Çanakkale Zaferi'nin 94. yıl dönümü törenlerle kutlanırken 253 bin Mehmetçiğin şehit düştüğü savaş, hafızalarda canlılığını koruyor.
ÇANAKKALE ZAFERİ'NİN 94. YILI KUTLANIYOR. İŞTE KUTLAMADAN KARELER
Çanakkale Savaşları'nın bir bölümü olan 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı'nı geçmek isteyen dünyanın en güçlü donanmasını püskürterek çok önemli bir deniz zaferi kazanan Türk ordusu, bundan sonra cephe savaşlarının geçeceği kara çıkarmalarına karşı amansız ve çok kanlı bir savunma yaptı.
Denizden Türk ordusunu yenemeyeceğini anlayan Avustralya ve Yeni Zelandalılar'dan oluşan Anzak ordusu, 25 Nisan-6 Ağustosta Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yaparak savaşın en kanlı bölümünü başlatıyordu. Dünyanın en dar savaş bölgesinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar bu dönemde gerçekleşti. Bu savaş 500 bin kişinin hayatına mal oldu. 253 bin şehit vererek yurdunu savunan Türk insanının yazdığı bu şanlı tarih, dünyanın mazlum ülkelerine de özgürlük için örnek oluşturdu.
1. DÜNYA SAVAŞI'NIN EN KANLI BÖLÜMÜ
1914 yılının Temmuz ayında başlayan, 1918 yılının Ekim ayında sona eren 1. Dünya Savaşı'nın en kanlı sayfalarının yazıldığı Çanakkale Savaşları, 8 ay 14 gün sürdü.
Bir İngiliz kruvazöründen atılan mermi, Seddülbahir cephaneliğine isabet ederek, tonlarca barut ve mermiyi havaya uçurdu. Türk milleti savaşın başlamasına neden olan bu mermiyle ilk şehitlerini 3 Kasım 1914 gününün sabahında verdi. Seddülbahir cephaneliğini korumakla görevli 5 subay ve 81 erimiz şehit oldu. Düşman saldırısı ve verilen şehitler, yurdun dört bir yanından vatanı korumak için Çanakkale'ye gelen Mehmetçik için adeta şahlanış etkisi yapmıştı. Anadolu'nun bağrından kopup gelen ancak elinde yeterli cephanesi bulunmayan kahraman Mehmetçik, gözlerini kırpmadan güçlü düşman donanmalarından atılan mermilere göğüslerini siper ederek vatan için ölüme gitmekten korkmadı.
İtilaf devletlerine göre, Çanakkale mutlaka geçilmeliydi. Düşman donanmasından atılan mermiler bu kez Seddülbahir ve Kumkale bataryalarının susmasına neden oldu. Bu saldırılar karşısında yılmayan ve ölümü Allah'a kavuşmak olarak gören Mehmetçik, susturulamıyordu. Seddülbahir bataryasından sağ kurtulmuş, bacağından yara almış Balıkesirli Mehmet Çavuş, kırık tüfeğini sallayarak Seddülbahir tepelerinden düşmana şöyle haykırıyordu: “Bre gafiller, dünyanın bir ötesinden neye geldiniz? Sizi çağıran mı oldu? Biz ölmeden bu topraklara adım atamayacağınızı bilmiyor musunuz?” Mehmet Çavuş, bu haykırışıyla Türk milletinin duygularına tercüman oluyordu. Mehmet Çavuş'un haykırışı kehanet oluyor, uzun ve kanlı savaş iki taraftan 500 bin insanın hayatına mal oluyordu. Düşman, geldiği gibi gitmek zorunda kalıyordu.
CEPHEDE SAVAŞAN GAZİLER, SAVAŞI ANLATIYOR
Bugün hayatta olmayan Çanakkale Savaşı gazileri, son günlerinde savaşı anlatmıştı.
Ezine ilçesine bağlı Geyikli beldesinden Halil Helvacı: “27. alayda Arıburnu cephesinde 9 ay çarpıştım. Bir defasında 3 gün hiç durmadan süngü harbi yaptık. Koskoca alaydan 7 kişi kalmıştık. Sonra bize 10 er daha verdiler. Beni de çavuş yaptılar. Bir gün düşmana Arıburnu'ndaki mevziden ateş ediyoruz. Tetiği çekiyorum tüfek patlamıyor. Yanımdaki arkadaşa 'Tüfek bozuldu galiba' dedim. Arkadaş kontrol ettikten sonra yüzüme acı acı baktı ve 'Senin tüfekte bir şey yok, tetiği çeken parmağın kopmuş be adam' deyince acısını o an duydum.”
Çan ilçesi Halilağa köyünden Mustafa Aksoy: “Seddülbahir'de başımızdaki komutan Yüzbaşı Şerafettin Bey, besmele çekip 'Hadi aslanlarım, ananız sizi bugünler için doğurdu. Ben sizin önünüzden, siz arkamdan gelin, sakın korkup geri çekileyim demeyin, düşmana aman vermeyelim' dedi. Düşman çok kalabalık geliyor. Zığındere tarafından çevirme yapmış, taktik icabı geri çekildik. O sırada dizlerimin altından vurulmuşum. Yanımda arkadaşlarım şehit olmuşlardı. Kanlı derenin içi yaralı dolu, katırlar ve atları da dereye indirmişler, onlar bile titriyor. Sıhhiye yok, yaralarım kendiliğinden soğudu. Destek ekip ile yeniden cepheye gittik.”
Yenice'nin Akçakoyun Köyü'nden Mehmet Oral: “Arabistan Savaşı'ndan köye geldiğimin 12. günü Çanakkale cephesine gittim. Anafartalar'da sıhhiye bölüğü eri olarak sargı mahallindeydim. Büyük Komutan Mustafa Kemal'in çadırı da bizim sargı yerindeydi. Mustafa Kemal, Fırka komutanına şöyle sordu: 'Biz mi onlardan toprak istiyoruz, yoksa onlar mı bizden?' Fırka komutanı 'Onlar bizden toprak istiyorlar' dedi. Mustafa Kemal de 'Öyleyse neden biz hücum edip de askeri kırdırıyoruz? Onlar bize hücum etsin, biz onları kıralım, biz kırılmayalım' dedi.”
Biga ilçesine bağlı Karabiga beldesinden Recep Tural: “Çanakkale cephesinde 27. alay 2. tabur 4. bataryada görevliydim. Mustafa Kemal, bizim hemen solumuzda, Conkbayırı'nda karargahını kurmuştu. Ben görmedim ama çok cesur olduğunu söylerlerdi. Gavur ateş ederken mızıkasını çalar, hiç kesmezmiş.”
Bayramiç'in Aşağışevik Köyü'nden Mustafa Konar: “Kocadere'de ve Arıburnu sırtlarında düşmanla göğüs göğüse çarpıştık. Sabahlara kadar ateş kesilmezdi. İstihkamların arası insan cesediyle doluydu. Arpa demeti gibi yayılıp kalıyorlardı. Ne kadar düşman öldürdüğümüzü hatırlamıyorum. O soruyu tüfeklere sormalı.”
Biga'nın Gündoğdu Köyü'nden Ali Demirel: “Arıburnu'nda düşman mevzileri çok yakındı. Savaşırken mermi yağdırır bomba atarlardı. Dinlenme zamanında soğan, sigara atarlardı. Düşman mevzilerine yaptığımız bir süngü hücumunda aynalı tüfek ele geçirdim. Marangoz olduğum için baka baka aynısını yaptım. Her mangaya bir aynalı tüfek dağıttım. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı ayna koydum. Siperden kafamızı çıkarmadan aynaya bakarak düşmanı görür, hareketlerini izlerdik.”
ÇANAKKALE ZAFERİ'NİN 94. YILI KUTLANIYOR. İŞTE KUTLAMADAN KARELER
Çanakkale Savaşları'nın bir bölümü olan 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı'nı geçmek isteyen dünyanın en güçlü donanmasını püskürterek çok önemli bir deniz zaferi kazanan Türk ordusu, bundan sonra cephe savaşlarının geçeceği kara çıkarmalarına karşı amansız ve çok kanlı bir savunma yaptı.
Denizden Türk ordusunu yenemeyeceğini anlayan Avustralya ve Yeni Zelandalılar'dan oluşan Anzak ordusu, 25 Nisan-6 Ağustosta Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yaparak savaşın en kanlı bölümünü başlatıyordu. Dünyanın en dar savaş bölgesinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar bu dönemde gerçekleşti. Bu savaş 500 bin kişinin hayatına mal oldu. 253 bin şehit vererek yurdunu savunan Türk insanının yazdığı bu şanlı tarih, dünyanın mazlum ülkelerine de özgürlük için örnek oluşturdu.
1. DÜNYA SAVAŞI'NIN EN KANLI BÖLÜMÜ
1914 yılının Temmuz ayında başlayan, 1918 yılının Ekim ayında sona eren 1. Dünya Savaşı'nın en kanlı sayfalarının yazıldığı Çanakkale Savaşları, 8 ay 14 gün sürdü.
Bir İngiliz kruvazöründen atılan mermi, Seddülbahir cephaneliğine isabet ederek, tonlarca barut ve mermiyi havaya uçurdu. Türk milleti savaşın başlamasına neden olan bu mermiyle ilk şehitlerini 3 Kasım 1914 gününün sabahında verdi. Seddülbahir cephaneliğini korumakla görevli 5 subay ve 81 erimiz şehit oldu. Düşman saldırısı ve verilen şehitler, yurdun dört bir yanından vatanı korumak için Çanakkale'ye gelen Mehmetçik için adeta şahlanış etkisi yapmıştı. Anadolu'nun bağrından kopup gelen ancak elinde yeterli cephanesi bulunmayan kahraman Mehmetçik, gözlerini kırpmadan güçlü düşman donanmalarından atılan mermilere göğüslerini siper ederek vatan için ölüme gitmekten korkmadı.
İtilaf devletlerine göre, Çanakkale mutlaka geçilmeliydi. Düşman donanmasından atılan mermiler bu kez Seddülbahir ve Kumkale bataryalarının susmasına neden oldu. Bu saldırılar karşısında yılmayan ve ölümü Allah'a kavuşmak olarak gören Mehmetçik, susturulamıyordu. Seddülbahir bataryasından sağ kurtulmuş, bacağından yara almış Balıkesirli Mehmet Çavuş, kırık tüfeğini sallayarak Seddülbahir tepelerinden düşmana şöyle haykırıyordu: “Bre gafiller, dünyanın bir ötesinden neye geldiniz? Sizi çağıran mı oldu? Biz ölmeden bu topraklara adım atamayacağınızı bilmiyor musunuz?” Mehmet Çavuş, bu haykırışıyla Türk milletinin duygularına tercüman oluyordu. Mehmet Çavuş'un haykırışı kehanet oluyor, uzun ve kanlı savaş iki taraftan 500 bin insanın hayatına mal oluyordu. Düşman, geldiği gibi gitmek zorunda kalıyordu.
CEPHEDE SAVAŞAN GAZİLER, SAVAŞI ANLATIYOR
Bugün hayatta olmayan Çanakkale Savaşı gazileri, son günlerinde savaşı anlatmıştı.
Ezine ilçesine bağlı Geyikli beldesinden Halil Helvacı: “27. alayda Arıburnu cephesinde 9 ay çarpıştım. Bir defasında 3 gün hiç durmadan süngü harbi yaptık. Koskoca alaydan 7 kişi kalmıştık. Sonra bize 10 er daha verdiler. Beni de çavuş yaptılar. Bir gün düşmana Arıburnu'ndaki mevziden ateş ediyoruz. Tetiği çekiyorum tüfek patlamıyor. Yanımdaki arkadaşa 'Tüfek bozuldu galiba' dedim. Arkadaş kontrol ettikten sonra yüzüme acı acı baktı ve 'Senin tüfekte bir şey yok, tetiği çeken parmağın kopmuş be adam' deyince acısını o an duydum.”
Çan ilçesi Halilağa köyünden Mustafa Aksoy: “Seddülbahir'de başımızdaki komutan Yüzbaşı Şerafettin Bey, besmele çekip 'Hadi aslanlarım, ananız sizi bugünler için doğurdu. Ben sizin önünüzden, siz arkamdan gelin, sakın korkup geri çekileyim demeyin, düşmana aman vermeyelim' dedi. Düşman çok kalabalık geliyor. Zığındere tarafından çevirme yapmış, taktik icabı geri çekildik. O sırada dizlerimin altından vurulmuşum. Yanımda arkadaşlarım şehit olmuşlardı. Kanlı derenin içi yaralı dolu, katırlar ve atları da dereye indirmişler, onlar bile titriyor. Sıhhiye yok, yaralarım kendiliğinden soğudu. Destek ekip ile yeniden cepheye gittik.”
Yenice'nin Akçakoyun Köyü'nden Mehmet Oral: “Arabistan Savaşı'ndan köye geldiğimin 12. günü Çanakkale cephesine gittim. Anafartalar'da sıhhiye bölüğü eri olarak sargı mahallindeydim. Büyük Komutan Mustafa Kemal'in çadırı da bizim sargı yerindeydi. Mustafa Kemal, Fırka komutanına şöyle sordu: 'Biz mi onlardan toprak istiyoruz, yoksa onlar mı bizden?' Fırka komutanı 'Onlar bizden toprak istiyorlar' dedi. Mustafa Kemal de 'Öyleyse neden biz hücum edip de askeri kırdırıyoruz? Onlar bize hücum etsin, biz onları kıralım, biz kırılmayalım' dedi.”
Biga ilçesine bağlı Karabiga beldesinden Recep Tural: “Çanakkale cephesinde 27. alay 2. tabur 4. bataryada görevliydim. Mustafa Kemal, bizim hemen solumuzda, Conkbayırı'nda karargahını kurmuştu. Ben görmedim ama çok cesur olduğunu söylerlerdi. Gavur ateş ederken mızıkasını çalar, hiç kesmezmiş.”
Bayramiç'in Aşağışevik Köyü'nden Mustafa Konar: “Kocadere'de ve Arıburnu sırtlarında düşmanla göğüs göğüse çarpıştık. Sabahlara kadar ateş kesilmezdi. İstihkamların arası insan cesediyle doluydu. Arpa demeti gibi yayılıp kalıyorlardı. Ne kadar düşman öldürdüğümüzü hatırlamıyorum. O soruyu tüfeklere sormalı.”
Biga'nın Gündoğdu Köyü'nden Ali Demirel: “Arıburnu'nda düşman mevzileri çok yakındı. Savaşırken mermi yağdırır bomba atarlardı. Dinlenme zamanında soğan, sigara atarlardı. Düşman mevzilerine yaptığımız bir süngü hücumunda aynalı tüfek ele geçirdim. Marangoz olduğum için baka baka aynısını yaptım. Her mangaya bir aynalı tüfek dağıttım. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı ayna koydum. Siperden kafamızı çıkarmadan aynaya bakarak düşmanı görür, hareketlerini izlerdik.”
Yorum