Bu meslekte yıllar geçtikçe yazı yazmak kolaylaşıyor. Zira memleketin halleri değişmiyor.
Özellikle siyasette öyle.
Yıllar öncesinin bir yazısını arşivden çekip köşenize koyabilirsiniz. Çünkü, geçen onca yıla rağmen yazı güncelliğini korumuştur.
Sonra da yazı, Nadir Nadi‘nin “Bu adam dünyaya boşuna gelmiş!” cümlesiyle noktalanabilir.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in geçen günkü seçmene yönelik şantaj kokan sözlerini okuyunca aklıma takıldı bu konu.
Şahin şöyle demiş:
“Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler projelerini Ankara’dan geçiremiyorlar.”
Kısaca demek istiyor ki:
“Bizi seçmezseniz hizmet yok!”
Hiç değişmiyor.
Arşivi karıştırdım. İki tane yazı buldum. İkisi de Cumhuriyet gazetesinden.
Biri, 6 Mart 1989 tarihli.
Yerel seçim kampanyasının kızıştığı günler. Başbakan Özal’la birlikte İskenderun’dayız. Özal otobüsün önünde halkı selamlıyor.
Bir ses, cıyak cıyak:
“Bir sevgisin sen Özal/Ömür boyu sürecek/Bu hizmetler yıllarca dillerden düşmeyecek.”
Özal çok mutlu.
Elinde mikrofon, “Belediye sizden, il bizden!” diye bağırıyor. Başbakan, ANAP lideri, “Bize oy verin, İskendurun’u il yapalım” diyebiliyor.
Cumhuriyet’te çıkan ikinci yazım 21 Mart 1989 tarihli. Yine yerel seçimlerle ilgili yazımın başlığı şöyle:
“Özal’ın şantaj politikası!”
Şöyle devam ediyor:
“Sayın Özal’ı televizyonda yine hayretle izledik. Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka, tüm mimik ve jestleriyle ne demek istediğini vurgulayarak, Türk seçmenini tehdit etti Özal.
Önce, yerel yöneticilerle merkezi hükümetin epey ilişkisi bulunduğunun altını çizdi. Sonra, merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki ‘uyum’un önemine dikkati çekerek, şöyle sürdürdü konuşmasını:
‘Seçtiğiniz insanlar hangi partiye mensup olursa olsunlar, bu uyumu sağlayabileceklerse, çok daha iyi hizmet verirler. Ama hükümetle uyum içinde çalışamayacaklarsa, o yörenin insanları maalesef zarar görür. Mahalli yöneticilerin hükümetle uyum içinde olmaları sizlere daha iyi hizmete vesile olacaktır.’
Son derece açık değil mi?
Daha bu yakınlarda İskenderun sokaklarında otobüsle turlarken elde mikrofon, ‘Belediye bize, il size’ diye bağırıyordu gülerek. Şimdi de, ‘Belediyeyi ANAP’a vermezseniz, biz de size hizmeti engelleriz’ demeye getiriyor açıkça...
Olacak şey değil!
Şantaj politikasıdır bunun adı.
Seçmeni düpedüz tehdit etmektir. Demokrasiyle ilgisi olmayan bir tutumdur. Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Sayın Başbakan’ın her zaman hayranlık duyduğu Amerika dahil olmak üzere tüm demokrasilerde bir devlet kavramı vardır. Hem devletin hem de devlet yönetmenin belirli temel ilke ve kuralları vardır.
Bunlar, devletin devamlılığını sağlar. Kişilere göre değişmez bu ilke ve kurallar; kişiler bunların yerini alamaz. ‘Devlet benim’ diyenlere yer yoktur demokrasilerde.
Onun içindir ki, ‘A partisinden olanlara devlet hizmet götürür, B partisinden olanlara götürmez’ diyen bir zihniyetle demokratik rejim kesinlikle bağdaşmaz.
Bir başbakan, milyonlarca seçmenin gözünün içine bakarak bunu telaffuz edebilir mi? Ederse, anayasaların omurgasını oluşturan eşitlik ilkesi ne olur?
İki nokta daha vurgulanmalı.
Birincisi:
Başbakan Özal’ın bu tutumu kendi partisinin çıkarları açısından da ters tepecektir.
İkincisi:
Sayın Başbakan şunu iyi bilmelidir ki, Türkiye’de zaten saygınlığını bir türlü kazanamamış olan politika kurumunun saygınlığını bu tutumuyla yıpratmakta, ayrıca kitlelerin nezdinde devlet yönetimine dönük güveni azaltmaktadır.”
20 yıl önceki yazı böyle.
Bugün de güncel değil mi?
Yoksa boşuna mı geldik bu dünyaya
.Hasan Cemal
h.cemal@milliyet.com.tr
Özellikle siyasette öyle.
Yıllar öncesinin bir yazısını arşivden çekip köşenize koyabilirsiniz. Çünkü, geçen onca yıla rağmen yazı güncelliğini korumuştur.
Sonra da yazı, Nadir Nadi‘nin “Bu adam dünyaya boşuna gelmiş!” cümlesiyle noktalanabilir.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in geçen günkü seçmene yönelik şantaj kokan sözlerini okuyunca aklıma takıldı bu konu.
Şahin şöyle demiş:
“Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler projelerini Ankara’dan geçiremiyorlar.”
Kısaca demek istiyor ki:
“Bizi seçmezseniz hizmet yok!”
Hiç değişmiyor.
Arşivi karıştırdım. İki tane yazı buldum. İkisi de Cumhuriyet gazetesinden.
Biri, 6 Mart 1989 tarihli.
Yerel seçim kampanyasının kızıştığı günler. Başbakan Özal’la birlikte İskenderun’dayız. Özal otobüsün önünde halkı selamlıyor.
Bir ses, cıyak cıyak:
“Bir sevgisin sen Özal/Ömür boyu sürecek/Bu hizmetler yıllarca dillerden düşmeyecek.”
Özal çok mutlu.
Elinde mikrofon, “Belediye sizden, il bizden!” diye bağırıyor. Başbakan, ANAP lideri, “Bize oy verin, İskendurun’u il yapalım” diyebiliyor.
Cumhuriyet’te çıkan ikinci yazım 21 Mart 1989 tarihli. Yine yerel seçimlerle ilgili yazımın başlığı şöyle:
“Özal’ın şantaj politikası!”
Şöyle devam ediyor:
“Sayın Özal’ı televizyonda yine hayretle izledik. Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka, tüm mimik ve jestleriyle ne demek istediğini vurgulayarak, Türk seçmenini tehdit etti Özal.
Önce, yerel yöneticilerle merkezi hükümetin epey ilişkisi bulunduğunun altını çizdi. Sonra, merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki ‘uyum’un önemine dikkati çekerek, şöyle sürdürdü konuşmasını:
‘Seçtiğiniz insanlar hangi partiye mensup olursa olsunlar, bu uyumu sağlayabileceklerse, çok daha iyi hizmet verirler. Ama hükümetle uyum içinde çalışamayacaklarsa, o yörenin insanları maalesef zarar görür. Mahalli yöneticilerin hükümetle uyum içinde olmaları sizlere daha iyi hizmete vesile olacaktır.’
Son derece açık değil mi?
Daha bu yakınlarda İskenderun sokaklarında otobüsle turlarken elde mikrofon, ‘Belediye bize, il size’ diye bağırıyordu gülerek. Şimdi de, ‘Belediyeyi ANAP’a vermezseniz, biz de size hizmeti engelleriz’ demeye getiriyor açıkça...
Olacak şey değil!
Şantaj politikasıdır bunun adı.
Seçmeni düpedüz tehdit etmektir. Demokrasiyle ilgisi olmayan bir tutumdur. Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Sayın Başbakan’ın her zaman hayranlık duyduğu Amerika dahil olmak üzere tüm demokrasilerde bir devlet kavramı vardır. Hem devletin hem de devlet yönetmenin belirli temel ilke ve kuralları vardır.
Bunlar, devletin devamlılığını sağlar. Kişilere göre değişmez bu ilke ve kurallar; kişiler bunların yerini alamaz. ‘Devlet benim’ diyenlere yer yoktur demokrasilerde.
Onun içindir ki, ‘A partisinden olanlara devlet hizmet götürür, B partisinden olanlara götürmez’ diyen bir zihniyetle demokratik rejim kesinlikle bağdaşmaz.
Bir başbakan, milyonlarca seçmenin gözünün içine bakarak bunu telaffuz edebilir mi? Ederse, anayasaların omurgasını oluşturan eşitlik ilkesi ne olur?
İki nokta daha vurgulanmalı.
Birincisi:
Başbakan Özal’ın bu tutumu kendi partisinin çıkarları açısından da ters tepecektir.
İkincisi:
Sayın Başbakan şunu iyi bilmelidir ki, Türkiye’de zaten saygınlığını bir türlü kazanamamış olan politika kurumunun saygınlığını bu tutumuyla yıpratmakta, ayrıca kitlelerin nezdinde devlet yönetimine dönük güveni azaltmaktadır.”
20 yıl önceki yazı böyle.
Bugün de güncel değil mi?
Yoksa boşuna mı geldik bu dünyaya
.Hasan Cemal
h.cemal@milliyet.com.tr
Yorum