıda cevapsız arama oldu. Bir de başbakan�ın bana açtığı dava ile ilgili görüşünü almak için aradım. Çoğu cevapsız aramadır. Hepsi budur. Başka hiçbir ortamda kendisiyle bir araya gelmedik.
* Zekeriya Öztürk ile hayatımda bir kez yüz yüze geldim Bir yazımdan sonra gazeteci kimliğiyle ofisime geldi. Daha sonra haber amaçlı karşılıklı telefonda görüştük. Hiçbir ortamda bir daha görüşmedik.
* Ferit İlsever�i bir siyasetçi, televizyoncu, gazeteci olarak tanırım hiçbir ortamda bir araya gelmedik. Bir kez Irak konulu programa konuk konuşmacı olarak 2006 yılında gittiğim ulusal kanalda program öncesi bir çay içimlik sohbetimiz oldu.
* Ümit Oğuztan�ı bir gazeteci olarak 1996 yılında tanıştım. Star haber araştırma müdürüydüm. Telefon görüşmemiz bir moda kamera arkası çekiminin yayınlanması ile ilgilidir. Son 12 yıldır yüz yüze hiç gelmedim.
*Emin Gürses�i bir akademisyen olarak 4-5 yıl önce tanımıştım. TV programlarıma 2-3 kez konuk oldu oradan tanırım. Zaman zaman telefonda konuştuğumuz oldu. Plaket töreni haricinde hiçbir ortamda kendisiyle bir araya gelmedik. Samimiyetimiz yoktur.
*Oktay Yıldırım�ı hiç tanımam (cezaevine gelene kadar) hiçbir samimiyetim olmadığı gibi hiçbir ortamda bir araya gelmedim. Ancak savcılar beni irtibatlandırmak için çok sayıda telefon görüşmesi yazmışlar. Telefon kayıtları gelince gerçek ortaya çıkacak.
Sadece 2007 yılının Mayıs ya da Haziran ayında gazetede yazdığım bir yazıya istinaden telefonumu bulup aradı. Sahibi olduğum sitede onun aracılığı ile bir yazısının yayınlanmasını istedi. Toplam 2 saat içinde 2 kez aradığını hatırlıyorum. Ama, savcılar diğerlerine olduğu gibi görüşme sayısını örgüt ve irtibat yaratmak için şişirmişler.
Burada tanışmamıza kadar yolda görsem tanımazdım.
* Sevgi Erenerol ile hayatında ilk kez plaket töreninde karşılaştım. Plaketi de başkası verdi, hiç tanımam. Kendisiyle başka hiçbir ortamda bulunmadım. Hiçbir arkadaşlığımız yoktur.
* Veli Küçük ile tanışırım. Kendisinin de ifade ettiği gibi �gazeteci arkadaşıyım. Karşılıklı saygı çerçevesinde bir ilişkimiz var. Toplam 3-5 kez yüz yüze geldik. Hepsi de gazetecilik ya da hal hatır sorma, bilgi danışma şeklinde olmuştur. Hiçbir ortak işimiz yok. Başka hiçbir ortamda da bir araya gelmedik.
Sayın başkan ben meslek hayatımda kimsenin propagandasını yapmadım. Bugüne kadar açılmış bir dava ya da şikayet de yoktur.
Bu akıl ve mantık dışı, kanıttan yoksun suçlamayı da şiddetle reddediyorum. Bu suçlama benim anayasal hakkım olan haber alma özgürlüğümü ciddi olarak engellemektedir.
9- Savcılık makamı hukuki değerlendirmede
�Şüpheli Vedat YENERER�in Ö.P. ile yaptığı 22.01.2008 tarihli telefon görüşmesinin bir bölümünde; �5 sene sonra bu adamların bu savcıların hiç biri ortada kalmayacak, bu AKP İktidarı gittiği gün korkunç şeyler olacak yani bunların hiçbir çalışamayacak hepsi çoğu mesleği bırakıp ayrılmak zorunda kalacak korkularından ayrılacaklar çünkü verdikleri zararı biliyorlar kaçacaklar gözlerini yummuşlar� dediği,
Sayın başkanım, başkası adına konuşmayayım ama, Kuddusi Okkır ve İlhan Selçuk�a yapılan muamele ortada Savcı Öz adli tıbba gitmesine izin vermedi. Şener Paşa ve Hurşit Paşaya yönelik düşmanca tavırlar ortadadır. Beni de resmen esir aldılar. Kandıra cezaevinde dondum. Bir battaniye vermediler. Savunma için fotokopimi çekmediler. Eziyet dizboyu. Diğer arkadaşlarda dertli.
Bir gazeteci olarak öngörümde bir düzeltmede bulunmak istiyorum. Bence bu süre 5 yıl sürmeyecek savcıların kaçmaları daha kısa zamanda olacaktır. Yargılamanın başından beri gömüldükleri koltuklarında her geçen gün biraz daha kaybolmaları, iddianamede ortaya çıkan hukuka, ahlaka aykırı, gerçekler karşısında işi pişkinliğe vurmaya çalışmaları,sırıtmaları sürenin 5 yıldan kısalacağı öngörüsünü yapmama neden oluyor.
Şahsi düşüncelerime terör örgütü iddianamesinde yer verilmesi bile hukuk ve demokrasi adına başlı başına kanunsuz bir cezadır. Kendimi gerçekten savaş esiri gibi hissediyorum. Yunan esir olsam böyle zulüm görmezdim. Ben dünyanın pek çok savaşında esir gördüm. Böyle muamele yapılan esir görmedim. Utanmasalar bizi Guantanamo�ya gönderecekler.
Savcıların kaçacağını düşünmem benim terör örgütü üyesi olduğumun mu kanıtıdır?
Savcılara �5 yıl içerisinde kaçacaklar� dediğimde onlara göre örgüt üyesi oldu isem, bugün itibarıyla �savcılar 1 yıla kalmaz kaçacaklar� dediğimde örgüt yöneticisi mi olacağım, yoksa �azılı� terörist mi? Bu nasıl bir hukuk ve ceza mantığı.
�Savcılar koltuklarına zamk ile yapışacaklar ve hiçbir yere kaçmayacaklar� deseydim, savcılara göre hükümetine bağlı mülayim ve muteber bir yurttaş mı olacağım? Soruyorum Savcılar öngörümü terör örgütü üyeliği için delil olarak almakla bizzat adli terör oluşturmakta mıdır?
Sayın başkanım,
Savcıların korktuğunu iddia ettim.
Korkmuyorlarsa kendilerine neden zırhlı araçlar, kar maskeli, kamuflaj üniformalı, otomatik silahlı, özel harekat timleri ve yakın koruma polisleri tahsis ettiler. Atatürkçü olmakla suçlanan biz sanıklardan mı korkuyorlar. Ortada bir örgüt olmadığını hepimiz biliyoruz. Ortada bir tezgah var ortada masum ve itibarlı insanlara zulüm var.
Güneydoğu�da PKK ile mücadele eden savcılar neden bu savcılar gibi korunmuyor. Onlar vatan evladı değil mi?
Heyetinizin düne kadar koruması yoktu. İstekte de bulunmadığınız halde ilk duruşmadan 40 gün sonra size birden bire koruma vermek için harekete geçtiler. Aracınızı da gördüm, küçük mavi bir araç. Onların ki gibi van cinsi bir araç değil.
Bir tek kendilerinde koruma olması onları rahatsız mı etti acaba? Da size de koruma çıkarttılar.
Efendim Yargıtay Onursal Başsavcılarından Vural Savaş yayan ve korumasız törenimize geldi, Ona da plaket verdik. �Neden korumanız yok� diye sorduğumda �Ben hiç kimseye iftira atmadım. Hayat karartmadım. Alnım ak, düşmanım yok� cevabını verdi.
Sayın başkanım, değerli üyeler,
Savcıların kaçacağı yönündeki öngürümde yanılmışım. Van savcısı açılan davalardan ABD�ye hocasının yanına kaçtı. Orada bahçıvanlık yapıyor. Bu savcılar kaçamayacaklar. Yaklaşık 10 aydır mesnetsiz, gerçek dışı iddialarla beni esir alıp tabutluk adı verilen hücreye tıktılar. 3 yaşındaki kızımı kucağımdan alıp yalnız bıraktılar. Maddi ve manevi zarara uğrattılar. Kaçamayacaklar çünkü onların peşini ben kendi namıma bırakmayacağım. Bağımsız Türk mahkemelerinin ve gerçek cumhuriyet savcılarının varlığına inanıyorum. Bu kabarık dosyalar savcıları koruyan adalet bakanına da her türlü davayı açtım, hakkımı aramaya da devam edeceğim.
Şu ana kadar pek çok kez Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna şikayetlerde bulundum. Ancak, başbakan ve bakan kendilerini korumaya devam etmektedir. Bu savcılar siyasetçilerin kirli oyunlarına alet olmamışlar mıdır? Bakalım daha ne kadar korunacaklar?
Şunu üzerine basarak ifade ediyorum: Hukuk mücadelem sırtlarındaki ceketleri alana kadar sürecektir.
DİGİTAL İNCELEME
Bilgisayarımda Ergenekon, Lobi yada işlerine yarar hiçbir şey bulamayınca bakın hangi yazıları suç delili olarak kayda geçtiler.
Vedat YENERER isimli şahsa ait, FUJITSU marka, seri numarası NT61T6C2H9M6 olan Dizüstü bilgisayar hard diski üzerinde yapılan incelemede
1.) �14 ŞUBAT 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �14 ŞUBAT 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde, �Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği�nde konuşmacı olarak davet edilen Vedat YENERER�in konuşma sonrasında �Bahattin Salihi� isimli şahısla arasında- geçen ve Talabani�nin okul yıllarında Atatürk�e hakaret ettiğinde yediği dayağın konu edildiği sohbeti kaleme aldığı, bu sohbetten yola çıkarak herkesin ne olacağını gençliğinde ortaya koyduğu vurgulanarak hükümetin eleştirildiği bir metin olduğu anlaşılmıştır.
14 Şubat 2008 tarihli Yeniçağ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları herhangi bir dava ya da soruşturma açmamıştır.
Irak Devlet Başkanı Celal Talabaninin lise yıllarında bir Türkmen sınıf arkadaşından Atatürk�e sövdüğü gerekçesiyle yediği dayağı yazmam savcıları neden rahatsız etmiş. Talabani ile bir akrabalıkları mı var?
Bu yazının nesi suç? Neyi ispat ediyor?
2.) �24 ocak 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �24 ocak 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Hrant Dink�in öldürülmesi neticesinde düzenlenen törenler ve diğer faaliyetlerin vatan evlatlarına gösterilmediğin vurgulandığı, Ergenekon� operasyonunun ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson�un başbakanı program dışı olarak ziyaret etmesi ve 40 dakika görüşmesinin ertesinde �vatansever ve sadece AKP yönetimini işbirlikçi olarak niteledikleri için hayali cinayet senaryoları� üretilerek başlatıldığının konu edildiği anlaşılmıştır.
24 Ocak 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları dava açmadığı gibi her hangi bir şikayet de olmamıştır. Bu soruşturma ile ilgili çarpıcı detay ve tesadüfleri (!) yazmam savcıları neden rahatsız ediyor. Bu yazının neresi yasa dışı bir eylemi ya da oluşumu desteklemektedir?
3.) MEHMETÇİK TV.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �MEHMETÇİK TV.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Cumhuriyet düşmanlarının istihbarat uzantılı yabancı kanalların ya da büyük medya tekellerinin kontrolündeki etkin Türk medyasının gerçek görevinden uzaklaştığı belirtilerek kurulacak bu yeni kanalın özellikle her derecedeki öğrenciye en doğru ve ciddi bir kaynak belirtildikten sonra askeri konulardaki tanıtım, magazin, söyleşi ve operasyonları kapsayan program içeriği planlandığı anlaşılmıştır.�
MEHMETÇİK� adı Türk Patent Enstitüsü�nden şahsıma ait VY Prodüksiyon Ltd. Şti.�ye aittir. Kurmayı düşündüğüm MEHMETÇİK TV kanalı için hazırladığım 6 sayfalık bir projenin giriş bölümünde yazılanlar savcıları neden rahatsız etti. Bunun neresi suç!
4.) �20 ocak 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. 20 ocak 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde bir TV kanalının Ankara�da yaşayan ve kokteylden kokteyle dolaşan orta yaşın üzerindeki akil� ve �babacan� olması gereken yöneticisi ile mesleğe yeni başlayan genç bir kadının ağır ***** görüntülerinin eline geçtiğini belirten Vedat YENERER�in Türk Medyasında bunun yaygınlaşmış olmasından duyduğu endişeleri kaleme aldığı anlaşılmaktadır.
20 Ocak 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşemde yazdığım yazıdır. Daha önce detaylı anlattım. Hiçbir yasal işlem yapılmamıştır. Basın savcıları dava açmamıştır. Medyadaki etik değerlerin ne kadar ucuzladığını anlatan bir eleştiri yazısı.
5.) �Necati paşa kitap.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �Necati paşa kitap.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Vedat YENERERin Orgeneral Necati ÖZGENin çıkan yeni kitabının tanıtımı ile ilgili olduğu anlaşılmıştır.
Bu yazının iddianameye konulması tam bir hukuk ayıbıdır. TSKyı yıpratmayı, bir orgeneral�in itibarına örgütle ilişkilendirip zarar vermekten başka ne amacı olabilir?
Kitap arkası yazısı bile suç gibi algılanmasını sağlamayı ve yandaş medyada çarpıtılarak yayınlanmasına açıkça zemin ve davetiye hazırlanıyor.
6.) �21 şubat 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �21 şubat 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde yabancılara satılan kurum ve kuruluşların listesi ve hangi ülkelere satıldığı, bazı işbirlikçiler ile bu vatanı parçalamaya soysuz dedeleri gibi and içmiş olanlar bu iddialara paranoya deseler de Türkiyenin tam bir sömürge haline getirildiği belirtilerek, çözüm olarak �aydınların önderliğinde halk ayaklanması� sunulduğu anlaşılmıştır.�
Bilgisayarımda bulunan bu yazı 21 Şubat 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları her hangi bir dava açmamıştır. Çözüm olarak silahlı darbe değil �Aydınların önderliğinde� halk ayaklanması önermek silahlı isyana tahrik olarak algılanamaz. Yazının tamamı yerine savcılar kafa karıştırmak için cımbızlama yaparak istedikleri bölümü koymuşlar.
Sayın Başkan, Başbakan Tayyip Erdoğan�da Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir demecinde aynı yönde bir açıklama yaptı. Erdoğan Haksızlıklar karşısında bilim adamlarının, entelektüellerin, sanatçıların sesleri ne yazık ki yaşadığımız çağda yeterince yükselmiyor. Eğer bu sorumluluk yerine getirilmezse insanlık güç ilişkileriyle başa çıkamaz ve güç ilişkilerine malup olur� dedi.
7.) �13 OCAK 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �13 OCAK 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Mehmet METİNER, Şerafettin ELÇİ gibi bazı medya mensuplarının Diyarbakırda patlayan bombadan sonra Barzani ve Talabani�yi öve öve bitiremedikleri, ancak Prof. Dr. Ümit Özdağ�ın onların maskelerini indirdiği konularının yer aldığı anlaşılmıştır. Ayrıca metinde Barzani�nin kaçakçılık yaptığı konusunda bilgiler vermiştir.
13 Ocak 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları hiçbir soruşturma başlatmamıştır. Barzani�nin uyuşturucu dahil her türlü kaçakçığını yazmam bu savcıları neden rahatsız ediyor. Davayla ilgisi ne?
8.) 27 eylül 2007.doc isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �27 eylül 2007.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde 783 Türk�ün 15 yıldır Ermenistanda esir olduğu ancak bu konuda Aliyev diktatoryasının 1992�den beri yaptığı hiçbir görüşmede gündeme getirilmediği, bunun da Ermenilere hizmet eden bir zihniyetten beklenecek bir davranış olduğu belirtilmiştir. Aynı konuda Türkiye�nin sessizliğinin nedeni de �Türk milletini yönetenler Türk mü diye sorarak kendi kendine cevaplamıştır. Yazının sonunda ise 2007 yılı içerisinde Azerbaycan�a gerçekleşen Kürt Göçü� ele alınmış ve bu Kürtlerin aslında Ermeni dönmeleri oldukları ve ileride pek çok soruna neden olacakları belirtilmiştir.
27 Eylül 2007 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. 783 Azerbaycan Türk�ünün hala Ermenistan�da esir tutulduğunu duyurmam savcıları neden rahatsız etmiştir?
Azerbaycana sistemli olarak göç ettirilen Ermeni kökenli Kürtlerin ve PKK yandaşlarının deşifre edilmesi ve dikkat çekilmesi kimleri rahatsız ediyor. Kitabımda Ermeni ve Süryani asıllı PKK ve Hizbullah militanlarını açıkça yazdım. Basın savcıları her hangi bir soruşturma başlatmamışlardır. Bu savcılar neyin ve kimin intikamını almak için her türlü düzmece ile beni suçluyorlar?
9.)�16 EYLÜL YAZISI.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �16 EYLÜL YAZISI. Doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Türkiye�nin en büyük sorunun Türk olmadığı halde, Türk adı, soyadı taşıyan hain ve işbirlikçiler olduğu, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu�nun binlerce ismi ve etik kimliklerin yer aldığı bir listeyi ortaya çıkartmasından sonra bu kimliklerin bazılarını deşifre eden ve yazan Ergun Poyrazın apar topar hapse atılmasını da içeren, genelde Anayasa çalışmalarının değerlendirildiği bir yazı olduğu anlaşılmıştır.
Hazırlanan bölücü anayasayı eleştirmak suç mu? Sözde Ermeni Soykırımı iddialarına karşı cansiperane görevler yapan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu�nun görevden alınması, Ergun Poyraz�ın Ermeni ve Rum siyasetçileri deşifre etmesinin bir tesadüf olmadığını yazmakla neden ve kimi rahatsız etmiştir.
Bu yazıya da Basın savcıları dava açmamıştır.
10.) 31 ocak 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. 31 ocak 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Ergenekon soruşturması kapsamında Sevgi ERENEROL ile Erkut ERSOY�un tutuklanması eleştirilmiş, Sevgi Erenerol�un dedesi Eftim Erenerol�un milli mücadeledeki katkısı övülmüş ve Rum Patrikhanesi�ne karşı hükümetin sessiz kalışı ele alınmıştır.
Ulu önder Atatürk�ün Türk milletine emaneti olan Türk Ortodoks Patriği Eftimin torunu Sevgi Erenerol�un gözaltına alınış biçimi, tarihi Yunan Başbakan Karamanlisin Türkiye ziyaretinden bir gün önceye gelmesine dikkat çeken ve 31 Ocak 2008�de YENİÇAÐ�da yayınlanan bu köşe yazımın neresi suç? Bu yazıda hangi örgüt propagandası vardır. Varsa neden yasal bir işlem başlatmadılar. Benim tutuklanmam sonrasında başta Emin Çölaşan, Hikmet Çetinkaya, Serdar Akinan ve pek çok yazar eleştirdi. Baykal ve bazı siyasetçiler eleştirdi. Onları neden tutuklamadılar.
11.) 17 şubat 2008.doc isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �17 şubat 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Emniyetin ele geçirdiği patlayıcı ve mühimmatın tamamını tutanaklara geçirmeyip, bir kısmının gizlice depolandığı yolunda fısıltılar duyduğu, bunu teşkilata kangren gibi yayılmış cemaatin işi olduğu yönünde iddiaların olduğu, bu silahların cinayetlerde ya da vatan haini bölücü ve dincilerle mücadele içinde olanların evinden çıkmış gibi kullanılacağı yönünde ciddi endişelerinin olduğunu belirten bir yazı olduğu anlaşılmıştır.
17 Şubat 2008 tarihinde YENİÇAÐdaki köşemde yayınlanan bu yazımdan sonra 20-25 polis bastı ve esir alındım. Gazetede görüldüğü gibi söz konusu yazıların tamamı yayınlanmış ve hiçbir yasal takip yapılmamış yazılardır.
TELEFON GÖRÜŞMELERİ
1- 28.08.2007 tarihinde Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile görüşmesinde özetle; hal hatır sormadan sonra M.ZEKERİYA ÖZTÜRK�ün : E okudun mu gazeteleri haberleri interneti falan dediği, Vedat YENERER�in: Ne oldu yeni bir şey mi var? diye sorduğu,
2- Tape: 1073 26.11.2007 tarihinde Veli KÜÇÜK ile görüşmesinde özetle; MHP ile ilgili konuşmalar yaptığı, bir süre konuştuktan sonra Veli KÜÇÜKün �şimdi benim değerlendirmem başka şekilde, Koray AYDIN 300 seneyle yargılanıyor, 40 dosya var hepsi.
3- Tape: 1114 23.12.2007 tarihinde Veli KÜÇÜK ile görüşmesinde özetle; Veli KÜÇÜK�ün �bu sabah bende seni arayım diyordum, yazını okudum internetten� �güzel çok güzel olmuştu� dediği, kendisinin de �ya paşam yazıyoruz da hiç bişey yok ki suyla yazıyoruz� �bir yararı oluyorsa iyi paşam� dediği, Veli KÜÇÜK�ün de olduğunu ve milletin uyandığını söylediği,
4- Tape: 1530 08.01.2008 tarihinde Veli KÜÇÜK ile görüşmesinde özetle; Hal hatır sormadan sonra VEDATIN dün Sebahattin ÖNKİBAR�ı okudunuz mu diye sorduğu VELİ�nin okuduğunu beyan ettiği, VEDATın Taha Akyol�un amcasını gördünüz dimi kim olduğunu diye sorduğu VELİnin okuduğunu söyleyerek doğru ya Taha Akyol�un amcası Boğazlıyan kaymakamı� dediği VEDAT�ın Vatan haini dediği, Veli�nin ha aynısı yani dediği VEDAT�ın yani resmen taşlar yerine oturuyor biliyor musunuz paşam .
2445 sayfalık iddianamede şahsımla ilgili olan bölüm 17 sayfadır. Toplam 10 tape konulmuştur.
Yukarıdaki okuduğum 4 tape bu davada sanık olanlarla ilgilidir. 4 tape de okunduğunda gazetecilik mesleğimle doğrudan bağlantılı olduğu açıkça görülür.
1 Tape : Zekeriya Öztürk 28 Ağustos 2007�de �E.. okudun mu gazete haberleri, interneti falan� diye söze başlayıp iki gazeteci ve yazan günlük gelişmeleri değerlendiriyor. Yasa dışı, örgütsel faaliyet, emir-komuta anlamına gelecek hiçbir cümle yoktur.
2-3 nolu tapelerde Veli Küçük ile yine haberlerle ve köşe yazımla ilgili konuşuyoruz.
4 no�lu tape�de de Sabahattin Önkibar adlı Yeniçağ gazetesi yazarının bir yazısını değerlendiriyoruz, içeriğini irdeleyip fikir teatisinde bulunuyoruz.
Savcıları �gazetecilik dışı� görüşmeler iddiası gerçek dışıdır.
Tape: 1532 22.01.2008 tarihinde Nejat ESLEN ile görüşmesinde özetle; NEJATIN, İyi çok şükür ne o toparladılar milleti ya nedir bu, devamında PKK lılar mecliste dolaşıyor vatan severleri topluyorlar dediği, VEDAT�IN Ve göz altına alınanlar için de aralarında trafik cezası bile yememiş insanlar var ve terör örgütünün adını da Ergenekon olarak koymuşlar yazışmalarda da Ergenekon terör örgütü diye söz ediyorlarmış dediği, devamında NEJAT�IN Evet Vedat GÜLER KÖMÜRCÜ de onların içlerinde dediği devamında Vedat�ın Ya çok özel dosyalar bilgiler devamlı yayınlıyor nerden geliyor bilmiyorum ama dediği
Günlük gelişmeleri ve haberleri değerlendiriyoruz. Cumhuriyet ve Radikal�de yazı yazan Emekli general Nejat Eslen gazeteci Güler Kömürcünün gözaltına alınması ile ilgili konu açıyor ve fikir alışverişinde bulunuyoruz. Eslen ne sanık ne de tanık.
Tape: 1531 22.01.2008 tarihinde Özcan PEHLİVANOÐLU ile görüşmesinde özetle: VEDATIN Valla bende bilmiyorum anlamış değilim Sevgi Erenerol�u serbest bırakmışlar dediği, Özcan PEHLİVANOÐLU�nun Hı psikolojik bir operasyon herhalde ya dediği, VEDAT�IN Ya ne iş bence hiçbir şey çıkmayacak bu işten bu sadece şimdi Dinci Fettullahcı başı bunu günlerce malzeme yapacak iyicene bunları hani isimleri halkın önüne koyuyorlar ki yarın öbür gün bunlar bir şey söylediği zaman bir önemi kalmasın güvenilirlikleri kalmasın anladın mı dediği, devamında VEDATIN Çünkü bunların pisliklerine baksana gözaltına alınanların hepsi Akıllı herifler hepsi ciddi bilgi belgelere ulaşan insanlar bunları her gün bunların iplerini pazara çıkartıyor bundan rahatsızlık duyuyorlar dediği,
Balkan Türkleri Konfederasyonu Başkanı Özcan Pehlivanoğul hem MHP milletvekili adayı Meral Akşener�den sonraydı seçilemedi. Şimdi MHP Eyüp Belediye Bşk. adayı, hem de sahibi olduğum haber sitesi internetajans�ın köşe yazarıdır. Ben MHP yönetimine muhalif olsam örgütün ideolijisi doğrultusunda yayın yapsam Ö. P�ye köşe yazdırmazdım. Seçimlerde resmen MHP�yi savunan yazılar yazdı. Savcı hiç araştırmamış.
Soruşturma aşamasında gözaltılara ilişkin fikir alışverişinde bulunuyoruz. Pehlivanoğlu ne sanık ne de tanık.
Tape: 1534 08.02.2008 tarihinde Ümit ÖZDAÐ ile görüşmesinde özetle; Görüşmenin başında Ümit ÖZDAÐ Vedat YENERER�İN Yılmaz ERDOÐAN hakkında bir yazısını okuduğunu bundan dolayı hukuki bir proplem olup olmayacağını sorduğu, VEDATIN Yılmaz ERDOÐAN, Mustafa ERDOÐAN diye yazın googlda özgür gündemin Ankara temsilcisi diye çıkar dediği, devamında vedat�ın Bide şöyle bir şey var
Ne sanık, ne tanık olan ama her fırsatta �Çamur at izi kalsın� misali iddianameye sokulan Prof. Dr. Ümit Özdağ ile �Kanlı Kukla PKK� adlı kitabımın içinde yer alan bir bölümün hukuki sıkıntı yaratıp yaratmayacağını konuşuyoruz.
Tape: 1588 20.02.2008 tarihinde Emin GÜRSES ile görüşmesinde özetle; Emin GÜRSES�in �bu sene ödül veriyor musun hocam dediği, kendisinin de �Maddi yetersizliklerden dolayı, terör listesine girerler başlarına sıkıntı gelir diye de o konuda da biraz rahatsız oldum vermedim� dediği,
Sahibi olduğum haber portalının bu yıl tören düzenleyip düzenlemeyeceğini konuşuyoruz. 2006 son oldu. Gerçekten de Kuvai Milliye ruhu çok sulandırıldı. Dernekler, siteler mantar gibi çoğalınca 2006�da iptal ettim ve tören düzenlenmedi.
20.02.2008 günü saat: 13.32 de Gülgün FEYMAN ile yaptığı görüşmede; Habertürk�te yürütülen Mehmetçiğe yardım kampanyası�ndan bahsettiği, kendisinin de ben onun bütün pisliklerini biliyorum ama Turgay CİNER izin vermedi� dediği, bu konunun Turgayla alakası olmadığını konuştuğu, Gülgün�ün Melih MERİÇin rezidans aradığını� anlattığı, kendisinin de �bu satıştan cebine para girdi� dediği, Gülgün�ün de �Murat ONGUN�un aldığı arabadan bahsettiği�
15 yıllık arkadaşım ve tanınmış TV spikeri Gülgün Feyman ile klasik medya dedikodusu yapıyoruz.
Bu davada ne sanık ne de tanık.
21.02.2008 (14.40) günü VEDAT YENERER ile YUSUF ATEŞ arasında yapılan görüşmede özetle Yusufun: Abi cumartesi günü Ümit bey İstanbulda olacak saat 2de dediği, Vedatın: Tamam tamam gelmeye çalışıcam tamam şeklinde görüşmelerinin olduğu,
Başkanlığını Prof. Dr. Ümit Özdağ�ın yaptığı 21. Yüzyıl Türkiye enstitüsü yönetim kurulu üyesi ve bu davada ne sanık ne de tanık olan Yusuf Ateş beni arayıp toplantıyı hatırlatıyor ve katılıp katılmayacağımı soruyor.
Yukarıdaki tapeyi yayınlamak bir hukuk garabetidir. Bu tapelerle benim terör örgütü üyesi olduğumu iddia etmek kanıt olarak klasöre koymak hangi hukuk mantığı ile bağdaşır?
SON OLARAK
Sayın başkan ve değerli üyeler,
Yaklaşık 22 yıllık gazetecilik hayatımda bana okul, öğretmen ve her türlü eğitim malzemesini tüm eğitim yıllarında sağlayan, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan devletime ve verdikleri diplomaya ihanet etmedim.
Kalemimi asla satmadım�
Medyadaki kirli ilişkilere girmedim. Kimsenin adamı olmadım. Her zaman vatanım ve milletimden yana oldum.
İnsan Haklarına sonuna kadar saygılı oldum.
Gün geldi en sert eleştirileri yaptım. Ama Şu ana kadar yalan, iftira ya da diğer suçlardan hiç ceza almadım.
Sicilim tertemiz ve alnım ak bir şekilde karşınızdayım.
Terörist olmak, devlete, hükümete isyan etmeye ya da TSK�yı darbeye teşvik etmeye her şeyden önce aldığım aile terbiyesi elvermez�
Sayın başkan ve değerli üyeler sizleri saygıyla selamlıyor ve savunmamı bitiriyorum.
Sorulacak her türlü soruyu her zaman olduğu gibi en samimi şekilde yanıtlamaya hazırım. Arz ederim.
Vedat YENERER
Bu savcılar siyasetçilerin kirli oyunlarına alet olmamışlar mıdır?
Bakalım daha ne kadar korunacaklar?
İşte gazeteci yazar Vedat Yenerer'in mahkemeye sunduğu savunma:
SAVUNMA
(VEDAT YENERER)
HAKKIMDA
Son on aydır medyada hakkımda pek çok haber çıktı.
Benim mesleki kariyerimi anlamış olmanız açısından hakkımda bazı bilgileri kısaca verme ihtiyacı hissediyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler 1965 yılında İstanbulda doğdum. Şu anda 43 yaşındayım.
İlk, orta ve liseyi devlet okullarında bitirdim. Ardından, Anadolu Üniversitesi İngilizce Basın-Yayın (iletişim) Fakültesinden mezun oldum. Gazetecilik mesleğini has bel kader değil, bilerek ve isteyerek girdim, mezun oldum.
Gazeteciliğe Üniversite eğitimine başladığım birinci yılda başladım.
Üçüncü sınıftayken Paris SİPA PRESS ve Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım. Mezun olduktan sonra da devam ettim.
Yaklaşık 5 yıl Cumhuriyet gazetesinde çalıştıktan sonra, sırasıyla Show TV, 32. Gün Programı, Star TV, Kanal D ve Habertürkte hem savaş muhabiri, hem de Haber Araştırma Müdürü olarak görev yaptım.
Hayatımda ilk gittiğim sıcak bölge 1989 yılında Romanyada yaşanan iç savaş olmuştur. Ardından, 2004 yılına kadar dünyanın dört kıtasında yaklaşık 75 ül***e gazeteci olarak gittim.
Irak, Filistin, Lübnan, Kosova, Azerbaycan, Arnavutluk, Afganistan, Çeçenistan, Eritre, Gürcistan, Sudan, Somali, Keşmir gibi dünyanın sıkıntılı bölgelerinde gazete ve TV muhabiri olarak görev yaptım.
Dünyanın en saygın gazetecileri ile aynı ortamlarda bulundum ve dostluklar kurdum. Peter Arnet, Christian Amapour, Jim Clansy gibi tanınmış gazetecilerle iyi dostluklar kurdum. Dünyadaki bu birikimlerimi aktardığım 6 kitap yazdım.
2002 yılında Türkiyenin en büyük kültür merkezi olan AKMde 17 savaş bölgesinde çektiğim yaklaşık 90 fotoğrafımı ve malzemelerimi 16 gün sergiledim.
Yine 2002 yılında şahsıma ait VY Prodüksiyon Ltd. Şti�yi kurdum. Belgesel (Tribün terörü CNN, Çileli Efendiler TGT, ART, Karadeniz Tv, Yeniçağ, İstanbul Channel), reklam ve tanıtım filmleri çektim.
Aynı şirket bünyesinde www.internetajans.com ve www.medyarazzi.com adlı haber portallarını kurdum ve yönettim.
Halen de devam etmektedir. Bu sitelerde siyaset, spor, magazin, aktüalite ve güncel haberler yayınlanır.
Tematik bir site değildir. Okur oranları da çok yüksektir. Türkiye�de çok bilinen ve okunan yaklaşık 6 yıllık sitelerdir.
Şu ana kadar başta TGC ve ÇGD olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluştan mesleki başarı ödülüm bulunmaktadır.
Bu arada, 2005 yılında da DURUM adlı haber-aktüalite dergisini çıkarttım. (Mahkemeye örnek sunulacak) Haber politikasını anlayabilirsiniz.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti haricinde hiçbir dernek, hareket ya da oluşuma üye olmadım.
Halen bütün bu işlerimin yanı sıra yaklaşık 4 yılı aşkın bir süredir YENİÇAÐ gazetesinde köşe yazısı yazmaktayım.
UYAPtan da görebileceğiniz gibi meslek hayatımda yalan, iftira ya da yüz kızartıcı hiçbir suç işlemedim ve ceza almadım.
Başbakan Erdoğan yazdığım bir eleştiri yazısı nedeniyle hakkımda iki dava açtı. Biri reddedildi, diğeri de Ankarada Yargıtay aşamasındadır.
Burada, sözde terör örgütü üyesi ve yöneticisi adı altında tutuklanan, bildiğim kadarıyla Başbakanla svalı olanlar var.
Ben İsmail Yıldız, Ergun Poyraz, Hayrullah Mahmut, Kemal Kerinçsiz, Doğu Perinçek, dorudan davalıyız. Bu terör değil intikam operasyonudur.
Bu bir tesadüf olamaz. (Tuncay Özkan ve Mustafa Balbayıda katmak gerekir.)
POLİS BASKINI
17 Şubat 2007 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımda Emniyetin ele geçirdiği patlayıcı ve mühimmatın bir kısmını tutanaklara geçmediği yönündeki duyumumu bir ihbar niteliğinde yazdıktan 4 gün sonra
22 Şubat 2007 Cuma günü sabah 05.30 sıralarında yaklaşık 20-25 polis evimi bastı.
Apartman girişi ve etrafında da bir o kadar polisin önlem aldığı dikkatimi çekti.
Evin her tarafını aradılar. İstediklerini bulamamış olmalılar ki iki emniyet amiri eşimin ve 3 yaşındaki kızımın yanında beni bir odaya sokup söyle, belgeler ve arşivin nerede diye baskı kurdular.
Ne arıyorsunuz, ben anlayamadım� diye sorunca senin gizli belgelerin nerede� diye cevap verdiler.
Bana gelen belgeler budur deyince de çok bozuldular.
Polisler evimde bulunan bazı CD, kaset ve belgeleri aldılar.
Yatak odasında arama yaptıktan sonra da amir �Evinizde gizli kasa var mı?� diye sordu.
Ben de son derece samimi bir biçimde arkadaşlarınız yatak odasını aradı ama dolabın arkasında ve gizli olmayan koca kasayı görmemişler, buyurun açayım bakın dedim. Polisler birbirlerine homurdanarak odaya geldiler.
Kasayı açtım. Hiçbir şeyi almadılar.
Çünkü aradıklarını bulamadılar.
Ardından, Araban var mı?diye sordular.
Çünkü adıma kayıtlı arabam yok.
Şirketimin üzerine kayıtlı arabamın apartmanın önünde olduğunu söyledim.
Vatan kurtaran kahraman edalarıyla aşağı indiler.
Vatandaşların şaşkın bakışları arasında araçta arama yaptılar. Arabamın bagajından TV programlarına çıkarken kullandığım belge, bilgi, CD ve haritalara el koydular.
Bu arada gözaltına alındıktan bir hafta sonra çıkan KANLI KUKLA PKK� adlı kitabımın 306-318 sayfaları arasında yer alan 1991-1994 yılları arasında K. Irakta PKK kamplarında ve Celal Talabani ile çekilmiş fotoğrafların orijinallerini de aldılar. Tam olarak ne aldıklarını aylar sonra öğrendim.
Ardından, işyerime gidildi ve orada bulunan dizüstü bilgisayarımı ,dünyanın değişik savaş bölgelerinden getirdiğim ve içine çiçek koyduğum, dekor amaçlı bulundurduğum top, havan ve bomba kovanlarını da altın bulmuş gibi sevinerek el koydular.
Aynı işyerinde çekmecemde delil olarak tuttuğum ve yazılarıma açılacak bir davada kullanmak üzere sakladığım kaset, CDlere de el koydular.
Emniyete götürüldükten sonra sorgulanmayı bekledim. Ama yaklaşık 3 gün içinde toplam 2 kez birer saat sohbet adı altında sorgulandım.
Odadan odaya bile kelepçeyle götürüldüm. �Suçum ne? diye sorduğumda
�sabırlı ol öğreneceksin� şeklinde konuşmalar yapıyorlardı.
Sohbetlerde medya dedikoduları ve müstehcen görüntüleri nedeniyle ağır bir eleştiri yazısı yazdığım iki televizyoncu ile ilgili sorular sordular.
Kasetin nereden geldiğini, satın alıp almadığımı sordular.
Yasal olarak kaynağını açıklamak zorunda olmadığımı hatırlatıp, yargıya yardımcı olmak adına kaseti bana kimin verdiğini de söyledim. Amacım soruşturmaya yardımcı olmaktı.
Yaklaşık 72 saat boyunca az uyku uyumam için ellerinden geleni yaptılar. Sürekli olarak atıldığım hücreye gelip soru sordular.
Uyumamı engellemek için, fotoğraf, adli tıp, telefon şifreleri gibi soruları gece yarılarından sonra sordular.
Fiziken tükenmiş bir vaziyette polis sorgusuna, ifadesine avukatımla girdim.
Burada Ergenekon adlı bir terör örgütünün üyesi olduğum söylendi.
Hangi kanıta istinaden� diye sorduğumda tutarsız cevaplar verdiler.
Sorgu başladı. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük�ü nereden tanıdığım Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol, Doç. Dr. Emin Gürses ile nasıl ilişkilerim olduğu soruldu.
Bütün sorulara samimiyetle cevap verdim. Toplam 9 adet tape�yi okuyup
Burada ne demek istediniz� diye sordular. Sordukları soruları, tapeleri ileride size örnekleyeceğim.
Psikolojik işkence şeklindeki polis sorgusu ve ifadesi devam ederken, polisler son gün gece yarısı evimde ve işyerimde Ergenekon ve Lobi belgelerine rastlanmadığını söylediler. Ardından bir TV programımın CD�ye aktarılmış versiyonunda bir tüfek gösterdiğimi ve bu tüfeğin ne ve nerede olduğunu sordular.
Ben de tüfeğin maket olduğunu, şu anda elimde olmadığını ya da Irak�a gönderdiğimi söyleyebilirdim.
Ben yine samimi bir biçimde �Bu tüfek çok eskidir ve annemin evindedir, isterseniz gidip alalım� dedim.
Gece saat 02.00 sıralarında polislerle annemin evine gittik. Dolabın arkasında kılıf içinde sakladığım, mermisi bulunmayan eski paslı tüfeği polislere verdim.
Bu arada arama izni olmamasına karşın evin bütün odalarını aradılar. Dolaplarda annemin kuranlarından başka bir şey bulamadılar.
Tüfeği gören bir emniyet amiri (Organize Şubede) bu tüfek çok eski� deyip savcıyı aradı. Savcı hemen kriminoloji raporu hazırlanmasını istedi. Sabah saat 09.00�da savcılığa yine polis eşliğinde götürüldük.
İnsanlık suretinden çıkmış bir vaziyette.
Savcı Nihat Taşkın öğleden sonra beni sorguya aldı. Aynı soruları tekrar sordu ve �tüfek VAHİM çıktı� diyerek, ekspertiz raporunu ucundan gösterdi.
Şaşkın bakışlarım sırasında 65 saatlik uykusuzluktan sonra İfademi imzalattı ve mahkemeye tutuklama isteğiyle sevk etti. Sorgulamam sonunda da çıkarıldığım 11. Ağır Ceza Mahkemesi�nin nöbetçi hakimi tarafından terörist olarak tutuklandım.
Polisler bize zaten tutuklanacağımızı söylemişti. Ne polis, ne de savcılıktaki sorgumun çıktıları aylarca tarafıma verilmedi.
Mahkemenin neden tutukladığını da iddianame çıkana kadar anlamadım, öğrenemedim.
Savcılığa emniyetten gönderilen ve terör örgütü üyesi olduğunu gösterir yeterli veri olmadığını belirten yazı yaklaşık 7 ay hapis yattıktan sonra eklerden çıktı. (yazıyı oku-ver)
Bu belge savcılar ve cemaat bağlantılı siyasetçilerin mahkemeye baskı yaparak beni tutuklattığının da belgesidir.
Bu belge Meclis dışındaki AKP ve ABD muhaliflerinin nasıl esir alındığının da belgesidir.
HUKUKİ DEÐERLENDİRMELER
1- İddianame çıktığı gün savcıların nasıl bir oyun oynadıkları ortaya çıktı. Terör örgütü üyesi olduğum ve ateşli silahlar bulundurduğum iddia edildi.
�Şüphelinin evinde ruhsatsız uzun namlulu vahim nitelikte tüfek bulundurduğu, bu tüfeği Türkiye�ye kaçak olarak Kuzey Irak�tan getirdiği ve gümrükte beyan etmediği bu sebeple Türkiye�ye Silah İthali suçunu da işlediği,�
İddiası gerçek dışı ve yüce mahkemeyi yanıltma amaçlıdır. Şöyle ki; söz konusu tüfek daha önce televizyon programlarımda sonra da açtığım sergide sergilenmiştir.
2000 yılında Erbil şehrinde bir antika dükkanından 75 dolara satın almıştım.
Habur gümrük kapısındaki polis ve gümrükçüler, eski ve pas içinde olması nedeniyle dikkate almadılar. Bir şey olmaz dediler.
Tüfeği yasadışı yoldan Türkiye�ye sokmadım. Samimiyetle verdiğim bir beyanın sonucu ortaya çıkmıştır. Erbil�de 1 kaleş 50 dolar bir el bombası 10 dolar Kanas 150 dolara satılıyordu.
Polis kriminoloji raporu, tüfeğin 1873 yapımı (135 yıllık) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılan Wendl marka olduğunu yazıyor.
Mermisi ben de bulunmadığı gibi devletin kriminoloji laboratuarında bile onu denemek için dahi fişek bulunamamıştır. Yivi seti korozyonlu ve atışa haiz olmayan bu tek fişek hazneli atımlı üstten doldurmalı tüfeği �Vahim� silah olarak kayda geçmek hukuki iyi niyet ve ciddiyet ile bağdaşmaz.
Kaldı ki söz konusu antika tüfeğin yiv ve setinin atışa Salih olmadığı da açıkça anlaşılacaktır.
Polis değil Adli Tıp yada Jandarma Kriminolojide �Vahim� raporu verilmesi gerekirken, polisin bunu yazması çok dikkat çekicidir.
Savcılar markası, Wendl olan 135 yıllık tüfeği iddianameye ve Ergenekon cephaneliğini şişirebilmek için iddianameye Alman Tüfeği olan �Mavzer� olarak yazmışlardır.
Buradaki amaç şudur. TCK 6136/12. maddesi �bir silahın eşine benzerine az rastlanıyorsa, tek atımlı ise, eski ise antikadır� şeklinde bir açıklama getirirken, tüfek mavzer olması durumunda bu sınıfa girmemektedir.
Wendl marka bu tüfeğin (135 yıllık) bir benzerini bulmak mümkün değil.
Fişeği devlette bile, denemek için bulunmamaktadır.
Ancak, mavzer bugün TSK tarafından bile eğitimlerde kullanılan, köylerde dededen kalma bulunan, mermisi bol bir tüfektir. Durum böyle olunca �Antika� değil �Vahim� silah sınıfına sokulmuştur.
Savcılar her ne kadar uzun namlulu silahlara Mavzer diyorlarsa da bu terim yanlıştır.
Savcıların birinci amacı mahkemeyi terör amaçlı kelime oyunuyla yanıltmak ve şahsımın itibarını �Vahim tüfek� bulunduruyor şeklinde haberlerle yıpratmaktır.
Nitekim savcılar bu yönde din sahtekarı medyaya servis yapıp kamuoyuna hakkımda yanlış bilgi vermişlerdir.
Bu arada Yargıtay içtihatları derki Fişek atma suretiyle denenemeyen silah, silah sayılamaz. Bir Cumhuriyet savcısı halkın yüzde 60 ının silahlı olduğu Türkiyede hangi silahın vahim olduğunu bilmemesi mümkün mü.
Savcı Zekeriya Öz hayali Ergenekon Örgütü�nün cephaneliğini şişirmek ve örgütü �silahlı örgüt� olarak tanıtabilmek için iftiralarına devam etmiştir. Şöyle ki;
Evimde ve işyerimde bulunmayan 7,65 mm. Çapında bir tabanca dolu şarjör ve 43 fişek�in evimde bulunduğunu kayda geçmiştir. Bu hukuk skandalı ve iftiradır.
Her türlü maddi manevi ve ceza davası açacağımı eklemek isterim. Bunu kabul etmiyorum.
Bu tabanca da Ergenekon cephaneliğine adıma kayıt edilmiştir. Bu şekilde kamuoyuna �Vahim tüfek ve ruhsatsız tabanca� bulunduran, terör örgütü üyesi imajı verilmiş. Aile şerefim, mesleki onurum ve itibarıma kara çalışnmıştır. (Belge verilecek)
Ben sarı basın kartı sahibi bir gazeteciyim. Yasal olarak Valiliğe vereceğim bir dilekçe ile silah taşıma ruhsatı ve silah alabilirim.
Ama hayatım boyunca tabanca sahibi olmadım. Evime sokmadım.
Tek silahım vardır o da aklım ve kalemimdir. Otomatik silahımda Nikon fotoğraf makinemdir.
Efendim, Savcılar bununla da yetinmemişler. TSK ekspertiz raporunda açıkça kovan olduğu belirtilen havan ve top mermileri sanki içini ben boşaltmışım,
patlama özelliği varmış anlamına gelen içi boşaltılmış tabirini kullanarak işyerimde bulunan 2 adet içi boş el bombasını, 2 adet içi boş havan mermisini ve 9 adet değişik çapta top ve uçaksavar topu kovanını Ergenekon cephaneliğine katmıştır.
Eğer incelerseniz bu gün kamuoyuna sunulan şişirilmiş Ergenekon cephaneliğindeki silahların çoğu ruhsatlıdır.
Ancak ruhsatsız olarak kayda geçirilmiştir.
Ergun Poyraz, Oktay Yıldırım, Gazi Güder�in beylik tabancaları gibi Bazıları da bana, Muhammed Yüceye ve diğer bazı isimlere yamanan savcıların peydahladığı tabancalardır. Altın ayar ölçme maddeleri dahi listeyi şişirmek adına bile bile siz yüce mahkemeyi ve kamuoyunu yanıltmak ve yönlendirmek amacıyla listeye konulmuştur.
Yine ne olduğu bilirkişi raporu ile belirlenmemiş 50 grlık hamur, dinamit lokumu diye kayda geçirilmiş.
Boş kovanları uluslar arası gazetecilik dersi verdiğim İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğrencilerime �konvansiyonel� silahlara örnek olarak görsel malzeme amacıyla da kullandım.
Açığım sergide de sergiledim. Tamamen hatıra ve dekor amaçlıdır. Zaten raporda kovanların Türk malı olmadığına dikkat çekip beni doğruluyor.
2- İddianamede
�Şüphelinin 34 VF 1985 plakalı otosunda yapılan aramada elde edilen (11) adet fotoğrafın şüpheliye ait PKK terör örgütü kamplarında çekilmiş fotoğrafın bulunduğu bu şüphelinin PKK kamplarına gitmesinin bir tesadüf olmadığı, aynı örgüt adına faaliyetlerde bulunan diğer şüpheliler Doğu PERİNÇEK, Hayati ÖZCAN ve Ferid İLSEVER�in de PKK kamplarında ve Terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN�la çekilmiş çeşitli resimlerinin bulunduğu, örgüt kamplarına her gazetecinin gidemeyeceği göz önüne alındığında şüphelilerin PANZEHİR isimli örgütsel içerikli dokümanda da belirtildiği gibi PKK terör örgütü ile yakın irtibatlarını ortaya koymaktadır.�
denmektedir.
Savcılar, bir suç belgesi olmaktan öteye geçemeyen iddianamelerinde her bir satırda olduğu gibi şahsımı terör örgütü PKK ile ilişkilendirme gayretlerinin de hesabını muhakkak ki verecek.
Savcı Zekeriya Öz terör örgütü PKKnın gerçek yüzünü teşhir ettiğim ve bu sebeple de örgüt tarafından hedef alındığım �KANLI KUKLA PKK� kitabımda yer verdiğim belgesel fotoğraflarımın PKK ile irtibat fotoğrafı olduğunu iddia ediyor.
PKK kamplarına gitmenin bir tesadüf olmadığını ileri sürebilmektedir.
Abdullah Öcalan ile çekilmiş fotoğraflarım bulunmamaktadır.
Tamamen yalandır. Bu yalanın hesabını mahkemelerde soracağım. (Ayrıca çektirmişte olabilirdim, suç değil.)
Kitabımda yer alan ve 1991 ile 1994 yılları arasında çekilmiş bu fotoğrafları gösterip örgütsel bağlantı kurmak hakikaten insaf, vicdan yoksunu, kötü niyetli olmak gerekir.
Bu husustaki merakımı Yüce Türk milleti adına karar verecek mahkeme huzurunda hesap verecekleri sırada açıklığa kavuşturacaklardır.
Savcıların arabamda bulunan fotoğrafların aslında kitabımda bulunan fotoğraflar olduğunu iddianameye yazmamıştır.
Zaten lehime olan bir tek delil bile iddianamede bulunmamaktadır.
Burada yargılananların iddianamede lehlerine hiçbir delil kaydı yoktur.
Yıllarca PKK dahil dünyanın pek çok silahlı gruplarına ait kamplarda bir gazeteci olarak bulundum.
Hiçbir savcı bana �örgüt propagandası yapıyorsun� diyerek soruşturma açmadı. Ama TSK�nın bir generali ile telefon görüşmesi yaptığım için, sözde fotoğraflar ve telefonda günlük konuşmalarım delil olarak gösterilip bir hukuk skandalıyla tutuklandım.
10 aydır hapisteyim.
Evime gelen cemaat bağlantılı amirler, polisler PKK ile olan fotoğrafları aldılar.
Ama nedense Çeçenlerin efsanevi liderleri Şamil Basayev ve Aslan Mashadov ile Groznide çekilmiş bu fotoğrafları,
dünyanın en kanlı örgütlerinden Hamasın lideri Şeyh Ahmet Yasin ile Gazzede çekilmiş bu fotoğrafı, başbakan Erdoğan�ın dizinin dibine oturduğu Ortaçağ zihniyetindeki Gülbettin Hikmetyar gibi Afgan-Taliban liderleri ile çekilmiş bu fotoğrafımı
ya da şeriatla yönetilen Atatürk düşmanı Hasan El Beşirin devlet başkanı olduğu Sudanda çekilmiş bu fotoğrafımı nedense almamışlar.
Sayın başkanım bu fotoğrafları size sunuyorum.
Bu arada Celal Talabani ile çekilmiş ve kitapta yer alan bu fotoğraf sonrası yazdığım yazı ile ilgili merhum gazeteci Uğur Mumcunun yazdığı ve adımın geçtiği bu yazıyı da delil olarak sunuyorum.
Kitabım 9 aydır satılıyor. Neden bir yasal işlem yapılmadı.
Sayın başkan ve değerli üyeler!
PKK�nın tanınan en ünlü liderleri ile Zeli, Kandil, ZapHakurk, Batfa, Haftanin, gibi kamplarda pek çok kez röportaj yaptım.
Oralarda geceledim. Örneğin çocuk katili Osman Öcalana Siz çocuk öldürüyorsunuz.
Öğretmen, doktor öldürüyorsunuz. Masum insanların geçtiği yollar hain mayınları döşüyorsunuz. Bu terördür dedim. Savcılar son kitabımı okusalardı bunu görürlerdi.
Ama sayın başkanım ben savcının Danıştay ve abla katiline 4-5 kez dediği gibi çocuk katili Osman Öcalan�a �Osmanım� hiç demedim. Demem de söz konusu değildir.
Savcı Pekgüzel Demişsem ne olmuş diye yanıt vermişti.
Bu soruya cevabı kamuoyu versin! Zamanı gelince bu soruya hak ettiği yanıtı alacağına eminim.
Savcılar bu fotoğraflara bakıp benim terör örgütü üyesi olduğumu ve PKK ile de irtibattan sorumlu olduğumu iddia ediyor. Ne garabet, desteksiz bir iftira.
Bakın kitabımın arkasında Türkiye�nin en saygın Orgenerallerinden Necati Özgen benim için neler diyor. Bunun gibi saygın gazetecilerin hakkımda yazdıklarını da vereceğim.
Sayın savcılar 135 yıllık antika tüfek, PKK kamplarında çekilmiş haber amaçlı fotoğraf ve Veli Küçük�ü tanıyor olmamı gerekçe gösterip �Terörist� yaftasını kolayca vurdular.
Ya hayatının büyük bölümü terörle mücadelede geçmiş ve geçmişi başarılarla dolu şerefli TSK mensubu bu Orgeneral yalan söylüyor ya da bu savcılar.
Bunun kararını siz vereceksiniz.
Bir başka kitabımla ilgili İlker Başbuğ teşekkür belgesi gönderdi. O da KKK terörist olduğumu fark edemedi.
Türk medyasının değerli kalemleri Yalçın Bayer, Mehmet Tezkan, Emin Çölaşan, Hasan Pulurun yanı sıra yazılarını çoğu zaman eleştirdiğim Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Ayşe Özgün gibi isimler köşelerinde benimle ilgili bakın nasıl övgü dolu yazılar yazmışlar
(Belge olarak verilecek)
PKK kamplarına pek çok kez gidip kanlı bir terör örgütünün iç yüzünü yazdım.
Savcılar fotoğrafları gerekçe gösterip tutuklattılar. Ancak, TSK operasyonları sonrasında PKK karargahı Kandil Dağı�na giden bölücülerin yayın organı Taraf gazetesi yazarı Yasemin Çongar, TSKyı protesto eden bir yazı kaleme aldı ve Kalbim Kandilde kaldı� diye yazdı.
Sayın başkanım ben 10 aydır tutukluyum. Örgütün resmen propagandasını yapan Yasemin Çongar dışarıda fink atıyor.
Polisler ve savcılar bunu görmezden geliyor.
Sayın başkan, Savcılar bu kirli tezgahın hesabını Yüce Türk Mahkemelerinde verecekler.
Bağımsız, tarafsız, dürüst ve liyakat sahibi bir savcının suça konu etmeyeceği açıkça ortada bulunan yayınlanmışhaberin ve bir kitabın içeriğine terör örgütü ile irtibat yakıştırmasında bulunarak hükümet ve irtica muhaliflerinin susturulması için iftira atmak, tertip düzmek yargımız adına kaygı ve utanç vericidir, garabettir.
Yıllarca Türkiyeyi savunduğum yabancı meslektaşlarım bana gülüyorlar.
3-İddianamenin Hukuki değerlendirmeler bölümünde savcılar:
Ayrıca şüphelinin yazacağı haberleri yazmadan önce örgütün üst düzey yöneticisi konumunda olan şüpheli Veli KÜÇÜKü arayarak onun talimatlarına göre haber yaptığı, yapılan operasyonlara kızıp anormal tepki verdiği, hatta kendisinin de alınabileceğini telefonda söylemesinden de aralarındaki örgütsel ilişki sebebiyle böyle bir endişe taşıdığı Veli KÜÇÜKle yaptığı görüşme içeriklerinde örgütün yapısına uygun liderlerin siyasi partilerin başına geçirilmesi için faaliyetlerde bulundukları buradan da şüphelinin ERGENEKON terör örgütünün üyesi olduğu,
Şüpheli Veli KÜÇÜK ifadesinde; gazeteci bir arkadaşı olarak beyan etmiş olmasına rağmen adı geçen şüpheli ile dosyada mevcut 26.11.2007 tarihli iletişim tespit tutanağında şüphelinin Veli KÜÇÜK ile kendi görüşleri doğrultusunda ileriki zamanda kullanmayı planladıkları MHPnin genel Başkanlığına Ümit ÖZDAÐ�ın getirilmesini planladıkları,
iddiasında bulunuyor.
20 yılı aşkın bir süredir gazeteciyim. Yayınlanmış 6, yayın aşamasında da 2 kitabım var. Belgesellerim ve haber programlarım var.
Köşe yazılarım var. Savcılar iyi araştırmamış Durum dergisi çıkarttım. Tek bir talimatlı haber yoktur.
Savcılar kendilerini ne zannediyor. Cihat ilan etmiş hukuk savaşçıları olarak mı görüyorlar anlamış değilim.
Savcılar hiçbir somut delile dayandırmadan ahlaksız ve gerçek dışı bir iftira ile haberciliğime kara çalmaya cüret edebilmekte ve yazacağım haberleri yazmadan önce sözde örgütün üst düzey yöneticisi konumunda olan Emekli General Veli Küçük�ü arayarak onun talimatlarına göre haber yaptığımı söyleyebilmektedir. Bir tek delil göstersinler.
Şiddetle reddediyorum.
Hangi talimat. Talimat alanlar bellidir. İddianameden kimin talimat aldığını siz anlamışsınızdır.
Savcılar hukuki değerlendirmelerinde �yapılan operasyonlara kızıp anormal tepki verdiğimi� iddia etmekteler.
Sayın Başkan 10�u aşkın dalga ile bugünlere getirilen operasyonlara kızmayan, alkış tutan sadece Amerikanca, işbirlikçi İslamcı çevreler vardır.
Siz bile dinleniyor olabileceğinizi söylediniz. Ayrıca bu ortamda sizin takip edilmediğinizi bana kimse inandıramaz.
TSK�yı açıkça hedef alan, laikliği ve üniter yapıyı ortadan kaldırmayı amaçlayan, kadılığa soyunan bu süper savcılara ve polislere kızmak suç ise Türkiye sınırlarına duvar örüp cezaevine çevirelim.
O zaman istedikleri gibi vatandaş profili yaratabilirler.
Savcılar ve onlara talimat verenler öylesine adli terör estirmektedirler ki gözaltına alınmayacağına emin olan kimse yoktur.
Savcı Öz hızını alamamış öz teyze oğlunu bile kendisine kızdığı için gözaltına aldırmıştır. Yakında sıra babasına gelirse şaşırmamak gerekir.
Ben spor, ekonomi ya da magazin yazarı değilim. Genelde siyasetçi ve askerlerle sık görüşmeme neden olan sıcak bölge gazetecisiyim.
Çevrem de bu şekilde oluşmuştur.
Ayrıca pek çok parti lideri ve en çok asker güvenlik gücü tanırım.
Benim Veli Küçük ile olan ilişkim tamamen gazeteci-emekli asker ilişkisidir.
Savcılar 3 adet tapeyi iddianameye koymuşlar. Oysa dinlendiğim 3 ay boyunca çok sayıda general ve subay dostumla görüşmeler yaptım. Telefonuma baksalardı sayısını bilmediğim kadar çok general ve subay dostuma ait görüşmelerimi görürlerdi. Bildikleri halde görmezden geldiler.
Örgüt ilişkisi olduğu söylenen ve gazetecilikle ilgili olmadığı söylenen bu tapelere bakılırsa tamamen gazetecilik ve haberle ilgili olduğu iddiaların gerçek dışı olduğu görülür.
Bakınız Veli Küçük ile yaptığım 3 görüşme delil olarak gösteriliyor.
1. Tape: 26.11.2007 �Şimdi benim değerlendirmem başka şekilde� diye söze başlayan Veli Küçük bana haber amaçlı MHP�yi değerlendiriyor.
2. Tape: 23.12.2007 (Bir ay sonra) ��yazını okudum internette güzel çok güzel olmuş. Ben de seni arayacaktım�� diye başlıyor. 23.12.2007 tarihli Yeniçağ gazetesindeki köşe yazımla ilgili bir konuşmadır.
3. Tape: 08.01.2008 (15 gün sonra) �� Sabahattin Önkibar�ı okudunuz mu?� diye söze giriyorum. Tamamen haberle ilgili bir konuşma. Örgütsel emir-komuta diyalogu yoktur. Olmamıştır da çünkü ortada örgüt yok.
Veli Küçük�ü bayramlarda, kandillerde ve yılbaşlarında her tanıdığım generali aradığım gibi ararım.
Savcılar iddianamede Veli Küçük�e kendimin de gözaltına alınabileceğimi söylediğimi öne sürmekteler.
Bu da doğru değil ve mahkemeyi yanıltmayı amaçlayan bir iddia. Savcılar olmayan bir diyalog yaratıp suç işlemekteler. Bunu sadece bana değil herkese yaptıkları artık gün gibi ortaya çıkmıştır.
Dostum, MHP milletvekili adayı, Balkan Türkleri Konfederasyonu Başkanı ve sahibi olduğum internetajans.com�un köşe yazarı Özcan Pehlivanoğlu ile telefon konuşmamda �böyle giderse sen de ben de herkes alınabilir. Çete diye suçlanabilir� dedim.
Bu güncel olayları değerlendirdiğimiz olağan ve amacı olmayan bir sohbetti. Savcılar bu davada ne sanık ne de tanık olan birisiyle yaptığım konuşmayı kes-yapıştır yöntemiyle Veli Küçük ile olan diyaloğundaymış gibi göstermektedir.
Bu da savcıların etik anlayışını ortaya koyuyor. Resmen iftira, yalan.
Başkanım bugün tam 10 ay oldu. Bu akıl almaz hukuk ihlalleri ile evimden, eşimden ve şu anda 4 yaşına girmeye hazırlanan canım kızımdan kopartıldım. Derin elem ve keder içindeyim.
Akşamları yatağımda battaniyemi üstüme çekiyorum ve çaresizlikten ağlıyorum, ağlıyorum , ağlıyorum. Savcılar haber almamın ve vermemin anayasal hakkım olduğunu görmezden geliyor.
Onlara ne öğretildi bilmiyorum ama bana bu devlet haber kaynağını bulmadan, doğruya ulaşmadan kamuoyuna bilgi vermemem gerektiğini üniversitede öğretti. Örneğin gazeteci-yazar saygı Öztürk de Veli Küçük ile görüşüyor kitabında yer veriyor. Kimse onu tutuklamıyor.
Ben ne kitaplarımda ne programlarımda ne de köşe yazılarımda Veli Küçük adını andım ama propaganda yaptığım iddia edilip bir tek belge ortaya koyamadan tutuklattırıldım.
Aynı şekilde Veli Küçük ile benden fazla bir araya gelen gazeteci Güler Kömürcü tutuksuz ben tutuklu yargılanıyorum.
Ben Veli Küçükü sabıkasız, sicili temiz, terör uzmanı emekli bir general olarak tanıyorum. Sözde Ergenekon terör örgütü yöneticisi olduğu iddiasını gazetelerde ve emniyette duydum. Kendisiyle son 5 yılda birkaç kez yüz yüze geldik, daha çok telefonda konuşuruz.
Başka bir ortamda bulunmadık. Bulunabilirdik de. Siyasi dedikodular nasıl olur da suç delili olur? Bir parti liderine muhalif olmak diye bir suç TCKda yok!
Kaldı ki Ergenekon sözde adam öldüren katil şebekesi ise bu konunun Ergenekonla ne ilgisi var.
Ben bir gazeteci olarak parlamenter demokrasimizde yer alan pek çok parti ile ilgili sayısız haber ve röportajlar yaptım. Eleştiri yazısı yazdım.
Hiçbir partinin üyesi değilim. Farz edelim ki MHP üyesiyim. Parti içindeki başkanlık yahut yönetim için aday olmak, adaylardan birini desteklemek veya bir diğerine ilişkin hoşnutsuzluk, aksi düşünce belirtmek terör örgütü mensubu olmak mıdır?
Bu nasıl bir hukuk anlayışı!..
Bu arada MHP liderinin koltuğuna aday olan Ramiz Ongun ve Koray Aydın da aynı suçtan gözaltına neden alınmıyor.
Onlarda demokratik yoldan yönetimi ele geçirmeye çalışıyor.
(Tuncay Özkan örneği, savcının zihniyeti) Deniz Baykal, Mustafa Sarıgül, Haluk Koç .
Sayın başkan, değerli üyeler, karşı karşıya kaldığımız için bunu anlatıyorum.
Veli Küçük bugün Türkiye�nin en medyatik ve düşünceleri merak edilen isimlerdendir. TV�lere çıkmaz, demeç vermez.
Çok az sayıda gazeteci ile görüşür. En büyük sıkıntısı söylediğinin çarpıtılmasıdır. Bildiğim kadarıyla 1000 kadar dava açmıştır ki bu rekordur.
Bugüne kadar Veli Küçük�ü ikna edip TV programına çıkartamadım. Röportaj yapıp yazamadım. Ben nasıl bir propaganda birimiyim ki propaganda yapamıyorum.
Savcılar bu yönde bir tek yazı ya da program gösteremezler. Ortada suç yok, kanıt yok ama ben cezaevindeyim.
Gazeteci Mustafa Balbayın ofisinde Kastamonulu bir vatandaşın CHP�de kimler olmalı� başlıklı bir liste bulunmuştu.
Savcılar bunu medyaya dağıtıp çarpıtma ve yönlendirme haberler yaptırdılar.
Sonra ne oldu: Balbay serbest bırakıldı. Çünkü ortada suç yoktu. Birde Başbakan davası yoktu sanıyorum. Çamuru atıp, iz bıraktılar.
Burada da benzeri bir durum söz konusudur. MHP üyesi bile olmayan Veli Küçük�ü bir gazeteciye serzenişte bulunması, parti yöneticilerini beğenmemesi, kızması suç olabilir mi?
Hele bunu dinleyen olarak nasıl suçlanabilirim?
Savcı Zekeriya Öz, Prof. Dr. Ümit Özdağı bir şekilde zorlama bir üslupla iddianameye sokuyor.
Hayali terör örgütü ile ilişki kuran� bir kişi gibi algılanması için çaba harcıyor.
Savcının ve koruyucularının bir karın ağrısı var ancak bunu belli ki açıklayamıyor.
Prof.Dr. Ümit Özdağ bana göre Türkiye�nin yetiştirdiği çok değerli bir akademisyendir. Dostluğundan gurur duyduğum gerçek bir vatanseverdir.
Saygın bir aileye mensuptur. Antiemperyalist Atatürk ilke ve inkılâplarının yılmaz savunucusudur.
Savcıların MHP ile ilgili kötü niyetli iddiası gerçek dışıdır. Ayrıca sorulan sorulara konu parti, DTP gibi bölücü teröre bulaşık bir parti değil, Milliyetçi Hareket Partisidir.
5- Yine hukuki değerlendirmede savcılar
Şüpheli Vedat YENERERin telefon numarasının, diğer şüphelilerden Ahmet CEYHAN, Emin ŞİRİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Oktay YILDIRIM, Ümit OÐUZTAN ve Veli KÜÇÜKün telefonlarında kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
diyorlar.
Sayın başkan, değerli üyeler,
Bu iddia kamuoyunu terörize etmekten başka amaç taşımamaktadır. Bu ne ciddiyetsizlik, bu ne hukuk tanımazlık, bu ne yakışıksız anlayış.
Bu insanların telefonlarında gazeteci ve televizyoncu Vedat Yenerer olarak kayıtlıyım. Örgüt elemanı olarak değil.
Efendim, 14 yıldır aynı telefonu kullanıyorum. Ben yazar ve bir gazeteciyim. Köşe yazımda insanlar bana ulaşsın diye e-posta adresimi veririm.
Sahibi olduğum internet portalında da künye bölümünde cep telefonum yıllarca yayınlandı. Hala aynı telefonu kullanıyorum.
Bundan sonra da aynı telefonu kullanacağım. Sadece cep telefonumda 300ün üzerinde telefon kayıtlıdır.
Bu nasıl bir örgüttür ki herkesin telefonu kendi üzerine kayıtlı ve eski tarihli.
Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk da telefon kullanmadıkları için suçlanıyorlar.
Gizliliğe önem veren örgütmüş. Hangisi doğru.
Benim numaramda bana ulaşmak isteyen ya da bir nedenden benimle diyalog kurmuş herkeste bulunabilir.
Bu nasıl bir mantık dır ki örgüt üyeliği ile suçlanıyorum.
Savcılar bu hususu ileri sürdüler, ama bunu herhangi bir surette, bir suç ile suçu yaptırımlarından bir kanun maddesi ile irtibatlandırmamıştır.
Amaç, sayfa doldurmak, mahkemeyi yormak ve kamuoyunda �terörist� yaftasını güçlendirmeye çalışmak.
6-İddianamenin hukuki değerlendirmesinde savcılar.
Şüphelinin ikametinde yapılan aramada elde edilen T.D. isimli şahsın G.Y. isimli bayan ile müstehcen görüntülerinin yer aldığı video kaseti ile ilgili olarak T.D. her ne kadar kendisine bu kasetten dolayı şantaj yapılmadığını beyan etmişse de, şüphelinin Yeniçağ gazetesinde 20.01.2008 günü yazmış olduğu Acınası Türk Medyası başlıklı köşe yazısının, Gün geçmiyor ki bir gazetecinin ya da televizyon yıldızının kaseti piyasaya çıkmasın� Ankara�da yaşayan ve kokteylden kokteyle dolaşan orta yaşın üzerindeki akil ve babacan olması gereken yöneticisi ile mesleğe yeni başlayan genç bir kadının
en hafif tabirle uygunsuz görüntülerini görünce yıldırım çarpmışa döndüm şeklinde olduğu yazının üstü kapalı bir tehdit niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca şüphelinin dosyada mevcut 22.01.2008 tarihli iletişim tespit tutanağında emekli Tuğgeneral M.E. isimli şahsa elinde T.D. ait kasetin olduğunu söylediği,
Şüphelinin köşe yazısından ve iletişim tespit tutanağından anlaşılacağı üzere bahse konu kaseti örgütün amaçları doğrultusunda şantaj amaçlı kullanmayı planladığı anlaşılmaktadır.�
şeklinde bir iddiada bulunuyorlar.
Sayın başkanım, tam bir yalan, iftira!..
Bugün Türk medyasının içinde bulunduğu durumu anlatmaya gerek yok.
Türk adaleti vasıfsız ve kişiliksiz elemanlarla nasıl kirletiliyorsa Türk medyası da bu kirlenme furyasından nasibini almış durumda.
Medya�ya bir bakın spiker sunucu, yazar pek çok ünlünün video görüntüleri ortaya çıkıyor. Kimisi gizli kamerayla çekilmiş, kimisi de bizzat kendileri tarafından fantezi amaçlı çekilmiş.
Bu videoları ortaya çıkan televizyoncular gelişmiş toplumların aksine daha da ün kazanır ve büyük paralarla başka kanallara transfer olurlar.
Bu kasetler elden ele dolaşır.
Kimisi medyaya yansır, kimisi de yansımaz. Ama biz gazeteciler bir şekilde haberdar oluruz.
İlgi alanım değil.
Benim elime de tesadüfen bir kaset geçti. İzlediğimde midem bulandı. Yine aynı rezaleti gördüm.
Mevki ve makam sahibi yaşlı bir televizyoncunun bu makamı kullanarak mesleğe yeni başlamış bir genç kızı nasıl kötü emellerine alet ettiğini gördüm.
İşin kötü yanı bu ilişkilerle yetki verilen vasıfsız insanlar toplumu yönlendiriyor.
Bu yolla kişilerin ne kadar çabuk yükseldiğini, sıfatlar ve paralar kazandığını, diğerleri gibi çok kötü bir örnek olduğunu bir kez daha gördüm.
Gözaltına alınmadan yaklaşık bir ay önce gazetedeki köşemde �Acınası Türk Medyası� başlıklı bir yazı yazdım. Üniversitelerden mezun olan genç meslektaşlarımızın idol olarak gördüğü abi ve ablaları tarafından nasıl cinsel istismara uğratıldığına dikkat çektim.
Son örnek olarak da bu görüntüdeki kişileri isim belirtmeden yazdım. Amacım, TGC ve Basın Konseyinin dikkatini çekmek ve gelişmiş toplumlarda olduğu gibi etik prensipler geliştirilmesi yönünde bir kez daha dikkat çekmekti.
Efendim bu bir ahlaki çöküntüdür. Her yıl üniversitelerden mezun olup medya sektörüne giren genç meslektaşlarımız maalesef büyük hayal kırıklıkları yaşamaktadır.
Cinsel istismarı kabul etmeyenler işsiz kalmaktadır. Bu muameleyi de çoğu kez idol gördükleri ünlülerden görmektedir.
Yazı sonrası bu kaseti ne yapayım diye avukatım Vural Ergül�e sordum. �Yarın öbür gün birisi beni kast ediyorsun� şeklinde bir dava açarsa göstermek üzere işyerimdeki çekmeceme koydum.
Bu kaset gizli çekim değildir. Ben de çekmedim, fantezi amaçlı kendi çekimleriydi. Bir şekilde kaybetmişler ve diğer ilgisiz kasetlerin arasına karışmış. Yani özel bir efor sarfetmedim.
Savcılar bu şahısları çağırıp şikayetçi olup olmadıklarını, bir şantajın söz konusu olup olmadığını sordular. Aldıkları cevap �Hayır şantaj söz konusu değildir� oldu.
Ben polislere bu kaseti aldığım kaynağı dahi samimi bir biçimde söyledim. Kaynağımı saklayabilirdim, yasal hakkım.
Kasetleri çoğaltmadım, dağıtmadım, iletmedim.
Durum böyleyken savcılar benim aba altından sopa gösterdiğimi hiçbir kanıta dayandırmadan iddia etmekteler.
Bu isimleri kamuoyuna deşifre edip açıklayan ben değil bizzat savcılardır. Suç işlemişlerdir.
Ayrıca, tespit tutanağında anlaşılacağı üzere söz konusu kaseti örgütün amacı doğrultusunda şantaj amaçlı kullanmayı planladığımı öne sürüyor, savcılar bu hususu nasıl anlamışlardır.
Savcıların tüm yönlendirmelerine rağmen söz konusu kişiler kendilerine şantaj yapılmadığını ifade etmeleri savcıların hızını kesmemiş.
Bir şekilde dosya doldurmaları gerekiyordu.
Medya etiği konusunda yazdığım bu eleştirileri yazısından bir gün sonra çok değerli bir stratejist ve yazar olan emekli Tuğgeneral dostum Nejat Eslen beni aradı.
Yazıda söz konusu kişileri ve kaseti sordu. Tape den de anlaşılacağı üzere merak ettiyse de kaseti kendisine vermedim. Klasik bir erkek muhabbetiydi.
Bu konuşmayı baz alan Savcı Zekeriya Öz hızını alamayıp benim örgütün amacı doğrultusunda (neyse bu amaç) şantaj yapmayı planladığımı öne sürüyor.
Bu ne süper mantık, bu ne garabet!
Ben bu şantaj planını kiminle planlamışım?
Planda ne var? Bu kişilerden taleplerim ne?
Bana talimatı veren kim?
Plan yaptığım kişi telefonda görüştüğüm Nejat Eslen paşa ise ve onunla bunu planladığım iddia ediliyorsa o neden gözaltına alınmıyor.
Eğer o değil ise bu nasıl bir asker düşmanlığıdır. TSK�nın şerefli bir mensubuna çamur atmak ve iddianameye koymak yoluyla adını kirletmekten, şaibe yaratıp itibar sarsmaktan başka ne amacı olabilir.
Savcılar, kirli bir senaryoyu kafalarında kurgulayıp onun üzerinden hayali suç yaratıyorlar.
Bu mesnetsiz ve hukuk dışı çirkin bir iddiadır. Hiçbir kanıt, belge ya da şahide dayandırılmamıştır. Türk mahkemeleri bu hukuk skandalına 10 aydır seyirci kaldılar.
7- Savcılar hukuki değerlendirmede
22.01.2008 günü saat: 21.34 de paşam diye hitap ettiği N.E. isimli şahıs ile yapmış olduğu telefon görüşmesinin bir bölümünde Vedat YENERER�in: Daha bir vahim ben ama yani Türk Silahlı Kuvvetlerine şey olmaya başladım gıcık kapmaya başladım dediği,
N.E.�in: Eee gözdağı veriyorlar şimdi netice de bir emekli general�i içeri aldılar dediği,
Vedat YENERER�in �Susarsan sıra sana gelir mantığı var yani artık bana göre Türk Silahlı Kuvvetleri kendisini tabi savunacak sivil de bulanamayacak bu kafayla giderse şeklindeki görüşmeleri ile emekli askeri şahıslar üzerinden Şüphelinin Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı askeri şahısları isyana tahrik ettiği,
şeklinde bir iddiada bulunuyor.
İşte süper savcıların hazırladıkları yanar döner iddialarından bir tane daha!..
Bu ne ciddiyetsiz, bu ne içi boş, bu ne hukuk dışı bir mantık.
Bu suçlama karşısında aslında kendimi savunma ihtiyacı duymuyorum. Askerleri hükümete karşı teşvik etmekten bahsediyor. Nasıl etmişim. Emekli bir komutan �Susarsan sıra sana gelir mantığı var.
Bana göre TSK kendisini savunacak sivil de bulamayacak bu kafayla giderse� diyerek mi? Burada tahrik nerede?
Savcıların askeri tanımadıkları gibi yanlış tanıdıkları apaçık ortada. Bu yüzden değil midir ki, ortada ciddi bir TSK ve asker paranoyası var. İddianamenin ilk sayfasından itibaren asker ve TSK hedef alınmıştır. Tıpkı Tuncay Güney�e söylettikleri �zaten Ergenekon demek TSK demektir� yalanı gibi�
Sayın başkan, değerli üyeler!
Size soruyorum� General olmaya hak kazanmış, kurmay yüksek IQ�lü bir zeka benim telefondaki terör olayları ile ilgili duygusal serzenişlerimden etkilenip, gaza gelip muvazzaf generalleri silahlı darbe yapıp hükümeti silahla devirmeye zorlar mı?
Zorlasa diğer generaller bunu yapar mı? Kaldı ki konuşmamızda �hükümet� ya da �Yönetim, AKP� kelimeleri dahi geçmemiştir. Tamamen düzmece, söylemediğim bir şeyi söylemiş gibi gösteriyorlar. Kuyuya taş atıyorlar.
Savcılar hukuki değerlendirmeler kısmında böyle bir suça ilişkin sevk maddesi de belirtmemiştir. Zaten bu gülünç suçlama savunma gerektirmeyecek derecede ciddiyetten uzak bir hukuki utanç kaynağından ibarettir.
8- Yine hukuki değerlendirmelerde
�Şüpheli Vedat YENERER�in Örgüt mensuplarından Veli KÜÇÜK, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Sevgi ERENEROL, Emin GÜRSES, Oktay YILDIRIM, Ümit OÐUZTAN, Kemal KERİNÇSİZ ve Ferit İLSEVER ile ilişki ve örgütsel irtibat içerisinde olduğu, irtibatlarının gazetecilikle alakalı olağan irtibatlardan bulunmadığı, ERGENEKON terör örgütünün yapılanması içinde iletişim ve propaganda biriminde görevli olduğu, şüphelilerden Veli KÜÇÜK, Sevgi ERENEROL ve Emin GÜRSES�e internet ajans.com adına yılın kuvvacısı ödülünü verdiği,�
İddiası yer alıyor.
Peki, örgütsel irtibatımı gösteren hukuki bir kanıt var mı? Yok! Niye? Çünkü ortada örgüt yok!
Sözde örgütün iletişim ve propaganda biriminde görevli olduğum öne sürülüyor.
Kanıtı ne? Hakkında hiçbir mahkumiyet yada arama kararı bulunmayan Emekli Jandarma Tuğgeneral Veli Küçük, Cumhuriyetimizin kurucusu, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk�ün emaneti sayın Sevgi Erenerol ve değerli akademisyenimiz Profesör doktor Emin Gürses�e sahibi olduğum internet sitesinin seçici kurulu her yıl ortalama 20-25 kişiye verdiği plaketlerden bu üç kişiye de vermiş olması.
Peki kendilerine plaket verdiğimiz yaklaşık 75 kişiden burada kaç kişi vardır. Ve herhangi birinin hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı var mıdır?
Peki suçu ve suçluyu övme fiiline ilişkin bir iddia sahibi midir savcılar? Hayır!..
Tutuklandıktan sonra benim suçsuz olduğumu sayısını bilmediğim kadar çok yazar yazdı, onları neden suçu ve suçluyu övmekten gözaltına almıyorlar. Örneğin; Emin Çölaşan 3-4 kez yazdı, Tv�de söyledi. Deniz Baykal adımı vererek suçsuz olduğumu söyledi. Onları neden sorgulamıyorlar.
Bu plaketi alan değerli akademisyenler, emekli askerler ilk kez yargılandıkları gibi, ilk kez mahkeme huzurundalar.
Sayın başkanım,
2004-2005 ve 2006�da aralarında KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Van 100. yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Prof. Dr. Nur Serter, Onur Öymen gibi çok sayıda saygın insanlara plaket verdik. Bu plaketleri verirken kriterimiz antiemperyalist, Atatürkçü laik ve ulusal bütünlükten yana olmaktı. Geniş bir yelpazede çok sayıda insana verdik. Medyada da yer aldı.
Törenler halka da açık yapıldı. Hiçbir olay çıkmadı.
Her seferinde tören ve kokteyl Valiliğe bildirildi. Plaket alacakların listesi fakslandı. Vali beyi de davet ettik. Gizli bir hava yaratmanın kimseye faydası yok.
Her seferinde çevik kuvvet geniş güvenlik önlemleri aldı. Gayrı yasal hiçbir faaliyet olmadığı gibi olması söz konusu değildir. Tamamen gazetecilikle ilgili bir törendir. Bugüne kadar hiçbir yasal işlem yapılmamıştır.
* Kemal Kerinçsiz ile hayatımda 2 kez karşılaştım. Birincisi 2006 yılındaki törende, ikincisi Yeniçağ TV�de bir programda konuk olarak orada bulunduk. Bazı telefon görüşmelerimiz oldu. Savcılar tape olarak, suç delili olarak emir-komuta diyalogu ortaya koyamıyorlar. Çünkü yok. Telefonda şehit ailelerine yapacağımız bir yardım nedeniyle harp malulleri gazi yetimler derneğinin İstanbul temsilcisi Gönül hanım�ın telefonunu istedim. Karşılıklı çok sayıda cevapsız arama oldu. Bir de başbakan�ın bana açtığı dava ile ilgili görüşünü almak için aradım. Çoğu cevapsız aramadır. Hepsi budur. Başka hiçbir ortamda kendisiyle bir araya gelmedik.
* Zekeriya Öztürk ile hayatımda bir kez yüz yüze geldim Bir yazımdan sonra gazeteci kimliğiyle ofisime geldi. Daha sonra haber amaçlı karşılıklı telefonda görüştük. Hiçbir ortamda bir daha görüşmedik.
* Ferit İlsever�i bir siyasetçi, televizyoncu, gazeteci olarak tanırım hiçbir ortamda bir araya gelmedik. Bir kez Irak konulu programa konuk konuşmacı olarak 2006 yılında gittiğim ulusal kanalda program öncesi bir çay içimlik sohbetimiz oldu.
* Ümit Oğuztan�ı bir gazeteci olarak 1996 yılında tanıştım. Star haber araştırma müdürüydüm. Telefon görüşmemiz bir moda kamera arkası çekiminin yayınlanması ile ilgilidir. Son 12 yıldır yüz yüze hiç gelmedim.
*Emin Gürses�i bir akademisyen olarak 4-5 yıl önce tanımıştım. TV programlarıma 2-3 kez konuk oldu oradan tanırım. Zaman zaman telefonda konuştuğumuz oldu. Plaket töreni haricinde hiçbir ortamda kendisiyle bir araya gelmedik. Samimiyetimiz yoktur.
*Oktay Yıldırım�ı hiç tanımam (cezaevine gelene kadar) hiçbir samimiyetim olmadığı gibi hiçbir ortamda bir araya gelmedim. Ancak savcılar beni irtibatlandırmak için çok sayıda telefon görüşmesi yazmışlar. Telefon kayıtları gelince gerçek ortaya çıkacak.
Sadece 2007 yılının Mayıs ya da Haziran ayında gazetede yazdığım bir yazıya istinaden telefonumu bulup aradı. Sahibi olduğum sitede onun aracılığı ile bir yazısının yayınlanmasını istedi. Toplam 2 saat içinde 2 kez aradığını hatırlıyorum. Ama, savcılar diğerlerine olduğu gibi görüşme sayısını örgüt ve irtibat yaratmak için şişirmişler.
Burada tanışmamıza kadar yolda görsem tanımazdım.
* Sevgi Erenerol ile hayatında ilk kez plaket töreninde karşılaştım. Plaketi de başkası verdi, hiç tanımam. Kendisiyle başka hiçbir ortamda bulunmadım. Hiçbir arkadaşlığımız yoktur.
* Veli Küçük ile tanışırım. Kendisinin de ifade ettiği gibi �gazeteci arkadaşıyım. Karşılıklı saygı çerçevesinde bir ilişkimiz var. Toplam 3-5 kez yüz yüze geldik. Hepsi de gazetecilik ya da hal hatır sorma, bilgi danışma şeklinde olmuştur. Hiçbir ortak işimiz yok. Başka hiçbir ortamda da bir araya gelmedik.
Sayın başkan ben meslek hayatımda kimsenin propagandasını yapmadım. Bugüne kadar açılmış bir dava ya da şikayet de yoktur.
Bu akıl ve mantık dışı, kanıttan yoksun suçlamayı da şiddetle reddediyorum. Bu suçlama benim anayasal hakkım olan haber alma özgürlüğümü ciddi olarak engellemektedir.
9- Savcılık makamı hukuki değerlendirmede
�Şüpheli Vedat YENERER�in Ö.P. ile yaptığı 22.01.2008 tarihli telefon görüşmesinin bir bölümünde; �5 sene sonra bu adamların bu savcıların hiç biri ortada kalmayacak, bu AKP İktidarı gittiği gün korkunç şeyler olacak yani bunların hiçbir çalışamayacak hepsi çoğu mesleği bırakıp ayrılmak zorunda kalacak korkularından ayrılacaklar çünkü verdikleri zararı biliyorlar kaçacaklar gözlerini yummuşlar� dediği,
Sayın başkanım, başkası adına konuşmayayım ama, Kuddusi Okkır ve İlhan Selçuk�a yapılan muamele ortada Savcı Öz adli tıbba gitmesine izin vermedi. Şener Paşa ve Hurşit Paşaya yönelik düşmanca tavırlar ortadadır. Beni de resmen esir aldılar. Kandıra cezaevinde dondum. Bir battaniye vermediler. Savunma için fotokopimi çekmediler. Eziyet dizboyu. Diğer arkadaşlarda dertli.
Bir gazeteci olarak öngörümde bir düzeltmede bulunmak istiyorum. Bence bu süre 5 yıl sürmeyecek savcıların kaçmaları daha kısa zamanda olacaktır. Yargılamanın başından beri gömüldükleri koltuklarında her geçen gün biraz daha kaybolmaları, iddianamede ortaya çıkan hukuka, ahlaka aykırı, gerçekler karşısında işi pişkinliğe vurmaya çalışmaları,sırıtmaları sürenin 5 yıldan kısalacağı öngörüsünü yapmama neden oluyor.
Şahsi düşüncelerime terör örgütü iddianamesinde yer verilmesi bile hukuk ve demokrasi adına başlı başına kanunsuz bir cezadır. Kendimi gerçekten savaş esiri gibi hissediyorum. Yunan esir olsam böyle zulüm görmezdim. Ben dünyanın pek çok savaşında esir gördüm. Böyle muamele yapılan esir görmedim. Utanmasalar bizi Guantanamo�ya gönderecekler.
Savcıların kaçacağını düşünmem benim terör örgütü üyesi olduğumun mu kanıtıdır?
Savcılara �5 yıl içerisinde kaçacaklar� dediğimde onlara göre örgüt üyesi oldu isem, bugün itibarıyla �savcılar 1 yıla kalmaz kaçacaklar� dediğimde örgüt yöneticisi mi olacağım, yoksa �azılı� terörist mi? Bu nasıl bir hukuk ve ceza mantığı.
�Savcılar koltuklarına zamk ile yapışacaklar ve hiçbir yere kaçmayacaklar� deseydim, savcılara göre hükümetine bağlı mülayim ve muteber bir yurttaş mı olacağım? Soruyorum Savcılar öngörümü terör örgütü üyeliği için delil olarak almakla bizzat adli terör oluşturmakta mıdır?
Sayın başkanım,
Savcıların korktuğunu iddia ettim.
Korkmuyorlarsa kendilerine neden zırhlı araçlar, kar maskeli, kamuflaj üniformalı, otomatik silahlı, özel harekat timleri ve yakın koruma polisleri tahsis ettiler. Atatürkçü olmakla suçlanan biz sanıklardan mı korkuyorlar. Ortada bir örgüt olmadığını hepimiz biliyoruz. Ortada bir tezgah var ortada masum ve itibarlı insanlara zulüm var.
Güneydoğu�da PKK ile mücadele eden savcılar neden bu savcılar gibi korunmuyor. Onlar vatan evladı değil mi?
Heyetinizin düne kadar koruması yoktu. İstekte de bulunmadığınız halde ilk duruşmadan 40 gün sonra size birden bire koruma vermek için harekete geçtiler. Aracınızı da gördüm, küçük mavi bir araç. Onların ki gibi van cinsi bir araç değil.
Bir tek kendilerinde koruma olması onları rahatsız mı etti acaba? Da size de koruma çıkarttılar.
Efendim Yargıtay Onursal Başsavcılarından Vural Savaş yayan ve korumasız törenimize geldi, Ona da plaket verdik. �Neden korumanız yok� diye sorduğumda �Ben hiç kimseye iftira atmadım. Hayat karartmadım. Alnım ak, düşmanım yok� cevabını verdi.
Sayın başkanım, değerli üyeler,
Savcıların kaçacağı yönündeki öngürümde yanılmışım. Van savcısı açılan davalardan ABD�ye hocasının yanına kaçtı. Orada bahçıvanlık yapıyor. Bu savcılar kaçamayacaklar. Yaklaşık 10 aydır mesnetsiz, gerçek dışı iddialarla beni esir alıp tabutluk adı verilen hücreye tıktılar. 3 yaşındaki kızımı kucağımdan alıp yalnız bıraktılar. Maddi ve manevi zarara uğrattılar. Kaçamayacaklar çünkü onların peşini ben kendi namıma bırakmayacağım. Bağımsız Türk mahkemelerinin ve gerçek cumhuriyet savcılarının varlığına inanıyorum. Bu kabarık dosyalar savcıları koruyan adalet bakanına da her türlü davayı açtım, hakkımı aramaya da devam edeceğim.
Şu ana kadar pek çok kez Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna şikayetlerde bulundum. Ancak, başbakan ve bakan kendilerini korumaya devam etmektedir. Bu savcılar siyasetçilerin kirli oyunlarına alet olmamışlar mıdır? Bakalım daha ne kadar korunacaklar?
Şunu üzerine basarak ifade ediyorum: Hukuk mücadelem sırtlarındaki ceketleri alana kadar sürecektir.
DİGİTAL İNCELEME
Bilgisayarımda Ergenekon, Lobi yada işlerine yarar hiçbir şey bulamayınca bakın hangi yazıları suç delili olarak kayda geçtiler.
Vedat YENERER isimli şahsa ait, FUJITSU marka, seri numarası NT61T6C2H9M6 olan Dizüstü bilgisayar hard diski üzerinde yapılan incelemede
1.) �14 ŞUBAT 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �14 ŞUBAT 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde, �Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği�nde konuşmacı olarak davet edilen Vedat YENERER�in konuşma sonrasında �Bahattin Salihi� isimli şahısla arasında- geçen ve Talabani�nin okul yıllarında Atatürk�e hakaret ettiğinde yediği dayağın konu edildiği sohbeti kaleme aldığı, bu sohbetten yola çıkarak herkesin ne olacağını gençliğinde ortaya koyduğu vurgulanarak hükümetin eleştirildiği bir metin olduğu anlaşılmıştır.
14 Şubat 2008 tarihli Yeniçağ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları herhangi bir dava ya da soruşturma açmamıştır.
Irak Devlet Başkanı Celal Talabaninin lise yıllarında bir Türkmen sınıf arkadaşından Atatürk�e sövdüğü gerekçesiyle yediği dayağı yazmam savcıları neden rahatsız etmiş. Talabani ile bir akrabalıkları mı var?
Bu yazının nesi suç? Neyi ispat ediyor?
2.) �24 ocak 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �24 ocak 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Hrant Dink�in öldürülmesi neticesinde düzenlenen törenler ve diğer faaliyetlerin vatan evlatlarına gösterilmediğin vurgulandığı, Ergenekon� operasyonunun ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson�un başbakanı program dışı olarak ziyaret etmesi ve 40 dakika görüşmesinin ertesinde �vatansever ve sadece AKP yönetimini işbirlikçi olarak niteledikleri için hayali cinayet senaryoları� üretilerek başlatıldığının konu edildiği anlaşılmıştır.
24 Ocak 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları dava açmadığı gibi her hangi bir şikayet de olmamıştır. Bu soruşturma ile ilgili çarpıcı detay ve tesadüfleri (!) yazmam savcıları neden rahatsız ediyor. Bu yazının neresi yasa dışı bir eylemi ya da oluşumu desteklemektedir?
3.) MEHMETÇİK TV.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �MEHMETÇİK TV.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Cumhuriyet düşmanlarının istihbarat uzantılı yabancı kanalların ya da büyük medya tekellerinin kontrolündeki etkin Türk medyasının gerçek görevinden uzaklaştığı belirtilerek kurulacak bu yeni kanalın özellikle her derecedeki öğrenciye en doğru ve ciddi bir kaynak belirtildikten sonra askeri konulardaki tanıtım, magazin, söyleşi ve operasyonları kapsayan program içeriği planlandığı anlaşılmıştır.�
MEHMETÇİK� adı Türk Patent Enstitüsü�nden şahsıma ait VY Prodüksiyon Ltd. Şti.�ye aittir. Kurmayı düşündüğüm MEHMETÇİK TV kanalı için hazırladığım 6 sayfalık bir projenin giriş bölümünde yazılanlar savcıları neden rahatsız etti. Bunun neresi suç!
4.) �20 ocak 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. 20 ocak 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde bir TV kanalının Ankara�da yaşayan ve kokteylden kokteyle dolaşan orta yaşın üzerindeki akil� ve �babacan� olması gereken yöneticisi ile mesleğe yeni başlayan genç bir kadının ağır ***** görüntülerinin eline geçtiğini belirten Vedat YENERER�in Türk Medyasında bunun yaygınlaşmış olmasından duyduğu endişeleri kaleme aldığı anlaşılmaktadır.
20 Ocak 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşemde yazdığım yazıdır. Daha önce detaylı anlattım. Hiçbir yasal işlem yapılmamıştır. Basın savcıları dava açmamıştır. Medyadaki etik değerlerin ne kadar ucuzladığını anlatan bir eleştiri yazısı.
5.) �Necati paşa kitap.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �Necati paşa kitap.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Vedat YENERERin Orgeneral Necati ÖZGENin çıkan yeni kitabının tanıtımı ile ilgili olduğu anlaşılmıştır.
Bu yazının iddianameye konulması tam bir hukuk ayıbıdır. TSKyı yıpratmayı, bir orgeneral�in itibarına örgütle ilişkilendirip zarar vermekten başka ne amacı olabilir?
Kitap arkası yazısı bile suç gibi algılanmasını sağlamayı ve yandaş medyada çarpıtılarak yayınlanmasına açıkça zemin ve davetiye hazırlanıyor.
6.) �21 şubat 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �21 şubat 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde yabancılara satılan kurum ve kuruluşların listesi ve hangi ülkelere satıldığı, bazı işbirlikçiler ile bu vatanı parçalamaya soysuz dedeleri gibi and içmiş olanlar bu iddialara paranoya deseler de Türkiyenin tam bir sömürge haline getirildiği belirtilerek, çözüm olarak �aydınların önderliğinde halk ayaklanması� sunulduğu anlaşılmıştır.�
Bilgisayarımda bulunan bu yazı 21 Şubat 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları her hangi bir dava açmamıştır. Çözüm olarak silahlı darbe değil �Aydınların önderliğinde� halk ayaklanması önermek silahlı isyana tahrik olarak algılanamaz. Yazının tamamı yerine savcılar kafa karıştırmak için cımbızlama yaparak istedikleri bölümü koymuşlar.
Sayın Başkan, Başbakan Tayyip Erdoğan�da Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir demecinde aynı yönde bir açıklama yaptı. Erdoğan Haksızlıklar karşısında bilim adamlarının, entelektüellerin, sanatçıların sesleri ne yazık ki yaşadığımız çağda yeterince yükselmiyor. Eğer bu sorumluluk yerine getirilmezse insanlık güç ilişkileriyle başa çıkamaz ve güç ilişkilerine malup olur� dedi.
7.) �13 OCAK 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �13 OCAK 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Mehmet METİNER, Şerafettin ELÇİ gibi bazı medya mensuplarının Diyarbakırda patlayan bombadan sonra Barzani ve Talabani�yi öve öve bitiremedikleri, ancak Prof. Dr. Ümit Özdağ�ın onların maskelerini indirdiği konularının yer aldığı anlaşılmıştır. Ayrıca metinde Barzani�nin kaçakçılık yaptığı konusunda bilgiler vermiştir.
13 Ocak 2008 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. Basın savcıları hiçbir soruşturma başlatmamıştır. Barzani�nin uyuşturucu dahil her türlü kaçakçığını yazmam bu savcıları neden rahatsız ediyor. Davayla ilgisi ne?
8.) 27 eylül 2007.doc isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �27 eylül 2007.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde 783 Türk�ün 15 yıldır Ermenistanda esir olduğu ancak bu konuda Aliyev diktatoryasının 1992�den beri yaptığı hiçbir görüşmede gündeme getirilmediği, bunun da Ermenilere hizmet eden bir zihniyetten beklenecek bir davranış olduğu belirtilmiştir. Aynı konuda Türkiye�nin sessizliğinin nedeni de �Türk milletini yönetenler Türk mü diye sorarak kendi kendine cevaplamıştır. Yazının sonunda ise 2007 yılı içerisinde Azerbaycan�a gerçekleşen Kürt Göçü� ele alınmış ve bu Kürtlerin aslında Ermeni dönmeleri oldukları ve ileride pek çok soruna neden olacakları belirtilmiştir.
27 Eylül 2007 tarihli YENİÇAÐ gazetesindeki köşe yazımdır. 783 Azerbaycan Türk�ünün hala Ermenistan�da esir tutulduğunu duyurmam savcıları neden rahatsız etmiştir?
Azerbaycana sistemli olarak göç ettirilen Ermeni kökenli Kürtlerin ve PKK yandaşlarının deşifre edilmesi ve dikkat çekilmesi kimleri rahatsız ediyor. Kitabımda Ermeni ve Süryani asıllı PKK ve Hizbullah militanlarını açıkça yazdım. Basın savcıları her hangi bir soruşturma başlatmamışlardır. Bu savcılar neyin ve kimin intikamını almak için her türlü düzmece ile beni suçluyorlar?
9.)�16 EYLÜL YAZISI.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �16 EYLÜL YAZISI. Doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Türkiye�nin en büyük sorunun Türk olmadığı halde, Türk adı, soyadı taşıyan hain ve işbirlikçiler olduğu, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu�nun binlerce ismi ve etik kimliklerin yer aldığı bir listeyi ortaya çıkartmasından sonra bu kimliklerin bazılarını deşifre eden ve yazan Ergun Poyrazın apar topar hapse atılmasını da içeren, genelde Anayasa çalışmalarının değerlendirildiği bir yazı olduğu anlaşılmıştır.
Hazırlanan bölücü anayasayı eleştirmak suç mu? Sözde Ermeni Soykırımı iddialarına karşı cansiperane görevler yapan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu�nun görevden alınması, Ergun Poyraz�ın Ermeni ve Rum siyasetçileri deşifre etmesinin bir tesadüf olmadığını yazmakla neden ve kimi rahatsız etmiştir.
Bu yazıya da Basın savcıları dava açmamıştır.
10.) 31 ocak 2008.doc� isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. 31 ocak 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Ergenekon soruşturması kapsamında Sevgi ERENEROL ile Erkut ERSOY�un tutuklanması eleştirilmiş, Sevgi Erenerol�un dedesi Eftim Erenerol�un milli mücadeledeki katkısı övülmüş ve Rum Patrikhanesi�ne karşı hükümetin sessiz kalışı ele alınmıştır.
Ulu önder Atatürk�ün Türk milletine emaneti olan Türk Ortodoks Patriği Eftimin torunu Sevgi Erenerol�un gözaltına alınış biçimi, tarihi Yunan Başbakan Karamanlisin Türkiye ziyaretinden bir gün önceye gelmesine dikkat çeken ve 31 Ocak 2008�de YENİÇAÐ�da yayınlanan bu köşe yazımın neresi suç? Bu yazıda hangi örgüt propagandası vardır. Varsa neden yasal bir işlem başlatmadılar. Benim tutuklanmam sonrasında başta Emin Çölaşan, Hikmet Çetinkaya, Serdar Akinan ve pek çok yazar eleştirdi. Baykal ve bazı siyasetçiler eleştirdi. Onları neden tutuklamadılar.
11.) 17 şubat 2008.doc isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. �17 şubat 2008.doc� isimli MSword belgesi incelendiğinde Emniyetin ele geçirdiği patlayıcı ve mühimmatın tamamını tutanaklara geçirmeyip, bir kısmının gizlice depolandığı yolunda fısıltılar duyduğu, bunu teşkilata kangren gibi yayılmış cemaatin işi olduğu yönünde iddiaların olduğu, bu silahların cinayetlerde ya da vatan haini bölücü ve dincilerle mücadele içinde olanların evinden çıkmış gibi kullanılacağı yönünde ciddi endişelerinin olduğunu belirten bir yazı olduğu anlaşılmıştır.
17 Şubat 2008 tarihinde YENİÇAÐdaki köşemde yayınlanan bu yazımdan sonra 20-25 polis bastı ve esir alındım. Gazetede görüldüğü gibi söz konusu yazıların tamamı yayınlanmış ve hiçbir yasal takip yapılmamış yazılardır.
TELEFON GÖRÜŞMELERİ
1- 28.08.2007 tarihinde Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile görüşmesinde özetle; hal hatır sormadan sonra M.ZEKERİYA ÖZTÜRK�ün : E okudun mu gazeteleri haberleri interneti falan dediği, Vedat YENERER�in: Ne oldu yeni bir şey mi var? diye sorduğu,
2- Tape: 1073 26.11.2007 tarihinde Veli KÜÇÜK ile görüşmesinde özetle; MHP ile ilgili konuşmalar yaptığı, bir süre konuştuktan sonra Veli KÜÇÜKün �şimdi benim değerlendirmem başka şekilde, Koray AYDIN 300 seneyle yargılanıyor, 40 dosya var hepsi.
3- Tape: 1114 23.12.2007 tarihinde Veli KÜÇÜK ile görüşmesinde özetle; Veli KÜÇÜK�ün �bu sabah bende seni arayım diyordum, yazını okudum internetten� �güzel çok güzel olmuştu� dediği, kendisinin de �ya paşam yazıyoruz da hiç bişey yok ki suyla yazıyoruz� �bir yararı oluyorsa iyi paşam� dediği, Veli KÜÇÜK�ün de olduğunu ve milletin uyandığını söylediği,
4- Tape: 1530 08.01.2008 tarihinde Veli KÜÇÜK ile görüşmesinde özetle; Hal hatır sormadan sonra VEDATIN dün Sebahattin ÖNKİBAR�ı okudunuz mu diye sorduğu VELİ�nin okuduğunu beyan ettiği, VEDATın Taha Akyol�un amcasını gördünüz dimi kim olduğunu diye sorduğu VELİnin okuduğunu söyleyerek doğru ya Taha Akyol�un amcası Boğazlıyan kaymakamı� dediği VEDAT�ın Vatan haini dediği, Veli�nin ha aynısı yani dediği VEDAT�ın yani resmen taşlar yerine oturuyor biliyor musunuz paşam .
2445 sayfalık iddianamede şahsımla ilgili olan bölüm 17 sayfadır. Toplam 10 tape konulmuştur.
Yukarıdaki okuduğum 4 tape bu davada sanık olanlarla ilgilidir. 4 tape de okunduğunda gazetecilik mesleğimle doğrudan bağlantılı olduğu açıkça görülür.
1 Tape : Zekeriya Öztürk 28 Ağustos 2007�de �E.. okudun mu gazete haberleri, interneti falan� diye söze başlayıp iki gazeteci ve yazan günlük gelişmeleri değerlendiriyor. Yasa dışı, örgütsel faaliyet, emir-komuta anlamına gelecek hiçbir cümle yoktur.
2-3 nolu tapelerde Veli Küçük ile yine haberlerle ve köşe yazımla ilgili konuşuyoruz.
4 no�lu tape�de de Sabahattin Önkibar adlı Yeniçağ gazetesi yazarının bir yazısını değerlendiriyoruz, içeriğini irdeleyip fikir teatisinde bulunuyoruz.
Savcıları �gazetecilik dışı� görüşmeler iddiası gerçek dışıdır.
Tape: 1532 22.01.2008 tarihinde Nejat ESLEN ile görüşmesinde özetle; NEJATIN, İyi çok şükür ne o toparladılar milleti ya nedir bu, devamında PKK lılar mecliste dolaşıyor vatan severleri topluyorlar dediği, VEDAT�IN Ve göz altına alınanlar için de aralarında trafik cezası bile yememiş insanlar var ve terör örgütünün adını da Ergenekon olarak koymuşlar yazışmalarda da Ergenekon terör örgütü diye söz ediyorlarmış dediği, devamında NEJAT�IN Evet Vedat GÜLER KÖMÜRCÜ de onların içlerinde dediği devamında Vedat�ın Ya çok özel dosyalar bilgiler devamlı yayınlıyor nerden geliyor bilmiyorum ama dediği
Günlük gelişmeleri ve haberleri değerlendiriyoruz. Cumhuriyet ve Radikal�de yazı yazan Emekli general Nejat Eslen gazeteci Güler Kömürcünün gözaltına alınması ile ilgili konu açıyor ve fikir alışverişinde bulunuyoruz. Eslen ne sanık ne de tanık.
Tape: 1531 22.01.2008 tarihinde Özcan PEHLİVANOÐLU ile görüşmesinde özetle: VEDATIN Valla bende bilmiyorum anlamış değilim Sevgi Erenerol�u serbest bırakmışlar dediği, Özcan PEHLİVANOÐLU�nun Hı psikolojik bir operasyon herhalde ya dediği, VEDAT�IN Ya ne iş bence hiçbir şey çıkmayacak bu işten bu sadece şimdi Dinci Fettullahcı başı bunu günlerce malzeme yapacak iyicene bunları hani isimleri halkın önüne koyuyorlar ki yarın öbür gün bunlar bir şey söylediği zaman bir önemi kalmasın güvenilirlikleri kalmasın anladın mı dediği, devamında VEDATIN Çünkü bunların pisliklerine baksana gözaltına alınanların hepsi Akıllı herifler hepsi ciddi bilgi belgelere ulaşan insanlar bunları her gün bunların iplerini pazara çıkartıyor bundan rahatsızlık duyuyorlar dediği,
Balkan Türkleri Konfederasyonu Başkanı Özcan Pehlivanoğul hem MHP milletvekili adayı Meral Akşener�den sonraydı seçilemedi. Şimdi MHP Eyüp Belediye Bşk. adayı, hem de sahibi olduğum haber sitesi internetajans�ın köşe yazarıdır. Ben MHP yönetimine muhalif olsam örgütün ideolijisi doğrultusunda yayın yapsam Ö. P�ye köşe yazdırmazdım. Seçimlerde resmen MHP�yi savunan yazılar yazdı. Savcı hiç araştırmamış.
Soruşturma aşamasında gözaltılara ilişkin fikir alışverişinde bulunuyoruz. Pehlivanoğlu ne sanık ne de tanık.
Tape: 1534 08.02.2008 tarihinde Ümit ÖZDAÐ ile görüşmesinde özetle; Görüşmenin başında Ümit ÖZDAÐ Vedat YENERER�İN Yılmaz ERDOÐAN hakkında bir yazısını okuduğunu bundan dolayı hukuki bir proplem olup olmayacağını sorduğu, VEDATIN Yılmaz ERDOÐAN, Mustafa ERDOÐAN diye yazın googlda özgür gündemin Ankara temsilcisi diye çıkar dediği, devamında vedat�ın Bide şöyle bir şey var
Ne sanık, ne tanık olan ama her fırsatta �Çamur at izi kalsın� misali iddianameye sokulan Prof. Dr. Ümit Özdağ ile �Kanlı Kukla PKK� adlı kitabımın içinde yer alan bir bölümün hukuki sıkıntı yaratıp yaratmayacağını konuşuyoruz.
Tape: 1588 20.02.2008 tarihinde Emin GÜRSES ile görüşmesinde özetle; Emin GÜRSES�in �bu sene ödül veriyor musun hocam dediği, kendisinin de �Maddi yetersizliklerden dolayı, terör listesine girerler başlarına sıkıntı gelir diye de o konuda da biraz rahatsız oldum vermedim� dediği,
Sahibi olduğum haber portalının bu yıl tören düzenleyip düzenlemeyeceğini konuşuyoruz. 2006 son oldu. Gerçekten de Kuvai Milliye ruhu çok sulandırıldı. Dernekler, siteler mantar gibi çoğalınca 2006�da iptal ettim ve tören düzenlenmedi.
20.02.2008 günü saat: 13.32 de Gülgün FEYMAN ile yaptığı görüşmede; Habertürk�te yürütülen Mehmetçiğe yardım kampanyası�ndan bahsettiği, kendisinin de ben onun bütün pisliklerini biliyorum ama Turgay CİNER izin vermedi� dediği, bu konunun Turgayla alakası olmadığını konuştuğu, Gülgün�ün Melih MERİÇin rezidans aradığını� anlattığı, kendisinin de �bu satıştan cebine para girdi� dediği, Gülgün�ün de �Murat ONGUN�un aldığı arabadan bahsettiği�
15 yıllık arkadaşım ve tanınmış TV spikeri Gülgün Feyman ile klasik medya dedikodusu yapıyoruz.
Bu davada ne sanık ne de tanık.
21.02.2008 (14.40) günü VEDAT YENERER ile YUSUF ATEŞ arasında yapılan görüşmede özetle Yusufun: Abi cumartesi günü Ümit bey İstanbulda olacak saat 2de dediği, Vedatın: Tamam tamam gelmeye çalışıcam tamam şeklinde görüşmelerinin olduğu,
Başkanlığını Prof. Dr. Ümit Özdağ�ın yaptığı 21. Yüzyıl Türkiye enstitüsü yönetim kurulu üyesi ve bu davada ne sanık ne de tanık olan Yusuf Ateş beni arayıp toplantıyı hatırlatıyor ve katılıp katılmayacağımı soruyor.
Yukarıdaki tapeyi yayınlamak bir hukuk garabetidir. Bu tapelerle benim terör örgütü üyesi olduğumu iddia etmek kanıt olarak klasöre koymak hangi hukuk mantığı ile bağdaşır?
SON OLARAK
Sayın başkan ve değerli üyeler,
Yaklaşık 22 yıllık gazetecilik hayatımda bana okul, öğretmen ve her türlü eğitim malzemesini tüm eğitim yıllarında sağlayan, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan devletime ve verdikleri diplomaya ihanet etmedim.
Kalemimi asla satmadım�
Medyadaki kirli ilişkilere girmedim. Kimsenin adamı olmadım. Her zaman vatanım ve milletimden yana oldum.
İnsan Haklarına sonuna kadar saygılı oldum.
Gün geldi en sert eleştirileri yaptım. Ama Şu ana kadar yalan, iftira ya da diğer suçlardan hiç ceza almadım.
Sicilim tertemiz ve alnım ak bir şekilde karşınızdayım.
Terörist olmak, devlete, hükümete isyan etmeye ya da TSK�yı darbeye teşvik etmeye her şeyden önce aldığım aile terbiyesi elvermez�
Sayın başkan ve değerli üyeler sizleri saygıyla selamlıyor ve savunmamı bitiriyorum.
Sorulacak her türlü soruyu her zaman olduğu gibi en samimi şekilde yanıtlamaya hazırım. Arz ederim.
Vedat YENERER
Yorum