Bir siyahın ABD başkanı olması daha en başta bir sempati oluşturuyor. Adında Hüseyin bulunması, İslam âleminde hoş duygular uyandırıyor. Bizim millet zaten, "aslında Müslüman ama belli etmiyor tabii..." moduna çoktan geçti.
Daha başkanlıkta 100 günü dolmadan ilk ziyaretini Türkiye'ye yapması ve İslam coğrafyasına TBMM'de "bizim İslam'la savaşımız yok, olmaz da" mesajı vermesi, çok özel bir durum. Öğrencilerle bir süper gücün başkanı değil de, içimizden biri gibi sohbet etmesi, gönüllerin fethine yetti. Bush döneminin işgalci, zalim, burnu havada Amerika'sı yerine, Clinton'ın ziyaretini hatırlatan ve Amerika'ya olan antipatiyi, iki gün içinde sempatiye dönüştüren bir ziyaret bu. Bizim Müslümanlığımıza, laik ve demokratik sistemle birlikte vurgu yaptıktan sonra, ABD ile Türkiye arasında model (örnek) bir ortaklıktan söz etmesi, her fırsatta AB üyeliğimizin önemini, hem bize hem de Avrupa'ya hatırlatması ayrıca altı çizilmesi gereken çok önemli hususlar.
Obama'nın ziyareti, sadece yakın vadede değil, orta ve uzun vadede Türkiye'nin hem iç politikasında, hem de dış politikasında köklü değişikliklere sebep olacak.
Dış politika için şu kadarını söyleyeyim: ABD Başkanı'nın ziyareti, Medeniyetler İttifakı projesindeki Türkiye rolünü muhkemleştiren, dünya barışı için Ankara'yı Washington ile örnek-model bir ortaklığa yükselten yeni bir durumu işaret ediyor.
İç politika için belki bugünden iddialı bir laf olacak ama söylemeliyim: Obama'dan önceki Türkiye'yi unutunuz, Obama'dan sonra yeni bir Türkiye var.
Bu yeni Türkiye'de, artık demokrasi; laf olmaktan çıkacak, bürokratik vesayetten kurtulacaktır. Artık laiklik bir dayatma değildir ve din özgürlüğü, ifade hürriyeti için sağlıklı bir zemine, demokratik laikliğe dönüşecektir. Obama'nın ziyareti, "Ergenekon" türü yapılanmaların devrini kapatmış, darbe defterini dürüp atmıştır. Ergenekon davasının akıbetini, darbecilerin yargılanıp yargılanamayacağını merak edenler için de bu ziyaret, epey fikir veriyor.
Hiçbir ABD başkanının ziyareti, Obama'nın ziyareti kadar, Türkiye'nin geleceği adına bir dönüm noktası teşkil etmemiştir. Bu öylesine tesirleri derinden hissedilecek ve uzun soluklu olacak bir dönüm noktasıdır ki; artık yargıçlar devleti, asker müdahalesi gibi demokrasinin üzerindeki tehditleri bitirmiştir. Bunu anlamayanlar, anlamak istemeyenler için artık her teşebbüs bir çıkmaz sokaktır.
Yeni dönemde siyasî partiler, sadece demokratikleşmeden, özgürlüklerin genişlemesinden ve AB yolundaki reformlardan yana oldukları sürece ayakta kalabilecek, büyüyebilecektir. Mesela CHP Genel Başkanı Sayın Baykal, bu durumu ilk fark edenlerden biridir. Fikret Bila'nın Milliyet'teki dünkü yazısında aynen şu ifadeler var: "Çözüm AB üyeliğidir. Baykal, üç noktada dikkat çektiği sorunların çözümü ve güvenceye alınmasının tek yolunun da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üye olması gerektiğini Obama'ya aktardığını vurgulayarak şöyle devam etti:
"Türkiye'nin AB üyeliği konusunda verdiği açık desteğe teşekkür ettim."
Bu, az bir değişiklik değildir. CHP'nin seçim öncesindeki açılımlarını daha da anlamlılaştıran yeni bir durumla karşı karşıyayız.
Yeni Amerika ile birlikte hızla değişecek yeni Türkiye'yi en iyi okuması gerekenler, medyadaki arkadaşlardır. Onlar da artık Obama'nın şu sözünü yazarların ve yayın yönetmenlerinin odalarına asmalıdırlar: "Din ve ifade özgürlüğü, güçlü ve canlı bir sivil toplum oluşturarak, devletin güçlenmesine yol açar..." Evet, bir kısım arkadaşlar; artık gericiler, yobazlar suçlamalarınız ve irtica haberleriniz için kırk defa düşünmeniz gerekecek... Obama'nın ısrarla altını çizdiği; Atatürk'ün en büyük mirasının (demokratik) laiklik ve demokrasi olduğu ve bu mirasın devamını Meclis'in sağladığı, din özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, güç değil adalet, paylaşmak mecburiyeti, Türkiye'yi bir tarafa çekmek isteyenlerin bunu başaramayacakları hatırlatmaları, herkesin kulağına küpe olsun. Encümen-i Daniş'teki zevat-ı muhterem, hassaten size söylüyoruz...
09 Nisan 2009, Perşembe
Daha başkanlıkta 100 günü dolmadan ilk ziyaretini Türkiye'ye yapması ve İslam coğrafyasına TBMM'de "bizim İslam'la savaşımız yok, olmaz da" mesajı vermesi, çok özel bir durum. Öğrencilerle bir süper gücün başkanı değil de, içimizden biri gibi sohbet etmesi, gönüllerin fethine yetti. Bush döneminin işgalci, zalim, burnu havada Amerika'sı yerine, Clinton'ın ziyaretini hatırlatan ve Amerika'ya olan antipatiyi, iki gün içinde sempatiye dönüştüren bir ziyaret bu. Bizim Müslümanlığımıza, laik ve demokratik sistemle birlikte vurgu yaptıktan sonra, ABD ile Türkiye arasında model (örnek) bir ortaklıktan söz etmesi, her fırsatta AB üyeliğimizin önemini, hem bize hem de Avrupa'ya hatırlatması ayrıca altı çizilmesi gereken çok önemli hususlar.
Obama'nın ziyareti, sadece yakın vadede değil, orta ve uzun vadede Türkiye'nin hem iç politikasında, hem de dış politikasında köklü değişikliklere sebep olacak.
Dış politika için şu kadarını söyleyeyim: ABD Başkanı'nın ziyareti, Medeniyetler İttifakı projesindeki Türkiye rolünü muhkemleştiren, dünya barışı için Ankara'yı Washington ile örnek-model bir ortaklığa yükselten yeni bir durumu işaret ediyor.
İç politika için belki bugünden iddialı bir laf olacak ama söylemeliyim: Obama'dan önceki Türkiye'yi unutunuz, Obama'dan sonra yeni bir Türkiye var.
Bu yeni Türkiye'de, artık demokrasi; laf olmaktan çıkacak, bürokratik vesayetten kurtulacaktır. Artık laiklik bir dayatma değildir ve din özgürlüğü, ifade hürriyeti için sağlıklı bir zemine, demokratik laikliğe dönüşecektir. Obama'nın ziyareti, "Ergenekon" türü yapılanmaların devrini kapatmış, darbe defterini dürüp atmıştır. Ergenekon davasının akıbetini, darbecilerin yargılanıp yargılanamayacağını merak edenler için de bu ziyaret, epey fikir veriyor.
Hiçbir ABD başkanının ziyareti, Obama'nın ziyareti kadar, Türkiye'nin geleceği adına bir dönüm noktası teşkil etmemiştir. Bu öylesine tesirleri derinden hissedilecek ve uzun soluklu olacak bir dönüm noktasıdır ki; artık yargıçlar devleti, asker müdahalesi gibi demokrasinin üzerindeki tehditleri bitirmiştir. Bunu anlamayanlar, anlamak istemeyenler için artık her teşebbüs bir çıkmaz sokaktır.
Yeni dönemde siyasî partiler, sadece demokratikleşmeden, özgürlüklerin genişlemesinden ve AB yolundaki reformlardan yana oldukları sürece ayakta kalabilecek, büyüyebilecektir. Mesela CHP Genel Başkanı Sayın Baykal, bu durumu ilk fark edenlerden biridir. Fikret Bila'nın Milliyet'teki dünkü yazısında aynen şu ifadeler var: "Çözüm AB üyeliğidir. Baykal, üç noktada dikkat çektiği sorunların çözümü ve güvenceye alınmasının tek yolunun da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üye olması gerektiğini Obama'ya aktardığını vurgulayarak şöyle devam etti:
"Türkiye'nin AB üyeliği konusunda verdiği açık desteğe teşekkür ettim."
Bu, az bir değişiklik değildir. CHP'nin seçim öncesindeki açılımlarını daha da anlamlılaştıran yeni bir durumla karşı karşıyayız.
Yeni Amerika ile birlikte hızla değişecek yeni Türkiye'yi en iyi okuması gerekenler, medyadaki arkadaşlardır. Onlar da artık Obama'nın şu sözünü yazarların ve yayın yönetmenlerinin odalarına asmalıdırlar: "Din ve ifade özgürlüğü, güçlü ve canlı bir sivil toplum oluşturarak, devletin güçlenmesine yol açar..." Evet, bir kısım arkadaşlar; artık gericiler, yobazlar suçlamalarınız ve irtica haberleriniz için kırk defa düşünmeniz gerekecek... Obama'nın ısrarla altını çizdiği; Atatürk'ün en büyük mirasının (demokratik) laiklik ve demokrasi olduğu ve bu mirasın devamını Meclis'in sağladığı, din özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, güç değil adalet, paylaşmak mecburiyeti, Türkiye'yi bir tarafa çekmek isteyenlerin bunu başaramayacakları hatırlatmaları, herkesin kulağına küpe olsun. Encümen-i Daniş'teki zevat-ı muhterem, hassaten size söylüyoruz...
09 Nisan 2009, Perşembe
Yorum