Gençliğe hitabedeki gençlik kimdir?

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • Kadim
    Senior Member

    • 30-01-2004
    • 4782

    Gençliğe hitabedeki gençlik kimdir?

    İleti Numarası: 1647778

    Aşağıda yazılanları ben vatanımı seviyorum, Allah'tan korkuyorum diyenler düşüne düşüne, sindire sindire okusunlar...

    "Fityan ehli", meallerde ve sözlüklerde hep "gençlik grubu" olarak anlamlandırılır. Fityan ehline sadece genç insanlar olarak bakmak büyük bir kayıptır. Fityan ehli, tarih boyunca elçilere, peygamberlere ve onlarla aynı yolun yolcusu olan önderlere ilk destek çıkanlar grubudur. Bu kavramı sadece gençlik diyerek geçiştirmek yanlıştır. Fityan ehli fitneden uzak duranları, ihtiyaç oranında rızkla yaşamaya rıza gösterip, yakınındakilerin de aynı ölçüyle rızklanmasını isteyenleri, rızk kaynaklarıyla üretim olanaklarının belirli kişi, grup ya da toplulukların elinde şehvet unsuru olmasını bencillik bilenleri, rekabeti ve yarışı(buzağıya tapma) sefihlik(ahmaklık) görenleri anlatır. Fityan ehli şehvetin unsurları olan mülk, iktidar ve yönetim ile şan şöhret sahipliğinin ancak Allah'a ait olduğunu, Allah'ın da bu unsurları insanlığın tamamına eşit olarak kullanılmak üzere sunduğunu bilenlerdir. Fityan ehli gençler, bahadırlar, yiğitler, mertler, delikanlılar bu sınırlarla yaşamanın mütevaziliğini kabul edenlerdir. Onlar toplumun böyle mütevazi bir yaşam sürmesi için mücadele eden, itidal seviyesindeki geçimliğini alnının teri, bileğinin hakkıyla söke söke almayı isteyenlerdir. Fityanlığı, delikanlılığı, yiğitliği; mafyalık yaparak başkasının ihtiyaç seviyesindeki geçimliğine göz koyanlar kolaycılarda, tembellerde, emeği çalıp rant peşinde koşanlarda, sokaklarda, meydanlarda bangır bangır oy diye yalvarıp, sihirli sözlerle halkı kandıranların, işçinin-memurun emeğini tırtıklayan domuz mizaçlıların ve onlara yalakalık yapan maymun mizaçlıların içinde aramayın. Fityanlığı müşterek bir yaşama gönülden razı olmuş, nefsine hakim, tek kaynaktan rızklanmayı benimsemiş, irade ve kudret sahiplerinde arayın.


    Bu konu için en ibretlik toplumun halini Allah, Yunus suresi 74-99 arasında anlatmaktadır.

    Firavun ve kodamanlarına Musa ile Harun gönderilmiştir. Mülk unsurları konusunda büyüklenip kibirlenen ve günaha sapan firavun ve kodamanlarına Musa ile Harun uyarıcılar olarak gönderilmişlerdir.

    Gerçeği yani kurtuluşun toplumun müşterek yaşamasında, suyla temsil edilen rızkın depolanmadan akar halde bırakılmasında olduğunu, atalarının sosyo-ekonomi politiği olan, her dönem farklı isimlerle pisliğini örtmeye çalışan firavnizmin, piramitsel yapılanmanın, kodamanlığın, tarikatlaşmanın, masonluğun, feodalitenin, burjuvazinin, kapitalizmin, liberalizmin ve emperyalizmin en batıl yol olduğunu bildirmek üzere gitmişlerdir.

    Ancak ellerindeki mülkün halka adilce, ihtiyaçları seviyesinde paylaştırılacağını anlayan nankörler uyarıcıları ve dostlarını büyücülükle, sihirli laflar konuşmakla suçlamışlar, mülkü paylaşacağız peki karıları da paylaşacakmıyız türünden iftiralarla susturmaya çalışmışlardır. Amaçlarının devlet ve ululuğu ele geçirmek olduğu yalanıyla halk kitlelerini onlara düşman etmişlerdir. Onların gerçekleri gösteren ispatlı delilli ilimleri(mucize)ne karşılık sihirli sözlerle halkları etkilemekte ustalaşmış adamlarını çıkarmışlardır. Bu adamların kurdukları tuzakları, Allah'a güvenip dayandıkları için akla dayalı ispat ve delillerle herzaman alaşağı etmişlerdir. Halk ise bu kodamanların, firavnların kötülüklerinden korktukları için Musa'yı tasdik etmemişlerdir. Musa'ya ancak çok küçük bir yiğit gençler grubu (fityan ehli) inanmış ve destek olmuştur. Çünkü emperyalizm(firavnlık-piramitsel-tarikatsal yapılanma) o yerlerde büyük güç sahibidir.

    Firavnlar azdıkça azmaktadırlar. Buna karşılık fityan ehli ve uyarıcılar Allah'ın rahmetiyle bu azgın grubun zulümlerine karşılık bir çözüm önerisi istemektedirler.Allah'ta rahmetini göstermekte ve şunu öğütlemektedir. Ferdiyetçilik sistemi olan bu sistemden uzaklaşmak için Mısır'da yani metropol düzeninde, liberalizm ve kapitalizmin, firavnlığın yani ferdiyetçi düzenin hakim olduğu yerlerde, iştirak halinde yaşamın olduğu karşılıklı evler, devlet düzenleri, sistemler kurun ve kıblenizi bu sistemler olarak bilin ve ferdiyetçilikten uzaklaşın demektedir. Bu sistemler içinde namazınızı yani salatınızı dosdoğru yerine getirin yani rızkın adil ve hak ölçüye dayalı dağılımını yerine getirin denilmektedir. Bu yozlaştırılmamış manastırların, havraların, tekkelerin düzenidir.

    Fityan ehlinin emperyalist düzendeki mülk yoğunluğuna şaşırarak neden Allah'ın onları böyle rızıklandırdığına şaşırmaktadırlar. Mülklerinin ellerinden alınıp felaketi görecekleri o son musibetin başlarına gelmesi için Allah'a dua etmektedirler. Allah dualarını kabul etmiş ve firavnın denizde boğulması olarak temsil edilen süreç başlatılmıştır. Firavn son ana kadar eşitliğin adaletin hakikat olduğu bilincine erememiştir. Erdiğinde ise çok geç olmuştur.

    Bununla birlikte Musa'ya inananlar yani helal rızıklanmayla yaşama fırsatı verilenler kendilerine ilim ve getirileri sunulunca ayrılığa düşmüşlerdir.

    Bu anti-firavnizm, anti-kapitalizm, anti-emperyalizm düzeninin çözümünün adı İslam'da Haram üzere secdenin icra edileceği Mescid-i Haram sistemidir. Her yıl hacc münasebetiyle organizasyonların düzenlendiği yerde yozlaşmadan evvel uygulanan sistem, islamın ilk kırk yılında müşterek bir yaşama dayalıydı. Dört bir yandan gelen, islam hakkında bilgilendirilen ve ilim sahibi yapılan insanlar bu örnek mescidi görüp anlamak ve Allah'ın düzenin nasıl olması gerektiği konusunda koyduğu işaretleri idrak etmek için gelmekteydiler. İdrak sahipleri memleketlerine döndüklerinde toplumlarını bu sisteme göre yapılandırmaktaydılar. Ancak daha sonraları emevinin çıkarları adına yaptığı yozlaştırmalarıyla, bu hacc göreviyle umre(ömür boyu iştirak halinde yaşam) sistemi bozulmuş ve şekillerden ibaret bırakılmıştır. Bu şekiller de işaretlikten uzaklaştırılmıştır. Mescid-i Aksa üzere yaşamın takvaya uygun olmadığının yani zenginlerin fakirlere 2,5 gibi ufacık bir yüzdeyle yardımda kalarak dosdoğru salatı yerine getirin emrine nankörlüğü görün. İnfakın ihtiyaçtan arta kalanın tamamının beyt-el mala yani hazineye teslimiyle mümkün olacağını anlayın. Bu düzen kurulduğunda ne yetim kalır ortada, ne yolda kalmış kimse. Serbest rekabetin nasıl yasaklandığını, özelleşmenin, vakıflaşmanın nasıl dalalet olduğunu iyi inceleyin... Kurtuluş dinin gereği olan sosyo ekonomi politiğin orjinlerindeki/özündeki/fıtratındaki haline teslim edilmesiyle mümkündür. Aksi halde kurtuluş yoktur. Gökte ve yerde görmezmiyiz ki rızkın/suyun akar biçimde sunulmasıya
    tüm mahlukat var olabilmektedir. Bu sebilullahtır. Rızkı depolamak, yığmak, suyun önüne engeller koymak insanoğluna kurtuluş değil yok oluş getirir. Bu, rızk olarak elde edilenin ihtiyaç ve geçimlik dışında kalanının rızk dolaşım sistemine iadesiyle mümkündür. Vücuddaki kanın akışı engellenirse, organlar ihtiyaçlarının dışındakini dolaşım sistemine aktarmazsa ne olur düşünmez misiniz? Allah'ın bizlere verdiği fıtratın, takdirin(kader ve ölçü) bu olduğunu ve dosdoğru salatın/namazın da buna uyumlanmak olduğunu idrak etmez misiniz? Şekilsel olarak kılınan namazın şekilleriyle neler anlatılmak isteniyor düşünmez misiniz? Görmez misiniz kabenin kıble edinilip saf saf namaz kılınışı. Görmez misiniz safların ileri geri adım atılarak bozulmaması gerekişini? Görmez miyiz herkesin hür yaratılışını ve rızkta eşit hakka sahip oluşunu?

    Firavni düzendeki piramitsel yapılanmada gökten yağan yağmur(rızk) ancak en tepedekine ve yardakçılarına isabet etmektedir. Bu düzen güçlü olanın zayıfı yendiği, materyalist diyalektikçilerin savunduğu tarikatsal yapılanma düzenidir. Rekabet ve yarışla zayıfların elinden rızk kaynakları ve üretim olanakları da alınmaktadır. Selam ona Davud peygamber piramit simgesini ters çevirmiştir. Peygamberimizle gelen düzende ise kabe(küp) tarzı yapılanma emredilmiştir. Bu düzende yağmur toplumun her noktasına eşit düşmektedir. Yahudi toplumunun Davud'un tersine çevirdiği piramitle ortaya koyduğu siyyan şeklini asterda yıldızı şekline sokup yıldızlaşma olarak millete yutturan siyonist(siyyan ehlinin yozlaşmış hali) zihniyet orjinalinde tavanı açık olan kabenin de tepesini kapatmıştır. O soysuzların savunucuları da ümmetin belini kırmak için zamanımızda da iş başındadırlar...

    Günümüzde de emperyalist, kapitalist, liberalist düzenin yardakçıları da bu son sürece girene kadar adam olmayacaklardır. Bu hem tüm Dünya için hem de ülkemiz için reddedilemez bir hakikattir.

    Ülkemiz için de Atatürk'ün kafa yorarak, aklını ve vicdanını hür bırakarak ortaya koyduğu ve halkın desteğiyle kurduğu Cumhuriyet rejimiyle sebilullah (Allah yolu) üzere bir düzen kurulması yönünde büyük bir adım atılmıştır. Bencil yorumlarla çivisi çıkan yozlaşmış din ve şeriat, devrimlerle -özellikle laiklik ilkesi ile- kontrol altına alınmaktadır. Aklı hür, vicdanı hür nesiller yetişmesi için uygun koşullar sağlanmıştır.

    Devrimlerle sebilin(yolun) güvence altına alınmasına tahammül edemeyen karanlık kalpler, başta fityanlara olmak üzere tüm erdemli insanlara eziyet edeceklerdir ve etmektedirler. İftiralarla karalanacaklar, kafirlik, müşriklik ve münafıklıkla mürted ilan edilecekler. Ancak ilan edenler kendilerinin mürtedliklerini asla göremeyeceklerdir. Deccal dine bağlı görünecek ancak mürted olacak, toplumları Allah'la aldatacaktır. Bunca pisliğe rağmen Bedirde, Çanakkale'de aydınlık için savaşıp şehit olanların kanları için fityan yine korkusuzca ölüme gidecektir.

    Şimdi bakın ülkenin haline de kimlerin kime yardakçılık ettiğini idrak edin. Hiç bir siyasi, kültürel, ırksal, terimde dinsel kimliği ayırmaksızın müsavat(eşitlik ve adalet) gözüyle olaylara bakın. Sokaktaki simitçiden, devletin başındaki cumhurbaşkanına herkesin bu kimliklerini meslek olarak görün ve kimseye makam mevki sahibi gözüyle bakmayın. Mesleklerinin gereği olan saygının dışında hiç bir şekilde boyun eğmeyin. Bedirde başlayan Çanakkale'de mana bulan Kurtuluş savaşıyla ete kemiğe bürünen müşterek bir yaşam ideali için Allah'a iman edin ve sadece O'na dayanın. Padişah da odur, mülk de onundur.

    Allah'ın siz kabul etseniz de etmeseniz de eşitliğe ve adalete aykırı davranan tüm kavmleri, toplumları yok edip yerlerine düzgünlerini koyacağını sünnetten ve ölçüden(kader) bilin. Bu eşitlik ve adalet yoluna kurulan Cumhuriyeti koruyun ve yaşatın. Atatürk’ün gençliğe (fityan ehline) hitabesini ve Bursa nutkunu da bu gözle okuyun…


    Kadim



    Kaynak ve delil isteyen aşağıda yazılanları da okusun


    Yunus - 74 Nûh'un ardından birçok resulleri daha toplumlarına gönderdik. Onlara açık-seçik kanıtlar getirdiler. Ama onlar daha önceden yalanladıkları şeye bir türlü inanmadılar. Azgınlığa sapanların kalplerini biz, işte böyle mühürleriz.
    Yunus - 75 Onların ardından da Mûsa ile Hârun'u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular.
    Yunus - 76 Gerçek, katımızdan onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz, bu, apaçık bir büyüdür."
    Yunus - 77 Mûsa dedi ki: "Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur."
    Yunus - 78 Dediler ki: "Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çeviresin de bu toprakta devlet ve ululuk ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, ikinize de inanmıyoruz."
    Yunus - 79 Firavun seslendi: "Tüm bilgin büyücüleri huzuruma getirin!"
    Yunus - 80 Büyücüler gelince, Mûsa onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma gücünde olduğunuz şöyleri sergileyin."
    Yunus - 81 Onlar hünerlerini ortaya koyunca Mûsa dedi ki: "Sergilediğiniz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün yürütmez."
    Yunus - 82 "Ve suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır."
    Yunus - 83 Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu(fetey -fityan) dışında hiç kimse Mûsa'ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üstündü ve gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi.
    Yunus - 84 Mûsa dedi ki: "Ey toplumum! Eğer Allah'a inanmışsanız, müslümanlarsanız/Allah'a teslim olanlarsanız yalnız Allah'a dayanıp güvenin."
    Yunus - 85 Şöyle yakardılar: "Yalnız Allah'a dayandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!"
    Yunus - 86 "O küfre sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar!"
    Yunus - 87 Mûsa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver.
    Yunus - 88 Mûsa şöyle dedi: "Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu geçici hayatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar."
    Yunus - 89 Allah cevap verdi: "İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmayın! İlimden nasipsizlerin yolunu izlemeyin!"
    Yunus - 90 Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu, azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. Nihayet, boğulma ümüğüne çökünce şöyle dedi: "İman ettim. İsrailoğullarının inanmış olduğu dışında ilah yok. Ben de O'na teslim olanlardanım."
    Yunus - 91 "Şimdi mi? Daha önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun."
    Yunus - 92 "Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor."
    Yunus - 93 Yemin olsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
    Yunus - 94 Şayet sen, sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce Kitap'ı okuyanlara sor. Yemin olsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan olma!
    Yunus - 95 Ve sakın ayetlerimizi yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun.
    Yunus - 96 Aleyhlerine Rabbinin kelimesi hak olanlar iman etmezler;
    Yunus - 97 Tüm ayetler onlara gelse bile. Ta, o korkunç azabı görünceye kadar...
    Yunus - 98 Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yûnus'un kavmi müstesna. Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.
    Yunus - 99 Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!
    Yunus - 100 Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
    Yunus - 101 De ki: "Göklerde ve yerde neler var/neler oluyor, bir bakın!" O ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
    Yunus - 102 Onlar, sırf kendilerinden önce gelip geçenlerin günleri gibisini bekliyorlar. De ki: "Bekleyin! Sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."
    Yunus - 103 Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.
    Yunus - 104 De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi."
    Yunus - 105 Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanîf(tüm unsurların onun olduğunu bilerek) olarak dine çevir. Sakın müşriklerden(unsurları başkalarına ait sanma) olma!"
    Yunus - 106 "Allah'ın berisinden, sana yarar sağlamayacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma! Eğer bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun."
    Yunus - 107 Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.
    Yunus - 108 De ki: "Ey insanlar! Şu bir gerçek ki hak size Rabbinizden gelmiştir. Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim."
    Yunus - 109 Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.

    Gençliğe Hitabe



    Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen millî felâketlerin doğurduğu uyanıklığın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.
    Ey Türk gençliği! Birinci görevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'ni, sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli hazinendir. Gelecekte de, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, iç ve dış, düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlık ve cumhuriyeti savunma zorunluğuna düşersen, göreve atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şartlarını düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şartlar, çok elverişsiz bir nitelikte belirebilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şartlardan daha acıklı ve daha korkunç olmak üzere, memleketin içinde, iktidara sahip olanlar dalgınlık ve doğru yoldan ayrılma ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, memleketi ele geçirenlerin siyasî emelleriyle birleştirebilirler. Millet, fakirlik ve yoksulluk içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir.
    Ey Türk geleceğinin evlâdı! İşte, bu durum ve şartlar içinde de görevin; Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki soylu kanda, mevcuttur!
    1927 (Nutuk II, s.897-898)

    Bursa nutku

    Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
    Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.


    İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!


    Benim anladığım gençlik, bu devrimin fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara götürecek kimselerdir. Benim gözümde yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır, yetmiş yaşında bir idealist(gayba, ülküye iman eden, sözün en güzelini arayıp bulan) de güçlü bir gençtir.
    (Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürk'ün İdeolojisi, Bayram gazetesi, 14. 11. 1978)


    Yukarıda yazılanlar Allah'tan korktuğumu, topluma hakim olmuş zalimin zulmunden korkmadığımı göstermek, milli misakıma sadakatimi göstermek adına tarafımca yazılmıştır. Gençliğe hitabedeki gençliğin kim olduğuna dair çalışmalarımı bu konu başlığı altından aktarmaya devam edeceğim. Sonraki çalışmam -selam O'na- İbrahim peygamberin vahiyler öncesi fityanlığı üzerine olacaktır. Peşinden de yüzeysel olarak Ehl-i Kehf yani Mağaradaki fityanın(gençlerin) üzerinde duracağım...
    Son düzenleme Kadim; 10-03-2009, 00:01.
  • Kadim
    Senior Member

    • 30-01-2004
    • 4782

    #2
    Konu: Gençliğe hitabedeki gençlik kimdir?

    Gençler! Vatanın bütün ümidi ve geleceği size, genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.
    1919 (Mazhar Müfit Kansu, E.Ö.K. Atatürk'le beraber, Cilt: I, s. 248)

    Başımıza neler örülmek istenildiği ve nasıl karşı koyduğumuz ve daha doğrusu milletin arzu ve emellerine uyarak ve onun yardımıyla nasıl çalıştığımız görülmeli ve gelecek kuşaklar için ibret ve uyanıklığı gerektirmelidir. Zaten her-şey unutulur. Fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır; geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün umudum gençliktedir!
    1919 (Mazhar Müfit Kansu, E.Ö.K. Atatürk'le beraber,Cilt: II, s. 471-472)


    Her şeye rağmen kesinlikle bir aydınlığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imam yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve gerçek aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür.
    1918 (Ruşen Eşref Onaydın, Atatürk'ü Özleyiş, s.17)


    Gençler için vatanî işlerde ölmek söz konusu olabilir;fakat korkmak, asla!
    1919 (Reşit Paşa'nın Hatıraları, s. 127)


    Gençler! Cesaretimizi kuvvetlendiren ve devam ettiren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz!
    1924 (Atatürk'ün S.D.II, s.182)


    Bu memleketin gençliği, hakkımda pek büyük sevgi gösterdi. Bu kadar lâyık olduğumu bilmiyordum. Arkadaşlar! Bu memleketi ve bu milleti yüzyıllardan beri berbat edenler çoktan ölmüştür. Bütün gençlik, buna iman etmelidir. Bizim kanımız akmadıkça bunlar bir daha geri gelmeyecektir. 1924 (1933 "Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü",Giresun Halkevi Neşriyatı, 1933)


    Bu kadar kuvvetli ve zinde bir gençlik içinde kendimi gördüğümden dolayı mutluyum.
    1924 (1933 "Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü", Giresun Halkevi Neşriyatı, 1933)

    Milletin değerli ve seçkin gençleriyle konuşmak benim İçin mutluluktur.
    1930 (Vakit gazetesi, 11. 11. 1930)


    Milletin bağrından temiz bir kuşak yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak!
    1923 (Ercüment Ekrem Talû Tasvir gazetesi 10. 11. 1946)


    Asla şüphe yoktur ki cumhuriyetin gelecek evlâtları, bizden daha çok bolluğa ve rahata kavuşmuş ve mutlu olacaklardır.
    1927 (Atatürk'ün TTB.IV, s. 535)

    Siz, genç arkadaşlar, yorulmadan beni izlemeye söz vermişsiniz. İşte ben, özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni izleyeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman da durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni izlemektir. Yorgunluk her insan, her yaratık için doğal bir haldir. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevî bir kuvvet vardır ki işte bu kuvvet, yorulanları dinlendirmeden yürütür.
    Sizler, yeni Türkiye'nin geç evlâtları, yorulsanız da beni izleyeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
    1937 (Cumhuriyet gazetesi 1.4.1937)


    Yeni Türkiye Devleti bütün Türklük karakterlerini, yani onun dinç, kararlı, erdemli etkinliklerini kendisinde toplamıştır. Gençler! Biz size geçmişten, geçmişin hurafelerinden, geçmişin olaylarından uzak bir yeni doğmuş çocuk çıkardık. Olaylardan, olayların zorunluğundan çıkan bu çocuk, sizin pek değerli katılımınızla, aydın yardımınızla çıktı. Bu çocuğu büyütüp yükseltmek bizlerden sizlere yönelir. Bu görevde başarılı olacağınıza, gördüğüm kanıtlar sayesinde pek çok kuvvetlerle iman edenlerdenim.
    1923 (Atatürk'ün S.D.II, s.133)


    Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum. Buna gerçekten sevinmekteyim. Fakat beraber yaşadığımız sürece benim hedefime yürümenizi hepinizden istemek, geçerli bir hakkım olarak tanınmalıdır.
    1937 (Babalık gazetesi, 6.4.1937; Trakya Dergisi, Sayı: 9, 1937, s. 6)

    Sayın gençler, yaşam mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı yaşamda yalnız iki şey vardır. Galip olmak, mağlup olmak. Size, Türk gençliğine terk edip bıraktığımız vicdanî
    emanet, yalnız ve daima galip olmaktır ve eminim daima galip olacaksınız. Milletin yükselme gerek ve şartları için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle tereddüt etmeyin. Milleti,o yükselme aşamasına götürmek için, dikilecek engelleri hep birlikte önleyeceğiz. Bunun için beyinlerinize, sezişlerinize, bilginize, gerekirse bileklerinize,pazılarınıza, bacaklarınıza başvuracak, fakat sonuçta ne olursa olsun kesinlikle o amaca varacağız. Bu millet, sizin
    gibi evlâtlarıyla lâyık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır.
    1923 (Atatürk'ün S.D.II, s. 133)

    Şeyh Sait isyanından sonra bir "Aydınlatma Kurulu" oluşturarak Anadolu'yu dolaşmaya karar veren İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği'nin telgrafına cevabı : Kurulunuzun oluşmasını memnuniyetle karşıladım. Memleketin aydın gençliğinin bağnazlık ve gericiliğe karşı mücadelesindeki yüksek görevini idrak ile girişim alanına geçmesi, takdire değerdir. Düzenleyeceğiniz kurulların memleket içinde seyahati, en büyük bilim ocağına, memleketimizi yakından inceleme fırsatını da vereceğinden ayrıca faydalıdır.
    1925 (Atatürk'ün S.D.V..S.154)


    Benim anladığım gençlik, bu devrimin fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara götürecek kimselerdir. Benim gözümde yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır, yetmiş yaşında bir idealist de güçlü bir gençtir.
    (Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürk'ün İdeolojisi, Bayram gazetesi, 14. 11. 1978)

    Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Özgür fikirler uygulamaya geçtiği zaman, Türk milleti yükselecektir. (Afetinan, Atatürk'ün B.N.M., s.37)

    Gençliği kesinlikle ülkü sahibi ve memleketle ilgili olarak yetiştirmek, herkesin, hepimizin, her devlet adamının başta gelen görevidir.
    (Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri, 1955, s. 62)

    Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: 1- Milliyetine, 2- Türkiye Devleti'ne, 3- Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne düşman olanlarla mücadele gereği. Bireyleri bu mücadele gerekleri ve araçlarıyla donanmayan milletler için yaşama hakkı yoktur. Mücadele, mücadele gerekir.
    1922 (M.E.İ.S.D.1, s. 9)


    Gelecek için hazırlanan vatan evlâdına, hiçbir güçlük karşısında baş eğmeyerek tam sabır ve dayanma ile çalışmalarını ve öğrenimdeki çocuklarımızın anne ve babalarına da yavrularının öğrenimlerinin tamamlanması için her özveriyi göze almaktan çekinmemelerini tavsiye ederim. Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin, ne kadar kararlı olduklarını tarih doğrulamaktadır. Silahıyla olduğu gibi kafasıyla da mücadele zorunluğunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği gücü ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur.
    1921 (Atatürk'ün M.A.D., s. 4-5)

    Yeni kuşağın taşıyacağı manevî özellikler yanında kuvvetli bir erdem aşkı ve kuvvetli bir düzen ve disiplin fikrinden de söz etmek zorunluğundayım.
    1921 (Atatürk'ün MA.D., s. 4)
    Son düzenleme Kadim; 09-03-2009, 21:45.

    Yorum

    • gönülver
      Member

      • 21-02-2004
      • 2747

      #3
      Konu: Gençliğe hitabedeki gençlik kimdir?

      Teşekkürler Kadim dostum

      Yorum

      İşlem Yapılıyor