BAŞBAKAN Erdoğan, “Türkiye, el bebek, gül bebek gibi okşanacak ülke değildir” demiş...
Niye söylemiş?
ABD Başkanı Obama’nın Ermenilerin beklediği “soykırım” yerine onların diliyle “Medz Yeghern”, yani “Büyük Felaket” dediği için.
Anlaşılan Başbakan, Obama’yı uğurlarken öyle umutlanmış ki, bu adam “Soykırım demez” demiş, deyince fena bozulmuş...
* * *
“TÜRKİYE el bebek, gül bebek gibi okşanacak bir ülke değildir” lafını da pek anlamış değiliz, ne demekse...
Bize göre “el bebek, gül bebek gibi okşanmak” şımartılmak anlamına gelir, yani Obama “soykırım” demeyip, Ermenilerin deyimini kullanarak bizi şımartıyor mu? “Bakın, soykırım demedim ha!“ diyerek bizi okşuyor mu?
Sayın Başbakan’ın iç politikada “Ananı da al git!” cinsinden laflarını anlıyoruz da dış politikadaki bu ince üslubunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
* * *
SON bir ay içinde olup bitenleri tekrarlamakta fayda var.
Önce Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’yla yaptığı tartışmada, görüşmeyi yöneten gazeteciyi “Van Minüt” diye defalarca azarladı, “Bana söz vermiyorsunuz!” diye neredeyse omuzundan tutup al aşağı edecekti.
Arkadan Brüksel geldi; NATO toplantısı vardı, gündemin önemli maddesi Danimarka Başbakanı Rasmussen’in genel sekreter seçilmesiydi.
Kim, Rasmussen mi? Lafı olmazdı, Hazreti Muhammed’e hakaret eden karikatürlere ses çıkarmayan, bölücü televizyona dokunmayan adamı Türkiye hiç seçer miydi?
Üstelik elinde sağlam koz da vardı, hayır dese seçilemezdi.
Devreye Obama girdi, İtalya Başbakanı Berlusconi girdi, allem ettiler, kallem ettiler Başbakan’ı razı ettiler.
Danimarkalı, karikatürlerden özür dileyecek, televizyon işi halledilecek, Türkiye’ye bir de NATO Genel Sekreter Yardımcılığı verilecekti.
Rasmussen seçildi, ne özür diledi, ne bölücü televizyon hakkında bir şey yaptı, NATO Genel Sekreter Yardımcılığı ise çıkmaz ayın son çarşambasında, belki...
* * *
BAZI deyimler vardır...
“Kim teklif etti bu kârı sana?” derler, ya da “Kim verdi bu aklı sana?” diye sorarlar.
Her ikisinde de gizli istihza, alay vardır.
Başbakan Erdoğan’a da kimler bu kârı teklif ediyor, ya da bu akılları kim veriyor?
Sonra da şikâyet ediyor, kızıyor:
“Türkiye el bebek, gül bebek okşanacak bir ülke değildir” diyor.
* * *
MAALESEF, Sayın Başbakan, maalesef!
Bu gidişle okşayıp yatıştırmaya bile gerek görmeyecekler.
Evet, Türkiye böyle değil(di).
Mussolini’nin faşist İtalya’sında kara gömlekliler sık sık Türkiye Cumhuriyeti’nin Roma elçiliği önünde gösteri yapar, “Antalya, Antalya!” diye bağırırlarmış...
Mussolini, Akdeniz’e “Mare Nostrum/Bizim Deniz” diyor ya, Antalya da o denizin incisi...
Türk Büyükelçisi Hüseyin Ragıp Baydur, balkona çıkar, eliyle azgın faşistlere, Doğu Akdeniz’i gösterirmiş:
“Antalya orada, burada değil!”
Yani sıkıysa gidin alın!
Evet, Türkiye Cumhuriyeti el bebek, gül bebek okşanacak ülke değildir.
Öyleyse, Ermenistan’a sınırı gösterip “Kapı orada, gidin açın!” diyebilir misiniz?
* * *
DİPNOT: Televizyonda “Maraton” programında Şansal Büyüka ile Erman Toroğlu, Beşiktaşlı Yusuf Şimşek için tartışıyorlar; Şansal, futbolcuyu yere göğe koymuyor, Toroğlu da neredeyse yerin dibine batıracak:
Şansal: Hocam, Yusuf sana bir çalım atar, kıç üstü oturursun!
Toroğlu: Ben de onu çalım manyağı yaparım!
Seyirciler tribünde, futbolcular sahada boğaz boğaza...
Yorumcusu böyle olduktan sonra...
Hasan PulurOlaylar ve İnsanlar
h.pulur@milliyet
Niye söylemiş?
ABD Başkanı Obama’nın Ermenilerin beklediği “soykırım” yerine onların diliyle “Medz Yeghern”, yani “Büyük Felaket” dediği için.
Anlaşılan Başbakan, Obama’yı uğurlarken öyle umutlanmış ki, bu adam “Soykırım demez” demiş, deyince fena bozulmuş...
* * *
“TÜRKİYE el bebek, gül bebek gibi okşanacak bir ülke değildir” lafını da pek anlamış değiliz, ne demekse...
Bize göre “el bebek, gül bebek gibi okşanmak” şımartılmak anlamına gelir, yani Obama “soykırım” demeyip, Ermenilerin deyimini kullanarak bizi şımartıyor mu? “Bakın, soykırım demedim ha!“ diyerek bizi okşuyor mu?
Sayın Başbakan’ın iç politikada “Ananı da al git!” cinsinden laflarını anlıyoruz da dış politikadaki bu ince üslubunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
* * *
SON bir ay içinde olup bitenleri tekrarlamakta fayda var.
Önce Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’yla yaptığı tartışmada, görüşmeyi yöneten gazeteciyi “Van Minüt” diye defalarca azarladı, “Bana söz vermiyorsunuz!” diye neredeyse omuzundan tutup al aşağı edecekti.
Arkadan Brüksel geldi; NATO toplantısı vardı, gündemin önemli maddesi Danimarka Başbakanı Rasmussen’in genel sekreter seçilmesiydi.
Kim, Rasmussen mi? Lafı olmazdı, Hazreti Muhammed’e hakaret eden karikatürlere ses çıkarmayan, bölücü televizyona dokunmayan adamı Türkiye hiç seçer miydi?
Üstelik elinde sağlam koz da vardı, hayır dese seçilemezdi.
Devreye Obama girdi, İtalya Başbakanı Berlusconi girdi, allem ettiler, kallem ettiler Başbakan’ı razı ettiler.
Danimarkalı, karikatürlerden özür dileyecek, televizyon işi halledilecek, Türkiye’ye bir de NATO Genel Sekreter Yardımcılığı verilecekti.
Rasmussen seçildi, ne özür diledi, ne bölücü televizyon hakkında bir şey yaptı, NATO Genel Sekreter Yardımcılığı ise çıkmaz ayın son çarşambasında, belki...
* * *
BAZI deyimler vardır...
“Kim teklif etti bu kârı sana?” derler, ya da “Kim verdi bu aklı sana?” diye sorarlar.
Her ikisinde de gizli istihza, alay vardır.
Başbakan Erdoğan’a da kimler bu kârı teklif ediyor, ya da bu akılları kim veriyor?
Sonra da şikâyet ediyor, kızıyor:
“Türkiye el bebek, gül bebek okşanacak bir ülke değildir” diyor.
* * *
MAALESEF, Sayın Başbakan, maalesef!
Bu gidişle okşayıp yatıştırmaya bile gerek görmeyecekler.
Evet, Türkiye böyle değil(di).
Mussolini’nin faşist İtalya’sında kara gömlekliler sık sık Türkiye Cumhuriyeti’nin Roma elçiliği önünde gösteri yapar, “Antalya, Antalya!” diye bağırırlarmış...
Mussolini, Akdeniz’e “Mare Nostrum/Bizim Deniz” diyor ya, Antalya da o denizin incisi...
Türk Büyükelçisi Hüseyin Ragıp Baydur, balkona çıkar, eliyle azgın faşistlere, Doğu Akdeniz’i gösterirmiş:
“Antalya orada, burada değil!”
Yani sıkıysa gidin alın!
Evet, Türkiye Cumhuriyeti el bebek, gül bebek okşanacak ülke değildir.
Öyleyse, Ermenistan’a sınırı gösterip “Kapı orada, gidin açın!” diyebilir misiniz?
* * *
DİPNOT: Televizyonda “Maraton” programında Şansal Büyüka ile Erman Toroğlu, Beşiktaşlı Yusuf Şimşek için tartışıyorlar; Şansal, futbolcuyu yere göğe koymuyor, Toroğlu da neredeyse yerin dibine batıracak:
Şansal: Hocam, Yusuf sana bir çalım atar, kıç üstü oturursun!
Toroğlu: Ben de onu çalım manyağı yaparım!
Seyirciler tribünde, futbolcular sahada boğaz boğaza...
Yorumcusu böyle olduktan sonra...
Hasan PulurOlaylar ve İnsanlar
h.pulur@milliyet