Hasan Cemal
h.cemal@milliyet.com.tr
Yazının kaynağına gitmek için tıklayınız...
Allah’tan Avrupa Sarkozy ve Merkel’lerden oluşmuyor!
PARİS
Katoliklerin dinsel duygularının rencide edilmesi... Ve bu nedenle bir reklam kampanyasının mahkeme kararıyla yasaklanması...
Evet öyle.
Fransa’da yaşandı bu.
Nilüfer Göle’nin dünkü yazımda sözünü ettiğim İslam ve Avrupa isimli kitabında ayrıntılı biçimde yer alan bu yasaklama olayına ilişkin şu iki cümle var:
“Avrupa’daki liberal değerlerin dinsel normlarla sorgulandığını belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda Fransa’da bir moda markasının reklamının bir Katolik derneğinin talebi üzerine yasaklanması(2005) örneğine dikkat çekilebilir.”(*)
Bunu okuyunca, ‘karikatür krizi’yle, bu yakınlarda NATO’da yaşanan ‘Rasmussen krizi’ni anımsadım.
Ve bu çerçevede ‘ifade özgürlüğü’ aklıma takıldı.
Türkiye, Danimarka’da karikatür krizine yol açtığı için eski Başbakan Rasmussen’in genel sekreterliğine karşı çıktı. AB içindeyse özellikle Sarkozy ve Merkel, ‘ifade özgürlüğü’nü öne sürüp Gül-Erdoğan ikilisini eleştirdi ve Türkiye’ye karşı çıktılar.
Hatta Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, bu yüzden -tipik bir siyasi oportünizm de sergileyerek- artık Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeyeceğini açıkladı.
Oysa, konu ‘ifade özgürlüğü’yle ilgili değildi. Daha çok akılla, izanla ilgiliydi. İslam dünyasında adı büyük bir antipati ve nefretle anılan Rasmussen, görev alanı Afganistan’ı, Pakistan’ı kapsayan ve bu koyu İslam ülkelerinde radikal İslamcılarla mücadelesini genişletmeye hazırlanan NATO örgütünün başına getiriliyordu.
Asıl sorun buydu.
Asıl sorun, böyle bir mücadelenin böyle bir Genel Sekreterle yiyebileceği darbeydi. Türkiye’nin Rasmussen’e haklı itirazı, bu kaygıdan kaynaklanıyordu.
Nitekim, konunun bu boyutuna Almanya’nın ciddi gazetelerinden Die Zeit’da şöyle değinildi:
“Hepimizin bildiği gibi Türkiye’nin AB’ye üye olması daha uzun zaman alacak. Ama Sarkozy ve Merkel, Türkiye’ye karşı sert tutum içindeler. Müslümanların ismini duyduklarında bile tüylerinin ürperdiği Rasmussen’in NATO’nun yeni genel sekreteri olmasına karar verdiler. Bu zat, NATO’yu sıkıntıya sokacak.
Rasmussen, yabancı düşmanı bir koalisyonun Başbakanı ve karikatür krizinin kışkırtıcısıdır. Laik ama çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin, Rasmussen hakkında çekincelerinin olacağı daha baştan belliydi.
Ev sahibi Merkel, NATO zirvesi sırasında Gül’e surat ekşitti ve hoş olmayan sözler sarfetti. Türkiye, Obama’nın şık arabuluculuğu sonunda itirazını geri çekince, Merkel ve Sarkozy bunu çok tabii karşıladılar. Bu tutum, Türkiye’yi küçümsemenin işaretidir. Obama ise Merkel ve Sarkozy’den farklı düşünüyor, Türkiye’yi bir şans olarak görüyor.” (Die Zeit’ın eski Danimarka temsilcisi olan ve halen gazetede editör olarak görev yapan Michael Thumann’ın 9 Nisan 09 tarihli Die Zeit’da çıkan makalesinden).
Dünkü yazımda da belirttim. Obama Amerika’sı ile Sarkozy Fransa’sı ve Merkel Almanya’sı Türkiye’ye farklı pencerelerden bakıyorlar. Obama ise bir şans, Avrupa’nın ‘eski’ye kaymasına karşı bir bir şans...
Buna karşılık Sarkozy ve Merkel zihniyeti, Avrupa’nın bir barış ve uzlaşma coğrafyası haline gelmesini engelleyici bir ufuksuzluk içinde. İslam’ı kendi içinde bir sorun olarak da gören bu ufuksuzluk, Avrupa’nın ‘kimlik krizi’ni derinleştirebilir ve Avrupa’yı İslam’la Bush Amerikası’na benzer çatışmacı bir yörüngeye bile sokabilir.
Başkan Obama’nın barışçı dili, özellikle Sarkozy Fransası’nı ‘eski’de, dünkü yazımda Nilüfer Göle’nin deyişiyle ‘kontrpiyede’ bırakmış durumda. Amerika’nın yeni Başkanı, ‘Avrupa projesi’ konusunda kafası şu dönemde zaten fazlasıyla karışık olan Avrupa’yı değiştirebilir.
Allah’tan Avrupa sadece Sarkozy Fransa’sı ile Merkel Avrupası’ndan oluşmuyor. Yeni bir kitap çevrildi Türkçe’ye:
Avrupa’nın Müslüman Komşuları.(**)
İkisi de yıllardan beri Türkiye’yi tanıyan ve Hollanda’dan Avrupa Parlamentosu’nun üyeleri olan Lagendijk’la tarihçi Wiersma’nın kitabının 56. sayfasında şu satırlar yazılı:
“Avrupa, Türkiye’nin AB’ye katılımına müsaade etmelidir ve böylece Batı, bu ülkelerdeki Müslüman nüfusun kuşkularını bir seferde ortadan kaldırabilecektir. İnsanlar, Batı’nın Müslüman karşıtı olmadığına inanacaklardır.”
Evet biliyorum, AB yolculuğu için daha Türkiye’nin yapması gereken çok şey var.
Ama Avrupa da öyle.
Avrupa da bazı şeyleri yapmak ve değişmek zorunda. Sarkozy ve Merkel zihniyetiyle yaşlı kıtanın kendini yenilemesi ve barış ve uzlaşma coğrafyası olabilmesi çok zor çünkü...
————
* Nilüfer Göle, İslam ve Avrupa, Metis Yayınları, Mart 2009, s.25.
** Avrupa’nın Müslüman Komşuları, Joost Lagendijk, Jan Marinus Wiersma, İletişim Yayınları, 2009.
h.cemal@milliyet.com.tr
Yazının kaynağına gitmek için tıklayınız...
Allah’tan Avrupa Sarkozy ve Merkel’lerden oluşmuyor!
PARİS
Katoliklerin dinsel duygularının rencide edilmesi... Ve bu nedenle bir reklam kampanyasının mahkeme kararıyla yasaklanması...
Evet öyle.
Fransa’da yaşandı bu.
Nilüfer Göle’nin dünkü yazımda sözünü ettiğim İslam ve Avrupa isimli kitabında ayrıntılı biçimde yer alan bu yasaklama olayına ilişkin şu iki cümle var:
“Avrupa’daki liberal değerlerin dinsel normlarla sorgulandığını belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda Fransa’da bir moda markasının reklamının bir Katolik derneğinin talebi üzerine yasaklanması(2005) örneğine dikkat çekilebilir.”(*)
Bunu okuyunca, ‘karikatür krizi’yle, bu yakınlarda NATO’da yaşanan ‘Rasmussen krizi’ni anımsadım.
Ve bu çerçevede ‘ifade özgürlüğü’ aklıma takıldı.
Türkiye, Danimarka’da karikatür krizine yol açtığı için eski Başbakan Rasmussen’in genel sekreterliğine karşı çıktı. AB içindeyse özellikle Sarkozy ve Merkel, ‘ifade özgürlüğü’nü öne sürüp Gül-Erdoğan ikilisini eleştirdi ve Türkiye’ye karşı çıktılar.
Hatta Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, bu yüzden -tipik bir siyasi oportünizm de sergileyerek- artık Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeyeceğini açıkladı.
Oysa, konu ‘ifade özgürlüğü’yle ilgili değildi. Daha çok akılla, izanla ilgiliydi. İslam dünyasında adı büyük bir antipati ve nefretle anılan Rasmussen, görev alanı Afganistan’ı, Pakistan’ı kapsayan ve bu koyu İslam ülkelerinde radikal İslamcılarla mücadelesini genişletmeye hazırlanan NATO örgütünün başına getiriliyordu.
Asıl sorun buydu.
Asıl sorun, böyle bir mücadelenin böyle bir Genel Sekreterle yiyebileceği darbeydi. Türkiye’nin Rasmussen’e haklı itirazı, bu kaygıdan kaynaklanıyordu.
Nitekim, konunun bu boyutuna Almanya’nın ciddi gazetelerinden Die Zeit’da şöyle değinildi:
“Hepimizin bildiği gibi Türkiye’nin AB’ye üye olması daha uzun zaman alacak. Ama Sarkozy ve Merkel, Türkiye’ye karşı sert tutum içindeler. Müslümanların ismini duyduklarında bile tüylerinin ürperdiği Rasmussen’in NATO’nun yeni genel sekreteri olmasına karar verdiler. Bu zat, NATO’yu sıkıntıya sokacak.
Rasmussen, yabancı düşmanı bir koalisyonun Başbakanı ve karikatür krizinin kışkırtıcısıdır. Laik ama çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin, Rasmussen hakkında çekincelerinin olacağı daha baştan belliydi.
Ev sahibi Merkel, NATO zirvesi sırasında Gül’e surat ekşitti ve hoş olmayan sözler sarfetti. Türkiye, Obama’nın şık arabuluculuğu sonunda itirazını geri çekince, Merkel ve Sarkozy bunu çok tabii karşıladılar. Bu tutum, Türkiye’yi küçümsemenin işaretidir. Obama ise Merkel ve Sarkozy’den farklı düşünüyor, Türkiye’yi bir şans olarak görüyor.” (Die Zeit’ın eski Danimarka temsilcisi olan ve halen gazetede editör olarak görev yapan Michael Thumann’ın 9 Nisan 09 tarihli Die Zeit’da çıkan makalesinden).
Dünkü yazımda da belirttim. Obama Amerika’sı ile Sarkozy Fransa’sı ve Merkel Almanya’sı Türkiye’ye farklı pencerelerden bakıyorlar. Obama ise bir şans, Avrupa’nın ‘eski’ye kaymasına karşı bir bir şans...
Buna karşılık Sarkozy ve Merkel zihniyeti, Avrupa’nın bir barış ve uzlaşma coğrafyası haline gelmesini engelleyici bir ufuksuzluk içinde. İslam’ı kendi içinde bir sorun olarak da gören bu ufuksuzluk, Avrupa’nın ‘kimlik krizi’ni derinleştirebilir ve Avrupa’yı İslam’la Bush Amerikası’na benzer çatışmacı bir yörüngeye bile sokabilir.
Başkan Obama’nın barışçı dili, özellikle Sarkozy Fransası’nı ‘eski’de, dünkü yazımda Nilüfer Göle’nin deyişiyle ‘kontrpiyede’ bırakmış durumda. Amerika’nın yeni Başkanı, ‘Avrupa projesi’ konusunda kafası şu dönemde zaten fazlasıyla karışık olan Avrupa’yı değiştirebilir.
Allah’tan Avrupa sadece Sarkozy Fransa’sı ile Merkel Avrupası’ndan oluşmuyor. Yeni bir kitap çevrildi Türkçe’ye:
Avrupa’nın Müslüman Komşuları.(**)
İkisi de yıllardan beri Türkiye’yi tanıyan ve Hollanda’dan Avrupa Parlamentosu’nun üyeleri olan Lagendijk’la tarihçi Wiersma’nın kitabının 56. sayfasında şu satırlar yazılı:
“Avrupa, Türkiye’nin AB’ye katılımına müsaade etmelidir ve böylece Batı, bu ülkelerdeki Müslüman nüfusun kuşkularını bir seferde ortadan kaldırabilecektir. İnsanlar, Batı’nın Müslüman karşıtı olmadığına inanacaklardır.”
Evet biliyorum, AB yolculuğu için daha Türkiye’nin yapması gereken çok şey var.
Ama Avrupa da öyle.
Avrupa da bazı şeyleri yapmak ve değişmek zorunda. Sarkozy ve Merkel zihniyetiyle yaşlı kıtanın kendini yenilemesi ve barış ve uzlaşma coğrafyası olabilmesi çok zor çünkü...
————
* Nilüfer Göle, İslam ve Avrupa, Metis Yayınları, Mart 2009, s.25.
** Avrupa’nın Müslüman Komşuları, Joost Lagendijk, Jan Marinus Wiersma, İletişim Yayınları, 2009.
Yorum