Prof. Osman ÖZSOY Haber 7 Herkes açken o toktu hem de Filistin'de
Bu yazıda son günlerde zihinleri kurcalayan önemli bir soruya cevap aramaya çalışacağız.
Ölünün arkasından eleştirel yazı yazmak âdetim değildir. Sırf bu nedenle, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat’ın durumunun ağırlaştığı haberi ajanslara düştüğünde yıllardır zihnimi kurcalayan bir konuyu o hayattayken yazmak istemiş ve hemen kaleme sarılmıştım.
Yazımı 10 Kasım 2004’te yazdım ve gazeteye gönderdim. Yazının 11 Kasım’da gazetede yayınlandığı gün Arafat’ın ölüm haberi geldi.
Bugün bu konuyu neden hatırladığımıza gelince…
İsrail’de 4 gün sonra seçim var. Seçime girecek olan partilerin en önemli ortak vaadi Hamas’ı tamamen yok etmek üzerine kurulu. Hatta İsrail’in Beyteynu Partisi'nden milletvekili olan Avigdor Lieberman, Gazze'yi işgalle uğraşmak gereksiz, atom bombası atarak hepsini yok edelim demekten çekinmedi.
Hamas yanlılarının bebekleri dâhil tüm efradını öldürmek ve yok etmek isteyen İsrailliler ve ona bu konuda destek veren Arap Âlemi ve tüm Batı ülkeleri neden acaba Yaser Arafat’ın bir zamanlar lideri bulunduğu Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) için aynı söylemlerde bulunmuyorlardı. Fakat bugün nedense, Filistin gerçeğinin bir parçası olan Hamas yok edilmeli diye ısrar ediyorlar.
Nedeni çok basit… Ortadoğu’daki Arap hanedanlarının her birini ülkelerinde kim iş başına getirmiş ise, Yaser Arafat’ın uzun yıllar Filistin’in başında kalmasını aynı güçler istemiştir demek yanlış olmaz. Üstelik Arafat’ın yardımcılığına kadar yükselen örgüt içinden tüm ikinci isimler suikastla öldürülmüşler, ama Arafat’a dokunulmamıştı.
Arafat 1988'de Filistin Devleti'ni ilan etti. Filistin Yönetimi'nin birbiri ardına çıkardığı başbakanlardan hiçbirine Arafat kalıcılık kazandırmadı. O hep ayakta kaldı. Fehmi Koru'nun deyimiyle, sıkılmış yumruğunu bir türlü, arka sıvazlayan bir ele dönüştürmedi.
ABD Başkanı Bill Clinton 2000 yılı Temmuz ayında Yaser Arafat ile Ehud Barak'ı Camp David'te buluşturdu. Bir mutabakat zemini ortaya çıktı. Dünya barış için umutlanmışken, aynı yılın Aralık ayında Arafat planı inanılmaz şekilde reddetti. İzzetbegoviç'in Bosna için seçtiği yolu Arafat Filistin için seçmedi.
İsrail'in etrafı Müslümanlar ülkelerle çevrili olmasına ve Arafat'a bu ülkelerin halklarından her türlü destek sağlanmasına rağmen, Arafat hareketi başarıya ulaştıramadı. İsrail bölgede yayılırken, Filistin halkı hep geriledi, hep acı çekti.
Kuveyt'i işgal ederek dünyanın öfkesini üzerine çeken Saddam Hüseyin'e Birinci Körfez Savaşı'nda anlamsız bir şekilde destek verdi. Körfez ülkelerindeki Filistinliler bu nedenle işlerini ve ikamet haklarını kaybettiler.
Tarihteki örneklerinden yola çıkarak zihnimde oluşan çağrışımla söylüyorum… Şahsen bana göre Arafat’ın temel misyonu, Filistin davasını sürüncemede bırakmak ve yol almasını engellemek üzere sibop vazifesi görmekti.
***ifleri gerçekten de kaçmış…
Bir önceki yazımızda, “Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışı en çok kimleri korkuttu?” diye sormuş, Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı İslam dünyası halklarını heyecanlandırsa da yöneticilerinin kâbusu haline geldiğini anlatmıştım.
Nitekim yazının yayınlandığı gün, Gazze saldırılarını ve Davos’u değerlendirmek üzere Abu Dabi'de bir araya gelen Arap ülkeleri dışişleri bakanları, Mahmud Abbas'ın liderliğini yaptığı Filistin Yönetimi'ne destek veren bir açıklama yaptılar. Bildiride, "Amacımız, Filistin halkının tek temsilcisi Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) desteğimizi canlandırmaktır” ifadesine yer verildi.
Yani, Yaser Arafat’ın 1958’den ölümüne kadar 46 yıl liderliğini yaptığı ve Filistin davasını bir adım ileri götüremeyen FKÖ’ye desteklerini açıkladılar. Nedeni basit aslında… FKÖ birçok açıdan Arap ülkelerin yönetimlerine çok benziyor. Tıpkı Arap liderlerin olduğu gibi, hafta sonu Ankara’ya gelecek olan Filistin Ulusal Yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın Gazze saldırılarının en yoğun yaşandığı dönemde yüzünde ciddi bir teessür bir izi görmemek beni üzmüştü.
Müthiş servet…
Filistinli dün olduğu gibi bugünlerde de aç ve açık.
Yıllar yılı Filistin’e akan paraların akıbeti de hep kafaları kurcaladı. 1994 ile 2003 yılları arasında Filistin'e akan yardımların miktarı yaklaşık 6.5 milyar doları buldu. Filistin devletini tek başına yöneten ve yanında başka isimlerin sivrilmesine izin vermeyen Arafat, Filistin'e akan milyarlarca doları sorgusuz sualsiz tek başına kontrol etti.
Yaser Arafat, vefatından bir yıl önce, Forbes dergisinin 2003 yılında dünyanın en zengin liderleri sıralamasında en zengin altıncı lider ilan edildi. Dergi Arafat'ın kişisel servetini 300 milyon dolar olarak açıkladı.
Bir dönem Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) maliye bakanlığını yapan Cavid el-Hüseyin, görevi bıraktığı 1996'da bu paranın 3 ile 5 milyar dolar arasında olduğunu açıkladı. Hüseyin'e göre Arafat, örgütte kontrolü sağlamak için sürekli olarak etkili bazı isimleri satın alma yoluna gitti. İsrailli eski istihbaratçılardan Şalom Harari, muhtemel bir sürgüne karşı Arafat'ın yaklaşık 700 milyon doları hesabında tuttuğunu açıkladı. Üstelik Arafat, paranın miktarının açıklanması için yapılan tüm baskılara sürekli karşı koydu.
Bu yazıyı, Filistin davası neden bir türlü yol alamıyor, neden seçimle işbaşına gelmiş hükümet muhatap alınmak istenmiyor da, başta İsrail olmak üzere Arap dünyası ve Batı ülkeleri FKÖ’yü daha çok tercih ediyor sorularına cevap bulmaya yardımcı olmak için yazdım.
Bosna'da dünyanın büyük bir umursamazlıkla takip ettiği Müslümanlara yönelik soykırım sürerken, rahmetli Özal İzzetbegoviç'e tarihi bir uyarıda bulunur ve şöyle der:
— Eğer sorunu bir anlaşma zeminine çekme fırsatı bulursak, derhal onayla. Önce kanı bir durduralım ve dünyayı yanımıza alalım. Gerisini sonra hallederiz, der.
İzzetbegoviç, sahip olduğumuz şu devleti Özal'a borçluyuz derdi.
Yaser Arafat asla barışın adamı olmadı. Bugün Türkiye’nin barış çabalarından rahatsız olanlar da aynı zihniyet zemininden besleniyorlar. Düzen öyle kurulmuş çünkü.
İsrail tarafına hala ara ara atılan Hamas füzelerine gelince… Ergenekon türü yapılanmalar sadece bizde mi var sanıyorsunuz. O füzeleri atanlarla Danıştay’a saldıran zihniyet arasında fark var mı? Mesele kendi insanını kırdırmak olunca…
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7
yazaramesaj@gmail.com
- 06 Şubat 2009 05:57
- YAZARIN DİÐER YAZILARI
Bu yazıda son günlerde zihinleri kurcalayan önemli bir soruya cevap aramaya çalışacağız.
Ölünün arkasından eleştirel yazı yazmak âdetim değildir. Sırf bu nedenle, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat’ın durumunun ağırlaştığı haberi ajanslara düştüğünde yıllardır zihnimi kurcalayan bir konuyu o hayattayken yazmak istemiş ve hemen kaleme sarılmıştım.
Yazımı 10 Kasım 2004’te yazdım ve gazeteye gönderdim. Yazının 11 Kasım’da gazetede yayınlandığı gün Arafat’ın ölüm haberi geldi.
Bugün bu konuyu neden hatırladığımıza gelince…
İsrail’de 4 gün sonra seçim var. Seçime girecek olan partilerin en önemli ortak vaadi Hamas’ı tamamen yok etmek üzerine kurulu. Hatta İsrail’in Beyteynu Partisi'nden milletvekili olan Avigdor Lieberman, Gazze'yi işgalle uğraşmak gereksiz, atom bombası atarak hepsini yok edelim demekten çekinmedi.
Hamas yanlılarının bebekleri dâhil tüm efradını öldürmek ve yok etmek isteyen İsrailliler ve ona bu konuda destek veren Arap Âlemi ve tüm Batı ülkeleri neden acaba Yaser Arafat’ın bir zamanlar lideri bulunduğu Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) için aynı söylemlerde bulunmuyorlardı. Fakat bugün nedense, Filistin gerçeğinin bir parçası olan Hamas yok edilmeli diye ısrar ediyorlar.
Nedeni çok basit… Ortadoğu’daki Arap hanedanlarının her birini ülkelerinde kim iş başına getirmiş ise, Yaser Arafat’ın uzun yıllar Filistin’in başında kalmasını aynı güçler istemiştir demek yanlış olmaz. Üstelik Arafat’ın yardımcılığına kadar yükselen örgüt içinden tüm ikinci isimler suikastla öldürülmüşler, ama Arafat’a dokunulmamıştı.
Arafat 1988'de Filistin Devleti'ni ilan etti. Filistin Yönetimi'nin birbiri ardına çıkardığı başbakanlardan hiçbirine Arafat kalıcılık kazandırmadı. O hep ayakta kaldı. Fehmi Koru'nun deyimiyle, sıkılmış yumruğunu bir türlü, arka sıvazlayan bir ele dönüştürmedi.
ABD Başkanı Bill Clinton 2000 yılı Temmuz ayında Yaser Arafat ile Ehud Barak'ı Camp David'te buluşturdu. Bir mutabakat zemini ortaya çıktı. Dünya barış için umutlanmışken, aynı yılın Aralık ayında Arafat planı inanılmaz şekilde reddetti. İzzetbegoviç'in Bosna için seçtiği yolu Arafat Filistin için seçmedi.
İsrail'in etrafı Müslümanlar ülkelerle çevrili olmasına ve Arafat'a bu ülkelerin halklarından her türlü destek sağlanmasına rağmen, Arafat hareketi başarıya ulaştıramadı. İsrail bölgede yayılırken, Filistin halkı hep geriledi, hep acı çekti.
Kuveyt'i işgal ederek dünyanın öfkesini üzerine çeken Saddam Hüseyin'e Birinci Körfez Savaşı'nda anlamsız bir şekilde destek verdi. Körfez ülkelerindeki Filistinliler bu nedenle işlerini ve ikamet haklarını kaybettiler.
Tarihteki örneklerinden yola çıkarak zihnimde oluşan çağrışımla söylüyorum… Şahsen bana göre Arafat’ın temel misyonu, Filistin davasını sürüncemede bırakmak ve yol almasını engellemek üzere sibop vazifesi görmekti.
***ifleri gerçekten de kaçmış…
Bir önceki yazımızda, “Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışı en çok kimleri korkuttu?” diye sormuş, Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı İslam dünyası halklarını heyecanlandırsa da yöneticilerinin kâbusu haline geldiğini anlatmıştım.
Nitekim yazının yayınlandığı gün, Gazze saldırılarını ve Davos’u değerlendirmek üzere Abu Dabi'de bir araya gelen Arap ülkeleri dışişleri bakanları, Mahmud Abbas'ın liderliğini yaptığı Filistin Yönetimi'ne destek veren bir açıklama yaptılar. Bildiride, "Amacımız, Filistin halkının tek temsilcisi Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) desteğimizi canlandırmaktır” ifadesine yer verildi.
Yani, Yaser Arafat’ın 1958’den ölümüne kadar 46 yıl liderliğini yaptığı ve Filistin davasını bir adım ileri götüremeyen FKÖ’ye desteklerini açıkladılar. Nedeni basit aslında… FKÖ birçok açıdan Arap ülkelerin yönetimlerine çok benziyor. Tıpkı Arap liderlerin olduğu gibi, hafta sonu Ankara’ya gelecek olan Filistin Ulusal Yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın Gazze saldırılarının en yoğun yaşandığı dönemde yüzünde ciddi bir teessür bir izi görmemek beni üzmüştü.
Müthiş servet…
Filistinli dün olduğu gibi bugünlerde de aç ve açık.
Yıllar yılı Filistin’e akan paraların akıbeti de hep kafaları kurcaladı. 1994 ile 2003 yılları arasında Filistin'e akan yardımların miktarı yaklaşık 6.5 milyar doları buldu. Filistin devletini tek başına yöneten ve yanında başka isimlerin sivrilmesine izin vermeyen Arafat, Filistin'e akan milyarlarca doları sorgusuz sualsiz tek başına kontrol etti.
Yaser Arafat, vefatından bir yıl önce, Forbes dergisinin 2003 yılında dünyanın en zengin liderleri sıralamasında en zengin altıncı lider ilan edildi. Dergi Arafat'ın kişisel servetini 300 milyon dolar olarak açıkladı.
Bir dönem Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) maliye bakanlığını yapan Cavid el-Hüseyin, görevi bıraktığı 1996'da bu paranın 3 ile 5 milyar dolar arasında olduğunu açıkladı. Hüseyin'e göre Arafat, örgütte kontrolü sağlamak için sürekli olarak etkili bazı isimleri satın alma yoluna gitti. İsrailli eski istihbaratçılardan Şalom Harari, muhtemel bir sürgüne karşı Arafat'ın yaklaşık 700 milyon doları hesabında tuttuğunu açıkladı. Üstelik Arafat, paranın miktarının açıklanması için yapılan tüm baskılara sürekli karşı koydu.
Bu yazıyı, Filistin davası neden bir türlü yol alamıyor, neden seçimle işbaşına gelmiş hükümet muhatap alınmak istenmiyor da, başta İsrail olmak üzere Arap dünyası ve Batı ülkeleri FKÖ’yü daha çok tercih ediyor sorularına cevap bulmaya yardımcı olmak için yazdım.
Bosna'da dünyanın büyük bir umursamazlıkla takip ettiği Müslümanlara yönelik soykırım sürerken, rahmetli Özal İzzetbegoviç'e tarihi bir uyarıda bulunur ve şöyle der:
— Eğer sorunu bir anlaşma zeminine çekme fırsatı bulursak, derhal onayla. Önce kanı bir durduralım ve dünyayı yanımıza alalım. Gerisini sonra hallederiz, der.
İzzetbegoviç, sahip olduğumuz şu devleti Özal'a borçluyuz derdi.
Yaser Arafat asla barışın adamı olmadı. Bugün Türkiye’nin barış çabalarından rahatsız olanlar da aynı zihniyet zemininden besleniyorlar. Düzen öyle kurulmuş çünkü.
İsrail tarafına hala ara ara atılan Hamas füzelerine gelince… Ergenekon türü yapılanmalar sadece bizde mi var sanıyorsunuz. O füzeleri atanlarla Danıştay’a saldıran zihniyet arasında fark var mı? Mesele kendi insanını kırdırmak olunca…
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7
yazaramesaj@gmail.com
Yorum